İTÜ TV: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
düzeltme AWB ile
50. satır:
==Tarihçe==
İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Frekans Kürsüsü Başkanı [[Mustafa Santur]]'un Tv ile ilk tanışması 1938 yılına rastlar. [[II. Dünya Savaşı]] sonrası yıllarda yaptığı [[Avrupa]] gezilerinde televizyon denen 'camlı kutu'yu daha yakından tanır. Önceleri [[İsviçre]], sonra [[Hollanda]] ve [[Almanya]] haftada birkaç gün yayın denemeleri yapmaktadır. 1948 yılında televizyonla ilgili gelişmeleri yerinde görmek ve çeşitli incelemelerde bulunmak için Avrupa seyahatine çıkar. Döndükten sonra kendi kendine çalışmaya başlar. Bu arada televizyonun gelişim yıllarının savaş yıllarına rastlamasından ve [[Türkiye]]'nin içinde bulunduğu ağır ekonomik koşullardan dolayı, bu aygıtın varlığından Türk halkının henüz haberi yoktur. 1942’de davetli olarak [[Amerika]]’ya giden gazeteciler heyetinde bulunan [[Abidin Daver]], gezi anılarında televizyon ile ilgili olarak şunları anlatır.
 
 
"Atlanta istasyonunda tren beklerken sıkılmadık. Çünkü bu istasyonda garp fen ve tekniğinin en güzel ve en yeni icatlarından biri olan televizyonu seyrederek vakit geçirdik. [[Televizyon]], [[radyo]] ile sinemanın izdivacından hasıl olan bir harikadır denilebilir. Televizyon sesleri ve resimleri şimdilik 80 kilometre uzağa naklederek aksettiren bir icattır… Bu işle uğraşan mühendisler, televizyonun sinema ve radyonun en büyük rakibi olduğunu, ilerde herkesin şimdi radyo aldığı gibi bir de televizyon alarak evinde sinema seyredeceğini söylediler."
 
 
Mustafa Santur televizyon yayını konusundaki ilk resmi girişimini İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanlığı'na yazdığı 16 Temmuz 1951 tarihli mektupla yapar:
Satır 65 ⟶ 63:
Ancak, ilerde yapılan yayınlar çok başarılı olacaktır ve eğitim amaçlarını aşarak Türkiye’de televizyonculuk bilincinin ve kültürünün oluşmasının temeli olacaktır. Üniversite çevresi de bu girişime olumlu yanıt verir. Ne var ki, devlet mevzuatı ve bütçe sorunları nedeniyle gerekli malzemenin bir kerede değil de, üç kerede alınması kararına varılır. Bundan dolayı, gerekli cihazların alınması ve yayınların başlaması bir süre gecikir. Aslına bakılırsa bu gecikmenin en önemli nedeni Türkiye’nin ekonomik alanda uyguladığı siyasettir. Çünkü bugünlerde ithalat yasaklanmıştı. Bu yüzden, gereken verici ve kamera İTÜ TV’ye [[Philips]] firması tarafından bağış olarak verilmişti. Bu olayın gerçekten bağış mı, yoksa kanunları delmek içim bir plan mı olduğu bugün bilinmiyor. Fakat, Türk siyasetinin özelliklerinden yararlanarak, bu uygulamanın yasayı delmek için hazırlanmış “masum bir plan” olduğu düşünülebilir. O sıralarda, Santur’un gözde ve başarılı öğrencilerinden [[Adnan Ataman]], Amerika’daki ihtisasını doçent olarak tamamlayarak yurda döner. Santur, öğrencisini TV yayınlarının başlatılmasıyla görevlendirir. Ataman Amerika’da tanıştığı televizyona büyük bir ilgi duymuştur, teklif de caziptir zira hocasıyla birlikte çalışacaktır. Bu sıralarda malzemelerin sipariş edildiği Hollanda'nın Philips firmasından ilginç bir teklif gelir: "Televizyon malzemelerinden kim sorumlu olacaksa, o bilim adamınızı gönderin; araç gereçlere yerinde alışsın." Bu teklifin ardından, Ataman eşiyle birlikte Hollanda'ya giderek televizyonun Türkiye’de ilk adımını atacak olan cihazları tanır. Cihazlar geldikten sonra [[Taşkışla]]'da üç küçük odaya bir laboratuar hazırlanmaya başlanır. Üniversite binasının çatı katında bulunan bu üç odanın en büyüğü çekim stüdyosu olarak kullanılmıştır.
 
TV vericisi antensiz olacak değildi, bu kez de anten sorunu ortaya çıkar. Türkiye'ye henüz televizyon girmediği için, anten işini yapabilecek bir uzman henüz yoktur. Sonunda, böyle yükseklere çıkabilecek kişinin ancak bir minare ustası olabileceği düşünülür. Perşembe Pazarında gemi direği yapanlara on metre yüksekliğinde, gemi direğinden bozma bit anten direği hazırlattırılır. Hava soğuk olmasına rağmen yetkililer anteni kurmayı başarırlar. Ama bu anten ilk etapta pek fazla bir görev üstlenemeyecektir. Çünkü ilk yayınlar dışa yönelik değildir. Zaten dışarıya yönelik yayın yapabilse bile, o dönemde Türkiye'ye henüz şahıs malı televizyon alıcısı girmemiştir. Türkiye'deki alıcı sayısı dördü İTÜ’de, üçü bu işle meşgul olan öğretim görevlilerinin evlerinde, kalanı ise de [[Beyoğlu]]'ndaki dükkanların vitrininde olmak üzere toplam 10’dur. Böylece, Philips’ten sağlanan 100 Watt’lık bir verici ve bir adet "süper ikonoskop" kamera ile yayına başlar. Yayınların başlamasıyla “İTÜ TV Deneme Yayını” flaması da ekranda dalgalanmaya başlar. Hatta, sürekli vantilatör çalıştırılır ki flamanın iyice dalgalanması için. Burada tarih konusunda bir saptama yapmakta yarar var. Türkiye'de televizyonun doğum günü 1952 yılının mart ayı içerisindedir. Öte yandan, ilk yayın tarihi ile ilgili çelişkili bilgiler de bulunmaktadır. M. Tali Öngeren ilk yayının 9 Temmuz 1952 günü gerçekleştiğini yazar. Emir Turam'da Öngeren’le aynı tarihi verir. Hatta, bu tarihin 1960’ların başlarında olduğunu yazanlar bile olmuştur. Ancak, ilk yayın tarihi günü belli olmamakla birlikte 1952 yılının mart ayı içerisinde olduğu açık ve kesindir. İlk yayınların teknik özelliklerine gelince, konferans, konuşma ve skeç gibi sahneleri doğrudan doğruya naklederken bir "[[İkonoskop|süper ikonoskop]]" kamerası kullanılmaktadır. Stüdyoya bitişik oda kontrol ve kumanda odasıdır. Burada sinyal jeneratörü ve resim monitöründen başka 35  mm’lik bir sinema projektörü ve sinema kamerası ve bir plak çalma makinesi ve ses monitörü mevcuttur. 35 milimetrelik sesli filmleri nakletmek mümkündür. Koridorun öbür ucunda bulunan diğer odada da 100’er Watt’lık iki ufak verici vardır. Bunlardan birisi resim, diğeri ses yayınlamaya yaramaktadır. Resim 62,25 Mc/s’lik bir frekansla, ses ise 67,75 Mc/s üzerinde çalışmaktadır.
 
 
Mustafa Santur ilk yıldaki eksiklerini ve amaçlarını da şöyle açıklamakta:
Satır 87 ⟶ 84:
Ekrana çıkan ilk sanatçılara gelince, bunların başında [[Feriha Tunceli]] gelir. [[Nebahat Yedibaş]], [[Cevdet Çağla]] ve [[Hüsnü Coşar]] ile birlikte çıktıkları ilk programlarında aletlerin odaya zor sığdığı bilinmektedir. Bu yüzden bir iki enstrümanla yaptıkları programlarda stüdyonun 35-40 dereceye yükselen sıcaklığı onlara ecel terleri döktürür. Feriha Tunceli ilk TV konserini şöyle anlatır:
 
"Doğrusu televizyonun adını duymuştuk ama, hakkında fazla bilgimiz yoktu. Ben o sırada konservatuarı yeni bitirmiş, tecrübesiz bir sanatçıydım. Bunlara bir de ilk kez, pek bilmediğimiz televizyonun heyecanını eklerseniz, Aslına bakılırsa, o stüdyoya zaten bir kemanla bir [[ud]] zorlukla sığmıştı. Şöyle bir köşeye sıkışmış gibiydik. Bir yandan kameranın çekilişini izliyor, öte yandan da alıcıda görüntüyü seyrediyorduk. Merak uyandırıcı idi. Derken kamera karşısına geçme sırası bize gelince, işte yukarıda söylediğim heyecan kasırgası esmeye başladı. Televizyondan önce, bir şarkı söyledik mi, bir konser oldu mu, arkadaşlarımıza koşar, nasıl söylediğimizi sorardık. Televizyonda ise, programım bitince, stüdyodaki arkadaşıma gitmiş ve nasıl söylediğimi değil, nasıl göründüğümü sormuştum."
 
Zaman geçtikçe, hem yayınlarının kalitesi ve içeriği hem de izleyici sayısı artmıştır. Ancak, yine de, televizyon [[İstanbul]]'un her yerinde bilinmiyor ve alıcı sayısının azlığından dolayı herkes yayınları izleyemiyordu. 18 Mart 1954 tarihinde yayınların rekor sayılabilecek sayıda izleyiciye ulaşması bakımından önemli bir tarihtir. Cağaloğlu Öğrenci Lokali'nde "İstanbul Kültür Konferansları" başlıklı bir sunum yapmıştır. Salona getirilen üç alıcı sayesinde konferansa gelenler, çoğu ilk defa, yayını izleme şansını yakalamıştır. Bu tarih gerek halka açık gösterim yapılmasından, gerek izleyici rekoru kırılmasından, gerekse televizyonun halk arasında hızla yayılmaya başlamasından dolayı önemlidir. Adnan Ataman'ın vermiş olduğu bu uygulamalı konferansla televizyona duyulan ilgi ile birlikte, bu konuda gönüllü olarak çalışmak isteyenlerin de sayısı giderek artar. [[Arif Yesari]], İTÜ TV’nin ilk yılarlıdan itibaren konuşmalar hazırlar, hikaye okur, Fatih Pasiner'le birlikte müzikli şiir programı düzenler. Bunun yanında, Yesari'nin en önemli özelliği televizyonda ilk tiyatro oyununu gerçekleştiren kişi oluşudur. Yesari’nin "Mektup" adlı otuz dakikalık piyesinde, yazarın kendisi, Gençlik Tiyatrosu'ndan [[İlhan Damacı]], [[Ali Keskiner]] ve [[Nisa Ersan]]'la birlikte rol alır. Nisa Ersan, 1970'li yılların ünlü ve başarılı tiyatro sanatçısı [[Nisa Serezli]]'den başkası değildir. 23 Aralık 1954 akşamı ekrana gelen bu piyes büyük ilgi çekmiştir. Bu yıllarda basında İTÜ TV ile ilgili en fazla yer alan haber bu olmuştur. İTÜ TV'nin düzenli programlarından biri de "Hava Durumu"dur. Hava Durumu yayına girdiği 1954'ten itibaren en fazla ilgi çeken programların başında olmasının yanı sıra, ara verilmeden İTÜ TV'nin kapanışına kadar yayında kalan ender programlardan biridir. Bu programı yapması için Taşkışla Stüdyoları'na Amerikalı Meteoroloji Profesörü [[Sidney Tweles]] davet edilir. Fakat küçük bir sorun vardır: Tweles Türkçe bilmemektedir. Bundan dolayı, programa genç meteoroloji uzmanı [[Ali Esin]]'de çağrılır. Tweles her hafta programa gelemeyeceği için ikinci hafta Ali Esin'i gönderir ve ekler:
Satır 97 ⟶ 94:
1956 yılına gelindiğinde ise, televizyona televizyona duyulan ilgi birden artıyor. Bunun en önemli nedeni alıcı sayısının artması, dolayısıyla televizyon kültürünün oluşmaya ve yerleşmeye başlaması ve sonuçta gazetelerde bu konuyla ilgili yazı ve haberlerin artmaya başlaması. Ayrıca, yayınlar da tekrar her hafta yapılmaya başlanıyor. Bu dönemdeki gazetelerdeki haber ve yazılardan biri şöyle:
 
"İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Frekans Eğitimi Kürsüsü'ne bağlı olarak birkaç yıldır tecrübe yayınları yapan İstanbul Televizyon İstasyonu, 1 Kasım Perşembe günü başlıyor. Bu kürsünün profesörü [[Mustafa Santur]] ile doçenti [[Adnan Ataman]]'ın teşebbüs ve gayretleriyle başlayan bu mütevazı denemeler, her hafta perşembe günleri saat 17-18 arasında bu yıl da devam edecek. Tabii yüzde yüz amatörce. İstanbul Televizyonu'nun verici postası eski Taşkışla binasındaki Mimarlık Fakültesi'nin en üst katında. Perşembe günleri program saatinde Gümüşsuyu'ndaki binanın hangi dershanesi boş olursa, oraya bir alıcı makine koyup davetlilerin televizyon seyretmesi sağlanıyor. Teknik Üniversite televizyon postasının neşir sahası 20-30 kilometrelik bir çevre. Şehrin yüksek noktalarından, basık yerlere nispetle daha iyi alınıyormuş. Zira verici merkezin anteni ile alıcı alet anteni arasında herhangi bir engel bulunmaması yani resmin naklini önlememesi şart. Alakalıların şimdiye kadar yaptığı soruşturmalara göre, İstanbul Televizyonu'nun en net Adalar'da alındığı anlaşılmış. Buna mukabil Florya'dan ancak sesi duyulabiliyormuş ve resim alınamıyormuş. İstanbul'da alıcı televizyon makinesine sahip "elli altmış" aile olduğu tahmin ediliyor. Bu aletlerin ekserisi, memleketimizden ayrılan Amerikalı'lardan satın alınmış."
 
Bu arada, İTÜ TV'nin komşuluk ilişkilerini derinden etkilediğini ve "telesafirlik" kavramını ortaya çıkardığını söylemeliyiz. Televizyon İstanbul'da büyük bir heyecanla karşılanmıştı. Ama alıcı sayısı yok denecek kadar azdı. Yayınlar ilk başladığı zaman İstanbul'da sadece 10 alıcı mevcuttu. 1953'te 30, 1955'te 40 ve 1957'de de 160-170 kadar alıcı olduğu tahmin edilmekteydi. Bu yüzden dönemin popüler deyimiyle "telesafirlik" kavramı ortaya çıktı. Televizyonu olmayanlar, olanların evine misafirliğe gidiyordu. Çocuklar, televizyonu olan evlerin pencereleri önünde birikip yeni teknolojiye olan ilgilerini gösteriyorlardı. Bunun yanı sıra, vitrinlerinde televizyon bulunan mağazaların önünde izleyicilerin birikmesinden dolayı yayın saatlerinde trafiğin kapanması da başka bir örnektir.
Satır 107 ⟶ 104:
"Bir kere TV ekranına çıkmaktan korkuyorduk büyük çoğunluk Yarışmacılar ve Jüri Bir yarışma programında jüri olarak oturmasını arzuladığım çok ünlü bir film yıldızı ile gene çok ünlü bir tiyatro sanatçısı özür dilemişlerdi. İkisi de "Ne olur, beni televizyona çıkarma! Korkuyorum." demişti. Bazısı da yarışmaktan çekiniyordu. Bu durumda en büyük destek, öğrenciler ve okullar olacaktı. Bizler de öyle yapmıştık."
 
Yayınlanan ilk yarışma programı "[[Talih Kuşu (yarışma)|Talih Kuşu]]" adındaki bilgi yarışmasıdır. Kıvanç bu programı İTÜ TV'nin ilk yıllarından kapanışına kadar geçen sürede aralıksız olarak görev alan [[Vural Tekeli]] ile birlikte yapmış. Soruları çoğu kez Tekeli, büyük bir ciddiyet ve önemle kendisi hazırlamış. Aynı zamanda İTÜ'den diğer öğretim görevlileri ve lise öğretmenleriyle birlikte yarışmanın jüri üyeliğini yapmış. Lise öğrencilerinin bilgilerini ölçmek için tasarlanmış olan bu yarışmada, İstanbul Serofinil Derneği'nin derece alanlara kanarya hediye etmesinden dolayı, yarışmanın adı "Talih Kuşu" olmuş. Çok ilgi gören ve beğenilen bir diğer yarışma programı da "[[Mini Gol (yarışma)|Mini Gol]]"dür. Halit Kıvanç bu yarışmayı [[Almanya]]'da görüp beğenmiş ve İTÜ TV'de uygulamayı düşünmüş. [[Spor-Toto]] İstanbul Müdürlüğü'nün yaptırdığı delikli kaleye izleyiciler ve bir futbol takımının bazı oyuncuları katılarak üçer atışta en çok gol atmayı başaran kişi olmaya çalışırlarmış. Göztepeli Nevzat gibi ünlü futbolcuların gelmesi programa ilginin artmasını sağlamış. 1961 yılına gelindiğinde programlar ve dolayısıyla konuk olan sanatçıların sayısı ve çeşitliliği artar. Bunların başında edebiyat yarışması, [[Özdemir Asaf]]'ın konuşması, [[Ayşegül Çilli]]'nin spor programları ve [[Yücel Hekimoğlu]]'nun sinema yıldızlarıyla röportajları gelir. Bununla birlikte, günümüzdeki "Talk Show" programlarının temeli de yine bu yıllarda [[Fecri Ebecioğlu]] tarafından İTÜ TV'de atılmış ve en çok ilgi gören ve konuşulan programların başında yer almıştır. Ebecioğlu düzenli olarak hazırladığı show programlarına o yılların en çok istek gören sanatçılarını getirmeyi başarmıştır. Ayrıca günümüzde [[TGRT]]'de yayınlanan [[Erkan Yolaç]]'ın "Evet-Hayır (yarışma)|Evet-Hayır" yarışması ilk kez İTÜ TV ekranlarında gösterilmiş.
 
[[Ebcioğlu Show]]'da ilk zamanlar piyanist [[Feyzi Aslangil]], [[Öztürk Serengil]], [[Gönül Yazar]], [[Necla İz]], [[Zekai Apaydın]]; ilerleyen yıllarda [[Yalçın Ateş]] orkestrası eşliğinde [[Altan Erbulak]] ve [[Nuri Sesigüzel]] ve 1969 yılının ilk aylarında da aynı programda [[Ajda Pekkan]] ve [[Zeki Müren]] konuk olmuşlardır. Bu sanatçılar hiçbir ücret almadan, Fecri Ebcioğlu'nun daveti üzerine programlara katılıyorlardı. Hatta, programın ilgi görmesi üzerine, sanatçılar programa katılmak için İTÜ TV'ye kendileri teklif götürmeye başlarlar. Zeki Müren ve Ajda Pekkan katıldıkları programda büyük ilgi görmüş ve İTÜ TV'ye teşekkür telefonları yağmıştı. Birçok insan onları ilk kez görmüş ve izlemişti. O gece, Müren siyah ayakkabılarının taşlarla işlenmiş topuğundan, siyah elbisesine ve yakası ferbelalı beyaz gömleğine kadar giyimine büyük bir ilgi göstermişti. Bu titizlikte Adnan Ataman'ın uyarı niteliğindeki ricası da etkili olmuştu. Ataman, Müren'in seyircinin tepkisine neden olabilceğini düşünerek çok dikkat çekici giyinmemesini istemiş. Çünkü önceki yıllarda Fatih Pasiner sıcaktan dolayı bir programa gömlekle çıktığı için tepki telefonları almıştı. Bu yılları yaşayanların unutamadığı bir gece vardır; Ebecioğlu'nun bir showuna İsrailli sanatçı Mercedes ve gitarist eşi de katılır. Ebcioğlu gitaristin elini sıkarken birden ikisi yere düşerler ve kimse ne olduğunu anlayamaz. Meğer mikrofona gelen kabloya topraklama yapılması unutulmuş ve Ebcioğlu'nu elektrik çarpmıştır. [[Aldo Dorfani]] hemen yayını kapatır. Kısa bir süre sonra tekrar yayın başlar ve şu anons yapılır: "Acil! Bir doktor İTÜ TV'ye bekleniyor!" İzleyiciler endişelerinden dolayı telefona sarılırlar, ama hatlar kilitlenmiştir. Kısa sürede birden fazla doktor stüdyoya yetişir ve önemli bir sorunu olmayan Ebcioğlu da bu arada kendisine gelir.
Satır 113 ⟶ 110:
1962 ve 1963 yıllarında da İTÜ TV'de tiyatro oyunları ve müzik programları gösterilmeye devam eder. Örneğin, [[İstanbul Şehir Tiyatrosu]] sanatçıları ([[Gönül Ülkü]], [[Suna Pekuysal]] ve [[Deniz Uyguner]]) "Hırsız Kız"ı oynarlar. [[Zeynep Değirmencioğlu]] "Ayşecik" rolüyle ve [[Türkan Şoray]]'da genç sinema yıldızı olarak ekranda bu yıllarda boy göstermeye başlar. Bunlardan başka, [[Behçet Kemal Çağlar]]'ın sohbeti, [[Ahmet Mekin]]'le röportaj, [[Nevim Şengül]] ve [[Emel Sayın]]'dan şarkılar ve [[Cem Karaca Show]] Topluluğu gösterilen diğer programlardır. Ayrıca, 1963 yılının önemli bir yayını da "TV'de İngilizce"dir. "Let's Speak English" adıyla düzenli olarak verilen dersleri takip edenlerin sayısı hiç de az olmamıştır. Bunun ilgi görmesi üzerine Almanca dersleri de yayına girmiştir. Böylece, televizyondan öğretim alanında da yararlanılabilceği gösterilmiştir. Almanca derslerinden dolayı, İTÜ TV'nin çalışmaları Alman basınına da yansır. [[Hör Zu (progtam)Hör Zu]] adındaki magazin, İTÜ TV'nin çalışmalarını ve işleyişini, bazı bölümlerinde "alaya alarak" okuyucalarına duyurur.
 
5 Aralık 1963 günü de İTÜ TV tarihi açısından önemli bir gündür. Bu tarihte yayın [[Maçka]]'daki yeni İTÜ TV stüdyosundan yapılmıştır. Maçka'daki stüdyo Taşkışla'dakine göre daha geniş ve kullanım kolaylığı açısından bu iş için çok daha uygundu çünkü burası doğrudan stüdyo olarak planlanmıştı. Böylece, çeşitli show, yarışma ve programlar bu stüdyoyu haftada bir gün ünlü sanatçıların buluşma yeri haline getirmişti. Bu tarihten sonra yayınlar Maçka'dan yayınlanmaya devam etti. Ayrıca, [[Haluk Buran]] diploma ödevi olarak vericinin gücünü 500 Watt'a çıkarmış ve yayınlar da çok daha geniş alana yayılmıştı.
 
Bunların yanı sıra, İTÜ TV'nin bu yıllardaki önemli aktivitelerinden birini de "naklen yayın"lar oluşturuyor. İlk naklen yayın tarihi, eski adıyla [[Mithatpaşa Stadı|Mithatpaşa]], günümüzdeki [[İnönü Stadı]]'nda Türkiye'nin 2-1 kaybettiği [[Sovyetler Birliği]] maçının oynandığı 12 Kasım 1961'dir. Bu tarihte Adnan Ataman'ın masa takviminde "Türk-Rus milli maçının damdan televizyondan nakli. Tarihi bir gün..." notu vardır. Notta da gördüğümüz gibi bu yayın "damdan" yapılmıştır. İTÜ TV o günün şartlarında iki nokta arasında bağlantı kurmayı sağlayan link hattına sahip değildir. Bundan dolayı, kamera İTÜ Taşkışla binasının damına çıkılarak maç yayınlanmıştır. Tekeli, link hattı kullanılmadığı için bu yayının "naklen" değil, aslında "hırsız yayın" olduğunu ifade ediyor. Bu hırsız yayını 1 Ocak 1962 günü yayınlanan [[Fenerbahçe]]-[[Galatasaray]] maçı izledi. Ardından, 27 Mart 1963 günü [[Türkiye Milli Futbol Takımı|Türkiye]]-[[İtalya Milli Futbol Takımı|İtalya]] karşılaşması "damdan" naklen yayınlandı. Kameralar başka bir stada ya da gösteri alanına taşınamadığından ve Taşkışla binasının damındaki görüntü Mithatpaşa Stadı ile sınırlı kaldığından, yayınlanan maçların hepsi bu statta oynanan maçlardı. Gerçek anlamda ilk naklen yayın, 21 Ekim 1965 günü İTÜ TV'nin açılış töreninin yayınlanması oldu. Bu yayın [[Philips]]'in İTÜ TV'ye verdiği bir link ve VIDICON kamera sayesinde Gümüşsuyu'ndan Maçka'ya gerçekleştirlir. Bu yayında [[Vural Tekeli]] hem kamerayı kullanır hem de öğretim görevlilerinin iyi tanıdığı için spikerlik görevini üstlenir. Böylece, gerçek anlamda ilk naklen yayın gerçekleştirilir. Açılış töreninin başarıyla yayınlanmasından sonra, adeta bir naklen yayın fırtınası başlar. Çünkü, önceki naklen yayınların arasındaki süreç yıllar olurken, 1966 yılından itibaren bu süreç günlere dönüşüyor. Her yönden hazırlıklı, link kullanılarak ve teknik açıdan noksansız denebilcek ilk naklen maç yayını 1 Mayıs 1966 günü gerçekleşir. Bu tarihteki [[Fenerbahçe]]-[[Beşiktaş]] maçında kamera ilk kez stat içine yerleştirilir ve yayın aralıksız olarak sürdürülür. Maçın golsüz bitmesi ise İTÜ yetkililerinin "Bir gol bile nakledemedik!" üzüntüsünü yaşamasına neden olur. Bunun ardından, bu başarılı naklen yayından cesaret alan İTÜ çalışanları 9 Mayıs'ta Hürriyet Altın Mikrofon Müzik Yarışması'nı Fitaş Sineması'ndan naklen yayınlarlar. 19 Mayıs'ta da Gençlik Bayramı kutlamaları izleyicilerine başarıyla ulaştırırlar. Bazı güreş turnuvaları, Milliyet Liseler Arası Müzik Yarışması Finali, İTÜ'de gerçekleşen bazı açıkoturum ve konferanslar, Lütfi Kırdar Spor Sarayı'ndan Kafkas Balesi gösterisi, bilgi yarışması, güzellik yarışması ve önemli maç yayınları seyirciye ulaşan diğer olaylardır. İTÜ TV normal yayınlarını sürdürürken, artık Türkiye'de kamusal alanda da televizyon konuşulmaya ve tartışılmaya başlanmıştı. Görüntüye dayanan elektronik haberleşmenin yapılıp yapılmaması tartışmaları sürdürülmekteydi. [[TRT]]'nin kurulması ile bu konudaki çalışmaların hızlandığı, yurt dışından gelen uzmanlara bu konuda raporlar hazırlattıldığı görülmektedir. Ancak, radyo oyunlarının henüz ülkenin her yerine ulaşmaması, televizyon ile ilgili yatırımların çok fazla harcama gerektirmesi gibi nedenler televizyonun devlet tarafından ele alınmasını geciktirmiştir. Bu nedenledir ki, I. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda yayın konusunda yapılan yatırımlar radyo ile ilgili olmuş, televizyonun kurulmasına ilişkin herhangi bir yatırım öngörülmemiştir.
 
Öte yandan I. Beş Yıllık Plan'da olmamasına rağmen TRT, kurum olarak televizyon kuruluş hazırlıklarına başlar. Almanya ile yapılan anlaşma çerçevesinde Televizyon Eğitim Merkezi'nin yerleşeceği bina TRT tarafından sağlanacak, buranın teknik donanımını da Almanlar temin edecekti. Eğitim Stüdyosu dışa dönük yayınlarda kullanılmaması için bir verici antene bağlanmayacak, kapalı devre televizyon yayınlarıyla televizyonun gelecekteki teknik ve program personelinin yetiştirilmesine çalışılcaktı. Mithatpaşa'daki stüdyonun kurulması bittikten sonra, Alman yetkililer [[Ankara]]'ya gelir. Kurulan ekibin başına getirilen yetkili şunları anlatır:
Satır 127 ⟶ 124:
Yine bu günlerde İTÜ TV'de görev alan [[Duran Leblebici]] konuyla ilgili şu bilgileri aktarıyor: "İşgal olayının nedeni öğrenci olaylarıdır. Bu sırada Aldo Dorfani korsan yayının engellenmesi için vericinin kristalini çıkarmıştı. Ama öğrenciler hiçbir zaman ne stüdyoyu ne de yayını ele geçirebildiler." Dönemin başka bir şahidi Esen Yücel de işgali basitçe "sağ-sol olayları" diye açıklıyor. Bana kalırsa, bu işgali anlayabilmek için bu dönemki öğrenci olayları iyice özümsemek gerekir. Tekeli'nin aktardığı "...zengin zümreyi eğlendiriyorsunuz.." cümlesi işgalin nedenini ortaya çıkarmakta. Bu işgal üretim araçlarının mülkiyetine ve çeşitli toplumsal ayrıcalıklara sahip sınıfa karşıdır. Marsizme göre bu, ezilenlerle ezenler, sömürülenlerle sömüren arasındaki bir çatışmadır. Uzun süren öğrenci boykotları nedeniyle İTÜ TV son yayınını 6 Mart 1970'de yaptıktan sonra 12 Mart askeri darbesinin hemen ardından 13 Mart'ta yayınlarını kesmek zorunda kaldı. İTÜ TV yayınların ekim ayından itibaren yeniden başlamasını planlıyordu. Ataman, yayınları kesmeye gönülleri razı olmadığını, cihazlarda tahribat olmadığını ve böyle bir teşebbüsle karşılaşmadıklarını ve bu konuda ortaya atılanların söylentilerden ibaret olduğunu söylemiştir. Ancak, yayınlar başlamamıştır.
 
Bu arada, 1970 yılının mayıs ayında Belediye'ye ait bir "korsan TV" bir hafta boyunca yayın yapmıştır. Zengin iş adamları [[Esat Konuk]] ve [[Nahit Aksekili]]'nin desteklediği ve Fatih Pasiner'in de teknik sorumlu olarak görev aldığı bu yayınların amacı modern istasyonların bir Türk firması tarafından kurulabileceğini göstermekmiş. Bu kişiler aynı zamanda "Televizyon Sevenler Cemiyeti"nin de kurucularıdır. Ama bu yayınlar sadece bir hafta sürer. 1968 yılının ilk aylarından itibaren Ankara'da izlenebilen TRT yayınları siyasi çekişmeler içinde devam etmiştir. 1970 yılına gelindiğinde TRT İstanbul'da da yayınların başlaması gerektiği fikrine varmıştı. Bu yönde çalışmalara başlayan Almanlar, 1971 yılında İstanbul'da yayınları başlatmayı planlıyorlardı. Fakat, İstanbul'da yayınların sıfırdan başlaması da kolay değildi. Cumhuriyet'te TRT kurumunun TV yayını için kendileriyle işbirliği yapma teklifi ise TRT'nin yıllardır kendileriyle hiç ilgilenmemiş olmasından ve İTÜ TV'nin yok sayılmış olmasından dolayı reddedildiği haberi bulunmasına rağmen, [[Özden Ataman]] TRT'den hiçbir zaman böyle bir teklif gelmediğini söylüyor. Öte yandan, [[Nihat Erim]]'in Adnan Ataman'ı telefonla arayarak İTÜ TV'ye ait stüdyo ve cihazların TRT'de kullanılmasını rica ettiğini ve TRT'nin bundan sonra İTÜ TV'nin cihazlarını kullanarak İstanbul'dan yayına başladığını belirtiyor.
 
En son yayınını 1970 ylının mart ayında yapan İTÜ TV, 25 Nisan 1971 tarihinde [[Türkiye Milli Futbol Takımı|Türkiye]]-Batı Almanya Milli Futbol Takımı|Batı Almanya]] maçını başarıyla naklediyor. Bunun üzerine izleyiciler, o haftaki [[Galatasaray]]-[[Fenerbahçe]] maçının yayınlanması için istekte bulunuyorlar. Ardından, [[19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı]] yayınlanıyor. Bundan sonra İTÜ TV'nin uzun süre sessiz kaldığı ve yayın yapmadığı biliniyor. Zaten, bu arada İTÜ TV stüdyoyu ve cihazların birçoğunu TRT'ye devretmişti. Buna rağmen, İTÜ TV 4 Şubat 1972 günü çok az teknik olanaklarla yayın yapmayı başarmıştır. Aslında bir korsan yayın olan bu yayını gerçekleştirenlerden Vural Tekeli amaçlarını şöyle açıklıyor: "O zaman TRT'nin yayınları çok kötüydü. Buna vatandaşlardan tepki geliyordu. TRT ise bunun vericiden kaynaklandığı cevabını veriyordu. Biz de, kötü yayının vericiden kaynaklanmadığını, daha iyi yayın yapmak için teknik olanak olduğunu, ama bunu TRT'nin başaramadığını göstermek istedik ve başardık." Cumhuriyet gazetesi de bunu "İTÜ TV'si TRT TV'sini bastırdı" başlığıyla vermiştir. Saptayabildiğimiz kadarıyla, bu "korsan" yayın İTÜ TV'nin son yayını oluyor.
 
 
==Kaynakça==
Satır 138 ⟶ 134:
{{İTÜ}}
{{kaynakça}}
 
[[Kategori:Türkçe televizyon kanalları]]
[[Kategori:Türkiye'deki kültürel kanallar]]
"https://tr.wikipedia.org/wiki/İTÜ_TV" sayfasından alınmıştır