Savunmacı realizm

Savunmacı realizm ya da savunmacı neorealizm, uluslararası ilişkilerde neorealizm ekolünden yapısal bir teoridir. Teori, siyaset bilimci Kenneth Waltz’un Uluslararası Politika Teorisi’nde temellenmektedir. Waltz, uluslararası sistemin anarşik yapısının, devletleri millî güvenliklerini sağlamak için ılımlı ve çekingen politikalar izlemeye teşvik ettiğini ileri sürmektedir.[1] Buna karşılık, saldırgan realizm ise devletlerin tahakküm ve hegemonya yoluyla güvenliklerini sağlamak için güçlerini ve etkilerini en üst düzeye çıkarmaya çalıştıklarını varsaymaktadır.[2] Savunmacı neorealizm, saldırgan neorealistler tarafından teşvik edilen saldırgan politikaların devletlerin güç dengesi teorisine uyma eğilimini bozduğunu ve birincil hedef olarak iddia ettikleri güvenlik durumunu bozduğunu ileri sürer.[3] Savunmacı realizm ne devletlerarası çatışmanın gerçekliğini ne de devlet genişlemesi için politikaların varlığını reddeder, ancak bu teşviklerin düzensiz olduğunu ileri sürerler. Savunmacı neorealizm, çatışmanın patlak vermesini açıklamak için güvenlik ikilemine, coğrafya gibi “yapısal değişkenlere” ve elitlerin inanç ve algılarına işaret eder.[4]

Teorik kökenler

değiştir

Savunmacı neorealizm, uluslararası ilişkiler teorisindeki realist düşünce okulunun bir alt kümesi olan ve neorealizm olarak da bilinen yapısal realizmin bir parçası olan yapısal bir teoridir. Dolayısıyla neorealizm, saldırgan neorealist akademisyen John J. Mearsheimer’ınThe False Promise of International Institutions” adlı eserinde özetlediği üzere realizmin beş temel teorik varsayımından hareket eder.[5] Bu varsayımlar şunlardır:

  1. Uluslararası sistem anarşiktir.
  2. Tüm devletler bir miktar saldırgan askeri kapasiteye sahiptir, bu da birbirlerine zarar verme ya da yok etme yeteneğini verir
  3. Devletler diğer devletlerin niyetlerinden asla emin olamazlar
  4. Devletlerin öncelikli hedefi hayatta kalmaktır
  5. Devletler rasyonel aktörlerdir ve hayatta kalma olasılıklarını en üst düzeye çıkaracak sağlam stratejiler geliştirebilirler

Bu beş temel varsayım, devletlerin hayatta kalmasının “kendi kendine yardım” yoluyla sağlanacağı neorealist düşünce ile örtüşür.[6] Ancak neorealizm, klasik realizmin uluslararası sistemi yönlendirenin insan doğasının kusurları ve karmaşıklıkları olduğu yönündeki diğer ana varsayımından ayrılır.[7][8] Bunun yerine neorealistler, uluslararası sistemin yapısına içkin olan anarşinin uluslararası politikanın itici gücü olduğunu iddia ederler. Savunmacı ve saldırgan neorealistler, devlet davranış kalıplarına ilişkin rakip anlayışlarını bu temel neorealist varsayımlara dayandırmaktadır.

Ana ilkeler

değiştir

Savunmacı neorealizm

değiştir

Kenneth Waltz’un savunmacı neorealist anlayışla yazdığı Uluslararası Politika Teorisi eserinde belirttiği üzere, savunmacı neorealistler uluslararası sistemin anarşik doğasının devletleri savunmacı ve ılımlı politikalar üstlenmeye teşvik ettiğini savunurlar. Neorealistleri devletlerin özünde saldırgan olmadıklarını ve “devletlerin ilk kaygısının gücü maksimize etmek değil, sistemdeki konumlarını korumak” olduğunu savunurlar.[9] Bu, “dünya sürekli büyük güç rekabetine mahkum olduğu için” ortaya çıkan anarşinin, devletleri gücünü şiddetle arttırmaya teşvik ettiğini savunan saldırgan neorealizmdem ayrıldıkları önemli bir noktadır.[10]

Savunmacı neorealistler, saldırgan neorealizmin saldırgan güç genişlemesini desteklemesine ilişkin sorunlar olduğunu düşünmektedirler. Waltz’un güç dengesi teorisine ve “dengelemenin eklemlenmeden daha yaygın olduğu” varsayımına dayanan savunmacı neorealistler,[11] uluslararası sistemde hegemonya elde etmeye çalışan devletlerin statükoyu korumaya çalışan diğer devletler tarafından dengeleneceğini ileri sürmektedir. Saldırgan realistler devletlerin doğaları gereği ya küresel hegemonya ya da yerel hegemonya arzuladıklarına inanırlar. Savunmacı neorealistler ise devletler toplumsallaştığı ve tarihsel örneklerin farkında olduğu için hegemonya amacını gerçekleştirmek için devlet saldırganlığını ve genişlemesini genellikle diğer devletlerin direncini çekmek için gösterdiğini düşünürler. Bu nedenle saldırganlığın, savunmacı neorealistlerin devletin birincil hedefi olarak ortaya koyduğu güvenlik amacına ulaşmada kendi kendini yenilgiye uğrattığı savunulmaktadır. Nitekim Jack Synder “uluslararası anarşi saldırganlığı cezalandırır; ödüllendirmez” demektedir.[12]

Bu varsayım da savunmacı neorealizmin toprak genişletmenin faydalarının olumsuzluklarından nadiren daha ağır bastığı iddiası besler. Savunmacı neorealistler, toprak genişletmenin karşılaştığı sorunların çok çeşitli olduğunu ve hem genişlemenin açılış aşamalarında hem de işgal sırasında bu sorunların mevcut olduğunu belirtirler. Bir devletin halkına boyun eğdirmenin riskli ve zor olduğunu, özellikle de devleti ilhak etme durumunda etkili bir direniş anlatısı sağlayabilecek modern milliyetçilik kavramı karşısında riskli olduğunu iddia ederler. Bu durum, özellikle ekonomik refah için hareket ve ulaşım özgürlüğüne bel bağlayan durumlarda sabotaj ve ambargoya karşı savunmasız olmaları nedeniyle zaten pahalı olan işgal sürecini daha da zorlaştırır. Buna ek olarak, yeni edinilen altyapının korunması ve tahrip edildiğinde yeniden inşa edilmesi, yeni sınırların savunmasının sağlamlaştırılması ve yerel işçilerin yeni otoritelere vasıflı işgücü katkısında bulunmaya yönelik olası dirençleri, fetheden devletin ekonomik ve üretim kabiliyetleri üzerinde ağır bir baskı oluşturmaktadır. Saldırgan neorealistlerin aksine, savunmacı neorealistler bu zorlamaların devletlerin fethedilen topraklardan, kaynaklardan ve altyapıdan elde edebilecekleri ekonomik faydalardan daha ağır bastığını ileri sürmektedir.

Bireysel güvenlik ve devlet güvenliği

değiştir

Savunmacı neorealistler ayrıca saldırgan neorealistlerin birbirine karıştırdığına inandıkları bireysel güvenlik ile devlet güvenliği arasındaki kopukluğa da işaret etmektedir. Savunmacı neorealistler “devletlerin insanların doğa durumunda olduğu kadar savunmasız olmadığını” ve yok edilmelerinin zor ve uzun süreli bir iş olduğunu ileri sürmektedir.[13] Devletlerin, özellikle de büyük güçlerin, önleyici saldırılara girişmek ya da kasıtsız tehditlere uygunsuz tepkiler vermek yerine kesin saldırı kanıtlarını beklemeyi göze alabileceklerini iddia ederler. Bu husus önemlidir çünkü neorealizmin önde gelen teorilerinden biri olan güvenlik ikileminin üstesinden gelme ya da en azından etkisini azaltma imkanı vermektedir.

Savunmacı neorealistler, John H. Herz tarafından 1951 tarihli Political Realism and Political Idealism adlı eserinde ortaya atılan ve Robert Jervis tarafından 1978’de “Cooperation Under the Security Dilemma” adlı eserde genişletildiği şekliyle güvenlik ikileminin, saldırı-savunma dengesinin savunma kabiliyetini saldırı kabiliyetine tercih etme eğiliminde olduğu varsayımına inanmaktadırlar.[14] Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve ardından yaşanan düşmanlıklar, devletlerin hatalı bir şekilde saldırı kabiliyetlerinin savunma kabiliyetlerinden üstün olduğuna inandıkları düşüncesi yaygın olarak kullanılan bir örnektir. Savunmacı neorealistler, tıpkı I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, saldırı üstünlüğünün siyasi gerçeklik ve askeri gerçeklik tarafından desteklenmeme eğiliminde olduğunu ve aslında sadece algılandığını savunmaktadır.[15] Bu görüşün kilit bir bileşeni, John Mearsheimer gibi saldırgan neorealistlerin iddia ettiği gibi coğrafyanın, nehirler, dağlar, çöller, okyanuslar, ormanlar vb. doğal engeller nedeniyle genellikle güç projeksiyonunu engellemesidir. Bu operasyonel ve lojistik sorunlar, harekât alan(lar)ı saldırgandan uzaklaştıkça artar.

Buna ek olarak savunmacı neorealistler, bir devletin ya da müttefiklerinin nükleer silahlarının sağladığı ikinci vuruş kabiliyetinin, saldırgan devletin bir diğerini ilhak etme kabiliyetini engellediğini ileri sürmektedir. Bu durum, savunma kabiliyetlerinin nihayetinde saldırı kabiliyetlerinin önüne geçtiğinin ve devletleri savunmacı ve ölçülü politikalar izlemeye teşvik ettiğinin kanıtı olarak kullanılmaktadır. Nitekim Robert Jervis, güvenlik ikilemi savunmadan yana olduğunda “uluslararası anarşinin nispeten önemsiz olduğunu”[16] çünkü “statükocu devletlerin başkalarını ciddi şekilde tehlikeye atmadan kendilerini daha güvenli hale getirebileceklerini” belirtmektedir.[17]

Ancak bu, savunmacı neorealistlerin devletlerin genişlemesi için fırsatların var olduğunu inkâr ettikleri ya da devletlerin önlerine çıkan bu fırsatlardan yararlanmamaları gerektiği anlamına gelmez. Stephen Van Evera’nın Causes of War: Power and the Roots of Conflict adlı kitabında ileri sürdüğü gibi bazen statükoyu korumak isteyen devletler, daha sonra kendilerine veya müttefiklerine yönelik saldırganlığı önlemek için saldırgan olmak zorundadır.[18] Bu durum, statükoyu destekleyen politikalar uygulasalar bile özellikle koruyucu coğrafi engellerden yoksun devletler için geçerlidir. Burada dengeleme davranışı daha ani bir şekilde gerçekleştirilir, diğer devletlerin gözünü korkutma olasılığı daha yüksektir ve saldırgan politikaların uygulanması daha olasıdır. Ancak savunmacı neorealistler, elverişli bir saldırı dengesinin kuraldan ziyade istisna olduğunu ve gereksiz saldırganlık ve genişlemenin kendi kendine zarar verdiğini ve ters etki yarattığını iddia etmektedir.

Elitlerin inanç ve algıları

değiştir

Savunmacı neorealistler, elitlerin algı ve inançlarının devletler arasındaki çatışmaların patlak vermesinde kilit rol oynadığını iddia etmektedir. Coğrafya ve güvenlik ikilemi ile birlikte, savunmacı neorealistler bu algıların uluslararası sistemin anarşik yapısının göreceli devlet gücünün artması yoluyla güvenliği teşvik ettiği şeklindeki temel saldırgan neorealist varsayımın kanıtı olmaktan ziyade yapısal bir değiştirici, güç dengesini bozan bir anormallik olduğuna inanmaktadır. Bu algılar çeşitli şekillerde ortaya çıkar ve genellikle diğer devletlerin gözünü korkutacak şekilde düzensiz bir şekilde kullanılır. Bu algılar elitlerin kaynakları harekete geçirmek ve genişlemeyi teşvik etmek için tehditleri şişirmelerine yol açabilir ya da tam tersine elitlerin uluslararası sistemde azalan güçlerini fark etmelerini ya da düzeltmelerini engelleyebilir, zira yerel kaygılar uluslararası kaygılardan daha önceliklidir.[19]

Elit algıları, özellikle de yayılmacı bir ideolojiyi benimseyen diğer gruplarla birleşen ordu gibi grupların hakimiyetinde olduğunda, bir devletin aşırı genişlemesine yol açabilir. Bunun nedeni, çok sayıda grubun son derece merkezi bir sisteme hakim olması ve her birinin genellikle farklı amaçlarını hayata geçirmesidir. Bu nedenle genişlemenin etkili bir şekilde kısıtlanması ve dengelenmesi zordur ya da göz ardı edilir. Geniş toprak kazanımlarına rağmen bu topraklar etkin bir şekilde konsolide edilmez, nüfus boyun eğdirilmez veya devlet anlatısına dahil edilmez, kaynaklar etkin bir şekilde kullanılmaz ve hızlı genişleme sürdürülemez hale gelir. Seçkinler hatalarının farkına varırlarsa hem kendi üyelerine hem de halka satılan anlatı nedeniyle büyük stratejilerini düzeltmek son derece zordur ve devleti etkin bir şekilde yenilgiye mahkûm eder.[20] Bu durum Japon İmparatorluğu’nun 1930’larda başlayan hızlı genişlemesi ve ardından gelen çöküşü ile örneklendirilebilir.

Eleştiriler

değiştir

Savunmacı realizmin uluslararası ilişkiler teorisinde önemli katkılarına ve Kenneth Waltz, Stephen Van Evera ve Charles L. Glaser gibi önde gelen savunucularına rağmen, hem saldırgan realistler hem de diğer akademisyenler tarafından eleştirilmiştir. Tartışmanın ana noktalarından biri, devletlerin saldırı-savunma dengesini doru bir şekilde değerlendirmede karşılaştıkları zorluktur. Bunun nedeni savaşın belirsizliği ve daha temel bir düzeyde, savaşı yürütmek için kullanılan askeri teçhizatın doğası gereği belirsiz olmasıdır. Teçhizat doğası gereği ne tam olarak savunmaya ne de saldırıya yöneliktir ve teçhizatın karmaşıklığı ve kabiliyeti geliştikçe belirsizliği de artar. Devlet politikaları, stratejisi ve ilişkileri düşünüldüğünde bu durum daha da karmaşık bir hal almaktadır. Değerlendirmeyi yapan devlet(ler) ile değerlendirilen devlet(ler) arasındaki siyasi bağlama ve geçmişe bağlı olarak bazı askeri teçhizat parçalarının, gerçekte ne olursa olsun, saldırı veya savunma amaçlı kullanım için olduğu makul bir şekilde belirlenebilir.

Savunmacı realizmi eleştirenler, devletlerin nasıl hayatta kalacakları konusunda rasyonel ve stratejik düşündükleri yönündeki realist varsayım karşısında bile bu yerleşik belirsizliğin devletler için göze alınamayacak kadar büyük bir risk olduğunu ileri sürmektedir. Realistlerin anarşik uluslararası sisteme hakim olduğunu varsaydıkları “kendi kendine yardım” ortamında devletlerin kendi güvenliklerini sağlamak için doğal olarak en kötü senaryoyu kabul edeceklerini ileri sürmektedirler. Bu görüş Stephen Walt tarafından kısaca şöyle özetlenmiştir: “Eğer devletler saldırı-savunma dengesini ölçemez ya da saldırı ve savunma kabiliyetleri arasında ayrım yapamazlarsa, o zaman güvenlik arayan devletler güvenlik ikileminden kaçamaz ve barışçıl niyetlerini ikna edici bir şekilde gösteremezler.”[21] Devletler arasında önerilen açık sinyal eksikliğinin savunmacı realizmin eleştirmenlerinin öne sürdüğü kadar yaygın olduğu göz önüne alındığında bu açıkça savunmacı realizmin geçerliliğini tartışmaya açmaktadır.

Saldırı-savunma belirsizliğine dayanarak bir devletin ne zaman tatmin edici bir göreli güç seviyesine ulaştığını doğru bir şekilde ölçmenin imkansız olduğu da öner sürülmüştür. Bu durum, coğrafya gibi elverişsiz yapısal değiştiricilerle birleşerek devletlerin kesin saldırı işaretlerini beklemeyi göze alabilecekleri fikriyle çelişebilir.

Savunmacı neorealizme yöneltilen temel eleştirilerden biri de saldırgan neorealizm gibi belirli devletlerin politikaları hakkında teori üretemediği ve varsayımlarda bulunamadığı yönündedir.[22]

John Mearsheimer, savaşın patlak vermesinde saldırı-savunma dengesinin rolüne ilişkin argümanları eleştirmiştir. Mearsheimer, savaşların hücum avantajına sahip olduğunda başladığı fikrinin “döngüsel olmaya yakın” olduğunu savunmaktadır. Ayrıca “Bir saldırı avantajı nasıl fark edilebilir?” sorusunu sormaktadır. “Silah türü” ve “kuvvetler dengesi”ni vurgulayan saldırı avantajı değerlendirmeleri yeterli değildir çünkü saldırı veya savunma amaçlı silahları ayırt etmek kolay değildir ve askeri kuvvetlerdeki üstünlük savaşta mutlaka zafere yol açmaz.[23]

  1. ^ Waltz 1979.
  2. ^ Mearsheimer 2001.
  3. ^ Layne 2003.
  4. ^ Taliaferro 2000/01.
  5. ^ Mearsheimer 1994–1995.
  6. ^ Mearsheimer 2006
  7. ^ Morgenthau 1948.
  8. ^ Machiavelli 2010.
  9. ^ Waltz 1979, p. 126.
  10. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; Mearsheimer, John J. 20012 isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  11. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; Waltz, Kenneth N 19792 isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  12. ^ Snyder 1991, p. 11.
  13. ^ Jervis 1978, p. 172.
  14. ^ Herz 1951.
  15. ^ Van Evera 1998.
  16. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; :0 isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  17. ^ Kaynak hatası: Geçersiz <ref> etiketi; :02 isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme)
  18. ^ Van Evera 1999.
  19. ^ Schweller 2006.
  20. ^ Kupchan 1994.
  21. ^ Walt 2002.
  22. ^ Toft 2005, p. 403.
  23. ^ Mearsheimer 1983, pp. 24–25.

Kaynakça

değiştir
  • Glaser, Charles L., "The Security Dilemma Revisited" World Politics 50:1 (Oct., 1997): 171–201
  • Herz, John H., Political Realism and Political Idealism Chicago: University of Chicago Press (1951)
  • Jervis, Robert, "Cooperation Under the Security Dilemma" World Politics 30:2 (1978): 167–214
  • Kupchan, C, The Vulnerability of Empire Ithaca: Cornell University Press (1994)
  • Layne, C, "The Unipolar Illusion: Why New Great Powers Will Rise" International Studies Review 5 (2003) 303–324
  • Mearsheimer, John J., (1983). Conventional Deterrence (İngilizce). Cornell University Press. ISBN 978-1-5017-1325-5. JSTOR 10.7591/j.ctt1rv61v2. 5 Nisan 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 11 Mayıs 2023.  Bilinmeyen parametre |mod= görmezden gelindi (yardım)
  • Mearsheimer, John J., "China's Unpeaceful Rise" Current History 105 (2006)
  • Mearsheimer, John J., "The False Promise of International Institutions" International Security 19:3 (1994–1995): 5–49
  • Mearsheimer, John J., The Tragedy of Great Power Politics New York: W.W. Norton (2001)
  • Morgenthau, Hans, 1948. Politics Among Nations, (New York: Knopf)
  • Taliaferro, Jeffery W., "Security Seeking Under Anarchy: Defensive Realism Revisited" International Security 25:3 (2000/01): 128–161
  • Toft, Peter. "John J. Mearsheimer: an Offensive Realist Between Geopolitics and Power." International Relations and Development 8 (2005): 381–408
  • Schweller, R.L., Unanswered Threats: Political Constraints on the Balance of Power Princeton University Press (2006)
  • Snyder, Glenn H., "Mearsheimer's World—Offensive Realism and the Struggle for Security: A Review Essay" International Security 27:1 (2002): 149–174
  • Snyder, Jack, Myths of Empire: Domestic Politics and International Ambition Cornell University Press (1991)
  • Van Evera, S., Causes of War: Power and the Roots of Conflict Ithaca: Cornell University Press (1999)
  • Van Evera, S., "Offense, Defense and the Causes of War" International Security 22 (1998): 5–43
  • Walt, Stephen M., "Alliance Formation and the Balance of World Power" International Security 9:4 (1985): 3–43
  • Walt, Stephen M., "The Enduring Relevance of the Realist Tradition" Political Science: State of the Discipline New York: Norton (2002): 197–230
  • Waltz, Kenneth N. Theory of International Politics. New York: McGraw Hill (1979)