Dîvân-ı Kebîr

Dîvân-ı Kebîr (Büyük Divan) veya Dîvân-ı Şems-i Tebrizî, Muhammed Celâleddin-i Rûmî'nin söylediği ilahi aşk şiirlerinden oluşan, 44 bin 8 yüz 34 beyitlik (rubai beyitleri ile birlikte yaklaşık 50 bin beyit) nazım bir eserdir. Mevlânâ'nın "Âşıklar Divanım" biçiminde adlandırdığı eser aynı zamanda "Şems Divanı" ya da "Divan-ı Şems-i Tebrizî" olarak anılmaktadır. Divan edebiyatında divanların, şairlerinin isimleri ile anılması geleneğine ters düşen bu son adlandırma; Mevlânâ'nın gazellerinin sonunda kendi adı yerine (birkaç istisna dışında) her zaman Şems-i Tebrizi adını kullanmasından kaynaklanmaktadır.

1502-1504 yıllarına ait bir Divan-ı Kebir kopyasından bir sayfa.

Niteliği

değiştir

Eser, Horasan ilinin halk Farsçası ile yazılmıştır. Yek avaz gazellerden oluşmaktadır.

Mevlânâ bu gazellerinde, "Şems (güneş) başta olmak üzere, bağ-bahçe, gül-bülbül, âşık-mâşûk, deniz-damla, mey-sâkî gibi sembollerle ilâhî aşkı hep ön plânda tutmakta; Mesnevî'sinde olduğu gibi Allah'a kavuşmadan gönlünün huzur bulamayacağını, ilâhî aşkı yazmada aciz kalıp kaleminin kırıldığını, bu dünyanın bir balçıktan ibaret olduğunu, çok yemenin menzile ulaşmada engel teşkil ettiğini, aşkın akla olan üstünlük ve yüceliğini, nefsin kötülüğünü, miskin miskin oturan insanların bu tembellikleriyle maksada (ilâhî aşk) ulaşamayacaklarını, gecelerin uyumakla değil de aşk ve ibadetle geçirilmesi gerektiğini"[1] vurgulayarak şiirlerini didaktik bir üslupla söylemektedir. Bazı şiirlerinde de gazelin ruhundan farklı olarak sosyal konulara girer; rüşvet yiyen kadıları eleştirir; yalancı şeyhleri, yobaz bilginleri menfaatçi ve aşağılık olarak nitelendirir; pazar yerlerinden, düğün adetlerinden, sokakta oynayan çocuklardan, zulmete direnişten, özgürlükten bahseder.[1]

Divan-ı Kebir'in en eski el yazma nüshaları

değiştir
 
Divan-ı Kebir
Mevlâna mausoleum, Konya

347 Yaprak, Selçuklu nesih yazısı, hattatı belli değil, 13. yüzyıl sonlarında yazıldığı tahmin ediliyor.[2]

  • Vatikan-Bibliotheca Vaticana, Pers.130

270 Yaprak, Selçuklu nesihi, hattatı belli değil, 13. yüzyıl sonlarına doğru yazıldığı tahmin ediliyor.

309 Yaprak, Selçuklu nesihi, hattatı belli değil, 13. yüzyıl sonlarına doğru yazıldığı tahmin ediliyor.

  • İstanbul-Süleymaniye Kütüphanesi Halet Efendi Kitapları, No:694

Afyon-Gedik Ahmet Paşa Kütüphanesi, No:158 277 yaprak, Nesih yazı, Hattat Muhammed, B. Yusuf tarafından 203 H. (miladî takvime göre 1103) yılında yazılmıştır.

Divan-ı Kebir'den gazel ve rubai örnekleri

değiştir

Bize Doğru Gel, Bize!

değiştir

Bir an olsun düşüncelerden vazgeçsen ne olur? Balık gibi bizim denizimize dalsan, orada dalgalar yutsan ne çıkar?[3]
Düşüncelerinden uyur, onlardan vazgeçersen Ashâb-ı Kehf'ten sayılırsın, düşüncelerden mukaddes, münezzeh bir nur kesilirsin; ne olur bu hale gelsen!
Sen bir saman çöpüsün, bizse devlet kehribarıyız; şu samanlıktan sıyrılıp kehribara dönsen ne olur ki.
Artık bu sefer toprak olacağım diye yüz kere ahdettin. Bir kerecik de ahdinde dursan ne çıkar.
Sen gizli bir incisin amma şu samanlıkta toprak rengini almışsın. A güzel yüzlü, ne olur yüzündeki tozu toprağı bir yıkasan da arınsan!
Padişah oğlusun sen, Cebrâil'in bile secde ettiği varlıksın sen. Ne çıkar a yoksul, babanın yurdunu bir arasan!
Tümden ayrılmış bir parçasın, bedenden ayrılmış bir elsin ancak; bari bundan sonra bizden ayrılmasan ne olur.
O vakit başsız kalırsın, malın mülkün gider, hırstan, kibirden ayrılırsın; fakat işte o zaman ululuk âleminde baş gösterir, görünürsün; ne olur bunu yapsan.

Hakk'ın zikrinden bir şerbet iç de düşünceden kurtul. Ey ilâhi rızaya mazhar olan, savaşa sarılmasan ne olur. Yeter artık, sen bir dağa benzersin; dağda altın madeni ara, bağırmayı bırak. Bağırıp dağı seslendirmesen ne çıkar! (Gölpınarlı, I, 253; Furûzânfer,844)

Yaratılmıştan geç, Yaradana ulaş!
Âşık isen, âşıklarla otur!
Gece gündüz demeden kapılarında dur!
Bu kapıdan içeri girdiğinde ise,
Yaratılmışlardan uzaklaş; yaradanla otur! (No:1198)

Gönül O'nu ister, Her şey bahane...
Başımı koyduğum her yerde, secde edilen O'dur
Dört köşe ve altı bucakta tapılan O'dur.
Bağ-bahçe, gül-bülbül, sema, sevgili;
Bütün bunlar hep bahane; asıl maksat olan O'dur.

Türkçede Divan-ı Kebir

değiştir

Divan-ı Kebir’in tamamı Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yedi cilt halinde Türkçeye çevrilmiş ve 1992 ve 2000 yıllarında Kültür Bakanlığı tarafından iki kez yayımlanmıştır. Eser ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın "Türk edebiyatının dışa açılması ve Türk kültürünün dünya çıkarması olarak tanımlanabilecek, Türkçenin yazı dili birikimini dünyaya açmayı hedefleyen köklü ve çağdaş bir kültürel tanıtım Her Ülkeye bir Türkiye Kitaplığı projesi"nde[4] de yer almaktadır.

Dipnotlar

değiştir

Kaynakça

değiştir
  1. ^ a b "Konya şehir portali "Divan-ı Kebir"". 12 Haziran 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Mayıs 2007. 
  2. ^ "T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürlüğü "Aşıkların Divanı; Divan-ı Kebir"". 9 Ekim 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Mayıs 2007. 
  3. ^ "Konya şehir portali "Divan-ı Kebir'den Seçmeler"". 12 Haziran 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Mayıs 2007. 
  4. ^ "T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı "Her Ülkeye Bir Türkiye Kitaplığı" projesi". 9 Ekim 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Mayıs 2007. 

Dış bağlantılar

değiştir