Mehmet Sait Halet Efendi (1760, İstanbul - Kasım 1823, Konya), ulema sınıfından Osmanlı devlet adamı. II. Mahmud zamanında rikâb-ı hümâyun kethüdası unvanını alarak önemli bir konum elde etmiştir.

Halet Efendi Le Sacre de Napoléon resminde, 1805.

Yaşamı

değiştir

Babası Kadı Kırımlı Hüseyin Efendi olup şeyhülislam Esadzade Mehmet Şerif Efendi'nin yardımcılarındandı.[1] Asıl adı Seyyid Mehmet Said idi. Çocukluğundan itibaren "Meşihat Kalemi"ne devem etmiştir ve burada "Halet" ismini aldı. Geleneksel ulema eğitimi olan medrese eğitiminden geçmedi. Fakat belagat, kitabet ve şiirde özel çabalarla kendi kendini yetiştirdi. Yaşı yirmiye vardığında kadılık ruusu elde etti. Şeyhülislam Dürrızade Seyyid Mehmet Ataullah Efendi'nin görev döneminde meşihat dairesinden ayrıldı.[1] Sonra çeşitli Bâb-ı Âli ve paşa kalemlerinde çalıştı, zeki ve bilgili olduğu için sivrildi. Önce rikab-ı hümayun kethüdası Mehmed Reşit Efendi'ye mühürdar yamağı olup bu görevde efendisine kendini beğendirdi. Bu görevde iken Mehmet Raşit Efendi'nin konağında yapılan gece toplantılarında gazeller okuyarak ve tarihi konularda konuşmalar yapıp dikkatleri çekti. Sonra Manastır'a gitti. Burada önce Rumeli Valisi Ebubekir Sami Paşa dairesinde ve sonra da Mirmiran Ohrili Ahmet Paşa dairesinde çalıştı. Daha sonra Yenişehir Feneri mollası kethüdası oldu. Sonra İstanbul'a döndü. Galata Mevlevihanesi'nde ünlü şeyh ve şair Şeyh Galib'e intisap etti. Sonra Zahire Nazırı Rasih Mustafa Efendi, takiben Kasapçıbaşı Hacı Mehmed Ağa dairelerinde kâtiplik yaptı. Buradan derya tercümanı Kalimaki yanına kâtip oldu. Bu görevde Fenerli Rumlar'ın ileri gelenleri ile dostluklara kurdu. Yanında çalıştığı ilk efendisi olan Mehmed Raşit Efendi'nin iltiması suretiyle hacegân sınıfına alındı. Bu sınıf mensubu olarak beylikçi kasadar maiyetine verildi.[1]

1802'de başmühasip payesi ve orta elçilik unvanı ile Paris’e büyükelçi Mehmed Said Galip Paşa’nın yanına ikamet elçisi olarak tayin edildi. 20 Temmuz 1803'te büyük sayıda bir maiyetle Paris'e ayrılıp o şehre 22 Eylül'de vardı. 1803-1806 döneminde Napolyon Bonapart'ın konsüllük ve imparatorluk dönemlerinde, Osmanlı Devleti Fransa elçisi olarak Paris’te kalmıştır. 1806'da İstanbul'a döndü.[1] 1807'de Divan-ı Hümayun beylikçisi görevine getirildi ve hemen sonra da rikab-ı hümayun reisi oldu. Bu arada Fransa'ya karşı savaşa giren İngiltere'nin elçisi ile gizli ilişkilere girdi. Bunu öğrenen Fransız elçisinin ihbar etmesi nedeniyle Mayıs 1807’de III. Selim'e karşı Kabakçı Mustafa İsyanı çıktığı ay Kütahya'ya sürüldü. Bir yıl sonra IV. Mustafa tahta geçmiş iken affedildi, ama İstanbul'a gelmesi önlenmek için Bağdat'a gönderildi. Burada kendisine rütbesi dışında ağır bir görev verildi. Bağdat Valisi Süleyman Paşa yıllardır bu görevde bulunmakta idi ve kendine özerk olarak ve devlete karşı kafa tutan bir idare uygulamakta idi. Hâlet Efendi'ye verilen ağır görev, Süleyman Paşa'yı makamından indirerek idam ettirmek ve yerine valilik kethüdasını vezirlik rütbesi ile Bağdat valisi olarak oturtmaktı. Halet Efendi bu görevi başarmak için bölgede bir yıldan biraz daha uzun zaman kalmak zorunda kaldı. Fakat sonunda Musul'daki ileri gelen sülalelerle ve Baban Sülalesi destekleri ile bu görevleri başardı. 1810'da İstanbul'a geri döndü. Bu sırada İstanbul'da Mayıs 1807'den beri devam eden gayet karışık Kabakçı Mustafa İsyanı ve Alemdar Vakası sona ermiş ve Sultan II. Mahmut devlet idaresini tam olarak eline almaya hâlâ çalışmakta idi.

II. Mahmut Halet Efendi'nin Bağdat'ta başarılı görevinden haberdar olarak 1811'de Halet Efendi'yi tekrar rikab-ı hümayun kethüdası yaptı ve kendi maiyetine alarak onu gizli yazışmalarla görevlendirdi. 1815'te Halet Efendi nişancı görevini, yani padişahın başkâtibi sıfatını aldı ve büyük bir nüfuz kazandı ve Sultan üzerindeki bu özel nüfuzunu 1823'e kadar devam ettirdi. Bunu yeniçeri ocağını koruyup askeri ıslahatın yapılmasına engel olarak ve Fenerli Rumları memnun etmek için Tepedelenli Ali Paşa'yı ezerek kötüye kullandı. Benzer şekilde sadrazam Benderli Ali Paşa'nın Yunan İsyanı ile ilgili önerilerine muhalefet ederek gözden düşmesine neden oldu. İcraatları sonucu olarak Mora ihtilali alevlendi, Yunanlar bağımsızlık kazandılar.

II. Mahmut, Hâlet Efendi'nin zararlı olduğunu anlayarak onu Konya’ya gönderip başını kestirdi.

Değerlendirme

değiştir

Halet Efendi kinciliği ve acımasızlığı ile isim yapmıştır. En basit nedenlerden bile insanları öldürtmekten çekinmediği ve hatta halk arasında terör saçıp korku yaratmak için masum kişileri idam ettirdiği; bu öldürücü sadizmi doğal saydığı belirtilmiştir. Bu tutumu ve mizacını açığa vuran çok sayıda anekdot bulunmaktadır.[1]

Buna tam çelişkili olarak şairliği, engin kültürlülüğü, zarif kişiliği, nezaketi ile de bilinmektedir. Konağının bir kültür yuvası olduğu, saz fasıllarına; siyasal, bilimsel ve edebi sohbetlere ve ziyafetlere devamlı açık olduğu da belirtilmektedir.[1]

Adnan Nur Baykal'ın ''Şeytanlaşan İnsanlar'' adlı kitabında yazar; toplumun, devletin refahındansa kendi refahını gözeten, yaptığı eylemlerde bireysel menfaati ön plana çıkaran kişileri yani kitaba da adını veren ''Şeytanlaşan İnsanları'' Fransa'dan Joseph Fouché Osmanlı İmparatorluğundan ise Halet Efendi olarak göstermiştir. Kitap toplumun değerlerinin ve ahlakın hiçe sayılarak menfaatin göz edilerek yükselişini insanlara anlatırken aynı zamanda da Joseph Fouché ve Halet Efendinin hayatını incelemektedir.[2]

Eserleri

değiştir

Galata Mevlevihanesi'nde bir 813 nadide yazma kitaptan oluşan bir kütüphane kurdurmuştur. Aynı mevkide yaptırdığı bir sebil ve türbesi de bulunmaktadır. Zinetu'l-mecalıs başlıklı bir divanı bulunmaktadır ve bu 1842'de basılmıştır.

Ayrıca bakınız

değiştir

Kaynakça

değiştir
  1. ^ a b c d e f Osmanlılar Ansiklopedisi yaşamları ve yapıtlarıyla. Ekrem Çakıroǧlu. İstanbul: YKY. ISBN 9789750800710 |isbn= değerini kontrol edin: checksum (yardım). OCLC 1073185039. 
  2. ^ "Şeytanlaşan İnsanlar". D&R. 21 Ağustos 2024 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Ağustos 2024.