Anadolu Selçuklu Devleti: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Nanahuatl (mesaj | katkılar)
k düzen
Makedon (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
90. satır:
Bu sırada [[Halep]]'te bulunan ve [[Fatımiler]] halifeliğini ortadan kaldırmak üzere [[Mısır]] üzerine hareket etmek için hazırlanan Sultan Alp Arslan; Bizans'ın büyük bir orduyla Doğu Anadolu'ya geldiğinin öğrenince dönmüş ve [[Ahlat, Bitlis|Ahlat]]'a ulaşmıştır. Daha sonra iki ordu 26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt'te karşılaşmış ve [[Malazgirt Meydan Muharebesi|savaş]] kesin Selçuklu zaferiyle noktalanmıştır. Bu zaferle beraber İran, Azerbaycan, Horasan gibi bölgelerde bulunan Türkler büyük bir hızla Anadolu'ya göç etmeye başlamış ve başta [[Artuk Bey]] olmak üzere Selçuklu komutanları, Anadolu beldelerini fethetmeye başlamışlardır <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, s.60-65</ref>.
 
Daha sonra Süleyman Şah; Ermeni Philaretos'un (Filaret) Fırat boylarından [[Kilikya]]'ya kadar uzanan büyük bir Ermeni prensliği kurması ve bu prensliğin; Anadolu Selçukluları'nın doğudaki İslam dünyasıyla bağlantısını kesmesinden dolayı doğu seferine çıkmış ve [[Tarsus]], [[Çukurova]] gibi yerleri fethetmiş ve Filaret'e karşı olan [[Antakya]] halkının davetiyle bu şehri fethetmiştir. Süleyman Şah'ın Antakya'yı fethinden sonra [[Halep]]'i de kuşatması üzerine Halep'e hakim bulunan Şerif Ebu Hasan; Melikşah'ın kardeşi olan ve Melikşah tarafından Suriye melikliğine getirilerek, bu bölgede Büyük Selçuklu Devleti'nden bağımsız olarak hareket eden Atsız Bey idaresindeki Yabgulu Türkmenleri'ni itaat altına alan, [[Şam]]'ı kendisine merkez edinen [[I. Tutuş|Tutuş]]'tan yardım istemiştir. Bunun üzerine Tutuş Halep'e doğru yola çıkmış ve Süleyman Şah'la 4 Haziran 1086 tarihinde Ayn Seylem mevkisinde karşılaşmış ve [[Ayn Seylem Savaşı|savaşı]] Tutuş kazanmıştır. Bu savaşla beraber Süleyman Şah hayatını kaybetmiş ve Halep'de defnedilmiştir. Ayrıca Anadolu Selçuklu Devleti büyük karışıklıklara sürüklenmiştir <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, s.98-102</ref>.
 
Süleyman Şah; sefere çıkarken yerine vekil olarak Ebu'l Kasım'ı bırakmıştı ve kendisinin ölümüyle beraber Ebu'l Kasım, Anadolu Selçuklu Devleti'ni idare etmeye başlamıştır. Büyük Selçuklu sultanı Melikşah ise; Porsuk Bey'i tekrar Anadolu üzerine göndermek suretiyle Anadolu Selçukluları'nı itaat altına almak istemiştir. Fakat Porsuk Bey başarısız olunca bu sefer de Bozan Bey'i Anadolu üzerine göndermiştir. Bozan Bey'i geri çekmesi için birçok hediyeyle beraber Melikşah'la görüşmek için İran'a giden Ebu'l Kasım; Melikşah'dan Bozan Bey'in iradesiyle kendi iradesinin aynı olacağı, eğer Bozan Bey bu seferden vazgeçerse kendisinin de vazgeçeceğini, bunun için Bozan Bey'le görüşmesi gerektiği şeklinde bir cevap almıştır. Daha sonra Ebu'l Kasım, İznik'e geri dönerken kendisini takip etmekte olan Bozan Bey tarafından yakalatılmış ve boğdurulmuştur. Kendisinin ölümü üzerine kardeşi Ebu'l Gazi Anadolu Selçukluları'nı idare etmeye başlamıştır <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, s.113-117</ref>.
113. satır:
Bu dönemde Büyük Selçuklu sultanı olan [[Melikşah]]; Anadolu'da kendisinden bağımsız bir devlet kurulmasından ve bu devletin güçlenip kendisine rakip hale gelebileceğinden dolayı telaşlanmış ve Porsuk Bey idaresindeki bir orduyu Anadolu'ya göndermiştir. Fakat Porsuk Bey; sadece Süleyman Şah'ın kardeşi Mansur'u ortadan kaldırmış ve başka hiçbir şey elde edemeden geri dönmüştür.<ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, s.86-90</ref>
==== Süleyman Şah Döneminde Büyük Selçuklu - Anadolu Selçuklu İlişkileri ====
Kutalmışoğulları; [[Büyük Selçuklu İmparatorluğu|Büyük Selçuklu Devleti]] egemenliği konusundaki taht kavgalarında mağlup olmuş ve [[Kutalmış]] ölmüş, [[Alp Arslan]]'ın ölümüyle beraber serbest kalan başta Süleyman Şah ve Mansur olmak üzere Kutalmış'ın oğulları önce Suriye'de faaliyet göstermiş, daha sonra Anadolu'ya geçerek İznik'e kadar ilerlemiş ve İznik başkent olmak üzere Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurmuşlardı. Öte yandan Yabgulu Türkmenleri'nin Güney Suriye ve Filistin'e gelerek burada [[Atsız Bey]]'in idaresine girerek bir beylik kurmaları Büyük Selçuklu sultanı [[Melikşah]]'ı endişelendirmekteydi. Çünkü Melikşah, bu devlet ve beyliklerin güçlenmesi durumunda kendisine rakip hale gelebileceğini düşünmekteydi. Bu yüzden Melikşah; kardeşi [[Tutuş]]'u Suriye'ye göndermek suretiyle Atsız Bey idaresinde teşkilatlanan Yabgulu Türkmenleri'ni itaat altına almıştır. Daha sonra Porsuk Bey idaresindeki bir orduyu Anadolu'ya göndermek suretiyle Süleyman Şah, Mansur ve tüm Kutalmışoğulları'nı bertaraf etmeyi amaçlamıştır. Bu yüzden 1075 yılı Temmuz ayında (468 Zilkaade) Afşin, Saltuk <ref>Bizans ve Ermeni kaynaklarında Samuk, Arap kaynaklarındaki Sanduk isminin aslı.</ref>, Dilmaç oğlu Mehmed, Tarank oğlu ve Tutı oğlu <ref>M. H. Yınanç ve ondan nakil yapanlar yanlış olarak Davdav şeklinde okumuşlardır. Halbuki Tutı malum bir Türkmen ismidir.</ref> gibi Oğuz beyleri askerleriyle birlikte Anadolu'dan [[Halep]]'e dönüyorlardı. Çünkü bu beyler Melikşah'a bağlıydılar ve Melikşah'a olan sadakatlerinden dolayı onun emrine uygun olarak [[Tutuş]]'a iltihak etmişlerdir <ref>İbn ul-'Adim, Buğyat ut-taleb ft Tarih Haleb, Bibl. Nationale, Ar.2138, s.96b; aynı müel, Tarih Haleb, II, ss.56</ref>.
 
Melikşah'ın Anadolu ve Kutalmışoğulları'nı itaat altına almak maksadıyla gönderdiği Porsuk Bey'in Anadolu'daki faaliyetleri hakkında kaynakların verdikleri bilgiler karışık ve kifayetsizdir. Bu rivayetlerden birine göre Melikşah, cihan hakimiyeti davasıyla <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Tarihi, s.154-156</ref>, Porsuk Bey'i Anadolu'ya göndermiş ve Porsuk Bey Bizans'ı sıkıştırarak imparatoru yıllık 300.000 altun (dinar) haraca bağlamış hatta bizzat Melikşah'da İstanbul'a kuşatmış ve Bizans'ın vergisini 1.000.000 kızıl altına çıkarmış; Konya, Kayseri, Aksaray, İznik ve tüm Anadolu beldelerini fethederek Süleyman Şah'ı Anadolu'ya melik yapmış ve [[Antakya]]'yı da alarak kendisine teslim etmiş, [[Tutuş]]'u da [[Şam]]'a göndererek kendisini [[Mısır]] ve [[Magrip]]'in fethiyle görevlendirmiştir <ref>'İmad ud-din İsfahani (Bundari), Zubdat un-Nusra, nşr. Th. Houtsma, s.55, 70; Sadr ud-din el-Hüseyni, s.71-72</ref>.
Başka bir müellife göreyse [[Kutalmış]] ölünce oğlu Mansur Anadolu'ya gitmiş ve birçok beldeyi fethetmiştir. Melikşah tahta çıkınca Mansur'un üstüne Porsuk Bey'i göndermiş ve Porsuk Bey Mansur'u mağlup ederek onu ortadan kaldırmıştır. Ayrıca bu müellife göre Mansur öldüğü zaman kardeşi Süleyman'ın yaşı çok küçüktür ama Türkmenler'in kendisine iltihakıyla Süleyman'da birçok beldenin fethine muvaffak olmuştur <ref>Cenabi, el-'Aylem üz-zahir, Ayasofya No: 3033, s.470a</ref>. Yine başka bir müellife göre Melikşah; Porsuk Bey'i Kutalmışoğlu'nu <ref>Selçuklu hanedanına mensup bulunan Kutalmış'ın Süleyman ve Mansur'dan başka ismi bilinmeyen çocukları da vardır.</ref> yakalatmak üzere Anadolu'ya göndermiş ve Porsuk Bey, İstanbul'a sığınmış olan Kutalmışoğlu'nu Bizans imparatoru [[III. Nikiforos|Nikiforos Botaneiates]]'ten istese de Kutalmışoğlu kendisine teslim edilmemiştir. Daha sonra Porsuk Bey ile Kutalmışoğlu arasında şiddetli savaşlar yaşanmış, iki tarafta çok ağır kayıplar vermiş, nitekim Porsuk Bey bir hileyle hasmını ortadan kaldırarak durumu Melikşah'a bildirmiştir. Bunun üzerine Anadolu'da bulunan Türkmenler'de Kutalmış'ın diğer oğlu olan Süleyman'a sığınmıştır <ref>Ebu'l-Ferec, s.227</ref>.
Modern tarihçiler ise Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurulmasından sonra Süleyman Şah ve Mansur arasında taht kavgalarının başladığını, bu yüzden Süleyman Şah'ın yardım istemesi üzerine Melikşah'ın Porsuk Bey'i Anadolu'ya gönderdiğini ve iki ordunun birleşerek Mansur'u ortadan kaldırdığını, böylece Anadolu melikliğinin Süleyman Şah'a verildiğini yazarlar <ref>J. Laurent, Sultanat, s.179; M. H. Yınanç, Anadolu'nun Fethi, s.105; Kafesoğlu, Melikşah, İA, s.668</ref>.
155. satır:
Şerefüddevle Müslim; Ermeni Filaret'le iyi münasebetler kurmuş ve Antakya için yıllık bir cizye vergisi almıştır. Fakat Süleyman Şah'ın Antakya'yı fethi üzerine Müslim, bu meblağı Süleyman Şah'dan istemiş ve onu Melikşah'a itaatsizlikle itham ve tehdit etmiştir. Buna cevap olarak Süleyman Şah; kendi cihadıyla bu beldeyi kafirlerden alıp bir İslam beldesi haline getirdiğini ve cizye vermeyeceğini Müslim'e bildirmiştir. Ayrıca bazı Halep kasabalarının Süleyman Şah'ın kontrolüne geçmesi ve Halep ileri gelenlerinin Süleyman Şah'a gelerek kendisini, Halep şehrine davet etmesi Süleyman Şah ile Şerefüddevle Müslim arasındaki gerginliği yükseltmiştir. Nitekim Müslim'in askerleri Antakya civarına akınlar yapmaya başlamış ve Süleyman Şah'da, bir kıta askeri Halep civarına göndermiştir. Böylece iki taraf savaş hazırlıklarına başlamıştır. Süleyman Şah; son kez bir barış teklifi yapsa da ret cevabı almış ve bunun üzerine iki taraf 23 Haziran 1085'te, Halep ile Antakya arasında, [[Amik Ovası]]'na akan Afrin Çayı üzerinde karşılaşmıştır. İlk harekette [[Çubuk Bey]], Türkmenleri ile beraber Süleyman Şah tarafına geçmiş <ref>İbn ül-Esir, X, s.47; Sıbt s.75a</ref> ve Arap askerleri bozguna uğramıştır. Şerefüddevle Müslim ise Türkler'in takibi esnasında bir mızrak darbesiyle öldürülmüş ve Sğleyman Şah; Temmuz 1085'te Halep'i kuşatmış ve Müslim'in cesedini, Halep kapısında defnetmiştir <ref>İbn ul-'Adim, Buğya, 108a - 109b; Tarih Haleb, II, s.89-92; 'Azimi, s.365; İbn ul-Kalanisi, s.118; Baybars Mansuri, 212b; Sıbt, 71a - 72, 75b; Urfalı Mathiey, s.190; Ebu'l Ferec, s.230</ref>.
 
Süleyman Şah'ın Antakya'yı fethettikten sonra Halep şehrini de kuşatma altına alması, İznik Selçukluları ile İran Selçukluları arasındaki çekişmeyi körüklemekteydi. Halep kuşatması esnasında o dönem şehre hakim olan Şerif Ebu Hasan; bir yandan Süleyman Şah'ı oyalarken bir yandan hem Melikşah'a hem de onun kardeşi olan ve [[Suriye Selçukluları|Suriye Selçuklu meliki]] olan [[Tutuş]]'tan yardım isteyerek ya bizzat gelmelerini veya Süleyman Şah'ı bölgeden uzaklaştıracak bir ordu göndermelerini istemiştir. Bu sıralar da Süleyman Şah, Halep'teki taraftarlarıyla aleyhdarlarını baş başa bırakarak Müslim'in askerlerini takibe girişmiş ve onları çöle kaçırmıştır. Daha sonra Ma'arra, Kefertab ve [[Şayzar]] kazalarını teslim almış ve Kınnesrin'i kuşatarak fethetmiştir. Burada Şerefüddevle Müslim'in dul kalan zevcesi Menia hatunla izdivaç eden Süleyman Şah; oradan tekrar Halep üzerine yürürken Tutuş'da Şam'dan ayrılarak kendisine doğru gelmeye başlamıştır. Süleyman Şah, Halep'i ikinci defa muhasara ederken şehir halkı ''Tutuş ile muharebeniz neticelendikten sonra şehri size teslim edeceğiz'' şeklinde bir mesaj vermiştir. <ref>İn ül-Esir, Atabeyler Tarihi, s.16</ref>.
 
Süleyman Şah üzerine hareket etmekte olan Tutuş'un beraberinde Malazgirt Savaşı'na müteakip Anadolu'da birçok beldeyi fetheden ve çok büyük bir Türkmen kuvvetine sahip [[Artuk Bey]]'de bulunmaktaydı. Diyarbakır kuşatması esnasında Fahr ud-devle Cehir ile birlikte bulunan ve onunla bozuşup Melikşah'a gücendikten sonra Suriye'ye giden Artuk Bey, burada Tutuş'la anlaşmış <ref>Sıbt, 76a; Ebu'l Ferec, s.230</ref> ve [[Kudüs]] kendisine ikta olarak verilmiştir. Katıldığı her savaşta muzaffer bir rol oynayan ve yüksek bir şöhretle itibara sahip olan Artuk Bey, Tutuş'la beraber Süleyman Şah'ın üzerine yürümüş ve çok önemli görevler üstlenmiştir <ref>İbn Müyesser, Ahbar Mısr, nş. H. Masse, Kahire 1919, s.38; İbn ul-Azrak, s.182: ''Artukoğulları'nın adı büyüktü. Rum ve Frenk ülkelerinde Artuk'un Kudüs'ten ve Gazi zamanından beri eski şöhret ve itibarları vardı.</ref>.
285. satır:
Moğolların baskısının iyice artması üzerine, Anadolu Selçukluları birkaç başarısız ayaklanma denemesine giriştiler. Hatta, bu ayaklanmalardan birinde Memlüklü Sultanı Baybars’tan yardım istediler. Ordusu ile Anadolu’ya gelen Baybars 1277 yılında Elbistan ovasında Moğolları darmadağın etti. Ancak, Sultan Baybars’ın ülkesine geri dönmesinden sonra, Moğolların intikamı acı oldu. Çok sayıda insanı acımasızca öldürdüler. Bundan sonra Anadolu tamamen Moğol egemenliğine girdi. Anadolu’yu atadıkları valilerle yönettiler. 1308 yılında, son sultan II. Mesud’un ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldı.
 
== Devlet yapısı ve ordu ==
 
Anadolu Selçuklularında devlet toprakları hanedanın ortak mülküydü. Sultan ülke topraklarını oğulları arasında paylaştırıyordu ve şehzadeler yönetimleri altındaki bölgelerde yarı bağımsız hareket ediyorlardı. Bu, Anadolu Selçuklu Devleti’ndeki taht kavgalarının ve şehzadelerin ayaklanmalarının önemli nedenlerinden biriydi. I. Gıyaseddin Keyhüsrev bu geleneğe son verdi ve merkezi yapıyı güçlendirdi. Sultan unvanıyla anılan Anadolu Selçuklu hükümdarları devletin ve ordunun başıydı. Merkezi devlet işleri Divan-ı Âli (Büyük Divan) adı verilen bir kurulda görüşülür ve karar bağlanırdı. Bu kurula vezirler başkanlık ederdi. Vezirden sonraki en yüksek devlet görevi, Niyabet-i saltanatlık makamıydı. Bu makama atanan saltanat naibi, yokluğunda sultana vekâlet ederdi. Öbür yüksek devlet görevlilerinden müstevfi, maliye işlerini yürütürdü. Pervane, [[divan]]ın yaptığı atamalara ve dirliklerin (iktaların) dağıtım işlerine bakardı. Yazışmaları tuğracı yürütür, hukuk işlerine ''Emir-i dâd'' bakar ve askerlik işleriyle ''beylerbeyi'' ilgilenirdi. Askeri davalara ise ''Kadı-i leşker'' bakardı.
292. satır:
 
Anadolu Selçukluları'nda devletin malı olan topraklar üçe ayrılırdı. Bunlara [[dirlik]], [[vakıf]] ve [[mülk]] denirdi. Sultan dirlikleri, kendisi için asker besleyip yetiştirmeleri karşılığında Türkmen beylerine ve komutanlarına verirdi. Mülk denen topraklar üstün hizmetlerde bulunanlara gene sultan tarafından verilirdi. Vakıf araziler ise, [[Han (konaklama)|han]], [[hamam]], [[medrese]] gibi kurumların giderlerinin karşılanması için ayrılmış topraklardı.
=== Saray görevlileri ===
Anadolu Selçuklu devlet mekanizması içindeki görevliler saray görevlileri ve devlet ricali olarak iki grupturlar. Bir çok saray görevlisi daha sonra saray dışında idari görevler almışlardır. Bunların bir kısmı müslüman olmayan hakllardan tutsak olarak ele geçirilen ve köle ([[gulam]]) sayılanların köklü bir eğitimden geçirilmiş unsurları iken bir kısmı da yine sarayda Türk kültürüyle tanışan [[tacik]] unsurlardır. Örneğin Esededdin Arslan, Şemseddin Hasoğuz, Celâleddin Karatay, Mübarizeddin Ertakuş, Seyfeddin Torumtay, Cemaleddin Ferruh gibi tanınmış devlet görevlileri müslüman olmayan halklardanken Kemaleddin Kamiyar, Fahreddin Ali, Nasireddin Müstevfi gibi İran kökenli insanlardır. Bu saray görevlilerinin farklı görevleri vardır.<ref name="rç58">Rukiye Çevik, [https://docplayer.biz.tr/51997948-Yuksek-lisans-tezi-t-c-gazi-universitesi-sosyal-bilimler-enstitusu-alaeddin-keykubad-devri-turkiye-selcuklularinda-devlet-ve-sosyal-hayat.html “Alaeddin Keykubat Devri Türkiye Selçuklularında Devlet ve Sosyal Hayat”] sh.: 58 - 59</ref>
* Büyük Hacib ya da Hacibeler. Devlet ricali hiyerarşisinde sultan ve vezirden sonra üçüncü kademe, saray görevlileri hiyerarşisinde ise sultandan sonra ikinci kademe görevlilerdir. Teba ile hükümdar arasındaki teması sağlamakla görevlidirler. Halkın istek ve şikayetlerini sultana iletir, halka sonuçlar hakkında bilgi verirler. [[Fuat Köprülü]]’ye göre günümüzde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği makamına karşılık gelmektedir. Sultana gelen konuklara hizmet etmek de görevlerindendir.<ref name="rç58"/>
* Candar. Sultanı ve sarayı korumala görevli askerler olup komutanları Emir-i Candardır. Görev sınıfları olarak gece nöbetçileri pasbanan, gündüz nöbetçileri nevbetiyan kapı nöbetçileri ise derbanan’dır. Saray dışında ise diğer hassa kuvvetleriyle birlikte görev yaparlardı. [[I. Alaaddin Keykubat]]’ın bazı emirleri öldürmesinde candarlar görev yapmışlardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 59, 60</ref>
* Çaşnigir. Sultanın mutfak görevlileridir. Amirlerine Emir-i Çaşnigir denilir. Yemekleri ve sofrayı hazırlayan, sofrada hizmet eden ve tüm yiyecekleri sultan yemeden önce tadarak zehirli olmadıklarını garantileyen görevlilerdir. Sultanın düzenlediği şölenlerde hizmet görenlerdir. En güvenilir hizmetkarlar arasından seçilir, sultan gerek gördüğünde devlet yönetimi konusunda bunların görüşlerini zaman zaman aldığı bilinmektedir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 60, 61</ref>
* Silahdar. Sultanın silahhanesinin yönetiminden, buradaki silahların bakımından, seferlerde taşınmasından ve muhafazasından sorumlu görevlilerdir. Amirlerine Emir-i Silah adı verilmektedir.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 62</ref>
* Şarabdar-ı has. Sultanın içeceklerinden sorumlu görevlilerdir. Sarayda sadece sultana has bir şarabhane-i sultan odası bulunurdu. Askeri seferler gibi saray dışındaki görevlerde de yer alırlardı.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 62, 63</ref>
* Alemdar ya da Emir-i Alem. Sancak ya da bayraktan sorumludurlar. Sultanın saray dışına çıkmalarında sancak ya da bayrağı taşıyanlardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 63</ref>
* Emir-i Dad. Başta devlete karşı işlenen suçlar olmak üzere tüm örfi davalara sultan adına bakan görevliler bu adla bilinir. Sultanlığın ilk evrelerinde bu davalara sultan başkanlık ederdi. Daha sonraları ülke ve devlet teşkilatı büyüdüğünden sultan yerine Emir-i Dad bu davalara başkanlık eder olmuştur. Hem kendilerinin, hem de kadıların verdikleri hükümlerin infazında görevlidirler. Çok güçlü emirleri hatta vezirleri dahi, sultanın emriyle tutukladıkları biliniyor.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 63, 64</ref>
 
Bu saray görevlilerinin dışında protokolde görece daha düşük mevkili saray görevlileri ise Emir-i Ahur (Sultanın atlarının bakımından sorumlu çalışanların amiri), Camedar (Sultanın kendi giysilerinin ve hil’at olarak verilecek eşyanın, görevlilere özgü giysilerin dikildiği ve muhafaza edildiği camehanenin ve burada çalışanların şefi), Emir-i Hares (zindan görevlisi), Üstadüddar (tüm saray hizmetkarlarının amiri), Emir-i Şikar (sultanın katıldığı avları, bu avlarda kullanılan köpek ve kuşların bakımınında çalışanların amiri gibi görevliler vardır.<ref>Rukiye Çevik, sh.: 65 - 68</ref>
== Ordu ==
Selçuklu ordusu asıl olarak, beylerinin komutasında savaşa katılan Türkmenlere dayanıyordu. Dirlik sahiplerinin kendilerine verilen topraklarda besledikleri tımarlı sipahiler ve kapıkulu askerleri, savaş zamanında ordunun önemli bir parçasıydı. Tımarlı sipahiler subaşıların buyruğunda savaşa katılırdı. Yapısı çeşitli olan Kapıkulu askerleri ise, devlet tarafından çocuk yaşta alınıp eğitilen Müslüman Türkler, diğer Müslümanlar ve Hıristiyanlardan oluşuyordu.
 
== Toplumsal ve ekonomik yaşamyapı ==
Selçuklular Devleti’nde edebiyat ve düşüncede büyük gelişmeler oldu. [[Necmeddin İshak]], [[Muhiddin Arabi]], [[Sadreddin Konevi]], [[Mevlana Celaleddin Rumi]] gibi bilgin ve yazarlar yetişti.
 
== Ekonomi ==
Anadolu Selçukluları döneminde ülkenin hemen her yerinde imarethaneler vardı. Buralarda yoksul halka, öğrencilere ve yolculara parasız yemek verilirdi. Başlıca eğitim kurumları medreselerdi. Başta Konya, Sivas, Tokat ve Amasya olmak üzere birçok kentte medreseler kurulmuştu. Darüşşifa denen hastaneler daha çok Divriği, Sivas, Tokat, Amasra, Kayseri, Konya ve Kastamonu gibi kent merkezlerinde yoğunlaşmışlardı. Kent ve kasabaları birbirine bağlayan yollar üzerinde han ve kervansaray denen konaklama yerleri vardı. Ulaşım ve ticaretin gelişmesine bağlı olarak bu tür konaklama yerlerinin sayısı gittikçe arttı. Bu kurumların giderleri vakıflarca karşılanırdı.
 
Anadolu Selçukluları ticarete ve yol güvenliğine büyük önem verdiler. Kervan yollarının güvenliğinin sağlanmasına bağlı olarak Anadolu'da ticaret çok gelişti. Karadeniz ve Akdeniz'deki limanlar önemli birer dış ticaret merkezi durumuna geldi. Ticareti güvence altına alan devlet, karada haydutların, denizde korsanların saldırısına uğrayarak malları yağmalanan tüccarların zararlarını karşılıyordu. Gerek yolculukları sırasında, gerekse kervansaray ve hanlarda konakladıklarında tüccar ve yolcuların güvenliği ve ihtiyaçları sağlanıyordu. Anadolu Selçukluları’nda özellikle dokumacılık çok gelişmişti. Ayrıca Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki demir, bakır, gümüş gibi madenler işletiliyordu.
=== Uluslararası dış ticaret ===
 
Selçuklular Devleti’nde edebiyat ve düşüncede büyük gelişmeler oldu. [[Necmeddin İshak]], [[Muhiddin Arabi]], [[Sadreddin Konevi]], [[Mevlana Celaleddin Rumi]] gibi bilgin ve yazarlar yetişti.
 
== Dil ==
Anadolu'nun yeni sahipleri Oğuzlar, 11. ve 12. yüzyıllarda Türkçeyi sadece konuşma dilinde ve sözlü edebiyat geleneklerinde yaşatmaktaydılar. Bu döneme ait Anadolu'da Türkçe yazılmış hiçbir eserin olmayışı, bize Oğuzların yazı dillerinin bulunmadığını, hatta Kutadgu Bilig gibi dev bir eserin dilini, yani Türkistan yazı dilini bilmediklerini düşündürmektedir. Büyük Selçuklu Devletine hakim olan dil anlayışı, Anadolu'da da değişmemiş ve iki yüz yıl, yazı dili ihtiyacına Arapça ve Farsça cevap vermiştir. Bu süre içinde Anadolu Selçuklularının resmi ve edebi dili, Farsça; bilim dili Arapçadır.<ref>Leyla,KARAHAN,"[http://turkolojimakaleleri.page.tl/ANADOLU-h-DA-T-Ue-RK-YAZI-D%26%23304%3BL%26%23304%3BN%26%23304%3BN-GEL%26%23304%3B%26%23350%3B%26%23304%3BM%26%23304%3B.htm ANADOLU'DA TÜRK YAZI DİLİNİN GELİŞİMİ]",[http://turkolojimakaleleri.page.tl Türkoloji Makaleleri]</ref>