1730-1732 Osmanlı-Safevî Savaşı

Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi Devleti arasında 1730-32 yılları arasında yapılmış savaş

1730-1732 Osmanlı-İran Savaşı, 18. yüzyılda Osmanlı Devleti ile İran'daki Safevi Hanedanı arasında yapılmış olan bir savaştır.

Osmanlı-Safevi Savaşı
Osmanlı-İran Savaşları

Kirmanşah'tan bir manzara
Tarih1730 - 1732
Bölge
Sebep Patrona Halil İsyanının çıkmasında İran savaşlarından gelen olumsuz haberler
Sonuç Kesin Osmanlı zaferi, Ahmet Paşa Antlaşması (Kirmanşah mukavelesi)
Taraflar
Safevi Hanedanı Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu
Komutanlar ve liderler
II. Tahmasb
Nadir Şah Afşar
Osmanlı İmparatorluğu I. Mahmut
Osmanlı İmparatorluğu Hekimoğlu Ali Paşa
Güçler
40.000 25.000 (Osmanlı)
15.000 (Şirvan ve Gence)
Kayıplar
28.000-29.000 2.000-2.500

Savaş öncesi durum

değiştir

1729 yılında İsfahan'ı Afganlar'dan geri alarak İran'da 7 yıl süren Afgan işgaline son veren Afşar Türkmenlerinden Nadir Han, İsfahan'da İran tahtına göstermelik olarak Safevî hanedanından II. Tahmasb'ı çıkarttı ve Tahmasb Kulu Han unvanını alarak şeklen de olsa ona bağlı kalarak İran'da Safevî saltanatını yeniden kurdu. Nadir Han Afgan Emiri Eşref Han'ı mağlup ederek İsfahan'ı ele geçirdikten sonra, 1727'de Afgan Emiri Eşref Han'ın Osmanlı Devleti ile yaptığı Hemedan Antlaşmasını geçersiz sayarak, İstanbul'a gönderdiği Rıza Kulu Han aracılığıyla Osmanlı ordusuna esir düşmüş askerlerinin ve Osmanlı işgali altında bulunan İran topraklarının iadesini istedi. Bu durum İstanbul'da Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın sefahat hayatına karşı duyulan kinin iyicene dışa vurulmasına neden oldu. Vaziyetin ciddiyetini gören İbrahim Paşa, İstanbul'a gelmiş olan İran elçisi Rıza Kuluhan ile 1730 yılının Haziran ayında görüştü. Fakat İranlılar yapılan bu görüşmeyle Osmanlıların tekrar savaşa girişmek istemediğini anlayarak vakit kazandılar ve ardından da taarruza geçtiler. Tebriz'e yiyecek götürmekte olan altı yüz deveden oluşan Köprülüzade Abdullah Paşa, hücuma uğrayıp Revan'a çekilldi. Hemedan, Nihavend, Kirmanşah ve nihayet Tebriz İranlıların eline geçti. Bu vaziyet üzerine Sultan III. Ahmed, Revan, Tiflis, Gence, Kars ve Van muhafızlarına fermanlar yollayarak buraların şiddetle müdafasını emretti.

Sadrazam İbrahim Paşa ise padişahı bizzat sefere çıkarmakla durumu kurtarabileceğini zannediyordu. Padişahın sefer esnasında konak yerlerinin isimleri ve otağının kurulacağı yerler bile belirlendi. 31 Temmuz 1730'da padişah tuğları Üsküdar'a naklolundu. Sultan III. Ahmed'in Üsküdar'daki otağ-i hümayun'a çıkma vakti gelince bizzat Sadrazam İbrahim Paşa saraya gidip her şeyin hazır olduğunu ve vaktin geldiğini bildirdiğinde padişah birkaç kere tereddütten sonra sefere gitmeyeceğim cevabını verince İbrahim Paşa çok zor durumda kaldı. Yeniçeri Ağası'nın ocaklının ayaklanma ihtimalini bildirmesi üzerine Sultan III. Ahmed istemeyerek sacak-ı şerifi alarak 3 Ağustos 1730 günü Üsküdar'a geçti ve bizzat sefere hareket etmek üzere olduğu eyaletlere yazıldı. Ancak Sultan III. Ahmed'in sefere gitmek istemediği duyulunca halk İbrahim Paşa aleyhinde söylenmeye başladı. Bundan sonra İbrahim Paşa bir daha padişahın da sefere gideceği sözünü ağzına almadı. Padişahın Üsküdar ve Bursa'da oturacağını kendisinin de önden giderek kışı Amasya veya Tokat'ta geçireceğini söylemeye başladı. Ancak sonra o da kendisinin Üsküdar'da kalarak yerine bir serasker gönderilmesini ileri sürdü. Sonuç olarak padişahla damadı zevk ve safasına alıştıkları İstanbul'dan ayrılmak istemiyorlardı.

Tebriz'in düşmesi ve Sultan III. Ahmed ile damadı İbrahim Paşa'nın sefere çıkacaklarını ilan ettikleri halde Üsküdar'da ordugah kurdurup aylarca oyalandıktan sonra da seferden caymaları halkın büyük tepkisine yol açtı.[1] Buna İbrahim Paşa'nın yaşam tarzına duyulan nefretin giderek artması da eklenince tarihlere Patrona Halil İsyanı olarak geçen büyük bir isyan gerçekleşti. İsyancıların isteği üzerine Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa idam edilmiş, tahttan çekilmeye zorlanan Sultan III. Ahmed ise yerini yeğeni Sultan I. Mahmud'a bırakmıştı. Patrona Halil ve isyancıların İstanbul'da bir ay süren başına buyruklukları, Topkapı Sarayı'nda bir baskınla öldürülmeleriyle son bulunca 1731 yılının sonbaharında İran'a karşı yapılacak seferin hazırlıklarına başlandı.

Savaşın gidişatı

değiştir
 
Revan kalesinin içi

Nadir Han komutasındaki Safevi Ordusu 12 Ağustos 1730 tarihinde Tebriz üzerinden Güney Kafkasya içlerine doğru harekete geçmeye hazırlanırken, Horasan'da beklenmeyen bir isyanın patlak vermesi, Nadir Han'ı Horasan'a gitmeye mecbur bırakmıştı. Nadir'in günden güne artan nüfuzundan endişelenen Şah II. Tahmasb, onun Horasan'a gitmesini fırsat bilerek, Güney Kafkasya seferine bizzat çıkma kararı aldı. Atalarının zamanında olduğu gibi Kafkasları İran hegemonyası altına almayı hedefleyen Şah II. Tahmasb, kaybettiği toprakları, Osmanlılardan geri almak amacıyla 1731 yılı başlarında Aras Nehrini geçerek Revan üzerine yürüdü. Aynı yılın Mart ayında Revan yakınlarındaki Köhne Şehir olarak isimlendirilen mevkide Ali Paşa ve Timur Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu mağlup ederek Revan'ı kuşattı.[2][3] Osmanlı kuvvetleri Irak tarafından Bağdat Valisi Serasker Ahmet Paşa ile Azerbaycan tarafından ise Revan Seraskeri Hekimoğlu Ali Paşa kumandası altında iki koldan harekete geçti.[2][3][4][5] Revan Seraskeri Hakimoğlu Ali Paşa hemen Revan kuşatmasını kırmaya karar verdi ve Tahmasb'ın kuvvetleri Osmanlı kuvvetlerinin taarruzu üzerine bozularak geri çekildi. Tahmasb birinci denemesinin başarısızlığından yılmayarak tekrar Revan üzerine geldi ancak bu defa öncekinden daha ağır bir mağlubiyete uğradı. Hekimoğlu Ali Paşa, Şahın ordusundaki bütün savaş malzemelerini alıp, şahın rikabdarbaşısını da esir ederek İstanbul'a yolladı. Tahmasb, Tebriz'e çekilmek zorunda kaldı.[6] Bu başarısından sonra Hekimoğlu, Tebriz'in fethiyle görevlendirildi.

Revan'da Hekimoğlu Ali Paşa'ya karşı aldığı mağlubiyetten sonra, Bağdat Valisi Serasker Ahmet Paşa'nın da Kirmanşah ve Hemedan'ı almak amacıyla harekâta başladığını duyan Tahmasb çok zor bir durumda kaldı ve Tebriz'den çıkıp Kazvin'e geldi. Bu esnada Ahmet Paşa karşısında duramayacağını anlayan İran kuvvetleri dağılınca Ahmet Paşa, 30 Temmuz 1731 günü Kirmanşah'ı bütün top ve mühimmatıyla ele geçirdi. Ardından Erdelan da Osmanlı hakimiyetine girdi. Osmanlı kuvvetleri yürüyüşlerine devam ederek Hemedan civarına geldiği sırada Şah tarafından barış için mektuplar gönderildi. Ancak Ahmet Paşa, Şahın sözlerine itimad etmedi. Gerçekten de Osmanlı kuvvetlerini barış sözleriyle oyalamak isteyen Tahmasb birden bire kırk bin kişilik asker, yirmi balyemez, beş şahî ve iki yüz zemberek topu ile, 15 Eylül 1731 tarihinde Hemedan yakınlarındaki Osmanlı kuvvetlerinin karşısına çıktı. Kürican sahrasında başlayan muharebe sonucunda Şâh II. Tahmasb, ancak maiyeti ile kaçarak canını kurtarabildi. İran ordusundaki yirmi bin piyadenin tamamı, yirmi bin süvarinin de üçte ikisi ile ordu kumandanlarından Kazvin ve Şiraz hânları ile vekilleri öldürüldü. Muharebeler esnasında İran şahının atlı birliklerinin neredeyse tamamı yok edildi. Bol miktarda savaş malzemesi ve ganimet ele geçirildi. 16 Eylül 1731 Kürican Zaferi'nden sonra Osmanlı ordusu, Hemedan'ı zapt etti. Osmanlı kuvvetleri tarafından sıkıştırılmakta olan Huveyze kalesi de Kürican Muharebesinden sonra kapılarını açarak Osmanlı hakimiyetini tanıdı. Kürican Savaşından sonra, İranlılar Kum ve Kaşan'a çekildiler. Serasker Ahmed Paşa, Hemedan'ın işgalinden sonra yedi-sekiz bin kişiden oluşan bir süvari birliğine İran içlerine gönderdi. Bu birlik iki kola ayrılarak akın hareketini İsfahan'a kadar geliştirdi. Bu esnada Hekimoğlu Ali Paşa 65 günlük bir kuşatmadan sonra 15 Kasım 1731'de Urmiye'yi ele geçirmiş ve oradan Tebriz üzerine yürümekteydi.

Tahran'a çekilmiş olan Şah, mağlubiyetten sonra meydana gelen tahribat ve savaşın devamı halinde karşı karşıya kalınacak zaiyatı göz önüne alarak barış için 18 Kasım 1731'de Serasker Ahmed Paşa'ya bir mektup gönderdi. Serasker mektubun içeriğini okuduktan sonra barış için müzakereye oturmaya ikna oldu. Şahın barış istemesi üzerine, barışın sınırlarda güvenliği bozmaması ve ordunun elinde bulunan üstünlüklere zarar vermemesi koşuluyla İstanbul'dan aldığı emir üzerine Serasker Ahmed Paşa Kirmanşah'ta barış görüşmelerini başlattı. Bu esnada Hekimoğlu Ali Paşa Tebriz'e doğru ilerliyorken Tuc'a vardığı sırada, canları ve malları için serdarın merhametine sığınmak üzere bölge sakinleri kendisiyle görüşmek için yanına geldiler. Tebriz'e iki günlük yürüyüş mesafesinde bulunan Kesel-Meslek'de Şenbgazan, Hikmetabad, Bilankuh mahallelerinin yaşlılarıyla birlikte Tebriz halkının temsilcisi olarak Taceddinzade Muhammed Reza gelerek Hekimoğlu Ali Paşa'dan himaye talebinde bulundular. Hekimoğlu Ali Paşa, üçbin süvarinin başında, Yekçeşm Musa Ağa'yı şehri teslim almak üzere gönderdi. Hekimoğlu, Acısu Nehri üzerindeki köprüye varınca, Meraga'ya karşı gönderdiği kuvvetler de kendine katıldı ve bir zafer alayı ile 4 Aralık 1731 günü Tebriz'e girdi. Tebriz'in fethi ile savaşmadan Gazi unvanını alan Sultan I. Mahmud, Urmiye ve Tebriz'in fetihlerinden dolayı bir mektubuyla birlikte gönderdiği bir kılıç ve bir hilatle Hekimoğlu Ali Paşa'yı mükafatlandırdı.

Savaşın sonu ve barış antlaşması

değiştir
 
Sultan I. Mahmud Devrinde 2 kez Sadrazamlık görevinde ve Bosna, Mısır, Adana, Anadolu, Girit, Halep Beylerbeyliği görevlerinde bulunan devlet adamı ve serasker Hekimoğlu Ali Paşa'nın İsviçreli-Fransız ressam Jean-Étienne Liotard tarafından yapılmış portresi (1738-1743 arası)

Ahmet Paşa ile Muhammed Rızâ Kulı arasında gerçekleşen müzakereler sonra ermeden önce Tebriz ele geçirilmiş olduğundan Sultan I. Mahmud burasının Osmanlı sınırları içerisinde kalmasını çok arzu etmekteydi. Ahmed Paşa'ya Tebriz'in zaptını haber aldığı halde bu durumda ne yapılması gerektiğini sormamasına canı sıkılarak bu duruma itiraz eden bir ferman gönderdi. Ancak Ahmed Paşa bu fermanın varmasından önce anlaşmayı imzaladığından Sultan I. Mahmud'un isteğini yerine getiremedi. 10 Ocak 1732'de Ahmet Paşa ile Muhammed Rızâ Kulı arasında imzalanan Kirmanşah Mükavelesi olarak da bilinen barış antlaşmasında sekiz madde bulunuyordu. Birincisi sınırlar, ikincisi hac, üçüncüsü ticaret, dördüncüsü Isfahan ve İstanbul'daki konsolosluklar, beşincisi sınır kaleleri kumandanlarının iyi niyeti, altıncısı elçilerin karşılıklı olarak alınıp verilmesi, yedincisi tarafların birbirlerinin arazisine tecavüz yasağı, sekizincisi ise askeri kumandanlarla anlaşmaya uymakla alakalıydı.

Buna göre; Kafkasya ve Azerbaycan tarafında Aras Nehri iki devlet arasında sınır olarak kabul ediliyordu. Tiflis, Revan, Gence, Karabağ, Nahcivan ve Urmiye Osmanlı Devletinde kalırken merkezi Şamahı olan Şirvan Hanlığı ile Dağıstan da Osmanlı Devletine taabi olmaya devam edecekti. Savaş esnasında Osmanlı kuvvetlerinin eline geçirdiği Tebriz ise İran'a bırakılacaktı. Savaş esnasında Osmanlıların ele geçirdiği İran'ın batısındaki yerlerden Kirmanşah, Hemedan, Erdelan, Huveyze ve bütün Luristan İran'a bırakıldı.[7][8][9]

Antlaşma her iki tarafı da memnun etmedi. İstanbul'da toplanan Divân-ı Hümayun'da, Tebriz'in geri verilmesine çok üzülen Sultan I. Mahmud'un iradesine karşın antlaşma kabul edildi ancak antlaşma Osmanlı devlet ricalini tatmin etmedi. Anlaşma maddeleri kazanılmış bir savaşta Osmanlı Devletini yenik vaziyete sokuyordu. Çünkü savaş esnasında Osmanlı kuvvetlerinin eline geçirdiği, Kirmanşah, Hemedan, Erdelan, Huveyze ve Tebriz İran'a terk ediliyordu. Şeyhülislam ile birlikte Sadrazam Topal Osman Paşa ve barış antlaşmasını yapan Bağdat Valisi Serasker Ahmed Paşa azledildiler. Sadrazam sürgüne gönderildi, Ahmed Paşa ise Bağdat valiliğinden alınarak Rakka Eyaletine tayin edildi. Sefer esnasında Revan'da Tahmasb'ın ordusunu püskürtüp Urmiye ile Tebriz'i alarak büyük yararlılıklar gösteren Serasker Hekimoğlu Ali Paşa ise İstanbul'a çağrılarak Topal Osman Paşa yerine Sadrazam olarak tayin edildi. İran tarafından ise Horasan'da Afganlar ile savaşından geri dönmüş olan ve yapılan barıştan memnun olmayan Nadir Han'ın, Ağustos 1732'de İsfahan'a gelmesinden sonra Şah II. Tahmasb, Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan barışı bozmayacağını ona bildirince Şah II. Tahmasb' ı Meşhed'e sürgüne gönderdi. Taraftarlarının İran şahlığı teklifini uygun görmeyerek II. Tahmasb' ın 3-5 aylık oğlu Mirza Abbas' ı şah ilan ettirerek, kendisi Şah Kulu sıfatıyla Şubat 1732' de yönetimi fiilen ele geçirdi.

Ayrıca bakınız

değiştir

Kaynakça

değiştir
  1. ^ Sakaoğlu, Necdet (1999), Bu Mülkün Sultanları, Istanbul:Oğlak Yayıncılık, ISBN 975-329-299-6 say. 325-331.
  2. ^ a b Elton L. Daniel, "The History of Iran" (Greenwood Press 2000) p.94
  3. ^ a b Lawrence Lockhart Nadir Shah (London, 1938)
  4. ^ Prof.Yaşar Yücel-Prof Ali Sevim:Türkiye tarihi vol.III, AKDTYKTTK Yayınları, 1991, pp. 282-290.
  5. ^ Prof.Yaşar Yücel-Prof Ali Sevim:Türkiye tarihi vol.IV, AKDTYKTTK Yayınları, 1991, pp. 3-4.
  6. ^ Axworthy, Michael (2009). The Sword of Persia: Nader Shah, from tribal warrior to conquering tyrant,p. 159. I. B. Tauris
  7. ^ Erewantsʻi, Abraham; Bournoutian, George (1999). History of the wars: (1721-1736). Mazda Publishers. s. 2. ISBN 978-1568590851. 9 Ağustos 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mart 2020. (...) against Nader's advice, Shah Tahmasp marched against the Turks to force their withdrawal from Transcaucasia. The Ottomans routed the Persian forces in 1731, and in January 1732, the Shah concluded an agreement that left eastern Armenia, eastern Georgia, Shirvan, and Hamadan in Turkish hands. 
  8. ^ A ́goston, Ga ́bor; Masters, Bruce Alan (2010). Encyclopedia of the Ottoman Empire. Infobase Publishing. ss. 415-416. ISBN 978-1438110257. But while Nadir pursued conquests in the east, Shah Tahmasp reopened hostilities with the Ottomans in an effort to regain his lost territories. He was defeated and agreed to a treaty that restored Tabriz but left Kermanshah and Hamadan in Ottoman hands. Nadir was incensed at the treaty (...) 
  9. ^ "On line document (in Turkish)". 28 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 28 Temmuz 2012.