Ali Naci Karacan
Ali Naci Karacan (1896,[1] İstanbul - 7 Temmuz 1955,[1][2] İstanbul), Türk gazeteci ve yazar. 1927-32 yılları arası Fenerbahçe SK yönetim kurulu başkanı ve Akşam, Milliyet, Tan gazetelerinin kurucusudur.
Ali Naci Karacan | |
---|---|
Fenerbahçe SK Yönetim Kurulu Başkanı | |
Görev süresi 1927-1932 | |
Yerine geldiği | Nasuhi Baydar |
Yerine gelen | Muvaffak Menemencioğlu |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | 1896 Mercan, Fatih, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm | 7 Nisan 1969 (85 yaşında) İstanbul Türkiye |
İlişkiler | Ömer Karacan (Torunu) |
Çocuk(lar) | Ercüment Karacan |
Bitirdiği okul | Saint Joseph Fransız Lisesi |
Mesleği | Bürokrat, Gazeteci |
Yaşamı
değiştir1896 yılında İstanbul, Fatih ilçesinin Mercan semtinde dünyaya geldi. Babası, şal ticareti ile geçimini sağlayan Hasan Bey’dir. Ailesi tarafından iyi bir eğitim alması gerekçesiyle ilkokul günlerinden itibaren özel dersler almış, bu sayede ileri düzeyde Fransızca öğrenmiştir. Mahalle mektebinin ardından Kadıköy’deki Saint-Joseph Fransız Lisesi’ne kaydoldu. Eğitiminin bu döneminde onu derinden etkileyen Trablusgarp ve Balkan Savaşları yaşandı. Bu dönemde edebiyata ilgisi arttı ve ilk yazılarını 1912 yılında yazdı. Aruz vezniyle oluşturduğu şiir, hikâye ve deneme türündeki bu yazıları dönemin edebiyat çevrelerinde tanınan Rebap ve Servet-i Fünûn’da kaleme aldı bu sayede dönemin basın kamuoyunda kısa sürede şair ve yazar olarak tanındı. İlk dönem, yazılarında babasının Hemedan kökenine izafeten Hemedanizade imzasını kullandı. Yakup Kadri’nin, “edebiyat çevrelerinin son tomurcuklarından olan genç yazar” olarak nitelendirdiği Ali Naci, genç yaşına rağmen yazarlığının bu ilk döneminde Fecr-i Atî ile Genç Kalemler toplulukları arasındaki tartışmalara dahil oldu. Burada, Genç Kalemler topluluğu safında yer aldı ve özellikle dil meselesi üzerinden Fecr-i Atî topluluğuna ağır eleştiriler yöneltti.
Ali Naci Bey, gazeteciliğe ilk adımını İfham gazetesine girerek attı. Gazetenin kurucuları Ahmet Mezit ve Mustafa Suphi’nin siyasi fikirlerini benimsemeyen Ali Naci, sadece gazetecilik yapmak istiyordu. Kendi isteğiyle girdiği için, herhangi bir ücret almadan gazetenin yazı işleri müdür yardımcılığı görevini yürüttü. Ancak çalışmaya başlamasından kısa bir süre sonra sıkıyönetim tarafından gazete kapatıldı. Ücretsiz çalışmasına rağmen gazetenin kapatılmasından sonra kendini işsiz gibi hissetti. Bu günlerinde gazeteciliğe olan tutkusunu devam ettirmek için Rebap’ta yazılarına devam etti.
Bu dönemde tutuculuğa karşı yazılar kaleme aldı. Bu doğrultuda 1913’te kendi olanaklarıyla basımını yaptırdığı “Softalar ve Medreseler” isimli broşürü hazırladı. Broşürde özetle medreselere, eski yapılarını kaybederek eğitim-öğretim yuvası olmaktan çıkan bir müessese hâline geldiği eleştirisini yaptı. Yakup Kadri, Ali Naci Bey’i gelecek vadeden genç edebiyatçılar arasında görse de benzeri tartışmalar içerisinde olmasını onun için tehlikeli bulmuştur. Nitekim, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Cadı” romanı üzerinde gerçekleşen tartışmalara biraz da çevresindekilerin önerisiyle o da dahil olmuştur. Dönemin batıl inançlarının eleştirel olarak işlendiği roman üzerindeki tartışmalar, daha çok anlatım dili üzerineydi. Ali Naci, henüz on sekiz yaşında olmasına rağmen “Cadı Hortladı” isimli sert bir hicivle tartışmalara katılmış ve dikkatleri üzerine toplamıştır.[3]
Ali Naci, 1915 Mart’ında Yunus Nadi’den Tasvir-i Efkâr gazetesine davet aldı. Neticede Ali Naci’nin gazeteciliğe asıl girişi böylelikle Tasvir-i Efkâr’da çalışmaya başlamasıyla oldu. Muhabir olarak başladığı gazeteciliğinin ilk günlerinde Birinci Dünya Savaşı’nın ülkeye etkileri giderek arttığından, 1916 yılında askerlik hizmetini yapmak için muhabirlikten ayrıldı. Askeri görevi Bağdat’taki Türk birliklerini komuta eden General Von der Goltz’a tercümanlık yapmaktı. Bu görevi Bağdat’ta yürütürken 1916 yılı sonlarında hastalandı ve tedavisi için başkent İstanbul’a geri döndü. Tedavi olduktan sonra Abdullah Cevdet’in İkdam gazetesinde çalışmaya başladı. Ancak Abdullah Cevdet’in sürekli yurt dışında olması nedeniyle gazete yönetimindeki düzensizlik onu rahatsız etti. Bu sebeple İkdam günleri kısa süren Ali Naci, yeniden Tasvir-i Efkâr’da çalışmaya başladı. Bu döneminde gazetenin yazı işleri müdür yardımcılığı ve müdürlüğü gibi görevleri yürüttü. Savaşın da etkisiyle ülkede yaşanan yolsuzlukları ve özellikle ekmek, un ve şeker karaborsacılarını gazete sütunlarına taşıdı. Tasvir-i Efkâr, Birinci Dünya Savaşı yıllarında dönemin iktidarı İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafınca uygulanan sansür nedeniyle sık sık kapatıldı. Bu durum, elde bulunan yedek imtiyazlar yoluyla gazetenin ismi değiştirilerek aşılmaya çalışıldı. Bu sıralarda Ahmet Emin (Yalman) ve Mehmet Asım (Us), kendisini Vakit gazetesine davet etti. Eski gazetesindeki dosyalarla gelebileceğini belirterek bu teklifi kabul etti. Ancak 1918 ortalarında Vakit’in sıkıyönetim kararıyla kapatılması, bu gazetedeki günlerinin yaklaşık bir buçuk ayla sınırlı kalmasına neden oldu.
Bütün bu kısa süreli gazetecilik deneyimleri, onda dönemin Türk basınıyla ilgili bazı kanaatler oluşturdu. Bunlar; başyazının sadece gazete sahipleri tarafından yazılması, haberleri değerlendirip yorumlamanın yine onların denetimindeki işler olması, çalışan yazarların onların düşüncelerini iyi izlemesi ve bu şekilde onlarla ters düşmemesi gibi durumlardı ve bütün bunlar Ali Naci Bey’de, dönemin gazetelerinde kurumsal bir anlayışın olmadığı düşüncesini ortaya çıkardı. Bütün bunlara bakıldığında, kendi gazetesini kurma düşüncesi oluştu. Nitekim bu düşüncelerle Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna yaklaşıldığı bir dönemde gazeteci arkadaşlarıyla birlikte gazete çıkarmaya karar verdiler. Neticede Kâzım Şinasi (Dersan) ve Necmettin Sadık (Sadak) ile birlikte kuruluş sermayesi için annesinin yüzüğünü satan Ali Naci Bey, Akşam gazetesini kurdu. Gazetenin ilk sayısı 20 Eylül 1918’de yayımlandı. Kurucular arasına bir süre sonra Falih Rıfkı (Atay) da katıldı. Akşam’ın kurulmasından kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’ndan çekildi. Mütareke’nin imzasını takip eden 13 Kasım’da İstanbul Limanı, İngiliz ve Fransız gemileriyle doldu. Böylesine bir ortamda kurulan Akşam gazetesi, Mütareke’nin getirdiği psikolojik etkilerle birlikte halkı motive edici yayınlar yaptı.[4]
Akşam gazetesi, başlangıcından itibaren Kuva-yi Milliye’yi sıkça destekleyen yayımlar yaptı. Özellikle İstanbul’un işgalinden sonra artan sansür ve kontrole rağmen, Akşam gazetesinin genç ve milliyetçi gazetecileri, Mustafa Kemal Paşa’nın açıkladığı ilkeleri savundu ve Kuva-yi Milliye ile ilgili haberleri toplama ve geniş kesimlere duyurmada büyük çaba gösterdi.
Ali Naci Bey, Lozan Barış Konferansı’na Akşam gazetesini temsilen katıldı. Görüşmeler sırasında yaşananları gün gün Akşam gazetesi aracılığıyla Türkiye’ye duyurdu. Kendi değerlendirmesiyle Lozan deneyimi, ufkunu geliştirdiği gibi ona yeni girişimler için de fikir verdi. Bunun yanında görüşmelere ilgisi, konferanstan sonra da devam etti. Bu nedenle Lozan’la ilgili yıllar boyu topladığı belgeleri zaman içerisinde açılan uluslararası arşivlerden çıkardığı yazışmalar ve kayıtlarla zenginleştirdi.
Cumhuriyetin ilanından sonra ortakları Necmettin Sadık ve Kâzım Şinasi, “fazla hükûmet yanlısı olmaları ve Ankara’yı gereğinden fazla destekledikleri” düşüncesiyle Akşam’a muhalif gazete kimliğine büründürmeyi tartıştılar. Oysa Ali Naci için iktidar Mustafa Kemal’di ve desteklenmeliydi. Çünkü ona göre Mustafa Kemal iktidarı “Tanzimat, Meşrutiyet, İttihat ve Terakki” dönemlerinden farklıydı. Bu düşüncelerle, 1927 yılı sonlarında Akşam gazetesindeki ortaklığından ayrıldı. Gazetecilik yıllarının bu döneminde Fenerbahçe Spor Kulübü’ne üye oldu ve kulübü destekledi. Kulübün bu yıllardaki tüzüğüne göre; kulüp başkanlığı, üç kişilik yönetim kurulunda belirlenen genel sekreter tarafından yürütülmektedir. Bu kapsamla 1926-1927 yıllarında kulübün genel sekreterliğini yaptı.[5]
Ali Naci Bey, Akşam gazetesinden ayrıldıktan sonra, savunduğu fikirleri ancak tek başına sahibi olduğu bir gazete ile yansıtabileceğine inandı. Bunun için başarısız üç denemesi oldu. Birincisi vaktiyle bir süre çalıştığı İkdam gazetesini 1928 yılı başında satın almasıdır. 1928’de yapılan harf inkılabı, gazetelerin okuyucu sayısında azalmaya neden olan teknik buhranı ortaya çıkardı. Bu durumdan güçlü kadrosuna rağmen İkdam da etkilenince, birçok gazeteciye okul olan gazetenin yayınına 30 Kasım 1929’da son verildi. İkincisi, İkdam’ın kapanmasından hemen sonra kurulan Politika gazetesidir. 11 Aralık 1929’da yayın yaşamına başlayan ve Türk inkılabının savunuculuğunu yapan gazete, 17 Haziran 1930’da 185. sayıdan sonra yayın hayatını noktaladı. Üçüncüsü ise 30 Ağustos 1930’da kurduğu İnkılap gazetesidir. Ayrıca Ali Naci Bey, bir taraftan gazetenin kurulduğu günlerde Türk siyasi hayatında faaliyet gösteren Ali Fethi Bey’in Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı yazdığı makalelerle eleştirirken, diğer taraftan bu partinin fikirlerine karşı Kemalizm’in savunuculuğunu yaptı. Neticede bu gazetenin de ömrü uzun olmadı ve 2 Şubat 1931’de kapandı. Gazeteciliğinin bu döneminde tercüme ve telif eserler de ortaya çıkardı. Bu kapsamda Harold Lamp’ten “Cengiz Han” isimli kitabı tercüme etti.
Ali Naci Bey, İnkılap gazetesi kapandığı sırada otuz beş yaşında renkli kişiliği ve geniş çevresi olan tecrübeli bir gazetecidir. Bu yıllarda Mustafa Kemal Paşa, Balkanlar’da birlik sağlamak düşüncesiyle Yugoslavya, Romanya, Arnavutluk ve Bulgaristan’da bir haber ağı oluşturmayı istemektedir. Bu bakımdan Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Yahya Kemal gibi deneyimli ve güvendiği birçok yazar ve gazeteciye dış görev verdi. Ali Naci Bey’e de Anadolu Ajansı’nın Sofya muhabirliği ve temsilciliği verildi ve görev Şükrü Kaya tarafından “Balkanlarda memleketin gözü olması” telkiniyle tebliğ edildi. Ali Naci Bey, üç yıl sürdüreceği bu görevi kabul etti ve 1931 sonbaharında Sofya günleri başladı. 1933’te Bulgaristan’ın Razgrad şehrinde Türk mezarlığının tahrip edilmesinin fotoğraflarını Türkiye’ye servis etti. Olayın Türkiye’de, özellikle üniversite gençliği tarafından protesto edilmesi, Türkiye-Bulgaristan ilişkilerinde gerginliğe neden oldu. Bunun üzerine Türkiye’ye dönerek hükûmeti bilgilendirdi. Hükûmet bu aşamadan sonra onun Sofya’da çalışmasını uygun görmedi ve Bükreş’e görevlendirdi. Yaşamının bu ilk yurt dışı görevlerini dört yıl başarıyla sürdürdükten sonra 1935’te Türkiye’ye döndü. Sofya günlerinde yaklaşık bir buçuk yıllık bir çalışma ile “Ya Hürriyet Ya Ölüm” isimli eseri 1934’de yayımladı. Eseri, Bulgaristan’ın birçok şehrinde yaptığı incelemeler ve ulaştığı belgelerle yazdı. Genel olarak kitapta Bulgaristan’ın bağımsızlığından 1933’e kadar geçirdiği aşamalar, Osmanlı Devleti’nin son döneminde Makedonya’da ortaya çıkan komitacılık faaliyetleri ve Bulgar milliyetçiliğinin geçirdiği evreleri detaylı biçimde anlattı.
Ali Naci Bey’in 1935’te yurda dönüş yaptığı sırada satış tirajları düşük olan Milliyet gazetesinin finans kaynaklarını İş Bankası sağladığı için, banka yöneticileri gazetenin tirajını artıracak usta bir gazeteciye gerek duymuş ve İş Bankası Genel Müdürü Muammer Eriş aracılığıyla, yurda yeni dönmüş olan Ali Naci Bey’e teklif yapmıştır. Ali Naci Bey, teklifi kabul etmiş ve satışlarını artırmak için gazetenin ismini Tan olarak değiştirmiştir. Bunun yanında başlığın hemen altına büyük puntolarla “Hâkimiyet milletindir” ibaresini koydu ve gazeteyi yeni kimliğiyle yayımlamıştır. Ali Naci’nin gazeteye yeni bir kimlik kazandırma çalışmaları sayesinde gazetenin okuyucu sayısı artarak yazılar okuyucuda karşılık buldu. Ancak 1936’da beklenen geliri sağlayamayan gazete, gazeteciliği yasaklanan Ahmet Emin Yalman’ın Mustafa Kemal Atatürk tarafından affedilmesi ve yurda dönmesiyle Ahmet Emin ve ortaklarına satıldı. Bu durumda Tan’dan ayrılan Ali Naci Karacan’a İş Bankası yöneticileri yeni bir teklif yaptı. Teklifte Brezilya, Arjantin, Uruguay gibi Latin Amerika ülkeleriyle ticari ilişkileri geliştirmek için gayriresmi ticari ataşelik yapması istenmekteydi. Teklifi kabul etmesiyle birlikte Karacan için bir taraftan yeni tecrübelerle dolu Latin Amerika günleri başladı. Diğer taraftan ise bir buçuk yıl gazetecilikten uzak kalmıştır.
Ali Naci Karacan, Latin Amerika’dan 1938 yılında Türkiye’ye döndükten sonra yeni bir gazete çıkarmak için hazırlıklara başladı. Ancak bu tarihten 1950’e kadar çıkardığı gazeteler uzun ömürlü olmadı. Bu dönemde önce kısa süren çalışmalar neticesinde Bugün gazetesini 3 Ekim 1938’de yayımladı. Bu gazeteyi üç ay çıkardıktan sonra 12 Ocak 1939’da yeniden İkdam’ı çıkarmaya başladı. Mali sorunlar nedeniyle Ağustos 1939’da İkdam’ı devretti ve ortaklı olarak Hakikat gazetesini çıkardı. Ancak, 2. Dünya Savaşı nedeniyle hükûmetin basına uyguladığı sansürle birçok gazetenin tirajı düştü. Bu durumdan Hakikat de etkilendi ve 31 Ocak 1941’de kapandı. Gazetenin ömrü 190 sayı ile sınırlı kaldı. Bundan sonra Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün teşvikiyle Lozan Konferansı ile ilgili anılarını yazmaya başladı. Lozan günlerindeki notlarını, o zamandan 1940’lara kadar topladığı bilgi ve belgelerle zenginleştirerek konferansın 20. yıldönümünde “Lozan Konferansı ve İsmet Paşa” adı altında kitaplaştırdı. Yayımlandığı günlerde bu kitap, iktidar ve kamuoyunda büyük bir ilgiyle okundu. Yakın dönemde Hulûsi Turgut tarafından derlenen ve Lozan adıyla bilinen bu eser, bu günlerde geniş bir okuyucu kitlesine sahiptir.
1943 yılı sonlarında sağlık sorunları yaşamaya başlayan Karacan, hem gereken tedavisinin daha iyi koşullarda yapılmasını sağlamak hem de gazeteciliğinden istifade etmek için büyükelçiliğini Yakup Kadri’nin yaptığı Bern’e basın ataşesi tayin edildi. Lozan Konferansı günlerinden İsviçre’yi iyi tanımıştır.
Dört yıl süren Bern günlerinden sonra onun aklı yine gazetecilikteydi. Bu nedenle Halil Lütfü Dördüncü ile birlikte öğrenci olayları sonucu 1945 yılında matbaası tahrip edilen ve üç yıldır yayımlanmayan Tan gazetesini yeniden yayımlamaya başladı. Gazetenin o günlerdeki genel imajı sol fikirlerin yayın organı şeklindeydi. Hem bu düşünce hem de sol fikirlerden arındırılmış yeni bir anlayışla gazeteyi Atatürk ilke ve inkılaplarının savunucusu hâline getirmek istedi. Fakat Tan gazetesinin yeni döneminde ortağıyla anlaşamadı ve 1950 yılı başlarından ortaklıktan ayrıldı.
Artık Ali Naci Karacan için kendi gazetesini kurmaktan başka yol yoktu. Bu düşünceyle Tan gazetesindeki ortaklık hissesiyle 3 Mayıs 1950’de Milliyet gazetesini yayımlamaya başladı. İlerleyen süreçte Babıâli’de devrim niteliğinde bir etki oluşturacak gazetesinin temelleri böylece atılmış oldu. Karacan, hem gazetenin sahibi hem de başyazardı. Gazete kısa sürede güçlü isimlerden oluşan yazar kadrosuyla Türk basınında kendine yer buldu. Karacan, o güne kadar Cumhuriyet Halk Fırkası iktidarını basın yoluyla destekleyen dikkat çekici kalemler arasındaydı. Fakat Türk siyasi hayatında değişimi zorunluluk olarak gördü ve Milliyet’i kurduktan birkaç hafta sonra iktidara gelen Demokrat Parti’yi desteklemeye başladı. Karacan yeni gazetesinin büyük tirajlar yapmasını istiyordu. Bunun için ilerleyen günlerde maddi bütün imkanlarını kullanarak modern bir gazete binası satın aldı. Ayrıca gazeteyi şekil ve içerik bakımından zenginleştirdi.
Milliyet, başarılı bir mizanpaj ve spor sayfasında yapılan değişikliklerle yeni bir yüze kavuştu ve 1 Ekim 1954’te okuyucuyla buluştu. Bu sayede Milliyet, Karacan’ın hayalini kurduğu büyük tirajlı ve yüksek seviyeli gazeteler arasına girdi. Ancak gazetenin yakaladığı başarının üzerinden henüz dokuz ay geçmişti ki ani kalp krizi sonucu 7 Temmuz 1955’te hayatını kaybetti. Ali Naci Karacan, döneminde çoğu meslektaşının aksine siyasi ve ticari faaliyetlere girmeden yalnız gazeteci yönüyle tanındı. Başarısız birçok gazete kuruculuğu sonrası Milliyet ile büyük başarılar sağladı.[1][2]
Eserleri
değiştir- Ya Hürriyet Ya Ölüm (1934)
- Lozan Konferansı ve İsmet İnönü (1943)
Kaynakça
değiştir- ^ a b c "Milliyet - 8 Temmuz 1955 - MİLLİYET GAZETE ARŞİVİ". gazetearsivi.milliyet.com.tr. 6 Kasım 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi.
- ^ a b "Ali Naci Karacan". www.modamuzayede.com. 6 Ağustos 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2021.
- ^ Vâlâ Nurettin, “Ali Naci Karacan Hakkında”, Cumhuriyet, 08 Temmuz 1955.
- ^ “Ali Naci Karacan”, Türkiye 1923-1973 Ansiklopedisi, C. 3, Kaynak Kitaplar, İstanbul 1974.
- ^ KARACAN, Ali Naci, Lozan, Yay. Haz. Hûlûsi Turgut, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2018.
Sportif görevi | ||
---|---|---|
Önce gelen: Nasuhi Baydar |
15. Fenerbahçe SK Başkanı 1926-1927 |
Sonra gelen: Muvaffak Menemencioğlu |
|
Bir Türk gazetecinin biyografisi olan bu ile ilgili bu madde taslak seviyesindedir. Madde içeriğini genişleterek Vikipedi'ye katkı sağlayabilirsiniz. |