Aslında, Kitab-ı Mukaddes, Kur'an-ı Kerim ve Tevrat için de kullanılan bir tanımlama. Ancak genellikle bildiğimiz ismiyle "İncil" için kullanılıyor. Belki de başlığı tartışmakta ve gözden geçirmekte fayda var. Belki de şöyle: [[Kategori:Dinler]] [[Kategori:Tek Tanrılı Dinler]] [[Kategori:Semavi Dinler]] [[Kategori:Kutsal Kitaplar]] [[Kategori:İncil]] kategori başlıkları altında metin içerisinde Mukaddes Kitap açıklaması yapılabilirdiye düşünüyorum. Kitab-ı Mukaddes, İncil olarak ele alındığına göre, bununla ilgili bazı önemli gördüğüm ayrıntıları ekledim.

Kitab-ı Mukaddes değiştir

Kitabı-ı Mukaddes'in 2. Bölümü olan Yeni Antlaşma'nın ilk 4 Kitabı'nın adı İncil'dir elbetteki İncil, Kitab-ı Mukaddes'in bir parçasıdır ama kendisi değildir.

Eğer İncil diye bir alt makale varsa (ki var) Matta, Makos, Luka ve Yuhanna ile ilgili bilgilerin Kitab-ı Mukaddes'e değil İncil'in altına yazılması doğrudur.

Nasıl ki Fatiha Suresi ile ilgili bir açıklamayı doğrudan Kur'an başlığı altında değil de eğer varsa (ki var) Fatiha suresinin altına yapıyorsak bu da böyledir,

Yine de bu türden bilgilerin "İslam'a Göre" yada "Ku'an-ı Kerim'e göre" ibareleriyle eklenmesi doğrudur. Böylelikle hem tarafsız bir ansiklopedi oluşturulmuş, hem kaynak gösterilmiş, hem de bu dine inanan insanlar rencide edilmemiş olur.

Zira "Hristiyanlara göre" 325 yılında İznik'te toplanan I. Ekümenik Konsil'de:

  1. Piskoposluk Bölgeleri belirlenmiş,
  2. İstanbul'a Baş Piskoposluk ünvanı verilmiş,
  3. İman Esasları tarışılmış ve İman'ın Simgesi'nin ilk 7 maddesi belirlenmiştir.

"Hristiyanlara göre" Bu Konsil'de İnciller değil, İsa'nın Tanrısal tabiatının olup olmadığı tartışılmış. İsa'nın Tanrı'dan önce varolmadığını tanrısallaşmasının Kelamla vuku bulduğunu savunan Arius ve taraftarları afaroz edilmiştir.

Konsil'de konuşulanlar günbe gün zapta alınmış, bu gün de buna ulaşmak mümkündür.

Yine de orada olmadığımız ve orada yaşananları tam olarak bilmediğimiz için olayları "Hristiyanlara göre", "İslama Göre" şeklinde açıklamak en doğrusudur.

Saygılar, --Wisdom 08:14, 20 Ocak 2006 (UTC)

Özür dilerim: İzmit değil, İznik Konseyi olacaktı. İznik Konseyi'nde tartışılanlar ya da konsey kararları sadece İslam Dünyasında değil,tüm Dünyada tartışılmaktadır.Bu nedenle şuna göre ya da buna göre demek yerine genel anlamda tartışılan demeyi uygun gördüm. Kategori ve içerik konusundaki görüşlerinizi paylaşıyorum. Saygılarımla,--Merik 08:53, 20 Ocak 2006 (UTC)

İznik değiştir

Selamlar,

Evet İznik olacak bu ufak bir parmak sürçmesi iyiki İzmir yazmamışım :-)

Saygılar,

Özrünüz kabul olundu. değiştir

Eleştirileriniz, yazılanları özenle okumadığınızı gösteriyor. F. Gülen ile ilgili yazılanları muğlak ifadelerle değil, tek tek kanıt göstererek eleştirdim. Eleştirmekle kalmadım, öneriler de getirdim. Atatürk'e gelince, adının anılmasından rahatsız olmadığınıza göre, neden eleştirdiğinizi anlamadım. Tabii ki, her fırsatta onun adı anılacak. Asıl Atatürk'ün arkasında saklanarak şeriat propagandası yapanlara bakmalı. Bilimi ve bilimsel düşünceyi rehber edenler takiyye yapmadığına göre, tabii ki açıkça Atatürk'ü anacaklar ve yazarken ona da gönderme yapacaklar. Bundan daha doğal bir şey olabilir mi? Aslında Rgulerdem'in F. Gülen maddesine yazdığım eleştiride Atatürk'ün adı geçmiyordu, yalnızca özdeyişi vardı, bilimin en gerçek yol göstericiliğiyle ilgili olan. İmalı olarak değil, açıkça söyledim. Yol göstericimiz F. Gülen değil, bilimdir. Kaldı ki, yineleyerek söylüyorum, F. Gülen'le ilgili madde olmasın demiyorum ki ben; bu kadar ayrıntılı bir maddeye gerek yok ve övmeyelim diyorum, o kadar. F. Gülen'in övülmesine karşı çıkmanın neresi milli ve manevi değerlere saldırmak oluyor, onu da anlamadım. Gülen, ne zaman milli ve manevi değerimiz oldu? Evet, sürç-ü lisan ettiiniz ve en sonda dile getirdiğiniz özrünüz ise kabul olundu. Saygılar... Muhammedcimci 16:06, 21 Ocak 2006 (UTC)

Maksat Hasıl Olmuş değiştir

Esasen benim bahsettiklerim içerisinde sürç-ü lisan için özür dilemeyi gerektirecek bir içerik yoktu. Ama ben onu anlayamayan ya da yanlış anlayanlar için kullanmıştım. Bu durumda maksat hasıl olmuş görünüyor.

Yazılanları özenle okumadığım değil de hepsini okumadığım doğru. Okuduklarım kadarı bana yetti ve eleştirebilmem için yeterli bilgi vardı onların içerisinde. Kaldı ki konu o kadar uzadı ve o kadar seviye kaybetti ki; okumaya ne zamanım, ne de tahammülüm vardı.

- Benim yazımdan bir kişiyi savunmak ya da eleştirmek gibi anlam çıkarmak takdir edersiniz ki bana yapılmış bir haksızlık olur. Hatta öyle olmaması için F.Gülen ismini hiç anmadım. Özellile makaleye muhatap kişi, mezkur şahıs gibi ifadeler kullandım.

- Anlayamadığınız yazımı bir daha okursanız, ben, o makaledeki taraflı yaklaşım konusunda ısrar edilmemesi konusunda makaleyi hazırlayanları da eleştiriyorum.

- F.Gülen'in milli ve manevi değer olduğundan da hiç bahsetmedim. Zaten benim yazım doğrudan sizin yazdıklarınızı hedef alan bir yazı da değildi. Ama biliyorum ki ülkemizde birilerinin adı geçti mi fırsat bu fırsat "vurun abalıya" misali, binlerce yıllık değerler bir anda ayaklar altına alınabiliyor. Hem bir insanı sevmek veya sevmemek ne zamandan beri şeriatçılığa bir ölçü oluyor ki. Ben ki İmam-ı Gazali'yi, İmam-ı Rabbani'yi seviyorum; her şeyin ötesinde Peygamberim Hz. Muhammed'i seviyorum... Ne yani şişmdi ben şeriatçı mı oluyorum. Lütfen... Bu kadar basit olmamalı insanları etiketlemek. Bakınız, bir ansiklopedik çalışma içerisinde neleri tartışıyoruz. Problem de burada zaten: onlar(batı) ansiklopedi yapar, bilimin ve teknolojinin hizmetine sunarlar; biz ise kısır tartışmalarla vakit kaybederiz.

- Kaybettiğimiz sadece vakit olsa çok sorun değil de, başka kayıplarımız pek geri gelecek cinsten değil. Bizans meleklerin cinsiyetini tartışırken İstanbul'u kaybetti. Biz saçma sapan tartışmalar yaparken koskoca bir imparatorluğu kaybettik. Tarih kaybedenleri yazıyor. Üstelik tarihi kazananlar yazıyor. Bizler de son kaybedenlerden olduğumuz için Barbar Türkler(!)iz. O yüzden ilk beş yüz'de üniversitemiz yok. O yüzden Kuş Gribi'nden insanlarımız ölüyor. O yüzden onurlarımız ayaklar altında Avrupa kapılarında yalvarıyoruz "Lütfen bizi de alın" diye.

- Atatürk'ün ismini anmak hususundaki ifadeniz kinayeli. Benim Atatürk'ün adının anılması konusunda bir rahatsızlığım yok. Olsa söylerdim. Ayrıca, bunu sorgulayacak kişi siz değilsiniz. Hiç kimse değil.Benim söylediğim başka. Bu ülkede nasıl ki şeriat ve şeriatçılık kisveleri altında binbir türlü entrika ve dümenler dönüyorsa; Atatürkçülük ismi altında da her türlü oyun oynanıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk: belli bir zümrenin değil; herkesin ortak bir kıymetidir. O, hiç kimsenin tekeli altında değildir. Eğer Mustafa Kemal, bu gün yapılan gibi benden olanlar olmayanlar diye bir tasnife girişseydi: bayrağımızın köşesinde U.K. bayrağı olacaktı. Ama o böyle yapmadı. Herkesi kucakladı ve öyle kazanıldı Milli Mücadele. Ama ne hikmetse ansiklopedik bir çalışmada bile söylediklerinizin doğruluğunu ispat etmek için Atatürk isminin arkasına sığınıyorsunuz. Gerçi bu 1960 lardan beri revaçta Türkiye'de. Üniversite rektörleri ilim yuvalarını soyup soğana çevirir. Atatürkçülük nutuklarıyla paçayı sıyırırlar. Ülkede generaller Postmodern darbe yaparlar aynı kisve. Baro ya da oda seçimleri olur aynı. Hatta Futbol Federasyonu seçimlerinde bile kullanılır. Doğru ya da yanlış; samimi ya da riya farketmez: Atatürk dediniz mi önünüzde açılamayacak kapı yoktur. Atatürk'ü ne siz benden, ne de ben sizden daha fazla sevdiğimizi söyleyemeyiz. Ama şunu bilin ki sevgili kardeşim ben Atatürk'ü çok seviyorum.

- Atatürk'ü sevelim. Her yerde de ismini duyuralım. O'nu dünyaya her yönüyle tanıtalım. Ama, ansiklopedik bir çalışmada da O'nu rahat bırakalım. Biz burada kişileri tartışmayalım, tartıştırmayalım. Ansiklopedi, bir enformasyon çalışmasıdır. İdeolojik çatışma alanı değildir. İdeolojik tartışmaların yapılacağı yerler bellidir. Bu tartışmalar orada yapılabilir. Yoğun olarak da yapılıyor zaten. Böyle bir bilgi ve tartışma ortamlarının militarist yaklaşımlardan uzak tutulması gerekir.

- Bilimi ve bilimsel düşünceyi rehber edinenler takiyye yapar mı? Kimdir bu bilimi ve bilimsel düşünceyi rehber edinenler. Biri sizsiniz de diğerleri kimler. Ben de bu kategoriye girer miyim bilmiyorum. Ama bilimi ve bilimsel düşünceyi benimsiyorum. Fakat her fırsatta da haklılığımı ispat etmek için Atatürk'ün ismini kullanmıyorum. Kendisini bilimin rehberliğinde hizmet eder gösterip de takiyye yapanlar da pekala olabilir. Siz nasıl olmayacağına karar veriyorsunuz anlayamadım.

Hülasa, ben sizi hedefleyerek yazmamıştım eleştirilerimi. Ama kabul etmeseniz de siz üzerinize düşen kadarını almışsınız zaten. O mana da yazdıklarım yerlerine ulaşıyor demektir. Bu da olumlu bir gelişme diye düşünüyorum. Çalışmalarınızda başarılar diler, saygılar sunarım.--Merik 17:21, 21 Ocak 2006 (UTC)

Sanıldığının tersine, Türk üniversiteleri ilk 500'e giriyor. değiştir

Okumadan yazdığınız için sürekli yanlış yapıyorsunuz.

Birincisi, Rgulerdem'in F. Gülen maddesinin Tartışma sayfasına yazdıklarım arasında Atatürk'ün adı ya da ona atfedilen unvanlardan hiçbiri geçmiyordu. Ben Atatürk'ün adını hiç kullanmadan bilimin yol göstericiliğinin önemini vurgulamıştım. Atatürk'ü kullanmak değildir bu. Atatürk'ü sevme konusunda bir yarışa girmeniz de, tam da sizin gibi okumadan yazan birine yakışır bir tutum. Atatürk'le ilgili yazdıklarımda herhangi bir "kinaye" yoktu. Söylediğimle kastettiğim şey aynıydı yani. Atatürk'e olan sevginizde hem önceki yazdığınızda, hem de son yanıtınızda bu kez uzun uzun yazmışsınız. Daha önce de dediğim gibi "adının anılmasından rahatsız olmadığınıza göre, neden eleştirdiğinizi anlamadım" gerçekten. Bu konuyu geçelim.

Gelelim asıl önemli olana; yani rektörlerle ve üniversitelerle ilgili olarak söylediğiniz tümüyle gerçekdışı savlara.

Okumadan yazıyorsunuz. Öyle yaptığınız için de yanlış yapıyorsunuz. AKP sözcülerinin sık sık her yerde gündeme getirdiği Türk üniversitelerinin dünyadaki ilk 500'e giremediği söylencesine siz de inanmışsınız ki, bunu doğruymuş gibi yazmışsınız. F. Gülen'in yüceltilmesi, bazı üniversite rektörleri aleyhine açılan soruşturmalar, üniversiteler hakkında AKP'nin öncülüğünü yaptığı karalama kampanyaları, Cumhuriyet'e ait ne varsa yoketme harekatı bütünselinin parçalarından başka bir şey değil.

AKP de hatalı, aynı paralelde yazan siz de öyle. Çünkü Türk üniversiteleri sanıldığının tersine ilk 500'e giriyor. Üstelik de çok değil, daha 82 yıl öncesine kadar şeriatla yönetilen bir ülke olmamıza, bugün hala bilime yeterince önem vermememize, batılı ülkelerdekinden daha az araştırmacı sayısına sahip olmamıza rağmen Türk üniversitelerinin kaydettiği gelişme göz kamaştırıcıdır. AB raporlarıyla bu da sabittir, gelecek ay açıklanacak, göreceksiniz. Türk üniversitelerinin ortalama puanı, şu an AB üyesi olan 10 ülkeden daha fazla. Yani Türkiye ekonomik olarak tüm AB ülkelerinin altında yer almasına karşın, üniversitelerin niteliği açısından 10 AB ülkesinden yine de daha iyi. Dünya sıralamasında ilk 500'e giren üniversite sayımız ise 2. Üniversitelere batı ülkelerinden daha az para ayrılmasına, üniversite dışındaki kurumların ve hükümetin üniversiteleri sürekli eleştirmesine ve köstek olmaya çalışmasına rağmen, üniversitelerimiz yine de fena değil, hatta iyi. Ama daha da iyi olmalı derseniz, ona bir diyeceğim olmaz. Tabii ki, daha iyi olmalı.

Bilimin ve üniversitelerin düşmanı politikacıların bile cesaret edemediği bir üslup kullanarak "rektörlerin üniversiteleri soyup soğana çevirdiğini" yazmışsınız. Üstelik de çoğul eki kullanarak. Yolsuzluktan aleyhine dava açılmış bir tek rektör var benim bildiğim. O da henüz sürüyor. Yani rektörün aleyhine sonuçlanmış bir durum yok. Siz, bitmemiş davayı sonuçlandırmışsınız hemen. Eğer -ler ekiyle, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü'nü de kastediyorsanız, onun aleyhine herhangi bir yolsuzluk davası yok. Dolayısıyla, dedikleriniz "mesnetsiz" bir karalamadan ibaret. Varsayalım ki, gerçekten de 1-2 rektör kötü bir şey yapmış bile olsa, tüm üniversite camiasını karalamak ayıp değil mi? El insaf! Hükümet sözcüleri daha temkinli söylemlerle sizin söylediklerinize benzer şeyler söylüyorlar kamuoyu önünde üniversiteleri küçük düşürmek için. Böylelikle yakında açacakları en az 15 yeni üniversiteye kendilerinin rektör atamaları isteklerine sözde haklılık zemini de hazırlıyorlar. Siz de katkıda bulunuyorsunuz. Yalnızca söylencelere dayanarak.

Yine sürç-ü lisan ettiniz. Ama bu satıra kadar geldiyseniz, doğrusunu da öğrendiniz. Ararsanız bulursunuz, ama ayrıntılı bilgi için ben yine de bir web sayfası önereyim size: http://www.kanalturk.com.tr/haber.php?haber_id=31908

Okuyun sayın Merik. Bacon'un da dediği gibi, bilgi kuvvettir. Muhammedcimci 19:33, 21 Ocak 2006 (UTC)

Resim:Aliriza.jpg görüntüsüyle ilgili telif sorunu değiştir

Resim:Aliriza.jpg görüntüsünü yüklediğiniz için teşekkür ederiz. Eğer telif sahibi belirlenemez ve telif durumu açıklığa kavuşturulamazsa görüntü yakında silinecektir. Wikimedia Foundation, Vikipedi'ye yüklenen görüntüler konusunda telif kanunu dolayısıyla çok duyarlıdır. (bkz. Vikipedi:telif hakları).

Telif, genellikle nesnenin yaratıcısına, yaratıcının işverenine ya da telif hakkına sahip olan en son kişiye aittir. Görüntülerin telif bilgisi genellikle çeşitli şablonlarla belirtilir. Vikipedi'de üç temel lisans vardır: açık içerik, kamu malı ve adil kullanım. Lütfen uygun şablonu Vikipedi:Resim telif etiketleri sayfasında bulun ve {{ŞablonAdı}} görüntü sayfasına yerleştirin. Lütfen yanlış bir şablonu eklemeyin; telif durumuna hangi şablon uyuyorsa onu ekleyin. Kastî olarak yanlış şablon koymanız hoş karşılanmayacaktır.

Yüklediğiniz veya yükleyeceğiniz görüntülerde telif bilgisini belirtmeye lütfen dikkat edin. Bu önemli bilgiden yoksun görüntüler bir süre sonra silinecektir. Bu konudaki sorularınızı danışma masasında veya hizmetlilere sormaktan çekinmeyin. Teşekkürler ve iyi çalışmalar. --Ugur Basak Bot 22:34, 26 Mayıs 2006 (UTC)

Resminizde telif sorunu değiştir

Selamlar,

Yüklediğiniz resim veya resimlerin telif durumunun belirsiz olduğuna karar verilmiş ve bu doğrultuda etiketlenmiş. Söz konusu resmin adını ve adresini dosya yoğunluğundan dolayı veremiyoruz. Şu an için Kategori:Durumu 5 Eylül 2006'dan beri belirsiz resimler'de bu resmi bulmanız mümkün. Resim yığını arasında kaybolmanız da olası olduğu için, tavsiyemiz şu adresteki fasiliteye kullanıcı adınızı girerek, resim sekmesinden yüklediğiniz resimleri incelemeniz, gelecekte herhangi bir yanlışlığa meydan vermemek için etiketi eksik veya yanlış olan resimlerinizi yenilenen Vikipedi:Resim telif etiketleri sayfasındaki etiketlerin uygun olanıyla etiketlemenizdir.

Resim size ait olan bir resimse (bu tanım bilgisayarınızda bulunan resimlerden ziyade, sizin ürettiğiniz resimleri kapsamaktadır) uygun olan kişisel etiketlerden biriyle etiketlemeniz gerekmektedir. Gelecekte "O resmi ben bizim balkondan çektiydim" tarzı açıklamalar giden resmi geri getirmeyebilir.

Resminizin durumu netleşmediği takdirde, "Vikipedi:Hızlı silme#Resim/Medya Kural-4" nedeniyle 7 gün sonunda silinecektir. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi ve kontrol edilebilmesi açısından resim etiketini düzeltseniz de "Belirsiz" etiketini resimden çıkarmamanız rica olunur.

Bu otomatik bir mesajdır. Resimle ilgili görüşlerinizi Kategori tartışma:Durumu 5 Eylül 2006'dan beri belirsiz resimler sayfasında belirtmeniz yerinde olacaktır.

Kolay gelsin!

Vito Genovese 17:01, 6 Eylül 2006 (UTC)