Eş'arilik

(Eş'ariye sayfasından yönlendirildi)

Eş'ârîyye veya Eş'ârîlik, (Arapça: الأشعرية, çoğ. الأشاعرة) İslâm içinde bir teoloji ekolü ve Sünnî itikadi mezheplerinden birisidir. Kurucusu Ebü'l Hasan Eş'arî'dir. Sünnî Müslümanlar arasında Mâtûrîdîlik ve Selefîlik gibi yaygındır. Aklı Mu'tezile kadar önemsememekle birlikte, Selefîyye kadar da küçük çapta ele almaz.

Eş'arîlik ve akıl değiştir

Eş'arîler için ilk dönemde (mütekaddimun) aklı ve nakli beraber götüren yöntemleri olduğu söylenmektedir.[1] Ancak bu Eş'arî'nin düşünmeden inananların (mukallit) mümin olmadığını söylemesinden[2] dolayı sıkıntılı gözükmektedir. Bu görüş, akıl ve düşünme olmadan dine inanmanın ona göre geçersiz olduğunu göstermektedir.

Sonraki dönem (muteahhirun) Eş'arîleri ise aklı birincil konuma almış ve nakli ikinci plâna atmışlar, naklin akla asla karşı gelemeyeceğini söylemişlerdir.[3][4][5][6][7] Bunlara örnek olarak Cüveynî, Gazzâlî, Fahreddin er-Râzî, Beyzâvî verilebilir. Eş'arîlerin çoğunluğu daha da ileri giderek sadece aklın kesin bilgi verdiğini, naklin ise sadece zandan ibaret bir şey olduğunu, bilgi ve kesinlik veremeyeceğini söylemişlerdir.[6][7][8] Bu görüşlerden dolayı Selefîler tarafından eleştirilmişlerdir.[9]

Buna aykırı olarak mezhep içinde bazıları, mesela Teftâzâni, bazen naklin de bilgi ifade ettiğini söylemiş,[10] İbnü't-Tilimsânî ise Fahreddin er-Râzî'yi eleştirmiş, bütün nakil zandan ibaretse o zaman fıkıh hükümlerinin nereye dayandırılacağını sormuş ve naklin hepsinin tamamen zan olamayacağını söylemiştir.[11]

Eş'ârîyye'nin diğer i'tikâdî fırkalara göre konumu değiştir

Eş'ârîlik, genellikle itikadda düşünceleri hususunda orta bir konumda olsa da sık sık Selefîliğe Mu'tezile'den daha yakındır. Tabiî olaylar, nedenleri bilinmeyen (onlara göre bilinen) sırf bir ilâhî ilkenin ürünüdürler ve bu ilkece yönetilirler. Bu anlayış, bütün tabiat olaylarını Allah'ın fiilleri yapmaktadır. Mâturîdîler de tabiî nedensellik konusunda aynı görüştedir. Bu düşüncenin tam karşısında ise Mu'tezile ve filozoflar bulunmaktadır. Onlar ise teveelüd veya tabiat fillerini kabul etmişler, Allah'ın nedensel olarak etki ettiğini söylemişlerdir. Ancak Mutezile ve filozoflar arasındaki fark ise filozofların Allah'ın bir sebep yaratmadığını ve yoktan var etmenin mümkün olmadığı görüşüdür. Bu düşünce ise Allah inancı olarak diğer Müslümanların hepsinden farklı bir inançtır. Filozofların düşünceleri genellikle Aristoteles felsefesi etrafında toplanmakta olup bazıları neredeyse sırf Aristo'yu taklit ediyordu. Sonraki dönemlerde ise Eş'arîler de bu akımdan etkilenmiş ve görüşlerini Antik felsefenin alt yapısı üzerine bina etmiş, nedensellik dışında (bkz. Aristoteles'in dört sebebi) Aristoteles mantığını kabul etmişlerdi.

Eş'ârîliğin en büyük tenkitçilerinden birisi, meşhur filozof İbn-i Rüşd'dür. Aslında genel olarak kelâm ve kelâmcılara karşı çıkmış olsa da İbn-i Rüşd, tenkitlerini en çok Gazzali ve Eş'ariyye üzerinde yoğunlaştırır.

Eş'ârîyye ismi her ne kadar Ehl-i Sünnet'e mensup iki ekolden birisinin ismi olsa da bu ekolün ortaya çıkışı dikkate alındığında Ehl-i Bid'ata mukabil kullanılması itibarıyla genel anlamda Mâtûridîyyeyi de içine alarak Ehl-i Sünnet'in genel ismi olarak anlaşılmaktaydı. Zîrâ o yıllarda akaidin önemli meselelerinden birini teşkil eden Allah'ın sıfatları meselesinde birbirine zıt iki görüş ileri sürülüyordu. Bunlar, sıfatları kabul eden Selefiyye görüşü ile onların bir kısmını kabul etmeyen Muattıla görüşü idi. Selefiyyeye sıfatları kabul etmesi sebebiyle "Sıfâtiyye" deniliyordu. Eş'ârî, Selefiyyeye geçtikten ve Eş'ariyye ekolünün temsilcisi olduktan sonra sıfatları kabul eden Ehl-i Sünnet'e "Eş'ârîyye" denilmiştir. İşte bu bakımdan Eş'ârîyye, Ehl-i Bid'ata mukabil olarak kullandığı takdirde Maturidiyyeyi de içine almaktadır.[12][13][14]

Eş'ârîyye Mezhebi, Mu'tezileye karşı bir anti-tez olarak doğmuş ve başlangıçta Selef akidesini esas almıştır; fakat akaid meselelerinin ele alınışında kelâm bir istidlâl olarak kullanılmış ve te'vile yer verilmiştir. Eş'ariyyeye mensup kelâm âlimleri zamanla te'vile daha çok yer vermiş, zaman zaman da kelâmda yenilikler yaparak Kelâmı felsefe metotlarla tartışabilecek bir güce kavuşturmuşlardır. Gazzâlî'nin faaliyetleri bu hususun en canlı örneği olarak ele alınabilir. Kısacası Eş'ârî kelâmında aklın büyük önemi vardır. Eş'ariliğin çıkışındaki ortam da bunun böyle olmasını zorunlu kılıyordu.

Tarihçe değiştir

Eş'ârî ekolü 10. ve 11. yüzyıllarda (hicri 4. ve 5.) önce Irak ve Suriye'de yaygınlık kazanmaya başlamış, daha sonra da Nizamiye medreselerine Eş'ârî âlimlerinin tayin edilişiyle geniş bir alana yayılma imkânı bulmuş ve Mısır ile Mağrîb ülkelerine kadar yayılmıştır. İmam Bakillâni ve Ebül Maâli gibi düşünürlerin yönetimi altında gittikçe gelişen bu öğreti baskısını diğer i'tikādî fırkalar üzerine öylesine arttırmıştır ki Eş'arilik karşıtı akımlar, 12. yüzyıl'da batıya geçerek inançlarını Endülüs Arapları arasında yaşamak zorunda kalmışlardır.

Eş'ârî'den sonra bu ekole mensup olarak ortaya atılan fikirleri geliştiren âlimler arasında şunları saymak mümkündür: Ebû Bekir el-Bâkıllânî (403/1012-1013); İmâmu'l-Haremeyn Cüveynî (478/1085-86); Ebû Hâmid Gazzâli (505/1111); Şehristânî (548/1153-54); Râzî (606/1209-10); Sayfullah Âmidî (631/1233-34); Beydâvî (685/1286-87); Sa'dud-din Teftâzânî (793/1390-91); Seyyid-i Şerif-i Cürcânî (816/1413-14); Celâlu'd-din Devvâni (908/15025-03).

Mezhepte farklı görüşlerin çok fazla olması değiştir

Eş'arilik, farklı görüşleri içerme bakımından diğer Sünnî mezheplerinden daha geniş durumda bulunmaktadır: Mesela Ebu İshâk İsferâyînî ve Halîmî'nin velilerin keramet göstermesinin mümkün olmadığını söylemeleri,[15] Fahreddin er-Râzî'nin kullar için iyilik (husun) ve kötülüğün (kubuh) olduğunu kabul etmesi,[16] Cüveynî ve bazılarının büyük-küçük günah diye bir ayrımın ontolojik olarak olmadığını iddia etmeleri,[17] Eş'ari'nin mukallidinin (aklıyla düşünmeden İslâm'a inanan kimse) mü'min olamayacağını, ama kâfir veya müşrik de olmadığını söylemesi[2] (bu sadece Eş'arî'nin kendi görüşü olup mezhebi bu görüşte değildir), yine Eş'arî'nin kadınlardan da dört peygamber (nebî) olduğunu söylemesi[18] (bu sadece Eş'arî'nin kendi görüşü olup mezhebi bu görüşte değildir), yine Cüveyni'nin peygamberler için küçük günah işlemiş olmalarının mümkün olduğunu söylemesi,[19] mezhebin kurucusu hariç diğer Eş'arilerin Varlığın mahiyetten (idealardan) farklı ve ona ilâve olduğunu kabul etmeleri,[20] Kâdı Bâkıllâni'nin Allah'ın duyma, koklama, doku idrakleri olan üç subûtî sıfatı daha olduğunu iddia etmesi[21] gibi daha çok örnekler verilebilir. Mezhebin kendi içinde ihtilafları gerçekten çok olduğu için Yusuf Şevki YAVUZ, mezhebin görüşlerinin bir noktada toplanamayacağını ifade etmiştir.[1]

Eş'ârîyye'nin başlıca i'tikâdî görüşleri değiştir

Eş'ârî ekolünün ana hatlarıyla genel görüşleri;

  1. Marifetullah: Akıl hiçbir şeyi vâcip kılamaz. Akıl, Allah'ı bulabilecek güçte bile olsa Allah'ı bilmek şer'ân vâciptir. Aklen bir vucûbiyyet yoktur. Şeriattan ve dinden haberi olmayan insan, hiçbir şeyden sorumlu değildir.
  2. Nübüvvet: Nübüvvet için erkek olmak şart değildir. Kadın da peygamber olabilir.[kaynak belirtilmeli]
  3. Cüz'î İrâde: Cüz'î irade müstâkil değildir, onu da Allah yaratır. Eş'ariyye, böylece Cebriyye'ye yaklaşır.
  4. Kesb: Kesb, insan gücünün güç yetirilen şeyle birlikte olmasıdır. Eş'ârîyye ekolünde kesb anlayışı kapalı bir şekilde anlatılmıştır. Bu yüzden anlaşılması diğer meselelere göre daha zordur.
  5. Husn ve Kubh: İyi ve kötü şer'îdir, akıl ile idrak olunamaz. Ancak Allah'ın emir ve yasağı ile bir şeyin iyi ya da kötü olduğu bilinir. Bir şey emredilmiş ise iyidir, nehyedilmiş ise kötüdür. Emir ve nehiy olmadan iyilik ve kötülük bilinemez.
  6. Tekvîn: Tekvin hakiki bir sıfat olmayıp itibarî bir sıfattır, kudret sıfatının bir taallukudur.
  7. Sebep ve Hikmet: Allah'ın fiilleri bir hikmete göre olmadığı gibi bir sebebe de bağlı değildir. Çünkü Allah, yaptıklarından sorumlu değildir.
  8. Güç yetirilemeyen şeyle teklif: Allah'ın insanın gücünün dışında kalan bir şeyin yapılmasını emretmesi ve kullarını bununla mükellef tutması caizdir. Ama böyle bir durum vâkî olmamıştır.
  9. İbâdet mükellefiyeti: Kâfirler, iman etmekle mükellef oldukları gibi ibâdet etmekle de mükelleftirler. İbâdet etmedikleri için ayrıca ceza göreceklerdir.
  10. İrtidad: Dinden çıkmış olan kimse yeniden iman ederse önceki âmelleri de kendisiyle geriye dönmüş olur.
  11. Kelâm-ı Nefsî: Allah'ın kendi kendine konuşması demek olan kelâm-ı nefsînin işitilmesi caizdir.
  12. Kur'an: Kur'an'ın mahluk olup olmadığı problemi; Kelâm-ı nefsî durumundaki Kur'an mahluk olmayıp Allah'ın kelâmıdır. Ses ve harflerden oluşmaz. Elimizde bulunan mushaf ise ses ve harflere muhtaç olan kelâm-ı lâfzîdir ve mahluktur. Eş'arilere göre "Bir şeyi dilediğimiz zaman sözümüz ancak ona 'Ol!' dememizden ibarettir. O da derhal oluverir." (En-Nahl: 40) ayeti, bunun delîlidir. Kur'an yaratılmış olsa idi Allah, kendi sözü olan Kur'an'a 'Ol!' demiş olacaktı. Halbuki 'Ol!' sözü de Kur'ân'dadır. Ayrıca Eş’arilere göre Kur’ân’ın bâzı âyetleri, bazılarından daha büyük değerdedir. Matüridîlere göre ise böyle bir şey söylemek doğru olmaz.
  13. Ezelde Ma'dûma Hitab: Allah'ın hitâbının ezelde ma'duma (yokluk) taalluk etmesi caizdir. Buna göre Allah ezelde mütekellimdir. Eş'ariler, bu şekilde yaratılmışlara ait bir özellik olarak gördükleri değişim olayını Allah'ın üzerinden nefyederler. (bkn. Antropomorfizm)
  14. Tevbe-i Ye's: Ümitsizlik hâlinde yapılan tevbe makbuldur.
  15. Şefaat: Şefaat haktır ve Kıyâmet Günü gerçekleşecektir.
  16. Ru'yetullah: Yüce Allah'ın Âhiret'te mü'minler tarafından gözle görülmesi mümkündür ve görülecektir. Bu, hem aklî, hem de naklî deliller ile desteklenmiştir; O günde (Kıyamet'te) peygamberlerin, velîlerin ve mü'minlerin yüzleri apaydınlıktır. Rablerine orada hiçbir engel olmaksızın bakıcıdırlar. (Kıyâme Sûresi: 22-23)

Ayrıca bakınız değiştir

Kaynakça değiştir

  1. ^ a b YAVUZ, Yusuf Şevki. Eş'ariyye. TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995. c.XI s.449.
  2. ^ a b BAĞDÂDÎ, Abdulkâhir. Kitabu Usuli'd-Dîn. Çvr. Ömer AYDIN. İşaret Yayınları, İstanbul 2016. s.291
  3. ^ CÜVEYNÎ, Ebu'l-Me'âlî: Kitâbü'l-İrşâd. Çvr. Prof. Adnan BALOĞLU. T.D.V. Yayınları, Ankara 2016. s. 292.
  4. ^ GAZZÂLÎ, Ebu Hâmid, el-İktisâd. tercüme Osman DEMİR. Klâsik Yayınları, İstanbul, 2018, IV. baskı. s. 174-75.
  5. ^ RÂZÎ, Fahreddin: el-Mahsûl. Nşr. Cabir ALVANİ. Müessetü'r-Risâle. c.III s.73-74
  6. ^ a b RÂZÎ, Fahreddin. Me'âlimü Usûli'd-Dîn. Çvr. Muhammet ALTAYTAŞ. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınlar, İstanbul, 2019. s. 50-51
  7. ^ a b BEYZÂVÎ, Kâdı Ebu Saîd: Tavâli'ü'l-Envâr, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2014, s. 40
  8. ^ CÜRCÂNÎ, Seyyid Şerîf: Şerhü'l-Mevâkıf, Trcm. Prof.Dr. Ömer TÜRKER, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2015, c. I, s. 440
  9. ^ YAVUZ, Yusuf Şevki: Eş'ariyye, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1995, c. XI, s. 453.
  10. ^ TEFTÂZÂNÎ, Sa'düddîn: el-Makâsıd, Çvr. İrfan EYİBİL, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 2019, s. 122-123.
  11. ^ İBNÜ't-TİLİMSÂNÎ, Abdullah: Nşr. Mahmud Avvad SALİM: Şerhu Me'âlimi Usûli'd-Dîn, Daru'l-Kütübi'l-Mısriyye, Kahire, 2011. s. 125-26.
  12. ^ Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi, s. 153
  13. ^ Şehristânı, el-Mile'l, c./ss. 1/92-93
  14. ^ İzmirli, Yeni İlm-i Kelâmı/l 10
  15. ^ CÜRCÂNÎ, Seyyid Şerîf. Şerhü'l-Mevâkıf. Trcm. Prof.Dr. Ömer TÜRKER. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2015. c.III s.544-45
  16. ^ RÂZÎ, Fahreddin. Me'âlimü Usûli'd-Dîn. Çvr. Muhammet ALTAYTAŞ. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınlar, İstanbul 2019. s.164-68
  17. ^ CÜVEYNÎ, Ebu'l-Me'âlî. Kitâbü'l-İrşâd. Çvr. Prof. Adnan BALOĞLU. T.D.V. Yayınları, Ankara 2016. s.317.
  18. ^ İBN FÛREK. Mücerredü Makâlâti'ş-Şeyh. Thk. Ahmed Abdurrahim SÂYİH. Mektebü's-Sekâfeti'd-Dîniyye, Kahire 2005. s.180.
  19. ^ TEFTÂZÂNİ, Sa'duddîn. Şerhu'l-Makâsıd. Nşr. İbrahim Şemseddin. Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Lübnan 2011. c.III s.310.
  20. ^ TEFTÂZÂNÎ, Sa'düddîn. el-Makâsıd. Çvr. İrfan EYİBİL. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2019. s.128-135.
  21. ^ RÂZÎ, Fahreddin. el-Muhassal. Çvr. Eşref ALTAŞ. Klâsik Yayınları, İstanbul 2019. s.163.