C. Wright Mills

Amerikalı toplumbilimci (1916 – 1962)

C. Wright Mills (28 Ağustos 1916 – 20 Mart 1962), Amerikalı sosyologdur.

C. Wright Mills
Doğum28 Ağustos 1916(1916-08-28)
Teksas, ABD
Ölüm20 Mart 1962 (45 yaşında)
New York, ABD
MilliyetAmerikalı
MeslekSosyolog

ABD'de Texas'ta doğdu. Babası sigorta komisyonculuğu yapıyordu. Annesi ise ev hanımıydı. Mills Texas ve Wisconsin Üniversitesinde eğitim gördü. Daha sonra Maryland ve Columbia Üniversitesinde ders verdi. reformist ve karşılaştırmalı (mukayeseli) - tarihsel (1950'lerden sonra dışlanan) bir bakış açısına sahip, Amerikalı muhalif sosyologdur. Çatışmacı bakışla, toplumsal düzen bağlantısını başarıyla kurabilmiştir. Oy kullanmamıştır. Pozitivizme karşı çıkarak, sosyolojiye daha Hümanist bakmıştır.

Marx ve Weber’den çok etkilenmiş olup; “Yabancılaşma” kavramını Marx’tan almıştır; düşünceleri ve bakış açısı, Coser ve Dahrendorf’un çatışmacı bakış açılarına da oldukça uygun düşmektedir.

“Güç” ve “İktidar” en önemli kavramlarındandır; ancak final formu olarak zora dayalı güçten çok, “Karar verme ve güç yapısı (power structure)” ile ilgilidir.

En önemli eserleri: The Power Elite (İktidar Seçkinleri), Listen, Yankee: The Revolution In Cuba (Dinle Yankee: Ve Castro’nun Tarihi Savunması), The Sociological Imagination (Toplumbilimsel Düşün), The Marxists (Marksistler)dir.

Sosyal psikolojik ilkeleri hiçbir zaman göz ardı etmemekle birlikte, bunları yapıyla ilgili sosyolojik kaygılara bağlamayı bilmiş bir kuramcıdır; ---ayrıca bilinmeyen bir tarihte fuhuş çuluktan hapse girdi--- eklemlendiği şey sosyal psikolojidir. Poloma’ya göre Mills; "Sosyolojik tasarım" (toplumsal tahayyül, hayalgücü,düşün/sociological imagination) çağrısı ile büyük kuramcıları ("grand theorists") eleştirmiştir. Mills'in sosyolojik kuramında, grand teori perspektifinin yoksun olduğu 3 öğenin merkezi önemde bulunduğu görülür:

  • Düşüncelerin, insan tarihinde sahip oldukları önemli yer
  • Gücün (power) doğası ve bilgiyle ilişkisi
  • Ahlaki eylemin anlamı ve bilginin ahlaki eylemdeki yeri

Sosyolojik imajinasyon, 3 önemli soruya cevap arar:

1) Belirli bir toplumda işler, faaliyetler nasıl örnek hale gelmektedir?

2) Bu toplumun insanlık tarihindeki konumu nerdedir? (Tarihselciliğe yaptığı vurguyla, Parsons’a tarihselci bir alternatif getirmektedir)

3) Bu toplum, ne tür insan tipi üretmektedir?

Mills'e göre, çağrıda bulunduğu "sosyolojik tasarım (imgelem)", makroskobik ve moleküler (mikroskobik) bakış açısının bir harmanı olmalıydı:

Makroskobik: Amacı, belirli tarihi fenomen tipleri ortaya koyarak, bu fenomen tipleriyle sistematik olarak birbirine bağlanan kurumları ilişkilendirmek olan bakış açısıdır ki; Weber, Marx, Simmel ve Mannheim'ın çalışmaları, tümüyle makroskobik araştırma yollarını örnekler.

Mikroskobik: Küçük ölçekli problemler ve doğrulamada (sınama) kullanılan istatistiksel modelleri ifade (karakterize) eder. Mills’e göre; “Sorun ve çalışmalarımızın siyasal ve toplumsal olarak önemi arttıkça, çözümlerimiz de daha az özenli ve bilgimiz daha az kesin olmaktadır”. Bu ikileme getirdiği çözüm ise; bu iki yöntem arasında mekik dokumaktır: Bu da, makroskobik düzeylerde geniş boyutlu çalışırken, mikroskobik düzeyde yeterince kanıtlayıcı veri toplayabilmek için inceden inceye çalışma olanağı sağlar.

Mills'e göre, anlamlı bir sosyolojik kuramla ilgilenip, tarih ve biyolojiyi veri kaynağı olarak kullanan sosyolog; "sosyolojik tasarım"a sahiptir. Böyle sosyologlar, anlamlı bir sosyolojik kuramla ilgilenip, iyi bir tarih ve biyoloji bilgisi ve kullanma yeteneği ile harmanlarlar. Yani sosyolog, makro düzeyde çözümler ararken, mikro seviyede olayları tasvir edici, tamamlayıcı verileri toplamaya gayret eder. Bu noktada işlevselci sosyolojiye (fonksiyonalizme), Talcott Parsons’ın üzerinden, “kuramını doğrulayıcı yeterince veri toplamadığı” hususu ile eleştiri getirir. Natüralistik sosyolojinin, fizik kurallarını sosyolojiye uygulama heveslerinde olduğunu belirtir (“Fizikçilerin doğaya ilişkin olarak yaptılarına inandıklarını, toplum ve tarihle yapmak üzere yola koyulmuşlardır”): Mills’in kuramı ise, değerlendirici ve hümanistik bir kuram özelliğindedir. Gerth ve Mills; biyolojik organizmalarının ve fiziksel yapılarının ve her kişilik yapısında rol oynayan kişinin farklı konumlanmaları nedeniyle kadın ve erkeğin eşsiz (unique) yaratıklar olduğunu söylemektedirler.

Mills’e göre insanlar doğaları gereği, davranışsal olarak irrasyoneldirler. Bu yüzden kadın ve erkekler; dürtülere, politik sloganlara ve statü sembollerine irrasyonel, duygusal tepkiler vermeye eğilimlidirler. Bu irrasyonelliği sergilemek sosyolojinin görevi olmalıdır. Bu sergileyişle tüm insanlar irrasyonel tepkiler vermeye daha az eğilimli olacaklardır (Bu sebepledir ki; Mills, güç ve siyaset üzerine makaleler yazmış,”White Collar” ve “The Power Elite” çalışmalarını yapmıştır). Sosyal bilimcilerin, sosyolojinin toplumun acil sorunlarıyla doğrudan bağlantısına ilgi duyması gerektiğini vurgulamaktadır. Bir toplum bilimcisi olarak sosyoloğun günümüzde insan yaşamının kalitesinde bir farklılık yaratmakla ilgisi olması gerektiğini düşünmekte ve sosyologları “Scientism” (bilimcilik) tehlikesine karşı uyarmaktadır. Durkheim’ın “anomi” karşısında entelektüellere biçtiği rol ve atfettiği görevler düşünülürse, bu bakımdan Mills’in Durkheim’dan etkilendiği söylenebilir.

“Toplum” ve “sosyoloji” tanımları, yapısal fonksiyonalisttir. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi; insanın irrasyonel tarafına yaptığı vurgu ile yapısal fonksiyolizmden ayrılır.

Mills’e göre;

Siyasal düzen: İnsanların, toplumsal yapıdaki güç ve otorite dağılımını ele geçirdikleri, kullandıkları ve etkiledikleri kurumları kapsar.

Ekonomik düzen: İnsanların mal ve hizmetleri üretmek ve dağıtmak için emeği, kaynakları ve teknik araçları örgütledikleri kurumları kapsar.

Askeri düzen: İnsanların meşru şiddeti örgütledikleri ve kullanımını destekledikleri kurumları kapsar.

Kamuoyu; belli bir zamanda belli bir tartışmalı durum karşısında bu sorunla ilgilenen kişi ya da kişilerin gruplarında hâkim olan kanaattir. Dolayısıyla bir toplumda tek bir kamuoyundan bahsetmek mümkün değildir; sadece savaş gibi halkın tek vücut olduğu durumlarda tek bir kamuoyundan bahsedilebilir. Kamu toplumu ve kitle toplumundaki ayrımlar ise;

Kamunun Öğeleri değiştir

1) Kamu toplumunun temel dayanağı düşüncenin özgürce açıklanabilmesidir, toplumsal hayatta bireyler düşünce ve görüşlerinin özgürce açıklayabilmektedirler. Kamuoyu da açık tartışmalarla oluşmaktadır.

2) Hiçbir kurumun, kamu üzerinde açık ya da gizli herhangi bir baskısı bulunmamaktadır.

3) Kamuoyu toplumu, kendi sorunlarıyla ilgili her sorunu protesto etmeyebilirler; protesto haklarının oluşu, özgürlük ortamının varlığı sayesindedir.

Kitlenin Öğeleri değiştir

1) Kitle toplumunun temel dayanağı ise kitle iletişim araçlarının bireyleri manipüle ederek gönderilen mesajları tüketmelerini sağlamaktır. Düşünce ve eğilimler karşılıklı dinlenebilmesine rağmen, kendini ifade edebilenlerin sayısı azdır. Kitle toplumu, güdülenmiş toplumdur.

2) İktidar, kamu üstünde baskı sahibidir (Bu da, bir toplumun kitle/kamu toplumu olduğunu gösteren ölçüttür). Bireyler yığını olarak görülen kamu; KİA (Kitle İletişim Araçları) ile biçimlenir ve KİA ile oluşturulan kamuoyunun oluşturacağı davranışlar, iktidar tarafından sürekli denetlenir. Açık ya da örtülü bir baskı mevcuttur.

3) Demokrasinin varlığı adına her konu protesto edilebilir.

Her toplum zamanla değişebilir; kitle toplumu ya da kamu toplumu halini alabilir. Mills’e göre Amerikan toplumunun gidişatı, kitle toplumuna doğrudur. KİA’nın kullanımı ve idaresi, iktidar seçkinlerinin elindedir.

Orta sınıf hakkındaki görüşleri değiştir

Mills’e göre orta sınıf, geniş bir yelpaze olup; işverenlerle ücretli çalışanlar arasındaki tampon sınıftır, büyük ölçüde”yabancılaşma”nın pençesindedir. Marx’ı hatırlarsak, Marx’a göre;

  • İnsanları hayvanlar dünyasından ayıran şey, “emek”tir.
  • Kapitalist sistemin ortaya çıkardığı modern sanayi, insanlığın kendini emeğiyle ifade etmesini giderek zorlaştırmaktadır. Bir çiftçi, hasatta elde ettiği ürünle, esnaf girişimiyle, doktor iyileştirdiği hastasıyla doyuma ulaşabilir; ancak kapitalizmde sanayileşme kişisel olarak giderek daha anlamsız işler yaratmaktadır. Bu doğrultuda kişiler kendilerini emekleri ile ifade edemeklerinden, hem ortaya çıkan sonuca hem sürece, hem kendilerine hem de doğaya yabancılaşmaktadırlar. İş dünyasında yaşanan yabancılaşma, “iç dünya”ya da sirayet etmekte ve çılgınca bir eğlence anlayışını doğurmaktadır: Kişiler sentetik heyecanların peşinde, sentetik ilişkiler kurarlar; gerçek ve derin ilişkiler, rahatlamalar yaşanamaz. Orta sınıf, devamlı iktidar seçkinlerinin sahip olduğu para, iktidar ve prestijin peşindedir; ancak bunlara hiçbir zaman sahip olamayacaktır. Mills’in orta sınıf sorununa yaklaşımındaki temel kavram, Marx’ın yabancılaşma sorunudur. Mills’e göre prestijin en önemli yolu doğumdur; eğitimle de sağlanır ve eğitimin süresi, prestiji belirler.
  • "Beyaz Yakalılar" eserinde, orta sınıf konusunu ele almıştır. 1950'lerde Amerika'da giderek büyüyen beyaz yakalı orta sınıfın statüsü hakkında kaleme aldığı bir eserdir. 20. yüzyılda büyük çaplı girişimcilerden küçük mülk sahiplerinden oluşan eski ve bağımsız durumdaki orta sınıfın yanı sıra, şirketleşme çatısı altında toplanan Amerikan toplumunda yeni bağımlı bir orta sınıf ortaya çıkmıştır. 1940'larda bu yeni orta sınıf nüfusun beşte dördünü yani büyük bir oranını kaplamaktadır. Yeni orta sınıf bir toplum yapısının önemli siyasal parçası olamamıştır. Günümüzde ise toplumu kitle toplumu olmaya zorlayan güçlerin, arkadan gelen ikinci veya üçüncü sınıfın hizmetlileri olma pozisyonunda kalmıştır. Mills eski orta sınıfın bir zaman içinde olsa, toplumda bağımsız bir iktidar tabanı oluşturduğunu belirtmekle birlikte, yeni orta sınıfın bu yeteneği göstermediğini belirtir. Ayrıca Mills Beyaz yakalıların bağımsız bir siyasal görünümü olmayan ve olacağa da benzemeyen bir yeni orta sınıf meydana geldiğine dikkat çeker.

Mills, orta sınıf işçilerinin ve hatta serbest meslek sahibinin; genelde kendi yaşamlarını kontrol edecek bir kişisel güçten ve ulusu şekillendirebilecek bir politik güçten yoksun olduklarını belirtmektedir.

İktidar seçkinleri değiştir

İktidar seçkinleri adlı eseri hakkında; Bu eseri Wright Mills 1956'da kaleme almıştır. Amerikan toplumunun güç, iktidar seçkinleri analizi üzerine odaklanır. Nitekim Mills'a göre iktidar 19. yüzyılda bir orta sınıf toplumu olan Amerika'da ekonomi kendi başına, küçük, kendine göre bir denge içinde devam eden bağımsız üretim birimlerinden oluşurken, ekonomik güç bu çok sayıda küçük üretim birimi arasında parçalanmışken süreç içinde ekonomik, idari ve siyasi yönden birbirleriyle bağlantılı iki veya üç büyük şirketin egemenliği altına girmiş, ekonomik alanda alınacak en önemli kararlarda iktidar bu şirketlerin eline geçmiştir. Wright Mills, önceki elit kuramcıların aksine elit yönetimi kaçınılmaz yönetim biçimi olarak görmez, ayrıca seçkinlerin doğuştan seçkin bir karakterle dünyaya geldikleri gibi bir görüşe itibar etmez. Seçkinlerin arasından bazıları iddia edilen özelliklere sahipse bu doğuştan değil, sahip olunan ayrıcalıklı yaşam koşullarından kaynaklandığını belirtmiştir.

Mills, kuramının tarihin her dönemi için geçerli olamayacağını söylemiş olmakla birlikte; büyük ölçüde 20.yüzyıla uygun olduğu düşüncesindedir (aslında Mosca ve Pareto’nun elit teorileri ile birlikte düşünülürse, Mills’in tezi demokrasiye karşı sunulan görüşlerin antitezi, yani bir Neo-Elit kuramıdır). Mills’in iktidar yapısı çözümlemesi karamsardır; kadın ve erkeği, kaderleri elitin toplumsal eylemlerince belirlenen piyonlar olarak görme eğilimindedir.

Mills’e göre demokrasi, yurttaşlara söylenmekte olan bir yalandır ve işin aslı başkadır: Toplum, üçlü bir dikta (triviumverate) tarafından, yani siyasi-sanayi-askeri elit tarafından, üçlü bir etkileşimle (Capitol-Pentagon-Wall Street) yönetilmektedir. Bu etkileşim içindeki üçlü şema, bir “kenetli müdüriyet” (directorate) oluşturmuşlardır. Bu elitin (sermaye-iktidar-ordu üçgeninin) özellikleri ise;

  • Karşılıklı değiştirilebilen roller içerir (Fabrika sahibi zengin bir işadamının, bir sonraki dönemde rahatça bakan olabilmesi gibi/Üçlü diktanın herhangi bir branşında dorukta olanlar, diğer branşa hızlı ve kolayca geçebilirler).
  • Benzer sosyal geçmişlere sahiptirler.
  • Hiçbir elit, tek başına güç olamaz.
  • Yoksulluk, durgunluk, ekonomik bunalım ve savaş kararları, iktidar eliti tarafından verilir.
  • Gizlilik içinde çalışmalarının, temel prensipleridir (ancak bunu reddetmeleri, inkâr etmeleri).
  • Çok yüksek bir prestije ve teknoloji gibi istediklerinin uygulanmasını sağlayacak araçlara sahiptirler.
  • Siyasal iktidar, hükûmetin üst düzeylerinde yoğunlaşır.
  • Günümüzde hükûmet ve ekonomik sermayeyi büyük hükûmetten ayırmak imkânsızdır, askerî güç ise II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yükseliştedir. O’na göre “Amerika’da bugün askeri yapı, politik yapının önemli bir parçasını oluşturmaktadır”, “askeri kapitalizm”dir: Çünkü siyasal elitin dikkat noktası ulusal konulardan uluslararası konulara kaymıştır, bu da büyük askeri liderlere karar verme sürecinde daha fazla söz hakkı tanımaktadır. Ekonomi ise; aynı anda hem savaş ekonomisini hem de özel şirket ekonomisini yaşamaktadır.

Bu açıdan Mills, “Equilibrium” yani “Hükümetin, çekişen çıkarlarının dengelenmesiyle düzenlenen bir çeşit otomatik makine olduğu” şeklindeki denge tezine de karşı çıkar. Amerikan sahnesindeki yakın olayların tarihsel kargaşasına bakıldığında, Mills’in siyasal elit tartışmasının tümüyle isabetli bir kehanet olduğunu söylemek mümkündür. Bütün belirtiler, toplumda iktidar paylaşılmasına ve dağılımına değil; iktidarın tekelleşmesine, toplanmasına, merkezileşmesine gidildiğini göstermektedir.

Milovan Djilas’ın “Sosyalist Toplumda Yeni Sınıf ve Tabaka” adlı eseri ve C. Wright Mills’in “İktidar Seçkinleri”, birbirlerini sosyalist ve kapitalist düzende tamamlayan iki çalışmadır. Djilas’a göre, eski sistemin bürokrat ve sosyalistleri, yeni sistemin kapitalistleri olmuşlardır.

Dış bağlantılar değiştir