İstiklal Caddesi: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Tacci2023 (mesaj | katkılar)
k →‎Adım adım İstiklal Caddesi: Surp Yerrortutyun Katolik Kilisesi bağlantısı düzeltildi
düzeltme, yazış şekli: bir çok → birçok AWB ile
33. satır:
 
== Şekillenmesi ve gelişimi ==
Caddenin ilk şekillenmeye başlaması [[Haliç]]'in [[Tarihî yarımada|İstanbul]] yakasının ve karşısındaki [[Galata]]'nın aksine, [[Bizans İmparatorluğu|Bizans]] döneminden sonraya rastlar. Bizans döneminde Galata surlarla çevrili bir [[Cenevizliler|Cenova]] kolonisiyken ve çeşitli Latin topluluklarını, [[Katolik]] ruhbanının kilise ve manastırlarını bulundurur ve Haliç'in bu yakasına [[Pera]] (karşı yaka) adı verilirken, nüfusun hemen tamamı surlar içindeydi. Haliç ve [[Boğaziçi]] arasında burun yapan Galata sırtlarının en yüksek noktasını ortalama 110 m eğrisinden geçen uzunlamasına ve bugün burunda dar açıyla başlayıp sonra genişleyen Beyoğlu Platosu denilen [[Jeomorfoloji|morfoloji]]k yapı oluşturmaktaydı. Doğuda Boğaziçi'ne, batıda ise Haliç'e hakim olan bu tepe, bağlar, mezarlık, koruluk ve av alanlarıyla kaplıydı. [[Galata Kulesi]]'nin biraz kuzeyindeki sur kapısının ilerisinde yokuş yukarı, kent dışına çıkılınca sırtın güney ucuna varılıyor (bugünkü Tünel Meydanı), ondan sonra da mezarlıklar, bağlar, bahçeler arasında dar bir yol uzanıyordu. Burada tek tük bağ evleri ya da yazlık konutlar bulunmaktaydı. Bizans döneminde Galata'nın canlılığı ve ticari özellikleri, kentin [[Osmanlılar]]a geçmesinden sonra çeşitli güvencelerle daha da gelişince, surlar içine sığamayan [[Latinler]], dışarı doğru taşmaya, gerek Boğaz'a, gerek Haliç'e bakan yamaçlara taşınmaya başladılar. Bu arada sırt boyunca uzanan dar yol da yavaş yavaş değerlendiriliyor ve Grand Rue de Pera'nın nüvesi oluşuyordu. Galata'nın ve giderek Pera'nın ticari önemi arttıkça, İstanbul yakasındaki [[Venedik Cumhuriyeti|Venedik]], [[Pisa]], [[Amalfi]] [[koloni]]leri de Pera bağlarına göçecekler, ayrıca [[Avrupa]]'dan hem [[İtalya Yarımadası]]'ndan, hem de [[Osmanlı İmparatorluğu|Osmanlı]] imtiyazlarına sahip [[Fransızlar|Fransız]]lardan, ama aynı zamanda [[Hollanda]]lılar ve [[İngilizler|İngiliz]]lerden de gelip yerleşenler olacaktı. 16. yy'dayüzyılda iyice belirginleşen bu nispi Avrupalı akını sonucunda, Galata surları içinde açılan Fransız Sefareti, bir [[veba]] salgınından sonra Pera (Beyoğlu) bağlarının içindeki ve bugünkü İstiklal Caddesi'ne çok yakın bir konuta taşınacak, sonra da Maison de France ([[Fransız Sarayı]]) inşa edilecekti (Fransız Elçiliği binası).
 
[[Dosya:St Antoine.JPG|thumb|left|200px|[[Sent Antuan Bazilikası|Aziz Antuan Katolik Kilisesi]]]]
Bu binayı, biraz ötede, ama sırtın Haliç'e bakan kesiminde inşa edilecek İngiliz Sarayı izleyecekti ([[İngiltere Elçiliği Binası]]). Bugünkü İstiklal Caddesi alanına giren yöredeki ilk [[Müslüman]] yerleşimleri ise 1491'de [[II. Bayezid]]'in armağan olarak verdiği arazi üzerinde [[İskender Paşa (Bosna beylerbeyi)|İskender Paşa]]'nın bir [[mevlevi]] [[tekke]]si kurmasıyla başlar ([[Galata Mevlevihanesi]]).
 
Gene II. Bayezid, o zaman “Dörtyol” ([[Yunanca]]: ''Stavrodromion'') denilen mevkide bir [[mescit]] yaptırmıştı. Asmalı olmasından dolayı böyle bir tanımlama sıfatıyla anılan mescit bugün yerinde yoksa da, adı [[Asmalımescit Sokağı]]'nda yaşamaktadır. Aynı dönemde, bugünkü Galatasaray mevkiinde Acemioğlanlar Kışlası kurulmuş, bu kışla [[I. Süleyman]] döneminde (1520-1566) yıktırılıp yeniden yaptırılmıştır ([[Galatasaray Lisesi]]). Böylece 15. yy'ınyüzyılın sonlarından itibaren Müslümanların yerleşmesi de cadde üzerinde ve çevresinde başlıyordu. Bununla birlikte yöreye esas olarak yabancılar yerleşmekteydi. Avrupa'dan gelenler, kendi geleneklerini, kültürlerini ve yaşam tarzlarını da getirip Pera'da sürdürüyorlar, yabancı nüfus çoğaldıkça onlara hizmet verecek dükkanlar da artıyordu. Grand Rue de Pera'nın, [[Osmanlıca]]sıyla Cadde-i Kebir'in yavaş yavaş bir alışveriş ve zanaat merkezi haline dönüşmesi, Avrupalı ya da İstanbullu [[gayrimüslim]] esnaf ve zanaatkarlarla başlar. Gene bu dönemde Fransız Sarayı yanında yapılan St. Louis Kilisesi de Beyoğlu'nun ilk Latin kilisesi olarak bilinir (1628).
 
[[17. yüzyıl]]'da Cadde-i Kebir, Galata surlarının kuzeyinde Galata Kulesi yakınındaki Kule Kapısı'ndan başlayıp, Galata Sarayı adı verilen kışla mektebine dek sürüyordu. 17. yyyüzyıl gezgini [[Eremya Çelebi Kömürcüyan|Eremya Çelebi]] orada gördüğü bellibaşlı binaları, Galata Sarayı'na doğru, Ceneviz elçisinin evi, Hollanda Elçiliği, Fransisken Kilisesi, Terra Sainte Kilisesi, onun biraz aşağısında [[Venedik Sarayı (Beyoğlu)|Venedik Elçiliği]] onun da yakınında Fransız Elçiliği, ileride tepede, [[Kasımpaşa]]'ya bakan bir mevkide İngiliz Elçiliği olarak belirtiyordu. 18. yy'dayüzyılda Grand Rue de Pera ekseni etrafında Beyoğlu'nun oluşması devam etti. Bugünkü [[Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu]]'nun bulunduğu bina (Hollanda Elçiliği binası) eski elçilik binasının yanması üzerine, şimdiki yerinde inşa edildi, [[İsveç Sarayı]] da (İsveç Elçiliği binası) bu yüzyılın ortalarında satın alınıp genişletildi. [[Sent Antuan Bazilikası]] da ilk kez 1752'de yapılmıştır. [[Santa Maria Draperis Kilisesi]] ise yangın ve deprem geçirerek bugünkü haliyle 1769'da inşa edilmiştir. 18. yy'ınyüzyılın sonu gelindiğinde Cadde-i Kebir karşılıklı binalarla dolmuştur, ama Galata Sarayı'ndan sonrası gene boştur, tek tük evler vardır. O dönemin seyyahlarının yazdıklarına göre kalabalıklaşmasına ve konut fiyatlarının hayli artmasına rağmen, birkaç kagir bina dışında, evler genellikle ahşaptır, bazı bölümleri ise [[kerpiç]]tir.
 
[[Dosya:Taksim square after rain.jpg|thumb|right|280px|İstiklal Caddesinin Taksim girişi]]
19. yy'ayüzyıla girildiğinde Grand Rue de Pera eksenli Beyoğlu hala bir çeşit sayfiye yer ya da Galata'nın bir banliyösü gibiydi. Cadde-i Kebir'in bugünkü tarzının gerçek şekillenmesi 19. yüzyılın ikinci yarısında başlar ve böyle bir caddenin oluşması [[Tanzimat]]'ın ürünü sayılabilir. Osmanlı toplumunun üstten gelen reformlarla Batı'ya açılması, kuşkusuz ki birçok Osmanlı aydını, genç soylusu ve zenginini Avrupa yaşam tarzına “alafranga” veya “Frenk usulü” denilen yaşama yönelttiği gibi, İstanbul'daki [[Levanten]]lerin ve konuk Avrupalıların ıslahatlarla elde ettikleri imtiyazlar birleşince Grand Rue de Pera birdenbire lüks, şık binaların yapıldığı, Avrupalı dükkanların, eğlenme ve dinlenme yerlerinin açıldığı son derece önemli bir merkez haline dönüştü. Gelişme özellikle [[Abdülaziz]] döneminde hızlandı ve yüzyıl biterken, Paris'teki [[La Belle Epoque]] tarzı yaşam ve tüketim [[Türkiye]]'de Grand Rue de Pera'da somutlaştı. Bu süre içinde sokakların taşla döşenmesi, gazla aydınlatılması, [[kanalizasyon]]ların yapılması, daha sonra elektriğin getirilmesi, [[Tünel (metro)|Tünel]]'in inşası, [[atlı tramvay]]lar, elektrikli tramvaylar vb ile çok sayıda altyapı hizmeti gerçekleştirildi. Bütün bu hizmetler özellikle Tünel-Taksim ekseni aksında yoğunlaşmaktaydı. Ona paralel [[Şişhane]]-[[Tepebaşı, Beyoğlu|Tepebaşı]]-[[Tarlabaşı, Beyoğlu|Tarlabaşı]]-[[Taksim Meydanı|Taksim]] ekseni ise Cadde-i Kebir'in gelişmesinin yanında ikincil kalıyordu. Kısacası, servet, zenginlik, ihtişam bu caddede toplanıyordu.
 
[[20. yüzyıl]]'ın ilk yarısı, savaşlara, işgallere, karartmalara rağmen adı [[Cumhuriyetin ilanı]]'ndan sonra İstiklal Caddesi'ne dönüşen caddenin altın çağı oldu. Sinema ve tiyatrolarıyla, önemli lokantalarıyla, kafeleriyle, pastaneleri ve otelleriyle cadde görkemini her koşul altında sürdürdü, belki de en olağanüstü dönemini [[1917 Devrimi|1917 Ekim Devrimi]]'nden ve özellikle [[Rus İç Savaşı|iç savaş]]tan sonra ülkelerinden kaçan [[Beyaz Ruslar]]ın kültürleriyle, müzikleriyle, alışkanlıklarıyla, özgül giysileriyle, askeri üniformalarıyla caddeyi ve arka sokaklarını kapladıkları yıllarda yaşadı.
 
19. yüzyıl'ın sonlarında ve özellikle 20. yy'ınyüzyılın ilk çeyreğinde Cadde-i Kebir çok sayıda dilin konuşulduğu, Osmanlılarda var olan bütün etnik toplulukların, pek çok ulustan Levantenin ya da yabancının yaşadığı, gezdiği, eğlendiği, alışveriş yaptığı inanılmaz derecede [[kozmopolit]] bir yerdi. [[Cumhuriyetin ilanı]]'ndan sonra geçen zaman içinde, belli bir [[Türkleştirme]] politikası izlenmekle birlikte, Beyoğlu ve onun ekseni olan İstiklal Caddesi değişik renklerini, tonlarını korudu. Ama kuşaktan kuşağa Levantenler azaldı, yabancılar ülkelerine döndüler. [[Gayrimüslim]]lere yönelik olarak [[II. Dünya Savaşı]] sırasındaki [[Varlık Vergisi]] ile 1955'teki [[6-7 Eylül Olayları]] gibi politikalar İstanbul'dan göçlerle sonuçlandı; özellikle [[Rum]] nüfus düştü, [[İsrail]] devletinin kurulması ise [[Yahudiler|Yahudi]]lerin göç etmesine neden oldu. Gidenlerden boşalan yerlere aynı zanaatlar, beceriler, ilgi alanları ikame edilemedi. İstiklal Caddesi yeni bir kimlik kazanamadı, tersine eski kimliği dejenere oldu, kültürel dokusunun içi boşaldı.
 
Böylece Beyoğlu ve İstiklal Caddesi yavaş yavaş köhneleşmeye, fakirleşmeye, zevksizleşmeye terk edildi. Binalar bakımsız kaldı, yıkılıp yerlerine çirkin ve ucuz yapılar inşa edildi.