Lozan Antlaşması

İsviçre'nin Lozan şehrinde Türkiye ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan barış antlaşması

Lozan Antlaşması (Dönemin Türkçesi ile Lozan Sulh Muâhedenâmesi), 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından, Leman Gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

Lozan Antlaşması
Lozan Sulh Muâhedenâmesi
TürBarış antlaşması
İmzalanma24 Temmuz 1923 (100 yıl önce) (1923-07-24)
YerLozan, İsviçre
Yürürlük6 Ağustos 1924 (99 yıl önce) (1924-08-06)
İmzacılarBüyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı Horace Rumbold
(İstanbul’da Yüksek Komiser)
Üçüncü Fransız Cumhuriyeti Maurice Cesar Joseph Pelle
(Fransa Büyükelçisi, Cumhuriyetin Doğuda Yüksek Komiseri)
İtalya Krallığı Marki Camille Garroni
(Senatör, İtalya Büyükelçisi, İstanbul'da Yüksek Komiser)
İtalya Krallığı Jules César Montagna
(Atina Olağanüstü Temsilcisi ve Orta Elçisi)
Japonya Kentaro Otchiai Jusammi
(Roma Olağanüstü ve Yetkili Büyükelçisi)
Yunanistan Krallığı Elefterios K. Venizelos
(Eski Bakanlar Kurulu Başkanı)
Yunanistan Krallığı Dimitri Kaklamanos
(Londra Olağanüstü Temsilcisi ve Orta Elçisi)
Romanya Constantin I. Diamand
(Orta elçi)
Romanya Constantin Contzesco
(Orta elçi)
Yugoslavya Krallığı Dr. Miloutine Yovanovitch
(Bern Olağanüstü Temsilcisi ve Orta Elçisi)
Türkiye İsmet Paşa
(Umuru Hariciye Vekili, Edirne Mebusu)
Türkiye Dr. Rıza Nur Bey
(Umuru Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekili, Sinop Mebusu)
Türkiye Hasan Bey
(Eski vekil, Trabzon Mebusu)
TaraflarBüyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı Britanya İmparatorluğu
Fransa Fransa
İtalya Krallığı İtalya
Japonya Japonya
Yunanistan Krallığı Yunanistan
Romanya Romanya
Yugoslavya Krallığı Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı
Türkiye Türkiye
Korunma yeriParis, Fransa
DilFransızca
Vikikaynak'ta Lozan Antlaşması

Tarihçe değiştir

 
Sevr Antlaşması'na göre Osmanlı topraklarının paylaşımını gösteren harita.
 
Mîsâk-ı Millî'yi gösteren bir harita. Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları, büyük ölçüde, Mîsâk-ı Millî ilkeleri doğrultusunda oluşmuştur.

1920 yılının yaz aylarında I. Dünya Savaşı'nda galip gelen ülkelerin mağlup olan ülkelerden alacağı kalmamış ve savaşı kaybeden ülkelere barış antlaşmalarının kabul ettirilmesi süreci tamamlanmıştı. İttifak devletlerinden Almanya'yla 28 Haziran 1919'da Versay'da, Avusturya'yla 10 Eylül 1919'da Saint-Germain'de, Bulgaristan'la 27 Kasım 1919'da Neuilly'de, Macaristan'la 4 Haziran 1920'de Trianon'da barış anlaşmaları imzalatılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ile ise 10 Ağustos 1920'de Sevr'de Fransa'nın başkenti Paris'in 3 km batısındaki Sevr banliyösünde bulunan Seramik Müzesi'nde antlaşma imzalanmıştır.

İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı esnasında 1916'da Sykes-Picot projesi doğrultusunda Osmanlı İmparatorluğu'nu bölme planları yapmışlardı. Fakat 1917'de Alman yanlısı Yunanistan Kralı'nın devrilmesi ve Müttefiklerin desteğiyle Venizelos'un yönetime gelmesi ve Yunanistan'ın İngilizlerin yanında I. Dünya Savaşı'na girmesi, sonrasında Rusya'daki Bolşevik İhtilali ve Rusya'nın Müttefik Devletlerden ayrılması, daha sonra 1918 Ocak ayında ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın açıkladığı galip devletlerin mağlup devletlerden toprak talep etmeyeceklerine dair ilkeleri ile Anadolu'nun parçalanmasına izin vermemesi, yine bu doğrultuda İngilizlerin 1918 Ocak ayında Hindistanlıları kendi yanlarında savaşa ikna etmek için Türklere, başkent İstanbul'a ve hilafete dokunulmayacağına dair söz vermesiyle 1.160.000 asker edinmeleri gibi gelişmeler, ayrıca 15 Mayıs 1919'daki İzmir işgaline İngiliz kabinesindeki Edwin Montagu, Arthur Balfour, Lord Curzon, Winston Churchill gibi bakanların karşı çıkması ve Hindistan Hükümeti'nden gelen delegasyonun Paris'teki Dörtlü Konsey önünde Müslümanların huzursuzluğunu ortaya koyduğu ciddi argümanlar Anadolu'nun bölünmesi planlarının askıya alınmasına neden oldu.[1][2][3][4]

Diğer taraftan I. Dünya Savaşı'nda Bulgaristan'ın Selanik Cephesi'nde yenilmesi ve Suriye-Filistin Cephesi'nin çökmesi üzerine Osmanlı İmparatorluğu savaşta mağlup olunca Sadrazam Talat Paşa ve Harbiye Nazırı Enver Paşa hükûmeti 8 Ekim 1918'de düşmüştü.[5] Mustafa Kemal Paşa'nın isteğiyle 14 Ekim 1918'de Ahmet İzzet Paşa kabinesi kurulmuş, yeni kabinenin Bahriye Nazırı olan Rauf Orbay'ın imzaladığı Mondros Mütarekesi ile 30 Ekim 1918'de Osmanlı İmparatorluğu savaştan çekilmişti.[6] Savaş sonrası 18 Ocak 1919'da Paris Barış Konferansı başladı. Konferansta Yunan Başbakan Venizelos'un, İzmir'de Yunan nüfusunun çoğunlukta olduğunu iddia ederek Wilson prensipleri gereği bölgeyi ilhak talebi İtalyanları kızdırdı.[7] 16 Mart 1919'da ise Konstantinopolis Ortodoks Patriği, Antalya'nın Ortodoks Yunan Devletine ilhakını talep etti.[8] Bunun üzerine İtalyanlar, İngilizlerin reddetmesine rağmen, konferans kararlarını beklemeden bütün sorumluluğu üstlenerek 23 Mart'ta resmî bir karar aldılar ve Yunanistan'ın bölgeyi ilhak etmesini engellemek için Antalya, Konya ve Muğla'yı işgal ettiler.[7] ArdındanYugoslavya'nın bir parçası olan Fiume'nin İtalya tarafından keyfi olarak ele geçirilmesi geldi. İtalya, Adriyatik Denizi'nin tamamını ele geçirme niyetindeydi.[6][9] Olay Barış Konferansı'nda harareti yükseltti. ABD Başkanı Woodrow Wilson İtalyanları açgözlü davranmakla suçlayınca İtalya 24 Nisan 1919’da görüşmelerden ayrıldı. İngiliz Başbakan Lloyd George ise İtalyanları cezalandırmak, Anadolu'daki İtalyan etkisini sınırlamak, İtalyanların İzmir'i de işgal etmesini önlemek ve Yunan nüfusu korumak için Yunan birliklerinin 5 Mayıs'ta İzmir'e gönderilmesini teklif etti. Lloyd George, İtalyanlar işgale girdikten sonra onları bölgeden çıkarmanın zor olacağını belirtti. Karar, mümkünse, İtalyanlar 7 Mayıs'ta Paris'e dönmeden önce alınmalıydı. Bunun üzerine Fransız Başbakan Clemenceau ve ABD Başkanı Wilson, 6 Mayıs'ta, Yunan birliklerinin İzmir'e çıkarılması teklifine onay verdi. Karar, danışmanlarla uygun şekilde istişare edilmeden büyük bir gizlilik içinde verildi.[5][6][7][8][10]

İzmir işgali, gerçekte, Anadolu'daki İtalyan etkisini sınırlamak için tasarlanmıştı fakat bu teklif, İngiltere'de büyük bir infiale neden oldu. Askeri ve diplomatik çevrelerde ve İngiliz kabinesinde büyük endişeyle karşılandı. Montagu, Curzon ve Balfour'dan istifa tehditleri geldi.[1][11] Savaş Bakanı Winston Churchill ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Wilson kararı sert şekilde eleştirdi: "Müslüman dünyasında öylesine yoğun ve haklı bir infiale yol açacaktı ki, İngiliz İmparatorluğu askeri olarak bunu gerçekleştirmek mümkün olsa bile, buna rıza göstermeyi göze alamazdı." İslam dünyasının lideri olan Türkiye'yi bölmek, Hindistan da dahil olmak üzere Müslüman dünyayla “ebedi savaş” anlamına geliyordu. Ayrıca İzmir işgali, bir Türk-Yunan savaşı demekti. İngiliz Dışişleri ve Savaş Bakanlığı işgale karşıydı.[1][11][12][13]

Arthur Balfour: “Orada oturan, kafalarına göre kıtaları bölen, her şeye gücü yeten ve tamamen cahil üç adamım var.”[14]

Curzon ve Churchill, Lloyd George'u Yunan çıkartmasına izin vermemesi konusunda uyarmışlardı.[15] İngiliz kabinesi ikiye bölünmüştü. Başbakanlık Yunan taraftarı olsa da, Savaş Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Hindistan Bakanlığı, Türkiye ile dost olmaktan yanaydı. Dışişleri bakanı Lord Curzon ve İngiliz kabinesinin dehşete düşmüş diğer bakanları, Paris'teki İngiliz barış delegasyonu ile görüşmeler yapmak için 18 Mayıs 1919'da Londra'dan Paris'e geldiler.[16][17]

İngiliz egemenliğindeki Hindistan'da ise Müslümanlar, Sultan'ın dünya Müslümanları üzerindeki manevi liderliğinin sonunun gelebileceği ihtimâlinden mutsuzdu. Hindistan'daki camiler, sıklıkla halife için dua ettiler. Küçük bir azınlık açıkça Osmanlı'nın yanında yer aldı ve bu yüzden hapse atıldı veya idam edildi; diğerleri, bunun oluşturduğu korku ortamı ile sessiz kaldı. 1919'da İtilafların, Osmanlı İmparatorluğu'nu bölmeyi, padişahı tahttan indirmeyi ve hilâfeti kaldırmayı planladıklarına dair söylentiler Hindistan'a ulaştığında, Müslüman gazeteler, İngilizlerden padişahı korumalarını isteyen makaleler yayınladılar ve yerel ileri gelenler hilâfet komiteleri kurdular. ABD Başkanı Woodrow Wilson'ın halifeliği korumak için söz verdiğine dair çok sayıda dilekçe İngiliz makamlarına ulaştı. Hilâfet ve İslam birliği adına kurulan Hint Hilâfet Hareketi adı altındaki oluşum kısa sürede büyüdü. İngiliz murahhas heyetleri, görünüşte önemsiz bir mesele gibi görünen halifeliğin kaldırılmasının, aniden Hindistan'da başlıca sorun hâline gelmesiyle alarma geçti.[18]

İngiliz istihbarat subayı Yarbay Smith, 13 Mayıs 1919'da şöyle bir rapor sundu: "Eğer Yunanlar tarafından bir işgal yapılacaksa bu, ancak, her şeyden önce, Fransız veya İngiliz kuvvetleri tarafından bölgenin kontrolü ve polisliğinin üstlenilmesi ile yönetimin kontrol altına alınması ve daha sonra geri çekilen birliklerin yerini aşamalı olarak Yunan birliklerine devretmesiyle gerçekleştirilebilir." İtilâfların vesayeti ve koruması altında bir Yunan çıkartması ve işgali gerçekleşmesi planlanıyordu. Böylece herhangi bir Türk-Yunan çatışmasının önüne geçilecekti. Fakat bu yapılmadı ve böylece İzmir'deki Yunan varlığı son derece elverişsiz koşullar altında başlayıp Anadolu'da bir Türk direnişi oluşmasına sebep oldu.[19] Yunanların bu işgaliyle bütün Türkiye ayağa kalktı: “Başka milletlere katlanabilirdik ama Yunanlara asla.” Mustafa Kemal'in bir kurtarıcı olmasını sağlayan şeyin, İngilizlerin yaptığı bu yanlış hareket olduğunda şüphe yoktur. İzmir gerçekten İngiliz veya Fransız birlikleri tarafından işgal edilmiş olsaydı Mustafa Kemal asla böyle bir etkiye sahip olamayacaktı. Şimdi ise yalnızca kabaran öfke dalgalarını güçlü bir ırmağın kanalına yönlendirmesi yeterliydi.[20] Türkler, güçlü ve muzaffer bir İngiliz ordusunun yasadışı işgaline bile dayanabilirdi ama eski bir tebaa olan Yunanlar tarafından yapılan işgal, neredeyse kabul edilemez bir rezaletti. Yunan istilası, İstanbul'un her yerinde kitlesel gösteriler ve ayaklanmalar meydana getirdi. İzmir işgali, düşman süngü çemberi içinde yarı koma halindeki harap, morali bozuk bir milleti öfkeli bir uyanıklık durumuna sokmuştu.[21]

Daha sonra ise İngilizlerin; İtalya ve Fransa'yı tamamen bölgeden uzaklaştırarak Anadolu'nun parçalanmasını engellemek ve Rus yayılmacılığına karşı önlem almak için Ermenistan, Türkiye, İstanbul ve Boğazlar boyunca bölge üzerinde bir Amerikan mandası teklif etmesi[22] ve ABD'nin bunu değerlendirme sürecinin uzaması sonucu Osmanlı İmparatorluğu ile yapılacak sulh antlaşmasının imzalanması epey gecikmişti.[23] İngiliz kabinesi, Lord Curzon'un önerisi üzerine, 19 Mayıs 1919'daki kabine toplantısında tüm Türkiye üzerinde bir ABD mandası teklif edilmesine karar verdi.[24] Bu teklif, antlaşmanın 6 ay gecikmesine neden oldu. Bu süre Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da gerçek bir milli direniş oluşturabilmesi ve İstanbul Hükûmetini devirebilmesi için tam da ihtiyacı olan süreydi.[25]

Lord Kinross: “Curzon'un öteden beri sezdiği gibi Mustafa Kemal'in tam da bu kadar bir süreye ihtiyacı vardı.”[26]

Fransız Başbakan Clemenceau ve ABD Başkanı Wilson ile 21 Mayıs 1919'da görüşen İngiliz Başbakan Lloyd George, Lord Curzon'un isteği üzerine İstanbul ve Boğazlar, Ermenistan ve tüm Anadolu üzerinde bir ABD mandası teklif etti. Ermenistan, İstanbul ve İzmir hariç tüm Anadolu'nun Amerikan mandası altında Türklere bırakılacağını vurguladı. ABD eğer Anadolu mandası almazsa Türklerin Anadolu'da yalnız bırakılması gerektiğini savundu.[27] Karara sinirlenen Fransa Başbakanı Clemenceau, “Bu, Lord Curzon'un işi olmalı. Fransa'yı Türkiye'den kesin olarak dışlıyorsunuz. Kaldı ki Fransa, Avrupa'da, Türkiye ile iktisadi ve mali bağları en fazla olan memlekettir” dedi.[22][28]

27 Haziran 1919'da Paris Konferans Heyeti, İngilizlerin teklifi ile, Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti Türkiye'nin herhangi bir bölgesi için manda alıp almayacağına karar verene kadar, Türkiye ile Barış Antlaşması'nın askıya alınmasına karar verdi.[29] Böylece Lord Curzon, Türkiye ile ilgili barış müzakerelerinin 12 Şubat 1920'de başlayan Londra Konferansı'na kadar ertelenmesini sağladı. Halbuki "çok erken yapılacak bir barış", Türk-Yunan çatışmasını önlemek için tek çareydi. Aynı zamanda Yunan Başbakan Venizelos, Yunanistan'ın Anadolu'daki varlığını çok uzun süre finanse edemeyecek olması nedeniyle zamanın kısıtlı olduğunu düşünüyordu. Zaman Venizelos'un aleyhine ve Mustafa Kemal'in lehine işliyordu. Sonuçta 1912 yılından beri savaşlar sürüyordu. Çözüm ne kadar uzatılırsa Yunanistan gibi küçük bir ülke için finansal zorluk o ölçüde artacaktı.[30]

Diğer taraftan Lord Curzon, İngiliz kabinesine daha önce verdiği memorandumda, Türkiye üzerinde bir ABD mandası teklif edilse bile ABD'nin bu öneriyi kabul etmesinin pek mümkün görünmediğini kendisi de belirtmişti.[31] ABD Başkanı Wilson, ABD'nin bölgede bir manda almak için en isteksiz konumda olduğunu söylemişti.[32] Yine Lord Curzon, Türklerle imzalanacak kapsamlı bir antlaşmanın geciktirilmesinin de büyük bir hata olacağını söylemişti.[33] Paris Barış Konferansı'ndaki dört aylık ihmal zaten durumda ciddi bir bozulmaya yol açmıştı. Nisan 1919'da Curzon, gecikme sebebiyle neredeyse çıldırmıştı, “İslam'ın kurtarılması için zaman veriliyor.[34][35] Fransızların, Bolşeviklere karşı, Ukrayna ve Kırım'daki yenilgisi, İngilizlerin Kafkasya ve Hazar'dan çekilmesi, İzmir'deki pozisyon ve İngilizlere karşı Türk hakimiyetini yeniden tesis etmek için çıkan Mısır'daki isyan; Türkiye'de ortaya çıkabilecek ciddi bir krizle baş edilmesinden korkulmasına neden olmaktaydı.[36][37][Not 1] Bu nedenlerle Curzon, 19 Mayıs'a kadar, "Türklerin işini bitirdiğini varsaymanın tehlikeli olduğu ve kapsamlı bir antlaşmayı geciktirmenin aptallık olacağı" görüşünü savunuyordu[33] ve Anadolu'da herhangi bir mandaya karşıydı. Curzon, ayrıca, 19 Mayıs'a kadar Boğazlar ve İstanbul'da da tek bir güç yerine uluslararası bir komisyon kurulmasını istiyordu. “Genel olarak bakıldığında, kendisine teklif edilse bile Amerika'nın İstanbul'da bir mandayı kabul etmesi pek olası görünmüyor. Türk'ü başkent İstanbul'da tutmanın dışında, tek olası alternatif, bir tür uluslararası otoritedir.”[31] Fakat Curzon, 19 Mayıs'ta Boğazlar ve İstanbul'da uluslararası bir komisyon yerine sadece Amerikan mandasını savundu.[24][31][33][36][37][38][35][39][Not 2]

Lord Curzon'un bölgede ABD mandası önerisi üzerine antlaşmanın imzalanmasının aylarca ertelenmesi sonucu İstanbul Hükümeti'nin ülke içindeki kontrolü çok hızlı bir şekilde azalırken Anadolu süratle milliyetçilerin kontrolü altına girmeye başladı. Milliyetçi hareketi ortaya çıkaran şey İzmir'in işgal kararıydı. İzmir işgali, Mustafa Kemal için bir talihti. Lord Curzon'un da tahmin ettiği gibi, tüm Türkiye ayağa kalkmak için hazırdı ve gecikmenin her anı Türklerin lehineydi. Bernard Lewis şöyle dedi: “Her şey hazırdı, sadece lider bekleniyordu.” Mustafa Kemal'in Anadolu'ya gitmesini sağlayan ise asayişi yeniden temin etmek için Samsun'a bir subay gönderilmesinde ısrar eden İngilizlerdi. Yunanların İzmir'e ayak basmasının ertesi günü, İngilizlerden aldığı bir vize ile İstanbul'dan ayrılan Mustafa Kemal, tüm Anadolu'ya geniş yetkilerle atanmıştı.[23][40]

« Türkiye'nin parçalanmış ve tükenmiş ordularını yeniden organize etme konusunda Anadolu'daki faaliyetleri hakkında hiçbir bilgi alamadım. Askeri istihbaratımız hiç bu kadar akılsız olmamıştı.[41] »
(İngiliz Başbakan David Lloyd George)

Fakat ABD'nin kararından önce İtilâf, Amerikan başkanlık kampanyasının sonuçlarını ve Amerikan Senatosunun kararını beklemek zorundaydılar. Bu gecikme, Türkiye ile hızlı bir barışın sonuçlanmasına yeni engeller ekledi. Curzon'un sekreteri, Türkiye'de erken bir barış olasılığının en düşük düzeyde olduğunu vurguladı.[30] ABD'nin bölgede incelemeler yapmak üzere gönderdiği, Sivas Kongresi'nde de gözlemci olarak bulunan ve Mustafa Kemal ile görüşen General Harbord, raporunda, Türklerin amacının tercihen Amerikan mandası altında İmparatorluğun toprak bütünlüğünü korumak olduğunu ifade ediyordu.[42] Mustafa Kemal, Amerikan Hükûmetinden ülkenin koşullarını araştırmak için bir komisyon gönderilmesini istedi. Fakat Washington'daki Senato, Türkiye üzerinde bir manda ile hiç ilgilenmedi.[43] Değerlendirme sürecinin sonunda ABD başkanı Woodrow Wilson, bölgede bir manda almak yerine sadece Türk-Ermeni sınırını çizmek üzere hakem olmakla yetindi.[30][44]

Anadolu'daki Türk milliyetçiliğinde böylesine önemli bir büyüme meydana gelirken ABD'nin kararını beklemek, İngiliz diplomasisindeki büyük bir gaf olduğunu kanıtladı.[45] Curzon'un 19 Mayıs 1919'da Türk hükûmeti ile yapılacak olan antlaşmanın imzalanmasını geciktirmesi Mustafa Kemal için harika bir fırsata dönüştü.[24][25][40][46] Gecikmenin her anında Mustafa Kemal daha da güçleniyordu.[40] Bu dönemde Anadolu'da artan Türk direnişi, Paris'teki barış şartları için giderek daha ciddi bir tehdit oluşturuyordu. İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komisyonundan gelen ciddi raporların ise Londra'daki Dışişleri Bakanı Lord Curzon tarafından genellikle göz ardı edilmesi, Türkiye ile başarılı bir barış için iyiye işaret değildi.[45] Bunun yerine Curzon, en doğru tercihin Mustafa Kemal'in başında olduğu yeni bir Türkiye'nin ortaya çıkmasına izin vermek olabileceği sonucuna varıyordu. Fakat Lloyd George'u ikna edemedi.[47] Lloyd George, barışı kendi istediği gibi yönetmeye kararlıydı. Mümkün olan her yerde Curzon'u görmezden geldi.[48] Curzon'un sürekli bir çatışma içinde olduğu Lloyd George'un farklı fikirleri vardı. Ancak Lloyd George, Ortadoğu'da ve Türkiye'de olup bitenlerden habersizdi.[49]

Versay antlaşmasını müzakere eden Lloyd George, Avrupa ve Rusya'daki işlerin kontrolünü büyük ölçüde elinde tutarken Curzon ise dünyanın geri kalanı ve Türkiye ile ilgileniyordu. Curzon, benzersiz bir Asya tecrübesine sahip bir dışişleri bakanıydı.[50] Türkiye hakkında Paris Barış Konferansı'ndaki herkesten daha çok bilgiye sahipti ve Türkiye'deki tüm gelişmeleri küçük ayrıntılarına kadar takip ediyordu.[51][52] Curzon, Türkiye için hafif barış şartlarını savundu, fakat Lloyd George ile uğraşmak zorunda kaldı.[53]

Diğer taraftan, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, merkez-i hilafet ve Türkiye'nin başkenti olan İstanbul'un Türklerden alınmasını ve yeni Türkiye'nin Asya merkezli bir devlet olmasını isteyerek başkentin Anadolu'da bir yere taşınmasında ısrar ediyordu. Anadolu'nun dağlık bölgelerinde güvenli bir şekilde kurulmuş bir Türk başkentiyle, “İstanbul nüfusunun yalnızca yüzde kırkını oluşturan” Türklerin çoğu, Boğazlar boyunca yeni yuvalar aramaya sevk edilmeliydi.[54][55][56][Not 3] Curzon'a göre yeni başkent Bursa, Konya veya Ankara olabilirdi.[7][57] Çünkü İstanbul siyasi gücün sembolüydü. Türklerin İstanbul'daki varlığı, hakimiyetlerinin dışarıya yönelik belirgin ve görünür bir işaretiydi.[24][55] İstanbul'daki Sultan, halife olarak İngiliz İmparatorluğundaki Müslüman nüfus için tek gerçek ve gizli tehdit olan Panislamizm anlayışının temsilcisiydi ve İngiliz egemenliğindeki Hindistan'da büyük bir prestije sahipti.[56][58] Curzon şöyle dedi: “Sultan İstanbul'da kaldığı sürece, İslam dünyası onu hiçbir zaman gerçekten mağlup ettiğimize inanmayacak ve derhal bizim için hem gelecekteki reaksiyonların hem de tüm sorunların merkezi haline gelecektir. Konstantinopolis'in geleceğini Hindistan açısından değil, tüm dünyanın geleceği açısından çözmeye çalışmalıyız.[56][59][60] Dünyadaki tüm Müslümanlar tarafından, savaşta tamamen mağlup olan Türkiye'nin, artık İslam'ın muzaffer ordusu olarak görülemeyeceğinin anlaşılması için bu yapılmalıydı. Böylece Türkiye'nin İslam dünyasındaki itibarı yok edilecekti.[55][56][60][61] Curzon ayrıca şöyle dedi: “İstanbul, Türkiye'nin Avrupa'daki bir ileri karakoludur.[24] Orada oldukları sürece, Balkanlar'da ve tüm komşuları arasında sürekli olarak oyun kurucu oldular. Bu, Türk'ü, kendisini bir süper güç olarak görmeye teşvik etti. Onu, bir gücü diğerine karşı kullanabilecek bir konuma getirdi.”[61][24] Başkentin taşınması, tek büyük Müslüman güç olan Türkiye'nin İslam dünyası üzerindeki yüksek prestijini ortadan kaldıracak, nüfusu Türk olmayan bölgelerin Türk İmparatorluğu'ndan kolaylıkla kopartılmasını sağlayacak ve ayrıca Türk'ün Avrupa'daki nüfuzunu elinden alacaktı.[58][60][62] Yahut başkent taşınırken, halife olan Sultan, bir 'Vatikan' usulü, saltanatı elinden alınarak sadece halife sıfatıyla sembolik olarak Boğazlar'da kalmaya devam edebilirdi.[24][55][58][59][60][61][62][63][64][65]

George Nathaniel Curzon: “Türk'ün İstanbul'daki varlığı, Avrupa'da savaşların, İslam dünyasında aşırı ve mağrur tutkuların özendirici bir kaynağı oldu.”[66]

« Yapmamamız gereken bir şey var ki bu bizim politikamızın bir gereğidir, hilafet meselesine doğrudan dokunmamalıyız. Hilafet elbette bizi endişelendirecek. Fakat bu kararı etkilemek için görünürde hiçbir adım atmamalıyız.[67] »
(George Nathaniel Curzon - 16 Aralık 1918)
 
1915'ten 1924'e kadar kesintisiz 9 yıl İngiliz kabinesinde yer alan ve Aralık 1916'dan itibaren I. Dünya Savaşı'nda İngiliz savaş politikasını yöneten beş bakandan biri. İngiliz Savaş Kabinesinin Türkiye politikasından sorumlu Doğu Komitesi Başkanı (Mart 1918 - Ocak 1919). İngiliz İmparatorluğu Dışişleri Bakanı (Ocak 1919 - Ocak 1924) ve Lozan Konferansı İngiliz heyet başkanı George Nathaniel Marquess Curzon of Kedleston, bilinen adıyla Lord Curzon.

Hilafeti, dünyadaki en büyük Müslüman gücüne sahip olan İngiliz siyaseti için gerçek bir tehdit olarak gören Curzon,[56][58] Türkiye'nin asla parçalanmaması gerektiğini savunarak bunun yerine İslam dünyası üzerindeki nüfuzundan ve iddialarından vazgeçmiş, kendi içine kapanık ve böylece İngiltere için bir daha asla sorun haline gelemeyecek bir Türkiye istiyordu.[24][76][77] Türkiye Anadolu'ya sıkıştırılmalı, saf Asyatik bir ülke olmalı ancak bölünmemeliydi.[36][55] Curzon'un hedefleri, Türkiye'yi, İngiltere'nin Ortadoğu ve Hindistan'daki emperyal güvenliğine ölümcül bir tehdit olmaktan çıkarmak, Türkiye'nin İslami bir güç olarak görünmesini engellemek ve onu İslam dünyasının gözünden düşürmekti.[56][78] Curzon'un endişesi, İslam dünyasının lideri olan Türkiye'nin tüm müslümanları İngiltere'ye karşı bir araya getirebilme tehlikesiydi.[59][79] Fakat saltanat ve hilâfetin kaldırılıp başkentin Anadolu'ya taşınmasına, ülkenin parçalanması da ilâve edilmemeliydi.[36][72][80][81][82] Lord Curzon, bu tür değişikliklerin Müslümanların radikal duygularını alevlendireceğinden endişeleniyordu.[36][72] Böylece Türklerde milliyetçilik duygusunun patlamasının önüne geçilecekti.[49] Lord Curzon, 'Türklere iyi bir dönüş yapmak isteyen son adam' olmakla birlikte, Anadolu'da barış istediğini söyledi: “Yunanlar içeride yürüyorsa bu imkansız bir hedef.[83] İngiliz İmparatorluğunun eski Hindistan Genel Valisi olan Curzon, ayrıca, Hindistan'daki 70.000.000 Müslüman ile Afganistan, Mısır ve Arabistan'daki diğer Müslümanlardan endişeleniyordu.[84] İngiliz çıkarları gereği işgallere son vermek ve Anadolu'yu Türklere bırakmak şarttı.[24] Yunanistan Trakya'ya karşılık olarak Anadolu'yu tahliye etmeliydi.[Not 4] İzmir işgali yanlış bir karardı. Fransızlar ve İtalyanlar da bölgeyi boşaltmalıydılar.[24] Ancak bu yeni Türkiye; Arabistan, Irak, Suriye, Filistin ve Ermenistan ile ilişiğini kesmeli ve onlardan ayrıştırılmalıydı.[24] Türk'ün, iki kutsal şehir olan Mekke ile İstanbul'u kaybetmesi ve diğer milletler üzerindeki hakimiyetinin elinden alınması yeteri kadar sert bir darbe olacaktı.[24] Yine zaferin bir sembolü olarak Ayasofya Türklerden alınmalı ve dini kullanımı olmayan uluslararası bir anıt haline getirilmeliydi.[77] Curzon, I. Dünya Savaşı'ndan sonra, Almanya ve Avusturya-Macaristan'da olduğu gibi Türkiye'de de cumhuriyetin ilan edilmesi gerektiği fikrindeydi.[36][72] Böylece imparatorluk yıkılacak ve Türkiye Pan-islamcı, Pan-turancı veya yayılmacı bir politikadan vazgeçerek bir ulus-devlet haline gelecekti.[24][72][76][77][78][83][84][85]

« Türk'ün Boğazlar üzerindeki hakimiyetini elinden alacağız. Türkiye'yi, birtakım görsel düzenlemelerle, Suriye, Filistin, Arabistan ve Irak'tan ayrıştıracağız. Akabe'den Şam'a, Mekke'den Basra Körfezi'ne kadar tüm bölgelerde Türk bayrağının herhangi bir biçimde yeniden ortaya çıkmasının, gerçekten de, sonuçları vahim olacaktır.
Tüm bu bölgelerin herhangi bir şekil veya biçimde Türk otoritesinden kalıcı olarak dışlanmasını içermeyen hiçbir şartı kabul edemeyiz.[86] »

George Nathaniel Curzon: “Artık imparatorluk dönemi bitmiştir. Türkiye'nin cumhuriyete geçmesini istiyoruz.”[85]

İngiliz ile Fransız murahhas heyetleri, ABD'nin bölgede herhangi bir manda yönetimi üstlenmemesi sonrası yapılan 22 Aralık 1919'daki ikili görüşmelerde, başkentin İstanbul'dan Anadolu'ya taşınması üzerinde anlaşmaya vardılar. İtalyanların ve Yunanların çekilmeleri ile Anadolu, herhangi bir manda yönetimi olmadan Türklerin eline bırakılacaktı. Toplantıda, Boğazlar'da kurulacak uluslararası komisyonun detayları belirlendi. Ayasofya için ise, dini ibadet amacıyla kullanılmaması gereken eski bir anıt olması kararlaştırıldı.[61][79][87][88][Not 5]

İngiliz kabinesi, Hindistan'dan sorumlu bakan Edwin Montagu'nun da etkisiyle, hilafete ve başkent İstanbul'a dokunulmayacağına dair Ocak 1918'de Hint Müslümanlarına verilen söz nedeniyle İslam dünyasının tepkisini çekebileceğini, askerî masrafların artacağını ve Sultan'ı İstanbul'da gözetim altında tutmanın İngiliz politikası için daha doğru olacağını öne sürerek başkentin taşınması kararını 6 Ocak 1920'de oy çokluğu ile veto etti.[89][90] Yine de başkentin taşınması kararı alınırsa Bursa, Ankara veya Konya şehirlerinden biri Sultan'ın ikamet edeceği başkent yapılacaktı.[91] Derin bir şok geçiren Curzon, “Bu, Avrupa'nın yaklaşık beş asırdır beklediği ve belki bir daha asla tekrarlanmayabilecek bir fırsat” dedi ve İstanbul'daki bir hükûmetin doğru hesaplanmış bir karar olmadığını, üretildiği zaman sürprizlere sebep olacağını ima etti. Çılgına dönen Curzon, protestosunu kabinedeki tüm bakanlara dağıttı.[61][80][92][93][94]

« İstanbul'daki Türk, Konya'daki Türk'ten çok farklı bir ölçüye sahiptir. O, salt gösterişli bir egemenliği elinde tutacaktır.[92] »

Ryan ve meslektaşı Forbes Adam da, Curzon'u desteklediler: “Özellikle Hindistan'daki Müslüman huzursuzluğunun ve Orta Asya'daki Bolşevik saldırı tehlikesinin, dengeyi, Sultan ve Hükûmetini, bir tür uluslararası kontrol altında, İstanbul'da tutma lehine çevirdiği anlaşılmaktadır. Fakat bu kararın yol açtığı başlıca dezavantaj şudur ki: Pan-İslamizm ve Pan-Turanizm güçlerinin İngiltere için taşıdığı tehlike, Türkiye'nin prestijinin korunmasına bağlıdır. Türkiye'nin prestiji, Sultan olan bir halifenin, İstanbul'da durmasına bağlıdır. İstanbul, bir imparatorluk şehridir ve Türk-İslam gücünün Avrupa'ya karşı zaferinin sembolüdür. Sultan ve Hükûmeti İstanbul'da durduğu sürece her iki fikir yaşamaya devam edecek ve uzun vadede İngiliz İmparatorluğu için Yakın Doğu'da sorunlar artarak çoğalacaktır.[93][95][96] Amiral De Robeck: “Türk Meclisi'nin Anadolu'da toplanması halinde, görkemli unvanları, akdetmeyi uygun gördüğü herhangi bir antlaşmanın ilk iki sayfasını dolduran Türk İmparatoru, şüpheli bir hilâfet ile küçük bir eyalet hükümdarı statüsüne indirilecektir.[97]

« Walter Edward Guinness: Biz Anadolu'yu hiç fethetmedik. Çok zor ve masraflı bir sefer olmadan da fethedemeyiz. Özellikle de Barış şartlarının açıklanmasındaki gecikme nedeniyle İstanbul Hükûmeti'nin kontrolü çok hızlı bir şekilde azalıyor ve Anadolu yavaş yavaş bir devlet haline geliyor. Fakat Türkleri İstanbul'dan çıkarmanın ve onları Anadolu'ya göndermenin etkisi, neredeyse kesinlikle İstanbul Hükûmeti'ni düşürüp tamamen Mustafa Kemal'i iktidara getirmek olacaktır.[99] »

ABD'nin bölgede bir manda yönetimi üstlenmeyeceği anlaşılınca 12 Şubat 1920'deki Londra Konferansı'nda barış müzakereleri yeniden başladı. Türklerin Konstantinopolis'i elinde tutmasına ve Boğazlar'ın bir uluslararası komisyon tarafından yönetilmesine karar verildi. Venizelos İzmir'i ilhak etmek istese de Curzon, 'Türk özerk egemenliğini' önerdi.[101] İtalyanlar ise Anadolu'daki varlıklarının çok maliyetli bir girişim olduğunu kendileri de anlamışlardı. İtalya'nın yaşadığı ekonomik ve sosyal kriz, barışın önemini vurguladı. İtalyan toplumu hala derin bir kriz yaşıyordu. Neredeyse tüm İtalyan işçileri greve gitmiş, trenleri, posta hizmetlerini, endüstriyel ve tarımsal üretimi durdurmuştu.[102] İngilizler ve Fransızlar, İtalya'nın Anadolu'yu tamamen tahliye etmesini istediler. Fakat İtalya, Anadolu'yu boşaltmak için, İngilizlerin ve Fransızların kendisine Suriye ve Irak mandaları karşılığı tazminat vermelerini istedi. Bu nedenle İngilizler ve Fransızlar, 1915 Londra Paktı'nda İtalyanlara bırakılması öngörülen fakat Sevr'de verilmeyen Güneybatı Anadolu'da sadece İtalyan şirketlerinin faaliyet yürüteceğini İtalyanlara garanti ederek Türkiye'deki tüm İtalyan askerlerinin çekilmesini ve işgalin sonlandırılmasını talep ettiler. Aynı şekilde Kilikya bölgesinde de Fransız ekonomik çıkarları tanınırken, hem İtalya hem de Fransa Sevr Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi durumunda Anadolu'daki ve etki alanlarındaki tüm askerlerini çekmeyi ve Anadolu'yu Türklere bırakmayı kabul ettiler.[101][102][103]

Mart 1920'de Londra'ya giden Yunan Başbakan Venizelos, burada Yunanistan'a karşı olumsuz bir hava ile karşılaştı. Winston Churchill, Mareşal Wilson ve Lord Curzon Anadolu'daki Yunan varlığına ilişkin taban tabana zıt görüşlerini Yunanistan Başbakanı'na iletti. Mareşal Wilson, 19 Mart 1920'de Venizelos ile yaptığı görüşmeye dair günlüğüne şöyle yazdı: "Ne insan ne de para olarak, ne Trakya'da ne de İzmir'de Yunanlara yardım etmeyeceğimizi Venizelos'a açıkça belirttik. Ona ülkesini mahvedeceğini, Türkiye ve Bulgaristan ile yıllarca savaşacağını, insanî ve malî kaybının Yunanistan için çok fazla olacağını söyledik." Churchill de, Venizelos'a, İngiltere'nin ne Trakya'da ne de Anadolu'da Yunan birliklerine yardım edemeyeceğini, yardımın sadece cephane ve mühimmat şeklinde olacağını açıkça belirtti. Venizelos ise, Kemalist güçlerin tehlikesini ana hatlarıyla belirtti ve saldırı için izin istedi. Saldırıdan sonra Venizelos, Yunan birliklerinin tekrar pozisyonlarına çekilebileceklerini söyledi. Fakat bu önerisi İngilizler tarafından reddedildi. Aynı zamanda Venizelos İtilâf tarafından yerine getirilmesi gereken bir görev olan Türk terhisinin yavaşlığından şikayetçiydi: "Toplam 300.000 kişilik bir kuvvetin yakında savaş durumuna gelmesi muhtemeldir ve 'olacak' dedi. Böyle bir orduya yetecek miktarda malzeme ve mühimmat ellerinde var."[104]

Diğer taraftan Lord Curzon, öngörüsünde haklı çıktı. 11 Mart 1920'de Curzon, Lordlar Kamarasında, 'İstanbul'da hiçe sayıldıkları bir duruma daha fazla boyun eğemeyeceklerini' ilan etti. 16 Mart 1920'de işgal gerçekleşti. Mustafa Kemal Paşa, Kasım 1919'da yeni meclisin Bursa'da açılmasını istemişti, böylece başkent pratik olarak Bursa'ya devredilmiş olacaktı. Ancak İstanbul Hükûmeti, Meclis-i Mebusan'ın İstanbul'da toplanması kararını alınca 18 Aralık 1919'da yapılan seçimler sonucu Meclis 12 Ocak 1920’de İstanbul'da açılmıştı. Böylece 28 Ocak 1920'deki Misak-ı Milli kararları sonrası yapılan 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgali ile yeni meclis 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılmış ve Yunanistan'ın karşısında millî bir hareket çoktan şekillenmişti. Önce İzmir'in İngiliz birlikleri yerine doğrudan Yunan birlikleri tarafından işgali, sonra barış antlaşmasının imzalanmasındaki gecikme ve son olarak da İstanbul'un işgali ile Mustafa Kemal, Türkiye'de iktidara gelmişti. İngilizler üçüncü defa Mustafa Kemal'e büyük bir siyasi bağışta bulunmuşlardı. Müzakerelerdeki gecikme tamamen Venizelos'un aleyhine ve Mustafa Kemal'in lehine olmuştu.[97][105][106][107]

18 Nisan 1920'deki San Remo Konferansı'nda ise David Lloyd George ve Elefterios Venizelos önderliğinde Sevr'in taslağı hazırlandı. Yunan Başbakan Venizelos, antlaşmayı Türklere kabul ettireceğini taahhüt etti.[108]

Fransız cephesinde ise Başbakan Georges Clemenceau, Yunan ilerleyişine tepki göstererek Yunan birliklerinin İzmir'e çıkarma emrine meydan okudu. Fransız siyaseti, Clemenceau hükûmetinin düşmesinden ve Alexandre Millerand'ın Başbakanlığı üstlenmesinden sonra daha fazla Türk yanlısı hale geldi. Haziran 1920'de, Antlaşma imzalanmadan önce, Fransız Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri, Paris'teki İngiliz büyükelçisine, Anadolu'daki Yunan varlığından rahatsız olan Fransız Ulusal Meclisi'nin imzalanacak barış anlaşmasını onaylayıp onaylayamayacağından şüphe duyduğunu vurguladı.[109] Fransızlar Türklerin Anadolu'ya silah taşımasına göz yummaya başlamışlardı. Yunanlarla çekişme halinde olan İtalyanlar, daha baştan beri Türkleri tutmakta ve birliklerini çekmeye hazırlandıkları şu sırada Türklere silah satmaktaydılar. İngilizlere gelince, onlar da en baştan beri Türklerin silahsızlandırılmasına pek önem vermemişlerdi. Türklerin silahlanması böylece sürüp gidiyordu.[110] Şubat 1920'nin başlarında Türkler, Müttefiklerin ateşkes hükümlerine göre tüfek, silah ve cephane bulundurdukları Gelibolu'daki kışlaya saldırdığında Lord Curzon, Gelibolu olayından sonra Yunanistan'dan mevcut askeri konumlarını korumalarını istemişti.[111] Bu sırada Versay merkezli Müttefik Devletler Yüksek Savaş Konseyi'nin, Yakın Doğu'da, emrinde, Yunanlar dışında başka bir askerî gücü bulunmuyordu.[112][113][114][Not 6]

« İtilaf o sırada Anadolu'daki mayanın çok iyi farkındaydı. Milliyetçi güç ve özgüven, İngiliz askeri güçlerinin geri çekilmesiyle doğru orantılı olarak büyüyordu. Aralık 1919'a gelindiğinde, İngiliz General Milne'nin Karadeniz Ordusu 9.836 kişiydi. Kilikya'da Fransızlar 13.000 askere komuta etti ve bunların çoğunluğu Ermeni idi. Antalya'daki İtalyan birliklerinin gücü 7.000'i geçmedi. Anadolu'daki tek büyük İtilaf kuvveti, İzmir'deki 75.000 Yunan askerinden oluşuyordu. İngiliz yüksek komiseri yazdı, "Barış koşullarının ertelendiği her hafta, Türkiye'nin bu koşulların getirebileceği herhangi bir aşağılamaya karşı çıkmak istediği direniş gücünü daha da kazandığı görülüyor."[115] »
(Howard Morley Sachar)

Dagobert Von Mikusch: “En şaşırtıcı olan şey, İtilâf Devletlerinin, Mustafa Kemal'e, kendi barış antlaşmalarını etkisiz kılacak olan hazırlıkları yapması için yeterli zamanı tanımasıydı.”[46]

Ankara'da TBMM'nin Sevr Antlaşması'na tepkisi çok sert oldu. Ankara İstiklâl Mahkemesinin 1 numaralı kararı ile anlaşmaya imza koyan 3 kişiyi ve Sadrazam Damat Ferit Paşa'yı idama mahkûm etti ve vatan haini ilan etti. Fakat öte yandan antlaşmanın imzalanmasından sadece 2 ay sonra Ekim 1920'de yeni Yunan kralı Aleksandros bir maymun ısırığı sonucu aniden öldü ve Yunanistan'da seçimlere gidildi.[113] Kasım 1920'de yapılan seçimlerde "Yunanistan'ın kurtarıcısı" ilân edilen İngiliz dostu Başbakan Venizelos 369 sandalyeden sadece 118'ini aldı. Kendisi milletvekili bile seçilemedi ve Venizelos hükûmeti düştü. 17 Kasım'da Venizelos, aktif siyasetten emekli olduğunu açıkladı ve Fransa'ya gitti.[118] İngilizlerin 1917'de devirip sürgüne gönderdiği ve aynı zamanda Müttefiklerin, özellikle de Fransızların baş düşmanı olan eski kral I. Konstantin'in, Dimitrios Gounaris liderliğindeki yeni hükûmet tarafından yapılan referandumda %99 oy alarak tahtına geri dönüşü ile kriz doruk noktasına ulaştı. Alman imparatoru'nun damadı olan Kral Konstantin, I. Dünya Savaşı sırasında İttifak Devletlerini desteklemekle suçlanıyordu.[113][119][120]

İngiltere, Fransa ve İtalya; tahtına geri dönen Konstantin'i devlet başkanı olarak tanımayı reddettiler.[113][119] Bu ani değişim sonucu Yunanistan bir anda kendisini uluslararası sahnede izole buldu. Müttefikler, Yunanistan'a yapılan tüm desteklerini ve yapılması planlanan 850.000.000 altın frank tutarındaki krediyi kestiler. Bu sırada bütçesinin yaklaşık 3'te 2'sini Müttefik devletlerin sağladığı krediye borçlu olan Yunanistan, uygulanan ambargo sonucu birdenbire askeri ve ekonomik olarak zayıflamaya başladı.[113][121]

Bu hadise, İtilafı bir arada tutan zayıf bağları kırdı. Fransızlar artık Yunanistan'a hiçbir şey borçlu olmayacaklarını ve bu fırsatı Türk yanlısı bir politika izlemek için kullanabileceklerini hissettiler. Böyle bir politika Sevr'in revize edilmesini içeriyordu. İtalyanlar da benzer şekilde özgürleşmiş hissettiler. Birçok İngiliz politikacı, Sevr'in revizyonunun artık gerekli olduğu konusunda hemfikirdi.[120][122] Özellikle de İngiliz Dışişleri, Hindistan ve Savaş Bakanlıklarındaki üst düzey kişiler, Yunanistan'daki hükûmet değişikliğini, İngiltere'yi istikrarsız bir güce tehlikeli bir bağımlılıktan kurtarmak için ileri görüşlü bir fırsat olarak karşıladılar. Birçoğu her zaman Türkiye ile daha yumuşak bir anlaşmayı savunmuş ve İngiltere'nin, aksi takdirde, Müslüman tebaasını yabancılaştıracağından ve bu durumun İslam dünyasında genişleyen İngiliz İmparatorluğunun temelini baltalayacağından endişelenmişti.[113] Sadece İngiliz Başbakan Lloyd George, diplomatik düzeyde de olsa Yunanistan'ı desteklemeye devam etti. Muhafazakar parti lideri Bonar Law, bu ani değişiklik üzerine "Türklere karşı eski korumacı sevgisine geri dönerken" Savaş Bakanı Churchill'e göre ise "Antlaşmanın yararına yapıldığı Yunanistan" ortadan kaybolmuştu ve bir an önce Türklerle anlaşılması gerekiyordu: “Geçmişte baktığımız zaman, Rusya düşmanımızken Türk dostumuzdu. Türkiye düşmanımız iken Rusya dostumuzdu. Şimdi ise elimizde sadece Alman yanlısı bir Yunanistan var. Ve biz dünyanın en büyük Müslüman gücüyüz.Hindistan'dan sorumlu Bakan Edwin Montagu, İslam dünyasından ve Hilâfet savunucularından gelen yoğun baskılar sebebiyle Trakya'nın bile Türkiye'ye geri verilmesi gerektiğini savunuyordu. İngiliz Mareşal Wilson, Bolşevik Rus yayılmacılığına karşı İzmir'e kadar tampon görevi görecek İngiliz dostu yeni bir Türkiye inşa edilmesi gerektiği fikrindeydi. Dışişleri Bakanı Lord Curzon ise, Türklerin Yunanları İzmir'de yenmesine izin vermeleri gerektiğini ve sonra da Türkler tarafından başarılmış gerçeğe boyun eğmeleri gerektiğini söylüyordu. Böylece olanlardan İngilizlerin hiçbir sorumluluğu kalmayacak şekilde Türkler galip getirilmiş olacaktı. Kasım 1920'ye gelindiğinde, Sevr'in, Lloyd George'dan başka hiçbir siyasi destekçisi kalmamıştı. Winston Churchill 16 Aralık 1920'de şöyle dedi: “Lord Curzon'un önerdiği politika, bizi İzmir'de bir Türk zaferiyle karşı karşıya bırakacak ve Türklerle olan pazarlık gücümüzün büyük bir bölümünü yok edecek.[123][124][125]

Winston Churchill: “Yunanistan seçimlerinin sonuçlarını açıklayan telgraf geldiğinde ben tesadüfen kabine odasında Başbakan Lloyd George ile birlikteydim. Şok geçiriyordu ve Büyük Savaş sırasında yaşananları göz önünde bulundurarak dedi ki: "Artık Yunanistan'ı destekleyen sadece ben kaldım." Tek bir ana gemi olan Goeben'in kaçışının, Avrupa'nın güneydoğusuna ve Anadolu'ya hesapsız bir yıkım getirdiğini daha önce görmüştük. Bu maymunun ısırığından çeyrek milyon insanın öldüğünü söylemek belki de abartı olmaz. Konstantin'in dönüşü, İtilaf'ın Yunanistan'a olan tüm bağlılıklarını sona erdirdi ve tüm yasal yükümlülükleri iptal etti. Artık İtilaf için Türk karşıtı bir politika izlemeye gerek yoktu. Yeni Yunan Hükûmeti, tüm Venizelist bürokratları her türlü kamu istihdamından kovmakla meşguldü. Bundan böyle, kendi içinde parçalanan Yunanistan, tehlikeleriyle tek başına yüzleşecekti. Şimdi, İngiliz desteğinden yoksun, İtalyan rekabeti ve Fransız düşmanlığı ile karşı karşıya kalan Konstantin, şaşırtıcı bir şekilde Anadolu'yu tahliye etmek yerine Venizelos'tan daha yayılmacı bir ruh haline büründü.[127]

Tüm Müttefik desteğini kaybeden ve Küçük Asya Harekâtında tamamen yalnız kalan Yunanistan'da aynı zamanda, Konstantin'in dönüşü ile ordudaki I. Dünya Savaşı ve Anadolu'daki ilerlemeden sorumlu olan tecrübeli pek çok Venizelist kumandanlar görevden alınırken,[128] yerlerine daha önce ordudan atılmış olan yaklaşık 1500 tecrübesiz subay ataması yapıldı. Başkumandan Leonidas Paraskevopulos'un yerine de Konstantin'e çok yakın bir kişi olan General Anastasios Papulas getirildi.[129] Bir yandan Yunan ordusu Kralcılar ve Venizelistler olarak içinden bölünürken diğer yandan İtalya ile Fransa ise kesin bir dış politika değişikliğine gittiler ve Yunanistan'a karşı açık şekilde Türkiye'yi destekleme kararı alarak derhal Sevr antlaşmasının gözden geçirilmesinde ısrar ettiler.[130][131][132]

Fransızların talep ettiği şey, eski düşman Konstantin'in dönüşü üzerine yeni rejimi kınamak ve Yunanistan'a müttefik desteğini geri çekmek için ortak bir bildiriydi.[133] Fransa Cumhurbaşkanı Alexandre Millerand, Türklere karşı politikayı değiştirmenin zamanının geldiğini fark etti ve İtalya Dışişleri Bakanı Kont Carlo Sforza'yı kendisini ziyaret etmeye davet etti. 28 Kasım 1920'de Sforza, Elysée'de Millerand ile buluşmak için Roma'dan ayrıldı. Söyleşi, Türk Sorunu üzerine odaklandı. Millerand, bölgeyi istikrara kavuşturmak için gelecekte Yunanistan'a güvenmenin imkansız olduğunu söyledi. Sonuçta, Müttefiklerin askerî müdahale şansı yoktu. Geriye tek çözüm kalıyordu, 'Türklere destek vermek!'. Sforza, açık şekilde Millerand ile anlaştı.[134]

Yunan kralı Konstantin'in tahtına geri dönüşü sonrası 24 Ocak 1921'de, Paris'te bir İtilâf toplantısı düzenlendi. Fransa Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Aristide Briand toplantıda Konstantin'in Yunanistan'a dönüşünden sonra İtilâfların artık kararlarını yeniden gözden geçirmek zorunda olduklarını vurguladı. Briand, Sevr'in revizyonu için Yunanistan'a baskı yapmaya hazır olduğunu söyledi. Fransız kamuoyu, Konstantin yönetimindeki Yunan Hükümeti'ni reddetme konusunda hemfikirdi. İtalya Dışişleri Bakanı Sforza, Briand'ın görüşlerini tamamen tasdik etti. Lloyd George, hâlâ bir şekilde Yunan çıkarlarından yanaydı. Lord Curzon ise Venizelos döneminde alınan İtilaf kredilerinin neredeyse tükenmek üzere olduğunu ve Konstantin'in herhangi bir yeni kredi alamadığını hatırlattı. Yunan ekonomisi ciddi şekilde bozulmaya başlamıştı. Er ya da geç, en fazla birkaç ay içerisinde bir mali çöküş kaçınılmazdı. Kalıcı barış için her siyasi görüşün onayını almak önemliydi. Curzon, Sevr'de revizyona gidilmesini teklif etti. Curzon; İstanbul ve Ankara'dan gelen Türklerin, Yunanların ve İtilaf Devletleri temsilcilerinin katılacağı bir konferans yapılmasını önerdi. Böylece Lord Curzon, Ankara'nın resmi olarak tanınmasını sağladı. Lloyd George, Ankara'nın İstanbul hükûmetine dahil olarak gelmesinin daha doğru olacağını söylese de Sforza Ankara'yı resmi olarak davet etti.[136][137]

Lord Curzon, Şubat 1921'de, Türklere olan İtalyan ve Fransız desteği ile kendi Başbakanının Yunan sevdalısı tutumları arasında orta yolu bulmaya çalışırken kendisini utanç verici bir konumda bulmuştu.[139] Lord Curzon'un en önemli adamlarından Harold Nicolson da 2 Mart 1921'de şöyle diyordu: 'Yunanistan ambargomuzun sadece devamı ile Mustafa Kemal'e verilen muazzam teşvik, kısa bir süre içinde Türkiye ile Yunanistan arasında, İtalya'nın desteğiyle Türkiye'nin galip geleceği bir savaşa yol açacaktır.'[140]

Yunan kralı Konstantin'in tahtına geri dönüşü sonrası, İtalya ve Fransa'nın Türk yanlısı talepleri doğrultusunda 21 Şubat 1921'de başlayan Londra Konferansı'nda, İtalyanlar ve Fransızlar, İzmir ve Doğu Trakya'nın Türkiye'ye verilmesini şart koştular: İtalyan temsilci Kont Sforza şöyle dedi, "Ankara'yı ayakta tutan tek şey özellikle İzmir'in işgaliydi. Bu sorun çözüldüğü an Ankara destekçilerini kaybedecek ve diğer sorunlar da kendiliğinden çözülecekti." Bu tarihlerde Fransız basını da İzmir ve Doğu Trakya'nın Türkiye'ye verilmesi gerektiğini yazıyordu. Fransa Başbakanı Aristide Briand, İzmir ve Doğu Trakya için bir soruşturma komisyonu kurulmasını talep etti. Briand ve Sforza, bu öneride Yunanları İzmir'den çıkarmanın bir yolunu gördüler. Böylece bundan sonra diğer sorunları çözmek kolaylaşacaktı. Böyle bir soruşturmayı Türk heyeti şartlı olarak kabul etse de Yunan heyeti soruşturmayı reddetti.[141][142][143][144] Lloyd George, Sevr'in zayıflamasına karşı çıkarken Lord Curzon'un ise konferanstaki revizyon teklifi şuydu: İzmir bölgesi Türk egemenliği altında kalacak, ancak Hristiyan bir valiyle yerel özerkliğe sahip olacaktı. İstanbul tahliye edilecek ve Türkiye'de 'kalıcı Boğazlar Komisyonu Başkanlığı' kurulacaktı. Ancak bu teklifi Atina da Ankara da kabul etmedi.[145]

Yunan heyeti, konferansta Lloyd George'a özel olarak danışabildi. Lloyd George, Yunanistan Dışişleri Bakanı Baltazzis'e özel olarak bilgi verdi ve ona uluslararası ve yerel dinamikleri açıkladı. Sadece Fransızlarla değil, aynı zamanda İngiliz Dışişleri Bakanı Curzon'a karşı da mücadele etmesi gerektiğini söyledi. Böylece Başbakan, yabancı bir hükûmete, kendi Dışişleri Bakanlığının taleplerine en iyi nasıl direneceği konusunda tavsiyede bulundu.[113]

Yunanlar, İzmir konusunda taviz verecek durumda olmadıklarını kesin bir dille belirttiler. Yunan ordusu zaten hazırdı. Yunan albay Sariyannis, kendilerine izin verilirse Ankara'ya kadar ilerleyeceklerini söylemişti. Yunan Hükûmeti her an bu harekâtı başlatmaya hazırdı. İzmir'in işgalinden bu yana geçen her gün Yunanistan'ın aleyhineydi. İtilâf Devletlerinin uyguladığı ambargo sebebiyle Yunan ekonomisi günden güne eriyordu. Türkler ise bu sırada Rusya ile bir antlaşma imzalamışlardı. Fransızlar da taraflarını belli etmişlerdi. Kilikya'daki Türk kuvvetleri Sakarya Muharebesi'nden hemen önce Batı cephesine kaydırılacaktı. İtalyanlar zaten en baştan beri Türklere destek veriyordu. Yunanların bu en iyi şanslarını kaçırmamak adına kaybedecek bir anları bile yoktu. Ayrıca Lord Curzon, konferansın ilk günü, henüz Türk heyeti gelmeden, Yunanlardan, mevcut askerî güçlerinin ve ayrıntılı savaş planlarının öğrenilmesini istemiş ve tüm Yunan stratejisinin ortaya çıkmasını sağlamıştı. Yunan heyeti son derece art niyetsiz olarak İtilâflara ayrıntılarıyla Yunan Ordusu’nun analizini yapmış ve cephedeki taarruz planlarını anlatmışlardı. “Kim Türklerin Fransızlar ve İtalyanlardan bunları öğrenmediklerinin teminatını verebilirdi?” Lloyd George, konferansın son günü, gerçek adil ve tarafsız bir savaş olması için, Türkler güçlenmeye devam ederken Yunanistan'ın da İtilâf Devletleri tarafından kısıtlanmaması gerektiğini söyledi.[146][147][148][149]

13 Mart'ta İtalya, Türk heyeti ile yaptığı antlaşmada Doğu Trakya ve İzmir'in Türkiye'ye iadesine ilişkin tüm talepleri etkin bir şekilde desteklemeyi taahhüt etti. Ayrıca şu anda Osmanlı topraklarında bulunan tüm İtalyan birliklerini geri çekeceğine dair resmi bir güvence verdi.[150] Fransız Hükûmeti de Türklerle bir uzlaşmaya vardı. 10 Mart'ta Mösyö Briand, Türk heyetiyle, derhal esir değişimi, yeni bir Suriye sınırı ve Kilikya'nın Fransız askeri tahliyesini sağlayan bir ateşkes imzalamıştı.[151] Alman yanlısı bir Yunanistan'ı bölgede asla istemeyen İtalya ve Fransa'nın sert şekilde Türk yanlısı politika göstermeleri üzerine Mart 1921'de savaş kararı alan Yunan kralı Konstantin'i, TBMM hükûmeti; Rusya, İtalya ve Fransa'nın yardımlarıyla mağlup etti. Lloyd George'un konferansta Yunanlara tavsiyeler vermesi, yanlışlıkla, Yunan Hükûmeti tarafından, Türklere yapılacak bir saldırı durumunda İngilizlerin kendilerini desteklemeye devam edeceği izlenimine kapılmalarına neden oldu. Yunanlar, Fransızların ve İtalyanların veya İngiliz hükûmetinin tutumu ne olursa olsun, 'Lloyd George ihtiyacımız olan hayati yardımı bize getirecek' diye düşündüler. Fakat Yunanistan'a hiçbir ekonomik yardım yapılmadı. Londra Konferansı, en azından, Türklere güçlerini arttırmaları ve daha fazla silah toplamaları için zaman kazandırmıştı.[152][153]

İngiliz politikacılar, Yunanların derhal geri çekilmesi için bastırmanın, Türkleri daha da talepkâr hale getirebileceği endişesiyle Türk-Yunan savaşında daha çok tarafsız gibi görünmeye çalıştılar. Mayıs 1921'de tarafsızlıklarını resmen ilan eden İngilizler, Yunan taarruzu başlamadan önce, Haziran 1921'de, Yunanlara bir arabuluculuk teklif ettiler. Fakat Türkleri yeneceklerinden umutlu olan Yunanların kendilerini İngilizlerin eline bırakmayı ve bu öneriyi reddetmesi Londra'da hoş karşılanmadı.[154] Temmuz 1921'deki büyük Yunan taarruzu başlamadan hemen önce, İstanbul'daki İtilâf birlikleri başkumandanı İngiliz General Harington'ın emriyle İnebolu'ya gelen İngiliz subaylar Türklere verilmek üzere askeri malzeme ve cephane getirdiler.[155]

Liberal partiye bağlı olan İngiliz Başbakan Lloyd George hâlâ bir şekilde Yunan çıkarlarından yana olsa da, İngiliz Savaş Bakanlığı ve Hindistan Bakanlığı Türkler ile dost olmaktan yanaydı. Yunanların İzmir'den çıkarılmasında kararlı olan ve Yunanistan'ın tüm yardım taleplerini reddeden Muhafazakar partili İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon ise Yunan mağlubiyetinden dolayı hiçbir sorumluluk almayacakları şekilde Türklerin galip geleceği bir politika takip edilmesi gerektiği görüşündeydi.[123][157][158] Lloyd George, tek başına, dolambaçlı ve makyavelci bir Yunan politikası yürütürken Lord Curzon ise cesaretli bir şekilde bunu engellemeye çalıştı. Curzon, Yunanistan'ı izole etmeye ve gözden geçirilmiş yeni bir antlaşmayı imzalamaya zorladı.[113]

Sakarya Muharebesi'nden sonra para, gıda ve cephane sıkıntısı çeken ve çok zor durumda olan Yunan Hükûmeti, İngiliz diplomatik müdahalesi için yalvarıyordu. Curzon ise Yunanistan'ın İzmir'den çıkarılması konusunda kararlıydı ve tüm yardım taleplerini reddetti. Başbakan Gounaris, Yunanistan'ın derhal ve tam bir geri çekilme emri vermesi gerektiği sonucuna vardı. Fakat Curzon Anadolu'nun şimdilik tahliye edilmemesini istedi. Venizelos, Anadolu'daki yerel Hristiyan nüfusun akıbetiyle ilgili endişelerini dile getirdi ve bölgenin yerel örgütlerin silahlandırılması ile korunabileceğini söyledi. Ancak Lord Curzon, Venizelos'un planını da reddetti. Bu tür çözümleri 'oldukça yanıltıcı' buldu. Yunanistan'da 22 Mayıs 1922’de kurulan yeni koalisyon hükûmeti son çare olarak İstanbul'un işgal edilmesini kararlaştırdı. Yunanların ekonomik ve askerî olarak altı ay dayanacak hali bile kalmamıştı. Temmuz 1922'de Anadolu'dan Tekirdağ'a gönderilen 25.000 asker ile, Trakya’da bulunan Yunan kuvvetleri 34.000 askere ulaştı. Fakat bu işgal planı İtilâf devletleri tarafından bir "hakaret" olarak değerlendirildi. Bu sırada Türk dostu olarak bilinen İngiliz General Townshend Konya'ya geldi ve 24 Temmuz 1922'de Mustafa Kemal ile görüştü. İngiliz General Townshend ile görüştükten sonra 27/28 Temmuz gecesi Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa taarruz kararı aldılar. 6 Ağustos 1922'de Türk ordusu taarruz hazırlıklarına başladı. 26 Ağustos'ta başlayan Türk taarruzu ile Anadolu'yu tahliye etmeye hazırlanan Yunan ordusu bozguna uğratıldı. 9 Eylül 1922'de Türk ordusu İzmir'e girdi.[130][160][161][162][Not 7]

Ermenistan cephesinde ise, bölgede ve Ermeniler üzerinde bir Amerikan veya İngiliz nüfuzu, Rusların en son istediği şeydi. Bu doğrultuda Türkiye ve Rusya gibi iki büyük devlete karşı iki ateş arasında kalan ve ordusunun bir kısmı Rus cephesinde bir kısmı Türk cephesinde bölünmüş olan Ermenistan teslim olmak zorunda kaldı. 2 Aralık 1920'de Sovyet hâkimiyetini kabul etti. Ermenistan sovyetleştirildi ve 3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması ile Doğu Anadolu'daki toprak iddiasından vazgeçti. 4 Aralık'ta ise Rus orduları Erivan'a girdi.[120][163]

Sonuç olarak, Ermenilerin ve Yunanların yenilmesiyle Sevr, hiçbir ülkenin onaylamadığı ölü bir mektup olarak kaldı. Yunan ordusu, mağlubiyetten sonra, 27 Eylül 1922'de kral Konstantin'i tahttan indirdi ve Yunanistan'da hükûmet yeniden değişti. Hiç şüphe yok ki bu beklenmedik gelişme, Helensever Lloyd George'a yeni bir umut verdi. Venizelos'un ilhamı altında hızlı bir Yunan canlanmasının desteklenebileceğini düşünüyordu. Lloyd George; Dışişleri Bakanı Lord Curzon, İngiliz Genelkurmay Başkanlığı ve hatta Müttefik Yüksek Komutanı Ferdinand Foch tarafından Yunanları desteklememesi konusunda uyarıldı, ancak onları görmezden geldi ve Türkiye'yi, savaş ilânıyla tehdit eden bir bildiri yayınladı. Fakat koalisyon hükûmetindeki çoğunlukta olan muhafazakar isimler ise geleneksel olarak Rus yayılmacı politikasına karşı Türk yanlısıydı ve savaşı reddettiler. Lord Curzon, Lloyd George'un, Türklerle savaşma planını onaylamadı. Curzon, Mustafa Kemal'in İngilizlere saldırmaya kalkışmayacağı kanaatindeydi. Derhal devreye girerek Mudanya Mütarekesi'nin imzalanmasını sağladı ve Başbakan'a rağmen olası bir savaşı engelledi. İngilizlerin, Türklere destek veren İtalya ve Fransa gibi iki önemli müttefikinden ayrılamayacağı bir gerçekti. Curzon korkularını Chamberlain'e yazdı: "Yunanların güvenilmez ve bence değersiz ittifakını aramak sadece bu hükûmetin düşmesine neden olur. Ayrıca, tüm İtilâf birliğimizi de bir darbede yok edecektir." Curzon, dört yıl boyunca Başbakanın Dışişlerine karışmasına ve bunların bazen yol açtığı aşağılamalara boyun eğmişti. Çanak krizinden hemen sonra, 14 Ekim 1922'de Lloyd George, Manchester'da Türkleri kınayan şiddetli bir konuşma yaptı. Bu kadarı artık fazlaydı. 19 Ekim'deki Carlton Club toplantısında yapılan bir oylamada Curzon, hükûmeti istifaya zorladı ve Mustafa Kemal ile savaşmak isteyen Lloyd George'u devirdi.[164][165][166][167][Not 8]

Birleşik Krallık'taki koalisyon hükûmetinde, Liberaller, 133 milletvekili, Muhafazakarlar ise 383 milletvekiline sahipti. Muhafazakarlar, 14 Aralık 1918'deki seçimlerden sonra, koalisyonda mutlak çoğunlukta olmalarına rağmen, I. Dünya Savaşı'nın muzaffer Başbakanı olduğu için Liberal partiye bağlı olan Lloyd George'un Başbakan olarak devam etmesinde bir sakınca görmemişlerdi. Fakat muhafazakar partinin muhalefetine rağmen, Lloyd George'un Yunan yanlısı politikası, İngilizleri, neredeyse hiçbir müttefikinin onu desteklemeye istekli olmadığı bir savaşa sürüklemişti. Buna ilâve olarak Çanak Krizi'ni sert şekilde ele alması ise tam bir facia idi. Büyük savaşın muzaffer Başbakanının karizması kısa sürede ortadan kayboldu. Tüm bu gelişmelerden ve Türkiye üzerindeki yanlış politikalarından sonra Ekim 1922'de Andrew Bonar Law ile Lord Curzon'un başını çektiği Muhafazakar partinin çekilmesiyle koalisyon hükûmeti düştü. Muhafazakar parti lideri Bonar Law yeni Başbakan oldu, Curzon ise Dışişleri Bakanı olarak devam etti. Türk düşmanı Lloyd George'un düşmesi ve geleneksel Türk yanlısı muhafazakarların doğrudan iktidara gelişiyle, yapılacak barış antlaşmasının önündeki tüm engeller ortadan kalkmıştı. Bu doğrultuda Lord Curzon, Fransa Başbakanı Raymond Poincaré ile anlaşarak 28 Ekim 1922'de Ankara'yı Lozan Konferansı'na davet etti. Bu sefer Curzon, konunun ayrıntılarını tamamen kendi tarzında çözmekte özgürdü.[169][170]

Bununla birlikte, İzmir'in Kurtuluşu ile Lozan Antlaşması'na giden süreçte Birleşik Krallık, Başbakan Lloyd George'un isteğiyle içinde 2 uçak gemisinin de bulunduğu donanmayı[171] İstanbul'a göndermiştir. Aynı süreçte ABD de 13 yeni savaş gemisini[172] Türkiye sularına göndermiştir. Ayrıca, Amiral Bristol komutasındaki USS Scorpion gemisinin istihbarat görevi de yapmak suretiyle 1908-1923 arası sürekli olarak İstanbul'da bulunduğu bilinmektedir.[173]

İlk görüşmeler değiştir

TBMM Hükümeti'nin Yunan kuvvetlerine karşı elde ettiği zaferin ardından Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra İtilaf Devletleri 28 Ekim 1922'de TBMM Hükümeti'ni Lozan'da toplanacak olan barış konferansına davet ettiler. Barış şartlarını görüşmek için konferansa önce Başvekil Rauf Orbay katılmak istemiştir. Fakat Mustafa Kemal, İsmet Paşa'nın katılmasını uygun görmüştür. Mustafa Kemal Paşa Mudanya görüşmelerine de katılan İsmet Paşa'nın Lozan'a baş temsilci olarak gönderilmesini uygun buldu. İsmet Paşa Dışişleri Bakanlığına getirildi ve çalışmalar hızlandırıldı. Bununla birlikte, İngilizlere göre Antlaşma sürecinin önündeki başka bir zorluk, İstanbul Hükümeti'nin değersiz ve omurgasız olmasına rağmen hâlâ var olmasıydı. Bu sadece hukukî hükûmetti. Fiili ve asıl hükûmet Ankara'daydı. İngilizler bu durumun kendilerine sorun çıkarabileceğini düşünüyordu.[174] Sonuç olarak Müttefiklerin, Lozan'a, hem İstanbul hükûmetini hem de Ankara hükûmetini davet etmeleri üzerine bu duruma tepki gösteren[175][176] TBMM Hükûmeti, Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur Beyin hazırladığı ve 78 mebusun da imzaladığı takrir ile 1 Kasım 1922'de, 1 muhalif oy haricinde ittifakla saltanatı kaldırdı.[177] Aynı zamanda Halife olan Sultan'ın tüm dünyevi iktidarının elinden alınması anlamına geldiği için ve dolayısıyla İngiliz egemenliğindeki Hindistan'da Müslüman hoşnutsuzlarını Türkiye ile ilgili tüm davalarından mahrum bırakacağı için, saltanatın kaldırılması, İngilizler tarafından memnuniyetle karşılandı.[178]

TBMM Hükümeti Lozan Konferansı'na katılarak Misak-ı Milli'yi gerçekleştirmeyi, Türkiye'de bir Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları (Batı Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı) çözmeyi ve Türkiye ile Avrupa devletleri arasındaki sorunları (ekonomik, siyasal, hukuksal) çözmeyi amaçlamış Ermeni yurdu ve kapitülasyonlar hakkında anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır.[kaynak belirtilmeli]

İngiliz Hükûmeti ise asıl hedefi daima İstanbul olan Sovyetlere karşı eskiden olduğu gibi yeniden Türklerle iyi ilişkiler kurmayı ve büyük emperyal emelleri olan Komünist Rus yayılmacılığına karşı böylece önlem almayı amaçlamıştır. Elbette kötü günündeyse mutlaka boğazların -başka bir donanmanın Karadeniz'e girmesine izin vermemek için- kapalı kalmasını isteyecek olan Ruslara karşı Boğazlar yolunun güvenliği de İngilizler için son derece önemli bir mesele olmuştur.[179]

Lozan'da TBMM Hükûmeti, sadece mağlup ettiği Yunanlarla değil I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni mağlup eden devletlerle de karşılaşıp hesaplaştı ve artık tarihe karışmış olan bu imparatorluğun tüm tasfiye davaları ile yüzleşmek zorunda kaldı. 20 Kasım 1922'de Lozan görüşmeleri başlamıştır. Osmanlı borçları, Türk-Yunan sınırı, boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlar üzerinde uzun görüşmeler yapılmıştır. Boğazlar, azınlıklar (ekalliyetler), tabiiyetler, Patrikhane gibi meselelerde uzlaşma sağlanmıştır. Müttefik Devletlerin, genel olarak mali ve iktisadi kapitülasyonlardan vazgeçtikleri kabul edilebilir fakat adlî kapitülasyonlara dair anlaşılamayan noktalar olmuştur. Ayrıca Batı Trakya, Gelibolu'nun silahsızlandırılması ve Musul konularında anlaşma sağlanamamıştır. Esasen konferans kesintiye uğramamış, ihtilaflı meseleler nedeniyle ertelenmiştir.[180]

İkinci görüşmeler değiştir

30 Ocak 1923'te Fransızlar, mevcut hazırlanmış antlaşmanın bir taslak mahiyetinde olduğunu ve ihtilaflı meselelerin daha sonra görüşüleceğini Ankara'ya bildirmişlerdir.[182] 4 Şubat 1923'te ara verilen görüşmeler hakkında Lozan heyeti adına Hariciye Vekili İsmet Paşa, konferansa dair bir rapor hazırlamıştır. Rapora göre, konferansın resmen devam ettiği nazariyesi altında temel bazı konularda anlaşılsa bile ihtilaflı meselelere dair Ankara'ya dönüp durum değerlendirmesi yapmak gerektiğini belirtmiştir. Türk heyeti, diğer murahhas heyetlerin değerlendirme yapmak üzere kendi hükûmetleri ile görüşmeler yapma fırsatından istifade ederek, Lozan'da 2 temsilci bırakmak sureti ile Türkiye'ye dönmüştür. İsmet paşa, ordunun hazır bulundurulmasını, barış yapılmadığı için endişelenilmemesini ve İngilizlerle hiçbir noktada silahlı çatışma yaşanmamasını istemiştir. Fransa Hükûmeti adına antlaşmayı imzalayacak olan Fransız Yüksek Komiseri General Joseph Pelle de konferanstaki kesintinin beyhude olduğunu ve antlaşmanın imzalanmasında pek bir mahzur kalmadığını söylemiştir.[183] Haim Nahum Efendi öncülüğündeki azınlık temsilcileri de arabuluculuk yapmışlardır.[184]

Fransa Başbakanı Raymond Poincaré de müzakerelerin kesilmediğini ifade eden bir not göndermiştir: "Müttefik Devletler, Lozan'da ihtilâfa düşen meseleleri inceleme hakkını kendilerinde saklı tutarak, müzakerelerin kesintiye uğramadığını ve bu konuda büyük bir güçlük çıkmadan antlaşmaya varılabileceğini umarak kısa süre içinde Türk Delegasyonu ile bu konuda iletişime geçileceğini beyan ederler."[185]

Lozan dönüşü 16 Şubat'ta İstanbul'a gelen İsmet Paşa, buradan Eskişehir'e hareket ederek Mustafa Kemal ile görüştü. Eskişehir'den Ankara'ya kadar birlikte hareket ettiler. Ankara'da İsmet Paşa, Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Ali Fuat Paşa, Rauf Orbay'ın istasyondaki çalışma yerinde bir toplantı yaptılar. 20 Şubat 1923'teki gece toplantısında inkılapçı bir meclis kurulabilmesi için mevcut meclisin feshedilmesi ve seçimlerin yenilenmesine karar verildi. 1 Nisan 1923 tarihinde mecliste seçim kararı alındı.[186] İtilâf cephesinde ise Lozan'da hazırlanan Barış Antlaşması taslağı ile ilgili Türk önerilerini değerlendirmek üzere İngiliz-Fransız-İtalyan-Japon uzmanlar, 21-27 Mart 1923 tarihlerinde Londra'da bir konferans düzenlediler.[187] Müttefikler, birçok noktada Ankara Hükûmeti'nin bakış açısını karşılamak için tavizler konusunda kendi aralarında mutabakata vardılar.[188] Fakat hal-i hazırda çözülmüş olan meselelerde herhangi bir revizyon yapılmayacaktı. Türkler de Müttefiklerin makul gördüğü karşı önerilerde bulunduktan sonra konferans 2 buçuk ay aranın ardından Lozan'da yeniden başladı. Curzon, ikincil görüşmelerde yerini Sör Horace Rumbold'a devretti.[189]

23 Nisan 1923'te tekrar başlayan müzâkereler 24 Temmuz 1923'e kadar devam etti ve bu süreç Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sonuçlandı. Taraf ülkelerin temsilcileri arasında imzalanan anlaşma, uluslararası anlaşmaların ülke meclislerince onaylanmasını gerektiren yasalar gereğince[190] taraf ülkelerin meclislerinde görüşülmüş ve Türkiye tarafından 23 Ağustos 1923'te, Yunanistan tarafından 25 Ağustos 1923'te, İtalya tarafından 12 Mart 1924'te, Japonya tarafından 15 Mayıs 1924'te imzalanmıştır. Birleşik Krallık'ın anlaşmayı onaylaması ise 16 Temmuz 1924 tarihinde olmuştur. Anlaşma, tüm tarafların onayladığına dair belgeler resmi olarak Paris'e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir.[191] Türkiye, antlaşmayı onayladığına dair belgeyi 31 Mart 1924'te teslim etmiştir.[192]

Görüşülen konular ve alınan kararlar değiştir

 
Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından 1 hafta sonra İsviçre'de yayımlanan L'Illustré dergisinin 2 Ağustos 1923 tarihli sayısının kapağında İsmet İnönü ve Rıza Nur görülüyor.
  • Türkiye-Suriye Sınırı: Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması'nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir.
  • Irak Sınırı: Musul üzerinde antlaşma sağlanamadığı için, bu konuda Birleşik Krallık ve Türkiye Hükûmeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı. Bu anlaşmazlık Musul Sorunu'na dönüşmüştür.
  • Türk-Yunan Sınırı: Mudanya Ateşkes Antlaşması'nda belirlenen şekliyle kabul edildi. Meriç nehrinin batısındaki Karaağaç istasyonu ve Bosnaköy, Yunanistan'ın Batı Anadolu'da yaptığı tahribata karşılık savaş tazminatı olarak Türkiye'ye verildi.
  • Adalar: Midilli, Limni, Sakız, Semadirek, Sisam ve Ahikerya adaları üzerinde Yunan hakimiyeti hususunda Osmanlı Devleti'nin imzalamış olduğu 1913 tarihli Londra Antlaşması ve 1913 tarihli Atina Antlaşması'nın adalar hakkındaki hükümleri ve 13 Şubat 1914 tarihinde Yunanistan'a bildirilen karar, adaların askeri gayelerle kullanılmaması şartıyla aynen kabul edilmiştir. Anadolu kıyısına 3 milden az mesafede bulunan adaların ve Bozcaada, Gökçeada ile Tavşan Adaları üzerindeki Türk hakimiyeti kabul edilmiştir.[193]

Osmanlı Devleti tarafından Uşi Antlaşması ile 1912 yılında İtalya'ya geçici olarak bırakılan On İki Ada üzerindeki bütün haklardan on beşinci maddeyle İtalya lehine feragat edilmiştir.[194]

  • Türkiye-İran Sınırı: Osmanlı İmparatorluğu ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması'na göre belirlenmiştir.
  • Kapitülasyonlar: Tamamı kaldırıldı.
  • Azınlıklar: Lozan Barış Antlaşması'nda azınlık, Müslüman olmayanlar olarak belirlenmiştir. Tüm azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi ve hiçbir şekilde ayrıcalık tanınmayacağı belirtildi. Antlaşmanın 40. maddesinde şu hüküm yer almıştır: "Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır."[195] Batı Trakya'daki Türkler ile Gökçeada, Bozcaada ve İstanbul'daki Rumlar dışında, Anadolu ve Doğu Trakya'daki Rumlar ile Yunanistan'daki Türklerin mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.
  • Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri, I. Dünya Savaşı nedeniyle istedikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler. Türkiye, tamirat bedeli olarak Yunanistan'dan 4 milyon altın talep etti[196] ancak bu istek kabul edilmedi. Bunun üzerine 59. maddeyle Yunanistan savaş suçu işlediğini kabul etti ve Türkiye tazminat hakkından feragat etti ve sadece savaş tazminatı olarak Yunanistan, Karaağaç bölgesini verdi.[197]
  • Osmanlı'nın borçları: Osmanlı borçları, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan devletler arasında paylaştırıldı. Türkiye'ye düşen bölümün taksitlendirme ile Fransız frangı olarak ödenmesine karar verildi. Düyun-u Umumiye idare heyetinde bulunan yenik Alman İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu devletlerinin temsilcileri idare kurulundan çıkartılmış ve kurumun faaliyeti devam ettirilerek antlaşmayla birlikte yeni görevler verilmiştir. (Lozan Barış Antlaşması madde 45, 46, 47... 55, 56).
  • Boğazlar: Boğazlar, görüşmeler boyunca üzerinde en çok tartışılan konudur. Sonunda geçici bir çözüm getirilmiştir. Buna göre askeri olmayan gemi ve uçaklar barış zamanında boğazlardan geçebilecekti. Boğazların her iki yakası askersizleştirilip geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. Böylece Boğazlar bölgesine Türk askerlerinin girişi yasaklandı. Bu hüküm, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir.[198]
  • Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye'nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı.
  • Patrikhaneler: Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin Osmanlı Devleti zamanındaki bütün ayrıcalıklarının kaldırılarak sadece dinî işleri yerine getirmek şartıyla ve bu hususta verilen sözlere güvenilerek İstanbul'da kalmasına izin verildi. Antlaşma metnine patrikhanenin statüsü hususunda tek bir hüküm konulmadı.[199]
  • Kıbrıs: Osmanlı Devleti Ruslara karşı İngilizleri yanına çekebilmek için 1878 yılında Kıbrıs'taki hakları saklı olmak şartıyla geçici olarak Kıbrıs'ı Birleşik Krallık idaresine vermişti. Birleşik Krallık I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine 5 Kasım 1914'te Kıbrıs'ı topraklarına kattığını resmen açıkladı. Osmanlı Devleti bu kararı tanımadı. Türkiye Lozan Antlaşması'nın 20. maddesiyle Kıbrıs'taki Birleşik Krallık egemenliğini kabul etti.[200]

İçeriği değiştir

Antlaşma 5 bölüm ve 143 maddeden müteşekkildir.

Önsöz

Bölüm I: Siyasî Hükümler / Madde 1 - 45

Bölüm II: Mali Hükümler / Madde 46 - 63

Bölüm III: Ekonomik Hükümler / Madde 64 - 100

Bölüm IV: Ulaşım Yolları, İletişim Hatları ve Sıhhî Hükümler / Madde 101 - 118

Bölüm V: Savaş Tutsakları, Mezarlıklar, Genel Hükümler / Madde 119 - 143

Bazı Maddeleri:

  • Madde 3 — Türkiye'nin İran'a kadar sınırı aşağıdaki biçimde saptanmıştır.
    • Birincisi - Suriye ile; 20 Ekim 1921 günü yapılan Fransa - Türkiye Antlaşması'nın 8. Maddesi'nde tanımlanmış sınır.
    • İkincisi - Irak ile; Türkiye ile Irak arasındaki sınır dokuz ay içinde Türkiye ile Büyük Britanya arasında dostça belirlenecektir.
  • Madde 12 — İmroz ve Bozcaada ile Tavşan Adaları ve ayrıca İtalya'nın egemenliği altına bırakılan Oniki Adalar dışındaki Doğu Akdeniz Adaları; özellikle Limni, Semendirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliği teyit edilmiştir. Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, işbu antlaşmada aksine bir hüküm bulunmadıkça, Türkiye egemenliği altında kalacaktır.
  • Madde 14 — Türk egemenliği altında kalan İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada adaları, mahallî unsurlardan müteşekkil ve mahallî idare ile özel bir idare teşkilatına sahip olacaktır. Düzenin sağlanması, yukarıda belirtilen yerel yönetim tarafından yerel halk arasından görevlendirilen ve onun emri altındaki bir polis gücü tarafından sağlanacaktır.
  • Madde 15 — Türkiye, Oniki Adalar üzerindeki tüm hak ve senetlerinden İtalya lehine feragat eder.
  • Madde 17 — Türkiye, Mısır ve Sudan üzerindeki tüm hukuk ve senetlerinden vazgeçer.
  • Madde 20 — Türkiye, Britanya Hükûmetince Kıbrıs'ın 5 Kasım 1914'ten itibaren ilhakını tanır.
  • Madde 21 — 5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs Adasında yerleşmiş olan Türk uyrukları, yerel yasanın belirlediği koşullara göre, İngiltere uyrukluğuna geçecek ve böylece Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Türk uyrukluğunu seçenler, izleyen on iki ay içinde Kıbrıs Adasından ayrılmak zorunda kalacaklardır.
  • Madde 22 — Türkiye, Trablusgarp (Libya) üzerinde sahip olduğu tüm hak ve ayrıcalıkların kesinlikle kaldırıldığını tanır.
  • Madde 23 — Taraflar, Boğazlar Rejimine ilişkin, Çanakkale Boğazı'nda, Marmara Denizi'nde ve Karadeniz Boğazı'nda denizden ve havadan, gerek barış, gerek savaş zamanlarında özgürce geçiş ve gidiş-geliş ilkesini kabul ederler.
  • Madde 28 — Taraflar, Türkiye'de Kapitülasyonların tümü ile kaldırılmasını kabul ettiklerini açıklarlar.
  • Madde 38 — Türkiye; doğum, milliyet, dil, soy, ya da din ayırt etmeksizin, Türk halkının tümünün yaşam ve özgürlüklerini, en geniş biçimde korumayı yükümlenir.
  • Madde 46 — Osmanlı Devlet Borçları, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak yeni kurulan devletler arasında bölüşülecektir.
  • Madde 58 — Türkiye; Almanya ve Avusturya tarafından devredilmiş olan altın para üzerindeki her türlü haklarından, (Yunanistan hariç) Müttefik Devletler lehine feragat eder. Yine Türkiye, Osmanlı Hükûmetince İngiltere'ye ısmarlanmış olup Britanya Hükümeti'nce 1914 yılında el konulan savaş gemileri için ödenmiş bulunan paralardan ve bu konuda her türlü istemlerinden vazgeçer.
  • Madde 59 — Yunanistan, savaş yasalarına aykırı olarak Anadolu’da Yunan Ordusu'nun ya da yönetiminin eylemlerinden doğan zararların onarımı yükümünü tanır. Öte yandan, Türkiye, Yunanistan’ın parasal durumunu göz önünde tutarak Yunan Hükûmetine karşı her türlü isteklerinden kesinlikle vazgeçer.
  • Madde 128 — Türkiye Hükûmeti; Britanya İmparatorluğu, Fransa ve İtalya Hükûmetlerine karşı, kendi toprakları üzerinde ölenlerin mezarları, mezarlıkları, toplu ceset çukurları ve adlarına dikilmiş anıtlarının bulunduğu arsaları o devletlere ayrı ayrı ve süresiz olarak bırakmağı yükümlenir.
  • Madde 143 — İşbu Antlaşmaya taraf her bir Devlet; Antlaşmayı bir tek belge ile onaylayacaktır. Antlaşma, 24 Temmuz 1923 günü, Lozan'da yalnız bir nüsha olarak düzenlenmiş olup bu nüsha Fransız Cumhuriyeti arşivlerinde saklanacak ve bu Hükûmet, taraflardan her birine, onun aslına uygun bir örneğini verecektir.

Takip eden gelişmeler değiştir

  • 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalandı.
  • 23 Ağustos 1923'te Türkiye Lozan'ı onayladı.
  • 25 Ağustos 1923'te Yunanistan Lozan'ı onayladı.
  • 13 Ekim 1923'te Ankara başkent ilan edildi.
  • 29 Ekim 1923'te cumhuriyet ilan edildi.
  • 3 Mart 1924'te hilâfet kaldırıldı ve Osmanlı hanedanı sürgüne gönderildi.
  • 3 Mart 1924'te Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu çıkarıldı ve medreseler kapatıldı. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, İslami harflerin kaldırılıp Harf Devrimi’nin yapılması için de altyapıyı oluşturuldu.
  • 3 Mart 1924'te Şeriyye ve Evkaf Vekaleti kaldırılarak din siyasetten ayrıldı.
  • 3 Mart 1924'te Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekâleti kaldırılarak ordu siyasetten ayrıldı.
  • 12 Mart 1924'te İtalya Lozan'ı onayladı.
  • 31 Mart 1924'te Türkiye, antlaşmayı onayladığına dair belgeyi teslim etti.[192]
  • 15 Mayıs 1924'te Japonya Lozan'ı onayladı.
  • 16 Temmuz 1924'te İngiltere Lozan'ı onayladı.
  • 6 Ağustos 1924'te tüm tarafların onaylamasıyla antlaşma yürürlüğe girdi.

Lozan Antlaşması ile, Müttefikler ve Türkiye arasında neredeyse on yıl önce başlayan savaş resmen sona erdi. Son müttefik birlikleri Ekim'de İstanbul'dan ayrıldı ve Büyük Savaş'ın kendisinden daha uzun süren bir işgali sona erdi. 13 Ekim'de, Türk başkenti 470 yıl Osmanlı İmparatorluğu'nun ve bundan önce 1000 yıl Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul'dan Ankara'ya resmi olarak taşındı. Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Saltanatın ardından 1924'te hilafet de kaldırıldı. Böylece Türkiye Pan-İslami, Pan-Turancı veya yayılmacı bir politikadan vazgeçiyordu. İngiliz İmparatorluğu adına Doğu Sorununun kesin sonuna, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasına nihayet ulaşılmıştı. Lozan, Türkiye'nin Milli Pakt'ta yer aldığı şekliyle hedefleri ve sınırlı, meşru ve elde edilebilir olma konusunda gerçekçiydi. Hem İngilizler hem de Türkler asıl hedeflerine ulaştılar. Lozan, Birinci Dünya Savaşı sonrası yerleşimin en başarılı antlaşması ve modern çağın en kalıcı uluslararası belgelerinden biridir. Konferansın dengeli sonuçlar elde etmesi, konferansın Milliyetçi diplomasinin mi yoksa Lord Curzon'un devlet adamlığının mı nihai zaferi olduğu konusunda, o zamanki ve şimdiki gözlemcilerin bölünmüş olmaları gerçeğiyle yansıtılıyor. Yunanistan'ın ödediği ağır bedellere ve başarısızlıklarına rağmen, İngiliz Hükûmeti, 1918'den sonra tek kurşun bile atmadan Lozan'daki ana hedeflerine ulaştı. Curzon, zayıf konumunun üstesinden geldi ve bir yandan Fransa ve İtalya ile olan Müttefik ruhunu korumaya çalışırken diğer yandan Sovyetler ile Türkleri ayırmaya, Türkleri Milletler Cemiyeti'ne katılmaya ikna etmeye ve Trakya, Boğazlar ve Musul üzerinde İngiliz çıkarlarına uygun yerleşimler üretmeye yardımcı oldu.[166][201][202]

Lozan Konferansı, Curzon'un kariyerinin zirvesiydi. Diplomatik beceri ve kişilik gücüyle, Türkleri yönettiği kadar kurnazca müttefikleri Fransa ve İtalya ile de ilgilenerek konferansa hükmetti. Türkiye'nin, imparatorluktan cumhuriyete geçiş yapmasını sağladı. Curzon, İngilizlerin Türkiye politikasının mutlak efendisiydi. Lozan'daki başarısı, en iyi pragmatik İngiliz diplomasisi örneği olarak tarihte yerini aldı. Curzon, Avrupa diplomasisindeki Türkiye sorununa etkili bir şekilde son veren uzlaşmacı bir barış anlaşması oluşturmayı başardı.[166][201]

Lord Curzon, 13 Kasım 1923'te Lloyd George'un Yunan-Türk politikasından acı bir dille bahsetti. Bu konuda Lloyd George'a ve Venizelos'a ateş püskürdü. Kendisinin Yunan taraftarı olmadığını söyledi. “Gerçek tarih yazıldığı zaman, hadiselerin iç yüzü dehşet içinde öğrenilecektir.”[203]

Ayrıca bakınız değiştir

Notlar değiştir

  1. ^ İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon - 25 Mart 1919:
    Görkemli bir barışı kutlamaya hazırlanan herkes için büyük bir şok etkisi oluşturacak bazı olaylara karşı tetikte olmalıyız. Herkes Almanya'nın muhtemel tavrını tartışırken Türkiye'de neler olabileceğine dair kimsenin kafa yormadığı görülüyor. Türkiye'nin kendisine dikte edebileceğimiz her türlü şartı kabul edeceği öngörülüyor. O zaman birçok kez yalvardım ama başarılı olamadım ki, Türkiye ile mütareke şartlarının çok daha kapsamlı ve şiddetli hale getirilmesi gerekiyor. Konstantinopolis'teki konumumuz daha çok blöf yapmaya dayalı. İttihat ve Terakki çözülmek şöyle dursun, arka planda her yerde aktiftir. Türk İmparatorluğu'nun büyük bölümünde hâlâ baskın güçtür, Enver Paşa hala ulusal bir kahraman olarak görülüyor. Çanakkale kaleleri hiçbir zaman yok edilmedi, sadece zayıf ve az sayıdaki İtilaf müfrezeleri tarafından işgal edildi.
    İtilâfların kendi iradelerini icrâ etme kâbiliyetinin göstergeleri her yerde günden güne azalıyor. Bolşevikler, Fransızları ve Yunanları Ukrayna'dan ve Odessa'dan çıkardılar. Yardımımızı geniş çapta ilan ettiğimiz General Denikin, Don'da ve Kafkasya'da pek iyi gitmiyor. Mümkün olan en kısa sürede Kafkasya'yı terk edeceğimiz yaygın olarak biliniyor. Özbekistan ve Hazar'dan zaten çekiliyoruz. Çok geçmeden İngiliz bayrağı artık Hazar Denizi'nde dalgalanmayacak.
    Türkler, Mısır'da İngilizlere karşı Türkiye lehine ciddi ve büyük bir isyan olduğunu ve Türk bayrağının fiilen Nil Vadisi'nde yeniden dalgalandığını, derin bir memnuniyetle, görmezlikten gelemezler. Filistin'in durumu belirsiz, Suriye'de Fransızlar ve İngilizler keskin bir şekilde bölündü. Bu bölgelerin kaderi, inceleme ve rapor için bir komisyon gönderilene kadar bir kez daha ertelenecektir.
    Hâlâ eski rejimi yeniden kurmayı uman 'Eski Türkler' ile gücü yetiyorsa zaferin ganimetlerini İngilizlerden almak isteyen Genç Türkler'in, İstanbul'un işgal edilmiş kalelerinden seyrettiği tablo işte böyledir.
    Kendime soruyorum. Türkler; Ermenistan'dan tamamen mahrum bırakılacaklarını, İstanbul ve Avrupa'dan çıkarılacaklarını, Anadolu'daki azalan bölgenin bile nefret ettikleri düşmanlar arasında paylaşılması ya da ona eşdeğer bazı yabancı Güçler tarafından manda edilme ihtimali olduğunu anladıklarında ne yapacaklar? Boyun eğecekler mi? Yoksa İslam için ve egemenlikleri için karşı mı çıkacaklar? Meslektaşlarıma Doğu'da şu anda bile en iyi planlarımızdan bazılarını altüst edebilecek yeni sorunların ortaya çıkabileceğini belirtiyorum.
    • Fransızların Ukrayna ve Kırım'daki başarısızlığı;
    • Kafkasya'daki durum;
    • İzmir'deki pozisyon;
    • Mısır'daki huzursuzluk.
    Tüm bu hadiseler, Türkiye'de ortaya çıkabilecek ciddi bir krizle baş edilmesinden korkulmasına neden olmaktadır.”
  2. ^ İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon - 18 Nisan 1919:
    Paris'te izlenen, aşamaları ve nedenleri hakkında tam olarak bilgi sahibi olmadığımız ve burada kolayca görülemeyecek pek çok gerekçesi bulunabilecek bir politikayı Londra'da eleştirmek konusunda isteksizim. Görüştüğüm, danıştığım veya okuduğum her otoriteden, pozisyonun tehlikeli olduğu ve Barış Konferansı tarafından tercih edildiği söylenen politikanın büyük olasılıkla yaygın bir rahatsızlık yaratacağı konusunda mutlak bir fikir birliği var. Meslektaşlarım, Türkiye'deki durum ve günden güne artan sorunlar konusunda bir süredir ne kadar endişeli olduğumu biliyorlar. Derin ve artan huzursuzluk, askeri güvensizlik ve yaklaşan kan ve kaos, bizi zaferin meyvelerinin birçoğundan mahrum bırakabilir. Ortadoğu'da hem Avrupa barışı hem de Hindistan'ın güvenliği için sürekli bir tehdit oluşturabilir. Kaybolan zeminin en azından bir kısmını kurtarmak, en kötü felaketlerden bazılarını önlemek, hızlı karar veya eylemle hâlâ mümkün olabilir.
    Barış Konferansı ilk toplandığında Türkiye'deki askeri gücümüz yeterliydi. Müttefik Güçler, Türk Hükümeti'nin korkmasa da boyun eğdiği İstanbul'a sahipti. Asya'nın işgal altındaki Türk bölgelerindeki askeri gücümüz, sadece Mütareke'nin üzerinde anlaşmaya varılan şartları değil, gerekli görülen hemen hemen her türlü ek şartı da tatbik etmemizi sağlamak için yeterliydi. İngiliz güçleri, Musul'a kadar Irak'a hakimdi ve bu bölgelerde örtülü İngiliz himayesinin muhtemelen alacağı biçim, pratikte, sakinlerin rızasıyla yerleşmişti. İran'daki İngiliz konumu, hem askeri hem de siyasi anlamda olağanüstü güçlüydü. Hâlâ Trans-Hazar'daydık, ama başardığımızdan beri hemen geri çekilmeyi düşünüyorduk. Ermenistan'ın durumu belirsizdi. Ermenistan ve muhtemelen Kilikya dışında, Anadolu'nun bölünmesi düşünülmemişti bile.
    Şimdi ise yaklaşık dört ay geçti ve durum şu şekilde: Avrupa'daki Türkiye'nin kaderi henüz belirlenmedi, ancak Türklerin Amerika'nın mandasına veya bir Uluslararası Gücün mandasına devredilecek olan İstanbul'u kaybedeceği anlaşıldı. İstanbul'da çok az askerimiz var. Çanakkale kaleleri arkamızda hasarsız duruyorken çok fazla gemimiz ise yok.
    Türkler, yenilginin ilk dehşetinden kurtuldu ve tüm eski ruhları ve becerileri ile merak uyandırıyorlar. İstanbul kararı o kadar uzun süre ertelendi ki, Ocak ayında kolayca uygulanabilecek olan bir karar, Mayıs veya Haziran'da çok zor uygulanabilir.
    Tüm dünyadaki Müslüman duyarlılığının pekiştirilmesi ve İslam'ın kurtarılması adına üstün bir çaba üzerinde yoğunlaşması için zaman veriliyor. Pratikte, Amerikalıların şiddetle karşı çıktığına inanılsa da, Yunanların İzmir ve muhtemelen Aydın vilavetine ilişkin iddialarının kabul edilmesinin muhtemel olduğu anlaşılmaktadır. Bunun, herhangi bir acil siyasi veya askeri gereklilikten değil, Venizelos'un üstün diplomatik yeteneğinden kaynaklandığı bildiriliyor. İtalyanlar, Antalya'ya (açıkça uydurulmuş bir bahaneyle) ve komşu kıyılara askeri bir inişle ve Konya'ya asker göndererek nihai kararı önceden tahmin ettiler ve süreci hızlandırdılar. İyi ya da kötü, varılan çözüm ne olursa olsun, Türk sorununun, sıkı bir şekilde ele alınması ve mümkün olan en az gecikmeyle nihai bir sonuca varması son derece arzu edilir görünüyor. Gecikme, Doğu dünyasındaki yeni isyanların kesin habercisidir.
    Çoğu Mısır, Irak, Suriye, Kafkasya veya İstanbul'dan yeni gelen her yetkiliyle konuştum. Aralarında Paris'te denenen çözümlerin korkunç bir kafa karışıklığıyla sonuçlanacağına inanmayan yok. Kaderi bir altı ay daha ertelenirse tüm Türkiye bir direniş ve mayalanma halinde olacaktır. Bu durumda Irak tedirgin olacak. Kürdistan'da zorlu bir sorun ortaya çıkıyor. Filistin'de gerilim daha da keskinleşecek. İran'da, büyük özen gösterdiğimiz ve şimdi meyve vermeye çok yakın olan bir yerleşim şansını, Türkiye'deki askeri güvensizliğin yeniden canlanmasıyla tehlikeye atabiliriz. Türklerin İstanbul'dan çıkarılmalarına ilişkin kararı, Anadolu'da isyanlar ve katliamlar ve Doğu Müslüman dünyasında büyük kargaşaların izleyecek olması çok muhtemeldir. Türklerin İstanbul'dan çıkarılması, bence, her ne kadar savaştaki yenilgilerinin en önemli kanıtı olarak kaçınılmaz ve arzu edilir olsa da, Türklerin mülteci durumuna düşürüleceği, pratikte hiçbir Türk İmparatorluğu ve muhtemelen hiçbir hilafet artık olmadığı anlaşıldığında, Doğu dünyasındaki Müslüman tutkulara ve bu asık suratlı hıncı kolayca vahşi bir çılgınlığa dönüştürebilecek en tehlikeli ve en gereksiz teşvikleri vereceğimize inanıyorum. Son zamanlarda Türkiye'nin her yerinde sıkıntılar baş gösterdi. Tüm Türkiye'nin ayağa kalkması için yalnızca bir işarete ihtiyaç duyduğu giderek daha belirgin hale geliyor.
    Selanik kapılarının 5 mil dışında düzeni sağlayamayan Yunanlara gelince, İzmir gibi büyük bir şehri işgal etmelerine ve yönetmelerine gönül rahatlığıyla izin verileceğine inanılır mı? Türkler bunu anlayınca, Anadolu'yu büyük bir kargaşaya dönüştürebilecek son ve çılgın bir milli ve dini öfke patlamasına maruz kalmayacaklar mı? Fransızları Asya'daki tüm Türkiye'den katı bir şekilde dışlamak için kesinlikle iyi bir neden yok.
    Türkiye'deki ve Doğu'daki çabalarımızın büyük bir bölümünün boşa gitmesine sebep olacak büyük bir felaket gibi görünen bu durumu önleyebilmek için neredeyse çok geç olmadan bir şeyler yapmalıyız. Eğer çok geç değilse, Anadolu'da coğrafi sınırların ötesinde herhangi bir bölünme veya manda politikası takip edilmemesini ısrarla talep ediyorum. Zaman Türklerden yana ve bunu biliyorlar.
    Geçen her hafta, her bölgede yeni entrikalar ortaya çıkarır. Hindistan'da, tüm İslam coğrafyasında, hatta Londra'da bile. Türklerin başkent İstanbul'dan çıkarılmasına, Ayasofya'ya ve Hilafete Hristiyan müdahalesine karşı aktif olarak ajitasyon yapılan her yerde. Türk, acil bir barıştan ne bekleyebilir? O, gecikmenin her anını bir kazanç olarak sayıyor. Paris'te herhangi bir çözüme ulaşılamaması ve İtilafların artan anlaşmazlıkları, onu, her gün kendisine dayatılacak koşullara direnmek için daha iyi bir konuma getiriyor ve hatta sonunda intikamını almasını bile sağlayabilir.
  3. ^ 1919'da İstanbul nüfusu: %40 Türk, %20 Rum, %19 Ermeni, %14 Yahudi ve diğer yabancılar.
  4. ^ Bu, Lord Curzon'un, Yunanistan'daki Kasım 1920 seçimlerine kadar takip ettiği politikadır. Curzon, Kasım 1920'den sonra daha farklı bir Türk-Yunan politikası takip etmiştir.
  5. ^ İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon - 4 Ocak 1920:
    • İstanbul'dan ayrılan Türk, başkent olarak her nereyi seçerse ona izin veririm. Eğer mevcut fırsatı değerlendirmezsek bundan nesiller boyu pişmanlık duyacağız. Kendimize; gelecekte bela, entrika ve Doğu Avrupa'da savaşlarla dolu bir miras bırakmış olacağız.
    • Ayasofya daha önceki 920 yılda bir Hristiyan kilisesiydi ve belki artık dini kullanımı olmayan bir anıt olabilir.
    • Amacımız, mümkünse, Anadolu'daki Türk topraklarını Yunan veya İtalyan ya da diğer herhangi bir yabancı gücün işgalinden kurtarmak, homojen bir Türkiye oluşturmak ancak uygulayacağımız denetimlerle Türk'ün tekrar Avrupa'ya bir sorun olarak dönmesini engellemek ve diğer milletler üzerindeki nüfuzunu yok etmektir. Böylece bizim için yüzyıllardır suçlu olduğu korkunç kötü yönetimini tekrarlamamalıdır.
    • Hayatımın uzun yıllarını Müslüman halklar arasında seyahat ederek ve onları inceleyerek geçirdim. Türk şimdi atılırsa şiddetli bir haykırış olacak. Ancak çok geçmeden bunu kabulleneceklerdir.
    • Eğer Türk Konstantinopolis'te bırakılırsa bu tüm Doğu dünyasında, İtilafın onu tahliye etmeyeceklerine değil, yapamayacaklarına dair ikna edici bir kanıt olarak kabul edilecektir. Yapmamız gereken Türk'ü oradan çıkarmaktır çünkü ince bağlara sahip sınır halklarının kaybı hiçbir şekilde ulusal bir aşağılanma olarak kabul edilmeyecektir.
    • Konstantinopolis, Doğu dünyasında manevi üstünlüğün değil, siyasi gücün sembolüdür. İstanbul, Doğu dünyasının başkentidir. Müslüman dünyasını yatıştırmak için Türk'ü orada tutma kaygısının ölçüsü, İstanbul'a sahip olmanın İslam dünyasında taşıdığı önemin ölçüsüdür. Konstantinopolis şehri, hem coğrafi konumu hem de tarihi gelenekleri ile bir imparatorluktur. Başkenti İstanbul olan Türk, her zaman diğer Güçlerin kulaklarını çekmeyi başardı, Avrupa için sorunların odağı oldu. Egemeni İstanbul'da olan bir Türk hükûmeti gelecekte de bizim için endişeli bir sorun olacaktır.
    • İster Pan-İslamcı, ister Pan-Turancı olsun, her ne şekilde olursa olsun, muhtemelen karşılaşacağımızı düşündüğümüz gibi, eğer gelecekte yeni bir Türk milliyetçiliği biçimiyle yüzleşmek zorunda kalırsak, toplanma noktası ve ilham kaynağı İstanbul'daki bir Sultan olursa tarihi başkentin elde tutulması, harekete geçme ve zarar verme potansiyeline muazzam derecede katkıda bulunacak bir prestij ve ivme kazandırmayacak mı?
    • Mısır'daki isyanı engellemek ve Mısırlıyı, herhangi bir yardım alamayacağına, Türk ile ilişkisinin sonsuza kadar koptuğuna ikna etmek için gereken tek şey, eski hükümdarları olan Padişahın Haliç'ten kaybolması olacaktır.
    • Almanya'nın Doğuya gidişini engellemek ve Çanakkale Boğazı'nı insanlığın yararına açık tutmak için Konstantinopolis nihayet Türkiye'den alınmalı ve bir serbest liman olarak Müttefik ulusların eline verilmelidir.
    • Konstantinopolis yüzyıllardır Doğu dünyasının ödülü olmuştur. Fransa, Yunanistan, Rusya ve Bulgaristan ona imreniyor. Onun gelecekteki mücadelelerin merkezi olmasını nasıl engelleyeceğiz? Sultan'ı orada bırakırsak, Almanın eski entrikalarına yeniden başlamasına ne engel olacak? Rusya'da muzaffer bir Bolşevik ile Konstantinopolis'teki Türk arasında iyileşmiş bir Almanya'nın da dahil olduğu bir kombinasyon halinde 1914-15 deneyiminin ileriki bir tarihte, belki daha tehlikeli bir biçimde tekrarlanmasını ne önleyebilir?
    • Fransa'nın, Doğu'nun her yerinde kendine çıkar ve avantaj sağlamak için, İslam'ın başkenti olan İstanbul'daki Türklerle ilişkiler kurup yeni İslam'ın savunucusu rolünü üstlenmesini ve Fas'tan Suriye'ye kadar Batı Dünyası Müslümanlarını Doğu Dünyası Müslümanlarına, yani Irak, Arabistan, İran, Afganistan ve Hindistan'a karşı örgütlemesini engelleyecek olan şey nedir? Dünya barışı için Fransız İslamı ve İngiliz İslamı arasındaki bir bölünmeden daha büyük bir tehlike hayal edemiyorum. Türk sorununu kesin olarak çözmek için bu fırsatı feda etmemeliyiz.
  6. ^ Mustafa Kemal Paşa, 24 Nisan 1920 (TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt:1, s. 6): “Gerek İtalyanlar, gerek Fransızlar memleketimizde azami iktisadi faydalar temin etmek için devletimizin bağımsız kalmasını, diğer bir yabancı devletin esâreti altında bulunmamasını sağlamayı kendi menfaatleri gereğince telâkki etmektedirler ve her ikisi de bunu bize birçok münasebetlerle söylediler ve elyevm söylemektedirler. Yunanlar doğrudan doğruya İngilizler tarafından himâye edilmek sureti ile muhafaza-i mevki ediyorlar ve çıkmak niyetinde olmadıkları anlaşılıyor.”
  7. ^ İngiliz Başbakan David Lloyd George şöyle dedi:
    Konstantin'in dönüşü ile Fransa, Sevr'in revizyonu konusunda aceleci davrandı. İtalya zâten dâimâ Yunan'a düşmandı. Bu koşullar altında Konstantin'in ilk yaptığı şey, Venizelos'un dikkatle seçip yetiştirmiş olduğu Türklerle yüzleşen gayet muntazam ve tecrübeli orduyu yıkmak oldu. Ordusunu kendi eliyle bir enkâza çevirdi. Orduda tüm geri hizmet ve disiplin bozuldu. Bu sersem kafalı saraylılar grubu, böylece ordunun en iyi savaşan subaylarından kurtulmuş, ordunun ikmâlinden sorumlu subayları görevden almış ve onların yerine kendi siyasi favorilerini koymuşlardır. Neticesi, askerlerin kötü beslenmesi ve kötü giyinmesi oldu. Ordu gözle görülür şekilde günden güne kötüleşti.
    Onlara yürek vermek için Konstantin, Ankara'ya karşı pervasız ve aptalca bir saldırı emri verdi. Kral, dalkavuklarının pohpohlamalarıyla şişirilerek, kendisinin birinci dereceden bir askerî deha olduğu ve yarı aç her Yunan askerinin, bu ünlü savaşçının bir kez daha önderlik edeceği bilgisiyle yeni bir şevkle heyecanlandığı inancına kapıldı.
    Tüm bunlar yetmezmiş gibi, büyük şanlı hükümdar, seçtiği birliklerini Asya cephesinden çekti ve Konstantinopolis'in fethi için yeni bir ordu oluşturmak üzere Trakya'ya gönderdi. Geride kalan acınası kalıntılar paramparça oldu. Saldırıya uğradığında, geri kalan birlikler sadece bir ayaktakımı içinde kaçtılar. O kadar çok koştular ki, takip eden birlikler, Müttefik zırhlılarının koruması altında İzmir'e çıkmadan önce onları yakalayamadı. Tüm bu iş sırasında İtalya ve Fransa açık şekilde Türklere silah sattılar ve Mustafa Kemal'i desteklediler. Onların kontrol noktalarında tutulmalarını engellediler. Tüm kuvvetlerini Ermeni ve Suriye cephesinden çekmesini ve morali bozuk Yunan Ordusu'na karşı kullanmasını sağladılar.”
  8. ^ İngiliz Başbakan David Lloyd George - 14 Ekim 1922: ... Doğu politikamızın bir dizi doğaçlama olduğu söylendi. Neydi o politika? Politika, kuşkusuz, her şeyden önce boğazların özgürlüğünü güvence altına almaktı; ikincisi, Türk egemenliğine emanet edemeyeceğiniz Hıristiyan olmayan halkları Türk yönetiminden uzaklaştırmaktı. Bu kimin politikasıydı? 1916'da göreve geldiğimde Rusya, Fransa, İtalya ve hatta Yunanistan ile Türkiye'yi tamamen bölen bir dizi anlaşma buldum. Türklere Anadolu'nun sadece küçük bir şeridi kalmıştı. Bunu kim yaptı? Gray ve Asquith hûkümeti. Bunun benim politikam olmadığını söylemek istiyorum. Hepimiz buna bağlıydık ama kumanda Asquith ve Gray'in elindeydi. Benim başlattığım bir politika değildi. Ben Başbakan olmadan önce, Türkiye, çeşitli yetkilerle yapılan anlaşmalarla tamamen bölünmüştü. Ermenistan, İstanbul ve boğazlar Rusya'ya verilmişti. Hiç aldırış etmedim ama çok dar görüşlü bir politikaydı. Rus devrimi kötü sonuç verseydi, şu anda İstanbul'da ve boğazlarda Bolşevikler olurdu. Bu bir hataydı ama hepimiz içindeydik. Olan diğer şey neydi? Güney Anadolu'nun İtalya tarafından işgal edilmesi Müttefiklerin davasına onarılamaz bir felaket getirdi. Sonra en büyük felaketlerden biri geldi: Venizelos'un düşüşü ve ardından gelen zayıf ve beyhude yönetimin yerini alması. Pekala, bütün bunlar, bizim üzerinde kontrol sahibi olmadığımız durumlardı; bu yüzden politikamızı yeniden şekillendirmek zorunda kaldık. Sırada ne var? Galiçya'daki Fransız yenilgisi, konumlarını yeniden şekillendirmelerine neden oldu. Sırada ne var? Wilson, Amerika'yı Ermenistan üzerindeki manda yönetimini almaya ikna edebileceği izlenimi altındaydı. Wilson'ın sağlığı bozuldu. Bunun üzerinde de hiçbir kontrolümüz yok. Sevr Antlaşması'nın hazırlığı ise Lord Curzon ve Fransız Dışişleri Bakanlığı'ndan M. Berthelot tarafından Aralık 1919'da başladı. Başkan Wilson'ın umutlarının yıkılacağı netleştiğinde ve Amerikan işbirliğini beklemek faydasız kaldığında, Türkiye ile Barış Antlaşması Müttefikler tarafından ciddiye alındı. Yüksek Konsey, bu Antlaşma'nın hazırlanmasını, Lord Curzon'un başkanlığındaki Londra'daki Dışişleri Bakanlığı'nda bir araya gelen ve taslak önerileri daha sonra Yüksek Konsey'in San Remo'daki tam toplantısında görüşülen büyükelçiler ve uzmanlardan oluşan bir komiteye devretti. Muhtelif devletlerin başbakanları ve dışişleri bakanları toplanmış ve müzakereler sonucunda 10 ağustos 1920'de sevr antlaşması imzalanmıştır. Ve Antlaşma, imzalanmasına rağmen, hiçbir zaman onaylanmadı. İmzasını müteakip birkaç ay içinde Başbakan Venizelos düştü ve Konstantin Yunanistan'a geri çağrıldı. Bu olaylardan cesaret alanlar, anlaşmanın şartlarına karşı çıkanlar, sertleştiler. Londra konferansı teklifleri her iki tarafın da kabulünü sağlayamadı ve aralarındaki düşmanlıklar yeniden başladı. Bunu, Franklin Bouillon'un Ankara'ya ikinci ziyareti ve Fransız Hükûmeti'nin Mustafa Kemal ile yaptığı ayrı bir anlaşma izledi. Bu yılın (1922) başlarında Lord Curzon Müttefiklerin arabuluculuğunu kabul etmeye ikna edildi ve Lord Curzon, yeni barış koşulları üzerinde çalışmak için Müttefiklere yeni bir konferansı önerdi. Konferans, ne yazık ki, Fransa'da Briand Hükûmeti'nin düşüşü ve ardından uzun bir süre değiştirilmeyen İtalyan Hükûmeti'nin düşüşü sebebiyle ertelendi ve bu kez şartlar önerildiğinde Yunanistan tarafından kabul edilmesine rağmen, Türkler tarafından reddedildiler. Düşmanlıklar yeniden başladı ve ardından Yunan çöküşü geldi... https://fraser.stlouisfed.org/files/docs/publications/cfc/cfc_19221021.pdf 29 Mart 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.

Kaynakça değiştir

  1. ^ a b c Paul C. Helmreich, 1974, From Paris To Sevres, The Partition of the Ottoman Empire at the Peace Conference of 1919-1920, s. 116 ve devamı
  2. ^ UK Parliament, Hansard, Commons: 26 February 1920, Commons Chamber, Orders Of The Day, Turks And Constantinople; Cabinet Papers, Cab-23-20, The Turkish Peace Treaty, s. 6-7
  3. ^ https://history.state.gov/historicaldocuments/frus1919Parisv05/d72 30 Nisan 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. PAPERS RELATING TO THE FOREIGN RELATIONS OF THE UNITED STATES, THE PARIS PEACE CONFERENCE, 1919, VOLUME V, Notes of a Meeting Held at President Wilson’s House in the Place des Etats-Unis, Paris, on Saturday, May 17, 1919
  4. ^ Neşe Özden, British Policy on the Fate of Constantinople and the Allied Occupation of the City on March 16, 1920, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Araştırma Makalesi, 1998, ss. 841-2
  5. ^ a b Sachar, Howard Morley, The emergence of the Middle East: 1914-1924, New York, (1969), s. 244-296
  6. ^ a b c Mikusch, Dagobert Von; A Biography: Mustapha Kemal Between Europe And Asia, Translated by John LINTON, 1931, London, s. 168-190
  7. ^ a b c d Demirhan, Hasan (2019). "Yunanistan'ın İzmir'i İşgalinde İngiltere'nin Rolü". Gaziantep University Journal of Social Sciences. 18 (4). ss. 1527-1532
  8. ^ a b Bianchi, Viviana (2018). "Carlo Sforza and Diplomatic Europe (1896-1922)" [Carlo Sforza ve Diplomatik Avrupa (1896-1922)] s. 131-134
  9. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, s. 106
  10. ^ 'Britannia has ruled here': Transcaucasia and Considerations of Imperial Defence in Lord Curzon's Search for a Near Eastern Settlement, 1918-1923, Simon Fraser University, (2003), s. 48
  11. ^ a b MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 79
  12. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, ss. 190-6
  13. ^ Churchill, Winston (1929). The World Crisis: The Aftermath (İngilizce). London, Thornton Butterworth. s. 366
  14. ^ MacMillan, Margaret, s. 79
  15. ^ Sachar, Howard Morley, The emergence of the Middle East: 1914-1924, New York, (1969), s. 314
  16. ^ Dimitri Kitsikis, (1963) Yunan propagandası, (Milletlerarası Politikada Propaganda ve Baskı. 1919-1920), Meydan Neşriyat, İstanbul, s. 66
  17. ^ Paul C. Helmreich, 1974, From Paris To Sevres, The Partition of the Ottoman Empire at the Peace Conference of 1919-1920, s. 120
  18. ^ MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 403
  19. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). ss. 100-104
  20. ^ Mikusch, Dagobert Von; A Biography: Mustapha Kemal Between Europe And Asia, Translated by John LINTON, 1931, London, s. 195
  21. ^ Sachar, Howard Morley, The emergence of the Middle East: 1914-1924, New York, (1969), s. 318
  22. ^ a b MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 436
  23. ^ a b Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, s. 202
  24. ^ a b c d e f g h i j k l m CAB 23 First World War conclusions, CAB 23/44b Original Reference "A" Minutes of meetings, 1917 6 Apr - 1919 10 Dec s. 75-82
  25. ^ a b Lord Kinross, Atatürk, Bir milletin yeniden doğuşu, 2018, Tercüme: Necdet Sander, s. 245
  26. ^ Lord Kinross, 1965, Atatürk: A biography of Mustafa Kemal, New York, s. 233
  27. ^ Paul C. Helmreich, 1974, From Paris To Sevres, The Partition of the Ottoman Empire at the Peace Conference of 1919-1920, s. 121
  28. ^ Dimitri Kitsikis, (1963) Yunan propagandası, (Milletlerarası Politikada Propaganda ve Baskı. 1919-1920), Meydan Neşriyat, İstanbul, s. 54
  29. ^ "Documents on British Foreign Policy 1919-1939. First Series Volume 4: 1919", Her Majesty's Stationery Office, 1952, London, s. 652
  30. ^ a b c Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). ss. 106-110
  31. ^ a b c d https://www.bl.uk/collection-items/memorandum-on-future-of-constantinople-lord-curzon 19 Aralık 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. ; TURKEY: THE FUTURE OF CONSTANTINOPLE, Memorandum by Lord Curzon of Kedleston (İngilizce).
  32. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, s. 187
  33. ^ a b c MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 438
  34. ^ MacMillan, Margaret (2002) s. 440
  35. ^ a b https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x000020 Papers written by Curzon on the Near and Middle East [16r] (31/348) "Note respecting the Middle Eastern Question by Earl Curzon"
  36. ^ a b c d e f Jane Priestland, 2005, Records of Syria: 1918-1973, Archive Editions, Volume 1: 1918-1920, ss. 471-479
  37. ^ a b c Cabinet Papers Record, Cab-24-77, A NOTE OF WARNING ABOUT THE MIDDLE EAST by LORD CURZON, G.T. 7037, s. 227-9
  38. ^ Ronaldshay, The Life Of Lord Curzon Vol-iii, (George Nathaniel Marquess Curzon of Kedleston), 1928, London, s. 264-5
  39. ^ https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x000027 Papers written by Curzon on the Near and Middle East [19v] (38/348), British Library: India Office Records and Private Papers, "Review of the Situation in the Middle East, with Special Reference to the Danger of Delay in Reaching a General Settlement." Mss Eur F112/278, in Qatar Digital Library
  40. ^ a b c MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 433
  41. ^ MacMillan, Margaret (2002) s. 433
  42. ^ Harbord, James, Conditions in the Near East, Report of the American Military Mission to Armenia, April 13 1920, s. 17
  43. ^ Mikusch, Dagobert Von; A Biography: Mustapha Kemal Between Europe And Asia, Translated by John LINTON, 1931, London, s. 214
  44. ^ David Lloyd George, The Truth about the Peace Treaties, v. 2 (Gollancz, London: 1938), s. 1333
  45. ^ a b John D. Rose, British Policy and the Turkish Question 1918-1923, McGill Üniversitesi, (Yüksek Lisans Tezi) 1973, ss. 67-69
  46. ^ a b Mikusch, Dagobert Von; A Biography: Mustapha Kemal Between Europe And Asia, Translated by John LINTON, 1931, London, s. 261
  47. ^ MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 442
  48. ^ MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 42
  49. ^ a b Lord Kinross, 1965, Atatürk: A biography of Mustafa Kemal, New York, s. 164
  50. ^ Matthew, H. C. G. and Harrison, Brian : Oxford Dictionary of National Biography (2004) : in association with the British Academy : from the earliest times to the year 2000, New York, Vol:14, s. 799
  51. ^ MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 438
  52. ^ Rawlinson, Alfred (1923). Adventures in the Near East, 1918-1922, s. 250
  53. ^ MacMillan, Margaret (2002) s. 441
  54. ^ Sachar, Howard Morley, The emergence of the Middle East: 1914-1924, New York, (1969), s. 293
  55. ^ a b c d e Nicolson, (Curzon: the last phase 1919-1925), 1934, ss. 76-110
  56. ^ a b c d e f https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100069672679.0x000065 Papers of the War Cabinet's Eastern Committee [250v] (500/544) Turkey: The Future of Constantinople
  57. ^ Lord Kinross, 1965, Atatürk: A biography of Mustafa Kemal, New York, s. 163
  58. ^ a b c d Bennett, George Henry (2015). British Foreign Policy during the Curzon Period, 1919-24 s. 255
  59. ^ a b c CAB 23 First World War conclusions, CAB 23/44b Original Reference "A" Minutes of meetings, 1917 6 Apr - 1919 10 Dec, CABINET 12 (19) A, s. 7
  60. ^ a b c d Alexander Lyon Macfie, The Eastern Question: 1774-1923 (Doğu Sorunu), London, 1989, Longman House, s. 118-9
  61. ^ a b c d e f https://www.jstor.org/stable/2638494 1 Nisan 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. A. L. Macfie, The British Decision Regarding the Future of Constantinople, November 1918-January 1920
  62. ^ a b Neşe Özden, British Policy on the Fate of Constantinople and the Allied Occupation of the City on March 16, 1920, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Araştırma Makalesi, 1998, ss. 836-842
  63. ^ Ronaldshay, The Life Of Lord Curzon Vol-iii, (George Nathaniel Marquess Curzon of Kedleston), 1928, London, s. 262-264
  64. ^ Demirhan, Hasan (2019). "Yunanistan'ın İzmir'i İşgalinde İngiltere'nin Rolü". Gaziantep University Journal of Social Sciences. 18 (4). ss. 1525-1526
  65. ^ 'Britannia has ruled here': Transcaucasia and Considerations of Imperial Defence in Lord Curzon's Search for a Near Eastern Settlement 1918-1923, Simon Fraser University, (2003), s. 34-5
  66. ^ A. L. Macfie, The Eastern Question: 1774-1923, London, 1989, Longman House, s. 118
  67. ^ Cox, Stephen Thomas (2003) The idea of an Arab caliphate in British Middle Eastern policy in the era of the Great War. Doctoral thesis, Durham University. s. 270
  68. ^ https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100069672679.0x000065 Papers of the War Cabinet's Eastern Committee [250v] (500/544) TURKEY: The Future of Constantinople
  69. ^ Lloyd George, David, The Truth about the Peace Treaties, vol. 2 (Victor Gollancz, London: 1938), ss. 1014-5
  70. ^ https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x00000d ; Papers written by Curzon on the Near and Middle East [6v] (12/348) "Earl Curzon to the Earl of Derby.", The original is part of the British Library: India Office Records and Private Papers, Mss Eur F112/278, in Qatar Digital Library
  71. ^ https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x000010 ; Papers written by Curzon on the Near and Middle East [8r] (15/348) "Earl Curzon to the Earl of Derby.", The original is part of the British Library: India Office Records and Private Papers, in Qatar Digital Library
  72. ^ a b c d e MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 440
  73. ^ [1] Papers written by Curzon on the Near and Middle East [17v] (34/348) "Note respecting the Middle Eastern Question by Earl Curzon"
  74. ^ CAB 23 First World War conclusions, CAB 23/44b Original Reference "A" Minutes of meetings, 1917 6 Apr - 1919 10 Dec s. 75
  75. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). s. 108
  76. ^ a b Nicolson, (Curzon: the last phase 1919-1925), London, 1934, ss. 80-94
  77. ^ a b c Cabinet Papers Record, Cab-24-95 C.P. 392 s. 565-6
  78. ^ a b Donald Kagan, (2000), While America Sleeps: Self-Delusion, Military Weakness, and the Threat to Peace Today, New York, (St. Martin's Press), s. 69
  79. ^ a b Cabinet Papers Record, Cab-24-95, TURKEY: THE FUTURE OF CONSTANTINOPLE, Memorandum by Curzon of Kedleston, C.P. 392 s. 565-6
  80. ^ a b 'Britannia has ruled here': Transcaucasia and Considerations of Imperial Defence in Lord Curzon's Search for a Near Eastern Settlement 1918-1923, Simon Fraser University, (2003), ss. 57-8
  81. ^ Lord Kinross, 1965, Atatürk: A biography of Mustafa Kemal, New York, s. 179
  82. ^ FO-406-41 Part II, Eastern Affairs, 1919, no. 37, Earl Curzon Memorandum, The National Archives (United Kingdom), s. 84
  83. ^ a b David Gilmour, "Curzon: Imperial Statesman", New York, 2003, (George Nathaniel Curzon: İmparatorluk Devlet Adamı) s. 532
  84. ^ a b Ronaldshay, The Life Of Lord Curzon Vol-iii, (George Nathaniel Marquess Curzon of Kedleston), 1928, London, s. 266
  85. ^ a b Paşaların Kavgası, Kazım Karabekir, Emre Yayınları, 2005, İstanbul, s. 65
  86. ^ https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x000005 ; Papers written by Curzon on the Near and Middle East [2v] (4/348) "PEACE NEGOTIATIONS WITH TURKEY.", The original is part of the British Library: India Office Records and Private Papers, in Qatar Digital Library
  87. ^ Cabinet Papers, Cab 24 / 95, ANGLO-FRENCH CONFERENCE ON THE TURKISH SETTLEMENT, Appendix to Minutes of First Meeting, First part of M. Berthelot's note of the 12th December with comments of Political Section of British Peace Delegation, C.P. 375 s. 3
  88. ^ Bozkurt, Abdurrahman, 2009, İtilaf Devletlerinin İstanbul'da İşgal Yönetimi, İstanbul Üniversitesi, Doktora Tezi, s. 281
  89. ^ Neşe Özden, British Policy on the Fate of Constantinople and the Allied Occupation of the City on March 16, 1920, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Araştırma Makalesi, 1998, s. 845
  90. ^ Cabinet Papers Record, Cab-23-20 s. 9-10-14
  91. ^ Cabinet Papers Record, Cab-23-35, s. 61-2
  92. ^ a b Cabinet Papers Record, cab-24-96 s. 38
  93. ^ a b "Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi 1975 - 1976, A.L. Macfie, The Making of The Treaty of Sevres of 10 August 1920: The Straits Clauses" (PDF). 22 Nisan 2022 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 15 Nisan 2022. 
  94. ^ Bozkurt, Abdurrahman, 2009, İtilaf Devletlerinin İstanbul'da İşgal Yönetimi, İstanbul Üniversitesi, Doktora Tezi, s. 286
  95. ^ A. L. Macfie, The British Decision Regarding the Future of Constantinople, November 1918-January 1920, The Historical Journal 1975-06: Vol:18 No.2 s. 394
  96. ^ "Documents on British Foreign Policy 1919-1939. First Series Volume 4: 1919", Her Majesty's Stationery Office, 1952, London, s. 1026
  97. ^ a b "Documents on British Foreign Policy 1919-1939. First Series Volume 4: 1919", Her Majesty's Stationery Office, 1952, London, s. 853
  98. ^ Cihan Kalem, (2015) Yüksek Lisans Tezi, Başkentin İstanbul’dan Ankara’ya Taşınması Süreci: İç ve Dış Tepkiler, 1919–1930, İstanbul Üniversitesi, s. 57
  99. ^ UK Parliament, Hansard, Commons: 26 February 1920, Commons Chamber, Orders Of The Day, Turks And Constantinople, Column 1993
  100. ^ UK Parliament, Hansard, Commons: 25 March 1920, Commons Chamber, Orders Of The Day, Foreign Affairs
  101. ^ a b Paul C. Helmreich, From Paris To Sevres, The Partition of the Ottoman Empire at the Peace Conference of 1919-1920, s. 251 ve devamı
  102. ^ a b Bianchi, Viviana (2018). "Carlo Sforza and Diplomatic Europe (1896-1922)" [Carlo Sforza ve Diplomatik Avrupa (1896-1922)] s. 149-150
  103. ^ Sachar, Howard Morley, The emergence of the Middle East: 1914-1924, New York, (1969), s. 324
  104. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). ss. 118-125
  105. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). s. 155
  106. ^ Lord Kinross, Atatürk, Bir milletin yeniden doğuşu, 2018, Tercüme: Necdet Sander, s. 253
  107. ^ John D. Rose, British Policy and the Turkish Question 1918-1923, McGill Üniversitesi, (Yüksek Lisans Tezi) 1973, s. 128
  108. ^ Paul C. Helmreich, From Paris To Sevres, The Partition of the Ottoman Empire at the Peace Conference of 1919-1920, s. 179 ve devamı
  109. ^ Βαρούτσος, Παναγιώτης (13 Haziran 2019). "Η Μικρασιατική Καταστροφή και η εμπλοκή των Μεγάλων Δυνάμεων" [Küçük Asya felaketi ve Büyük Güçlerin katılımı]. Peloponnese Üniversitesi (Yunanca). s. 93
  110. ^ Lord Kinross, Atatürk, Bir milletin yeniden doğuşu, 2018, Tercüme: Necdet Sander, s. 248
  111. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi], UNIVERSITY OF GLASGOW (İngilizce). s. 124
  112. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, s. 194-7
  113. ^ a b c d e f g h Daniel Joseph Macarthur Seal, Intelligence and the Lloyd George's Secret Diplomacy in the Near East, 1920-1922. (2013) St John's College, Cambridge University Press, Historical Journal 2013-09, 56, 3, ss. 707-728
  114. ^ Bennett, George Henry (2015). The University of Leicester, British Foreign Policy during the Curzon Period, 1919-24. (Curzon Döneminde İngiliz Dış Politikası) s. 151
  115. ^ Sachar, Howard Morley, The emergence of the Middle East: 1914-1924, New York, (1969), s. 320
  116. ^ TBMM Zabıt Cerideleri, C:1, 21. Oturum, s. 39
  117. ^ UK Parliament, Hansard, Lords: 4 August 1920, Lords Chamber, The Treaty With Turkey, Volume 41.
  118. ^ Nicolson, (Curzon: the last phase 1919-1925), 1934, s. 254-256
  119. ^ a b https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/kral-konstantin-i-konstantin-1868-1922/ 13 Eylül 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Kral Konstantin (I. Konstantin) (1868-1922), Esra ÖZSÜER
  120. ^ a b c MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 449
  121. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" s. 172
  122. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, s. 216
  123. ^ a b Winston S. Churchill. Companion Volume IV, part 2: Documents, July 1919-March 1921, Randolph Spencer, 1911-1968, s. 1267-1276.
  124. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). s. 176
  125. ^ Smith, Michael Llewellyn (1999). Ionian Vision: Greece in Asia Minor, 1919-1922, s. 135
  126. ^ The Truth about the Peace Treaties, v. 2 (Gollancz, London: 1938), s. 1343
  127. ^ Churchill, Winston (1929). The World Crisis: The Aftermath (İngilizce). London, Thornton Butterworth. s. 386
  128. ^ MacMillan, Margaret (2002) s. 450
  129. ^ Nilüfer ERDEM, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı, 1919-1923, Doktora tezi, 2009, İstanbul, s. 286 ve devamı
  130. ^ a b David Lloyd George, The Truth about the Peace Treaties, v. 2 (Gollancz, London: 1938), s. 1348-1349.
  131. ^ Nicolson, (Curzon: the last phase 1919-1925), 1934, s. 258
  132. ^ Nilüfer ERDEM, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı, 1919-1923, Doktora tezi, 2009, İstanbul, s. 315-8
  133. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). s. 174
  134. ^ Bianchi, Viviana (2018). "Carlo Sforza and Diplomatic Europe (1896-1922)" [Carlo Sforza ve Diplomatik Avrupa (1896-1922)] s. 166-168
  135. ^ TBMM tutanakları, Dönem:1, Cilt:2, İçtima:2, s. 329
  136. ^ "Documents on British Foreign Policy 1919-1939. First Series Volume 15: 1921", Her Majesty's Stationery Office, 1967, London, s. 29-32
  137. ^ https://www.eleftheria.gr/m/αφιερώματα/item/252485-21-φεβρουαρίου-1921-η-συνδιάσκεψη-του-λονδίνου-για-την-αναθεώρηση-της-συνθήκης-των-σεβρών.html 16 Mayıs 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Sevr Antlaşması'nın Gözden Geçirilmesine İlişkin Londra Konferansı 1921 (23 Şubat 2020) (Yunanca)
  138. ^ «ΤΑ ΦΟΒΕΡΑ ΝΤΟΚΟΥΜΕΝΤΑ – ΣΑΓΓΑΡΙΟΣ ΕΠΟΠΟΙΪΑ ΚΑΙ ΚΑΤΑΡΕΥΣΗ ΣΤΗΝ ΜΙΚΡΑ ΑΣΙΑ», ΔΗΜ. ΦΩΤΙΑΔΗΣ, ΕΚΔ. ΦΥΤΡΑΚΗ, ΑΘΗΝΑ, 1974
  139. ^ Ronaldshay, The Life Of Lord Curzon Vol-iii, (George Nathaniel Marquess Curzon of Kedleston), 1928, London, s. 277
  140. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). s. 201
  141. ^ "Documents on British Foreign Policy 1919-1939. First Series Volume 15: 1921", Her Majesty's Stationery Office, 1967, London, ss. 189-191
  142. ^ Nilüfer ERDEM, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı, 1919-1923, Doktora tezi, 2009, İstanbul, s. 317
  143. ^ John Mavrogordato, Modern Greece: A Chronicle and a Survey, 1800-1931, MacMillan and Co. Limited, London 1931, s. 131
  144. ^ Michael Llewellyn Smith, Ionian Vision: Greece in Asia Minor, 1919-1922 , University of Michigan Press, 1998. s. 193
  145. ^ Nicolson, (Curzon: the last phase 1919-1925), London, 1934, s. 259
  146. ^ "Documents on British Foreign Policy 1919-1939. First Series Volume 15: 1921", Her Majesty's Stationery Office, 1967, London, ss. 449-451
  147. ^ Mikusch, Dagobert Von; A Biography: Mustapha Kemal Between Europe And Asia, Translated by John LINTON, 1931, London, s. 272
  148. ^ "Documents on British Foreign Policy 1919-1939. First Series Volume 15: 1921", Her Majesty's Stationery Office, 1967, London, ss. 140-158
  149. ^ Nilüfer ERDEM, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı, 1919-1923, Doktora tezi, 2009, İstanbul, s. 325
  150. ^ Count Carlo Sforza, Diplomatic Europe since the Treaty of Versailles (New Haven, Yale University, 1928) , ss. 104-5.
  151. ^ "Documents on British Foreign Policy 1919-1939. First Series Volume 15: 1921", Her Majesty's Stationery Office, 1967, London, s. 448
  152. ^ Lord Kinross, 1965, Atatürk: A biography of Mustafa Kemal, New York, ss. 302-3
  153. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). ss. 180-183
  154. ^ Ronaldshay, The Life Of Lord Curzon Vol-iii, (George Nathaniel Marquess Curzon of Kedleston), 1928, London, s. 278
  155. ^ Rahmi DOĞANAY, Kurtuluş Savaşının Diplomatik Bir Cephesi - İnebolu, Atatürk Yolu Dergisi, Yıl 1998, Cilt 6, Sayı 21, ss. 50-52
  156. ^ Türkiye Devletinin Dış Siyasası, 1995, Ankara, s. 95
  157. ^ Smith, Michael Llewellyn (1999). Ionian Vision: Greece in Asia Minor, 1919-1922, s. 282
  158. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). s. 176-7
  159. ^ Meclis Raporu, TBMM tutanakları, Dönem:1, Cilt:2, 59. Birleşim, 2 Ağustos 1921
  160. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). ss. 223-244
  161. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, s. 223
  162. ^ Bozkurt, Abdurrahman (2014). "Yunanistan'ın İstanbul'u işgal planı (1922)". Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, ss. 138-147
  163. ^ Matosyan, Mary Kilbourne (1962). The Impact of Soviet Policies in Armenia. Leiden: E.J. Brill. s. 30.
  164. ^ Nicolson, (Curzon: the last phase 1919-1925), 1934, s. 270-280
  165. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, ss. 228-236
  166. ^ a b c Matthew, H. C. G. and Harrison, Brian : Oxford Dictionary of National Biography (2004) : in association with the British Academy : from the earliest times to the year 2000, New York, Vol:14, s. 800
  167. ^ MacMillan, Margaret (2002). Peacemakers: The Paris Peace Conference of 1919 and Its Attempt to End War / Paris 1919: Six Months That Changed The World (Random House Edition), s. 451
  168. ^ David Lloyd George, The Truth about the Peace Treaties, v. 2 (Gollancz, London: 1938), s. 1350
  169. ^ Daleziou, Eleftheria (2002). "Britain and the Greek-Turkish war and settlement of 1919-1923: PhD thesis" [İngiltere ve Yunan-Türk savaşı ve 1919-1923 yerleşimi: Doktora tezi] (İngilizce). s. 276
  170. ^ https://www.britannica.com/biography/David-Lloyd-George/Prime-minister 11 Kasım 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. Biyografi, David Lloyd George
  171. ^ "Kurtuluş Savaşı'nda İşgal Kuvvetleri". 18 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Eylül 2015. 
  172. ^ "Zafer'in ardından ABD'ce gönderilen 13 Savaş Gemisi". 3 Aralık 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Eylül 2015. 
  173. ^ "ABD'NİN 1908-23 ARASI İSTANBUL'DAKİ KOMUTA VE İSTİHBARAT GEMİSİ". calameo.com. 3 Kasım 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mart 2021. 
  174. ^ Cabinet Papers Record, Cab-23-32, s. 18-9
  175. ^ ""Saltanatın kaldırılması", Nutuk, atam.gov.tr". 4 Şubat 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 4 Şubat 2020. 
  176. ^ ""Cumhuriyet'in İlanını Hazırlayan Gelişmeler ve Saltanatın Kaldırılması", ait.hacettepe.edu.tr" (PDF). 12 Nisan 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 4 Şubat 2020. 
  177. ^ TBMM tutanakları, Devre:1, Cilt:24, İçtima senesi:3, 1 Kasım 1922, s. 314-5
  178. ^ Cabinet Papers Record, Cab-23-32, s. 24
  179. ^ Cabinet Papers Record, Cab-23-32, s. 20
  180. ^ TBMM Tutanakları, C:27, 2. Celse, 21 Şubat 1923, s. 1291-7
  181. ^ ATATÜRK’ÜN SÖYLEV VE DEMEÇLERİ II, Divan Yayıncılık, 2006, Balıkesir’de Halkla Konuşma, s. 98
  182. ^ Ronaldshay, The Life Of Lord Curzon Vol-iii, (George Nathaniel Marquess Curzon of Kedleston), 1928, London, s. 338
  183. ^ TBMM Tutanakları, C:27, 3. Celse, 7 Şubat 1923, s. 1284-5
  184. ^ Kurtuluş Savaşında Musevi Cemaati ve Hahambaşı Hayım Nahum Efendi 12 Ağustos 2014 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., Genelkurmay Başkanlığı (Türkiye), 2003.
  185. ^ Cabinet Papers Record, Cab 23/45, s. 41
  186. ^ https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/25977 19 Nisan 2022 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. 1923 Seçimleri, Arş.Gör. Erol Kürkçüoğlu
  187. ^ Dockrill, Michael (1993). "Britain and the Lausanne Conference, 1922-23". The Turkish Yearbook. XXIII.
  188. ^ Cabinet Papers Record, Cab 23/45, s. 149
  189. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, s. 243
  190. ^ T.C. Anayasası Md. 87
  191. ^ "House of Commons". Hansard. 16 Temmuz 1924. 18 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  192. ^ a b LEAGUE OF NATIONS, Treaty Series, Publication of Treaties and International Engagements registered with the Secretariat of the League of Nations, VOLUME XXVIII, 1924 NUMBERS 1, 2, 3 and 4.
  193. ^ Fuat İnce, Lozan Barış Antlaşması ve Ege Adaları sayfa:122, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S. 53 (Lozan Antlaşması Özel Sayısı)
  194. ^ TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 33, sayfa: 354
  195. ^ Yücel, Özge: "Lozan Barış Antlaşması'nda Azınlıklar", http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=11786 18 Ocak 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (11 Şubat 2007)
  196. ^ TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 27, sayfa: 215
  197. ^ Çağla D. TAĞMAT, LOZAN BARIŞ KONFERANSI’NA YUNANİSTAN TARAFINDAN BAKIŞ: VENİZELOS’UN DÜNYASINDA LOZAN, sayfa:162, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XIV/29 (2014-Güz)
  198. ^ "Full text of the Treaty of Lausanne (1923)". New York: Carnegie Endowment for International Peace. 23 Aralık 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  199. ^ TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 12, sayfa: 347
  200. ^ TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 25, sayfa: 380
  201. ^ a b Bennett, George Henry (2015). British Foreign Policy during the Curzon Period, 1919-24 s. 181
  202. ^ Michael L. Dockrill, (1981), Peace Without Promise: Britain and the Peace Conferences, 1919-1923, Hamden/United States, Archon Books, ss. 244-5
  203. ^ Dimitri Kitsikis, (1963) Yunan propagandası, Doktora tezi, (Milletlerarası Politikada Propaganda ve Baskı. 1919-1920), Meydan Neşriyat, İstanbul, s. 302

Dış bağlantılar değiştir