Tartışma:II. Abdülhamid/Arşiv 1

Maddenin revizyona alınması değiştir

Sayfanın tarafsızlığının oluşturulması ve ansiklopedik bilgiler içermesi açısından özverili çalışma yapmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Bu sebeple bu maddenin iyilştirilmesi için çalışmalara başlıyorum K a h v e 6buyrun? 15:48, 6 Şubat 2014 (UTC)

Maddenin tarafsızlığı hakkında değiştir

31 Mart Vakası değiştir

Muhasibi arkadaşımız Cevat Rıfat Atilhan'ın kitabı kaynak olarak göstermişti. Yahudi düşmanlığı olarak isim yapan bu zat bazı konularda son derece taraflı. Açıkçası pek güvenilen şahısiyet değil (yazdıklarının hepsi yalandır demiyorum ve oğlu Bülent Oran'ı severim de:)) Ayrıca Cevat Rıfat general değil. Kendisi milis generali diyor da dayanağını bulamadım. Bana kalırsa başka kaynaklar gösterilmesi gerekiyor. Yoksa okuyucular alay edeceklerdir. Necip Fazıl Kısakürek filan yazmıyor mu acaba? İyi çalışmalar. Takabeg 22:02, 7 Ocak 2008 (UTC)

  • Sorun değil, başka kaynaktan doğrulatırız. Ama bu "Sabah gazetesini" kaynak göstererek Abdulhamid'in Holmes okuyup istihbarat örgütü kurduğunu söyleyen arkadaşa söyleyeğim var. Kardeşim karikatür kitabı mı yazıyoruz burda. Bu ne ciddiyetsizlik. Osmanlı ve dünya tarihinin bir dönemine damgasını vurmuş olaylar için bula bula gazeteyi mi referans bulmuşsunuz? Holmes okuyup devlet yönetmeye talip olanlar varsa onlar da koca imparatorluğu 9 yılda yerle bir eden İttihad Terakki'çilerdir. Bu rezillik bir an önce maddeden silinsin diye tartışma başlatıyorum.
  • Abdulhamid'in istibarat örgütlenmesi dünya çapında kullanılmıştır. Özellikle Rusların (KGB) istihbarat örgütünün temelinin tamamen aynı mantığa dayandığı bilinir.
  • Necip fazıl'a ait ulu hakan 2.Abdülhamid han adında kitabı var tavsiye ederim Abdülhamid'e merakı olanların mutlaka okuması gereken bir kitap--KorgünG 10:42, 17 Ağustos 2008 (UTC)korgünG


31 Mart vakkası: Burada 31 mart vakkası yabancı güçlerin veya azınlıkların bir tertibi imiş gibi gösterilmek ve Abdulhamit II. nin vebali gizlenmek isteniyor. Abdulhamit hakkinda mürtecilerin ana tutumu bellidir. Bu tür bir saçma izah ile yine mürteci fikirlere hizmet ediliyor.

1- Ne Yahudilerin ne Ermenilerin ne de ingilizlerin 31 mart olaylarıyla bir ilgisi yoktur. Abdulhamit böyle gerici bir ayaklanma ile istibdadını yeniden kurmayi düşünerek bu ayaklanmayı başlattı. Ama Selanikteki Ordu gücünü hesaba katmadı.

  • Hadi ordan! Abdulhamid kendi sonunu getirecek bir tertibi niye yapsın. Abdulhamid karkgaşadan daima kaçmış biridiri. İkincisi selanik ordusu mekadon, arnavut asilerden oluşuyor ve durdurulması için sadece 1.ordu kafidir. Kan akmasın diye hiç karşı koymadı. yoksa üç-beş çapulcu padişahı alaşağı edemezdi.

2- Itihad Terakki Vahidettin ile maksadina ulaştı deniyor. Yalanın bu kadar kuyruklusu olamaz. Adbulhamitin arkasında Sultan olan Mehmet Vahidettin degil Mehmet Reşat tır. Vahidettin tahta çıktıgında ittihat ve terakki 1918 yenilgisinden sonra ortadan toz oilmuştu. Talat Paşa Almanyaya Enver Paşa Kafkasyaya kaçmışlardı.Vahidettin ile ittihat ve terakki yi aynı cümlede kullanmak bile abestir ve maksatlıdır.

  • Ha Reşad, ha Vahdettin. Osmanlı Devleti Abdulhamid ile bitmiştir. Gerisi ittihad terakkinin kuklasıdır. NEdense ülkeyi ittihat terakki batırdı ama fatura hep Vahdettin e kesilmiştir.

93 Harbi'nin sebebi değiştir

93 Harbi'ni başlatan olay Meclis-i Ayan ve Mithat Paşa'nın çalışmalarıdır.Çünkü elimizdeki veriler gösterir ki Mithat Paşa misyonerdir.Batılı devletlerin himayesindedir.93 Harbi'nin sonuçlarını Abdülhamit 2 üzerine odaklanmasının tek sebebi Türk Tarihi'nde,misyonerle en geniş sınırlarda mücadele eden hükümdarın Abdülhamit 2 olmasıdır.Aynı zamanda şu bir gerçektir ki Mithat Paşa'nın izinden gelen misyonerler Hareket Ordusu adı altında 31 Mart 1907 günü Abdülhamit 2'yi tahttan indirerek koca cihan imparatorluğunun sonunu hazırlamışlardır.Değerli arkadaşlar bu misyonerlerin yaptığı ayrılıkçı yaklaşımlar bugün soğuk savaş adı altında beyin savaşı ile devam etmektedir dikkatli olalım.Benden söylemesi...



Bir insanı misyoner olarak suçlamak ve belgeleri elimizde demek kolay. Madde içinde de savaşa Padişah karşı çıkmış ama Mithad Paşa ve birkaç paşa daha çok heveslilermiş mişmiş falan filan. Fakat savaşı Mithad Paşanın başlatmış olması çok komik bir durum.Savaş 10 Nisan 1877 de başladığında , Mithad Paşa 5 Şubat 1877 de gönderildiği sürgününde idi.O kısım düzeltilebilir.Tarihe kulaktan dolma iftira atmak insan işi değildir.Demir 14:20, 23 Eylül 2009 (UTC)

Abdülhamit'in özellikleri değiştir

"Güçlü bir zekası vardı" vs., Kültür Bakanlığı web sitesi kaynak gösterilmiş. Düpedüz taraflı, kaynak güvenilir değil (TC Kültür Bakanlığı Türk tarihi ile ilgili konularda taraflıdır) üstelik bilimsel de değil, kim Abdülhamit'e zeka testi yaptı ki? Bu nedenle çıkartıyorum. Filanca 10:28, 15 Şubat 2009 (UTC)


İngilizler çok garip bir millettir. Ve güzelde bi düşünceleri var: Bir milleti tarihiyle çatıştırırsan o milleti rahatlıkla bölebilirsin diye. Başarmışlarda. Kendi Prensleri gelip "Dünyâda 100 gram akıl varsa, bunun 90 gramı Abdülhamîd Han'da, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünyâ siyâsîlerindedir.diyecek kadar mütevaziler ama biz kendi içimizde kendi atalarımızdan o kadar süphe ediyoruzki Abdulhamid Han gibi bi Osmanlı Padişahını böyle yerden yere vurabiliyoruz.

  • Ya kardeşim sen kendi soyundan gelen kişiye nasıl aptal dersin bu arada T.C. Kültür Bakanlığının hangi gerekçe ile tarafsız davranmadığını savunuyorsun bu yüzden maddeyi geri koyuyorum..


Abdülhamid hakkındaki taraflı diye nitelendirilen bölümlerin doğruluğu Ünlü tarihçilrimiz İlber Ortaylı ,Mustafa Armağan,Halil İnanlcık gibi tarihçiler tarafından ispatlanmıştır.Belgeler taraf gözetmeksizin doğruları gösterir.Tartışmanın bir anlamı yok.

- Yazılarla ve insanlarla polemik yapmak istemiorum ama inanılmaz bir karmaşa tarihinin millete empoze edildiğini çok iyi biliyorum. Ünlü tarihçilerimiz derken kusura bakmayın biraz dikkatli yazalım. Bilim adamı, bir teori ortaya koyarken, bir teoriyi ispatlamaya çalışırken ve karşıt görüş sergilerken tarafsızlığını ortaya koymak zorundadır. Kendi kültürel, milletsel, ırksal, kökensel vs. bakış açısıyla bilimsel olgulara bakamz. Heleki dinsel ve siyasal bakış açısıyla hiç bakamaz. Bir bilim adamını değerli kılan yazılarındaki tarafsızlığın tadıdır. Yazdıklarının doğruluğundan bu sebeple şüpheye düşmezsiniz, güvenirsiniz. Neyazıkki ülkemizde özellikle ve tabiki bilimsel bakış açısına sahip olmayan diğer ülkelerde de olan "yanlı" bakış ile tarih yazılarına bakan bilim adamlarının ne kaynaklarına güvenilir ne de yazılarına. Bu ülkede ve dünyada isim yapmış tarafsızlığı tartışılmayan tarihçiler bir elin parmaklarını geçmez. Tabiki büyük isimlerden basheiyorum. Bir Halil hoca, bir İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarihi yazarlar. Yeni nesilde İlber hoca peşlerinden gelir. Bu adamların arasına, burada Adülhamid i konuşurken Mustafa Armağanı nasıl yerleştirirsiniz? Mustafa Armağanın çizgisinin, tarafının ne olduğu belli olan, din üzerinden kitaplar yazarak dindar insanlara birşeyler pompalayıp para kazanmaya çalışan bir adamdır. Temsil ettiği fikirlerin ne boyutlarda olduğu, o herkesin çok övdüğü "Abdülhamidin Kurtlarla Dansı" kitabında da belirtilmiştir. İstenirse aklımda kaldığı kadar kitaptaki yalanlarını ve saçma sapan günümüzle kıyaslamalarını örnekte gösterebilirim. Ama gerek yok, tarihi değil bir bilimi araştıran, kafası çalışan bir kişi kitabı okuduğunda bunu anlaması lazım. Anlayamıyorsa, tarihe bakış açısının kendi siyasal ve dinsel çerçevesinden öteye gitmediğini söyleyebilirim. Buraya kaynak diye yazılan bu bahsettiğim kitabında haliyle kaynak diyerek bahsettiği bir kitap var haliyle. O kitaptan bakıyorsunuz oda bir başka kitaba gidiyor, ordan bakıyorsunuz o bir kitaba gidiyor. Sonra bakıyorsunuz temel belge niteliğindeki kaynak "Abdülhamidin Hatıratı" diye bir kitapçık. Kitapçık nerde diyorsunuz yok, bilen yok görende yok kitapçığı. Kitapçıkta yazılanlar varda, kitapçık yok. Kitapçık Abdülhamidin günümüzde kendisine atılan iftiralarına cevap veriyor ilginç birşekilde. E belge nerde, yok. Herkes birbirinden almış, kaynağı birbiri göstermiş yazmış. İşte bu tip kişilerin bilimsel çerçevede zaten aferdersiniz sallanmamasının sebebi budur. Burda da kaynak tarihçi gösterilmesi, komedidir. Abdülhamid çok büyük bir padişahtır, büyük tarihçilerde zaten bunu söyler. Son 200 yılın en iyi padişahı, en zekisi, en iyi dış polittika yapanı. Eleştirilsede ülke içinde uyguladığı baskı rejimiyle uzun süre idere etmiş osmanlıyı kolay değil helal olsun. Yeni cumhuriyet doğal oalrak baskı rejiminden dolayı onu suçlamış, hakkını yemiş. Tekrar saygıyı özürlerle iade edelim bu ayrı mesele. Fakat Mustafa armağan gibi yalan tarih yazıcılarınında yzdıklarına itibar etmeyelim oda ayrı mesele. Çünkü tarihin gerçeklerini size anlatmaktan ziyede bu tip insanlar sizin siyasi düşüncelerinizi, dinsel düşüncelerinizi, taraftarlığınızı hedef alarak sizden faydalanırlar. Gerçekleri açıklıyoruz deyip "sıfır" anlatırlar. Lütfen bilime tarafsız yaklaşın, adaplı konuşun be kardeşim. En tepeye çıkarıp, en dibe sokmayın milleti aranız olsun. Sekerford 02:32, 31 Aralık 2009 (UTC)

buradaki adını yazmaktan korkan ödleğe söylüyorum,annesi,anneannesi,onun annesi,gavur olan bir adam nasıl da türk soyundan olur? Girayhankaya 20:39, 1 Mayıs 2011 (UTC)

Asılsız iddialar değiştir

Şayet II. Abdülhamit vatanı parayla satıyor olsaydı kendisine "Filistin'in Yahudilere verilmesi halinde Osmanlı'nın tüm dış borçlarını kapatacağız." şeklinde bir teklif sunan siyonistleri de reddetmezdi. Kaynak mı? Mustafa Armağan'ın Abdülhamit'in Kurtlarla Dansı adlı kitabı.


- Prof. Vahdettin Engin son kitabında Abdülhamidin israillilerle toprak satımı için 4-5 yıl süresince konuştuğunu ortaya koyacak belgeler çıkaracağını açıklamıştı. Bu belgeleride tv den göstermişti. Abdülhamid toprakları satmayı düşünmesede, ülkenin kötü durumu ve bir şekilde o yerlerin kaybedileceğini tahmin etmiş, ilişkileri kesmemiş ve satışlarla ilgili görüşmüştür. Üstte zaten Mustafa Armağanın kaynak gösterilmemesi gerektiğini belirtmiştim zaten. Merak edenler bütün arşiv, doktora çalışmasını II.Abdülhamid han üstüne yapan Vahdettin Enginin kitaplarından tarafsız bir şekilde yazılarını okuyabilir. Sekerford 02:32, 31 Aralık 2009 (UTC)

Filistin'de Yahudilerin toprak alması karşılığında borçların silinmesi konusu, sadece Theodor Herlz'in anılarında geçmektedir ve doğrudan padişahtan talep ettiğine (İlber Ortaylı, Erhan Afyoncu gibi) ciddi tarihçiler tarafından inanılmamaktadır. Herşeyi fazlasıyla yazan ve kaybetmeyen Osmanlı bürokrasinde de böyle bir talep olduğuna dair tek bir kayıt bulunamamıştır. II. Abdülhamit alımları öğrendiğinde özellikle Yahudilerin Filistin'de toprak alımını yasaklayan kanun çıkarmıştır. Yahudilerin bulduğu yöntem ise Arapları aracı olarak kullanıp arazileri -tapu memurlarına rüşvet vererek- kendi üzerlerine çevirmeleri olmuştur. Vahdettin Engin ise ayrı bir belge bulmuştur, ki bu da Yahudilere -hiçbir yerleşim biriminde çoğunluk oluşturmamak kaydıyla- Kuzey Irak'ta arazi alımına izin verilmesi girişimidir, ama gerçekleştirilmemiştir. Her iki konu da arazi alımının izninden ibarettir, devlet kurmaya yönelik değildir. --iazak 11:40, 6 Ocak 2010 (UTC)ileti

- Arkadaşım, bende zaten devlet kurmaya yönelik bir satışın olduğunu söylemedim. Abdülhamitin, belli yerlerde toprak satışı ile ilgili konuştuğunu söyledim. Bizim satılacak tek karış toprağımız sözünün doğru olmadığını belirtmek için bunları yazdım. Ayrıntıları bilmiyorum, mesajın bana yazılmış gibi geldiği için cevap yazıyorum. Öyle değilse kusura bakma lütfen. Sadece bu yalan tarihçilikten sıkıldığım için buraya yazdım zaten.Sekerford 03:09, 24 Ocak 2010 (UTC)

Ölümü değiştir

Abdülhamid'in ölümü hakkında hiç bir şey yazmıyor mu arkadaşlar?Yoksa ben mi göremedim?Nerde ne zaman ve hangi sebepten olduğu hakkında bir açıklama yok mu?--Kamuran Ötükenli 07:30, 12 Temmuz 2010 (UTC)

  • Merhaba, haklısınız. Abdülhamit'e tahttan indirildikten sonra ne olduğu maddede hiç yazmıyor. Ben bu madde çok tartışmalı olduğu için pek dokunmuyorum. Abdülhamit 1909 yılında tahttan indirildikten sonra mümkün olduğu kadar uzağa gitmesi için Selanik'e sürgüne gönderildi. Ama Selanik 1912 yılında Balkan Savaşı'nda Yunanların eline geçince İstanbul'a getirildi. İstanbul'da Beylerbeyi Sarayı'na yerleştirildi. 1918 yılında ölene kadar orada yaşadı. Yaşamının son yıllarında kendi elleriyle mobilya filan yapmış, hatıralarını yazmıştır. Tahttan indirildikten sonra toplam 9 yıl yaşamış oluyordu. Öldüğünde 75 yaşındaydı. Eceliyle öldü ama hangi hastalıktan öldüğünü bilmiyorum. ---Vikiyazar 14:20, 12 Temmuz 2010 (UTC)

Abdülhamid mi, Abdülhamit mi? değiştir

Abdülhamit mi, yoksa Abdülhamid mi? Maddede şu anda tutarlı bir yazım yok. Öyle veya böyle olması gerektiğini savunanlar gerekçesini ve kaynağını da söylerse belli bir yazımda karar kılabiliriz. Şahsen bana "t" Türkçeye daha uygun gibi geliyor. Mehmed yerine Mehmet, Ahmed yerine Ahmet dememizle aynı nedenle. Bu konu, pek çok tarihi kişinin maddesiyle ilgili. Saygılar, Filanca 20:43, 1 Ekim 2007 (UTC)

Resmi belgelerde adı Abdülhamid olarak geçiyor.--Martianmister 10:46, 2 Ekim 2007 (UTC)

Hangi resmi belgede geçiyor? "Abdülhamit" geçen iki resmi belge: [www.tdk.gov.tr/TR/yonlendir.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF56573D7CD94618A3] [1]


Hem TDK'nın asıl işi bu, yani dil ve yazım. Saygılar, Filanca 19:52, 15 Ekim 2007 (UTC)

Başkaca yorum yapan veya kaynak gösteren olmazsa, gösterilen tek kaynak olan TDK imlasına dayanarak maddeyi "t"li yazıma göre düzelteceğim. Saygılar, Filanca 20:23, 17 Ekim 2007 (UTC)

  • Kimse Abdulhamid'i Abdulhamit diye aramaz. Adamın ismi Abdulhamid, TDK kararıyla Abdulhamit yapamazsınız. Arapça dal harfidir ve ses olarak Türkçe'deki "d" ye karşılık gelir. "t" harfi farklıdır.
TDK'nın 't'yi kullanması kelimeleri Türk dilbilgisi kurallarına uydurma gayretinden ileri geliyor. Zira Türkçe dilbilgisi kurallarına göre Türkçe kelimeler d, b, g gibi sessizlerle bitmez. Bu yüzden TDK, Ahmed'i Ahmet, Refig' ismini Refik, Katib ismini de Katip olarak kullanarak biraz olsun Türkçe dilbilgisi kurallarına uydurmaya gayret ediyor. Yani bu durum, TDK'nın yanlış bir politika izlemesinden kaynaklanıyor. Zira Arapça bir ismi zorla Türkçeleştirmenin lüzumu yok. Zaten bunu becerebilmek mümkün de değil. Büyük ve küçük ünlü uyumu bile TDK'nın komik durumunu gözler önüne sermeye yeter. عبد الحميد ثانی kullanımının Türkiye'nin kullandığı latin alfabesindeki karşılığı Abdülhamid Sani'dir. Yani kullanım Abdülhamid olarak değiştirilmeli.--Xyzblood 14:07, 4 Mart 2008 (UTC)

Arapça isimler Türkçeye geçince Türkçenin okuma ve yazma kurallarına uyarlar. Mohammad olur Mehmet, Ahmad olur Ahmet. Aynı Yusuf'in gavur dillerine iosef, josef, jozef, yasef vs. diye geçmesi gibi. Her dilin kendi söyleyiş tarzı vardır, orijinale sadık kalmamak bir "hata" değil, yerelleştirmedir. Saygılar, Filanca 12:47, 15 Mart 2008 (UTC)

Arapça isimler Türkçe' ye geçince Türkçe'nin okuma-yazma kurallarına uymazlar. Halkın dilinde yumuşarlar. Amine Emine, Umar Ömer olur. Bu ise onların özel isim olma değiştirilemez olma kuralını sarsmaz. Türkçe sadece Türkiye' de konuşulan bir dil değildir ve TDK Türkçe konuşan bütün halklar tarafından otorite kabul edilmiş bir kurum değildir. Kaldıki, bir dilin kurallarını kurumlar değil halk belirler. Abdülhamid Arapça bir isimdir ve bir 'özel isim' dir. ve ilave olarak Arapça'da Mohammad olup ta Türkçe'ye Mehmet olarak geçmiş bir isim yoktur. Muhammed denir. Mehmet ise onun Türkçeleşmiş halidir (halkın dilinde). Bu ise Muhammed isminin de kullanıldığını es geçmemizi gerektirmez. --Ispartaileti 23:58, 22 Ocak 2009 (UTC)

Türkiye'de olan yerelleşme değil, TDK'nın dayatmasıdır. Yoksa Türk toplumunda bu şekilde kullanılagelmiş değil... Muhammed isminin Mehmet oluşu oldukça farklı bir durumdur. Zaten hiç kimse Hz. Muhammed'i Mehmet diye anmaz. Ahmed ismiyse Arapça'da Ahmad değil Ahmed'dir. TDK'nın isimleri bu hale getirmesinin sebebi okuma-yazma kuralları değildir. Zira عبد الحميد kelimesinin karşılığı gerek alfabe gerek telaffuz açısından Türkçe'de vardır: Abdülhamid. TDK, Türkçe'deki, öz Türkçe kelimelerin sonlarının yumuşak ünsüzlerle bitemeyeceği kuralından hareketle Türkiye'de kullanılan ve yumuşak ünsüzle biten isimlerin son harflerini sert ünsüzlerle değiştirdi. Bu oldukça komik bir durum. Zira üzerinde oynanan kelimeler başka bir dile ait; Türkçe'ye değil. --Xyzblood 12:34, 25 Mart 2008 (UTC)

Haydi Mohammad'ı Mehmet yapmamıza farklı diyelim. "Arapça'da Ahmad değil" doğru değil, maalesef öyle. Bizde ikinci "a" yerine açıkça "e" kullanılır, Arapçada böyle değildir. Keza, Arapçada Arap denmez, Arab denir, vs. Türkçenin söyleyişi Arapçaya uymuyor. "TDK dayatma yapıyor", "komik durum" şahsi görüşler, katılmadığım gibi, birbirinden bağımsız iki dil kuruluşunun yazım kılavuzlarını kaynak olarak gösteriyorum: TDK ve Dil Derneği. Bu durumda hâlâ "kitap" yerine "kitab", "Ahmet" yerine "Ahmed" derseniz / yazarsanız buna "komik" demek daha uygun. Saygılar, Filanca 22:26, 28 Mart 2008 (UTC)

xyzblood senin galiba telafuz farklarından haberin yok. filanca doğru söylemiş, kelimeleri kendi dil fonetiğimize uydurabiliriz çünkü farklı alfabe kullanıyoruz. ingilizler neden muhammed e mohamad diyor düşündün mü? biz neden abdülhamid diyecek mişiz. arapça yazılışı aynen kağıda geçirmek doğru değil.öğren de gel bunları

İngilizler'in neyi nasıl okudukları beni ilgilendirmez. Önemli olan, şu an kullandığımız dilin kesintilere uğramamış haliyle Arap harfleriyle yazılması yani Osmanlıca'yla mevcut dilimizin karşılaştırılması. Gayet güzel Arap harfleriyle yazıp konuşabilmişiz yıllarca... Aslında işin boyutu farklı. Tarih ilmiyle ilgili bir ismi Türkçe'ye çeviremeyiz. "Mehmet Emin" diye geçen bir ismi nasıl "Mehmet Güvenilir" yapamıyorsak. Abdülhamid, Abdülhamid'dir. İsminin bir manası vardır ve tam karşılamayan harfle kullanmaya kalkarsanız isim bozulur. Buna da kimsenin hakkı yok. Komik olan da bu yani. Benim ismin "Güven". Ben pasaport işlemleri için ingiliz konsolosluğuna gitsem pasaportuma "trust" mı yazcaklar?

2.Abdülhamit, 93 Harbi'ni gerekçe gösterip,daha hızlı karar almak bahanesiyle meclisi kapattırmış ve 30 sene boyunce tahttan düşürülene kadar meclis bir daha açılmamıştır.Midhat paşayı idam etmeyeceğine söz vermesine rağmen Taif'te gizlice boğdurmuştur.Burada bazı akadaşlar hala cumhuriyet rejimiyle alıp veremedikleri olduğundan dolayı böyle isimleri alternatif olarak göklere çıkarmaya çabalamaktadırlar-fakat böyle yapabilmek için bile belli tarihsel bilgileri bilebilmek gerekir,bazıları jurnalci ne demek, selimiye kışlası'nın amacı neydi,padişah neden yıldız sarayını kullanırdı,jöntürk,mektepli,alaylı,ümmi subay ne demek,o zamanın osmanlı ordusundaki şartların kötlüğü vs... bunları bilmeden tabiri caizse işkembe-i kübradan sallıyorlar.

beyler ben Abdulhami"d" sever biri olduğum halde "filanca"nın gösterdiği kaynaklar sebebiyle T wikipedi için daha doğrudur kurallara uygun olanıdır. Ben günlük hayatta D kullanabilirim bunu TDK düzenleyemez ama bir sözlük için T olmalıdır.


efendiler fazla uzatmışsınız konuyu,okurken sonda t okumuyoruz ahmeddddd diye uzatan türk görmedim pek,muhammet,hamit,ahmet okuyoruz,türkçede her harf tek sesi karşılar ,bu sebepten abdülhamit,arapçasını yazanlar son harf olarak dal kullanmaya devam etsin saygılar Girayhankaya 20:30, 1 Mayıs 2011 (UTC)


Merhabalar, kaliteli ya da seçkin makalelere baktığımızda orijinal adı Latin alfabesi ile yazılmış olan kişilerde orijinal adı korunmuş, orijinal adı Latin alfabesi dışında bir yazıyla yazılan dillerdeki isimler ise Türkçedeki okunuşları dikkate alınarak yazılmış (Türkçeleştirilmiş) [1] Normalde adı Gandhi olmasına rağmen makalenin başlığı Gandi. Benzer şekilde seçkin madde olmasalar da Japon padişahlarının adları da resmi latin alfabesi karşılıkları olan shi chi ibi ifadeler yerine şi çi kullanılarak yazılmış. Sonuç olarak Abdülhamit olarak yazılması gerekiyor. (ki arapçada ü olmadığı için yoksa da abdulhamid olması lazım)

Bunun dışında TDK ya da Dil Derneğinin Türkçeyi düzenleme yetkisi olmadığına dair de Türkiye Türkçesinin düzenlenmesi için kurulmuş bu iki kurum arsında ihtilaf yoksa Abdülhamit okunuşu geçerlidir. Dillerin düzenlenmesi bazı ülkelerde sayın akademilerce (İspanya-RAE, Fransa-Académie Française, İtalya-La Crusca) ya da devlet eliyle (Almancada kurultaylar, Çince'de ve Japonca'da devlet tarafından düzenlenen standartlar) yapılır. Bu makale Türkçe olarak geçse de kast edilen Türkiye Türkçesidir ve bu nedenle TDK ya da Dil Derneğinin düzenlemesi ya da hakemliği kabul edilebilirdir. (Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi gibi "Türkçe" kabul edilen diller için ayrı başlıklar açılıyor.) TDK'nın uyguladığı politika ile ilgili kişisel görüşlere dayanarak yazmaktansa objektif olması açısından resmi olarak kabul gören Abdülhamit yazımı ile değiştirilmelidir. (Bizim mahallede de Ebdülhemid diyolar öyle yazalım halkın dediği olsun demek çok objektif ya da mantıklı değil) 77.224.143.189 00:23, 26 Mart 2014 (UTC)

Merhaba, Japon alfabesinden resmi karşılık meselesine ufacık bi şey söylemek istiyorum izninizle: Latin alfabesinde ş, ç gibi sesler olmadığı için shi chi şeklinde yazılıyor o sesler. Bizde, yani Türkçe latin alfabesinde karşılığı var, ş ve ç olarak yazabiliyoruz. Aynı şekilde, karşılığı olan bir d sesini t yapmak uygun olmaz diye düşünüyorum. Bahsedilen isim bir cins isim değil, kitab kelimesinin örnek verilmesi abes oluyor biraz. Muhammed de Türk alfabesi ile yazılınca Muhammet olmuyor, ama çocuğunuza isterseniz "Muhammet" ismi koyarsanız yazılırken Muhammet yazılır elbette. Mesele bir ismi Türkçeleştirmek değil, bir şahsın adını yazabilmek ve II.Abdülhamid'e Abdülhamit demek, adı hakikaten Amine olan birine tutup Emine demek gibi olur. Orjinalini koruyabilecekken değiştirmeyi istemenin sebebini açıkçası çözemedim. Saygılar. Ce sum (mesaj) 06:28, 13 Ekim 2014 (UTC)

Ulu Hakan/Kızıl Sultan tartışması değiştir

Sultan 2.Abdulhamit le ilgili ulu hakan mı kızıl sultan mı konusu daha çok tartışılacak gibi görünüyor.Ben ulu hakan olduğunu düşünüyorum ülke yi 33yıl ayakta tutmayı başarması onun kahraman tarafını gösterir tabi halk üzerinde baskı kurması kafaları karıştırır Sultan 2.Abdulhamit in Porto şarabı içtiği söyleniyor tabi emin değilim ama sigara içtiği bir gerçek

  • "... muhalifleri tarafından "kızıl sultan" iftirası atılmıştır." ne ya? Adama lâkap taktılar diye "iftira" mı atmış oldular? Yazılanı beğenmediniz diye abuk sabuk şeyler yazmayın. O kısmı değiştirip ".... "kızıl sultan" diye anılmıştır." yaptım. Bazı vatandaşlar siyasi görüşleri doğrultusunda ansiklopedik içerikten kopup bir de saçma sapan gramatik hatalar yapmazlarsa iyi olur. -- OzzyPh 00:12, 29 Mayıs 2011 (UTC)OzzyPh
  • Arkadaşım.Kızıl Sultan denmesinin sebebi (GÜYA) "Abdülhamid'in Ermenilerin isyanı sırasında pek çok ermeniyi öldürmüştür." görüşünün bir ürünü.

--78.166.128.214 13:47, 1 Nisan 2013 (UTC)abdülhamit asla kızıl sultan değildi asla öyle biri değildi bunu eklemeleri lazım

Hilafet ile ilgili tartışmalardaki önemli noktalara birer cevap değiştir

Hilafet sırası değiştir

I. Selim'in hilafet sırası 73'tür. Hilafet şer'i bir konudur. Sünni halifelerin sırasını yazarken Fatımiler'i de sıraya eklemek iki açıdan yanlış 1. Şer'en yani Sünni ve Şii şer'i hukukları açısından doğru değil. 2. Teknik olarak yanlış, çünkü Fatımiler'in halifeleri ile Abbasi halifeler eş zamanlıdır; yani bir sıra yoktur. ,ifeleri kabul etmezler. Kendi şer'i hukukları açısından bu şekildedir.

Hilafet mezhepsel derinliği de olan bir konudur. Osmanlı kayıtlarında da sıra Sünni zincir olarak tutulur. Şii kayıtlarda da benzer şekide kendilerine göredir.

Benzer şekilde Osmanlılar ve diğer Sünni dünyası Endülüs Emevileri'nin halifelerini de kabul etmezler. 88 yazılırken Endülüs Emevileri dahil edilmemiş halbuki Endülüs Emevileri ve halifelei sünnidir. Yani 88 sayısının ne teknik ne şer'i hiçbir anlamı yok.

Tartışma sayfasında Sünni milliyetçiliğinden bahsedilmiş. Bu doğru bir yaklaşım değil. Bir nokta çok önemli. Fatımilerin ilan ettikleri halifeler Şii dünyasında da kabul görmemiştir. Bu halifeler bu sebeple İslam'ın değil Fatımiler'in halifeleridir. Benzer şekilde Endülüs Emevileri'nin ilan ettikleri halifeleri de İslam dünyası kabul etmemiştir.

Kuru bir tarafgirlik ile Sünni-Şii ayrışması üzerinden ve konu hakkında bilgi sahibi olunmadan bir iddia ortaya atılıyor. 88 sayısı yanlıştır. Doğru sayı 73'tür.

Bir noktayı daha önemle belirtmek istiyorum. Fatımiler'in halifeleri yalnızca Şiiler'in İsmailiyye kolu tarafından kabul edilmiştir. İmamiyye, Zeydi gibi diğer Şii kollar Fatımi halifelerini kabul etmemektedirler. Yani Fatımi halifeleri tüm Şiiler'in değil İsmailiyye kolundan gelenlerin bir bölümünün kabul ettiği haifelerdir.

Hilafet konusunda Sünniler ile Şiiler arasında gerçekten büyük bir ayrışma var mı? Fatımiler'in halifeleri tüm Şiileri mi temsil ediyor? değiştir

Hilafet sırası bölümünde de bir miktar belirtiğtim üzere Fatımiler'in hilafet iddiası temelde mezhepsel değil siyasi bir harekettir ve tüm Şii dünyası tarafından da kabul görmüş değildir.

Hilafet ile ilgili Sünniler ile Şiiler arasında büyük bir tartışma yoktur. Tartışmanın temeli Fatımilerin siyasi iddilarıdır. Benzer şekilde Sünni Endülüs Emevileri'nin de siyasi merkezli bir hilafet iddiaları olmuştur. Bu iki grup Abbasiler'le eş zamanlıdır.

Halifelik konusunda tarihi açıan bu şekilde iki özel durum vardır ve hilafet ile bilgi verilirken bu iki özel duruma da yer verilir. Ancak halifelerin sırasını verirken bu iki grup dahil edilmez. Fatımiler dahil edilip Endülüs Emevileri dahil edilmediği zaman da deyim yerinde ise Şii milliyetçiliği yapılmış olur.

Bir noktayı daha önemle belirtmek istiyorum. Fatımiler'in halifeleri yalnızca Şiiler'in İsmailiyye kolu tarafından kabul edilmiştir. İmamiyye, Zeydi gibi diğer Şii kollar Fatımi halifelerini kabul etmemektedirler. Yani Fatımi halifeleri tüm Şiiler'in değil İsmailiyye kolundan gelenlerin bir bölümünün kabul ettiği haifelerdir.

Halife sıfatının "resmi" anlamı değiştir

Halifelik resmi değil şer'i bir makamdır ve Osmanlı devlet kanununa tabi değildir. Bu konuda büyük bir yanlış anlaşılma var. Halifelik Osmanlı Devleti'ne değil, Osmanlı Devleti halifeliğe tabi idi. Bu tabiiyet hiyerarşisi Osmanlı'nın kendi devlet kanunlarında da böyledir. Bu sebeple Osmanlı'nın taraf olduğu resmi anlaşmalarda halifelikten söz edilip edilmemesinin hilafet ve halifenin kim olduğu açısından bir anlamı yoktur.

Örneğin Abbasi halifeleri döneminde Osmanlılar Abbasi halifelerine tabi idi. Endülüs Emevileri İspanyollar'ın baskısından kurtulmak ve İspanya'da kırımdan kurtulmak için Osmanlı'dan yardım istediklerinde Osmanlı'nın tek şartı vardı: Hilafet iddiasını bırakmaları ve Abbasi halifesine tabi olmaları.

Haifenin Kureyşli olmasının şart olup olmadığı değiştir

Halifenin Kureyşli olması gerektiği meselesine de bir açıklık getirmek istiyorum. Selçuklu, İlhanlı, Memlükler ve bunun gibi diğer büyük Türk devletleri halifelik noktasında bir iddiada hiç bulunmamışlardır. Bunun sebebi Kureyşli olmamalarıdır. Selçuklu sultanı bir Abbasi olan İslam halifesini Büveyhoğuları'nın elinden kurtardığında onun hilafetine saygı duymuştur ve tabi olmuştur. Tuğrul beyin Abbasi halifesinin kızına talip olmasının bir sebebi de budur.

Osmanoğulları'nın durumu diğer Türk devletlerinden farklıdır. Osmangazi'nin eşi Şeyh Edebali'nin kızı Malhun Hatun'dur. Edebali ve dolayısıyla Malhun Hatun seyyiddir, yani Kureyşli'dir. Seyyidlik hem erkek hem kadın yolu ile, bunun dışındaki Kureyşlilik ise yalnızca erkek yolu ile geçer. Bu sebeple Osmanoğulları nesep olarak hem seyyid (ve Kureyşli) hem de Türk'tür. Zaten bu sebeple bu hanedan soyu Ertuğruloğulları veya başka bir ad ile değil Osmanoğulları (Osmangazi'ye sonradan Edebali tarafından verilen isim) ile anılır. Yani Osmangazi'nin kendisi de değil, onun oğulları.

Anadolu Selçuklu Devleti de bu sebeple Ertuğrul Gazi'ye vermediği eyalet valiliğini oğlu Osman'a idareye geçtikten sonra vermiştir.

Yorumlar/Öneriler değiştir

bence sayfanın biraz eksikleri var. mesela abdülhamit'in tıbbiye öğrencilerini sarayburnundan denize attığı tarihi de ekleyebilirlerdi! sebebi: hürriyet idealleri... (gerçi dersim'e şeriat'ı getiren sultan, bununla ilgili yazılı bir kaynak bıraktırmamıştır ya..)

demek Abdülhamid'in öğrencileri denize attığını söylüyorsunuz ama öğrencilerin yaptıklarınıda unutuyorsunuz en basitinden darbe planlamaları ve şunuda söylemem gerekir ki kendisine darbe planları yapan bu gençleri bile idam cezalarını kaldırıp serbest bırakanda Abdülhamid'tir.Tarihi gerçekleri göz ardı edip gerçekleri çarpıklaştırmayalım lütfen

-oysaki mesele şu: sizin gibi basmakalıp düşünceleri ezberleyip anlatan insanlar hiçbir zaman bizim davamızı anlamicak! ulu hakan'ınızın türkçe müzik dinlemekten rahatsızlık duyduğu için "bana türkçe müzik dinletmeyin" dediğini de inkar edemezsin ya!

-arkadaşım madem yazılı kaynak yok nerden biliyorsun öğrencileri denize attırdığını??hürriyet ideali diye gençlerin ihtilal yapmasına elbet izin verilmez hurriyet kahramanlarının ülkeyi nasıl yok ettiğinide gayet iyi biliyoruz.ayrıca o hurriyet kahramanları hangi okullardan yetişmiş kim açmış o okulları çağının ilersinde bir adım olarak ilkokulu kız erkek herkese zorunlu kılan kimdir?çanakkale savaşında kullandığımız top tabyaları kim tarafından yapılmıştır?lütfen resmi tarih tezlerini burda gerçekmiş gibi söylemeyelim unutmayalim ki ardıl devlet meşruiyetini öncekinin kötülüğünden alır dolayısıyla bunların gerçekle alakası olmayabilir(örn:güneş dil tarih tezi)Gorkemyil

-olmayabileceği konusunda haklısın.ama meşrutiyetçilerin de yıkılmak üzere olan bir devleti abdülhamit'ten aldığını unutmamalısın.osmanlının içinde bulunduğu devrin gerikalmış ülkelerinden biri olduğu en kolay kabullenilir gerçek. geride kalanlar eninde sonunda elenirlerdi. osmanlının bahtsızlığı da sanırım bu sebepten oldu. yine de eleştirin benim için anlamlıydı.100 sene öncesini bu bilgisizlikle tartışmak bizim değil hükümetlerimizin ayıbıdır.(tarih kitaplarında meşruti dönemin 4 sayfada anlatılmasından söz ediyorum.)

-devlet kendini darbelerden korumalı öyle değil mi? öyle aklı her esen iktidara gelseydi tuz buz olurdu maazallah!(bu arada tıbbiyelileri denize attığını, deniz gezmişin mahkeme savunmasından anımsıyorum. o çocuk diyorsa doğrudur)

- "bana türkçe müzik dinletmeyin" ne kadar da saçma bir olay. Zerre kadar tarih bilgin olsa o dönemde Türkçe diye bir kavramın olmadığını, Osmanlıcanın olduğu ve bu dilin fars ve arap kültürlerinin birleşimi olduğunu bilirdin.

-sen öyle san!zaten tarihimizi azıcık tanısaydın türkçe'nin kaç asırlık bir dil olduğunun farkına varırdın.. bir de bu adama kızıl sultan diyerek, kızıl'ın o derin anlamını kirletmezler mi..!


-Geldiginde 252 milyon altın olan dış borcu tahtan indirilirken 30 milyon altın oldugunu. -O Dönemde türklük türkçülük gibi (o döneme göre ayrılıkçı) adlarla milleti galeyana getirenlerin ingilizlerin destekledigi Jöntürkler oldugunu. -Osmanlıyı görev süresince eriten RESMEN BİTİREN Enver Paşa'nın bu jöntürklerin kurucu üyesi oldugunu -Selanik giderse Osmanlı Yıkılır dediğini -Muhakkak büyük bir savaş olcaktır. Ve bu savaşı denizlerde güçlü olan devletler kazanacaktır. eger mutlaka gireceksek kesinlikle denizlerde güçlü olanların müttefiki olmalıyız dediğini. -Osmanlı donanmasını geldiginde 3 kat büyüttüğünü fakat cok sevdiginiz o meclisin donanmaya hazineden pay ayırmaması yüzünden yapılan gemilerin bile boyanamadığını. -Günümüzde kullandıgımız demir yollarının yarısından fazlasının II.Abdulhamid döneminde yapıldığınıda biliyorsunuzdur Sanırım.

türkçe diye bi dil o devirde yok ha,hahaha hatta,demek birileri köyde osmanlıca konuşuluyor sanıyor,ya da o zamanda türküler osmanlıca yakılıyor sanıyor,bu cehalet bile değil aptallık. ayrıca söylemeden edemeyeceğim,türkler anadoluya 1-2 milyon geldiler osmanlı süresince 6 milyona kadar düştüler,aynı nüfus düzeyinde almanlar 80 milyon oldu,kısaca türkleri yok etmekte osmanlıdan daha etkili bir yönetim olmadı, türklerin yeteneklerini timurdan öğrenebilirsiniz,o osmanlı da değildi hem Girayhankaya 20:32, 1 Mayıs 2011 (UTC)

Uygulamalar değiştir

Tarihsel bir olay ne kadar belgelere dayandırılsa da o belgelerin de tarafsız olduğu bilinemeyeceği için tam bir gerçeklik ifade etmez. Unutmayalım ki zamanımızda ilkokul kitaplarında şöyle bir cümle geçerdi. "Osmanlı Devleti hiçbir savaşta yenilmemesine rağmen müttefiki Almanya yenildiği için biz de yenik sayıldık" diye. Bir yandan lise kitaplarının verdikleri bilgiler , bir yandan Abdülhamid'in öz kızının (Ayşe Osmanoğlu) yazdığı kitap , bir yandan Necip Fazıl'ın Ulu Hakan kitabı bir yandan da özellikle Ermeni ve Yahudilerin başını çektiği karalama çalışmaları. Şunu da unutmayalım ki Cumhuriyet'in ilk yıllarında belirgin olarak Osmanlıyı kötüleme vardır çünkü Cumhuriyet'le Monarşi tamamen zıt rejimlerdir. Yeni rejimi yaşatma çabalarında bu da gayet doğaldır fakat bu sonra aynı şekilde hatta daha da abartılarak kötülenmeye devam edilmiştir. Elbette hiçbir yönetici , hükümdar kusursuz değildir ama ben ömrüm boyunca bir ders kitabında en basitinden Abdulhamid'in "Kiliseler Meselesi"'nden bahsedildiğini görmedim. Kusur göstermek için faydaları atlanmıştır. Bugün Vahideddin hep kötü yönleriyle bilinmektedir. Evet vasat bir hükümdardır ve kabiliyetli değildir ama yıllarca Atatürk'ün İstanbul'dan yıkık dökük(!) Bandırma gemisiyle (ki zamanının en iyi gemilerinden biridir bir çok yerde kanıtları görebilirsiniz) kaçtığı ve kurtuluş mücadelesini başlattığı anlatıldı. Fakat aslında onu yollayanın Vahideddin olduğu bilinmemektedir. Bir çok yerde okuduğum kadarıyla da (doğruluğundan emin değilim ve sanırım hala yeterli araştırma yapılamadı) Vahideddin'in vatanı kurtarması için Atatürk'ü Samsun'a gönderdiği ama bunu bir nebze de kendi saltanatını kurtarmak için yaptığı söylenir. Hunrret

bir düstur değiştir

allah aşkına bende hep bir merak konusudur; acaba abdülhamit 1.meşruti meclisi gerçekten meclisin rusların çıkarlarında hareket ettikleri için mi kapattı; yoksa osmanlı da meclis açtıktan sonra avrupanın tek monarşik devleti rusya kaldığı için abdülhamit sürekli tehdi altındaydı da, üzerine bir de meclis delegelerinin kendisini eleştirmesinden rahatsızlık duyduğu için mi kapattı..?(meclis kapandıktan sonra en ağır darbelerden birini de vatan şairimiz namık kemalin yediğini unutmamak gerek tabi)

Madde hakkında yorumlar değiştir

Kesinlikle tarafsız bir sayfa ve doğru bilgiler içeriyor ben vikipedia'ya güveniyorum hayır abdülhamit kürt haritası çizdirmemiştir

abdülhamit denizaltı yaptırdı değiştir

abdülhamit yunanistan alevlenmeye baslayınca dünyanın ilk torpidolu denizaltısını yaptırmıştır ama dünya savaşında kullanılamamıştır bunun söylenmesi lazım--78.166.128.214 13:51, 1 Nisan 2013 (UTC)--78.166.128.214 13:51, 1 Nisan 2013 (UTC)--78.166.128.214 13:51, 1 Nisan 2013 (UTC)--78.166.128.214 13:51, 1 Nisan 2013 (UTC)--78.166.128.214 13:51, 1 Nisan 2013 (UTC)

Alamet diye robot yok! değiştir

Alıntı: "Teknolojik

Abdülhamit,1899 yılında Japon İmparatoru Meiji'ye hediye edilmek üzere Alamet isminde bir robot göndermiştir.Bu robot tarihte bilinen ilk robot olma özeliğini taşımıştır.Fakat Alamet isimli bu robot Ertuğrul Fırkateyni ile birlikte yapılan kazada yok olmuştur." Ertuğrul fırkateyni dönüş yolunda kaza yapmış ve batmıştır. Bu durumda bahsedilen robot hediye edilmiş olmalı... Yani kazada yok olmuş ise hediye teslim edilmemiş anlamına gelmektedir. ze

Robot konusu tamamen şehir efsanedir. En ufak bir gerçeklik olasılığı görülmemiştir. --iazak 11:42, 6 Ocak 2010 (UTC)ileti

Bazıları hala gerçek sanıyor olmalı ki, II. Abdülhamit'in Japonya'ya robot yolladığına inanıyor. Fantezi bir senaryoyu bazıları gerçekten olmuş gibi buraya da eklemiş. Ayrıntı için okuyunuz: Robot Alamet fanteziden ibaret

Padişahlarımızın sırası değiştir

Sultan Abdulhamid Han ın 36. padişah oldugu bazı kaynaklarca belirtilmiştir.Bu nedenle 34. padişah ibarese düzeltilmelidir.


Fetret Devri (Yıldırım Beyazıt sonrası)sırasındaki Emir Süleyman ve Musa Çelebinin padişahlığını meşru sayan tarihçilere göre 2. Abdülhamit han 36. padişah olabilir, ancak genel görüşe göre Yıldırım Beyazıt'ın oğullarından Emir Süleyman ve Musa Çelebi Padişah olarak soy ağacına eklememiştir. Osmanlı Devletinde 36 padişah vardır 2. Abdülhamit Han 34. Padişahtır. Musa Çelebi'nin 1411 yılında gösteriş amaçlı da olsa İstanbul'u kuşatmış olması bazı tarihçiler tarafından padişahlıkla değerlendirilir. Ama resmi bir kayıt olmadığı için kabul edilmesi güçtür.

surda Habibe isminde bi esi oldugu iddia edilmekte. Malumati olan var mi? Manaviko (mesaj) 15:42, 24 Şubat 2016 (UTC)

"II. Abdülhamid/Arşiv 1" sayfasına geri dön.