Şebeş Muharebesi

1787-1791 yılları arasında Avusturya-Osmanlı Savaşı sırasında kazara gerçekleşen savaş

Şebeş Muharebesi, Romanya'nın Karansebeş bölgesinde Osmanlı İmparatorluğu ve Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu'na bağlı Avusturya Arşidüklüğü arasında yapılan bir muharebe olup, muharebe Osmanlı zaferi ile sonuçlanmıştır. Ancak Osmanlı kaynakları ve Avusturya kaynakları değişik olaylara önem vermekte ve bu anlatımların hangisinin gerçeği tam yansıttığı hususunda sorunlarla karşılaşılmaktadır. Özellikle Avusturyalılar tarafından yazılan Almanca mevcut kaynaklar savaştan uzun bir süre sonra yazılmıştır ve kendi tarafını hiç iyi göstermeyen gerçekler anlatmaktadır.[kaynak belirtilmeli]

Şebeş Muharebesi
1787-1791 Osmanlı-Avusturya Savaşı

Karanşebeş'e ilerleyen Osmanlı güçlerini resmeden 1795 yılında yapılmış bir tablo
Tarih17-18 Eylül 1788
Bölge
Sonuç Osmanlı zaferi
Taraflar
Avusturya Arşidüklüğü Osmanlı İmparatorluğu
Komutanlar ve liderler
II. Joseph Koca Yusuf Paşa
Güçler
80.000-100.000 asker
500 top
0
Kayıplar
10,000 ölü ve yaralı. 0 (Osmanlı askerleri geldiğinde savaş bitmişti.)

Osmanlı kaynaklarına göre Şebeş Muharebesi

değiştir

Osmanlı Padişahı I. Abdülhamit'in emriyle Serdar-ı Ekrem olan Sadrazam Koca Yusuf Paşa Osmanlı ordusunu Sofya üzerinden harekete geçirdi.[1]

Lazarathâne isimli bir mevkide Avusturya ordusuyla karşılaşan Memiş Paşa’nın süvarileri, şiddetli bir hücumla Avusturya ordusunu istihkâmlarından söktü. İki yüz bin kişilik orduya sahip olan Avusturya İmparatoru II. Josef, sayıca üstün olmasına karşın bu saldırı karşısında tutunabilmek için ordusunu Muhadiye Boğazı'na doğru çekmek zorunda kaldı. Muhadiye Boğazı, çok sarp ve geçilmesi ve zapt edilmesi zor bir yerdi. Aynı zamanda Temeşvar eyaletinin kilit noktası sayılırdı. Ortasından bir de nehir geçiyordu.

Sadrâzam Koca Yûsuf Paşa, serasker Kethüda Cenaze Hasan Paşa ve diğer komutanlarıyla hareket tarzını istişare ettikten sonra, evvelâ boğazın iki tarafındaki tabyaların zaptına karar verdi. Üç gün süren Muhadiye Muharebesi çarpışmalarında Avusturya ordusu ağır bir yenilgiye uğratılıp boğazdaki tabyalar ele geçirildi. Muhadiye Muharebesi'nin kaybedilmesiyle, Muhadiye Boğazı'nda tutunamayan Avusturya İmparatoru II. Joseph, Şebeş boğazına güç bir hâlde kaçtı.[2]

Şebeş'te durum

değiştir

Muhadiye Muharebesi'nde bozguna uğrayan Avusturya İmparatoru 80.000 kişilik ordu ve 500 top ile Şebeş Boğazında mevzilendi ve bu mevziler gayet iyi tahkim edildi. Fakat bu Avusturya ordusu için sorunlar çıkmıştı. İmparator, Eflak'ta bulunan 30.000 kişilik Avusturya ordusunun komutanı General Fabriz'e emir gönderip Şebeş önünde bulunan Osmanlı ordusunun gerisine gelip arkadan hücuma geçmesini emretmişti. Fakat General Fabriz bu emre itaat edemeyeceğini bildiren bir cevap gönderdi. Yolların mevsim icabı kapalı olduğunu ve bu yollardan emri altındaki ordu ile yürüyüşe geçerse 20.000 kadar (yani ordunun üçte ikisini) zayiat verileceğini hesapladığını bildirip bu büyük zayiat verilirse Eflak'taki Avusturya elinde bulunan arazilerin de Osmanlılar'a geçmesini büyük olasılığı olduğunu da ifade etmişti. Bu takviyenin gelmeyişi Şebeş'te başkomutan imparatoru zora düşürdü.[3]

Muhadiye Muharebesi'nden sonra Osmanlı ordusu ise üç değişik grup halinde bulunuyordu. Bir ordu grubu Vidin'de bulunup bu grupta Sancak-ı Şerif bulunmaktaydı. İkinci grup Fethülislam kalesindeydi. Üçüncü grup ise sarp İnlik kalesinde bulunmaktaydı. Osmanlı ordusunun üç grupta olması Avusturya casusları tarafından Avusturya orduları komutanına iletilmişti ve Avusturya yüksek komuta heyeti bu haberi Osmanlı güçlerinin birbiri ardında bulunan 400.000 kişilik üç ordu grubundan oluştuğu sonucunu çıkartmışlardı. Serdar-ı ekrem olan Koca Yusuf Paşa bu üç grubu birleştirip İrşova ve Lazarethane arasında topladı. Böylece bu ana Osmanlı ordusu Muhadiye'de bulunan Serasker Kethüda Hasan Paşa'nın güçlerine daha da yaklaştı.[2]

Bu sırada Semendire'de bulunan Osmanlı Rumeli Valisi ve Belgrad'da bulunan serasker Süleyman Paşa bölgeyi Sırp isyancı ve asilerinden temizlemişlerdi ve Pançova'da bulunan Memiş Paşa güçlerine düzenli lojistik destek ve askeri takviye sağlama durumuna gelmişlerdi.[3]

Lazarethane'de Sadrâzam Koca Yûsuf Paşa başkanlığında yapılan ordu müzakerelerinde kış mevsimi ciddiyetle başlamadan ve Avusturya ordusunun Muhaddiye Muharebesi yenilgisinden kendini toparlamasına imkân sağlamadan, hemen harekâta başlanmasına ve bu nedenle Şebeş Boğazında tahkimli mevzilere girmiş olan Avusturya ordusu üzerine gidilmesine karar verildi. Öncü olarak Çerkez Hasan Paşa komutasında birlikler; onun ardından serasker Kethüda Hasan Paşa komutasındaki birlikler Şebeş Boğazına sevkedildi. Serdar-ı ekrem Koca Yusuf Paşa birlikleri ile önce Muhadiyye'ye gitti. Fakat buraya gelen serdar-ı ekrem uzaktan top sesleri duymaya başlamıştı ve bunun üzerine serdar-ı ekrem de komutasındaki birliklerle Şebeş Boğazı'na gitmeye karar verdi. Bu arada Şebeş önüne gelmiş bulunan Kethüda Hasan Paşa'dan da 20.000 takviye isteyen bir mektup da serdar-ı ekremin eline geçti. Böylece serdar-ı ekrem Muhadiye Boğazı'nı savunma için bir miktar asker bırakıp kendi birlikleri ile Şebeş Boğazı'ndaki Avusturya mevzileri üzerine geldi.[2]

Planlar ve gerçekleşen çarpışmalar

değiştir

Osmanlı serdar-ı ekremi önce durumu daha uygun bir mevkiden gözetlemek için yakındaki büyük dağın zirvesine çıkıp düşmanın durumunu ve siperlerini dikkatle inceledi. Önce bu zirve üzerine bir top çıkartılmasını; düşman siperlerini bu topla dövüp bir hücumla bu düşman siperlerinin Osmanlı eline geçirilmesi için bir plan yaptı. Fakat aynı gözetleme zirvesine giden dalkılıç ağaları zirveye şahsen bile çıkmanın çok zor olduğunu ve bir top çıkarmanın imkânsız olacağını ifade ettiler. Ama zirveye değil, geceleyin karanlıktan faydalanarak dağ eteklerine siper kazılıp buraya toplar yerleştirilip düşman siperlerini döğerek oradan bir hücuma destek sağlayabileceğini ifade ettiler. Serdar-ı ekremin bu zirveden gözetlemesi ve sonra ağalarla olan toplantısı uzaktan Avusturya casusları tarafından izlendi ve bu haberleri alan Avusturyalı komutanlar telaşa düştüler.[2]

Fakat gerçekte ne dağa top çıkarılması ve ne de dağ eteklerine siper kazılması gerekti. Muhadiye'den gelen büyükçe bir yeniçeri piyade birliği Osmanlı ordusuna dahil olduğu Avusturyalılar tarafından görüldü. O gün Rus cephesinden bir haberci gelmiş ve bu Osmanlı ordusunun birlikleri tarafından izlenmişti. Bu haberde Rusların Özi (Dinyeper) Nehri üzerindeki Pirezen Adası'nı ellerine geçirdikleri bildirilmekteydi. Ama Koca Yusuf Paşa bu haberci gelişini ordusunun moralini yükseltmek için bir aldatmaca olarak kullanmaya karar verdi. Haberi tersine çevirerek "Özi önünde Ruslar mağlup edilmiştir" diye divan efendisine bir mektup yazdırdı; bunu askerler arasında okutup ilan ettirdi. Bu ilan askeri çok heyecanlandırdı; onların bir zafer şenliği yapmaya başlamalarına neden oldu. Bu sırada da bir Osmanlı birliği bir Avusturya tabyasına hücum edip onu eline geçirdi. Osmanlılar bu hücumu, getirilen yeni yeniçeri piyadeleri ile bir gece taarruzu yapıp yenilemeyi planlamışlardı. Fakat yeni birliklerin gelmesi; bir zafer şenliği yapılması ve bir tabyanın ele geçirilmesini Avusturya komuta heyeti yanlış yorumladı ve destek alan Osmanlıların ertesi gün üç taraftan sarılı olan Avusturyalılar üzerine genel bir hücum yapacağı yorumunu yaptılar. Bu nedenle 29 Eylül 1788 akşamı Avusturya ordusunun büyük bir kısmına, süvari birliklerini artçı olarak bırakarak, hazırladıkları siperlerden geri çekilme emri verildi. Avusturya güçleri geri çekilmekteyken bir köprüyü geçmekteyken iki askerin içki satın almak yaptıkları bir kavga genişledi ve Türkler geliyor şayiaları, dedikoduları, büyük bağırtılara dönüştü. Askerlerinin çekilmesi birbirini kırıp çiğneyerek bir panik haline dönüştü.[4]

Bu çekilmeyi izleyen Çerkes Hasan Paşa birlikleri ve ardından da serasker Kethüda Halil Paşa birlikleri çekilen Avusturyalılar arkasına onları takibe düştüler. Şebeş kasabası içine giren büyük sayıda Avusturya güçleri o kasaba içinde sıkıştı. Osmanlı birlikleri bu kasabayı ateşe verdiler ve yangından kaçanları kılıçtan geçirdiler. Kaçmayı başaran Avusturya birlikleri Lagoş tarafına yöneldiler. Avusturya ordusu dağıtılmakla kalmadı; 1000 esir, birkaç top, cephane arabaları ve çok sayıda silah ve onların cephanesi Osmanlılar eline geçti. Avusturya İmparatoru ve başkomutanı Arşidük Joseph esir olmaktan zor kurtuldu. Uzun zamandır Avusturyalılar, böyle bir mağlubiyete uğramamıştı.[5]

Almanca kaynaklara göre Muharebe

değiştir

Karánşebeş Muharebesi

değiştir

Karánşebeş (Şebeş) muharebesi, 17 Eylül 1788 akşamı Osmanlı kuvvetlerini arayan Avusturya öncü birlikleri arasında gerçekleşir. Yaklaşık 100.000 kişilik Avusturya kuvvetleri Osmanlılarla savaşmak için Karánsebes kasabası (Günümüz Romanya'sında Caransebeş) yakınlarında kamp kurar.

Hussar birliği (hafif süvari birliği) keşif için Timiş nehrinin karşı yakasına geçer, Osmanlılardan hiçbir iz bulamaz. Hussar birliğinin yolda karşılaştığı çingene konvoyu muzaffer Avusturya askerlerine kendilerinden schnapps (alkollü likör, bir tür cin) satın almalarını teklif eder. Tekliften memnun kalan Hussarlar içki fıçılarını satın alırlar. Sonradan nehri geçen bir başka Avusturya piyade kolu, Hussarların bu içki partisine katılmak ister. Lakin Hussarlar içki fıçılarını piyadelerle paylaşmak istemez. İçki fıçılarının etrafını sarıp koruma altına alır, tartışma sürerken bir asker ateş eder. Böylece Hussarlar ve piyadeler arasında çatışma başlamış olur.

Çatışma sırasında bazı piyadeler, Hussarları korkutma amaçlı Turciii! Turciii! diye haykırır. (Romence: Türkleeer!). Bunu duyan Hussarlar Türkler geldi zannedip kaçar, Hussarların kaçtığını gören piyadelerde kaçışmaya başlar. Zira Avusturya Ordusu Lombardlı İtalyanlardan, Balkan Slavlarından, Avusturyalılardan ve çeşitli azınlıklardan oluşan karma bir ordudur. Bu sebeple askerler birbirlerini anlamakta zorlanmaktadır. Durumu düzeltmeye çalışan Avusturyalı subaylar Halt ! (Almanca:Durun!) Halt ! (Durun!) diye bağırır, fakat Almanca bilmeyen askerler bu kelimeleri Allah ! Allah ! diye anlayınca işler daha da kötüleşir.

Süvarilerin kampa doğru dörtnala geldiğini gören bir birlik kumandanı, Osmanlı akıncılarının saldırısına uğradıklarını zannedip, topçulara ateş emri verir. Bu sırada, çatışma sesini duyan askerler ne olduğunu anlayamadan kaçmaya başlar. Birlikler her gördüğü gölgeyi Türk zannedip vurmaya başlar, aslında ateş ettikleri kendi askerleridir. Bu kargaşa sonucu tüm ordu geri çekilir, İmparator II. Joseph atını küçük bir çaya sürerken attan düşüp sakatlanır.

İki gün sonra olay yerine ulaşan Osmanlı ordusu 10.000 kadar ölü ve yaralıyla karşılaşır ve Karanşebeş şehrini rahatça ele geçirir.

Almanca yayınlanan kaynaklar

değiştir

Avusturya kaynakları içinde bu savaşla ilgili yayınlanan en eski kaynaklardan biri olaydan yaklaşık 59 yıl sonra A. J. Gross-Hoffinger tarafından yazılan "Geschichte Josephs des Zweiten" adlı kitaptır ve çoğu yazar 1. Anlatımı bu kitabı temel alarak yazmışlardır. Diğer bir kitapta[6] olaydan 55 yıl sonra çıkarılmış bir kitaptır. Bu kitapta bu olay ile ilgili "Austrian Military Magazine of 1831" adlı bir dergiye atıf yapmakta ve bu dergide tam hikâyesinin bulunduğundan bahsetmektedir.[7]

Sonraki gelişmeler

değiştir

Bu Şebeş Muharebesi bittikten sonra 21 Eylül 1789’de kazanılan zafer üzerine Sultan Abdülhamîd Han’a Gâzi ünvâni verildi.[8]

Bu zaferin kazanılmasında en büyük pay 1768-1774 yıllarındaki Osmanlı-Rus Savaşı sonrası yapılan reformla oluşturulan sürat topçuları, süvariler ile yeniçerilerin etkili ve koordineli bir şekilde kullanılabilmesi ve yeniçerilerin Kartal Ovası Muharebesi gibi muharebelerin aksine disiplinlerinin 17. yüzyıldan beri bozuk olmasına karşın bu sefer ateşli silahları etkili şekilde kullanabilmeleri ve disiplinli davranmalarıdır.[9]

Serdar-ı Ekrem Koca Yusuf Paşa karargahını Avusturyalıların karargahında imparator mahalline naklettirdi. Lagoş taraflarına da akınlar yapıldı. Ordunun yiyecek, sair levazım ve mühimmat ihtiyaçlarını geriden tedarik edilip nakledilmesine lüzum kalmadan Avusturyalıların geride bıraktıkları ganimet malıyla idare edildi.

Pançova taraflarına yöneltilen Memiş Paşa güçleri de eskiden Avusuryalılar elinde bulunan bu bölgeyi altüst ettiler; Pançova'yı yaktılar ve Tuna Nehri'in sol kolundaki bölgeyi Belgrad karşısına kadar vurdular. Bu harekâta elde edilen esirler sayısı 50.000'i aşıp bunu başaran Osmanlı ordu birliklerinin sayısının iki mislini bulmuştu. Bu güçler 80'den fazla top ellerine geçirmişlerdi. Ganimet cephane ve diğer eşyanın hesabı tutulamamıştı.

Fakat bu galibiyet verilen bir aksi kararla bir kenara atılmıştır. Koca Yusuf Paşa ve komuta heyeti yaptıkları bir büyük toplantıda mevsimin geç olması nedeniyle ordunun kış karargahına dönmesi kararı aldılar. Muhadiye ve Lazarethane'ye koruyucu güçler konulup ordunun kalan kısmı kış karargahı olarak seçilmiş olan Şumnu'ya geri dönmeye başladı. Geri dönmekte olan ordu Vidin ile Şumnu arasında iken Avusturya güçleri tekrar hücuma geçtiler. Muhadiye, Lazarethane, Pançova ve Aktabya'da bırakılan savunma güçleri bunlara karşı koyamadılar; geri çekilmek zorunda kaldılar ve bu mevkiler Avusturya orduları eline geçti. Pançova'da başarılı olan Memiş Paşa Muhadiye Muhafızı olarak görevlendirilmişti. Ama çok küçük sayıda şahsi koruyucuları ile bu mevkiye giderken bir Avusturya tümeni tarafından pusuya düşürülerek esir alındı.

Avusturyalılar, Bosna Eyaletine de girmişlerdi. Bosna valisinin asker ve levazım isteği karşılanamadı, Novi ve Dubiçe Avusturyalılarca işgal edildi.

Şumnu'ya gitmekte olan Osmanlı ordusunu diğer kötü harp haberleri de beklemekteydi. Rus cephesinde Özi ve Bender Ruslar eline geçmişti; Ruslar Eflak'ın bir kısmını işgal etmişlerdi ve Buğdan'a da girmişlerdi. O taraflara destek sağlamak gerektiği sırada, 13 Kasım 1788'de bu ordu Rusçuk karargahına gelmişti. Burada yapılan müzakereler büyük tartışmalara yol açtı. Edirne, Şumnu ve Rusçuk ordunun kışlama merkezi olması hakkında uzun uzadıya konuşmalara yol açtı. Sonunda 1788-1789 yılı kışında ordunun Rusçuk'ta kışlanmasına karar verildi.

Sonuçları

değiştir

Kazanılan Muhadiye ve Şebeş Muharebelerine karşın, Osmanlı kuvvetleri bu zaferler sonrası Macaristan içlerine kadar ilerlemek istedilerse de ilerleyemediler; ancak Banat ve Temeşvar'da belli köy ve kasabaları, kaleleri geçici süreliğine işgal edebildiler; zira iki cephede savaşan Osmanlı kuvvetleri Avusturya cephesinin aksine Ruslara karşı aynen 1768-1774 savaşındaki gibi ardı ardına bozguna uğruyorlardı.

Ruslar, Odesa ve Özi kalelerini alıp Besarabya'ya kadar ilerlediler. İzmail, Yaş, Kili, Akkerman da dahil pek çok şehri kuşattılar. Osmanlılar da Rus ilerlemesini durdurmak için kuvvetlerini Ruslar üzerine yönlendirmek zorunda kaldılar; bu geçen bir yıllık zamanda toparlanan Avusturya kuvvetleri Prens Josias of Saxe-Coburg-Saalfeld komutasında bir kuvvetle tekrar ilerlemeye başladılar. Meşhur Rus general Aleksandr Suvorov komutasındaki Rus Kuvvetleri ile birleşip Fokşan ve Boze Muharebesi'ni kazandılar ve mareşal Ernst Gideon von Laudon komutasında bir Avusturya ordusu da; Belgrad üzerine yürüyüp 3 haftalık bir kuşatma ile Boze Muharebesi sonrası büyük bir Osmanlı Ordusunun yok edilmesiyle artık yardım alamaz hale gelen Belgrad'ı ele geçirdi. Bununla birlikte Avusturyalılar, Yergöğü'nde yapılan muharebede Osmanlı ordusunca yenilgiye uğratıldı. Ancak Avusturya Arşidüklüğü, Fransız İhtilali sonucu artan Fransız askeri tehdidi yanında, ülkesindeki toplumlarda Fransız İhtilalinden kaynaklanan fikirlerden milliyetçi bir ayaklanma tehdidi ve aynı anda iki cephede savaş durumu belirince Osmanlı İmparatorluğu ile apar topar Ziştovi Antlaşmasını imzalayarak savaştan çekildi. Bu antlaşma ile Belgrad Osmanlılara geri verilirken, Avusturya sadece bugünkü Romanya topraklarında bulunan Orşova şehri ve şimdiki Hırvatistan topraklarında kalan iki küçük yerin (iki küçük köyün) kendisine bırakılmasına razı olmak zorunda kaldı.

Kaynakça

değiştir

Dipnotlar

değiştir
  1. ^ Koca Yusuf Paşa'nın Avusturya cephesinde savașları ve Şebeş Muharebesi'ne dair en yakın tarihçe Bursalı Cizyedarzade Bahaeddin Ahmet Efendi tarafından hazırlanmış bulunmaktadır. Bu yazının Türkçe ana kaynağı İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın 1956 basımlı kitabıdır.
  2. ^ a b c d Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (2003). Osmanlı Tarihi III. Cilt 1. Kısım: II. Selim'in Tahta Çıkışından 1699 Karlofça Andlaşmasına Kadar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. ISBN 975-16-0013-8. say.532
  3. ^ a b Uzunçarsılı. say.533
  4. ^ Uzunçarsılı, say.534
  5. ^ Kemal Beydilli "Büyük Friedrich ve Osmanlılar" İstanbul Üniversitesi, 1985 sayfa 168
  6. ^ History of the eighteenth century and of the nineteenth till the overthrow of the French empire, with particular reference to mental cultivation and progress adlı 1843 basımı
  7. ^ History of the eighteenth century and of the nineteenth till the overthrow of the French empire, with particular reference to mental cultivation and progress (1843), Archive.org
  8. ^ Küçük Çelebizâde Âsim. Târıh, İstanbul 1282.
  9. ^ http://www.biyografi.net/kişiayrinti.asp?kişiid=2787[ölü/kırık bağlantı] Yazar Reha Çamuroğlu-Yeniçeriler, Bektaşiler ve Modernleşme Süreci üzerine söyleşi