Koca Hüsrev Mehmed Paşa

179. Osmanlı sadrazamı
(Koca Mehmed Hüsrev Paşa sayfasından yönlendirildi)

Koca Hüsrev Mehmed Paşa (1769 – 3 Mart 1855), Abdülmecid saltanatında 2 Temmuz 1839-29 Mayıs 1840 tarihleri arasında on bir ay yedi gün sadrazamlik yapmış Osmanlı devlet adamıdır. Koca Hüsrev Mehmed Paşa 1811-1818 arasında ve 1823-1827 dönemlerinde kaptan-ı derya olarak iki dönem görev yapmıştır. Yeni kurulan Asakiri Mansuriye'nin kurucu seraskerliğini yapmıştır. Ayrıca (başta çok olaylı geçen Mısır valiliği gibi) birçok eyalet valiliğinde de bulunmuştur.

Koca Hüsrev Mehmed Paşa
Osmanlı Sadrazamı
Görev süresi
2 Temmuz 1839 - 29 Mayıs 1840
Hükümdar Abdülmecid
Yerine geldiği Mehmed Emin Rauf Paşa
Yerine gelen Mehmed Emin Rauf Paşa
Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye Reisi
Görev süresi
24 Mart 1838 - 2 Temmuz 1839
Hükümdar II. Mahmud
Yerine geldiği Makam kuruldu
Kişisel bilgiler
Doğum 1769
Ölüm 3 Mart 1855

Abaza asıllı olduğu bildirilmektedir. Yaklaşık 1769'da doğmuştur.[1] Küçük yaşta köle olarak İstanbul'a getirildi ve Çavuşbaşı Said Efendi'nin köleleri arasına alındı. Sonra Enderun'a kabul edildi ve orada eğitim gördü.[1]

1789'da III. Selim'in tahta geçişinden sonra Enderun'dan çıkış yaparak başçuhadarlığa kadar yükseldi. Osmanlı donanmasında III. Selim döneminde yapılan reformları gerçekleştiren 1792-1803 arasında kaptan-ı derya olan Küçük Hüseyin Paşa'nın yanına girdi. Bir müddet sonra onun mühürdari ve kethudaşı oldu.[2]Küçük Hüseyin Paşa gibi donanma ve orduda reformlar yapılaması taraftarı oldu ve Nizam-ı Cedid ordusu kurulmasında emeği geçti. Mart 1801'de Küçük Hüseyin Paşa Osmanlı donanması ile İngiliz donanması ile birlikte Mısır'ı Fransız işgalinden kurtarmak için koordineli harekâta geçti. Haziran 1801'de yapılan bir anlaşmaya göre Fransızların işgal etmiş oldukları Mısır'dan çekilmelerinden sonra Mısır'ı tekrar Osmanlı idaresi altına almak üzere gönderilmesi için Osmanlı donanması komutanı olarak Küçük Hüseyin Paşa görevlendirildi. Osmanlı donanması 6.000 kişilik bir orduyu karaya çıkardı. Bu ordunun efektif komutanlığını Hüsrev Paşa yüklendi. Bir İngiliz deniz piyade birliği ile birlikte bu Osmanlı gücü Reşid'e gitti. Bu mevkii korumakla görevli olan Fransız Generral Beliiard ve komutasındaki Fransız birlikleri teslim oldular.[1]

Hüsrev Paşa bu başarısından dolayı vezirlik rütbesi ile şereflendirildi ve kendine İzmit sancak beyliği verildi.

Mısır valiliği

değiştir

Bundan hemen sonra Hüsrev Paşa'ya Mısır Eyalet valiliği görevi verildi. Mısır'a gelen İngiliz donanmasında kölemen asıllı Muhammad Bey al-Alfi (1751–1807) bulunmakta ve Mısır'da bir kölemen idaresi kurmaya çabalamakta idi.

Mayıs 1803'te İngilizler İskenderiye'den ayrılınca Mısır'da ortaya bir iktidar çatışması çıktı. Osmanlı devleti idaresini kurmak için Mısır Valisi olan Hüsrev Paşa ve Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa ile birlikte Mısır'da kendilerini imtiyazlı olarak gören kölemenleri ortadan kaldırmaya uğraştılar. Birçok Kölemen lideri hayatını kaybettirüldü, birçoğu kaçtı ve çoğu da İngiliz donanmasına sığındı. Fakat Muhammad Bey al-Alfi altında bulunan bir grup Kölemen, Aşağı Mısır ile Yukarı Mısır arasında bulunan El Minye'de yuvalandılar.[1][2]

Mısır valisi olan Hüsrev Paşa vergi toplanması aksadığı için mali problemlerle karşılaştı. İngilizler'le birlikte Fransızlar'a karşı savaşırken Avrupa as­kerî teşkilâti ve harp usulleri hakkında bilgi edinme fırsatı bulmuştu ve bunları uygulamak için yeni olarak Nizâm-i Çedîd askerî birliği kurmaya büyük masraflar yapmıştı. Mali problemler çıkıp kesintiler yapması gerekince bir çare olarak Hüsrev Paşa Mısır'a getirilen Osmanlı askerleri arasında bulunan başıbozuk Arnavut asıllı birliklerini tazminat ve ulufe ödemeden terhis etmeye karar verdi. Mısır'ı ulufe ödeyebileceği Osmanlı kapıkulu askeri ve yeni Nizam-ı Cedid askeri ile idare etmeye karar vermek oldu. Fakat Arnavut asıllı başıbozuk birlikler bunu kabul etmediler ve Kahire'deki "defterdar" konağına hücum ettiler. Bunun üzerine Vali Hüsrev Paşa bu Arnavut birliklerine karşı, topçular dahil, yeni kurulmuş Nizam-ı Cedid birliğini gönderip onları isyancı olarak tenkil etmeye çalıştı. Fakat Arnavutlar üzerine gönderilen Nizam-ı Cedid askerî birliği başarısız kaldı. Başıbazuk Arnavut birliklerinin komutanı olan Tahir Paşa birliklerini surlardaki gediklerden geçirerek Kahire kalesine girdi. Bu kaledeki bataryalardan Vali Hüsrev Paşa'nın ikametini topa tutmaya başladı. Bunun üzerine Hüsrev Paşa eli altında bulunan kapıkulu birlikleri, maiyeti ve haremi ile birlikte Kahire'den kaçıp Dimyat'a kaçtı ve burada bulunan Dimyat kalesini savunma için hazırlamaya başladı.[2] Kahire'de bulunan, çoğu Arnavut başıbozuk askerden birliklerin komutanı olan Tahir Paşa Vali kaymakamlığı görevine geçti ve Hüsrev Paşa'nın 1 yıl 3 ay süren valiliği efektif olarak son buldu. Bu valilik görevinde başarısızlığını dış gözlemciler ve hatta kendi maiyet adamları, onu fena, kan do­kuçu ve tedbirsiz idareci olmakla ve çok idaresizlik göstermekle ve halka karşı sert davranmakla tenkit ederler.[1]

Tahir Paşa Kahire'de idareyi ele almakla beraber 20-25 gün içinde, vergi hasılatının gelmemesi üzerine o da eli altında bulunan birliklere maaş ödeyemez duruma geçti. Bu sefer Tahir Paşa'nın emri altında olan Türk askerler isyana geçtiler ve Mısır vali konağını yakıp yıkıp talan ettiler ve Tahir Paşa'yı hayatını kaybettirdiler.[1][2]

Mısır'daki ordu ikiye bölünmüş iken bu sefer üçe bölündü. Hüsrev Paşa emri altındaki birlikler Dimyat kalesinde savunmaya çekilmişlerdi. Kahire etrafında bulunan ve Dimyat'a gitmemiş olan Türk asıllı birlikler İskenderiye sancak beyi olan Ahmet Hurşid Paşa'yı Mısır valisi olarak kabul ettiler. Hemen hepsi Arnavut asıllı olan başıbozuk birlikleri aralarında seçimle komutaya, bu birlikler içinde subaylık yapmış olan, Kavalalı Mehmet Ali'ye getirdiler ve ona bağlandılar. Bunun yanında geride kalan Kölemenler de ayrı bir grup oluşturup Gize'de yerleşmişlerdi.[2]

Önce Kavalalı Mehmet Ali'nin Arnavut birlikleri ile Kölemenlerden İbrahim Bey ve Osman Bey al-Bardisi anlaştılar. Kavalalı Mehmet Ali, Ahmet Hurşit Paşa'yı Mısır valisi olarak kabul etmeyeceğini bildirdi ve Kahire kalesini merkez olarak aldı. Ahmet Hurşit Paşa Kahire civarına gelip Fransızların kaleye çevirdikleri el-Zelhir Camii'ne üslendi. Fakat Kavalalı Mehmet Ali Kahire kalesinden çıkarak bu müstahkem mevkiiyi kuşattı; eline geçirdi. Ahmet Hurşit Paşa ve emrindeki Türk asıllı birliklerini esir aldı. Bunlardan Tahir Paşa'nın ölümüne neden olanlar idam edildi. Bir kısım Türk asıllılar Hüsrev Paşa'nın savunma kalesi Dimyat'a kaçabildiler.[1][2] Burada da Koca Hüsrev Paşa mali zorluklarla karşılaştı ama halktan 90.000 riyal vergi topladı ve du­rumunu sağlamlaştırmaya çalıştı.

Kavalalı Mehmet Ali Kahire kalesini müttefiki Kölemenlere teslim etti. Hüsrev Paşa'nın savunma mevkii seçtiği Dimyat kalesi üzerine yürüdü. Kavalalı Mehmet Ali ve Arnavut birlikler Dimyat'ı ellerine geçirdiler ve talan ettiler. Hüsrev Paşa Abaza kalesine kaçmak zorunda kaldı. 1803'te bu kale de Kölemen beylerinden Bardisi Bey komutasında Kölemen birlikleri tarafından kuşatıldı. Fakat kurtulma imkânsız olduğu için Hüsrev Paşa ve emri altında olan birlikler teslim oldular. Hüsrev Paşa Kahire'ye getirdiler. Bir aralık Özbekiye'ye kaçmayı başardı. Fakat Arna­vutlar tarafından yakalanarak tekrar Kölemenler'e teslim edildi.[2]

Kavalalı Mehmet Ali 8 ay sonra kölemenler aleyhine döndü. Hüsrev Paşa'yı esaretten kurtardı; Özbekiye vali konağında ağırlandı ve serbest bıraktı. Osmanlı devleti İskenderiye Muhafızı Hursid Paşa'yı Mısır valisi olarak tayin etmiştir. Hüsrev Paşa böylece İstanbul'a dönebildi.[1]

Sonraki devlet görevleri

değiştir

Hüsrev Paşa daha Mısır'dan ayrılmadan Diyarbakır valiliğine tayin edilmişti. Bir yıl sonra Selanik Valiliği'ne tayini çıktı. Sonra birkaç yıl Rumeli'de, 1806'da Bosna valisi; 1808'de ikinci defa Sela­nik valisi olarak eyalet valiliklerinde bulundu. 1806'da başlayan 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında sınırda Silistre valisi idi. Bu harbe Varna valiliği ve Varna seraskerliği verilerek sefere gitmekle görevlendirildi. Hazi­ran 1810'da 6.000 kişilik talimli muntazam ordusu ile Dâvudpaşa sahrasına çıktı ve derhal Varna'ya sınıra gitti. Bu orduyu takviye için Avrupa usullerine göre yetiştirilmiş istikham mühendislerini de İstanbul'dan istedi. Avrupa savaş usullerine uygun talimli ordusu ile etmeye çalışarak İstanbul'dan mühendisler istedi. Bu görevde iken Ruslara karşı savaşta gösterdiği başarılar dolayısıyla takdir edildi. Bu nedenle 1811'de kaptan-ı derya görevine getirildi. Bu savaşın 28 Mart 1812'de Bükreş Antlaşması ile sona ermesine kadar Karadeniz'de Osmanlı donanmasına komutanlık yaptı.[1] Rusya savaşı sona erdikten sonra donanma ile Teke-ili bölgesinde çıkan bir isyanı kısa sürede bastırdı.[3]

Bu dönemde hamisi durumda olan sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa 6 Ocak 1818'de görevinden azledildi ve Sultan II. Mahmut'un baş danışmanı olan Halet Efendi etkisi ile Koca Hüsrev Paşa da kaptan-ı deryalık görevinden azledildi. Şubat 1808'de Trabzon valiliğine gönderildi. Bunun ardından Anadolu'da bir sıra değişik eyalet valilikleri yaptı.

1820'de Erzurum valisi iken Osmanlı-İran sınırında aşiretlerin faaliyetleri dolayısıyla İranlılarla çıkabilecek bir savaşa karşı hazır olmak için Şark seraskerliği görevi verildi. Koca Hüsrev Paşa'ya takviye olarak Sivas ve Gümüşhane'den yardımcı askerî güçler gönderildi. Bu güçlerle sınır aşiretlerine karşı harekâta geçti. Ama Bayezid sancağı mutasarrıfını azlederek buraya kendi adamlarından birini tayin etmesi yüzünden Bayezid mutasarrıfının silahla isyan etmesine neden oldu. Olaya aşiret­lerin de katılması ile ortalık daha da karıştı. Bu karışıklıktan istifade eden İran güçler Osmanlılardan direniş görmeden Beyazid, Bitlis ve Erciş'i ellerine geçirdiler. Bunun sorumluluğu Babıali tarafından Hüsrev Paşa'nın yetersiz ordu komutanlığında bulundu ve Erzurum valiliği ve Şark seraskerliğinden azledildi. Kasım 1821'de ikinci kez Trabzon valisi yapıldı.[1]

Bu sırada Mora'da Yunan İsyanı çıkmıştı ve Ege Denizi'nde bütün adalara yayılma tehdidi ortaya çıkmıştı. Hüzrev Paşa'nın denizcilik tecrübesi ve cesur komutanlık becerisi dolayısıyla 1823'te ikinci kez kaptan-ı derya görevine getirildi ve bu görevde 1827'ye kadar bulundu. Mora isyancılarının Ege adaları ile bağlantılarının kesilmesini başarıyla gerçekleştirdi. Fakat Mora isyanını bastırmak için Mısır'dan Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan yardım istemişti. Mısır kendi donanmasını Mora'ya gönderdiği gibi Mora'da serdar olan Reşid Paşa emrine 12.000 seçkin Avrupa esaslarına göre talimli 12.000 kişilik bir kara ordusu göndermeye karar verdi. Bu Mısır kara güçlerini Mora'ya getirmek görevi Osmanlı donanması ve kaptan-ı derya Hüsrev Paşa'ya verildi. İskenderiye donanma ile giden Koca Hüsrev Paşa'yı eski rakibi Kavalalı Mehmet Ali Paşa görünüşte gayet iyi karşıladı. Osmanlı donanması İskenderiye'den Mısır askeri ve onların silah ve mühimmatı yükleyerek bunları Mora'ya getirdi. Mora isyanına karşı Osmanlı ve Mısır güçleri üstün duruma geldiler ve isyancı Yunanları 1825-1826 Missolonghi'de kıstırıp bu kaleyi kuşatmaya aldılar. Fakat bu kuşatma sırasında Koca Hüsrev Paşa ile Kavalalı İbrahim Paşa'nın arası açıldı. Sonunda 10 Nisan 1826'da bu kale de düştü ve Yunan isyanı tepelenmiş, bastırılmış bir görüntüsü verdi. Fakat Kavalalı İbrahim Paşa ile Hüsrev Paşa ihtilafı Mısır'a ersimişti Mısır Valisi olan Kavalalı Mehmet Paşa padişah II. Mahmud'a doğrudan doğruya Hüsrev Paşa'nın azledilmesi için isteği geldi. Önce II. Mahmut buna yanaşmadı ise de Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ısrar ve tehditleri altında Şubat 1827'de Hüsrev Paşa'yı Kaptan-ı Deryalık görevinden azletmek zorunda kaldı.[1] Hüsrev Paşa Anadolu valiliğine tayin edildi ve şahsen padişah hattıyla Çanakkale Boğazı'nın kendisine Anadolu yakasını koru­ma görevi verildi.[3]

Birinci seraskerlik dönemi

değiştir

II. Mahmut Yeniçeri Ocağı'nı Vaka-i Hayriye adı verilen olaylarla 1826'da kaldırmıştı. Hüsrev Paşa yıllardır askeri reform taraftar olarak bilinmekteydi. Kap­tan-ı deryalığı sırada da donanmada bir Fransız öğretmenin idaresinde Batı usullerine göre bir nizamiye taburu yetiştirmişti. Bu nedenle Yeniçeriler yerine yeniden kurulan düzenli ordu olan Asakir-i Mansure-i Muhammediye'ye geçiş sürecinde kilit rol oynamak üzere Hüsrev Paşa Nisan 1827'de Asakir-i Mansure-i Muhammediye seraskerliğine tayin edildi. Sultan II. Mahmut bu ordunun kurulması ve eğitimi ile çok yakından ilgilendi. Hüsrev Paşa donanmada yetiştirdiği nizamiye taburunu se­rasker kapısına nakledip burada diğer askerleri birlikte yeni usul tâlim uygulamaya başladı. Bu tâlimler Sultan II. Mahmut önünde de uygulandı ve Padişah tarafından gayet beğenilerek bütün orduya uygulanması emri çıkartıldı. Hüsrev Paşa'nın donanma nizamiye taburunun üniformasının bir kısmı olarak askere başlık olarak kırmızı fes giydirmişti. Bu uygulama yeni ordunun tümü için kabul edildi ve yeni ordunun serpuşu kırmızı fes oldu. Sonradan kırmızı fes siviller arasında da yayıldı; II. Mahmud'un kıyafet reformu ile devlet memurlarına da teşmil edildi.[3]

Bu sırada tepelenmiş olan Yunan isyancıların koruyucu rolünü üzerine alan İngiltere, Fransa ve Rusya Yunanların bağımsızlığını istediler. İngiliz, Fransız ve Rusya gemilerinden kurulu bir filo 20 Ekim 1827'de Navarin Deniz Savaşı'nda Osmanlı ve Mısır donanma güçlerini mağlup edip imha ettiler.

Bu görevde Hüsrev Paşa kariyerinin doruğuna erişmişti. Nüfuzundan ve siyasi gücünden faydalanarak merkezi devlet idaresi olan Babıali'yi sadece kendi adamlarıyla, özellikle kendi yetiştirdiği eski köleleri ile doldurmaya ve orada hoşuna gitmeyenleri teker teker görevlerinden uzaklaştırmaya başladı.[3]

Hüsrev Paşa kurulmakta olan yeni ordunun Rus ordusuna karşı gücünün yetmeyeceğini bilmekte idi. Bu nedenle Hüsrev Paşa Rusya ile savaşa girilmesi aleyhtarı idi ve Rus saldırış gelinceye kadar bir barış siyaseti uygulamayı hükûmete inandırmıştı. Fakat diğer taraftan şahsi gücüne karış olan hereksi siyaset alanından bertaraf etmeyi tercih etmekte idi. Bu nedenle Rusya sınırına orduya komutan serdar olarak Ağa Hüseyin Paşa ile Halil Paşa yanında sadrazam Benderli Mehmed Selim Sırrı Paşa'nın de ikinci ordunun komutanı ve serdar-ı ekrem olarak gönderilmesini sağlandı. İstanbul'da tek nüfuzlu devlet yöneticisi olarak kaldı.[3]

Fakat Osmanlı devleti Rusya filosunun Navarın Muharebesi'ne katılmasını protesto etmek için Rusya'yla yapılmış olan Akkerman Antlaşması'nı iptal etti ve Çanakkale Boğazı'nı Rus gemilerine kapattı. Bunu harbe bahane sayan Rusya, Çar I. Nikolay'ın komutası altında Haziran 1828'de orduları ile Tuna Nehrini geçip Dobruca üzerine yürümeye başladı ve böylece 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı ortaya çıktı. Rusya ordusu sonra Şumnu, Varna ve Silistre kalelerini kuşattı. Rus donanmasının Karadeniz filosu desteğiyle 29 Eylül'de Varna Rus ordusuna teslim oldu. Bu kaleyi savunmada Osmanlı ordusunun başarısızlığı Varna cephesi serdar-ı ekremi olan sadrazam Benderli Mehmed Selim Sırrı Paşa'ya atfolundu. 24 Ekim 1828'de Serasker Koca Hüsrev Paşa'nın tavsiyesi ile Sadrazam serdar-ı ekremlikten azledildi ve İstanbul'a döndü. Halbuki sadrazam Hüsrev Paşa'nın Nisan 1827'de serasker olarak tayin edilmesinde önemli rol oynamıştı. Bundan üç ay kadar sonra 24 Ekim 1828'de ise Benderli Mehmed Selim Sırrı Paşa sadrazamlıktan azlettirdi ve yerine Darendeli Topal İzzet Mehmed Paşa'nın sadrazam olmasını sağladı. 28 Ocak 1829'de üç ay beş gün sonra onu da azlettirip kendi yetiştirme eski kölelerinden olan Reşid Mehmed Paşa'yı sadrazam yaptırdı. Sonra Koca Hüsrev Paşa, Rus cephesi seraskeri olan Ağa Hüseyin Paşa'nın azledilmesine önayak oldu.[3]

Koca Hüsrev Paşa İstanbul'da azil ve tayinlerle kendi iktidar gücünü pekiştirmekle uğraşırken, nüvesi olan Asakir-i Mansuriye ordusu olan; daha yeni kurulmakta iken başta Şumnu savunması gibi bazı başarılar gösteren Osmanlı ordusu 1829'da Ruslara karşı büyük yenilgilere uğradı. Rus orduları Balkanlarda Silistre'den başlayarak bütün önemli savunma mevkileri eline geçirmeye başladı. 25.000 kişilik bir Rus ordusu tüm Balkanları geçerek Burgaz ve Sliven'i ele geçirip Ağustos 1829'da Edirne'ye kadar geldi. Doğu'da Ruslar Ahıska, Ardahan, Posof, Erivan, Kars ve Erzurum'u ele geçirdiler.

Koca Hüsrev Paşa, II.Mahmut'a hekimbaşı Behçet Mustafa Efendi dolayısıyla şahsi tavsiyesi olarak barış yapmaktan başka çare kalmadığını bildirdi. İstanbul'da devletin ilerigelenelerini katıldığı bir meşveret meclisi yapıldı. Avrupa Büyük Güçler devletlerini talep etmelerine uygun olarak Yunanistan'a bağımsızlık vererek ve Rusya'ya yüksek harp tazminatı ödeyerek bu savaşın sona erdirilmesine karar verildi.

Bu sırada Edirne'ye kadar bir Rus ordusunun gelmesi İstanbul ahalisini korkutmuştu. Koca Hüsrev Paşa İstanbul halkını silahlandırıp karşı koyma planları hazırlattırıldı ve savaş tutunma karşı yüksek itirazlarda bulunanları "bozguncu" olarak nitelendirip idam ettirip şehirde paniği böylece önlemeye karar verdi. Bu son tedbir İstanbul'da Asakir-i Mansure'ye be Batı adetlerinin Osmanlı ülkesinde yayılmasının baş nedeni olan ve savaşın devam ettirilmesi ile konulan acil vergi olan "İhtisab Rüsmu"'nun konulup tahsil edilmesinin koruyucusu olduğu kabul edilen Koca Hüsrev Paşa'ya karşı ortaya çıkan cereyanların da önlenmesine karşı bir tedbir olduğu kabul edilmekteydi. Bu nedenle halkı silahlandırma tedbirinden vazgeçti. Bu tehlikeli durumda gayet sakin ama enerjik davranan Koca Hüsrev Paşa her gün İstanbul'da kol gezmekte ve halkın herhangi bir protestosunu önlemek için halka gözdağı vermekte idi.[3]

Avrupa "Büyük Güçler" İstanbul elçilerine barsı yapmak için selahiyet verilmişti. Bu şartları tespit etmek için müzakereler Fransa, İngiltere, Rusya elçileri ile Reisülkitap'ın Boğaz'da yalısında yapılmakta idi ve padişahın sadrazam kaymakamına gönderdiği bir hattı ile Koca Hüsrev Paşa bu müzakerelere katılan Osmanlı heyetinde bulunmakta idi. Reis'ül Kitap ve Koca Hüsrev Paşa'nın Ruslara verilmesi kabul edilen yüksek harp tazminatının daha düşük tutulması için gayret gösterdiler; ama bunlar sonuçsuz kaldı. Sonunda 14 Eylül 1829'da Osmanlı Devleti ile Rusya İmparatorluğu arasında Edirne Antlaşması imzalandı ve bu Osmanlı Devleti tarafından Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra imzalanmış şartları en ağır antlaşma oldu.

Bu yetişmezmiş gibi Osmanlı - Mısır ilişkileri de ters gitmeye başladı. "Mısır Sorunu" adı verilen sorunlar ortaya çıktı. 1822'de Girit'teki Yunan isyanın bastırmak için destek sağlayan Mısır donanması ile bu isyanın bastırılması ndan sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa kendisine vadedilen zaten Suriye valiliğinin verilmemesinden dolayı Babıali'deki Osmanlı hükûmetine kırgın idi. Osmanlı hükûmeti 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı için Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan Mısır ordusundan takviyeler göndermesi isteyince Kavalalı Mehmet Ali aşırı şartlar ve isteklerde bulunarak bu takviyeyi sağlamaktan çekinmişti. 1827'de Mora isyanını bastırmak için Kavalalı Mehmet Ali Paşa kendisine Mora valiliği verilmesi vaadini almıştı. 1828'de Mora'nın bağımsız Yunanistan'a verilmesi üzerine bu valiliğe karşıt bir diğer Osmanlı eyaleti olan Suriye valiliği istemekten geri kalmadı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın genişleme siyasetinden çekinen Osmanlı Hükûmeti bu isteği reddetti. Kavalalı Suriye'yi eline geçirmek bir amaç oldu ve bu bölgeyi ele geçirmek için bahaneler aramaya koyuldu.

İstanbul'da Koca Hüsrev Paşa tavsiyesi ile sadrazam Topal İzzet Mehmed Paşa azledildi ve 28 Ocak 1829'da Reşid Mehmed Paşa sadrazam yapıldı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı ve "Mısır Sorunu"'na çözüm bulmakla görevlendirilmişti. 1831'de Osmanlı Devleti Akka valisi olan Abdullah Paşa bu şehirde bulunan 6.000 fellahin askerlik etmemek nedeni ile Mısır'a kaçtığını ileri sürerek huküne halla Osmanlı Devleti'nin Mısır Valisi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa'dan bunların geri gönderilmesini istedi. Bu anlaşmazlığı çözmek için ve Suriye'yi eline geçirmek için bir bahane sayan Kavalalı Mehmet Ali Paşa Akka'ya asker gönderdi ve Mısır ordusu kaleyi 3 Kasım 1831'de kuşatmaya aldı.[3]

1831'de Kavalalı Mehmet Paşa oğlu Kavalalı İbrahim Paşa komutası altında Mısır ordusunu Suriye'ye hücuma yolladı. Mısır donanması da İbrahim Yakan Paşa komutasında Yafa'ya çıkartma yaptı ve Kudüs'e yürüyüp bu şehri işgal etti. Mısır ordusu çok geçmeden Filistin ve Lübnan'ın Akdeniz kıyılarını, Akka hariç, fethettiler. Osmanlı valisi Abdullah Paşa komutasında bulunan Akka Mısır güçlerinin kuşatmasına direnmeye başladı. Nisan 1832'de Hüsrev Paşa Ağa Hüseyin Paşa'yı Anadolu serdâr-i ekremliğine tayin ettirdi ve emrine 45.000 kişilik bir ordu verildi.[1] Bundan sonra Mısır ordusuna karşı yapılan her mücadelenin genel hatları İstanbul'da Serasker olan Koca Hüsrev Paşa tarafından planlanıp uygulanamaya koyulmaya başlandı.[3]

Altı ay süren bir kuşatmadan sonra 27 Mayıs 1832'de Akka kalesi Mısır güçleri ellerine gcti. İbrahim Paşa ordusu sonra Şam'ı aldı. 8 Haziran'da Humus'ta bir Osmanlı ordusu ile muharebede galip geldi. 17 Temmuz'da Halep'i ellerine geçirdi. 29 Temmuz 1832'de bir serdar-ı ekrem Ağa Hüseyin Paşa'nın Osmanlı ordusuna karşı Belen Geçidi'nde yapılan muharebede galibiyet elde etti ve 30 Nisan günü Belen Geçidi Mısır ordusu eline geçti. Mısır güçleri Çukurova'ya girdiler; 31 Temmuz'da Tarsus ve Adana' düştü. Burada Mısır ordusu Suriye'yi tümüyle eline geçirdiği için hedefine erişmişti ve İbrahim Paşa Kahire'de olan babası Kavalalı Mehmet Ali Paşa gelecek emirleri beklemek için ordusunun harekâtını durdurdu.[3]

Fakat Hüsrev Paşa yeni bir Osmanlı ordusuna serdar-ı ekrem olarak Sadrazam Resid Mehmet Paşa komutasında Anadolu'ya gönderdi. Çukurova'da bulunan İbrahim Paşa komutasındaki Mısır ordusunda bu haber alınınca Mısır ordusu Torosları geçerek Anadolu'ya geçti. İki ordu 21 Aralık 1832'de Konya ovasında Konya Muharebesi'ne giriştiler. Bu muharebe ortasında Osmanlı güçleri serdar-ı ekremi sadrazam Reşid Mehmed Paşa yaralandı. Bu yüzden Mısır kuvvetlerine esir düştü ve komutası altındaki Osmanlı ordusu yenik düştü. Osmanlı ordusundan kalanlar Kütahya'ya çekildiler.[3]

Mısır ordusuna sanki İstanbul yolu açıktı ama ordunun tedarik yolları gittikçe uzamıştı. Osmanlı Devcleti ise Mısır ordusunun tedarik yapınca İstanbul'a ilerlenmesinde korkmakta idi. Buna karşı bir tedbir olarak Büyük Britanya ve Fransa'dan yardım istendi. Ama Fransa Mehmet Ali Paşa'yı desteklemekteydi ve İngiltere Osmanlı'nın içişlerine karışmak istemediğini belirtip beklenen yardım alınamadı. Mart 1833'te Ruslar'dan yardım istendi. 8 Temmuz 1833'te Ruslarla karşılıklı yardımlaşma ve saldırmazlık antlaşması mahiyetindeki Hünkâr İskelesi Antlaşması imzalandı. Rus donanması İstanbul'a gelip Büyükdere'de demir attı. Sultan II. Mahmud Büyükdere'de demir atan Rus donanmasını gezmeye gittiği zaman geceyi Koca Hüsrev Paşa'nın Emirgân'daki yalısında geçirerek kendisine büyük iltifatta bulundu. Rusya'nın bu antlaşmayla kazandığı haklar ve bu antlaşmanın gizli maddeleri Büyük Britanya ve Fransa hükûmetlerini çok kuşkulandırdı. "Büyük Güçler" devletleri olarak doğrudan doğruya Osmanlı Devleti ile ona hala hukuken tabi olan Mısır valisi arasında "dürüst arabulucu" rolü oynamaya başladılar. Kütahya'da yapılan müzakerelerden sonra 14 Mayıs 1833'te Kütahya Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma her iki tarafı da memnun etmemişti.[3]

Mısır ordusu karşısında kendisinin kurup ve hazırladığı Osmanlı ordusunu bozguna uğradığını gören Serasker Koca Hüsrev Paşa bu eksikliği ortadan kaldırmak için çareyi Avrupa'dan as­kerî öğretmenler ve müşavirler getirmekte buldu. Prusya ordusundan İstanbul'a gelen müşavirler arasında o zaman genç bir subay olan, (sonra Prusya (Alman) ordusunda Mareşal rütbesine erişecek ve 31 yıl Prusya ve Alman genelkurmay başkanı olacak) Helmuth Karl Bernhard von Moltke de bulunuyordu. Moltke 1835-1839 arasında Osmanlı ordusunda öğretmenlik ve müşavirlik yaptı. Bu müşavirlik dönemindeki hatıralarını Moltke Briefe aus der Türkei (Türkiye'den Mektuplar) adı ile yazıp bastırmıştır. Bu kitapta Koca Hüsrev Paşa ile ilgili geniş bilgiler verilmektedir.[3]

Koca Hüsrev Paşa'nın nüfuzu dolayısıyla Osmanlı Devleti protokolünde 1835'ten sonra seraskerlik Şeyhülislam ile aynı mertebede olduğu kabul edildi.

Fakat Haziran 1837'de hiç beklenmedik bir sırada Padişah II. Mahmut nüfuzunu gayet büyük ve parlak olan Koca Hüsrev Paşa'yı seraskerlik görevinden azletti. Bunun Koca Hüsrev Paşa'nın kendisinin yanında küçükten yetiştirdiği ve onun vasıtasıyla Sultan II. Mahmud'un damatları olan Damat Gürcü Halil Rifat Paşa ile Damad Mehmed Said Paşa tarafından hazırlanan entrikalarla planlanıp uygulandığı kabul edilmektedir. Bunlar sonradan Damat Gürcü Halil Rifat Paşa'nın Serasker olması ve Damad Mehmed Said Paşa'nın Hassa ve Mansure Müşirliklerinin birleştirilmesi ile ortaya çıkarılan Anadolu Seraskerliğine getirilmesi ile sonuçlanmıştır. Bu beklenmedik azil herkesi çok şaşırttı.

Koca Hüsrev Paşa'ya Mansure'den 60.000 kuruş emeklilik maaşı bağlandı. Koca Hüsrev Paşa Emirgan'da bulunan sahil yalısında kendini inzivaya çekti.[1]

Fakat Koca Hüsrev Paşa çok geçmeden tekrar devlet idaresine girdi. Kendine şeyh-ül vüzera unvanı verildi. 1838'de Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye reisliğine tayin edildi.

II. Mahmud'un ölümü ve Hüsrev Paşa'nın sadrazamlığı

değiştir

İkinci Osmanlı-Mısır Savaşı'nda 24 Haziran 1839'da Nizip Muharebesinde Osmanlı devletinin yenilme haberini ölüm yatağında alan II. Mahmud, 1 Temmuz 1839'da hayatını kaybetti. II. Mahmut'un cenaze töreni için Köprülü Kütüphanesi önünde beklemekte olan devlet ricali arasında Sadrazam Mehmet Emin Rauf Paşa ve Meclisi Vala reisi olan Koca Hüsrev Paşa da bulunmaktaydı. Koca Hüsrev Paşa tam bu sırada sadrazama yeni padişahın kendini azlettiğini bildirdi ve mühür-ü hümayunun yeni sadrazam olarak kendisine teslimini istedi. Böylece 2 Temmuz 1839'da Koca Hüsrev Mehmed Paşa sadrazam oldu. 2 Temmuz 1839 - 8 Haziran 1840 tarihleri arasında ön bir ay yedi gün sadrazamlik yapmıştır.[1]

Hüsrev Paşa'nın sadrazam oluşu Osmanlı devletinin daha da kötüleştirdi:[1]

  • Mısır ordusu tüm Filistin ve Suriye kıyılarını eline geçirdi.
  • Osmanlı donanması kaptan-ı deryası olan Ahmet Fevzi Paşa ile Hüsrev Paşa birbirlerine düşmandılar. Donanma ile Ege Denizi sularında seyretmekte olan Ahmet Fevzi Paşa'yı İstanbul'a geri çağırdı. Kaptan-ı derya İstanbul'a vardığında katledileceğinden korktu. Emrindekilere hedefinin haberini vermeden tüm Osmanlı donanmasını Mısır'a yöneltti. Temmuz 1839'da İskenderiye'de demirleyerek tüm donanmayı Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya teslim etti.
  • Avrupa Büyük güç (Devlet-i Muazzama) devletleri İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya Osmanlı tarafında ve Fransa Mısır tarafında diplomatik toplantılar sonunda 27 Temmuz 1839'da Osmanlı devletine bir ortak nota vererek "Mısır Sorunu"'nun kendilerine danışmadan çözümlenmeye çalışılmamasını istediler.

Osmanlı Devleti hariciye nazırı Koca Mustafa Reşid Paşa idi. "Mısır Sorunu"'nun çözümü için Avrupa yardımını sağlamak "Büyük Güç" Avrupa devletleri ile görüşmeler yaptı. Bu yardımın sağlanması için Osmanlı devleti hizmetlerinin ıslah edilerek bir reform paketi uygulanması gerektiği ortaya çıktı. Tutucu olan sadrazam Koca Hüsrev Paşa reformlar aleyhinde idi. Mustafa Resid Paşa yeni tahta geçmiş olan genç padişah Abdülmecid'i yeni reformları uygulamaya inandırdı. 3 Kasım 1839'da Koca Mustafa Resid Paşa Gülhane Parkı'nda Tanzimat Fermanı' veya "Gülhane Hatt-ı Şerif-î"'ni okuyarak "Tanzimât-i Hayriye (Hayırlı Düzenlemeler)" diye anılmaya başlayan reform paketini açıkladı ve Tanzimat Dönemi'ni başlattı. Bu uygulamalar aleyhinde olan Koca Hüsrev Paşa 11 ay 7 gün süren sadrazamlıktan sonra 8 Haziran 1840'ta azledildi ve yerine üçüncü kez Mehmet Emin Rauf Paşa sadrazam oldu.[1]

Sadrazamlıktan sonrası davalar ve sürgünlük

değiştir

Koca Hüsrev Paşa sadrazamlıktan ayrıldıktan sonra Emirgan'da olan yalısında mecburi olarak ikamete mecbur edildi. Hakkında çeşitli konularda, genellikle rüşvet almak yüzünden, davalar açıldı. Bu davalarda bu çeşitli konularda suçlu bulundu. Ceza kararları bundan sonra devlet işlerinin kendine verilmemesi; vezirlik rütbesinin geri alınması ve iki yıl süre ile Tekirdağ'da iç sürgüne gönderilmesi idi.[1]

Sürgünden dönme ve ikinci seraskerlik dönemi

değiştir

Koca Hüsrev Paşa 1 yıl Tekirdağ'da iç sürgünde bulunduktan sonra 1841'de (yaklaşık 72 yaşında iken) yaşlılığı nedeni ile Sultan Abdülmecid tarafından affedildi.

30 Aralık 1845'te Sultan Abdülmecid huzurunda yapılan yeni yıl merasime davet edildi. Yaşına hürmeten (yaklaşık 76 yaşında olan) Koca Hüsrev Paşa'ya sadrazamlara verilen bir nisan verildi. Devlet protokolünde sadrazam ve şeyhülislam sırasında durmasına izin verildi. Ocak 1846'da Meclis-i Aliye'ye alındı ve seraskerlik görevi ikinci defa kendine verildi verildi.

Koca Hüsrev Paşa serasker görevine getirilince ilk önce kendinin idare ettiği Sersakerlikte es­ki serasker Rizâ Paşa yakın taraftarları olduğu bilinen ayıklayıp işten atmaya başladı. Üsküdar'a nakledilmiş buluna Seraskerlik binasını tekrar eskiden kendinin çalıştığı Bayezid'deki eski saraya (günümüzdeki İstanbul Üniversitesi merkez binasına) nak­lettirdi. Seraskerliği yine Hassa müşirliğiyle birleştirdi. Devlet memurluklarında önemli değişiklikler yapmaya koyuldu. Kendisinin ilk seraskerlikten azledildikten sonra kendisine rüşvet suçu yükleyenlerden intikam almak istemekteydi. Bu nedenle seraskerlikten ayrı kaldığı yıllara ait kamu hesapları çok ayrıntıları ile incelemeye koydurdu. Bu incelemeler sonucunda, özellikle eski rakiplerinin mesul oldukları askerî masraflar hesaplarında epeyce yolsuzluk ortaya çıkarıldı. Bu yolsuzluklar dolayısıyla eski rakiplerini ve taraftarlarını elimine etmekte iken; kendini tutan kişileri devlet içinde önemli mevkilere getirtti. İstanbul muhafızlığı o zamana kadar seraskerliğe bağlı idi. Bu kurum yerine. (günümüzde emniyet genel müdürlüğüne karşıt) zaptiye müşirliği kurumunu kurdurdu.[3]

Temmuz 1846'da Osmanlı devletinin Mısır valisi olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın İstanbul ziyareti sırasında Koca Hüsrev Paşa onunla çok samimi görüşme yaptı.

28 Eylül 1846'da sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa'nın azliyle Koca Mustafa Reşit Paşa sadrazamlığa getirildiği zaman seraskerlik görevleri alındı ve sadece Meclis-i Aliye üyeliği üzerinde kaldı.[1] Fakat İstanbul ilerigelen tutucu çevreleri Hüsrev Paşa'nın yeniden şadârete getirileceği söylentileri ile çalkanmaya başladı Buna hem sadrazam hem de girişilen Tanzimat ıslahatını aksata­çağı düşüncesinde olan "Büyük Güçler" Batılı devletleri elçileri tedirgin olmaktaydılar.[3]

Son yıllarını Emirgan'daki sahil konağında geçirdi. 3 Mart 1855'te (yaklaşık 86 yaşında iken) orada hayat gözlerine yumdu. Eyüpsultan'daki Bostan İskelesi'de yaptırdığı külliyesinde bulunan türbesinde gömülmüştür.[1]

Evlatlık yetiştirmesi

değiştir

Dikkate değer bir özelliği, aralarında sonradan sadrazam olacak İbrahim Ethem Paşa'nın da bulunduğu yüz kadar çocuğu küçük yaşta (kimi zaman köle pazarından) evlatlık alması; onları özel hocalarla kendi evladı gibi yetiştirmesi ve sonra devlet memuru olmalarını sağlamasıdır. Bu eski Türk, Memluklu ve Osmanlı "gulam sistemi"'nin son büyük uygulaması olduğu kabul edilir. Çocukların çoğu ilerleyen yıllarda devlet içinde önemli mevkilere gelmişlerdir. Nitekim, 1827 yılında 27.000 asker sayısına ulaşan yeni Osmanlı ordusunun (kısaca Mansüre Ordusu denilir) subay kadrosu içinde Koca Mehmet Hüsrev Paşa'nın 70-80 kadar evlatlığı çekirdek bir grup oluşturmaktaydı. Himayesinde yetiştirdiklerinden Topal İzzet Paşa Kaptan-ı Derya olmuştur.[1]

Eserleri

değiştir

Koca Hüsrev Paşa'nın seraskerlik döneminde (günümüzde Kara Harp Okulu'nun başlangıcı olan) Mekteb-i Harbiye'nin II. Mahmud'un fermanı ile 1834 yılında kurulmaya başlandı. Bu eğitim kurumu 1 Temmuz 1835'te Maçka'da padişahın da katıldığı bir törenle eğitim ve öğretime başladı.[4]

Yine seraskerlik döneminde Silistre ve İstanbul'da iki süvari alayı oluşturdu ve bunların eğitimine büyük paralar ve dikkat sarf etti.

Koca Hüsrev Paşa aynı zamanda, bir Tunus-Cezayir yolculuğu esnasında ahalide gördüğü fes giyme adetini Osmanlı Devleti'ne tanıtan ve fesin kabulünü sağlayan kişidir.

Koca Hüsrev Paşa büyük servet sahibi olmuştu ve 1854'te tanzim edilen vakfiyesi göre bu servetinde 1 milyon kuruşluk bir fon ayırarak çeşitli vakıf ve hayır kurumlarına vermişti. Bu fonun faiz gelirinin yaptırdığı hayrat için bakım ve tamir masrafları ve bu hayratlarda görevlilerin maaşlarına harçedilmesi öngörülmüştü.

Bu vakıfların başında İstanbul Eyüpsultan ilçesinin "Merkez Mahallesi" "Bostan İskelesi Sokağı" ile "Boyacı sokağı" üzerinde bulunan şahsi türbesi, tekke,[5] (1015 cilt Osmanlıca kitap ihtiva eden) "Hüsrev Paşa Kütüphanesi" ve bir çeşme'den oluşan "Hüsrev Paşa Külliyesi" gelmektedir. Külliyenin değişik kısımları değişik tarihlerde yapılmıştır. Hüsrev Paşa Kütüphanesi 1839 yılında tamamlanmış; şahsi türbe paşa hayatta iken yapılmış; tekke paşanın şahsi konağının tadilinden sonra ortaya konulmuş olup vakfiyesi 1857/58 tarihinde tescil edilmiş ve çeşme ise 1858/1859'da eklenmiştir.[6][7][8]

Çengelköy, Baklalı Köy, Has Köy ve Küçükçekmece'de dört çeşme yaptırmıştır.

Vakfiye faiz gelirinden muhtelif camilerdeki imam, müezzin ve vaizlere, Edirnekapı dışındaki Nakşibendî tekkesi dervişlerine ve bazı kendi ka­pı halkına maaş bağlanmıştı.[1]

Koca Hüsrev Paşa'nın gönderdiği bazı mektuplar özel sekreteri olan "Çobanzade Halil" tarafından toplanmış ve Muntehabat-Müftide-i Müktatebe adı ile yazma eser olarak yayınlanmıştır[1][9]

Değerlendirme

değiştir

Günümüzde gayet önemli biyografi eseri olen Osmanlılar Ansiklopedisi onu şöyle değerlendirmektedir:[1]

Çok ince bir zekaya sahipti. Görenlerin hepsi onun son derece müstehzi ve nüktedan olduğunda söylemekte birleşir. Fakat işgüzar, tedbirli ve cömert vasıflarını da buna eklerlerdi. Yeni Osmanlı ordusununu o kurmuş ve çok değerli kumandanlar yetiştirmiştir.

Kaynakça

değiştir
  1. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q r s t u v w Yayın Kurulu, "Hüsrev Mehmet Paşa (Koca)",(1999), Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.2 s.598-599 ISBN 975-08-0072-9
  2. ^ a b c d e f g İnalcik, Halil. (ing. çev.: Gibb, H.A.R.) (1979) "Khosraw Paşa Mehmed" The Encyclopaedia of Islam, New Ed., Vol. V, Faşçıcules 79-80, pp. 35 f. "Khosrew Pasha[ölü/kırık bağlantı]". E.J. Brill (Leiden), . (İngilizce)
  3. ^ a b c d e f g h i j k l m n o "Filozof-net" websitesi Koca Mehmet Husrevv Pasa hakkinda bilgiler
  4. ^ Kara Harp Okulu tarihçesi 4 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Erişim: 27/4/2013.
  5. ^ Hüsrev Paşa Tekkesi hakkında bilgiler ve resimler[ölü/kırık bağlantı]
  6. ^ Tanman, M.Baha "Hüsrev Paşa Külliyesi" (1999) Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt 19 Sayfa:41-45, İstanbul:TDV Yayınları ISBN 975-954-800-3 Online:[1] 28 Şubat 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  7. ^ Çetin, Attila, "Hüsrev Paşa, Kütüphanesi" (1999) Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt 19 Sayfa:52, İstanbul:TDV Yayınları ISBN 975-954-800-3 Online:[./Http://_www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c19/c190037.pdf[ölü/kırık bağlantı] http:// www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c19/c190037.pdf]
  8. ^ "Hüsrev Paşa Kütüphanesi hakkında bilgiler". 22 Eylül 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 2 Nisan 2022. 
  9. ^ Bu yazmanın bir nüshası Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Ankara Kütüphanesi No.1172 sayılı olarak bulunmaktadır

Dış kaynaklar

değiştir
  • Yayın Kurulu, "Hüsrev Mehmet Paşa (Koca)", (1999), Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.2 s.598-599 ISBN 975-08-0072-9
  • Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (6. bas. 1995) Osmanlı Tarihi, III. Cilt 2. Kısım: XVI. Yüzyıl Ortalarından XVI. Yüzyıl Sonuna Kadar, Ankara:Türk Tarih Kurumu ISBN 975-16-0014-6 s. 382-384
  • Buz, Ayhan (2009) " Osmanlı Sadrazamları", İstanbul: Neden Kitap, ISBN 978-975-254-278-5
  • Danışmend, İsmail Hâmi (1971),Osmanlı Devlet Erkâni, İstanbul: Türkiye Yayınevi

Dış bağlantılar

değiştir
  • Mehmed Süreyya (haz. Nuri Akbayar), (1996), "Hüsrev Paşa (Koca)", Sicill-i Osmani, İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları ISBN 975-333-0383 C.II s.274 [2]
  • Tektaş, Nazım (2002), Sadrâzamlar Osmanlı'da İkinci Adam Saltanatı, İstanbul:Çatı Yayınevi (Google books: [3]7 Aralık 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • İnalcık, Halil. "Hüsrev Paşa, Koca" (1999) Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Cilt 19 Sayfa:41-45, İstanbul:TDV Yayınları ISBN 975-954-800-3 Online:[4]28 Şubat 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  • İnalcık, Halil. (ing.çev.: Gibb, H.A.R.) (1979) The Encyclopaedia of Islam, New Ed., Vol. V, Fascıcules 79-80, pp. 35 f. "Khosrew Pasha[ölü/kırık bağlantı]". E.J. Brill (Leiden), (İngilizce)
  • "Koca-Mehmet-Hüsrev-paşa" maddesi filozof.net websitesi Online:[5]
Siyasi görevi
Önce gelen:
Mehmed Emin Rauf Paşa
 
Osmanlı Sadrazamı

2 Temmuz 1839 - 29 Mayıs 1840
Sonra gelen:
Mehmed Emin Rauf Paşa
Askerî görevi
Önce gelen:
Kara Mehmed Paşa
Kaptan-ı Derya
1823 - 1827
Sonra gelen:
Topal İzzet Paşa
Önce gelen:
Kara Mehmed Paşa
Kaptan-ı Derya
1811 - 1817
Sonra gelen:
Ahmed Paşa