Algı

Duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi

Algı, psikoloji ve bilişsel bilimlerde duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi anlamına gelir.[1] Algı, duyu organlarının fiziksel uyarılmasıyla oluşan sinir sistemindeki sinyallerden oluşur.[2] Örneğin, görme gözün retinasına düşen ışıkla, işitme kulağa gelen ses ile oluşur. Algı bu sinyallerin sadece pasif bir şekilde alınması değildir. Öğrenme, dikkat, hafıza ve beklenti ile şekillenebilir.[3] Algı, bu "yukarıdan aşağıya etkileri" kapsadığı gibi duyusal girdinin "aşağıdan yukarıya" işlenmesini de içerir.[3] "Aşağıdan yukarıya işlemler", basitçe, düşük seviye bilgi kullanılarak daha yüksek seviyede bilginin (örneğin şekiller ile nesne tanımada) oluşturulmasıdır. Yukarıdan aşağıya işlemler ile kastedilen, kişinin kavram ve beklentilerinin algıyı etkilemesidir. Algılama, sinir sisteminin kompleks işlemlerine dayanır, ancak bilinçsel farkındalığın dışında gerçekleştiği için çoğu zaman kişilere zahmetsizce gerçekleşir gibi gelir.[2]

Necker küpü ve Rubin vazosu birden fazla şekilde algılanabilir .

Deneysel psikolojinin, 19. yüzyılın sonlarına doğru yükselişinden beri psikolojinin algı anlayışı çeşitli teknikleri birleştirerek ilerledi. Psikofizik, fiziksel nitelikleri değişen girdinin algı üzerine etkisini ölçerken, Duyusal nörobilim algının arka planındaki beyin mekanizmalarını inceler. Algı sistemleri (işledikleri bilgi açısından) hesaplamalı olarak da incelenebilir. Felsefe, algı ile ilgili olarak; ses, koku gibi duyusal niteliklerin ne dereceye kadar algılayanın zihni yerine nesnel gerçeklikte var olduklarını inceler. Duyular geleneksel olarak pasif alıcılar olarak düşünülmesine rağmen, yanılsama ve illüzyon üzerine çalışmalar beynin algısal sistemlerinin aktif ve bilinç düzeyine çıkmadan girdilerinden duyu oluşturmaya çalıştıklarını gösterdi[kaynak belirtilmeli]. Algının ne derece aktif bir hipotez test sürecinde kullanılabilir olduğu veya gerçekçi duyusal bilginin elde edilebilmesinin bu süreci gereksiz kılıp kılmayacağı tartışma konusudur.

Beynin algısal sistemleri, insanların çevrelerindeki dünyayı, duyusal bilgileri eksik ya da değişken olsa bile, kararlı görmesini sağlıyor. İnsan ve hayvan beyinleri farklı bölgeleri farklı duyu bilgilerini işleyecek şekilde kısımlı bir yapıya sahiptir. Bu kısımlardan bazıları duyusal harita şeklini alır. Bu farklı kısımlar birbirleriyle bağlantılıdır ve birbirlerinden etkilenir. Örneğin, tatma duyusu kokudan güçlü bir şekilde etkilenir.

İşlem ve Terimler değiştir

Algı çalışmasının yöntemleri, David Hume, John Locke, George Berkeley'de veya tüm bilim ve bilginin temeli olarak Maurice Merleau-Ponty'nin algıyı kabullenmesi gibi deneysel epistemoloji ve mantık felsefesi çerçevesindeki psikolojik yaklaşımlar içerisinde gerekli biyolojik yaklaşımlardan psikolojik yaklaşımlara kadar farklılık gösterir.

Kolaylıkla duyum ile karıştırılabilmektedir. Ayrımı belirleyen temel etken duyumda bir yorumlama, anlama söz konusu 'olmamasıdır'.

Örnek: Yolun karşısından gelen arkadaşımız bize doğru yürümektedir ve açıkça bize doğru yürürken bize doğru bakmaktadır. Ancak yanımızdan hiç oralı olmayıp geçer giderse problem duyum algı farkına işaret ediyor olabilir. Yani bizim görüntümüz onun gözüne, retinasına yansımıştır. Biyolojik yapısı içerisinde göz bu görüntüyü beyne ulaştırmıştır. Fakat beyin burada yapması gereken duyusal bilginin alınmasından sonra, seçilme, düzenleme ve yorumlama aşamalarını gerçekleştirmemiştir. Bu halk arasındaki tabirle bakmak ve görmek arasındaki fark gibi de düşünülebilir.

Psikolog Jerome Bruner bir algı modeli geliştirmiştir. Bruner'e göre insanlar kanaat oluşturmak için aşağıdaki süreçlerden geçerler:

  1. Tanıdık olmayan bir hedef ile karşılaştığımızda farklı bilgisel ipuçlarına açık olur ve hedef hakkında daha çok bilgiye sahip olma isteğinde oluruz.
  2. İkinci aşamada hedef hakkında daha çok bilgi toplamaya çalışırız, ardından hedefi kategorize etmek için kimi benzer ipuçlarıyla karşılaşırız.
  3. Bu aşamada ipuçları daha az etkiye açık ve seçici olur. Hedefin kategorisini doğrulamak için daha çok ipucu aramaya çalışırız. Ayrıca ilk algılarımıza uymayan ipuçlarını görmezden gelir, hatta saptırırız. Algımız daha seçici olur ve hedefin daha istikrarlı bir resmini çizeriz.

Alan Saks ve Gary Johns'a göre, algının 3 bileşeni vardır.

  1. Algılayan, bir şeylerin farkına varan ve bir nihai anlamaya erişen kişidir. 3 etken bu algılamayı etkiyebilir; deneyim, güdüsel durum ve duygusal durum. Farklı güdüsel ve duygusal durumlarda algılayıcı bir şeyi farklı şekilde algılayabilir. Ayrıca farklı durumlarda algılayıcı "görmek istediğini görme" eğiliminde olduğunda "algı savunması" oluşturabilir.
  2. Hedef, bu algılanan veya yargılanandır. Hedef hakkında bilgi eksikliği veya belirsizliği daha çok anlam çıkarma ihtiyacına sebep olur.
  3. Durumun algılamada büyük bir etkisi vardır, çünkü farklı durumlar hedef hakkında ek bilgi isteyebilir.

Duyular değiştir

Psikolojinin konusu olan insan ve hayvanda algı, duyulara bağlıdır. Klasik beş duyu; görme, duyma, koku alma, tat alma ve dokunmadır. Bunların dışında; beden bilinci, denge, sıcaklık ve acı gibi duyular da vardır.

Kaynakça değiştir

  1. ^ Schacter, Daniel (2011). Psychology. Worth Publishers. 
  2. ^ a b Goldstein (2009) pp. 5–7
  3. ^ a b Bernstein, Douglas A. (5 Mart 2010). Essentials of Psychology. Cengage Learning. ss. 123-124. ISBN 978-0-495-90693-3. 9 Kasım 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Mart 2011.