Hoşgörü paradoksu

Hoşgörü paradoksu, bir toplumun hoşgörüsüzleri de kapsayacak kadar geniş bir hoşgörüye sahip olması durumunda; toplumun hoşgörebilme yetisinin hoşgörüsüzler tarafından zarara uğratılacağını ya da yok edileceğini ve bu nedenle hoşgörüsüzlere karşı kararlı bir biçimde hoşgörüsüz olunması gerektiğini söyleyen mantıksal paradokstur.

Bu düşünce ilk kez Karl Popper tarafından 1945 yılında Açık Toplum ve Düşmanları adlı yapıtta Platon'un Aydınlanmacı mutlakiyetçilik savunusuna atfedilmiş ve yine aynı yapıtta tanımlanmıştır.[1]

"Sınırsız hoşgörü, hoşgörünün yok olmasıyla sonuçlanacaktır. Eğer hoşgörünün kapsamını hoşgörüsüzleri de kapsayacak biçimde genişletirsek, eğer hoşgörülü bir toplumu hoşgörüsüzlerin şiddetli saldırılarından korumaya hazır olmazsak; o zaman hoşgörülüler ve onlarla birlikte de hoşgörü, hoşgörüsüzler tarafından yok edilecektir. Ancak bu dediklerimle, hoşgörüsüzlere hiçbir zaman hoşgörüsüz felsefelerini açıklama ve anlatma olanağı verilmemesi gerektiğini söylemeye çalışmıyorum. Onları mantık temelli tartışmalar ve kamuoyu yoluyla hizada tutabildiğimiz sürece doğrudan baskı uygulamak akıllıca olmayacaktır ancak taraftarlarına; bizimle uygar bir tartışmaya girmenin bile yanlış olduğunu, anlattıklarımızın aldatmacadan ibaret olduğunu söylemeye başladıklarını ve bizimle mantık zemininde buluşmayı değil de argümanlarımıza silahları ve yumruklarıyla karşılık vermeyi düşündüklerini fark edersek -gerekirse şiddet kullanarak- onları baskılama hakkımızı saklı tutmalıyız. Hoşgörünün selameti adına, hoşgörüsüzleri hoşgörmeme hakkımızı saklı tutmalıyız. Hoşgörüsüzlüğü savunan veya öven her hareketin yasadışı olduğunu söylemeli ve hoşgörüsüzlüğe ya da ayrımcılığa başvurmayı da tıpkı cinayet, insan kaçırmak ve köle ticareti yapmak gibi bir suç kabul etmeliyiz."

Kaynakça değiştir

  1. ^ Açık Toplum ve Düşmanları (The Open Society and Its Enemies) (İngilizce). Routledge Yayınları. s. 581.