Safevîlik: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Makedon (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
düzeltme AWB ile
5. satır:
== Şeyhler ==
=== Şeyh Safiyüddin ===
Şeyh [[Safiyüddin İshak]]’ın etnik kökeni konusunda farklı görüşler halen gündemdedir. Kimi kaynaklarda Kürt olduğu, ama bir kısım kaynakta ise Türk asıllı olduğu belirtilmiştir. Çağdaş doğubilimcilerden ve Orta Asya, İran, İslam tarihi üzerine çalışmalarıyla iyi bilinen [[Wilhelm Barthold|Vasil Bartold]]<ref>[https://en.wikipedia.org/wiki/Vasily_Bartold|Vasili Bartold]</ref> Türk asıllı olduğunu yazmaktadır.<ref>S. Ahmadov, Sh.: 55, 56</ref> Diğer yandan [[Kesrevi]] ve [[Zeki Velidi Togan]] Kürt olduğunu belirtmişlerdir. Günümüz tarihçisi Faruk Sümer de bu görüştedir.<ref>Sayın Dalkıran, İran Safevi Devleti’nin Kuruluşuna Şii İnançların Etkisi ve Osmanlı’nın İran’a Bakışı, Sh.: 53</ref> Şeyh Safiyüddin’nin biyografisini kaleme almış olan İbn Bezzaz,<ref>[http://www.islamansiklopedisi.info/dia/maddesnc.php?MaddeAdi=ibn%20bezzaz İslam Ansiklopedisi]</ref> Şeyh Safiyüddin’nin Farslaşmış bir Kürt asıllı olan [[Firuz Şah (Zerrin Külah)]]’ın sekizinci kuşak torunu olduğunu yazmaktadır. Ona göre Şeyh’in babası Kürt, annesi Azeridir.<ref>Yılmaz Karadeniz, Safevi Devleti’nin Kuruluşu Meselesi: Kızılbaşların Ortaya Çıkışı, Sh.: </ref> Küçük yaşta babasını kaybettiği söylenir.<ref>F. Sarıcaoğlu, Sh.: 139</ref>
 
Genç yaşta Erdebil’den ayrılarak bir mürşit arayan Safiyüddin, [[Gilan]]’da, [[HalvetiyyeTarikatı]]’na bağlı Şeyh [[Zahid Gilani]] dergahına 25 yaşındayken katılmış kısa sürede şeyhinin gözde öğrencisi olmuştur. Bir süre sonra Şeyh’in kızıyla evlenmiş, Gilani’nin ölümü üzerine, onun vasiyetiyle dergahın başına geçmiştir. Kısa süre sonra Erdebil’e dönmüş, kendi dergahını kurmuştur. Geniş mürit çevresinin onun kerametlerini ve rüyalarını abartarak anlatmasıyla geniş bir mürit topluluğu kazanmıştır. Bu tarihlerde geniş bir coğrafyada tanınmaktaydı ve iki bin kadar halifesi bulunmaktaydı.<ref name="ReferenceA">Safevi Devleti’nin Kuruluş Meselesi: Kızılbaşların Ortaya Çıkışı, Sh.: 59, 60</ref><ref>Teber, Sh.: 48, 49</ref> Geniş mürit topluluğu Moğol yöneticilerinin de dikkatini çekmiş, istila ettikleri halkların tepkilerini olabildiğince yumuşatmayı bir politika olarak, Cengiz Han Yasaları gereği izleyen Moğol yöneticileri<ref>Mustafa Akkuş, İlhanlıların Anadolu’daki Dini Siyasetleri, Sh.: 46</ref> nezdinde büyük itibar görmesini sağlamıştır.<ref>Safevi Devleti’nin Kuruluş Meselesi: Kızılbaşların Ortaya Çıkışı, Sh.: 59, 60<name="ReferenceA"/ref> Özellikle [[Mahmud Gazan|Gazan Han]]’ın hükümranlık yıllarında (1295 – 1304) İlhanlı yüksek yönetiminden büyük himaye gördüğü, “ocağın vakıfları arasında” Azerbaycan’da kırk köy, Erdebil’de yaklaşık iki yüz ev, “yeteri kadar” hamam ve kervansarayın yer aldığı belirtilmektedir.<ref>Ömer Faruk Teber, XVI. Yüzyılda Kızılbaşlık Farklılaşması], Sh.: 51</ref>
=== Şeyh Sadreddin Musa ===
Şeyh Safîyüddin 85 yaşındayken hac yolculuğuna çıkmadan hemen önce oğlu [[Sadreddin Musa]]’yı halife tayin etmiş, hac dönüşü yolculuğunda ölmüştür. Sadreddin Musa 1334<ref name="asm1">Aliyev S. Muhammedoğlu, Diyanet İslam Ansiklopedisi - Erdebil Sufileri maddesi]</ref> ya da 1335<ref name="yk63"/> yılında tarikatın başına geçmiştir. [[Sadreddin Musa|Sadr ed-Dîn Mûsa]] zamanından itibaren [[Osmanlı]] padişahları her yıl, [[Erdebil]]’e çerağ akçesi adı altında kıymetli hediyeler göndermeye başlamışlardı.<ref>Walter HİNZ, Uzun Hasan Ve Şeyh Cüneyd, XV. Yüzyılda İran’ın Milli Bir Devlet Haline Yükselişi, TTK yay., s. 7</ref> Şeyh Sadreddin, seyitlik iddiasını getirmiş ve ısrarla vurgulamıştır.<ref name="yk63">Safevi Devleti’nin Kuruluşu Meselesi: Kızılbaşların Ortaya Çıkışı Sh.: 63</ref>
16. satır:
Safev’îlik'inin liderliğini 1429-1447 yılları arasında Hoca Alâ ad-Dîn Ali'nin oğlu Şeyh İbrahim üstlenmiştir. Zamanında tarikat çok güçlenmiş ve zenginleşmiştir. Onun da 1447 yılında vefatının ardından, [[Şeyh Cüneyd]] tarikatın başına geçmiştir.
=== Şeyh Cüneyd ===
Hâce Ali’nin oğlu İbrahim tarikat lideri olurken kardeşi Cafer tarikat içinde önemli bir yere sahiptir. İbrahim’in ölümü ardından onun oğlu Cüneyd 1447’de tarikat liderliğine geçince durumdan memnun olmadığı, kendisini daha uygun bulduğu belirtilmektedir.<ref name="t60">Teber, Sh.: 60</ref> Diğer taraftan Şeyh Cüneyd’in müritlerinin silahlandırmaya başlaması sonucu, tarikata bağlı silahlı ve kalabalık bir mürit topluluğunun ortaya çıkması, tarikat merkezinin adeta askeri bir ordugaha dönüşmesi, Azerbaycan’a hakim [[Karakoyunlu Devleti]] Sultanı [[Şah Cihan]]’ı da tedirgin etmiştir. Tüm bunlar Şeyh Cüneyd’in sultanlık arayışı içinde olduğunu göstermektedir. Akkoyunlu tarihçisi İbn-i Ruzbihan bu durumu açık bir biçimde ifade eder, “… Hırsları iktidar isteğini doğurmuştu, tüm uğraşı bir yerleri feth etmekti.”<ref name="t60"/> Tarikat üzerine asker göndermemekle birlikte Şeyh Cüneyd’e ard arda uyarı mektupları yazmış, daha sonra da Erdebil’i almak ve geniş bir katliam yapmakla tehdit etmiştir.<ref>Ayşe Atıcı Arayacan, [http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt3/sayi11pdf/atici_ayse.pdf Karakoyunlu Sultanı Cihân Şah’ın Şeyh Cüneyd’e Karşı Aldığı Önlemler]</ref> Bu arada tarikat liderliğine Şeyh Cüneyd’in amcası Cafer’in geçmesi için onu teşvik etmiştir. Bu tutumda, mürit sayısı endişe verecek derecede artan ve bunları silahlandıran bir tarikat liderinden duyulan rahatsızlığın yanında Cafer’le aradaki akrabalık ilişkisi de etkili olmuştur. Cafer’in oğlu Şah Cihan’ın kızıyla evlidir.<ref name="t60"/><ref name="dlk59">S. Dalkıran, Sh.: 59</ref><ref name="t60"/> Şeyh Cüneyd’in tarikatı Şiileştirmesine tepki gösteren sadece Şah Cihan değildir, Cafer de tarikatın Sünni çizgide devam etmesinden yanaydı.<ref name="fs141">F. Sarıcaoğlu, Sh.: 141</ref> Cafer’in, Şeyh Cüneyd’deki Şii yönelişe, tarikatı Şii bir tarikata dönüştürme kararlılığına şiddetle karşı çıktığı, bunun sonucunda tarikat şeyhliğinden alındığı da ileri sürülmektedir.<ref>S. Ahmadov, Sh.: 57</ref> Diğer yandan Şeyh Cüneyd’in Erdebil’deyken Şii olup olmadığının bilinmediği, Anadolu’daki Türkmen kitleleri içinde Şii inançlar çerçevesinde yapılacak bir propagandanın daha yüksek başarı sağlayacağını düşünerek Şiiliğe yöneldiğini ileri süren araştırmacılar da vardır.<ref name="na1"/>
 
Sonuçta Şeyh Cüneyd, babasını ölümüyle tarikat liderliğine geçmesinden bir yıl sonra<ref name="ds148">Douglas E. Streusand, Ateşli Silahlar Çağında İslam İmparatorlukları: Osmanlılar, Safeviler, Babürlüler, Sh.: 148</ref> 1448 yılında Erdebil’den ayrılmak zorunda bırakılmıştır.<ref name="su23">Sıtkı Uluerler, Sh.: 23</ref>
 
Erdebil’den sürgün edilen Şeyh Cüneyd buradan önce [[Erbil]]’e gitmiş, bölgenin önemli şeyhlerinden sayılan Şeyh Erbili’nin kızıyla evlenmiştir. Ancak bir süre sonra davranışlarına gösterilen tepkiler nedeniyle Erbil’den ayrılmak zorunda kalmıştır.<ref>S. Ahmadov, Sh.: 59, 60</ref> Buradan ayrılarak geniş taraftar kitlesinin olduğu Anadolu’ya gitmiştir.<ref name="fs74">Faruk Söylemez, [http://sbedergi.erciyes.edu.tr/sayi_17/05_soylemez.pdf Anadolu’da Sahte Şeyh İsmail İsyanı] Sh.: 74</ref> Anadolu’ya gitmesi, tarikatın kurucusu Şeyh Safiyüddin döneminde bile Erdebil’e Anadolu’dan hatırı sayılır bir mürit topluluğunun gelmesiyle ilgili olmalıdır. Hatta Şeyh Safiyüddin’nin Anadolu’dan gelen Türkmenlere saygı gösterdiği, Anadolu’da müritleri bulunduğu, bunlar içinde en önemlisinin Şeyh Abdurrahman Erzicani olduğu kaydedilmiştir. Sonraki şeyhler zamanında bu durum daha da gelişme göstermiştir.<ref>Bilal Dedeyev, [http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt1/sayi5/sayi5pdf/dedeyev_bilal.pdf Safevi Devleti ve Osmanlı Devleti İlişkileri] Sh.: 207, 208</ref> Şeyh Cüneyd, bu duruma dayanarak Anadolu’da kendisine askeri bir maiyet oluşturmuştur.<ref name="ds148"/> Bu askeri maiyeti, Ali’nin soyundan geldiğini söyleyerek buna hemen inanan geniş kitlelerden sağlamıştır.<ref name="dlk59"/>
 
Şeyh Cüneyd, Anadolu’ya gelince Osmanlı Padişahı [[II. Murat]]’tan dirlik ister. Padişah, elçi olarak gelen müritlere bin [[akçe]] yolluk, şeyhlerine verilmek üzere iki yüz [[florin]] ya da [[Duka|duka]]<ref name="fs74"/> göndermesine karşın Anadolu’da yerleşmesine izin vermemiştir. Bu olay muhtemelen 1449 -1450 civarında meydana gelmiştir.<ref>Rustam Shukurov, Şeyh Cüneyd Safevi'nin Trabzon Seferi, Sh.: 149</ref> Siyasi hedefi muhtemelen sır değildi. Çağdaş Akkoyunlu yazarı Feyzullah, Şeyh Cüneyd ve oğlu Şeyh Haydar’ı “dervişlik külahını hükümdarlık tacı ile değiştirmek” istemekle suçlamaktadır.<ref name="sa58">S. Ahmadov, Sh.: 58</ref> Zaten bir süre sonra, [[II. Mehmet]] döneminde (1451 – 1481) Erdebil Dergahı’na gönderilen çerağ akçesi gönderilmez olmuştur.<ref name="zz420">Yusuf Küçükdağ, Bilal Dedeyev, [http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt2/sayi6pdf/kucukdag_dedeyev.pdf Safevilerin Nesebine Farklı Bir Bakış] Sh.: 420</ref> Böylece Osmanlı topraklarından ayrılan Şeyh Cüneyd, Osmanlı’yla çok uzun zamandır çatışma halinde olan [[Karamanoğulları|Karamanoğlu]] topraklarına, Konya’ya gitmiştir. Konya’da ikametine izin verildi. Birçok Karaman ili oymakları [[Babailik|Babai]] geleneğine yakındır. Konya’da bir Sünni tekkede ağırlanır. Fakat tekkenin şeyhi, bölgede önemli bir din büyüğü olarak görülen Şeyh Abdullatif<ref name="sa58"/> “bu inançla sen kafir oldun” diyerek eleştirmiş, Karaman Beyi [[Karamanoğlu II. İbrahim Bey|İbrahim Bey]]’e rapor eder, “Muradı sofuluk değildir, şeriat bozup kendi beylik ister” demektedir. Durumunun tehlikede olduğunu göre Şeyh Cüneyd, Toroslar’daki [[Varsak Türkmenleri]]’ne sığınmıştır. Ancak Konya’dan yakalanma emri gelince bir kısım Varsak Türkmeni ile birlikte yine kaçar. İskenderun Körfezi’ne bakan dağlarda Haçlılar’dan kalma bir yıkık bir kaleye yerleşip burayı karargah edinir. [[Memluklar|Memluk]] hakimiyetindeki Suriye’de, Cebel-i Arus hakiminden kiralamışlardır.<ref>Teber, Sh.: 61</ref> [[Şeyh Bedrettin]]’in yandaşlarının bir kısmının da bu kaleye geldikleri, tarikata katıldıkları ileri sürülmektedir.<ref name="dlk60"/><ref name="da22023">Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi Beşinci Kitap, Sh.: 2202, 2203</ref></ref> Burada da bir süre sonra Suriye, Irak ve Anadolu’dan çok sayıda insan gelip şeyhe katılmaktaydı. Anadolu’dan [[Rafizilik|Rafizi]] gruplardan gelenler çoğunluktadır. Ne var ki [[Memluklar]], “ülkede Deccal çıktı” söylentileri üzerine asker göndermiştir. Memluk askerleriyle yapılan çatışmada Şeyh Cüneyd yenilir, yetmiş adamı öldürülür, bunların 25’i Bedreddin ayaklanmalarına katılmış olan adamlardandır, kalan çok az sayıdaki adamlarıyla birlikte kuzey yönünde çekilerek kurtulur. Etrafa “Beni isteyen kişi Canik’te bulsun” haberi salarak [[Canik]]’e gider. Taht kavgaları içindeki güçsüz [[Trabzon İmparatorluğu|Trabzon Rum İmparatorluğu]] üzerine gazaya çıkmak için çevre Türkmenleri arasından asker toplar. Yine de ancak birkaç bin adam toplayabilir.<ref>Teber, Sh.: 62 ve dipnot</ref> Yanındaki Türkmenler, Toroslar’dan Varsak Türkmenleri, [[Canik]] dolaylarından Çepni Türkmenleridir. Muhtemelen hükümdarlığını burada kurmayı amaçlamaktadır.<ref name="da22023fs141"/><ref name="fs141da22023"/> Buralar Hıristiyan topraklarıdır, bu yüzden çevredeki Müslüman hükümdarlar duruma seyirci kalacaklardı. “Cihat sancağı” açtı ama ancak birkaç bin adam toplayabildi. [[Akçakale]]’yi 1456 yılında almış, üzerine gönderilen bir askeri birliği bozmuş ve Trabzon önlerine gelmiştir. Fakat günler süren saldırılarda kente girmeyi henüz başaramamıştı. Bu gelişme üzerine Osmanlı Rum Beylerbeyi Hızır Bey kuvvetlerinin geldiği haberi alınınca Şeyh Cüneyd çekilmek zorunda kalmıştır.<ref>Kenan İnan, [http://sbedergi.erciyes.edu.tr/sayi_14/09_inan.pdf Trabzon’un Osmanlılar Tarafından Fethi] Sh.: 73</ref><ref>Teber, Sh.: 62, 63</ref> Muhtemelen Umutlarını büyük ölçüde kaybeden Şeyh Cüneyd’in, yeni bir hedef belirlemek için pek seçeneği de kalmamıştır. Anadolu’yu tekrar kuzey – güney doğrultusunda geçip Diyarbakır’a, [[Akkoyunlular|Akkoyunlu]] hükümdarı [[Uzun Hasan]]’a gitmiş, buluşma sağlanıncaya kadar [[Hasan Keyf]] dolaylarında kalmıştır.<ref name="t63">Teber, Sh.: 63</ref> Osmanlı tarihçilerinden [[Aşıkpaşazade]]’ye göre önce iyi karşılanmamıştır.<ref group=not>Bir günümüz kaynağında ise Uzun Hasan’ın sarayında çok büyük saygıyla karşılandığı, onuruna bir ziyafet düzenlendiği belirtilmektedir. S. Ahmadov, Sh.: 63</ref> Uzun Hasan’a, “[[Cihan Şah]] gibi düşmanın var, benim silahlı 20 bin sufiye gücüm yeter, ben de sana yardımcı olayım” teklifinde bulunmuştur. Bu 20 bin rakamının ne kadar bir abartma olduğu bilinmez, ne var ki Uzun Hasan’ın gücü 5-6 bin süvariyi ancak bulduğu düşünülürse Şeyh Cüneyd’in hatırı sayılır bir kuvveti olduğu varsayılmış olmalıdır.<ref>D. Avcıoğlu, Sh.: 2203</ref> Uzun Hasan, Şeyh Cüneyd’in kontrol edebileceği askeri güç konusunda ikna olmuş olmalı ki, kız kardeşi Hatice Begim ile evlendirmiştir.<ref name="da2205"/> Bu evlilikte Uzun Hasan’ın bir amacı da Şeyh Cüneyd’i bu sayede kontrol altında tutabilmek, kendisine yönelik bir tehdit oluşturmasını böylece engellemek olabilir. Nitekim Akkoyunlu Devleti’ni bitiren yine Safevi şeyhleri olmuştur.<ref>S. Ahmadov, Sh.: 63</ref> Bu evlilik Şeyh Cüneyd’in bir devlet kurmak şeklindeki amacı için çok önemli bir atlama taşı sağlamıştır. Artık güçlü bir sultanın desteğine sahiptir. Üstelik bu akrabalık bağı, Sünni – Şii ittifakı olarak görülebilmektedir.<ref name="s61">S. Ahmadov, Sh.: 61</ref> İlginçtir ki, tebaası içinde önemli bir Şii nüfus olan, kendisi de Şii inançlara güçlüce bağlı olan Şah Cihan, Şeyh Cüneyd’i tarikat liderliğinden men edip sürgüne gönderirken, katı Sünni olan Uzun Hasan onunla, akrabalık bağıyla güçlendirilmiş bir ittifak kurmuştur.<ref name="t63"/>
 
Şeyh Cüneyd üç yıl Uzun Hasan’ın sarayında kalmış, karısı henüz hamileyken silahlı adamlarıyla Erdebil’e gitmiştir. Ancak Şah Cihan ve amcası Şeyh Cafer elbette onun Erdebil’de bulunmasını tehlikeli göreceklerdir. Üstelik artık Cihan Şah’ın baş rakibi Uzun Hasan’ın akrabalık ilişkisiyle müttefikidir. Dahası Cihan Şah, kendi topraklarında para-militer bir oluşuma göz yumamazdı. Cihan Şah’ın Erdebil’e saldırmak için asker topladığını öğrenen Şeyh Cüneyd, müritlerinin iaşesini Erdebil dışında sağlayabilmek için [[Çerkez]] ve [[Gürcü]] topraklarına karşı bir yağma – talan seferine (Hıristiyan toprakları olması bahanesiyle “gaza” demek adettendir) çıkmıştır. Fizik olarak çok beğenilen Çerkez ve Gürcü kız ve oğlanları, o devirlerde de çok iyi para etmektedir.<ref name="da2205"/> Ancak bu sefer için [[Şirvanşahlar Devleti|Şirvanşahlar]] topraklarından geçmesi gerekmektedir. Şirvanşah hükümdarı, Halilullah kendi topraklarında böylesi bir askeri harekata göz yummak niyetinde değildi, ancak Şeyh Cüneyd’in dini kimliği yüzünden tereddüt etmiştir. Ne var ki Cihan Şah’ın teşvikiyle Şeyh Cafer’in yazdığı mektup, Şeyh Cüneyd’in tarikatla ilintili olmadığını, bir “yalancı” olduğunu belirten mektubu üzerine 20 bin kişilik bir orduyu harekete geçirdi. Bu kuvvetlere Cihan Şah’ın gönderdiği 5 bin kişilik bir kuvvetle Taberseran Hakimi’nin gönderdiği birlik de katılınca 30 bin kişilik bir ordu Şeyh Cüneyd’in 10 – 12 bin kişilik kuvvetinin yolunu kesecektir.<ref>Ayşe Atıcı Arayacan, Sh.: 76</ref> Şeyh Cüneyd’in Türkmenleri, [[Gürcistan]] üzerine yaptığı bir gaza seferinden dönerken bu ordunun saldırısına uğramışlar, Kafkas geçitlerini, muharebe ederek geçmek zorunda kalmışlardır. Bu çatışmalarda Şeyh Cüneyd 1460 yılında öldürülür.<ref name="ds148"/> Müritleri, vasiyeti üzerine Uzun Hasan’ın sarayına dönüp oğlu Haydar’ı Şeyhleri sayarlar ve Diyarbakır’a dönerler. Esasen yetişkin bir oğlu vardır. Ama muhtemelen Uzun Hasan’ın desteğine büyük ölçüde bel bağladığından, onun yeğenini halefi kılmıştır.<ref name="da2205"/>
34. satır:
Haydar'ın beklentisi kısa bir süre sonra gerçekleşir, geniş topraklar üzerinde bir imparatorluk kurmuş olan Uzun Hasan, 1469’da Tebriz’i alınca yeğenini Erdebil Tarikatı’nın Şeyhi olarak “posta” oturtmuştur.<ref name="fs48, 49">[https://www.academia.edu/11167195/Akkoyunlular_Karakoyunlular_Safeviler Akkoyunlular Karakoyunlular Safeviler] Sh.: 48, 49</ref> Aynı zamanda Trabzon prensesi Katerina’dan olan kızı Marta (Türkçede Halime Begim yada Mem Şah) evlendirmiştir.<ref name="da2205"/> Şeyh Haydar Erdebil’deki tarikat çevresinde çok iyi karşılandı. Emrinde güçlü bir ordu vardı, Akkoyunlu gibi büyük bir devletin hanedanıyla akrabaydı. Nitekim ordusuyla birlikte Akkoyunlu’nun seferlerine de katılmıştır.<ref name="fs48, 49"/> Şeyh Haydar artık [[Azerbaycan]]’da kudretli bir şeyhdir ama müritlerinin büyük kitlesi Anadolu’dadır. Azerbaycan’da ise sınırlı sayıda müridi vardır, [[Karacadağ Türkmenleri]] ile Karamanlı ve Kaçar Türkmen boyları. Halifelerini Anadolu’ya göndererek buradaki kitle tabanını genişletmeye başlar.<ref name="da2205"/>
 
Müritleri silahlandırma çabası Şeyh Haydar döneminde hızlanmış görünmektedir. Müritlerine düzenli olarak askeri talimler yaptırmaktadır, ok atmayı, mızrak savurmayı, kılıç kullanmayı öğretiyordu. <ref>Faruk Söylemez, Sh.: 73, 74</ref> Yeni silahlar alınıyor ya da tekkede yapılıyor, depolanıyordu. Şeyh Haydar askeri üniforma düzenledi. Savaşçı müridlerine Tâc-ı Haydar (Haydari Sarık, Haydari Külah) adı verilen bir sarık sarığın yanı sıra “entari” giydirmiştir. Kalın keçeden birer parmak kalınlıkta şeritlerden yapılan sarıktaki her şeritte [[Ehli Beyt]]’den [[On İki İmam]]'ın isimleri işlenmiştir. Müritlerin bu sarığı gururla taşıdıkları ve halk arasında büyük itibar gördükleri belirtilmektedir.<ref>Teber, Sh.: 66, 67</ref> Osmanlı ülkesinde Haydari Sarık'a istinaden Safevi Tarikatı yandaşlarına [[Kızılbaş]] adı verilmiştir.
 
Tüm harcamalar için gerekli olan parasal kaynak, Çerkez ülkesine yapılan akınlardan sağlanan ganimetten sağlanmaktadır. Şeyh Haydar’ın ilk seferi 1486 yılında verimli geçer. Kız ve oğlan esirler köle pazarlarında iyi para getirmektedir, müritlerce paylaşılır. Ganimetin bir kısmı da Akkoyunlu Sultanına gönderilmektedir. Ertesi yıl bir yağma – talan akını daha düzenlenmiştir. Akkoyunlu’ya pay veriliyor olsa da Şeyh Haydar’ın artan mürit sayısı tedirginlikle izlenmektedir. Çerkezler üzerine yaptığı yağma – talan akınlarıyla önemli kaynak sağlamaktadır.<ref name="da2208"/><ref name="fs142"/> Üstelik çevre köylerden vergi almaması çok geniş bir çevrede büyük bir sevgi kazanmasını sağlayacağı gibi, çevre devletlerde halk arasında kendi yönetimlerine karşı huzursuzluk yaratacak, bir bakıma köylü ayaklanmalarını kışkırtacaktır.<ref>Teber, Sh.: 67</ref> Sultan [[Yakup]] tarafından Tebriz’e çağırılarak uyarıldı.<ref name="da2208"/><ref name="fs48fs142"/><ref name="fs142fs48"/> Esasen hem Şeyh Cüneyd’in, hem de Şeyh Haydar’ın Çerkezler üzerine yaptığı seferler geniş bir çevrede, özellikle Azerbaycan’ın [[Mugan]], [[Karabağ]] ve [[Talış]] bölgelerinde büyük itibar sağlamasına neden olmuştur. Artık Erdebil şeyhleri, dini birer lider oldukları kadar birer siyasi lider olarak da görülmektedir.<ref>Teber, 59</ref> Şeyh Haydar, 1488’de Sultan Yakup’tan Çerkezler üzerine sefer yapmak için izin sağladı ama asıl amacı babasını öldüren Şirvanşahlar’dan intikam almaktı. Bu yüzden Çerkezler üzerine gitmek yerine Şirvanşahlar üzerine gitti. Giderek güçlenmesinden rahatsızlık duyan Sultan Yakup’un eline bir fırsat geçmiştir, Şirvanşah [[Yesar]] Akkoyunlu’dan yardım isteyince güçlü bir ordu gönderildi. Bu birleşik kuvvetler karşısında, [[Elbruz Dağı]] yakınlarındaki Tabersaran’da, 1488’de girişilen bir savaşta Şeyh Haydar okla vurularak öldürülmüştür.<ref name="da2208">SD. DalkıranAvcıoğlu, Sh.: 622208</ref><ref name="da2208fs142">DF. AvcıoğluSarıcaoğlu, Sh.: 2208142</ref><ref name="fs48">F. Sarıcaoğlu, Sh.: 48</ref><ref name="fs142">FS. SarıcaoğluDalkıran, Sh.: 14262</ref> Bu sefer Şeyh Haydar’ın Çerkezler üzerine yaptığı üçüncü seferdi. İlk iki sefer 1483 ve 1487 yıllarındadır. Her üç sefer de on bin kadar Türkmen savaşçısıyla yapılmıştır. Bunların çoğunluğunun Karamanlı ve Varsak Türkmenleri olduğu anlaşılmaktadır. İki boy da daha önce Osmanlı’nın zaman zaman çatışma halinde olduğu boylardır. Diğer yandan 1486 yılında [[Rum Mehmet Paşa]] kuvvetlerini yenilgiye uğratan Varsaklı Uyuz Bey’in ve Karamanlı Tozlukoğlu Rüstem Bey’in Şeyh Haydar’ın komutanlarından olduğu bilinmektedir.<ref>Bilal Dedeyev, [http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/1909 Sosyo-Kültürel İlişkiler Bağlamında 15. Yüzyıl-16. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Anadolu’dan Azerbaycan’a Türkmen Göçleri] Sh.: 111</ref> Rum Mehmet Paşa Konya ve Karaman çevresinde uyguladığı katliamlar büyük tepki çekmiştir.<ref>Bedri Sarıca, Evliya Çelebi’ye Göre Van Gölü Çevresinde Tükler ve Türkçe] Sh.: 138 / dipnot</ref>
 
Şeyh Haydar’ın Anadolu’ya yönelen çalışmalarının ne denli geniş ve derin etkileri olduğu gösteren bir örnek, ileride Osmanlı’yı çok uğraştıracak bir ayaklanmanın lideri olan [[Şah Kulu]]’nun babasının, Şeyh Haydar’ın halifelerinden Tekeli Hasan olmasıdır.<ref name="dlk63">S. Dalkıran, Sh.: 63</ref>
 
 
=== Sultân Ali Mirza Safevî ===
1488 yılından, [[Uzun Hasan]]'nın torunlarından [[Akkoyunlu]] hükümdarı Rüstem ''(1493 - 1497)'' tarafından öldürüldüğü tarih olan 1494 yılına kadar, tarikatın önderliğini [[Şah İsmail]]'in [[ağabey]]i Sultan Ali Mirza Safevî üstlenmiştir. Daha sonra ise 1499 yılına kadar gizlenmek zorunda kalan [[Şah İsmail]] tarikatın başına geçmiştir.
 
 
=== Şah İsmail ===
Satır 49 ⟶ 47:
Haydar’ın savaşçıları, şeyhlerinin ölmesine karşın dağılma eğilimde değillerdi, Haydar’ın oğulları içinden yeni bir şeyh çıkacaktı. Bunun üzerine<ref name="dlk63"/> Akkoyunlu Sultanı [[Yakup]], Haydar’ın üç oğlunu, Ali, İsmail ve İbrahim’i ve dul kalan karısı Marta’yı (Alem Şah) bir kaleye kapatmıştır.<ref name="da2208"/> Öldürülmeme nedenleri arada kan bağı olmasıdır.<ref>F. Sarıcaoğlu, Sh.: 49</ref> Ancak Yakup’un ölümü üzerine çıkan saltanat kavgasında Akkoyunlu prenslerinden Rüstem Bey iç karışıklıklar ve savaşlar sonunda bir oldu – bittiyle tahta geçirildi. Ancak durumu halen sağlam değildir. Şeyh Haydar’ın üç oğlunu, müritlerinin askeri gücünden yararlanmak için 4,5 yıl sonra hapisten çıkarmıştır.<ref>F. Sarıcaoğlu, Sh.: 50</ref> Kardeşlerden Ali’den askeri yardım isteyen Rüstem, onun kuvvetleriyle muhalifi Baysungur’a karşı zafer kazanır ve tahtını sağlama alır. Bu yardım karşılığında Ali’nin tarikat liderliğini onayladı ve onuruna Tebriz’de kutlamalar yaptırdı. Erdebil’in yönetimini de Sultan Ali’ye vermiştir. Her gün yüzlerce müridin Erdebil’e akması ve hediyeler getirmesi Sultan Ali’nin hem gücünü, hem de kaynaklarını büyük ölçüde genişletiyordu. Gidişattan ürken Sultan Rüstem onu Tebriz’e çağırarak müritlerinle bağını kesmek istedi. Bir süre sonra da Sultan Ali talimatla Tebriz’de 1493 yılında öldürüldü.<ref name="fs142"/> Tarikat müritleri diğer iki kardeşi kaçırır Erdebil’de saklarlar. Ancak Sultan Rüstem çocukları ısrarla aramaya devam ettiğinden dağlık [[Gilan]] bölgesine çekilirler. Yetişkinliğinde Safevi Devleti’ni kuracak olan Şah İsmail bu sırada altı yaşındadır.<ref name="da2208"/> Erdebil Tarikatı’nın tüm geleceği, Türkmenlerin büyük kayıplarla yıllarca süren savaşımlarının sonucu artık bu altı yaşındaki oğlana bağlıdır. Türkmen ileri gelenleri oğlanı koruyup, askeri ve siyasi bir önder olmaya hazırlamakla uğraşmışlardır.<ref name="sa73">S. Ahmadov, Sh.: 72, 73</ref> Çevresindeki ordunun esas kitle tabanı Azerbaycan’da Moğol tahakkümü altında bunalan ve Anadolu’da Osmanlı baskısı altında rahatsız yaşayan Türkmen kitleleri oluşturmaktadır.<ref>S. Ahmadov, Sh.: 76</ref>
 
Sultan Rüstem bir süre İsmail ve yanındakileri izledi, sığındıkları bölgelerin hakimlerine yazarak iadelerini sağlamaya çalıştı. Fakat kısa süren bu çabalar, Akkoyunlu tahtı için çıkan çekişmeler yüzünden sürdürülemedi.
 
İsmail, 1499 yılında Gilan’dan ayrılır, o kışı Hazar kıyısındaki [[Ercüvan]]’da geçirir. Müritlerine kardan inşa ettirdiği bir kaleyi ele geçirme talimleri yaptırır. Ardından tüm Anadolu’daki mürit topluluklarına, Erzurum’da toplanmaları için haberciler gönderilmiştir. Sivas, Amasya ve Tokat bölgelerinden çoğu yerleşik Ustaculu, Şamlu ve Rumlu, Antalya bölgesinden Tekelü, Karaman bölgesinden Turgutlu, Tarsus civarından Varsak Türkmenleri gruplar halinde Erzurum’a akmıştır.<ref>D. Avcıoğlu, Sh.: 2208, 2209</ref>
Satır 57 ⟶ 55:
Erzurum’da yedi bin Türkmen savaşçının katıldığı belirtilmektedir. Erzurum’a doğru yola çıkıldığında yanında 1500 kadar savaşçı vardı. İlk olarak Şirvanşah’lar üzerine yürüme kararı alınır. Başkent Şamahi yakınlarındaki Gülüstan Kalesi yakınlarında Şirvanşah hükümdarı Ferruh Yesar’ın ordusuyla 1500 yılı sonlarında yapılan savaşta Ferruh Yesar öldürülünce başkent teslim olmuştur. Kış [[Mahmudabad]]’da geçirildikten sonra [[Bakü]]’nün Şeyh İsmail’e boyun eğmediği ve dolayısıyla vergi vermeyeceği haberi gelmiştir. Bakü, hem Şirvanşahlar Devleti’nin en önemli ticaret merkezidir, hem de Şirvanşah sarayı buradadır. Bunun üzerine Şeyh İsmail orduyla birlikte 1501 baharında Bakü üzerine yürümüştür. Uzun süre kuşatılan kente yapılan saldırılar üzerine şehir teslim olmuştur. Daha sonra Akkoyunlu sultanı Elvend’in 30 bin kişilik bir orduyla bölgeye doğru geldiği öğrenildi. Şeyh İsmail ve 7 bin askeri, Elvend’in ordusuyla [[Nahcivan]]’ın Şerur düzlüğünde cenge tutuşmuş, Akkoyunlu ordusunu yenilgiye uğratmıştır. [[Tebriz]]’e ilerleyen Şeyh İsmail burada kendisini şah ilan etmiştir.<ref>S. Ahmadov, Sh.: 82, 83</ref>
== Tarikatın askerileşmesi ve siyasal hedefe yönelmesi ==
Şeyh Safiyüddin’in [[seyyid]] olduğu iddiası, soylarının [[Musa el-Kâzım]] üzerinden [[Ali bin Ebû Tâlib]]’e dayandırılması, bu durumda aynı zamanda Şii mezhebine dayandırılması iddiası ilk olarak oğlu Şeyh Sadreddin Musa tarafından ortaya atılmıştır, babasının böyle bir iddiası olmadığı bilinmektedir. Seyyidlik iddiasının halk arasında yayılmasında Şeyh Sadreddin birinci derecede etkili olmuştur. Bu iddianın arkasında siyasi amaca yönelmek olduğu ileri sürülmektedir.<ref>Yılmaz Karadeniz’i, [http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/index.php/TKHBVD/article/view/1776/1425 Safevi Tarikatı’nın Seyidliği ve Şiiliği Meselesi] Sh.: 17, 18 – 20, 21</ref> Sadece mürit sayısını artırmak, dolayısıyla bağışlar ve zekatlarla gelen maddi kaynakları büyütmek için de ileri sürülmüş olabilir. Nitekim seyyidlik meselesinin müritlerce çok kuvvetli ve taassuba varan bir şekilde sahiplenildiği, hatta [[II. Beyazıd]]’ın buna hürmeten tarikata yardımlarda bulunduğu görülmektedir. <ref>Safevi Tarikatı’nın Seyidliği ve Şiiliği Meselesi, Sh.: 19</ref> Şeyh Safiyüddin’nin seyyid olduğunu ileri süren tarihçiler, ki çoğu Safevi tarihçileridir, bir kısmı da Şii olduğunu ileri sürmüşlerdir. Görünüşe göre seyyid ve Şii olma iddiaları Safevi propagandası çizgisinde daha sonra eklenmiştir.<ref name="s54"/> Diğer yandan tek bir kaynağa dayanarak yorum getiren yazarlar da Şiiliği vurgulamıştır. Örneğin [[Abdülbaki Gölpınarlı]] [[Topkapı Sarayı]]’ndaki 3099 sayılı belgeye dayanarak bu görüşü dile getirmiştir. Ama zaten bunu bir olasılık olarak belirtmektedir.<ref name="s54">S. Ahmadov, Sh.: 54</ref>
 
Hâce Ali’nin şeyhlik döneminde tarikatta Şii inanç ögelerinden belirmeye başladığı görülmektedir.<ref name="fs48"/><ref>S. Ahmadov, Sh.: 56</ref><ref name="a13">Ahmet Uğur, [http://eruifd.erciyes.edu.tr/sayilar/198701/19870102.pdf Kemal Paşa-Zade ve Şah İsmail (Safaviler)], Sh.: 13</ref><ref>F. Sarıcaoğlu, Sh.: 48</ref> Çok net olmamakla birlikte daha çok Şii eğilimler görüldüğü belirtilir. Sünnilikten Şiiliğe geçiş konusunda çok net bilgiler olmadığından bu durum daha çok yorumlar halindedir.<ref>Teber, Sh.: 55, 56</ref> Ardından gelen Şeyh Cüneyd döneminin hemen başlarında açık Şii bir çizgi görülmektedir. Oniki dilimli kızıl külah giyme uygulaması ise halefi Şeyh Haydar döneminde başlamış, artık “Haydari Sarık” olarak bilinmiştir.<ref name="a13"/> Osmanlı kaynaklarında bu sarığı taşıyanlara “Kızılbaş” denile gelmiştir.<ref name="da2205">D. Avcıoğlu, Sh.: 2205, 2206</ref> Şeyh Haydar’ın müritlerine benimsettiği bu giyim ögesi, Erdebil Tarikatı’na bağlı, çoğu Türkmen olan unsurlar arasında bir bütünleşme, ortak ideolojik / siyasi hedeflere yönelme birlikteliği sağlamış, bir simge oluşturmuştur. Bu başlıkla tarikat kendine özgülük bularak diğer her şeyden farklılaşmış, ayırt edilirlik sağlamıştır. Teşkilatı daha bütünlük gösteren sıkı bir organizasyona sahip kılmıştır.<ref>S. Ahmadov, Sh.: 64 - 70</ref>
 
Bu kırmızı börk giymek, geleneksel İslam yazarlarından bazıları tarafından, Safeviliği halk gözünde sapkın (heretik) bir akım olarak göstermek için türlü şekillerde yorumlanmış, birçok aşağılayıcı sıfatla birlikte kullanılmıştır.<ref>Doğan Kaplan, Sh.: 10, 11, 12 dipnot</ref> Bu olumsuz, aşağılayıcı ifadelerin yerleşmesi nedeniyle 19. Yüzyıl sonlarına doğru Kızılbaşlık yerine Alevilik, örtücü “şemsiye” bir kavram kullanılmaya başlanmıştır.<ref>Doğan Kaplan, Sh.: 14</ref> Ancak Şeyh Safiyüddin’nin sekizinci kuşaktan dedesinin Firuz Şah’ın Zerrin Külah lakabıyla bilindiği anlaşılmaktadır. Zerrin Külah, Farsça kızıl külah anlamındadır. Pekala böyle bir bağlantı da olabilir.<ref name="fs142"/><ref>F. Sarıcaoğlu, Sh.: 142<name="fs142"/ref> [[Faruk Sümer]], 13. ve 14. Yüzyılda Anadolu’da Türkmen unsurların kızıl börk giydiklerinin kesin olarak bilindiğini yazmaktadır.<ref>Doğan Kaplan, Buyrukkara Göre Kızılbaşlık Sh.: 10</ref>
 
Tarikat şeyhlerinin hangisinin tarikat için siyasal bir hedef, yani siyasi erk elde etme amacı güder olduklarını belirlemek oldukça güçtür. Müritlerin silahlandırılması, dışarıdan askeri bir tehdit olmadığına göre, doğrudan doğruya askeri güç üretmeye yöneliktir ve bunun da amacı siyasal bir erk oluşturmak olmalıdır. Nitekim Şeyh Cüneyd sultan olarak söylenmeye başlamıştır.<ref>Yılmaz Karadeniz, Safevi Devleti’nin Kuruluşu Meselesi: Kızılbaşların Ortaya Çıkışı Sh.: 63, 64</ref>
Sonuç olarak dini bir yaklaşıma dayanarak siyasallaşan Erdebil Tarikatı’nın bir devlet olarak ortaya çıkmasında esas momenti sağlayan Anadolu’dan göç eden Türkmen unsurlar olmuştur.<ref name="S. Ahmadov, Sh.: 72">S. Ahmadov, Sh.: 72</ref> Bu Türkmen oymakları tarikat şefinin yanında kuşaklar süren bir savaşımın ardından, üç şeyh bu savaşımda hayatlarını kaybetse de Safevi Devleti’ni ortaya çıkaran kitle olmuşlardır. Yazarı belli olmayan “Tarih-i Kızılbaşan” adlı eser, bu Türkmen boylarını “Sağ Cenah” ve “Sol Cenah” olarak ikiye ayırmaktadır. Sağ Cenah, Şamlu, Rumlu, Ağaçeri, Bayramlu, Ekremi, Ördeklu, Karacarlu, Akkoyunlu, Bayundur, Musullu, Pornak, Şeyhavend, Çepni, Bayat ve Bozçalu, Arapgirli, Hınıslı, Tekelu, Karakoyunlu, Alpaut, Baharlu, Cagirlu, Karamanlu, Saadlu, Hacılu, Bayburtlu, Varsak, Evoğlu, Karacadağlu, Kürt taifeleri, Lur taifeleri, Sol Cenah ise Uctaclu, Zulkadr, Afşar, Kacarlar boylarından oluşmaktadır.<ref> name="S. Ahmadov, Sh.: 72<"/ref>
 
Diğer yandan askerileşme ve siyasallaşma olmasa bile, tarikatın geniş bir coğrafi çevrede çok sayıda müride sahip olması, bu bölgedeki hükümdarlarda, tarikatın kitleler üzerindeki manevi otoritesinden yararlanma yönelimine neden olması kaçınılmazdı. Nitekim İlhanlı yüksek yönetiminin Erdebil Tarikatı’nı maddi yönden himaye etmeleri bunun başlangıcı olarak görülmelidir.<ref>Teber, Sh.: 56, 57</ref>
 
Tüm bunlardan hareketle, babadan oğula geçen, bu görünümüyle bir hanedanlık olarak kendini gösteren Safevi şeyhleri dizisi iki “kuşak” olarak değerlendirilebilir. Birinci kuşak Safeyüddin, Saadeddin, Hoca Ali ve İbrahim kuşağıdır. Bu şeyhler öznel olarak siyasi erk sahibi olmayı hesaplamış olsalar bile bir tarikatı yönetmişlerdir. İkinci kuşak şeyhler, Cüneyd, Haydar, Sultan Ali ve Şah İsmail ise, daha önce teşkil edilmiş olsa bile askeri gücü fiiliyatta kullanmış, çok açık bir biçimde belirli bir toprak üzerinde siyasi erk sahibi olmaya yönelmişlerdir.<ref>Teber, Sh.: 52 - dipnot</ref>
Satır 112 ⟶ 110:
{{ana|Şiilik|Safevî Devleti}}
{{Şiilik mezhepleri}}
 
 
{{İslam-taslak}}
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Safevîlik" sayfasından alınmıştır