Şablon:GM/2017-04-27

Kayıp On Kabile on iki kabileden oluşan İsrailoğullarının kaybolan on kavmi için kullanılan bir terimdir. Yahudilik inancına göre İbrahim peygamberin torunu ve İshak peygamberin oğlu Yakup'un dört faklı eşten 12 oğlu (ve bir de kızı) vardır. Bu 12 oğuldan doğan nesil 12 kabilelik İsrailoğullarını oluşturur. MÖ 930'da bu kabilelerin on tanesi Kuzey İsrail Krallığı'nı ve Yehuda ile Bünyamin kabileleri Yehuda Krallığı'nı oluşturmuştur. MÖ 720'de Asurluların kuzeydeki İsrail Krallığı'nı fethetmesiyle burada yaşayan on kabile tarih sayfalarından silinmiştir. İnanışa göre bugünün Yahudileri Yehuda Krallığı'ndan yani kaybolmayan iki kabilenin (Yehuda ve Bünyamin) neslinden gelmektedir.

Birleşik Monarşi sistemiyle yönetilen İsrail Krallığı'nda (MÖ 1050 - MÖ 930) her kabilenin kendine ait özerk bir toprağı bulunmaktaydı. Levi ve Yosef bu duruma istisnadır çünkü, Leviler din işlerinden sorumluydu ve diğer kabilelerin din işlerini yürütmeleri için her kabile kendi topraklarından bir ya da birkaç şehri Levilere verdiler. Böylece Levilerin kendi özerk devletleri yerine diğer kabilelerin topraklarında özerk şehirleri oldu. Yosef'in adına bir kabile yoktur; onun yerine Yosef'in iki oğlunun (Menaşe ve Efraim) adına iki kabile vardır. Böylece İsrail Krallığında Menaşe ve Efraim kabilelerinin toprakları oldu. (Devamı...)


Mehmed Emin Âli Paşa (d. 5 Mart 1815 - ö. 7 Eylül 1871 ) Osmanlı Devleti'nde Tanzimât Dönemi'nin Mustafa Reşid Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa ile birlikte en önemli üç devlet adamından biridir. Abdülmecid ve Abdülaziz saltanatlarında 5 kez olmak üzere toplam 8 yıl 3 ay sadrazamlık yapmıştır. Ayrıca Londra Büyükelçiliği, İzmir ve Bursa valiliği, Meclis-i Vala reisliği, Meclis-i Tanzimat reisliği ile birlikte toplam sekiz kez hariciye nazırlığı görevinde bulunmuştur. Âli Paşa, Tanzimat devrinde 1871'e kadar çeşitli mevkilerde Osmanlı idaresini ve dış siyasetini elinde tuttu. Bazen hariciye nazırı bazen de sadrazam olarak devlet idaresinin en üst düzeyinde bulundu. Devlet idaresini senelerce elinde tutan Âli Paşa, her zaman için sultan'ın keyfi idaresine karşı koymaya çalıştı ve onun mutlak salahiyetini kısıtlamak amacını güttü.

İmparatorluk bünyesinde bulunan gayrimüslim halka eşit vatandaşlık hakkı ve birçok imtiyaz tanıyan Islâhat Fermâni'nı hazırlayaran Âli Paşa, Kırım Harbi'nin ardından 30 Mart 1856'da imzalanan Paris Antlaşması'na fevkalede temsilci sıfatıyla katıldı. Etkin bir diplomat olarak Avrupalıların dikkatini çekti. Konferansta Osmanlı İimparatorluğu'nun Avrupa devletler topluluğuna o zamanın tabirince Avrupa Birliği'ne katılmasını sağladı. Islahat Fermanıyla ve Paris Anlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü sağlayabileceğine Avrupa devletlerinin Osmanlının iç işlerine gayrimüslim halkın koruyucusu bahanesiyle müdahalesini önleyebileceğini düşünüyordu. Paris Barış Konferansı ve anlaşmaya bağlayıcı bir hüküm olarak giren Islahat Fermanı'ndan dolayı Tanzimat'ın mimarı Mustafa Reşid Paşa'nın ağır eleştirilerine maruz kaldı. 1867'de Girit İsyanı sırasında adaya giderek titiz bir diplomasi ve Müslüman-Hristiyan dengesi uzlaşması fikrine dayanan bir reform programını Girit’te uygulamaya koydu. Girit’li Hıristiyanlara verdiği haklar ve Osmanlı askerinin, Türk bayrağı kalelerde kalmak şartıyla Belgrat başta olmak üzere Sırbistan'daki kalelerden çekilmesi kararına imza attığı için basından da çok şiddetli tepki gören Âlî Paşa, tanzîmâtçılar arasında yol ayırımına sebeb oldu. Yeni Osmanlılar adı ile teşkîlâtlanan grup, Âlî Paşa’ya ve hükümete cephe aldı. (Devamı...)