Alevilik: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Nushirevan11 (mesaj | katkılar)
Orfeadk tarafından yapılan 25234384 sayılı değişiklik geri alınıyor.öznel ifadeler geri alınıyor
Etiket: Geri al
Nushirevan11 (mesaj | katkılar)
Şiiliğin tarihi sayfasına aktarıldı
1. satır:
{{Diğer anlamı2|Alevilik}}
{{Alevilik}}
'''Alevilik'''
'''Alevilik''' ({{dil|ar|عَلَوِیُّون|dil_kodu=e}}), [[Alevî Hanedanı|Alevi]] ({{dil|ar|yazı='''علوِی'''}}), [[Alevî Hanedanı|Alevi]] kelimesi [[Arapça]] kökenli bir [[İslam]]i terim olup anlamı; [[İmamet|İmam]] [[Ali]] soyundan gelen, onun velayetini kabul eden ve onun akrabaları ve taraftarı olan [[Müslüman]]ları tanımlar. Alevilik kesinlikle bir [[mezhep]] veya [[tarikat]] değildir, ancak [[Mevlevîlik|Mevlevilik]], [[Kadirîlik]], [[Kalenderilik|Kalenderîlik]] ve [[Bektaşîlik|Bektaşilik]] gibi tarikatların hepsi birer [[Alevî Hanedanı|Alevi]] tarikatlarıdır. Alevilik bir [[Alevî ocakları|meşreptir]], yani [[Peygamber]] [[Muhammed]] soyuna bağlı bir [[Alevî ocakları|Alevi ocak sistemi]]'dir ve bundan dolaylısıyla "[[Alevî Hanedanı|Alevi]]" kelimesi "[[Ali]]" isminden türetilip, " '''''î''''' " - harfi ([[Arapça]]: ي) kendi soyuna mensubiyeti ifade etmektedir. [[Peygamber]] [[Muhammed]] ve [[İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi)|İmam]] [[Ali]] soyundan gelen [[Ehl-i beyt|Ehl-î Beyt]] mensuplarını tanımlar. Alevi [[Müslüman]]larda [[Hüseyin]]'in soyundan gelen Alevilere Hüseyni veya [[Seyyid]], [[Hasan bin Ali|Hasan]]'ın soyundan gelen Alevilere ise Hasani veya [[Şerif (din)|Şerif]] denir.<ref>[[Alevî Hanedanı|Alevî]] ([[Arapça]]: [[Alevî Hanedanı|علوِی]]) / [[Alevilikte inanç|Alevîlik]] ([[Arapça]]: [[Alevî Hanedanı|علوِیون]]) [[Alevî Hanedanı|Alevî]] kelimesinin anlamı; "[[Ali]]'ye mensup olan, [[Ali]]'nin soyundan gelen, onun [[Velayet-i fakih|Velayetini]] savunan (ikrâr veren) ve onun [[Şiilik|taraftarı]] olan demektir. [[Alevî Hanedanı|Alevî]] [[Müslüman]]larda; [[Hüseyin]]'in soyundan gelen Alevîlere Hüseyni veya [[Seyyid]], [[Hasan bin Ali|Hasan]]'ın soyundan gelen Alevîlere ise Hasani veya [[Şerif (din)|Şerif]] denir.</ref> [[Türkiye]]'de [[Sünnilik]]ten sonra en fazla mensuba sahip olan [[İslam]]i bir cemaattir. Bu cemaatin mensupları ''[[İmamiyye#Alev.C3.AEler|Aleviler]]'' olarak adlandırılır. Alevilikte önderlik eden kimseler [[Peygamber]] [[Muhammed]] ve [[İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi)|İmam]] [[Ali]] soyuna mensup olmaları kesinlikle zorunluktur, aksi taktirde [[Alevî Hanedanı|Alevi]] toplumuna önderlik etme hakkı olamaz. Alevilikte, [[Muhammed]]'in son [[peygamber]] olduğu, [[İmamet (İsnâaşeriyye öğretisi)|İmam]] [[Ali]]'nin ise [[Velî (İslam)|Velîliği]] / [[Velayet-i fakih|Velayet-î Fakih]] ''([[imamet|İmâmlığı]])'' esastır. Sünnilikteki [[Allah]]-[[Muhammed]]-[[Dört Büyük Halife]] sıralamasından farklı olarak, [[Onikicilik]] [[i'tikad]]ının da temelini teşkil eden [[Hâkk-Muhammed-Ali|Hâkk (Allah)-Muhammed-Ali]] sıralamasını, [[Kur'an]] ve [[Ehl-i Beyt]], yani [[On İki İmam]]lar'a mensubiyeti ve muhabbeti, yani sevgisini esas alan ve yolundan gidilen, ''[[Caferilik]]'' mektebiyle ile birlikte [[İslam|''İslamiyet'']]'in [[İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye|''İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye'']], yani ''[[İslam]]î-[[Bâtınîlik|Bâtınî]]'' (''Tasavvuf'') öğretileri dairesinde olan [[inanç]]tır.
 
== Alevilerin dinî itikadı ==
{{Ana|Alevilik'te inanç}}
[[Dosya:Shia.PNG|küçükresim|sağ|240px|Alevilik ve [[Şiilik]]te önemli bir yere sahip olan Ali’nin [[Zülfikar]] isimli kılıcın üzerinde ''Ali Velîyyullah'' yazan temsilî bir resmi.]]
Siyasi olarak [[İslam]]iyet’in ''[[İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye]] / [[Onikicilik]]'' [[Fıkhi mezhepler|fıkhi mezhebinden]] olan [[İmamîlik#Alev.C3.AEler|Aleviler]],<ref>Not 1: [[Türkiye]]’de yaşayan [[Müslümanlar]]dan, [[İmamiye-i İsnaaşeriye|İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye]] / [[Onikicilik]] [[Fıkhi mezhepler|fıkhî]] mezhebinden olan [[İmamîlik#Alev.C3.AEler|Aleviler]] [[Batıni]]yye, [[Câferîler]] ise [[Mu'tezile]] itikadi mezhepleri tarafından; [[Sünnilik]] mensûbu olan [[Hanefîlik|Hanefîler]] [[Mâtûridîyye]], [[Şafiîlik|Şafiler]] ise [[Eş'ârîyye]] [[İtikadi mezhepler|itikadi mezhebleri]] tarafından temsil edilmektedir.<br />Kaynak: Mustafa Öz, ''İslam Mezhepleri Tarihi,'' Ensar, İstanbul, 2011.</ref> [[İtikadi mezhepler|itikaden]] [[Horasan Melametîliği]]’nden köken alan [[Hoca Ahmed Yesevî]]’nin kurduğu [[Caferilik|Câferî]] [[Tasavvuf]]î–[[Yesevîlik|Yeseviyye]] [[Tarikat]]ı<ref>Not 2: [[Türkistan]] [[Yesevilik|Yeseviliği]] ile [[Anadolu]] Sünniliği itikaden [[Mâtûridîyye|Mâtûridî]]–[[Hanefîlik|Hanefî]] ortak kimliğini paylaşmaktadırlar.</ref> ile [[Fatımiler]] Halifeliği devrinde [[Orta Asya]] ve [[Türkistan]]’da çok önemli faaliyetlerde bulunan [[Nasır-ı Hüsrev|Nâsır Hüsrev]]’in kurucusu olduğu [[Pamir Aleviliği]]’nin de altyapısını oluşturan [[Şii]]liğin [[Batıni]]–[[İsmâilîyye]] [[Fıkhi mezhepler|fıkhî mezhebinin]] tesirleriyle gelişimini tamamlayarak ortaya çıkan ''[[Tasavvuf]]î-[[Batıni|Bâtın’îyye]]'' [[İtikadi mezhepler|itikadi mezhebi]] mensuplarıdır.
Alevilik içerisinde [[Kızılbaş]], Dazalak, [[Kalenderîlik|Kalender’îyye]], [[Şeyh Bedreddin|Bedr’îyye]], [[Bektaşilik|Bektaş’îyye]], Câm’îyye, Şems’îyye, Edhem’îyye gibi farklı birçok [[bâtın]]î tarikat yer almaktadır. 13. asırda [[Babâîlik]]<nowiki/>ten ve 14. asrın sonlarından itibaren de yoğun olarak [[Hurûfîlik]]<nowiki/>ten etkilenen [[Anadolu]] kaynaklı [[Bektaşilik Tarikatı]] bunların içlerinde en meşhur olanıdır. 14. ve 15. asırlarda Fadlullah Ester-Âbâdî tarafından [[Şii]]likten ayrılarak zuhur eden [[Hurûfîlik]] mezhebinin tesirleri altında kendisini yeniden yapılandırmış olan ''[[Bektaşilik]],'' Aleviliğin içinde yer aldığı varsayılan bir tarikat olması itibarıyla [[Anadolu Aleviliği]]’nin tamamını tanımlamamaktadır.
{{Ayrıca bakınız|Horasan Melametîliği|Hoca Ahmed Yesevî|Yesevîlik|Nasır-ı Hüsrev|İsmâilîlik}}
 
=== Temel inanç ===
Alevilik, Hâkk-Muhammed-Ali üçlemesiyle [[Ehl-i Beyt]] ve [[On İki İmam]]ları önemseyen [[Câferiyye Şiiliği]] ile ortak noktalara sahip olan bir yoldur.{{Kaynak belirt}} Alevilik’te incelenmesi gereken asıl [[inanç]] [[Vahdet-i Vücud]] veya [[Varlık birliği]]’dir.{{Kaynak belirt}}
 
;Dört kapı kırk makam inancı
{{Ana|Dört Kapı Kırk Makam|Hacı Bektaş-ı Veli|Bektaşilik}}
''[[Dört Kapı Kırk Makam]]'' şeklindeki kâmil insan olma ilkelerini [[Hacı Bektaş-ı Veli|Hacı Bektaş-ı Velî]]’nin tespit ettiğine inanılır. Hacı Bektaş, "Kul Tanrı’ya kırk makâmda erer, ulaşır, dost olur" demiştir. {{Kaynak belirt}}
Aleviler kendi içlerinde bir çeşit hiyerarşi oluşturmuştur. Örneğin ''yol''’a gönül vermiş olana ''tâlip'' denir. Kişi, yolun kurallarını yerine getirip bilgi düzeyini arttırdıkça yükselir. Alevilikte ''yol'' denen deyimin temelini ''[[Dört Kapı Kırk Makam]]'' anlayışı oluşturmaktadır.
 
Dört Kapı ve Mertebeleri şunlardır:
* [[Şeriat]] ''(Bel Kapısı / [[Mü'min (din)|Mü’minlik]] Mertebesi)'',
* [[Tarikat Kapısı]] ''(Yol Kapısı / Zâhidlik Mertebesi)'',
* [[Marifet Kapısı]] ''(İl Kapısı / Âriflik Mertebesi)'',
* [[Hakikat Kapısı]] ''(Gök Aman – Yer Ana / Mûhiplik Mertebesi)''
Her kapının on makâmı vardır.
{|
|
'''[[Şeriat]] Kapısı’nın makamları:'''
# İman etmek,
# İlim öğrenmek,
# İbadet etmek,
# Haramdan uzaklaşmak,
# Ailesine faydalı olmak,
# Çevreye zarar vermemek,
# Peygamberin emirlerine uymak,
# Şefkâtli olmak,
# Temiz olmak ve
# Yaramaz işlerden sakınmak.
|
'''[[Tarikat Kapısı]]’nın makamları:'''
# Tövbe etmek,
# [[Mürşid]]in öğütlerine uymak,
# Temiz giyinmek,
# İyilik yolunda savaşmak,
# Hizmet etmeyi sevmek,
# Haksızlıktan korkmak,
# Ümitsizliğe düşmemek,
# İbret almak,
# Nimet dağıtmak,
# Özünü fakir görmek
|
'''[[Marifet Kapısı]]’nın makamları:'''
# Edepli olmak,
# Bencillik, kin ve garezden uzak olmak,
# Dayanma,
# Sabır ve yetinme,
# Utanma,
# Cömertlik,
# İlim,
# Hoşgörü,
# Özünü bilmek,
# Anlayışlık
|
'''[[Hakikat Kapısı]]’nın makamları:'''
# Alçakgönüllü olmak,
# Kimsenin ayıbını görmemek,
# Yapabileceğin hiçbir iyiliği esirgememek,
# Tanrı’ın her yarattığını sevmek,
# Tüm insanları bir görmek,
# Birliğe yönelmek ve yöneltmek,
# Gerçeği gizlememek,
# Anlamı bilmek,
# Tanrısal sırrı öğrenmek,
# Tanrısal varlığa ulaşmak.
|
|}
{{Ayrıca bakınız|İmâmet|Vahdet-i Vücud|Dört Kapı Kırk Makam|Sûfilik|Batıni}}
[[Dosya:10 Muharram.jpg|küçükresim|285px|10 [[Muharrem]]: [[Aşure Günü]] - [[Hüseyin bin Ali]]’in katledilmesi. ''([[Kerbela]] Olayı)'' <ref>Not 3: 10 Ekim 680 ''(Hicri: 10 [[Muharrem]] 61)'' yılında [[Ali bin Ebu Talib]]'in oğlu ve [[Muhammed]]’in torunu [[Hüseyin bin Ali]], ailesi, ve takipçileri ''(toplam 72 kişi)'' [[Kerbela]]’da Ali bin Ebu Talib'in ordusundan ayrılan ve kendilerine [[Haricîler]] adı verilen bir grup tarafından şehit edildi. Aleviler, bu olayı anmak için her yıl [[Muharrem]] ayında On İki gün ''"Mâtem Orucu"'' tutarlar. Muharrem orucu ile [[Hüseyin bin Ali]]’in şahsında [[Ehl-i beyt]]’e olan bağlılıklarını dile getirirler ve aynı zamanda zâlimin zulmü olarak nitelendirdikleri bu olayı lânetlerler. Orucun sonunda, [[İmam Zeynel Abidin]]’in [[Kerbela]]’dan sağ kurtulması nedeniyle şükran olarak Aşure çorbası pişirilip dağıtılır.)</ref>]]
 
=== Dinî törenler ve günler ===
{{Ana|Alevilik'te dini ayinler|Alevilik'te kutsal günler}}
Aleviler, [[Muhammed]]’in son [[peygamber]] olduğuna, Ali bin Ebu Talib'in ise [[Evliya|veliliğine]] (ya da [[imam]]lığına) inanırlar. Aleviler, ibadetlerini [[cemevi]]nde yaparlar.Günlük ibadetleri Sabah, Akşam ve Gece [[Gülbeng]]'idir.<ref>İmam Cafer-i Sadık Buyruğu - Can Yayınları, s. 297</ref> [[Kadir Gecesi]]’yle bağlantılı olarak üç gün ve [[Muharrem]] ayında ise on iki gün [[oruç]] tutarlar. [[Muharrem]]’den sonra da üç gün [[Hızır Orucu]] tutarlar. [[Muharrem]] orucundan evvel üç gün [[14 Masum-u Pak|Masum-u Paklar]] orucunu tutarlar.{{Kaynak belirt}}
[[Dosya:Alevis in Turkey.png|küçükresim|285px|Türkiye'deki Aleviler - Koyu kırmızı renkli bölgeler [[Hatay]]-[[Adana]]-[[Mersin]] yörelerindeki [[Arap Aleviliği]]’ne ait olan yerleşim birimlerini göstermektedir.]]
 
== Nüfus dağılımı ==
{{Ana|Alevi nüfusu}}
Üçte biri İstanbul bölgesinde yaşayan {{Kaynak belirt}}Alevilerin daha sonra en yoğun olarak bulundukları yöreler arasında [[Ankara]], [[Adana]], [[Balıkesir]], [[Eskişehir]], [[Bursa]], [[Antalya]], [[Aydın]] ve [[Damal, Ardahan]] şehirleriyle, Orta ve Doğu Anadolu'da yer alan [[Erzincan (il)|Erzincan]], [[Sivas (il)|Sivas]], [[Tunceli (il)|Tunceli]], [[Tokat (il)|Tokat]] ve [[Kahramanmaraş]]’ın ilçelerinde gelmektedir. [[Türkiye]]’de en çok Alevi köyü ise 57'si karışık olmak üzere toplam yaklaşık 548 adet köy olup [[Sivas (il)|Sivas]] ilinde yer almaktadır. Bunların ardından sırasıyla,[[Tunceli]],[[Erzincan (il)|Erzincan]],Tokat,[[Çorum]],[[Kahramanmaraş]],[[Malatya]], [[Amasya]],[[Hatay]],[[Yozgat (il)|Yozgat]], [[Adıyaman (il)|Adıyaman]], [[Bingöl (il)|Bingöl]], [[Erzurum]], [[Balıkesir]], [[Kars (il)|Kars]], [[Manisa]], [[Aydın]], [[Adana]], [[Mersin]], [[Muğla]] ve [[Ordu (il)|Ordu]] illeri gelmektedir.
[[Anadolu]] dışında ise [[Rumeli]], [[Balkanlar]] ve [[Arnavutluk]]'ta yaşayan [[Bektaşiler]]'in yanı sıra, [[Batı İran]], [[Luristan]] ve [[Kuzey Irak]]'ta ise [[Yâresânîlik]] ''([[Ehl-i Hak]])'', Kakai ve [[Ali İlâhîlik]]<ref>Elahi, Bahram (1987). ''The path of perfection, the spiritual teachings of Master Nur Ali Elahi''. ISBN 0-7126-0200-3.</ref> gibi isimlerle anılan ve kendilerini ''"[[Yezdânizm|Alevi]]-[[Kürtler]]"'' veya Alevi-[[Zaza]]lar {{Kaynak belirt}}olarak tanımlayan gruplar da bulunmaktadır. Bugün [[İran]]'ın doğusunda [[Horasan]]'da da küçük bir Alevi topluluğu vardır. Aleviler daha ziyâde dağlık olan merkezî otoritenin baskısının ulaşamadığı bölgelerde yaşamlarını sürdürmektelerdir.
 
== Alevi tarihi ==
{{Ana|Alevi tarihi}}
[[Alevî inancı|Alevilik inancı]], [[Anadolu]]'nun [[Müslümanlık|Müslümanlaşması]] sürecinde önemli izler bırakan, [[Hoca Ahmed Yesevi]], [[Ebu'l Vefâ]], [[Baba Haydar]], [[Hacı Bektaş-ı Veli]], [[Ahi Evran]], [[Taptuk Emre]], [[Yunus Emre]] ve [[Abdal Musa]] gibi önemli dinî şahsiyetlerin fikirleriyle yapılandırılmıştır. Ayrıca Alevilik, [[Hallâc-ı Mansûr]], [[Ömer İmâdüddîn Nesîmî|Seyyid Nesimi]], [[Şah İsmail]] ''([[Hatai]])'' ve [[Pir Sultan Abdal]] ile [[Hubyar Sultan]]'a da ayrı bir ehemmiyet vermektedir. [[Şah İsmail|Şah İsmâ‘il Safevi]], [[Alevî inancı|Alevi inancı]]nın Anadolu'da yayılmasında çok önemli ve etkin bir rol oynamıştır.<ref name="jur4">Jurdi Abisaab, ''Converting Persia: Religion and Power in the Safavid Empire,'' London, 2004.</ref> [[Alevî inancı|Alevilik inancının]], [[Anadolu]]'ya gelen [[Hacı Bektaş-ı Veli]] sayesinde ve [[Yedi Ulu Ozan|ozanların]] [[nefes (edebiyat)|nefesleriyle]] hayat bulduğuna inanılmaktadır. Anadolu'daki büyük bir kısım Alevi-[[Bektaşîlik|Bektaşi]] toplumun [[din]]î [[Akide|ittikadi]] ve ibadeti [[Caferilik|Caferîlik]] mektebi dairesinde olduğu gibi, kökenleri de [[Horasan (İran)|Horasan]]'dan ([[İran]]) [[Pîr Sultan Abdal|Pîr]]lerinden, [[Evliya]]'dan ([[Velî]]) ve "Horasan erenleri" diye tabir ettikleri Anadoluya (Türkiye) göç eden 90.000 Alevi-[[Irak Türkmenleri|Türkmen]] önderlerinden gelmektedir. Anadolu'daki [[Alevî ocakları|Alevi ocakları]]nı temsil eden [[Hacı Bektaş-ı Veli|Hacı Bektaş Velî]] ve halifelerinden olan Sarı İsmail, [[Balım Sultan]] ve [[Baba İlyas|Baba İlyas Horasanî]] gibi [[Velî]], Eren veya [[Pîr Sultan Abdal|Pîr]] denilen kimselerdir. Anadolu'daki Aleviliğin büyük bir kısmın kökeni 90.000 Horasan Pîrlerinden geldiğine dair [[Alevî ocakları|Alevi ocakları]] ve [[Irak Türkmenleri|Türkmen]] aşiretleri olarak sabit belgelerle kayıt altına alınmıştır.
 
=== Emeviler devrinde Aleviler <ref>[[Yaşar Nuri Öztürk|Öztürk, Yaşar Nuri]], ''[[Ebu Hanife|İmâm-ı Â’zam]] Savunması, Şehid bir önder için Apolocya, – [[Hadis]]lerin büyük kısmını kabul etmedi: [[Emevîler|Emevi]] [[Şeytan]]ı’nın tahribatı,'' Sahife 83 ve 89, İnkılâp, İstanbul, 2010.</ref> ===
{{Ana|Emeviler|Emeviler devrinde Aleviler}}
==== İran baskısından usanan ve Tengriizm'e bağlı olan Türklerin İslamiyet’e girmeleri ====
Aslında bu İslamlaşma hadisesi daha Arap istilası vuku bulmadan başlamış, İran ruhanilerinin ve Dehkan adı verilen Farisi yöneticilerinin baskısından usanan [[Maveraünnehir]] ahalisi [[İslam]]’ı kendiliğinden kabullenmişlerdi. [[İslam]]iyet’ten önce [[Türkistan]]’a birçok [[Nesturiler|Nesturi]] ve [[Zerdüşt]] rahipler gelmişler ve kendi inançlarına ait neşriyatta bulunmuşlardı. Din ve mezhebe ait olan ilgilerinde pek zayıf fakat millî geleneklerine dinî talimlerden daha fazla bağlı olan Türkler, eski Gök Tanrıcılık (Tengricilik) dinine benzer akidelere taraftar olmayı daha çok seviyorlardı. İslamiyetin en kuvvetli olduğu ve [[Türkistan]] içlerine doğru yayıldığı dönemlerde dahi Tengricilik dininin kalıntıları bu bölgede hâlâ canlılığını muhafaza etmekteydi. Altay dağları ile [[İrtiş Nehri]] boylarından [[Maveraünnehir]]'e kadar uzanan sahaya aralıksız akın eden Türk göçmenlerinin İslam'ı benimsemiş olmalarına rağmen geleneksel yaşam tarzları asla değişmedi. H. 126 / M. 744 yılında [[Semerkand]]’da çok önemli bir din değiştirme hareketi vuku buldu. İslamiyet neşirlerinden Ebu Sayda adında bir şahsın çabaları ile pek çok Türk İslamiyeti kabul etti.<ref>Arnol’d, ''İntişar-ı İslam Tarihi'', İngilizceden tercümesi Profesör Halil Hâlid.</ref>
{{Ayrıca bakınız|Tengricilik}}
 
==== Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz’in Aleviler lehine aldığı kararlar <ref>Ebû Zehre, ''[[Ebu Hanife|Ebû Hanîfe]],'' Sahife 73.</ref> ====
Selefleri tarafından uygulanmakta olan siyaset-i zalimaneye son vermekle meşhur olan ve Emevi halifeleri içerisinde en adil olanı olarak da tanınan ''[[Ömer bin Abdülaziz]]'' iktidara geldiğinde yaptığı ilk iş [[Emeviler]] Halifeliği’nin kurucusu [[Ebu Süfyan|Ebû Süfyân]] Oğlu [[I. Muaviye|Muaviye]] tarafından [[hutbe]]lerde Ali, [[Ehl-i Beyt]] ve bilumum Aleviler aleyhinde bir sünnetmiş gibi zorunluluk hâline getirilmiş olan lânet okuma âdetini nihâyete erdirmek olmuştu.<ref>[[Yaşar Nuri Öztürk|Öztürk, Yaşar Nuri]], ''[[Ebu Hanife|İmâm-ı Â’zam]] Savunması, Şehid bir önder için Apolocya, – Yaşadığı devir,'' Sahife 28, İnkılâp, İstanbul, 2010.</ref>
O zamana kadar [[Türkistan]]’da İslam’a girmiş olan şehirlerden büyük büyük kütlelerin eski dinlerine avdet etmekte oldukları bu devirde Aleviler aleyhine Emeviler tarafından sürdürülmekte olan takibât ve hakaretlerin yasaklanmasından sonra peygamberden rivayet edilen hadislerin yazılmasını gündeme getirmiş ve halktan haksız yere toplanmakta olan vergileri sahiplerine geri dağıttırmıştı. Çok faydalı sonuçlar doğuran bu kararların sıkı bir takipçisi olan halifenin tutumundan [[Emevîler|Emevi]] Hanedanı hiç de memnun kalmamıştı. Çünkü onların ellerinde ve kadınların boyunlarında ne kadar altın ve cevahir varsa, Beytû'l-Mâli Müslimîn’in talan edilmesiyle alınan bu ziynet eşyalarının kişilerin zati malları olmayıp hepsinin devlet hazinesine ait olduğunu ve tamamının iade edilmesi gerektiğini söyleyen bu adil halife de sonunda Emeviler tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.<ref>Celâleddîn-i Süyûtî, ''Tarihû'l-Hulefâ,'' s. 88.</ref>
{{Ayrıca bakınız|Ömer bin Abdülaziz}}
 
=== Abbasiler devrinde Aleviler ===
{{Ana|Abbasiler|Abbasiler devrinde Aleviler}}
==== Ebu Müslim Horasani’nin Abbasiler’in iktidara gelmesindeki hizmetleri ====
H. 129, M. 747 yılında [[Ebu Müslim Horasani]]’nin İmam İbrahim tarafından bütün bu kıtalar ile Irak dailerinin fiilen riyasetine tayin edilmesiyle artık [[Türkistan]]’ın tamamı [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]] adına hazırlanmış oluyordu. [[Ebu Müslim Horasani]]’nin komutasında [[Emeviler]] aleyhine başkaldıran ihtilal fırkalarının çoğunluğunu oluşturan [[Türkler]], [[Abbasiler]]’in kazandıkları başarılarda da en büyük pay sahibi olmuşlardı. Sonunda hilafet makamı [[Türkler]]’in sağlamış olduğu destek sayesinde [[Abbasiler]] tarafından ele geçirilmiş oldu. Fakat [[Şia|Şiiliğin]] feda ettiği bu kadar canlar, [[Ehl-i Beyt]]’e ait bir hakkın elde edilmesi için nehirler gibi akıtılan kanlar ve [[Ehl-i Beyt]] namına yapılan onca büyük fedakarlıkların dahi Alevilerin hilafeti ele geçirmeleri için yeterli olamaması gönüllerde kapanmaz yaralar açtı. [[Abbasiler]]’in ikinci halifesi olan [[Mansur (Abbasi)|Halife Mansur]]’un [[Türkler]]’e karşı takındığı hasmane tavırlar ve bilhassa [[Ebu Müslim Horasani]]’in katli üzerine ihtilalciler derhâl faaliyete geçmek suretiyle [[Mübeyyezâ]] ''(Beyazlar)'' fırkasını oluşturdular.<ref name="Ebül’fidâ, Cilt: 2, Sayfa: 9">''Ebül’fidâ'', Cilt: 2, Sayfa: 9.</ref>
{{ayrıca bakınız|Ebû Mûslim Horasanî|Sinbâd|Mukannaʿ}}
;İranlılar’ın Abbasiler’e karşı ayaklanmaları
Tam bu sıralarda Merv şehrinde El-Mukannaʿ ''(Peçeli)''<ref name="Ebül’fidâ, Cilt: 2, Sayfa: 9"/> adında bir yalancı peygamber ortaya çıktı. [[Fosfor]]lu maddelerle yüzünü parlatan ve üluhiyet davasına kalkışan bu peçeli kişi, halka [[Allah]]’ın da insan suretinde olduğunu söylüyordu. [[Ebu Müslim Horasani]]’nin [[Abbasiler]] tarafından gaddarca katli [[Emeviler]] aleyhine ihtilale katılan [[Horasan]]lılar ile tüm [[Maveraünnehir|Maverâünnehir]] halklarını son derece müteessir etmişti.
 
;Horasanlılar’ın Abbasiler’e karşı teşkilâtlanmaları
[[Abbasiler]] hilafeti ele geçirmeden önce[[Horasan]] [[Şii]]leri ile onlara iltihak etmiş olan [[Taberistan]] ve [[Deylem]] [[Alaviler]]i [[Ebû Mûslim Horasanî]]’nin nüfuzundan çekindikleri için [[Abbasiler]]’in iktidarını kabullenmişlerdi. Daha sonra ise [[Ebu Müslim Horasani|Ebû Müslim Horasânî]]’nin katli üzerine ayaklanan Ravendîler, İslam Sünniliğini temsil eden [[Abbasiler]] tarafından yenilgiye uğratıldılar. Bunun üzerine [[Taberistan]] ve [[Deylem]] [[Alavîler]]i ile bütün [[Horasan]]lılar intikam almak maksadıyla birleşerek [[Abbasiler]]’e karşı kin ve husumet beslemeye başladılar. İkinci hicri yüzyılın ortalarında [[Deylem]]’de yeni bir önderin yıldızının parladığı görüldü. Bu, Aleviler’in en mümtaz şahsiyetlerinden [[Nefs’üz-Zekiyye]]’nin diğer kardeşi olan Yahya bin Abdullâh idi. H. 176 / M. 793 yılında hilafetini ilan etti. Dehşetli bir telâşa kapılan Abbasi Halifesi [[Harun Reşid]] Bermekîler’den Fazl’ı Yahya’nın başlattığı ihtilali bastırmakla görevlendirdi. Bermekîler ise, Aleviler’e son derece sevgi ve hürmet beslemekte ve [[Harun Reşid]]’in Aleviler’e karşı yürütmekte olduğu zulüm ve baskı politikalarına şiddetle muhalefet etmekteydiler.<ref>[[İbn Esir|İbn-i Esir]], Cilt 6, Sahife 47.</ref> Sonunda Fazl, [[Harun Reşid]] ile Yahya’yı barıştırmayı başardı. Bütün Haşimî hanedanının imzalarını taşıyan bir imân-nâme ile Yahya bin Abdullâh serbes bırakıldı. Fakat, daha sonra [[Harun Reşid]] sözünde durmayarak Yahya’yı öldürttü.<ref>[[İbn Esir|İbn-i Esir]], Cilt 6, Sahife 50 ve 70.</ref><ref name="Hanife">[[Yaşar Nuri Öztürk|Öztürk, Yaşar Nuri]], ''[[Ebu Hanife|İmâm-ı Â’zam]] Savunması, Şehid bir önder için Apolocya, – Sahabe ve tâbiûn nesline yapılan muameleyi zûlüm olarak gösterdi,'' Sahife 167, İnkılâp, İstanbul, 2010.</ref>
 
;Türkler arasında Müslümanlığın sür’atle yayılmaya başlaması
[[Kaşgar]]’da oturan [[Karahanlı Devleti|İlk Han]] iktidarının kurucusu [[Satuk Buğra Han|Abd’ûl-Kerîm Sâtuk Buğra Han]]’ın maiyetinden iki yüz bin çadır halkı İslam olmuştu.<ref>Arnol’d, ''İntişarı İslam Tarihi'', İngilizce’den. Mütercimi Profesör Halil Hâlid.</ref> H. 346, M. 958 tarihinde Tibet yaylâsında yaşayan Şamani Türkler de Arslan bin Kâdir Han’ın yönetimi altına girdi. Arslan bin Kâdir Han’ın İslam'a davetini kabul eden on bin çadır halkı Müslüman oldu. Artık muhtelif Türk aşiretleri birbirlerini görerek İslam'a girmeye başlamışlardı. Türk devletlerinden olan [[Tolunoğulları|Tolunîler]], Ahşidîler, [[Gazneliler|Gaznevîler]] gibi [[Selçuklular]] da [[Abbasiler]]’in resmi mezhebi olan [[Sünnilik]] aleyhinde bir cephe oluşturmaktan kaçındılar. Bu Türk devletlerin hükümdarları Sultânû'l-Galib, Nâsıruddin, Sultânû'l-Kâhir gibi lâkaplar ile anılıyordu.<ref>''Subh’ûl-Aşâ''.</ref>
 
;Aleviler tarafından iskân edilen ülkeler
Aleviler kendi güvenliklerini teminat altına alma açısından [[Deylem]], [[Mazenderan]], [[Taberistan]] ve [[İran]]’da askerî harekâta uygun olmayan sarp dağlar üzerinde yer alan yüksek yaylâlardaki nehirlerin kıyılarında ikâmet etmekteydiler. Bağdat’taki hilafet merkezinden çok uzakta bulunan bu muhitlerde Aleviler’in mevkileri halifelerin nüfuzundan çok daha fazla etkili olmaktaydı. Dâî-yi Kebîr ve Dâî-yi Sâgîr nâmı altında bağımsızlıklarını ilan eden Sâhib-î Zuhurlar hep bu çevrelerden yetişiyordu.
Abbasi Halifesi [[Mustain (Abbasi)|Müstâin bil-Lâh]] devrinde Duât’û-Aleviyye mensubu Yahyâ bin Ömer Kûfî huruç hareketi başlattığında Irak’ta [[Ehl-i Beyt]]’e bağlı ne kadar Alevi varsa hepsi onun önderliği altında birleşerek Abbasi Orduları’yla kanlı bir muharebeye giriştiler. Bu şiddetli harpte katledilen Yahyâ’nın başının Bağdat’ta teşhir edilmesinden son derece müteessir olan Aleviler uzak ülkelere yerleştiler.<ref>''Sahayîf’ûl-İhbâr,'' Cilt 2, Sahife 410.</ref>
 
;Aleviler’in Türkistan’a doğru yayılmaları
Hicri 98 / M. 717 yılında Yezid bin Mühelleb [[Taberistan]], [[Gürgan|Cürcan]] ve etrafındaki şehirleri fethettikten sonra bu muhitlerde Abbasiler’den [[Mansur (Abbasi)|El-Mansur]] devrine kadar sürekli olarak kırk sene boyunca Alevilik propagandaları yürütüldü. Hicri 138 / M. 756 yılında ise [[Sinbâd|Sünbâd ''(Sonpâth)'']] adındaki bir Mecûsî İslam akideleri üzerinde bozguncu etkiler yaratan ve pek çok kişiyi peşinden sürükleyen yeni bir mezhep ortaya attı.<ref name="Türkistan">[[Tahir Harimî Balcıoğlu|Balcıoğlu, Tahir Harimî]], ''Mezhep Cereyanları – Aleviler’in mühim faaliyete geçmeleri ve [[Türkistan]]’a Alevi dâîlerinin yayılmaları'', Sayfa 50, Hilmi Ziyâ Neşriyâtı, Ahmet Sait Tab’ı, 1940.</ref>
 
=== Fatımiler devrinde Aleviler ===
{{Ana|Fatımiler|Fatımiler devrinde Aleviler}}
;Abbasiler ile Fatımiler arasındaki Hilafet mücadeleleri
O asırlarda, Doğu İslam âlemi [[Bağdat]]’taki [[Abbasiler]] ve Mısır’daki [[Fatımiler]] olmak üzere iki ayrı merkezin etrafında toplanmışlardı. Batıda ise [[Suriye]] [[Emeviler]]i’nin çöküşünden sonra hayatta kalmaya muvaffak olabilen Endülüs Emevileri vardı. Bütün bu merkezlerin hepsi de hilafet makamını kendilerine mal etmek maksadıyla diğer muhasımlarıyla en kanlı çekişmelere girmekten asla geri kalmıyorlardı. [[Fatımiler]], [[Ehl-i Beyt]]’e olan akrabalıklarından dolayı kendilerinin hilafet makamına layık olduklarını ileri sürmekteydiler. Abbasiler’in Sünni mezhebini redetmekte ve Hânedan-ı Âleviyye’ye müntesip olduklarını hatırlatacak bir ad ile kendilerini tüm [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]]’nin mutlak temsilcisi ve Hilafet makamının da vârisi olarak görmekteydiler. Sünniliğe aykırı mezhepleri kabullenmiş olan hükûmetlerden [[Büveyhoğulları|Büveyhîler]], Rüstemdarlar, [[Bâvendîler]] ve tüm [[Alavîler|Taberistan Alevileri]] [[Fatımiler]]i halife olarak tanımakta, [[Samânîler]], [[Gazneliler]], [[Selçuklular]] da [[Abbasiler]]’in halifeliğini kabul etmekteydiler.
 
=== Şîʿa-i Bâtın’îyye tarikatlarının Türkler arasında yayılması ===
{{Batıniyye}}
==== Selçuklular Devrinde Batıni hareketleri ====
{{Ana|Batıni|Selçuklular|Büyük Selçuklu Devleti|Selçuklular devrinde Bâtınîliğin Türkler arasına yayılması}}
Hulefa-yı [[Fatımi]] [[dâ’î]]lerinin [[Abbasiler]]’in hükümran oldukları ülkelerde kuvvetli bir propaganda teşkilâtı oluşturdukları sıralarda şiîliğin korunması adına çok dikkatli davranan [[Selçuklu]] hükümdarları da Sultan Tuğrul’un itikaden [[Mu'tezile]]’den olan, [[Kerrâm’îyye|Kerrâmîlik]]<ref>Profesör Şerafeddin Yaltkaya, ''Muhammed bin Kerrâm'', Mülga İlâhiyat Fakültesi Mecmuası.(Kerrâmîlik Mezhebi’nin kurucusu olan [[Kerrâm’îyye|Muhammed bin Kerrâm]] H. 190 / M. 806 yılında Sicistan’daki Rezenç şehrinde doğmuştur. Nişabur ve Belh şehirlerinde tahsil gördü. Bütün malını satarak “Fakirlik” mesleğini icra etti. H. 230 / M. 845 yılında Mekke’ye geldi ve beş yıl orada kaldı. Sırtında bir post, başında keçeden bir küllah olduğu halde müritleriyle birlikte dolaşarak kendi mezhebini yaymağa çalışıyordu. Başına toplanan kırk bin müridiyle birlikte [[Herat]]’tan kovuldu. Yirmi sene kadar Kudüs’te oturdu ve orada öldü. [[Mürcie]] ile [[Mücessime]]’den olup, [[Allah]]’ı cisim olarak itikat eder, kat’iyen te’vili kabul etmezdi.)</ref> mezhebine mensup veziri Amidû'l-Melik gibi [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]]’nin en önemli dâîlerinden biri tarafından istenildiği bir şekilde yönetilmekteydi. Selçukluların Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemesiyle birlikte Selçuklu ordularıyla birlikte yürüyen [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]] [[dâ’î]]lerinin nüfuz alanı da Anadolu’nun içlerine doğru yayılmaktaydı.
 
;Türklerin eski dinî inancı
[[Alâeddin Atâ Melik Cüveynî|Âlâ’ed-Dîn Cüveynî]]’nin ifadesine göre eski Türkler kendi dinî reislerine Tuyuk<ref>''Türk – Moğol Tarihi'', Cilt 2, Sayfa 49, Dökini tercüme.</ref>, dinlerine ise Arapçada kullanılan Namus ve Nevâmis-i İlâhiye kelimesinin ilk kökü olan Nom ismini vermişlerdi. Yunancaya Numus – Havus şeklinde geçen bu kelime "ezelî irade ve mukaddesât" manâsında, Sanskrit dilinde ise Tanrı<ref>''Havz’ûl-Hayât''. [Hindistan’da ''fakir'' adı verilen meslek üyelerinin yaptığı ibâdetlerde bu kelime özel bir şekilde telâffuz edilmektedir.]</ref> kelimesinin karşılığı olarak kullanılıyordu. Türkler kendi ruhanilerine Tüyun/Tuyon, kâhin ve sihirbazlarına ise Kam adını veriyorlardı.<ref>[[Alâeddin Atâ Melik Cüveynî|Âlâ’ed-Dîn Cüveynî]], ''Cihân-Kûşâ.''</ref> Ayrıca Türkler, dinî kitaplarına da Nom, Tüyunlara da Nomiler derlerdi. İslamiyet’ten sonra ise [[Oğuzlar]] Kamlarına ''ozan'' adını verdiler. ''Şaman'' kelimesi ise bunun Avrupalılar tarafından bozulmuş hâliydi. Şamanlar, toplumda doktorluk, sihirbazlık ve kâhinlik olmak üzere üç ayrı mesleği birlikte icra etmekteydiler. Büyük Türk düşünürü [[Ziya Gökalp]]’e göre Avrupalılar tarafından yanlış olarak Şamanizm olarak adlandırılan Türkler’in eski dinlerinin asıl doğru isminin Tuyonizm olması gerekir.<ref>[[Ziya Gökalp|Gök Alp, Ziya]], ''Türk Medeniyeti Tarihi,'' Sayfa 25.</ref> Yine [[Ziya Gökalp]]’in savunduğu fikirlere göre, Türklerin dini başlangıçta her ne kadar natürizm olarak algılanmaktaysa da gerçekte bu bazı rumuzlardan ibaret olan ve birtakım timsallere tapınılan sembolizmdir. Farklı şartlar altında yaşayan toplumlar arasına yayılmış olan bu itikat sisteminde din ile sihri birbirinden ayıracak olursak, bir tarafta bir nev’i [[Animizm]]’den ibaret bir [[Şamanizm|Şâmânîlik]], öte tarafta da mâbudlar ve kâinat sistemine malik olan bir Tuyonizm görülür.<ref name="Gökalp">[[Ziya Gökalp|Gök Alp, Ziya]], ''Eski Türkler’de din'', Dar’ül-Fünun Edebiyat Fakültesi mecmuaları, Sayı 5, Rûmi 1332.</ref>
 
;Türk Mistisizmi
{{Ana|Mistik|Şaman|Şamanizm|Tengriism|Türk mitolojisi|Yakutlar}}
Kökleri Orta Asya [[Şaman]]lığına kadar dayanmaktadır. [[Şamanizm|Şâmânîlik]] Grönland’dan Doğu Sibirya’ya kadar yayılan geniş bir alan üzerinde yaşayan birçok Türk-Moğol kavimleri, hatta Laponlar ve Eskimolar arasında yaygın olan ortak bir sihrî dîn sistemidir.<ref>J. A. Mac. Culloch, ''Shamanism, Ancyclopedia of Religion and Ethnic'', James Hastings.</ref> İslamiyet ve Hristiyanlığın tam olarak nüfuz etmeyi başaramadığı yörelerde hâlâ hâkim olan bu din, onların sonradan girdiği bölgelerde bile ikinci plânda yaşamaktadır.<ref name="Gökalp" />
Miladi sekizinci yüzyıldan beri Türkler arasında yayılmaya başlayan [[Budizm]], [[Mani dini|Manichéisme]], İslam ve Hristiyanlık etkilerine rağmen [[Şamanizm]], bütün ''bir dini Panthéon''’a sahip olan dinler gibi yabancı itikatları bünyesine toplayan geniş bir kayıtsızlık hâli göstermesi nedeniyle, kuvvetinden pek bir şey kaybetmemiştir. Bu nedenle de [[Şamanizm]]’e Türk paganizmi adını vermek hiç de mübalağalı olmaz. Onda en belirgin surette görünen nitelik gök tabakaları, ahiret ve mabûdlar âlemi ile zenginleştirilen bir Çoktanrıcılık yanında, yine aynı zenginliği haiz olan bir Natürizm’in süregelmesidir.<ref>[[Ziya Gökalp|Gök Alp, Ziya]], Eski Türkler'de içtimâî teşkilât''.</ref>
Gerek sihir gerekse din şeklinde Türk [[mistisizm]]inin izlerine aşağıda yeniden gözden geçirilen Türk itikatlarında da rastlamak mümkündür:
* [[Yakutlar]] insanın ölümünden sonraki kaderi hakkında pek müphem bir fikre sahiptir. Böyle bir soru onları kesinlikle alakadar etmez. [[Cennet]] ve [[cehennem]] hakkında herhangi bir fikre sahip değildir. Öte âlem ile alakalı görüşleri Yunan veya Arap mitolojisindeki gibi reel (şe’ni) ve mahsus unsurlardan müteşekkildir.<ref>Radlof, ''Aus Sibérian,'' Cilt 2. (Yunanlarda ateşten bir nehri geçen sandal, Serbére, öteki âlemin menkıbeleri sembolden âri ve tamamiyle réel’dir. [[Kur'an-ı Kerîm]]’deki cennet tasvirleri de aynı mahiyettedir. Bedreddin Simavî, Varidat’ın baş tarafında “Umuru ahiret cühelânın zu’mettikleri gibi değildir; âlemi emr, âlemi gayb, yani âlemi melekûttur. Cennet hur, kusûr, enhar,.. ve emsali şeyler maanii zâhiresine münhasır değildir.” – Musa Kâzım Efendi tercümesi.)</ref> Aralarından çoğu ahiret hayatını bile düşünmezler.
* Bütün Animistler gibi ruhların tekrar yaşadıkları eski topraklar etrafında dolaştığına ve insanları rahatsız edeceğine inanırlar.<ref>Bu ruhların etrafta dolaşması hâdisesinden başka bir de [[tenasüh]] fikri mevcuttur ki, bu surette onu Arya dinlerindeki misterlere benzetmek olasıdır.</ref> Ruh hakkındaki tasavvurları tamamıyla maddi ve mahsus eşya tasavvuruna bağlıdır. Ruh, insandan ayrı olup ağırlığa ve mekâna sahip olan bir mevcudattır. Bu ferdî ruhların üstünde yukarı ve aşağı göklerde büyük cetlerin mabutlaşmış olan ruhları vardır. Onlar da her şeyden önce maddi bir varlığa sahiptir. Yerler, içerler, kızarlar ve tüm beşerî ihtiraslara sahiptirler. Onlarla insanlar arasında bazen dostça bazen de düşmanca ilişkiler mevcuttur.
{{Ayrıca bakınız|Paganizm|Tengricilik|Animizm|Sembolizm|Mistisizm}}
;Moğol istilâsında Batınilerin rôlleri
Moğol istilâsı esnasında [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]]’nin tahrikâtı sebebiyle Moğol mezaliminin sahası epey genişlemişti. [[Save]] ve [[Nişapur]] şehirlerinin tahrip edilmesinden sonra [[Mazenderan]] ülkesini istilâ eden Moğollar [[Batıniler]]'in kışkırtması neticesinde önce bütün Sünnileri öldürdüler, daha sonra da bu harekâtın ne kadar ahlâkî olduğunu bilumum Şiileri katletmek suretiyle kanıtladılar.<ref>''Sahaif’ûl-Âhbar'', Cilt 2, Sayfa 675.</ref>
Bu devirde [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]]’nin [[Dâ’î]]-yi Â’zamlık makamında [[Sabbahiyye|Hükümet-i Melâhide-i Batıniyye Reisi]] [[II. Muhammed (Haşhaşi)|II. Muhammed]] oturmaktaydı. [[Alamut|Elemût]]’un propagandaları neticesinde Bağdat’taki çok önemli [[Şii]] teşkilâtı, bütün [[Batıni]] âlemini yönetmekte olan [[Sabbahiyye|Hükümet-i Melâhide-i Batıniyye]] merkezine bağlandı.
 
;Batıni ve tasavvuf
[[Tasavvuf]]un [[Şiilik]] ile alakalı olduğu ve bazı mutasavvıfların müteşeyyî’ oldukları bilinmekle beraber, bu olguyu bütüne yayarak tasavvuf Şiilikten doğmuştur ve her ikisinin kökeni de İran’dadır demek mümkün değildir. Tasavvufun kökeni epey eski zamanlara dayanmaktadır. Yeni Eflâtunculuk, Yunan felsefesi, Kabalizm ve İran etkilerinin henüz oluşmamış olduğu eski devirlerde de tasavvuf hareketlerine rastlamaktayız. Bu ilk mistiklere ait eserlerden günümüze kadar elimizde kalanları bulunmamakla beraber, sadece rivayet ve menkıbeleri hayâtta kalmıştır.
[[Tasavvuf]]a Helenistik etkiler [[Hâkim Tırmızî]]’den sonra [[Fârâbî]]’nin getirdiği yenilikler sayesinde girmeye başlamıştır. [[Şii]]/Müteşeyyî’ [[Sufilik|Sûfîlerle]] [[Sünnilik|Sünni]] [[mutasavvıf]]ları birbirleriyle karıştırmamaya özen göstermek gerekir. Bu nedenledir ki, İslam ortadoksluğundan farklılık gösteren her fikir hareketinin Şii veyahut da [[Şiilik]] ve [[Batıni]] ile ilgili olduğunu ileri sürmek hatalı olur. [[İslam]]i felsefe akımlarından bazılarının hiç de [[Batıni]] olmamalarına rağmen kendilerini dışarıya karşı böyle göstermektedirler.<ref>[[Tahir Harimî Balcıoğlu|Balcıoğlu, Tahir Harimî]], ''[[Türkler|Türk]] Tarihinde Mezhep Cereyanları – [[Tasavvuf]]un [[Şii]]likle münasebeti,'' Sayfa 268, Ahmet Said Baskısı, 1940.</ref>
{{Ayrıca bakınız|Bâtıni|Şiilik|Tasavvuf|Kabbala|Felsefe|Hâkim Tırmızî|Fârâbî}}
 
;Göçebe Türk kabilelerinin dinî inanç ve akidelerinin kaynakları
[[Maveraünnehir|Maverâünnehir]] ve Suğud ülkelerine dolaşan göçebe Türkler, Arap haricîliğinden tutun da [[Mani dini|Manichéisme]] ve [[Mazdek]] gibi eski İran kökenli dinlerin etki alanlarına girmiş oldular. Kûfe’den nakledilen elli bin hane Irak Nebtîleri ve Suriye Nusayrîleri gibi çeşitli toplulukların inançlarının kalıntılarıyla, eski Nestûrî ve Yâkûbî Hristiyanları ile Şamanilerin akideleri de hep bu Tûrânîler’in manevi dünyalarının havasını etkilemekteydi. Bu nedenledir ki, göçebe Oğuz Türklerinin itikatları arasında birbirleriyle tezat teşkil eden pek çok inanışlar mevcuttu. Bu çeşitli itikatlar [[Samânîler]] ve [[Gazneliler]]’in hâkim oldukları çevrelerde [[Büyük Selçuklu İmparatorluğu|Büyük Selçuklu Devleti]]’nin kuruluşu esnasında Türk kabileleri arasında tüm canlılığıyla yaşamaya devam etmekteydi. Bu inançların kaynakları hakkındaki bilgilere ise ancak Sultan [[Gazneli Mahmud]]’un Hindistan seferi esnasında [[Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî]] gibi senelerce [[Budist]] tapınaklarında yaşamış ve araştırmalar yapmış olan âlimlerin eserleri sayesinde erişilebilmişti.<ref>''Ahvâl-ûl’Hind.'' [Köprülü Mehmed Paşa Kütüphanesi’ndeki yazma nüsha, İstanbul. Sachau: İngilizce tercümesi; Kıvâm’ûd-Dîn Efendi: Türkçe tercümesi].</ref>
{{Ayrıca bakınız|Ebu Reyhan Muhammed bin Ahmed el-Birûnî|Gazneli Mahmud|Gazneliler}}
 
==== Anadolu Selçukluları devrinde Alevilik hareketleri ====
{{Ana|Anadolu Selçuklu Devleti|Anadolu Selçukluları devrinde Aleviler}}
Bu devirde Anadolu’da Batıniliğin en önemli propaganda merkezini Sultan Mes’ud evvel tarafından yaptırılmış olan Mes’udiye tekkesi temsil ediyordu. [[Anadolu Selçukluları]]’nın nüfuz ve hâkimiyet sahaları tamamen Moğollar’ın denetim ve müsaadesine tabi bulunuyordu. Birçok şehirlerde [[İlhanlılar]]’ın himayesi altında [[Şii]]liği neşreden "Bâtınû'l-Mezhep Babalar" tarafından açılan zaviyelerin sayıları da gün geçtikçe artmaktaydı. Moğollar’ın nüfuzuyla Mes’udiye Medresesi müderrisi [[Sünnilik|Sünni]] âlimlerden Şeyh Mecdüddîn İsâ azledilerek yerine [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]]'nin en değerli [[dâ’î]]lerinden Şems’ûd-Dîn Ahmed Baba atandı.
 
;Batıniliğin Türkler arasında yayılması
Horasan Erenleri<ref>[[Tahir Harimî Balcıoğlu|Balcıoğlu, Tahir Harimî]], ''Türk tarihinde mezhep cereyanları – Yedinci ve Sekizinci Hicret asırlarında Anadolu’da [[Şii]]lik,'' Sayfa 161, Ahmet Said Baskısı, 1940.</ref> nâmıyla Oğuz boyları arasında kendilerine yer edinen [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]] [[dâ’î]]leri ve millî lisan ile konuşarak halkın ruhiyatına pek uygun telkinlerde bulunan Batıni Babalar iptidai şerait içerisinde yaşamlarını idame ettirme mücadelesi sürdüren ve şehirliliğin ince yaşam tarzını bilmeyen Oğuzların bir kısmına kendilerini birer veli olarak tanıtmayı başarıyla becermişlerdi. [[Batıniler]], süslü nâzım lisanından bir şey anlamayan bu aşiretler arasında düzenledikleri sazlı ve şaraplı meclislerde geçmişin tüm hurafe ve efsanelerini halka nakletmek suretiyle insanların gönüllerinde yer ediniyorlardı.
 
;Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılması ve Alevi-Batıni Babaların Anadolu’ya yayılması
Anadolu Selçuklu Devleti’nin çöküşünün başlangıcı olan [[II. Gıyaseddin Keyhüsrev|Gıyaseddîn-i Keyhüsrev-i Sâni]]’nin Kösedağ yenilgisi (H. 640 / M. 1243) üzerine Anadolu’nun tamamı Moğollar’ın denetim alanı içerisine girdi. Anadolu’nun tamamı Aksaray’da ikâmet eden ve barışı tesis etmek ile görevlendirilmiş bir Moğol valisi tarafından yönetilmekteydi. İşte bu fetret devrinde, [[Celaleddin Harezmşah|Celâl’ed-Dîn Harzem Şâh Menküberti]]’nin ordularıyla Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Batıniye dervişleri de devletin takibatından kurtulmuş olarak faaliyetlerini serbestçe sürdürmekteydiler. Anadolu’nun her tarafında [[Şii]] ve [[Batıni]]-Alevi babalar tarafından art arda zaviyeler açılmaktaydı. [[I. Rükneddin Mesud|Sultan Mes’ud Evvel]]’in Amasya’daki tekkesine [[Baba İlyas|Baba İlyas Horasanî]] gibi [[Şia|Şîʿa]]-i [[Bâtın]]’îyye Mezhebi’nin en meşhur bir [[dâ’î]]si postnişin olmuştu. Vaktiyle, [[İlhanlı]] saraylarında makam ve mevki sahibi olan Şii âlimler [[Anadolu Selçukluları]]’nın [[Moğollar]]’ın himayesi altına girmeleri fırsatından istifadeyle Anadolu’ya yayıldılar.
{{Ayrıca bakınız|Kösedağ Savaşı}}
===== Baba İshâk Halifeliği’nin ilanı =====
{{Ana|Baba İshak ayaklanması}}
Müridi [[Sâd’ed-Dîn Köpek]]’in [[Anadolu Selçuklu]] vezîr-i â’zamlığına yükseltilmesi ve kazandığı başarılardan son derece memnuniyet duyan [[Baba İshak|Baba İshâk Kefersudî]], o zamana kadar [[Baba İlyas|Baba İlyas Horasânî]] nâmına yaptığı davetlerden vazgeçerek kendisini ön plâna çıkarmaya başladı. Yirmi bin ihtilalciden oluşan bir kuvvet ile H. 632 / M. 1235 yılında huruç hareketi başlattı. Emîrû'l-Müminîn Sadrü'd-Dünya ve’d-Dîn ve [[Baba İshak|Resûlullâh Baba İshâk]] ünvânıyla halifeliğini ilan etti. El-Mukannaʿ benzeri bir şekilde [[Muhammed]]’in ruhunun Ali’ye, Ali’den de kendisine [[hulûl]] ettiğini iddia ediyordu.
Şimşat, Urfa, Kefersud, Maraş, Ayintâb’dan gelen ve Suriye kıt’asındaki Halep Batıni merkezinden takviye edilen binlerce fedainin katılmasıyla birdenbire elli bin kişilik büyük bir ordu hâline dönüşen [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]] fırkaları [[Amasya]], Tokat, [[Sivas]], [[Çorum]]’dan batıya doğru ilerlemeye ve civar şehirlere saldırmaya başlamışlardı. Batıni [[Babâîlik|Babâî]] Ordu’su önlerine gelen bütün engelleri yıkıp hızla Konya’ya doğru ilerliyorlardı. [[Babâîlik|Babâ'îler]]’in bu huruç hareketi karşısında tecavüze uğrayan memleketlerin seçkinleri, ulemâ ve eşrafı [[Mısır]]’a, Pâyitaht [[Konya]]’ya ve Anadolu’nun diğer hücra köşelerine doğru kaçışmaktaydılar. Sonunda durumun vahameti ve ihtilalin ne kadar geniş bir alana yayıldığı hükümdara anlatıldı. İhtilalin müsebbipleri arasında olduğu anlaşılan [[Baba İshâk Kefersudî]]’nin müridi [[Sadeddin Köpek|Vezîr Sâd’ed-Dîn Köpek]] derhâl idam edildi.
{{Ayrıca bakınız|Baba İshâk Kefersudî|Sâd’ed-Dîn Köpek}}
 
===== Hacı Bektaş Veli =====
{{Ana|Baba İlyas|Baba Haydar|Hacı Bektaş Veli|Baba İshâk Kefersudî|Barak Baba}}
Meşhur [[Velâyetnâme-i Hacı Bektâş-ı Velî|Velâyet-Nâme]] onu [[Şii]]liğin unvan mezhebini taşıyan [[Cafer es-Sadık|Câ’fer-i Sâdık]]’tan [[Beyazid Bistâmî]]’nin getirdiği hırkayı giymiş olan Lokman Perende vasıtasıyla [[Hoca Ahmed Yesevî]]’ye bağlar. [[Velâyetnâme-i Hacı Bektâş-ı Velî|Velâyet-Nâme]] üzerinde uzmanlaşmış yazarların naklettiklerine göre [[Hacı Bektaş Veli|Hacı Bektaş]]’ın tarikat silsilesi önce Baba Haydar’a, ondan da Lokman Serhasî’ye ve oradan da [[Baba İlyas|Şücâ’ed-Dîn Ebû’l Bekâ Baba İlyas el-Horasanî]] vasıtasıyla [[Hoca Ahmed Yesevi]]’ye bağlanmaktadır. [[Âşık Paşa]] tarihinde ise Hacı Bektaş [[Horasan]]’dan Menteş adındaki kardeşiyle beraber Sivas’a gelerek [[Baba İlyas|Baba İlyas Horasanî]]’ye mürit oldular. Bu intisaptan sonra Hacı Bektaş önce Kayseri’ye oradan da Kırşehri’ne geldi, sonra da Karacahöyük'e yerleşti. Buna göre [[Hoca Ahmed Yesevî]] müritlerinden olduğuna dair rivayetin doğru olmadığı anlaşılıyor.<ref>[[Fuad Köprülü]], ''Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar'', Sayfa 75. (Baba Haydar’ın vefât tarihinin M. 1222, [[Hacı Bektaş Veli|Hacı Bektaş]]’ın ise doğum tarininin M. 1209 olduğu göz önüne alınacak olunursa Baba Haydar’ın vefâtında [[Hacı Bektaş Veli|Hacı Bektaş]] henüz on üç yaşındaydı. Daha evvel müridi olması halinde bu rivâyetin mümkün aksi takdirde ise zayıf olduğu aşikârdır.)</ref>
 
=== İlhanlılar devrinde Aleviler ===
{{Ana|Moğollar|İlhanlılar|Olcaytu|İlhanlılar devrinde Aleviler}}
H. 656 / M. 1258 yılında Bağdad Abbasileri’nin çökmesi sonucu Mısır’a kaçmayı başaran aynı aileden “[[Mustansır (Abbasi-Memlük)|Mûstensir bil-Lâh Ahmed bin Zâhir]]” [[Memlûk|Mısır hükümdarı]] [[Baybars|“Melik Zâhir” ''(Baybars)'']] tarafından M. 1261 tarihinde hilafete geçirildi. Bu durum “Aleviler” tarafından eskiden kendilerine ait olan Fatımi hilafet makâmının gasp edilmesi olarak algılandı. Fatımi halifelerinin yeniden canlandırılması ve Mısır’ın gelecekteki siyasi güvenliğinin teminat altına alınmasına yönelik bir tedbir mahiyetinde olan bu hareket, yeni Mısır Abbasi halifesinin konumunu da Mısır hükümdarının yanında bir tekke şeyhinden fazla bir nüfuza sahip olamayan bir kukla durumuna indirgiyordu. Durumun kendi aleyhlerine vahim bir şekilde geliştiğini çabuk kavrayan Aleviler olanca güçlerini Moğol Kaanları’nın teveccühünü kazanmak için sarfetmeye başladılar.
 
[[Ebû Said Bahâdir Han]]’ın H. 736 / M. 1336 tarihinde vefatı üzerine [[Hülagû|Hulâgû]]’nun erkek evlâdından gelen soyu da böylece tamamen kurumuş oldu. [[Ebu Said Bahadır|Ebû Said]]’in vefatını müteakip ortaya bazı küçük devletçikler ortaya çıktı. Bu yeni ''“Emaretler”'' arasında en fazla göze çarpan iki hükûmetten birisi ''“[[Çobanoğulları|Emîr Çoban]]”'' diğeri ise ''“İlkâniyan”'' adını alan [[Celayirîler|Celâyiroğulları]]’ndan ''“Emîr Hasan”'' sülâlesiydi. [[Muzafferiler|Muzafferîler]] de, [[Serbedâriler|Serbedarlar]] da siyasi birer oluşum yarattıktan sonra Timur’un ortaya çıkmasıyla yok olup gittiler.<ref>''Düvel’il-İslamiyye,'' İngilizceden tercüme eden Hâlil Edhem, Sayfa 356.</ref>
{{Ayrıca bakınız|Ebû Said Bahâdir Han|Çobanoğulları|Celayirîler|Serbedâriler|Muzafferiler}}
=== Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde Anadolu’da Batınilik ===
{{Ana|Osmanlı Devleti|Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Aleviler}}
Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde [[Osman Gazi]]’nin kayınpederi ''“[[Şeyh Edebali]]”'' ile [[Yıldırım Bayezid]]’in eniştesi ''“Emîr Şems’ed-Dîn-i Buharî”'' tarafından, Kirmastı’da meşhur ''“Geyikli Baba”,'' Antalya Elmalı’da ''“[[Abdal Musa|Abdal Mûsâ]]”'' ve Eskişehir Karacahisar’da ''“Kumral Baba”'' gibi daha birçok “[[Şîʿa-i Bâtın’îyye]]” dâîleri adına zaviyeler yaptırılarak bunlara büyük vakıflar bağlanmıştı. Kazdağı yamaçlarında yaşayan Yürükler’in haraç rüsumları ''“Emîr-i Buharî”'' zaviyesine tahsis edilmişti.<ref>[[Edremit, Balıkesir|Edremit]] kazasının Mülga Mehâkimî Şer’îyye Sicilleri.</ref><ref>[[Tahir Harimî Balcıoğlu|Tahir Harimî]], ''Tarihte Edremit Şehri''.</ref>
[[II. Murad|İkinci Murad]]’ın ise her şehirde muakkak bir tekke yaptırdığı ve [[III. Murad|Üçüncü Murad Han]]’ın ise tasavvufî şiirleriyle [[Osmanlı Padişahları]] arasında ayrıcalıklı bir mevkiye sahib olduğu bilinmektedir. Fatih’in ûlema ve şeyhlere verdiği önemi ise Mevlânâ Câmî’ye gönderdiği paralardan ve [[Maveraünnehir|Maverâünnehre]] bulunduğu ihsanlardan anlaşılmaktadır. Fatih, Hoca ÛbeydʿAllâh-ı Ahrar’ın halifelerinden Şeyh’ûl-İlâhî Semâvî’yi de [[Edremit, Balıkesir|Edremit]]’ten alıp İstanbul’a getirtmişti. Ayrıca, [[Sadreddin Konevi|Sadr’ed-Dîn Kunevî]]’nin “Cem’ûl-Gayb” isimli meşhur eserini şerhettirmiş ve İstanbul Zeyrek yokuşunda adına bir de zâviyye inşâ ettirmişti. [[Velâyetnâme-i Hacı Bektâş-ı Velî|Velâyetnâme-i Hacı Bektaş-ı Veli’yyûl Horasanî]]’ye göre Batı Anadolu’nun fütuhatı [[Hacı Bektaş Veli|Hacı Bektaş]]’ın halifeleri sayesinde gerçekleştirimiş olup, [[Osman Gazi]]’de [[Hacı Bektaş Veli|Hünkâr]]’dan nâsip alanlar arasındandır.<ref>[[Velâyetnâme-i Hacı Bektâş-ı Velî|Velâyetnâme-i Hacı Bektaş-ı Veli’yyûl Horasanî]].</ref><ref>Mevlânâ Câmî, ''Nefahât-ûl’Üns''.</ref><ref>Siret Celâl’ed-Dîn-i Menkûbernî.</ref><ref>Necip Asım, ''Türk Tarihi''.</ref>
[[Dosya:Orhan - Manyal Palace Museum.JPG|200px|küçükresim|[[Orhan Gazi|Sultan Orhan]] tarafından yapılan teftişler neticesinde [[Baba İlyas|Baba İlyas Horasanî]] hulefasından Sultan Höyüğü Vakfı’na ait ''Geyikli Baba'' Alevi tekkesi padişahın iltifatlarına mazhar olmuş ve Padişah tarafından buraya pek çok hediyeler gönderilmişti.<ref name="Hayrullah">Hayrullah Efendi, ''Hayrullah Efendi Tarihi,'' Cilt 3, Sayfa 80.</ref>]]
 
==== Ahilik ve Alevilik ====
[[Anadolu Selçukluları]] dönemi ile [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlı Devleti]]’nin kuruluşu sürecinde Âhilik Anadolu’daki sosyal yaşantının gelişmesine çok önemli katkılarda bulunmuştur. Kendi kural ve kurullarına sahip, günümüz esnaf odalarına benzer bir işlevi olan Âhilik Teşkilatı iyi ahlâkın, doğruluğun, kardeşliğin, yardım severliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin birleştiği bir sosyoekonomik düzendir.
[[Âhiler]]’in reisi olan ve [[Kırşehir]]’de yaşayan [[Ahi Evran]]’nın [[Hacı Bektaş Veli]] ile de dostlukları vardı. [[Sivas]]’taki [[Âhiler]] çok geniş bir teşkilâta sahip oldukları gibi [[Babâîlik|Babâîler]] ile de sıkı münasebetlerde bulunuyorlardı. [[Bayburt]]’taki [[Âhiler]]’in başkanlığına ise Âhi Emîr Ahmed Bayburdî getirilmişti.
{{Ayrıca bakınız|Ahi Evran|Âhiler}}
 
==== Erenler ====
Alevilik tarihinde yer edinmiş, üstün vasıflara sâhip efsanevî özelliklere hâiz bilgelerin, evliyâ ve uluların tamamını tanımlamak maksadıyla kullanılan isimdir. Osmanlı Türkleri’nin başlattığı fetihlerin en ön saflarında giden, geyiklere binerek düşmanı ürküten, bazen yeşil elbiselere bürünerek beyaz atlara binen, doğaüstü güçlere sahip olduklarına inanılan bu efsanevî erenlerin aniden düşmanın gözlerine görünmeleri ve birdenbire hasımlarının karşılarına dikilmeleri şeklinde hikâye edilen ve Bâtınû'l-Mezhep Babalar tarafından sürekli olarak anlatılan bu masallar o devrin ilkel zihinlerine birer [[kerâmet]] olarak sunulmaktaydı. Bunları nakleden [[Batıni]]-Babaların sayıları ise gün geçtikçe artmaktaydı.<ref>[[Tahir Harimî Balcıoğlu|Balcıoğlu, Tahir Harimî]], ''Mezhep Cereyanları – [[Osmanlı İmparatorluğu]] devrinde [[Şii]]liğin tahrikâtı ile çıkan isyân ve ihtilâller: [[Tekke]]nin saçtığı [[kerâmet]] propagandaları'', Sayfa 210, Ahmet Sait Tab’ı, 1940.</ref>
 
==== Türkler’de aşiret teşkilâtı ====
Türkler bidâyette yirmi dört boya ayrılmışlardı.<ref>Mahmud Kaşgârî, ''Divân-ı Lûgât’it-Türk.''</ref> [[Oğuzlar]] hesapsız aşiretlerle, [[Uygurlar]] yüz yirmi boya, Orta Asya’dan göç etmeye başladıklarında ise Türkler dört bin boya bölünmüşlerdi.<ref>[[Ebu Said Bahadır|Bahâdir Han]], ''Şecere-i Evşâl-i Türk''.</ref> [[Oğuzlar]]’ın bu yirmi dört boy teşkilâtı bütün Türk devletlerinin esasları arasında daima görülmektedir. [[Selçuklular]], [[Eyyubiler]], [[Kölemenler]], [[Akkoyunlular]], [[Harezmşahlar]] ve [[Anadolu Türkmenleri]] de hep aynı teşkilâtı sürdürmüşlerdir.
 
===== Oğuzlar’da aşiret teşkilâtı =====
[[Oğuzlar]] kendi aşiretlerine ''öz'' adını verirlerdi. Her aşiret bir ''il'' ile birleşmiş ve o ilin bir parçası olarak kendine yer ayırmış olup, aşiretin bağımsız hayâtı yoktu. ''İl'' ise tam teşekkül demekti. [[Tatarlar]]’da ise aşiret tamamen bağımsızdı. [[Tatar]] kavmî birçok şubelerden oluşmaktadır. Her aşiret kendisine mahsus husûsî bir alana sahiptir.<ref>Fazl’ûl-Lâh Reşidî, ''Câmi’ût-Tevârih.''</ref> [[Çerkesler]]’deki aşiret yapısı da [[Evliya Çelebi]] tarafından nakledilmektedir.<ref>[[Tahir Harimî Balcıoğlu|Tahir Harimî]], ''Tarihte Edremit Şehri – Türk Aşîretleri.''</ref>
{{Ayrıca bakınız|Oğuz boyu|Oğuzlar}}
 
===== Anadolu’daki Türk aşiretlerinin Şiileşmesi hâdisesi =====
[[Ebu Said Bahadır|Sultan Ebû Said Bahâdir Han]]’ın H. 736 / M. 1336 tarihinde vefatından sonra bu [[Türkler]] elli iki aşirete ayrıldılar. Her yüz haneye bir bey seçilerek [[Anadolu Selçukluları]] tarafından [[Bizans İmparatorluğu|Bizans]] sınırlarına yerleştirildiler. [[Malatya]], [[Kayseri]], [[Sivas]], [[Amasya]] taraflarında yurt edinen bu kabileler Selçuklular’ın yıkılmasını müteakip ait oldukları mezhepleri sebebiyle ve [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]] babalarının da teşvikleri neticesinde daima İran’a tabi olmuşlardı.<ref>Şerâf’ed-Dîn-i Yezdî, ''Zafer-Nâme.''</ref> [[Anadolu Selçukluları]] ile mezhebî ihtilaf hâlinde bulunan bu aşiretler, [[I. Alaeddin Keykubad|Âlâ’ed-Dîn-î Key-Kûbâd-ı Evvel]] ve [[II. Gıyaseddin Keyhüsrev|Gıyas’ed-Dîn-i Key-Hüsrev-i Sâni]] gibi hükümdarların mutasavvıflara karşı göstermiş oldukları samimi alakaları gördükçe devletle aralarında olan ihtilafı unutuyorlardı. Gelgelelim, Babâîler İsyanı neticesinde devletin şüphe ve tereddütlerinden kurtulamayan bu aşiretler, Uç Beyleri tarafından yönetilmekte olan vilayetlere dağıldılar.
{{Ayrıca bakınız|Ebû Said Bahâdir Han}}
===== Şii Türk aşiretlerinin Osmanlılar’a bağlanması =====
Selçuklular’ın yıkılmasından sonra Uç Beyleri ile birlikte bağımsızlıklarını ilan eden Osmanlılar’ın denetimi altındaki bölgelere [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]] [[dâ’î]]leri de yerleşmişlerdi. Aynı zamanda İran’a tabi olan ve kendilerine tarhedilen vergi yükümlülüklerinin altında şiddetle ezilen aşiretler [[Yıldırım Bayezid]] tarafından taltif edildiler. [[Kadı Burhan’ed-Dîn]]’in hâkim olduğu memleketleri [[Yıldırım Bayezid]]’ın zaptetmesiyle buralarda yurt edinmiş olan bütün aşiretler de [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlı Devleti]]’nin yönetimini tanıdılar.<ref>İbn-i Hacer, ''Dürer’ûl-Kâmine''.</ref><ref>Aziz bin Ardeşir Ester-Âbadî, ''Bezm Rezm.''</ref>
 
==== Bektaşiliğin Anadolu’da yayılması ====
Hacı Bektaş halifelerinden [[Tavas]], Uşak, [[Söğüt, Bilecik|Söğüd]], [[Balıkesir]], [[Edremit, Balıkesir|Edremit]]’e kadar uzanan ve Akdeniz ile bağlantı kuran yörelerde, güneyde ise [[Barak Baba|Burak Baba]] gibi daha birçok dâîlerle birlikte [[Osman Gazi]]’nin yurdunda [[Söğüt]] ile Sakarya Nehri kıyılarında ve yükseklerdeki Türkmen ve Yörük yaylâlarında dolaşan Kumral Baba benzeri birçok [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]] [[dâ’î]]leri Kocaeli bölgesine yerleşen Türkler arasında Batıniliği yaymaktaydılar.<ref>Hayrullah Efendi, ''Hayrullah Efendi Tarihi,'' Cilt 2, Sayfa 36.</ref>
 
==== Osmanlılar üzerindeki Bektaşi etkisi ====
[[Orhan Gazi]]’nin cülûsuna kadar geçen süre zarfında kendilerini mutasavvıf olarak tanıtmış olan bazı babaların nüfuzları, bunların Osmanlı Devleti tarafından rehberlikleri kabul edilecek derecede artmıştı. [[Osman Gazi]]’ye elifli taç giydirdiği rivayet edilen [[Hacı Bektaş Veli|Hacı Bektaş]] ile [[Orhan Gazi]]’nin kardeşi Âlâ’ed-Dîn Paşa’nın [[Şeyh Edebali]] hankahına mensup birer derviş olmaları bu etkinin ne kadar kuvvetli olduğunun bir delilidir. Bu şiddetli tesirler neticesinde Osmanlı ülkelerinde [[Bektaşilik]], [[Melamilik|Melâmîlik]], [[Hurûfîlik]] gibi [[Şîʿa-i Bâtın’îyye]] şubeleri kolayca yayılmaktaydı. [[Orhan Gazi]] tarafından bir velî olarak benimsenen Key’alû Baba Bursa’nın fethinde bulundu. Hâlbuki, Osmanlı Devleti kurulduğu ilk günden itibaren [[Sünnilik|Sünni]] bir devlet yapısına sahipti.<ref>[[Tahir Harimî Balcıoğlu|Balcıoğlu, Tahir Harimî]], ''Mezhep Cereyanları – Anadolu [[Şii]]liğinin çok mühim iki cephesi: [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlılar]] üzerinde [[Bektaşilik|Bektaşi]] nüfuzu'', Sayfa 187, Ahmed Said tab’ı, Hilmi Ziya neşriyâtı, 1940.</ref> Buna rağmen Hoylu / Tokatlı [[Barak Baba|Burak Baba]]’nın Osmanlılar’daki benzeri olan bu [[Şii]] dervişin Keremyan Emîri ile Turgut Alp’ın şeyhi olduğu bilinmektedir. [[Orhan Gazi]]’nin [[İnegöl]] ilçesini Key’alû Baba’ya dirlik olarak tahsis ettiği ve vefatından sonra da mezarının üzerine büyük bir türbe inşa ettirdiğini Şekayık kaydetmektedir.<ref>[[İbn-i Hallikân Kenârî]], ''Şekayık'', Cilt 1, Sayfa 74.</ref>
{{Ayrıca bakınız|Şeyh Edebali|Hacı Bektaş Veli|Barak Baba|Osman Gazi|Orhan Gazi}}
 
=== Timur dönemindeki Şiilik propagandalarının Anadolu Aleviliği üzerine tesirleri ===
{{Ana|Timur|Timur İmparatorluğu|Timur'un Anadolu'yu istilâsı döneminde Alevîler}}
Seyyid Kâsım Envar’in neşriyât alanında yürüttüğü kuvvetli [[Şiilik]] propagandaları ve bütün müritleri aracılığıyla gerçekleştirdiği şiddetli etkiler, Sünni Hükûmet-i Gürgânîye’yi çok güç durumlara düşürmüştü. Şâhrûh’a süikasd tertiplemiş olan Ahmed Lûr ile Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî’nin hemşirezâdesi olan Hoca Adude'd-Dîn de Seyyid Kâsım Envar’in müritlerindendi. [[Şiilik]]’ten ortaya çıkan yeni mezhepler arasında bulunan [[Hurûfîlik]] te yine bu ekibin yoğun gayretleri sayesinde zuhur etmişti.<ref>''Ravzat’ûs-Safa''.</ref>
[[Şah Ni'metullah-i Velî ''(Nûr'ed-Dîn Kirmanî)''|Seyyid Ni'met’ûl-Lâh Gürgânî ''(Şâh Ni'met’ûl-Lâh-î Velî )'']] ile Seyyid Ali Hemedânî müritleri bilhassa İran ve Azerbaycan yolu üzerinden bu akideleri etrafa yayarak Anadolu’ya gelmekteydiler. Seyyid Ali Hemedânî’nin Baba Haydar hakkındaki medhiyelerinin dillerde dolaştığı bu devirde Anadolu’ya göç eden Seyyid Kâsım Envar’in müritleri Anadolu’da halktan hem rağbet görmekte, hem de teveccüh ve iltifatlara mazhar olmaktaydılar.<ref>''Ravzat’ûs-Safa,'' Cilt 6, Sayfa 324.</ref>
{{Ayrıca bakınız|Şah Ni'metullah-i Velî ''(Nûr'ed-Dîn Kirmanî)''|Ni'metullahî Tarikâtı|Nesîmî|Hurûfîlik|Bektaşilik Tarikatı}}
 
== <small><u>Anadolu Aleviliği’nin gelişmesinde etkin rol alan şahsiyetler ve alakalı etkileşim grupları arasındaki yakınlıklar şeması</u></small> ==
{{Ana|İslamiyet|Safeviler|Kızılbaşlık|Bektâşîlik|Câferiyye Şiiliği|Arap Aleviliği}}
{{Alevîyye}}
 
== Hurûfîlik – Bektaşilik Tarikatı ve Sefevilik Tarikatı – Kızılbaşlık ==
{{Ana|Hurûfîlik|Bektaşilik Tarikatı|Safevi Tarikatı|Safevi Devleti|Kızılbaşlık}}
Anadolu’da 13. asra damgasını vuran [[Babâîlik]] hareketinin devamı niteliğinde olan ve İran Râfizîliği’nin yayılmasına hizmet eden iki büyük tarikat, 14. asrın sonlarında ortaya çıkan [[Şii]]liğin [[Hurûfîlik]] mezhebinin şiddetli tesirleri altında faaliyetlerini sürdüren [[Bektaşilik]] ile, 15. Asrın sonlarında ortaya çıkan ve 16. Asrın başlarında Anadolu’da derin izler bırakan [[Şah İsmail Hatai|Şah İsmâ‘il Safevi]]’nin takipçilerinin oluşturduğu [[Kızılbaşlık]] olmuştu.
{{Ayrıca bakınız|Nesîmî|Hallâc-ı Mansûr}}
=== Hurûfîliğin Bektaşilik üzerinde yarattığı tesirler ===
{{Ana|Hurûfî-Bektâşî inancı}}
[[Dosya:Orde van Ali Perzie 1880 Gritzner 001.jpg|küçükresim|sağ|240px|[[Bektaşilik]] ve [[Kızılbaşlık]]’ta kendisine [[İsmet]] ''(Günahsız)'' sıfatı atfedilen [[Ali]]<ref>Dabashi, ''Theology of Discontent'', p.463</ref> tasviri; [[İslam peygamberi]] [[Muhammed]]’den sonra [[İslam]]iyet’i kabul eden ilk erkek olarak resmedilmiş.]]
[[Hurûfîlik]] akımı İranlı bir [[Şii]] [[mutasavvıf]] olan Fadlullah Ester-Âbâdî tarafından kuruldu. Helep sınırlarından Batı Anadolu’ya doğru hareket eden Hurûfîler [[Nesîmî|Seyyid Nesîmî]]’nin H. 820 / M. 1417 yılında Halep’te idamından sonra Irak’tan [[Azerbaycan]]’a ve oradan da Doğu Anadolu’ya kadar olan bölgelerde [[Hurûfîlik|Hurûfîliği]] yaydılar.<ref>''Keşf’ûz Zû-Nûn'', Cilt 1, Sayfa 401.</ref> [[Nesîmî]]’nin Divânı ve menâkıbnâmesi birçok mutasavvıf için iyi bir kaynak ve sermaye teşkil etti. [[Nesîmî]], daha Fadl’Allah Yezdânî’nin Hurûfîlik mezhebinin ortaya çıkmasından beş asır önce yaşayan [[Hülul|Hulûl]] ve ilhada yönelik söylemleri nedeniyle de aynı akıbeti paylaşmış olan [[Hallâc-ı Mansûr]]’un muıkibi olarak telâkki edildi. Aslen [[İbahilik|İbâh’îyyûn]] olan Hurûfîler, aynı zamanda [[Mücessime]]’den olduklarından ötürü [[Allah]]’ı cisim olarak, [[Batıni]]liğin esas umdesi olan [[hülul|hulûle]] olan inançları nedeniyle de Fadlullah Hurûfî şeklinde tecelli ettiğine itikat ederler.<ref>İbn-i Hacer, ''Enbe’ül-Gumur.'' [Köprülü Mehmet Paşa Kütüphanesi, No: 1005-1009].</ref>
{{Ayrıca bakınız|İbahilik|Hurûfîlik|Hülul|Bektaşilik|Tenasüh}}
==== Hurûfîler’in Kırşehir’deki Hacı Bektaş Dergâhı’na sığınmaları ====
H. 796 / M. 1394 yılında [[Hurûfîlik]] akımının kurucusu "Fadl’Allah Yezdânî" i’dam edilince, başta damadı "Aliyyû'l-A’lâ" olmak üzere [[Hurûfîlik|Hurûfîler]]’in çoğu Kırşehir’deki Hacı Bektaş Dergâhı’na sığındılar. Böylece [[Hurûfîlik|Hurûfîliği]] Kırşehir’de Hacı Bektaş Tekkesi’nin yoldaşları arasında Hünkâr’ın tâlimatı diyerek yaymaya başladılar. H. 822 / M. 1419 yılında vefat eden ve kendisini Hacı Bektaş’ın halifesi olarak tanıtan Aliyyû'l-A’lâ adındaki bu [[Hurûfîlik|Hurûfî]] babasının bütün tâlimatı günümüzdeki [[Bektaşilik|Bektaşi]] inanışlarıyle tam bir ittihad göstermektedir. Aynı zamanda bu tarikata, ''âşık'' adı verilen ellerinde saz ve koltuklarında şarap tulumbaları taşıyan şahsiyetleri getirenler de [[Hurûfîlik|Hurûfîler]]’dir.<ref name="İshak Efendi">Hoca İshak Efendi, ''Kâşif’ül-Esrâr.''</ref><ref name="Clement Huart" />
 
==== Hurûfîlik ve Bektaşilik'te mukaddes addedilen risaleler ====
Bektaşilik Tarikatı [[Hurûfîlik|Hurûfî]] tesirlerine maruz kaldıktan sonra, [[Hurûfîlik|Hurûfîliğin]] inanış ve kuramları hakkındaki esasları içeren Fadl’Allah Yezdânî’nin Câvidannâme’si, Şeyh Sâfî’nin Hakikâtnâme’si, Ali’ûl-A’lâ’nın Mâhşernâme’si, [[Gıyas’ed-Dîn Key-Hüsrev-i Sânî|Emîr Gıyâs’ed-Dîn]]’in Üstüvânâme’si, Frişte Oğlu’nun Ahiretnâme’si ve yine bu konuda yazılmış olan Aşıknâme, Hidâyetnâme, Mukaddeme’t-ûl-Hâkayık, Muharremnâme-i Seyyid İshâk, Nihâyetnâme, Tûrabnâme, Miftâh’ûl-Gayb, Tuhfet’ûl-Uşşak, Risâle-i Nokta, Risâle-i Hurûf, Risâle-i Fazl’ûl-Lah ve Viran Abdal risalesi<ref name="Clement Huart">[Bu risalelerin önemli bir bölümü Gibb koleksiyonunda “Clement Huart” tarafından yayınlanmış ve “Rıza Tevfik” tarafından bir ''Mukaddime'' yazılmıştır.]</ref> gibi eserler [[Bektaşilik|Bektaşi Tarikatı]] canlarının üstatları tarafından saygıyla birer kutsal kitap muamelesine tabi tutulmaktadır.
{{Ayrıca bakınız|Batıni|Kalenderîlik|Haşhaşilik|Hurûfîlik|Bektaşilik}}
 
=== Kızılbaş ve Safeviler ===
{{Ana|Şeyh Cüneyd|Şeyh Haydar|Şah İsmail Hatai|Safevi Devleti|Safevî-Kızılbaş tarihi}}
[[Safeviler]] adlarını bir [[Sünnilik|Sünni]] olan Sultân’ûl-[[Halvetiyye|Halvetî]] <ref>[[Abdülbaki Gölpınarlı]], Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar, İnkılâp Yayınevi, 1997.</ref> [[Zahid Gilani|Tac’ed-Dîn İbrahim Zahid el-Geylânî]]’nin kızı “Bibi Fâtıma” ile evlenen ve böylece [[Zahid Gilani|Tac’ed-Dîn]]’in vefatından sonra da kendi adıyla anılan [[Safev’îyye|Safevi Tarikatı]] kuran [[Safiyüddin İshak|Safî’ûd-Dîn-i İshâk Erdebilî]]’den almaktadır. [[Şeyh Cüneyd]] devrinde [[Şii]]liğin “[[İmamiye-i İsnaaşeriye|İmamiye-i İsnâ‘aşer’îyye]]/[[Onikicilik]]” mezhebini resmen benimseyen [[Safeviyye]], [[Şeyh Cüneyd|Cüneyd]]’in torunu [[Şah İsmail Hatai|İsmâ‘il]] zamanında kurulan [[Safevi Devleti]]’nin de altyapısını oluşturdu.
[[Dosya:Sheikh-safi tomb.JPG|küçükresim|315px|[[Safev’îyye]]’nin kurucusu [[Safiyüddin İshak|Safî’ûd-Dîn İshâk Erdebilî]]’nin [[Türbe]]si.]]
[[Şah İsmail Hatai]]’nin himaye altına almak istediği Anadolu Alevileri [[Çaldıran Muharebesi]] esnasında aralarındaki mezhebî akrabalıktan dolayı [[Safeviler]]’e destek verdiler. [[Safevi]] ordusundaki askerler, kafalarına [[Şah İsmail Hatai|İsmâ‘il]]’in babası [[Şeyh Haydar]]’ın icadı olan ve On İki İmam inancını anımsatmak maksadıyla da on iki kıvrımlı, kızıl renkli kumaş ile sargılanan mihverler taktıklarından ötürü ''Kızılbaş'' olarak adlandırıldılar.
{{ayrıca bakınız|Zahid Gilani|Halvetiyye|Safiyüddin İshak|Safeviyye|Sadreddin Musa}}
==== Kızılbaşlığın kökeni: Kızıllar ''(Muhammira)'' Mezhebî ====
{{Ana|Muhammed bin el-Hânifîyye|Keysân’îyye|Ebû Mûslim Horasanî|Sinbâd’îyye|Hûrrem’îyye}}
Muhammira ''(Kızıl Giyinenler Fırkası)'' Mezhebi, [[El-Mukannaʿîyye]], [[Hûrremdîn’îyye]] ve Kûl’îyye gibi aslen [[Mazdek]]çi olan fırkalar tarafından oluşturulan mezheplerin mensuplarını tanımlamada kullanılan bir ortak üst kimlik tabiriydi. [[Hûrremdîn’îyye]] [[Mezheb]]i ise aslen [[Azerî]] ve [[Türkmen]] boylarından oluşan [[Bâbek’îyye]] ve Mâzyâr’îyye fırkalarından müteşekkildi. ''[[Bû’ Müslim’îyye]], Muhammira ve İshâk et-Türk’îyye'' gibi hep Türkler’den oluşan bu mezheplerin tamamı Rizâm’îyye mezhebinin uzantıları olup Riyâh’îyye fırkası ile birlikte Râvend’îyye’nin taraftarlarından müteşekkil olan mezheplerdi. Bu mezheplerin hepsinin ortak yanlarıysa itikaden [[Mücessime]]’den olmaları ve Muhtâr’îyye, Hâşim’îyye, Kebr’îyye mezhepleri gibi [[Ghulat-i Şîʿa]]’dan olan ve ''[[Ali]]’nin oğullarından [[Muhammed bin Hânifîyye]]’nin ulûhiyetini esas alan [[Keysanîyye|Keysânîyye]] mezhebinden türeyen kollar'' olmalarıydı.<ref>Mustafa Öz, ''Mezhepler Tarihi ve Terimleri Sözlüğü,'' Ensar Yayıncılık, İstanbul, 2011. ''([[Keysanîyye|Keysân’îyye]] (Muhtâr’îyye/Keysân’îyyet-ûl-Hullas, Hâşim’îyye (Harb’îyye, Muâv’îyye/Cennâh’îyye (Hâris’îyye), Beyân’îyye), Râvend’îyye (Rizâm’îyye ([[Ebu Müslim Horasani|Ebu Müslim’îyye]] (Sinbâz’îyye, Berkûk’îyye, Havâl’îyye), Muhammira (Mukannaʿîyye, [[Babek Hürremi|Hürremdîn’îyye]] ([[Babek Ayaklanması|Bâbek’îyye]], Mâzyâr’îyye, [[Kızılbaşlar]]), Kûl’îyye), İshâk et-Türk’îyye), Riyâh’îyye), Kebr’îyye) [[Mezhep]]leriyle alâkalı maddeler).''</ref> [[Abdülbaki Gölpınarlı]]'ya göre ise Kızılbaşlar Hûrremîler'in ruhani torunlarından başka bir şey değillerdi.<ref>Roger M. Savory (Kaynak: [[Abdülbaki Gölpınarlı]]), Encyclopaedia of Islam, "Kizil-Bash", Online Edition 2005</ref>
{{Ayrıca bakınız|Mübeyyezâ|Sinbâd’îyye|Zerdüştlük|Mazdekçilik|Babek Ayaklanması}}
 
==== Safevî Tarikatı ve Alevilik ====
{{Ana|Karakoyunlular|Cihan Şah|Şirvanşahlar|Akkoyunlular|Uzun Hasan}}
;Karakoyunlular’ın Safevilik Tarikatı’nın itikadi eğilimleri üzerindeki tesirleri
İran’da zamanın en güçlü hanedanı olan [[Karakoyunlu]] hükümdarı [[Cihan Şah]] [[Şeyh Cüneyd]]’e [[Erdebil]]’i terk etmesini aksi takdirde şehri yakıp yıkacağını bildirmişti.<ref name="savoryeiref">RM Savory, ''Safavids'', ''Encyclopedia of Islam'', 2. baskı.</ref> Bu hâdise üzerine [[Şeyh Cüneyd]], [[Karakoyunlular]]’ın hasımları olan [[Akkoyunlu]] [[Uzun Hasan]]’dan sığınma talebinde bulunmuş ve daha sonra da [[Uzun Hasan]]’ın kızkardeşi Hatice Begüm ile evlenerek bu ilişkiyi bir akrabalığa dönüştürmeyi başarmıştı. [[Şeyh Cüneyd]]’in [[Şirvanşahlar]] üzerine düzenlenen bir seferde ölümü üzerine yerine geçen oğlu [[Şeyh Haydar]] da, [[Uzun Hasan]]’ın [[Trabzon Rum İmparatorluğu]] Prensesi Theodora Despina Hatun’dan olan kızı “Martha Âlemşâh Begüm”<ref name="Anthony Bryer 1975">Anthony Bryer. "Greeks and Türkmens: The Pontic Exception", ''Dumbarton Oaks Papers, Vol. 29'' (1975), Appendix II - Genealogy of the Muslim Marriages of the Princesses of Trebizond</ref> ile evlendi. Bu evlilikten doğan [[Şah İsmail Hatai|İsmâ‘il]] ise daha sonra [[Safevi Devleti]]’ni kurdu. [[Uzun Hasan]]’ın Pontus Rum Prensesi Theodora Despina Hatun<ref>Peter Charanis. "Review of Emile Janssens' ''Trébizonde en Colchide''", ''Speculum'', Vol. 45, No. 3 (July 1970), p. 476.</ref> ile evlendirilmesinin sebebi ise Theodora Despina’nın babası [[IV. İoannis (Trabzon imparatoru)]]’un kendi ülke toprakları olan [[Trabzon Rum İmparatorluğu]]’nun Osmanlı istilâsından korunması için [[Uzun Hasan]]’nın yardımına muhtaç olmasıydı.<ref>Anthony Bryer, ''open citation'', p. 136.</ref>
{{Ayrıca bakınız|IV. İoannis (Trabzon imparatoru)|Trabzon Rum İmparatorluğu}}
[[Dosya:Safavid-star.png|küçükresim|200px|[[İsfahan]]’da Şâh Camii'ndeki [[Safev’îyye]]’nin işareti olan [[Safevi Devleti|Safevi]] Yıldızı.]]
;Akkoyunlu Şii Hükûmeti devrinde Anadolu’da Alevilik hareketleri
Sekizinci hicri asırda [[Anadolu]] hemen hemen tamamıyla [[Şii]] bir hüviyete bürünmüştü. Harezm’den geri dönen aşiretler, asırlar boyunca çeşitli mezhep mücadelelerinden bitap düşmüş bir çevrenin sâhip olduğu itikatları da beraberlerinde getirmişlerdi. [[İlhanlılar]]’ın yıkılması ve Moğol saraylarında yaşayan Şii ulularının buralardan tardedilmelerinden sonra Diyâr-ı Bekir Türkmen Beyliği’nin oluşumuna kadar geçen süre zarfında bu aşiretler bağımsız olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdi.
Diyâr-ı Bekir Türkmen Beyliği’nin [[Akkoyunlu]] Aşîreti tarafından kurulması üzerine [[İlhanlı]] ve [[Moğollar|Moğol]] saraylarını terk eden [[Şii]] âlimleri bu topraklara sığındılar. Çünkü [[Akkoyunlu]] Hükûmeti [[Şii]]liği resmî mezhebi olarak kabuletmişti. H. 837 / M. 1434 tarihinden sonra [[Şiilik]] olanca gücüyle [[Anadolu]]’daki intişarına devam etmekteydi. H. 892 / M. 1487 yılında [[Karakoyunlular]] [[Akkoyunlular]] tarafından mağlûp edilince ülkeleri ellerinden çıktı. Bilâhare [[Akkoyunlular]] da H. 907 / M. 1502 tarihinde Nahçivan civarında [[Şah İsmail Hatai]] ile giriştikleri meydan muharebesini kaybederek tarih sahnesinden silindiler.
{{Ayrıca bakınız|Moğollar|İlhanlılar|Şiilik|Karakoyunlular|Akkoyunlular}}
;Şiiler’in kurduğu Safevi Hükûmeti devrinde Anadolu’daki Şîa-yı Batıniyye hareketleri
[[Akkoyunlular]] çökmesi üzerine [[Şah İsmail Hatai]] önce [[Tebriz]]’i kendisine payitaht edindi ve sonra da buradan İran’ın tamamının fethine başladı. Dokuzuncu hicri asrın [[Şii]]’ûl-[[Mezhep]] [[mutasavvıf]]ları arasında seçkin bir yere sâhip olan “Hoca Ahmed Hitlânî” ve onun baş müridi olan Seyyid Muhammed Nûrbahş [[Safeviler]]’in ortaya çıkmasında çok mühim gayretler sarfederek başlıca rolü üstlendiler.
{{Ayrıca bakınız|Şiilik|İmamiye-i İsnaaşeriye|İmâmet (Şia i'tikadı)|İmâmet (Onikiciler Şiîliği i'tikadı)|Safevi Devleti}}
 
==== Safevi – Osmanlı siyasi mücadelesi ====
[[Dosya:The Battle between Shah Ismail and Shaybani Khan.jpg|200px|küçükresim|[[Şah İsmail]] ile [[Şeybani Hanlığı]] kurucusu [[Börçigin]] Ebu'l-Khayr Han arasındaki savaşta [[Kızılbaşlar]].]]
[[Safevi Hanedanı]] doğu ve batısında yer alan [[Sünnilik|Sünni]] [[Türkler|Türk]] devletlerine karşı kendi istiklâlini sürdürebilmenin yolu olarak gördüğü için, İran’da [[Şii]]liği resmi bir devlet mezhebi şekline sokmaya ve İran’ın çeşitli mıntıkalarında yaşayan [[Sünniler]]e de zorla kabul ettirmeye karar verdi. Siyasi bir maksada yönelik olan bu harekete karşı da, [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlı Devleti]]’nin [[Sünnilik|Sünniliği]] yüceltmesi ve [[Safeviler]]in [[Anadolu]]'da ve [[Rumeli]]’de sürdürmekte oldukları [[Şiilik]] yanlısı propagandalarına mukabelelerde bulunması dinî sebepleri öne sürerek ulaşılmaya çalışılan siyasi amaçlara dayalı mücadeleler olarak görülür.<ref>Barthold, W., ''İslam Medeniyeti Tarihi, [[Fuad Köprülü|Professör Dr. Fuad Köprülü]]’nün Geniş, izah, düzeltme ve ilâvelerle tercümesi,'' Sayfa 245, Türk Tarih Kurumu Baskısı, Ankara, 1963.</ref>
{{Ayrıca bakınız|Sünnilik|Osmanlı Devleti|Şiilik|Safevi Devleti|Kızılbaşlık}}
 
=== Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde Kızılbaş – Bektaşi meseleleri ===
{{Ana|Osmanlı Devleti'nde Alevi zulmü|Celali isyanları|Kuyucu Murat Paşa|Vaka-i Hayriye|Dersim ayaklanmaları}}
Tarihî İpek Yolunun kara bölümünü kontrol eden ve bu ticareti elinde bulunduran Türkmenler’in gittikçe güçlenerek Karadeniz ve Akdeniz’deki limanlara inmeleri başta [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlılar]] olmak üzere [[Ceneviz]] ve [[Venedikliler]]'i telaşlandırmıştır. [[Safevi Devleti|Safevi]] [[Şah İsmail]]'in daha fazla batıya gelmemesini isteyen Osmanlılar [[Çaldıran]]'da [[Şah İsmail|Şah İsmâ‘il]]'in ordusunu bozguna uğratarak bölgede kesin hâkimiyet sağlamıştır. Yükselme ve varlık döneminde sessiz kalan Aleviler, [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlı Devleti]]’nin duraklama döneminde çiftçilerin vergi sorunları ''(ekonomik),'' [[Tımar sistemi]]’nin bozulması ''(askerî)'' ve iyice teokratikleşen yönetim gibi nedenlerle [[Celali ayaklanmaları]]nı başlattılar. Bu ayaklanmalar [[Kuyucu Murat Paşa]] ve [[IV. Murad]] gibi padişah ve sadrazamlar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde [[Pir Sultan Abdal]]’ın bir vali tarafından asılması üzerine sorunlar yeniden baş gösterdi ve [[Sivas]] bölgesi ayaklanmaya başladı. Daha sonra, [[Amasya]] ve Tokat bölgelerinde başlayıp süren ayaklanmalara, [[Tanzimat]] sonrasında [[Tunceli]] de katıldı. Osmanlı Devleti’nin dağılma döneminde [[Dersim ayaklanmaları]] ile devam eden [[Celali ayaklanmaları]] [[Türkiye]]’nin kurulmasıyla sona ermiştir.
{{Ayrıca bakınız|Şah Kulu Baba Tekeli isyanı|Baba Zünnun İsyanı|Kalender Çelebi İsyanı|Koçgiri İsyanı|Dersim İsyanı}}
 
== Yezdânizm ve Gulat-ı Şîa ile Kürt Aleviliği üzerindeki tesirleri ==
{{Ana|Yezdânizm|Kürt Alevîliği}}
[[Yarsanizm|“Yezdânizm”]]<ref name="Izady">{{Kaynak
| soyadı =Izady
| ad =Mehrdad R.
| yazarbağı =
| yayıntarihi =
| tarih =
| yıl =1992
| başlık =The Kurds : a concise handbook
|basım=
| cilt =
| seri =
| yayınyeri =Washington & London
| yer =
| yayıncı =Taylor & Francis
| sayfalar =170 passim| sayfa =
|tanıtıcı=
| isbn =0-8448-1727-9
|doi=
| oclc =
| url =
| erişimtarihi =
}}</ref>, [[İslam]]i-[[Batıni]] inançlarla herhangi bir alakası bulunmayan [[Yezîdî]] [[gnostik]] dini,<ref>Xemgin, E. (2012), ''[[Mazdaizm|Mazda İnancı]] ve Alevilik'', Berfin Yayıncılık.</ref> [[Hitit mitolojisi]]nden esinlenerek [[antik]] [[Anadolu]] [[paganizm]]ini ''[[Kürtler|Kürt]]-Alevi'' kimliğini benimsemiş kitleler arasında yeniden canlandırmaya uğraşan [[Işıkçılık|Işık Aleviliği]]<ref name="ışık">{{Kitap kaynağı|yazar=Erdoğan Çınar|başlık=Aleviliğin Gizli Tarihi, Chivi Yazıları|yayımcı=idefix.com|yıl=2004|url=http://www.kitapturk.com/books/Kitap/19669/Aleviligin_Gizli_Tarihi.htm|erişimtarihi=19 Ağustos 2012|arşivurl=https://web.archive.org/web/20120305135054/http://www.kitapturk.com/books/Kitap/19669/Aleviligin_Gizli_Tarihi.htm|arşivtarihi=5 Mart 2012|ölüurl=evet}}</ref> ve [[İslam]] [[tasavvuf]]unun özellikle de [[Bektaşilik|Bektaşiliğin]] [[Mazdaizm|Mazdeizm]] [[i'tikat]]ları üzerinde oluşturduğu tesirler neticesinde yeniden biçimlenen [[Yâresânîler|Yâresânî]] [[Kürtler|Kürt]] [[tarikat]]ı <ref>[[Faik Bulut|Bulut, Faik]], (2011) ''[[Ali'siz Alevilik]]'', Berfin Yayıncılık.</ref> gibi gayr-î [[İslam]]i [[İran]]-[[Kürtler|Kürt]] kökenli gruplar”'' <ref name="kreyen">{{Kitap kaynağı|son=Kreyenbroek|ilk= Philip G.| bölüm=Religion and Religions in Kurdistan| başlık=Kurdish Culture and Identity|yayımcı= Zed Books Ltd.|yıl=1996|isbn= 1856493296}}</ref> arasında mevcut inançları tanımlamak maksadıyla ilk defa Mehrdad R. Izady <ref name="Izady" /> tarafından kullanılan yeni bir tabirdir.<ref>[http://www.milliyet.com.tr/2005/07/05/guncel/gun01.html Not:] Günümüzde bazı Aleviler inançlarının sadece [[insan]]îyet ve sevgi temelli bir [[felsefe]] olduğunu ve doğrudan bir din ile alâkası bulunmadığını ifade etmektedirler.</ref>''
{{Ayrıca bakınız|Ezidilik|Bâtıni|Işıkçılık|Ehl-i Hak|Kürt Alevîleri}}
[[Dosya:Zoroastrian Fire Temple in Yazd.JPG|240px|küçükresim|[[Ateşgede|Ateşgêde]].]]
;İran’ın İslamiyet’ten evvelki dinleri
Arab istilâsına uğramadan evvel, İran’da dinî bir birlik mevcut değildi. [[Mazdaizm|Mazdeizm]]’den ayrı olan [[Budizm]], [[Hristiyanlık]] gibi dinlerin yanı sıra [[Mani dini|Manichéisme]], [[Mazdekçilik|Mezdekisme]] ve benzerleri gibi birçok mezhepler mevcuttu. [[Sasânîler]] Devri’nde İran’ın resmî dininin [[Zerdüştlük]] olmasına rağmen [[Zerdüşt]] ruhban sınıfının şiddetli takipleri dahi bu gibi mezheplerin gizli ya da aşikâr olarak yaşamalarına engel olamamıştı.
{{Ayrıca bakınız|Budizm|Hristiyanlık|Mani dini|Mazdekçilik|Zerdüştlük}}
;İran’da İslamiyet öncesi dinlerden günümüze kalan ve hâlen yaşamakta olan bayramlar
Arab istilâsından sonra ise İranlılar’ın âdet ve âyinleri tamamen kaybolmayıp asırlarca hayâtiyetlerini sürdürmüştü. Bilhassa [[Nevruz]] ve Mihrguân Bayramları bu gibi âdetlerin başında yer almaktaydılar. Hattâ İran’ın İslam öncesi bayramlarından en önemlisi olan [[Nevruz]] Bayramı daha sonraları [[İslam]]’ın an’anesi içinde kendisine çok ayrıcalıklı bir yer edinmiştir. Mihrguân (yani [[Mitraizm|Mithra]]) Bayramı,'' ise İran Moğollar tarafından istilâ edilene dek ''Mihr'' ayının başında kutlanmaktaydı. İran’da bütün eyaletlerde Araplar tarafından tahrip edilmemiş birçok [[Ateşgah|“Ateşgâhlar” ''(pyrées)'']] da mevcûttu. Bunların başında en meşhurlarından olan Azür Ferbegû,'' Azür Güşnasb ve Azür Bürzin Mihr adındaki üç büyük [[Ateşgede|ateşgêde]] gelmekteydi.<ref>Mes’ûdî, Ali, ''Mûruc’ûz-Zeheb.''</ref><ref>Mes’ûdî, Ali, ''Kitâb’ût-Tenbih ve’l İşrâf.''</ref>
{{Ayrıca bakınız|Nevruz|Mitraizm|Ateşgah|Ateşgede}}
;Abbasiler Devrinde Maniliğin İslam ile mücadelesi
Abbasiler döneminde devletin de desteğiyle en önemli gelişme [[Ehl-i Sünnet vel Cemaat|Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat]] denilen ana akım İslami hareketin sistemleştirilmesi oldu. Zındıklık ithamının rejim aleyhtarlarına karşı devletin en mükemmel silahını oluşturduğu söylenir. İbn’ûl-Mukaffa'nın, Basra valisi Süfyan bin Muaviye tarafından öldürtülmesi buna örnek olarak gösterilir. Şair Beşşar İbn-i Bürd'ün [[Mehdi (Abbasi)|Halife Mehdi]]’nin sarayında uzun yıllar geçirdikten sonra vezir Yakup İbn-i Davud’un aleyhinde hicviyeler yazması nedeniyle kırbaçlanarak, şair Ebû Nüvâs'ın [[Emin (Abbasi)|Halife Emîn]]’e telmihen yazdığı şiirler nedeniyle zehirletilerek, her ikisi de zındıklıkla itham edilmek suretiyle, öldürüldükleri söylenir.
 
Halife Ebû Câfer devrinde ise [[Mani dini|Mâniler]] nispeten daha iyi muamele gördüler. Halifenin tabibi Hasib kendisinin Hristiyan olduğunu açıkça söyleyen bir "zındık" idi. Aynı halifenin kâtibi Yezid bin el-Feyz de [[Mani dini|Mâni]] idi. Mâniler ve kendilerine Dehrîler adı verilen materyalist filozoflar, Halife Mehdi zamanında ise zındıklık suçlamasıyla yargılandılar. İbn-i Râvendî yandaşı olan Salih bin Abdûlkuddus de H. 166 / M. 783 yılında Halife Mehdi tarafından idam ettirilmişti.
{{ayrıca bakınız|Kürt Alevîliği|Kürt Alevîleri}}
 
;Manichéisme’in İslamiyet’in Mu'tezile mezhebiye mücadelesi ve Alevilik üzerine tesirleri
[[Dosya:Museum für Indische Kunst Dahlem Berlin Mai 2006 066.jpg|240px|küçükresim|[[Uygur edebiyatı|Uyghur]] [[Mani dini|Mani-chéens]], Onuncu / On Birinci yüzyıllara ait duvar boyaması. ''"Museum für Indische Kunst, [[Berlin]]-Dahlem" Müzesi''.]]
[[Mani dini|Mâniler]]’in dinî eğitimlerinin İslamiyet’in dinî akideleri üzerine de bir hâyli tesirleri olmuştu. Bazı İslam mezhepleri [[Mani dini|Mâniler]] ile mücadelelerini sürdürürlerken onlarla kaynaşarak, ya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Manichéisme’in tesirine tabi oldular. İslam âleminde [[Mani dini|Manichéisme]]’nin gelişme devri tam olarak öncelikle [[Mu'tezile]]’nin en güçlendiği zamana ve ikinci derecede de [[Şii|Şî’îliğin]] en kudretli olduğu döneme tekabül etmektedir.
[[Mu'tezile]] reislerinin birçoğu [[Mani dini|Mânilerle]] dinî ve metafizik mes’elelerle alakalı münazaralar yapmak suretiyle mücadele ediyorlardı. Bu karşılıklı yapılan münazaralar esnasında [[Mani dini|Mani]] itikatlarının [[Şiilik]] üzerine önemli tesirleri olmuştu. ''[[Mehdi (Abbasi)|Halife Mehdi]]'' zamanında, Ebû Muhammed Hişâm bin El-Hakem, Ebû Ali Muhammed İbn-i Abd’ûl-Vahhab El-Cübbaî, Yahya bin Halid’in kâtibi ve zındıklık ile de itham edilmiş olan Ebû Muhammed Hasan bin Mûsâ el-Nevbahtî, [[Ahmed bin Hanbel|Ahmed bin Muhammed bin Hanbel]], Ebû Muhammed bin Zekeriya er-Râzî ve İbrahim’ün-Nazzam’ın tilmizlerinden Ebû Affan Er-Rakî gibi İslam âlim ve [[kelâm]]cılarının [[Mani dini|Manichéisme]] ve onun akideleri aleyhine yazmış oldukları kitaplarda heterodoks nitelik taşıyan ve hususiyle de [[Mani dini|Mâniliğe]] ait bilumum mezhepleri reddetmeye başlamışlardı. Diğer taraftan ise İbn-i Tâlut, Ebû Şâkir’ûd-Deysânî, İbn’il-A’da El-Harizî, Abdülkerîm bin Ebî’l-Evcâ, Salih bin Abd’ûl-Kuddus, Hammad-ı Acered, Yahya bin Ziyâd ve Muti bin İlyâs gibi müellifler [[Mani dini|Manichéisme]] akidelerini müdafaa eden eserler yazmışlardı.
{{ayrıca bakınız|Mani dini}}
 
== Türkiye’de ve dünyada Alevilerin din özgürlüğü hakları ==
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Alevilik" sayfasından alınmıştır