Türkiye'de kentleşme

Türkiye’de kentleşme, genel nitelikleri itibarıyla gelişmekte olan ülkelerin kentleşme süreçleriyle benzerlik göstermektedir.

1927’de Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımında, Türkiye’de kentlerde yaşayanların oranı %24 olarak tespit edilmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki şartlar, nüfusun ve özel olarak da kent nüfusunun artışını engellemiştir. 1950'li yıllara kadar, kentlerdeki nüfus artışındaki durgunluk süregelmiştir. Kırsaldan kentlere yönelen nüfus hareketleri, 1950'lerde Marshall Yardımı'ndan kaynaklı olarak kentleşmenin temel dinamiğini oluşturmuştur. Bu dönemde Türkiye'de özellikle orta ve büyük işletmelerde makineleşmenin artması, ortakçılık ve kiracılık sistemiyle çalışan köylülerin kitle halinde işsiz kalmasına neden olmuştur. 1950-1985 yılları arasını kapsayan dönemde, kentlerdeki nüfus artışında hareketli bir süreç yaşanmıştır. 1985-1997 yılları arası zaman diliminde ise, kırsal kesimden kentlere doğru yönelen büyük göç dalgaları olmuştur. 2009 itibarıyla Türkiye nüfusun %75,5'i kentlerde yaşamaktadır.

Tarihçe değiştir

Osmanlı İmparatorluğu'nda 1840’lı yıllarda Tanzimat Fermanı’nın ilanının ardından sanayileşme çabaları çerçevesinde yeni fabrikalar tesis etme faaliyetlerine girişmiştir. Fabrikalaşma yoluyla gerçekleşen bu sanayileşme çabaları kentleşme sürecine ivme kazandırmıştır.

1927’de Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımında, Türkiye’de kentlerde yaşayanların oranı %24 olarak tespit edilmiştir. Türkiye II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir değişim sürecine girmiştir. 1940’lı yıllardan sonra kent ve kentlileşme problemleri sürekli olarak Türkiye’nin gündeminde önemli bir yer işgal etmiştir. Kaynağını iç göçlerle kırsal nüfustan alan kentleşme hareketi, sadece demografik bir olay değil aynı zaman da bir değişim sürecidir.

Kent nüfusu 1950’lere kadar çok yavaş biçimde artmıştır. Tarımdaki büyüme, nüfus artış hızıyla aynı oranda olmadığı için ekonomik nedenlerle kırsaldan kente göç son derece önem kazanmıştır. Bu yüzden o yıllarda bir nüfus patlaması ortaya çıkmıştır. Kırdan kopan bu nüfusun kente göçü, 1950’li yıllarla birlikte ülkenin kırsal alanlarında görülen ekonomik ve toplumsal değişimle başlamıştır. Genelde dünya sistemiyle birlikte hızlanan Türkiye’deki toplumsal oluşum içinde tarımın makineleşmesi ve modernleşmesi, geleneksel toprak sahipliği rejiminin değişmesi, tarımda verim düşüklüğü, tarımsal gelirin yetersizliği, topraksızlaşma ya da toprağın belirli ellerde toplanması, ulaşım koşullarındaki gelişmeler gibi faktörlerle kırsal alanlarda yaşayan nüfus kentsel alanlara doğru hızla hareketlenmiştir.

1960 ile 1980 yılları arasında kır-kent gelir farklarının artışı, kentlerin ekonomik ve toplumsal yükselişi, ulaşım ve haberleşmenin gelişimi ve artan iç göç hareketleri gibi etkenler kent nüfusunu arttırmıştır. 1980 sonrası dönemde genel nüfusun giderek artmış olduğu ve nüfusun kentlerdeki oranının daha önceki dönemlerin aksine kırdaki oranından fazla olduğu anlaşılmıştır. İç göçlerin bu dönemden itibaren kent merkezli bir yapıya dönüşmesinin nedenleri arasında; eğitim örgütlenmesinin kentsel alanlarda ağırlıklı olarak yer alması, kamu kesiminin ekonomik politikalar ve yatırımı özendirici politikalar nedeniyle köyle kent arasında ara engellerin oluşmasını ve aşamalı göçün başlamasına neden olmuştur. 1980 yılından sonraki dönemde Türkiye'deki iç göçü büyük ölçüde etkileyen nedenlerden bir diğeri ise, bu yıllardan sonra Türk tarımında görülen gerilemedir. Türkiye 1980 yılına kadar hayvancılıkta Avrupa ülkeleri arasında birinci, dünyada ise ikinci sıradaydı.

Türkiye'de kentleşme oranı, endüstrileşmiş ülkelere göre düşük olmasına rağmen kentleşme hızı son derece yüksektir. 1950’de dünya nüfusunun %30’u kentlerde yaşarken, 2010’da bu oran %50’yi aşmıştır. Aynı yıllarda Türkiye'de, nüfusun %15’i kentlerde yaşarken, %85’i kırsal alanda yaşamaktaydı. 2009 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre ise, bu dönemde nüfusun %75,5'i kentlerde, %24,5'i de kırsal alanda yaşamaktadır.

Sorunlar değiştir

1980’lerde Türkiye’de, başta büyük kentlerde olmak üzere ekonomik, sosyal ve fiziksel problemleri de beraberinde getirmiştir. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal yapısı bu göçü kaldıramadığı için bu kentleşme süreci “aşırı kentleşme”, “sağlıksız kentleşme”, “çarpık kentleşme” gibi kavramlarla ifade edilir. Göçle gelen insanlar da kent merkezlerinin etraflarında gecekondu mahalleleri oluşturmuşlar ve bu gecekondularda ekonomik, konut, sağlık, eğitim, sosyal refah gibi konularda önemli sorunlarla yaşamaya başlamıştır.

Gecekondulaşma süreci değiştir

Her ne kadar gecekondulaşma süreci tamamlanmadıysa da Türkiye’de gecekondulaşma sürecini dört aşamada incelemek mümkündür:[1]

  • 1945-1960 arası dönem: Bu dönemde yoksulluk içinde yaşayan ancak belli bir sayıda olan barakalaşmadan bahsedilmektedir. Gecekondulaşmadaki tek amaç barınak sağlanmasıdır.[2]
  • 1960-1970 arası dönem: Bu dönemde gecekondulaşmanın ekonomik ve siyasal hayata olan etkisi daha da artmıştır. Bu dönemde ilk oluşturulan gecekondulara kıyasla daha da nitelik kazanmışlar, yakın çevreleri düzenlenmiş, tek katlı ve bazıları bahçelere de sahip olmuşlardır. Ayrıca gecekonduların nitelikleri de değişmeye başlamış, ek katlar ve ilavelerle birlikte kiralanmaya ve satılmaya başlanmışlar ve ekonomik kaynaklara da dönüşmüşlerdir.[3]
  • 1970-1980 arası dönem: Gecekondulaşma bu dönemde de devam etse de, geçmişten farklı olarak yasadışı olan arsa spekülatörlerinin bu süreçten kazanç sağlandığı gözlemlenmiştir. Ayrıca enflasyonun artmasıyla gecekondu arazilerinin fiyatları da yükselmiştir. Başka bir önemli husus da şehirlerin gelişmiş bölgelerine yakın olan gecekonduların artık çok katlı apartmanlara dönüşmeye başlamasıdır. Böylelikle ilk baraka olarak inşa edilip, sonra tek katlı evlere dönüşen gecekondulaşma süreci, bundan sonra oldukça yoğun bir inşaat sürecine girmiştir.[4]
  • 1980 sonrası dönem:12 Eylül Darbesi ile duran gecekondulaşma süreci, demokrasiye dönülmeye başlanmasıyla tekrar hız kazanmıştır.[1] Bu dönemden itibaren gecekondulaşma sürecinin niteliği tamamen değişmiştir. Artık her konut ihtiyacı olan gecekondu inşa edemez duruma gelmiş ve sadece belli bir maddi birikimi olan bir gecekondu sahibi olur hale gelmiştir. Bu süreçten faydalanan bir rant piyasası da oluşmuştur.[5]

Kaynakça değiştir

  1. ^ a b "Türkiye'de Yaşanan Gecekondulaşma Süreci ve Çözüm Arayışları: Ankara Örneği" (PDF). Selcen Mutlu, Yüksek Lisans Tezi, 2007, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı. 3 Mart 2011 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Mart 2011. 
  2. ^ Duyar-Kienast, Umut (2005). The Formation of Gecekondu Settlements in Turkey: The Case of Ankara (İngilizce). LIT Verlag Münster. ISBN 978-3-8258-8729-2. 21 Temmuz 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Temmuz 2021. 
  3. ^ Tansı Şenyapılı ve Ali Türel, (Ed.) (1996). "Ankara'da Gecekondu Oluşum Süreci Ve Ruhsatlı Konut Sunumu". Habitat ’96 Anısına. Ankara: Batıbirlik Yayınları. 
  4. ^ "2000'li yıllara doğru Türkiye'de kentleşmenin ve ekonomik coğrafyanın değişen niteliği". Türkiye'nin Fırsat Penceresi - Demografik Dönüşüm ve İzdüşümleri. İstanbul: TÜSİAD Yayınları. 1999. 
  5. ^ Prof. Dr. İnan Özer, Pamukkale Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, (Ed.) (2004). "Kentsel Ekonomik Araştırmalar Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme". Kentsel Ekonomik Araştırmalar Sempozyumu, Cilt II.