Jenetik Hukuk Sosyolojisi

değiştir

Jenetik Hukuk Sosyolojisi, hukukta yaşanan değişimi, bu değişimde rol oynayan faktörleri ve bizatihi hukukun toplumsal değişimler üzerindeki etkisini inceler. “Değişme”, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “bir durumdan başka bir duruma her türlü geçişi dile getiren en genel varoluş biçimi” olarak tanımlanmaktadır. Tabiata hükmeden en temel yasalardan biri değişimdir.Zaman içinde eşya ve insan gibi toplum da değişir. Toplumun belirli kesimlerinde veya tamamında gözlemlenen her türlü farklılaşma olarak tanımlanabilecek olan toplumsal değişim ahlak, din, kültür, ekonomi, siyasi yapı gibi toplumsal yaşamın bir ürünü olan hukuku da etkiler[1].Elbette hukukun şekli karakteri ile istikrarı sağlama ve sürdürme fonksiyonu, onun diğer sosyal olgulara oranla değişime daha fazla direnmesine neden olabilir [2]Ancak bu durum onun toplumsal değişimlerden etkilenmeyeceğini anlamına gelmez. Nitekim zamana ve mekâna bağlı olarak hukuk kurallarının ve kurumlarının değiştiği ya da ortadan kalktığı uzman olmayan gözlerin bile fark edebileceği, ispata gerek duymayan bir gerçektir. Bu değişimin daha iyiye doğru bir gelişme mi yoksa daha kötüye doğru bir geri gidiş mi olduğu hukuk sosyolojisi açısından önem arz etmez. Değer yargısı içeren bu tür yaklaşımlardan uzak duran hukuk sosyolojisi bu farklılaşmayı tespit etmek ve anlamakla yetinir [2]Amaç hukukun değişimi açısından söz konusu olan düzenlilikleri keşfetmektir. Elbette bu düzenlilikler doğa kanunları gibi kesin değildir. Daha çok ihtimali niteliktedir[1]. Hukukun değişiminde rol oynayan faktörler üzerine şimdiye kadar birçok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmalarda hukukun değişmesinde etkili olan çeşitli faktörler sıralanmıştır.

COĞRAFİ KONUM, İKLİM VE DEMOGRAFİ

değiştir

Coğrafi konum, iklim ve demografik yapı ile hukuk arasındaki ilişkiyi ortaya koyan düşünürlerden birisi İbn Haldun’dur. Mukaddime isimli eserinde coğrafyanın ve iklimin sadece insanların fiziki görüntüleri üzerinde değil, aynı zamanda davranış kalıpları, yaşam biçimleri, dinleri ve ahlakları üzerinde de etkili olduğunu ileri sürmüştür.Bu konuda önemli görüşler ileri süren bir diğer düşünür Montesquieu’dur. Montesquieu yapmış olduğu seyahatlerden hareketle İbn Haldun gibi bir “iklim teorisi” geliştirmiştir. Kanunların Ruhu kitabında “kanunların iklim niteliğiyle olan ilişkisi üzerine” başlığını taşıyan bölümünde şöyle demektedir: Çeşitli iklimlerde ruh nitelikleriyle insan tutkularının aşırı derecede değişik olduğu doğru ise, kanunların bu tutkularla bu nitelikler arasındaki ayrılıklara göre düzenlenmesi gerekir. [3]O’na göre iklim insanların biyolojik, psikolojik yapılarına, karakterine ve davranışlarına etki eder. Nihayet bu durum toplumsal kurumlara, örf adetlere ve kanunlara yansır.

Eskimolar üzerinde araştırmalar yapan Marcel Mauss da benzer bir yaklaşım sergilemiştir. Eskimoların aile ve dini yaşantıları ile hukuklarının kışa ve yaza göre değiştiğini, kışın klan hayatını hatırlatan, dini ve kolektif eğilimlerle dolu sıkı bir toplu yaşam sürdüklerini, yazın ise daha bireysel ve dinden uzak bir yaşamı tercih ettiklerini ispata çalışmıştır[4]Coğrafya ve iklimin toplumsal yaşamı ve hukuku etkilediği iddiası sırtını sadece yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz düşünürlere dayamamaktadır. İbn Haldun, Montesquieu ve Mauss dışında başka düşünürlerce de savunulan ve birçok araştırmacı tarafından ispatlanmaya çalışılan bu iddia herkesin kolayca algılayabileceği başka ampirik verilerle de desteklenmektedir.

Coğrafi konum ve iklim gibi demografik yapı ile hukuk arasında da yakın bir ilişki vardır. Bir ülkenin nüfusu, nüfus artış hızı, nüfusun yaş ortalaması, nüfus yoğunluğu gibi demografik özellikleri, toplumsal yaşamı ve onun ürünü olan diğer birçok olgu gibi hukuku da etkiler. Ortaya çıkan demografik tabloya bağlı olarak yeni hukuksal düzenlemelerin yapılması, bazılarının değiştirilmesi ya da kaldırılması sıklıkla gözlemlenen bir durumdur.

Nüfusu 1,5 milyara yaklaşan Çin ile 5 milyon nüfusa sahip Finlandiya’nın aile hukukuna ilişkin kuralları elbette aynı değildir. Yakın zamanlara kadar Çin’de tek çocuk politikasına uygun hukuksal düzenlemeler dikkat çekerken, Finlandiya’da çocuk yapmayı teşvik eden hukuksal düzenlemeler söz konusuydu. Ülkemizde ise doğurganlık oranının yüksek olduğu dönemlerde devlet eliyle doğum kontrol eğitimleri verilirken ve az çocuk teşvik edilirken, doğurganlık oranının azaldığı günümüzde tam tersi bir politika güdülmektedir.Elbette demografik yapı ile hukuk arasındaki ilişki sadece mevzuat değişikliklerinden ibaret değildir. Nüfus sayısı ve nüfus yoğunluğunun adalet teşkilatı, mahkemelerin yapısı ve işleyişi, hâkimlerin davalı ve davacılar ile ilişkileri ve hatta siyasi rejimler üzerinde dahi etkisi olduğu ileri sürülmüştür.[5]

Weber’in bakış açısı realiteye daha uygun gözükmektedir.Hollanda’nın denizlerde üstünlüğü ele geçirdiği, sömürgecilik faaliyetlerine başladığı ve deniz yoluyla uluslararası ticareti büyük oranda kontrol ettiği dönemde dönemlerde, ünlü düşünür Hogo Grotius’un uyruğu olduğu Hollanda’nın çıkarlarına hizmet eden ve günümüzde de kabul edilen devletler hukukunun temel ilkelerini belirlemesi bu konuda verilebilecek bir diğer ilginç örnektir. Devletlerin yaptığı antlaşmalara uyması gerektiği ifade eden “pacta sunt servanda”, kusurlu olan devletin verdiği zararı karşılaması, devletlerin mülkiyet hakkına saygı duyulması, devletler hukukunun milli hukuka üstünlüğü, açık denizlerin serbestliği gibi ilkeler dönemin ekonomisiyle yakından ilişkilidir.

Bilim ve Teknoloji

değiştir

Toplumsal yaşamın ve hukukun değişimine neden olan en önemli faktörlerden biri bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerdir. Uygarlık tarihi bir yönüyle bilim tarihidir. İlkel yaşam biçimlerinden günümüze kadar bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler insanlık tarihinin yönünü belirleyen, insan davranışlarını etkileyen, yeni müesseseler ve kuralların ortaya çıkmasına yol açan dönüm noktalarını oluşturur. Toplayıcılık, avcılık, yontma taş devri, cilalı taş devri, demir çağı, tarım çağı, endüstri çağı, bilgi çağı insanın bilgiye ulaşması ve onu kullanmasına ilişkin süreci ifade eder. İnsanın gündelik hayatını, üretim biçimini ve insanların birbiriyle ilişkisini belirleyen bu gelişmelerin diğer toplumsal olgularla birlikte hukuku etkilememesi düşünülemez.

  1. ^ a b Gürkan, 2005, s.53)
  2. ^ a b (Topçuoğlu, 1960, s.167).
  3. ^ Montesquieu, İstanbul, s. 228
  4. ^ Mauss, 2004, s.76).
  5. ^ Gurvitch, 1957, s.274-275