Hasan bin Ali
Hasan bin Ali bin Ebu Talib (4 Mart 624 - 7 Nisan 669), Ali ve Fâtıma’nın büyük oğulları ve İslam peygamberi Muhammed'in ilk torunudur. Şîa, çoğunlukla onu on iki imamlarının ikincisi kabul eder; çok küçük bir fırkaya göre ise ikinci imam Hüseyin'dir. Bununla birlikte hem Ehl-i Sünnet, hem de Şîa ve Alevî İslam anlayışında çok önemli bir yeri vardır; onun, peygamberin Ehl-i Beyt'inden olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Babası ile 37 yıl, dedesiyle ise 8 yıl birlikte bulunmuştur. Soyundan gelenlere Şeyyid denir.
Hasan bin Ali الحسن | |
---|---|
Halife | |
Hüküm süresi | 28 Ocak 661 - Ağustos 661 |
Önce gelen | Ali |
Sonra gelen | Muâviye b. Ebû Süfyân |
Doğum | y. 624 Medine, Hicaz, Arabistan |
Ölüm | 2 Nisan 670 (45 yaşında) Medine, Emevîler |
Defin | Cennetü'l-Bakī', Medine |
Hanedan | Kureyş (Benî Hâşim) |
Babası | Ali |
Annesi | Fâtıma |
Dini | İslâm |
Doğumu ve aile hayatı
değiştirHasan, hicret'ten 3 yıl sonra, miladi 624'te doğmuştur. Babası Muhammed'in Amcası Ebu Talip'in oğlu Ali, annesi ise Muhammed'in kızı Fâtıma'dır. Hasan, Muhammed'in ilk torunudur; "Güzel" anlamına gelen ismi Muhammed tarafından verilmiştir.
Hasan'ın çok sık evlenip çok sık boşandığı rivayet edilirdi. Bu yüzden Mıtlak yani boşayıcı lakabıyla da anılan Hasan'ın 100'e[1] yakın evlilik yaptığı rivayet edilir ve ayrıca Şîa alim İbn Şehraşûb 250 veya 300 cariyesi olduğunu belirtmiştir.[2]
İslam Peygamberi Muhammed ile olan ilişkileri
değiştirHasan ve kardeşi Hüseyin, dedeleri Muhammed tarafından çok seviliyorlardı; bu iddiayı destekleyen onlarca hadis bulmak mümkündür. Mesela bunlardan birisi: "Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir." hadisidir.
Muhammed'in abasının altına alarak;
"Bunlar benim Ehl-i Beytim'dir; Allah'ım, bunlardan her türlü kusuru uzaklaştır ve bunları tertemiz kıl!" duasını ettiği dört kişiden biridir.
Mübâhele Ayeti'nde;
"Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz bizzat gelelim, siz de gelin. Ondan sonra da dua edelim ve Allah'ın lanetini yalancılara havale edelim" âyeti gelince Muhammed, Ali, Fatma ve Hüseyin ile birlikte onu da yanına çağırmış ve şu şekilde dua etmiştir:
"Ey Allah’ım! Bunlar benim Ehlimdir."
Halifeliği ve Muaviye ile çatışması
değiştirAli, Kûfe'de öldürüldükten sonra, Ali'nin taraftarları Hasan'a bağlılık yemini (biat) ettiler. Bu yemini, Ali ile halifelik için çatışan ve savaşan Muâviye b. Ebû Süfyân, kendi otoritesine bir tehdit olarak algıladı. Derhal Suriye, Filistin ve Lübnan'daki ordu komutanlarına savaş hazırlıklarına başlamaları için talimat verdi; diğer yandan da Hasan ile anlaşmayı denedi. Hasan'a halifelik iddiasından vazgeçmesini bildiren bir mektup gönderdi ve eğer vazgeçmezse, istemediği sonuçların doğacağını ve Müslümanların öleceğini belirtti. Aslında Muaviye için en iyisi, Hasan'ın halifelik hakkından vazgeçmesiydi. Çünkü Muaviye orduları Hasan'ı savaş meydanında öldürüp tüm gücü Muaviye'nin elinde toplasa bile, Muaviye'nin halife olabilirliği tartışılmaya devam edecekti. Kurnaz bir politikacı olan ve halka hoş gözükmeye çalışan Muaviye için bu hiç de istenen bir durum değildi.
Hasan vazgeçmedi ve anlaşma sağlanamadı. Kimi kaynaklara göre altmış bin olduğu iddia edilen Muaviye'nin ordusu Hasan ile savaşmak için yürüyüşe geçti. Diğer yandan Hasan da kırk bin kişilik ordusunu kurmuş ve savaşa hazırdı, iki ordu Sabat yakınlarında karşılaştılar.
Hasan savaş başlamadan önce Muaviye askerlerine konuşma yaparak onlara yanlış yönde olduklarını ve Muaviye'yi haksız görüyorlarsa onun tarafında bulunmamaları gerektiğini Kur'an ve hadislerden örneklerle anlattı. Hasan'ın teslim olacağını sanan bir kısım birlikler, Hasan'a asi oldular ve ona saldırdılar. Hasan yaralandıysa da, yakın korumaları bu saldırıyı püskürtmeyi başardı. Ayrıca Hasan'ın ordu komutanlarından Ubeydullah, Muaviye'nin tarafına geçti.
İki ordu arasında birkaç sonuç getirmeyen çarpışma yaşandı. Sonunda Muaviye üstün gelemeyeceğini, üstün gelse bile birçok adamını kaybedeceğini anladı. İki Kureyş'li adamını Hasan ve takipçileriyle anlaşsınlar diye görevlendirdi. Hasan yaralanmıştı ve ordusunun içinde meydana gelen başıbozukluk yüzünden ordusuna pek güvenemiyordu. Sonunda Hasan ve Muaviye bir yerde bir araya geldiler ve anlaştılar. Buna göre:
1-Kufe beytül-mali Hasan'a bırakıldı (5 milyon dirhem)
2-Darabcerd bölgesinin haracı Hasan'a ait olacak.
3-Hasan'ın babası Ali lanetlenmeyecek, en azından Hasan bunu duymayacaktı.[3]
Antlaşmaya göre Hasan, halifeliği Muaviye'ye devretti, ancak kendisinden sonra hilafeti saltanata döndürmeyecek; bunun yerine istişare ile ardılının seçilmesine izin verecekti.[4][5][6]
Antlaşmadan sonra Muaviye, biat almak üzere Kûfe'ye gitti. Orada Muaviye halka hitap ettikten sonra minbere çıkarak Hasan şöyle dedi:
“ | Ey Irak halkı! Benim gönlüm sizden soğudu. Babam Ali'nin sağlığında bunca muhalefetler ettiniz, bir gün onu gamsız bırakmadınız. Nihayet babamı öldürdünüz. Bana da bunca zahmet verdiniz; üzerime hücum eylediniz; beni yaraladınız. Henüz yaram iyileşmedi. Malımı yağmaladınız. Ey Irak halkı! Eğer siz Ehli beyt'i peygambere eza kıldınızsa da Allah hıyanette bizimle sizin aranızda hakim ve kafidir. Şu halde ben Muaviye'ye biat ettim. Sizin biatınızdan bizar oldum. | „ |
Ehli Aba Serisi Hasan Keysanilik, Zeydilik, Yediciler, Karmatîlik, ve İsnâaşeriyye İmamiye (Şiilik öğretisi) mezheplerinde İkinci; İsmaililik'nin Mustali fıkhı mezhebinde ise İlk İmâm olup Haşhaşiler ile Nizarîlik tarafından İmâmlığı tanınmaz | |
|
Öldürülmesi ve son yılları
değiştirŞîa kaynaklara göre Muaviye hilafetinin onuncu yılında, Hasan'ın varlığından iyice rahatsız olmuş ve Hasan'ı öldürme fikirlerine kapılmıştır, diğer yandan da hilafeti oğlu I. Yezîd'e bırakmanın yollarını aramaktadır ve gizliden oğlu için biat almaya başlamıştır. Muaviye bir yandan da, Hasan'ın karısı olan Eş'as bin Kays kızı Cude'ye, kocasını zehirlediği takdirde onu yakında halife olacak oğlu I. Yezîd'le evlendireceğini söylemiş ve bu haberle birlikte yüz bin dirhem göndermiştir. Cude, babası Eşas'ın da kendisini yönlendirmesiyle, Hasan'ı zehirlemiştir.
Ehl-i Sünnet kaynaklara göre ise I. Yezîd tarafından evlendirilmek vaadiyle kandırılan eşlerinden Ca'de bint Eş' as b. Kays tarafından zehirlendi.[8][9] Hasan bu zehirlemenin karşısında kırk gün ağır bir şekilde hasta yattı. Hasan, hicretten 50 yıl sonra Safer ayı'nda, kendisine verilen kuvvetli zehir karşısında ciğerleri parçalanmış ve ölmüştür.
Defnedilmesi
değiştirEhl-i Sünnet'in Beşinci halifesi, Şiâ'nın İkinci imâmı olan ve İmâmeti On yıl süren Hasan, kardeşi ve vasisi Hüseyin tarafından gusül verilip, kefenlenmiş ve isteği üzerine dedesi Muhammed'in yanına gömülmek üzere cenazesi yola çıkarılmıştır.
Şîa kaynaklara göre bunu haber alan Birinci halife Ebû Bekir'in kızı ve Muhammedin hânımı Âişe bunu engellemiş[10] ve Muaviye tarafından atanmış Medine yöneticileri askerleriyle, cenazeyi oklayarak, Hasan'ın dedesi yanına gömülmesine izin vermemişlerdir.
Ehl-i Sünnet kaynaklara göre ise Ebubekir'in kızı Aişe izin vermiş ancak Mervan bin Hakem Muhammed'in yanına gömülmesini engellemiştir.[11] Taraftarları ve kardeşi Hüseyin, Hasan'ı Bakī' Mezarlığı'na defnetmişlerdir.
Ayrıca bakınız
değiştirKaynakça
değiştir- ^ TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 16, sayfa: 283
- ^ İbn Şehrâşûb, Menâkıbü Ali Ebi Talib, Necef 1956, III, 192
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 28 Haziran 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 18 Eylül 2020.
- ^ The Shi'ite Religion: A History of Islam in Persia and Irak. BURLEIGH PRESS. 1933. ss. 66-78.
- ^ The Origins and Early Development of Shi’a Islam; Chapter 6. Oxford University Press. 2002. ISBN 978-0195793871.
- ^ Sulh al-Hasan (The Peace Treaty of al-Hasan (a)). Qum: Ansariyan Publications. 25 Aralık 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Aralık 2013.
- ^ History of the Cemetery of Jannat al-Baqi[ölü/kırık bağlantı]
- ^ İbnü'I-Esir, el-Kamil, lll. 460
- ^ Süyuti, s. 192
- ^ "Şeyh Saduk, "İleluş-Şerai", c. 1, s. 221, hadis 1". 13 Ağustos 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Ağustos 2013.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 1 Temmuz 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 29 Haziran 2015.
- Abdülbaki Gölpınarlı, Nehc'ül Belağa-Ali,
- Abdülbaki Gölpınarlı, Tarih boyunca islam mezhepleri ve şiilik, (1979)