Franz Brentano: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
ZéroBot (mesaj | katkılar)
k r2.7.1) (Bot: Ekleniyor: eu:Franz Brentano
ArthurBot tarafından oluşturulmuş 18:17, 6 Şubat 2009 tarihli sürüm
1. satır:
[[Dosya:Franz Brentano.jpeg|thumb|right|Franz Brentano]]
'''Franz Clemens Brentano''', (1838-1917) [[Alman]] psikolog ve filozofufilozof.
 
Franz Clemens Brentano (1838-1917) başlıca psikoloji felsefesi alanındaki çalışmasıyla, özellikle de çağdaş felsefeye yönelimsellik kavramını kazandırmış olmasıyla tanınır. Ayrıca felsefede pek çok alanda özellikle etik, ontoloji, mantık, felsefe tarihi ve felsefi teoloji alanlarında önemli katkılarda bulunmuştur. Brentano Aristoteles’ten ve Skolastiklerden olduğu kadar erken ondokuzuncu yüzyılın empirist ve pozitivist akımlarından da güçlü biçimde etkilenmiştir. Bir yandan bilincin birinci şahıs bakış açısıyla betimlenmesi şeklindeki onun içebakışçı (''introspectionist'') yaklaşımı, diğer yandan onun kendine has dakik-ihtimamlı tarzı ve felsefenin tıpkı bilimler gibi kesin yöntemlerle yapılması gerektiğine dair ısrarı sebebiyle, Brentano genellikle, hem fenomenolojik akımın hem de analitik felsefe geleneğinin bir öncüsü olarak görülmüştür. Karizmatik bir hoca olan Brentano, Edmund Husserl, Alexius Meinong, Christian von Ehrenfels, Kasimir Twardowski, ve Anton Marty ile birlikte daha birçoklarının çalışmalarına ve eserlerine güçlü bir etkide bulunmuş, ve böylece erken yirminci yüzyıl Orta Avrupasının felsefi kalkınmasında merkezi bir rol oynamıştır.
 
== Hayatı ve eserleri ==
Franz Brentano 16 Ocak 1838’de Almanya, Marienberg am Rhein’da, koyu dindar Alman-İtalyan sülaleye mensup entelektüel bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi (amcası Clemens Brentano ve halası Bettina von Arnim Alman Romantizminin en önemli yazarlarındandı ve kardeşi Lujo Brentano sosyal ekonomide önde gelen bir uzman olmuştu). Munich, Würzburg, ve Berlin’de matematik, şiir, felsefe ve ilahiyat üzerine çalıştı. Daha lisedeyken Skolastisizm üzerine eğildi; Berlin’de üniversitede Trendelenburg ile birlikte Aristoteles çalıştı ve Comte kadar İngiliz Empiristlerini de okudu (bilhassa John Stuart Mill), ki bunların hepsinin kendi çalışmalarında büyük etkisi olmuştur. Brentano üniversite hocalık derecesini (Ph.D.) 1862’de “Aristoteles’te Varlığın Çeşitli Anlamları Üzerine” (''On the Several Senses of Being in Aristotle'') isimli teziyle elde etti.
 
Mezuniyetten sonra Brentano rahiplik eğitimi aldı; 1864’de bir Katolik rahip olarak göreve atandı. Bununla birlikte Würzburg Üniversitesindeki akademik kariyerini sürdürdü ve burada 1867’de “Aristoteles’in Psikolojisi” hakkındaki doktora sonrası liyakat çalışmasını (''Habilitationsschrift'') sundu. Rahipliği ile ilgili fakültedeki kısıtlamalara rağmen, sonunda 1873’de tam zamanlı profesörlüğe terfi etti. Bununla beraber, bu devre boyunca Brentano, Katolik Kilisesinin resmi öğretisi, ve bilhassa 1870’deki Vatikan Konsilinde yürürlüğe giren papanın yanılmazlığı dogması ile olan mücadelesini giderek arttırdı. Würzburg Üniversitesindeki terfiden kısa süre sonra Brentano papazlık görevinden ve profesörlük pozisyonundan ayrıldı.
 
Doktora sonrası çalışmasını takiben Brentano psikolojinin temelleri üzerine “Deneysel Bir Bakışaçısından Psikoloji” (''Psychology from an Empirical Standpoint'' ) adını verdiği geniş çaplı bir çalışmaya girişti. Bu eserin ilk cildi 1874’de yayımlandı, bunu 1911’deki bir ikinci cilt takip etti (“Zihinsel Fenomenlerin Sınıflandırılması” ''The Classification of Mental Phenomena''), ve üçüncü cildin bölümleri de ölümünden sonra Oskar Kraus tarafından 1928’de yayımlandı (“Duyusal ve Noetik Bilinç” ''Sensory and Noetic Consciousness'').
 
Birinci cildin yayımından kısa süre sonra Brentano Viyana Üniversitesinde tam zamanlı bir profesörlük görevi elde etti ve burada başarılı bir hocalık kariyeri yaptı. Kendi yazılarına karşı çok eleştirel olan Brentano, Viyanadaki görevi boyunca bir daha kitap yazmadı ama bunun yerine çeşitli ders notlarını yayımladı. Ele alınan konular “Dehalık” (''The Genius'' ) ve tarih üzerine bir dizi makaleden, etik üzerine olan görüşlerini ortaya koyduğu “Doğru ve Yanlışa Dair Bilginin Kökeni”ne (''The Origin of the Knowledge of Right and Wrong'') kadar uzanıyordu. Bu sonuncusu Brentano’nun ingilizceye çevrilen ilk kitabıydı; bu çeviri 1902’de yayımlandı.
 
1880’de Brentano ve Ida von Lieben evlenmeye karar verdiler. Ama o dönemde Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun, daha önce papazlık görevi yapanların evlenmesine müsaade etmeyen yasaları ile yüzleştiler. Bunun üzerine Brentano Avusturya vatandaşlığından ve bunun zorunlu sonucu olarak da Viyana Üniversitesindeki işinden ayrılmak durumunda kaldı. Geçici bir süre için Saksonya’ya taşındı ve orada evlendi. Birkaç ay sonra geri döndüğünde Avusturyalı yetkililer onu eski görevine iade etmediler. Brentano bir Privatdozent oldu, ki bu statüdeyken ancak bir ücret almadan hocalığa devam edebildi. Eski pozisyonuna geri dönmek için yıllar boyu sarfettiği çaba bir sonuç vermedi. 1895’de ilk eşinin ölümünden sonra Avusturya’yı terk etti. 1896’da Florence’e yerleşti ve burada Emilie Ruprecht ile 1897’de evlendi.
 
Brentano bir çok kez sıradışı karizmatik bir hoca olarak betimlenmiştir. Hayatı boyunca pek çok öğrenciyi etkilemiştir ki bunların içinden Edmund Husserl, Alexius Meinong, Christian von Ehrenfels, Anton Marty, Carl Stumpf, Kasimir Twardowski, ve ayrıca Sigmund Freud gibi bir çok önemli düşünür ve müstesna psikologlar çıkmıştır. Öğrencilerinden bir çoğu Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna yayılmış, hocalık yapmışlardır; Prag’da Marty, Graz’da Meinong ve Lvov’da Twardowski gibi; ve böylece Brentanoculuğu bütün Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna yaymışlardır. Brentano’nun öğrencilerinden biri olan Tomas Masaryk ileride Çekoslovakya Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk başkanı (1918’den 1935’e) olacaktır, ve burada Brentano’nun felsefesinin incelenmesi için ideal bir ortam oluşturacaktır. Bu faktörler Orta Avrupa’nın felsefi gelişiminde, özellikle felsefede daha sonraları Avusturya Geleneği olarak bilinen akım üzerinde Brentano’nun oynadığı merkezi rolü açık hale getiriyor.
 
Brentano daima öğrencilerine önyargılara saplanmadan ve felsefi okul ve geleneklere gereksiz bir saygı içine girmeden, eleştirel ve bilimsel bir tarzda düşünmeyi öğretmeyi amaçladığını vurgulamıştır. Bununla birlikte, eski öğrencileri onun kendi eserlerine karşı eleştirel bir yaklaşım sergilediğinde ve onun kimi öğretilerini eleştirip kimilerini kendi amaçları doğrultusunda uyarladıklarında ise, Brentano keskin ve sert bir tepki vermiştir. Kendisine yönelik eleştirileri tartışmayı reddetmiş, yapılan geliştirmeleri görmezden gelmiş, ve giderek daha da yalıtık bir konuma sürüklenmiştir ki bu, görme yeteneğinde giderek artan azalmanın da pekiştirdiği bir gelişmeydi.
 
Gözlerindeki bu sorunlar yüzünden Brentano bir daha okuyamaz ve yazamaz hale geldiyse de, eşi onun için okuma ve yazma işini üstlendi. Her şeye rağmen Florence’de geçirdiği yıllar boyunca bir dizi eser vermeyi başardı. 1907’de psikoloji üzerine, bir araya getirilmiş kısa metinlerden oluşan ''Untersuchungen zur Sinnespsychologie''’yi yayımladı. 1911’de ''Deneysel Bir Bakışaçısından Psikoloji''’nin ikinci cildini yayımlamakla kalmadı, ayrıca Aristoteles üzerine iki kitap kaleme aldı: ''Aristoteles ve Onun Dünya Görüşü''’nde Aristoteles felsefesinin bir taslağını ve yorumunu ortaya koydu.Brentano ''Aristoteles Lehre vom Ursprung des menschlichen''’de Zeller ile olan bir tartışmayı sürdürür. Bu tartışma daha önce 1860’larda Brentano Zeller’in ''Psychology of Aristotle''’daki Aristoteles yorumunu eleştirdiğinde başlamış, ondokuzuncu yüzyılın yetmişli ve seksenli yıllarında daha yoğun ve saldırgan hale gelmişti.
 
I. Dünya Savaşı sırasında İtalya, Almanya ve Avusturya’ya karşı savaşa girdiğinde, kendini bu üç ülkenin de vatandaşı hisseden Brentano, Florence’den taraf tutmayan İsviçre’ye taşındı. 17 Mart 1917’de Zürich’de hayata gözlerini yumdu.
 
Brentano geride çok büyük sayıda ve geniş bir yelpazeye yayılan felsefi konular üzerine, yayımlanmamış el yazması bıraktı. Ölümünden sonra Brentano’nun Prag’daki eski öğrencisi Anton Marty’nin öğrencileri olan Alfred Kastil ve Oskar Kraus, onun arkada bıraktığı ders notlarını, mektupları ve taslakları yayımlamaya başladılar. Brentano’nun çalışmalarını olabildiğince iyi bir biçimde sunmaya çalıştılar, çeşitli metinleri bir araya getirip derli toplu ve tatmin edici olduğuna inandıkları eserler haline getirdiler, kimileyin belirsiz kısımlarla ilgili eleştirel yorumlar eklediler. Onların bu çalışmasını, daha dikkatli editörlerden oluşan başkalarınınki takip etti, ama bu çalışma henüz tamamlanmış değildir. Ayrıca, elzem bir ihtiyaç olan, onun toplu eserlerinin eleştirel basımına da henüz sahip değiliz.
 
== Kesin bir bilim olarak felsefe ve bilimsel psikolojinin yükselişi ==
Brentano’nun başlıca ilkelerinden birisi, doğal bilimlerin yöntemleri kadar kesin ve dakik olan yöntemlerle felsefe yapılması gerektiği idi. Bu bakış açısı onun psikolojiye olan deneysel yaklaşımına açıklıkla yansımıştır. Burada belirtmek gerekir ki, Brentano’nun “deneysel” (''empirical'') sözcüğünü kullanımı, bu sözcüğün bugünkü yaygın anlamından temelden ayrılır. Kendisi bütün bilgimizin dolaysız deneyime dayanması gerektiğini vurgulamıştır. Bununla beraber, bu deneyimin bir üçüncü şahıs bakış açısıyla yerine getirilmiş olması gereğini kabul etmez, ve dolayısıyla, bugün deneysel bilimlerin genel geçer bir ölçütü haline gelmiş olan şeye karşı çıkar. Brentano bunun yerine içebakışçılığın (''introspectionism'') bir türünü savunur: onun için, deneysel bir bakış açısıyla psikoloji yapmak, kişinin içsel algıda dolaysızca deneyimlediğini birinci şahıs bakış açısıyla betimlemek anlamına gelir.
 
Brentano’nun yaklaşımı, geç ondokuzuncu yüzyılın diğer içebakışçı psikologları için de söz konusu olduğu gibi, mantıkçı pozitivizmin ve özellikle davranışçıların geleneği içinde bilimsel psikolojinin yükselişi ile beraber, sert ve insafsız eleştirilere uğramıştır. Ama bu, psikolojinin bağımsız bir bilim haline geliş sürecinde Brentano’nun hayati bir rol oynadığı gerçeğini gölgelememelidir. Kendisi, genetik psikoloji ile deneysel psikoloji, ya da buna daha sonra verdiği adı kullanacak olursak, betimleyici psikoloji, arasında bir ayrıma gitmiştir ki, bu ayrım en açık haliyle onun ''Betimleyici Psikoloji'' eserinde ortaya konmaktadır. Genetik psikoloji psikolojik fenomenleri bir üçüncü şahıs yaklaşımı ile inceler. Bu yaklaşım deneysel sınamaların kullanımını içerir, ve dolayısıyla bizim bugün bir doğa biliminde olmasını beklediğimiz bilimsel ölçütleri sağlar. Her ne kadar Brentano’nun kendisi deneysel psikolojinin herhangi bir uygulamasını yerine getirmiş değilse de, Avusturya-Macaristan İmparatorluğun’daki ilk deneysel psikoloji laboratuarlarının kuruluşunu etkin biçimde desteklemiş, ve bu gelişme daha sonra Graz’daki öğrencisi Alexius Meinong tarafından sürdürülmüştür. Betimleyici psikoloji (ki Brentano kimi zaman bunun için “fenomenoloji” terimini kullanır) bilincin birinci şahıs bakış açısıyla betimlenmesini amaç edinir. Hedefi “insanların içsel yoldan algıladıkları her şeyin oluşumuna katılan temel bileşenlerinin tamamını (listelemek), ve … bu bileşenlerin birbirine bağlanabilme yollarını [sayıp dökmektir]” (''Descriptive Psychology'' , 4). Brentano’nun genetik ve betimleyici psikoloji arasındaki ayrımı Husserl’in fenomenolojik yönteminin gelişimini özellikle erken aşamalarında güçlü biçimde etkilemiştir, ki bu Brentano’nun varlığını reddettiği soyut özlerin sezilmesini içerdiği için onaylayamadığı bir gelişmeydi.
 
== Brentano'nun zihin kuramı ==
Brentano’nun ana hedefi, “zihinsel fenomenlerin bilimi” olarak tanımladığı bir bilimsel psikolojinin temelini ortaya sermekti (''Psychology'', p. 18). Bu disiplinin söz konusu bu tanımının içini doldurabilmek için, zihinsel fenomenlerin daha detaylı bir karakterizasyonunu (nitelendirilişini) ortaya koyar. Zihinsel fenomenleri fiziksel olanlardan ayırt etmek için altı tane ölçüt ileri sürer, ki bunlardan en önemlileri şunlardır: (i) zihinsel fenomenler içsel algının öznel (kamusal olmayan) nesneleridir, (ii) daima birer birlik olarak görünürler, ve (iii) daima yönelimsel olarak bir nesneye dönüktürler. Bu ölçütlerden ilk ikisi bu bölümde, ve üçüncüsü aşağıdaki ayrı bir bölümde tartışılacak.
 
Brentano’ya göre bütün zihinsel fenomenler, “fiziksel fenomenler için sadece dışsal algı olanaklı iken onlar sadece içsel bilinçte algılanır” olmakta ortaktırlar (''Psychology'', 91). Yine Brentano’ya göre, bu iki algı biçiminden ikincisi, doğru olana ilişkin yanılmaz bir tanıklık sunar. Algı için kullanılan Almanca sözcüğün (''Wahrnehmung'') düz çevirisi “doğru-saymak” anlamına geldiği için, Brentano bunun dar/titiz anlamıyla yegane algı türü olduğunu söyler. İçsel algının içsel gözlemle birbirine karıştırılamaması gerektiğini belirtir, yani içsel algı, diğer bir zihinsel edime yönelmiş ve ona eşlik eden ikinci bir üst-mertebe edim gibi anlaşılmamalıdır. Burada söz konusu olan şey, içsel algının bu ilk edimle iç içe geçmiş olmasıdır: her edim öncelikle bir nesneye dönük olmakla birlikte ikincil bir nesne olarak ''ilineksel biçimde'' kendi kendisine de dönüktür. Bunun bir sonucu olarak, Brentano bilinçsiz ya da bilinçdışı zihinsel edimlerin olabileceği fikrini reddeder: her zihinsel edim ikincil bir nesne olarak kendi kendisine ilineksel biçimde dönük olduğu için, gerçekleşen her zihinsel edimin kendiliğinden farkındayızdır. Bununla beraber, farklı derecelerde yoğunluğa sahip edimlerimiz olabileceğini kabul eder. İlave olarak, nesnenin sunuluşundaki yoğunluğun derecesi ile, ikincil nesnenin, yani edimin kendisinin sunuluşundaki yoğunluğun derecesi birbirine eşittir. Bu sebeple, eğer çok düşük yoğunlukta bir zihinsel edime sahipsek, bu edime ilişkin ikincil bilincimiz de çok düşük bir yoğunlukta olacaktır. Buradan kalkarak Brentano, gerçekte ancak bilinçli ve çok düşük yoğunlukta bir zihinsel edim sahibi olduğumuz halde, bazen bilinçdışı bir zihinsel edime sahip olduğumuzu söylemeye meylettiğimiz sonucuna varır.
 
Brentano’ya göre bilinç, daima bir birlik biçimindedir. Bir dizi fiziksel fenomeni aynı anda algılamamız mümkün iken, belirli bir zaman anında ancak tek bir zihinsel fenomeni algılayabiliriz. Birden fazla zihinsel edime aynı anda sahip olduğumuz gibi göründüğü durumlarda, mesela bir yudum kırmızı şarabın tadına bakarken aynı sırada bir melodiyi dinliyor ve pencereden görünen güzel manzaranın keyfini çıkarıyor olduğumuz bir durumda, tüm bu zihinsel fenomenlerin hepsi tek birisinin içinde erirler, ortak bir bütünün kısımları haline gelirler.Eğer bu kısımlardan biri bu süre içinde sona ererse, mesela ben içkimi yuttuğum ve gözlerimi kapadığım ama müziği dinlemeye devam ettiğim durumda olduğu gibi, ortak bütün yine varolmaya devam eder. Brentano’nun bilincin birliğine dair görüşleri, yukarıda açıklandığı üzere, içsel gözlemin tamamen imkânsız olmasını içerir; yani bizler bir diğer zihinsel edime yönelmiş ve ona eşlik eden bir ikinci zihinsel edime sahip olamayız. Kişi daha önce sahip olmuş bulunduğu diğer bir zihinsel edimi hatırlayabilir ya da gelecekteki zihinsel edimleri tahmin edebilir/umabilir, ama bilincin birliğinden ötürü, biri diğerine yönelmiş iki tane zihinsel edime aynı anda sahip olamaz.
 
Brentano bizim aynı nesneye farklı biçimlerde yönelmiş olabileceğimizi belirtir ve buna uygun olarak zihinsel fenomenlerin üç türünü ayırt eder: sunumlar, yargılar ve aşk ile nefret fenomenleri. Yine de bunlar üç ayrı/kopuk sınıf değildir. Sunumlar edimlerin en temel türüdür; ister hayal ediyor olalım ister görüyor, hatırlıyor veya isterse beklenti içinde olalım, bir nesneye yönelmiş olduğumuz her durumda bir sunuma sahibizdir. Brentano kendi ''Psychology''’sinde, iki sunumun, ancak yönelmiş oldukları nesne bakımından ayrı olabileceklerini kabul etmişti. Bununla beraber, daha sonra bu görüşünü değiştirdi, ve mesela zamansal kipler gibi çeşitli kipler bakımından da ayrı olabileceklerini savundu. Diğer iki kategori olan yargılar ve aşk ile nefret fenomenleri, sunumların üzerinde temellenirler. Bir yargıda bizler, bize sunulan nesnenin varlığını onaylar veya reddederiz. Dolayısıyla, bir yargı, bir sunuma ilave olarak kabul veya redde ilişkin bir niteliksel kipten ibarettir. Brentano’nun “aşk ve nefret fenomenleri” diye adlandırdığı üçüncü kategori, duyguları, hisleri, arzuları ve irade edimlerini içerir. Bu edimlerde bir nesneye yönelik olumlu veya olumsuz hisler içinde oluruz.
 
== Yönelimsellik ==
Brentano belki en çok, yönelimsellik kavramını çağdaş felsefeye sokmuş olması ile bilinir. Bu kavramı ilk kez, her ne kadar yönelimsellik tezinin büsbütün belirsizlikten arınmış bir formülasyonu değilse de, artık bir klasik haline gelmiş olan şu sözcüklerle niteler:
 
"Her zihinsel fenomen, Orta Çağların Skolastiklerinin, bir nesnenin yönelimsel (veya zihinsel) varolmayışı/namevcudiyeti diye adlandırdıkları, ve bizim de, bütünüyle belirsizlikten arınmamış da olsa, bir içeriğe olan gönderme, bir nesneye dönük olma (ki burada bu, gerçek bir şey gibi anlaşılmamalıdır), veya içkin nesnellik (''immanent objectivity'') diyebileceğimiz şeyle nitelenir. Her zihinsel fenomen belirli bir şeyi nesnesi olarak kendinde içerir…" (Brentano, ''Psychology'', 88)
 
Bu alıntı kendi bağlamı içinde anlaşılmalıdır: Brentano’nun hedefi, yukarıda gördüğümüz üzere, zihinsel fenomenleri fiziksel olanlardan ayırt etmek için ilave bir ölçüt tayin etmekti, ve yönelimselliğe dair sistematik bir açıklama geliştirmek değildi. Bununla beraber, bu pasaj, bizim kendisine dönük olduğumuz yönelimsel nesnenin psikolojik edimin bir parçası olduğunu açıklıkla ileri sürmektedir. Söz konusu bu nesne fiziksel değil zihinsel bir şeydir. Dolayısıyla, Brentano burada, içkinselciliğin (''immanentism'') bir türünü savunur görünmektedir, ki o dönemin bu yaklaşımına göre yönelimsel nesne “kafanın içindedir”. Yakın zaman önce Brentano araştırmacılarından bazıları, yönelimsellik tezine dair bu içkinselci yorumun çok aşırı olduğu yönünde görüş belirttiler. Bu araştırmacılar, aynı dönemde kaleme alınmış Brentano’ya ait diğer metinlerin ışığı altında, yönelimsel ilişkili-eş (''intentional correlate'') ile yönelimsel nesne (''intentional object'') arasında Brentano’nun bir ayrıma gittiğini, ve bunlardan ikincisinin varlığının bizim ona olan yönelmişliğimize dayanmadığını savunuyorlar.
 
Brentano’nun öğrencileri onun bu yönelimsellik kavramını daha sistematik açıklamalar geliştirmek için ele aldıklarında, yönelimsel nesnenin ontolojik statüsü bakımından taşıdığı belirsizlik dolayısıyla bu kavramı sıklıkla eleştirdiler: eğer yönelimsel nesne edimin bir parçası ise, dediler, bu durumda bu nesnenin bir çift kopyası ile yüz yüze geliyoruz. Algılanan, hatırlanan, hakkında düşünülen vs., gerçek, fiziksel nesnenin yanında, bir de edimin fiilen kendisine dönük olduğu ilave bir zihinsel, yönelimsel nesneye sahibiz. Dolayısıyla, Paris şehrini düşündüğümde, gerçekte benim düşünme edimimin bir parçası olan bir zihinsel nesneyi düşünüyorum, şehrin kendisini değil. Bu görüş bizi aşikar müşküllere yöneltir, ki bunların içinde en fecisi, iki kişinin asla bir ve aynı nesneye yönelmiş olamayacaklarıdır.
 
Diğer taraftan, eğer, yönelimsel nesneyi gerçek nesne ile özdeş saymak yoluyla bu sorunu çözmeye çalışırsak, bu sefer de, Hamlet, altın dağ veya yuvarlak kare gibisinden mevcut –olmayan nesnelere yönelik zihinsel fenomenlere nasıl sahip olabildiğimizi açıklamak gibi bir zorlukla yüzleşiriz. Benim Paris şehrini düşünmem örneğinde olduğu gibi, bu edimlerin de hepsi bir nesneye yönelimsel olarak dönüktürler; ama bir farkla, bunların nesneleri gerçekte mevcut değildir.
 
Yönelimsellik-tezine dair Brentano’nun başlangıçtaki formülasyonu, yönelimsel nesnenin ontolojik statüsüne ilişkin bu sorunları ele almaz. Brentano’nun öğrencileri içinde, bu zorlukların üstesinden gelmeye yönelik ilk girişim, edimin içeriği ile nesnesi arasında bir ayrıma giden Twardowski’den gelmiştir, ki bunlardan ilki (yani içerik) edime içkindir, ikincisi (yani nesne) ise değildir. Bu ayrım Brentano Okulunun diğer üyelerini de derinden etkilemiştir; özellikle de yönelimsellik kavramını en merkeze alan ikisini, Meinong ve Husserl’i.
 
Meinong’un nesneler kuramı, en iyi, Brentano’nun anlatımındaki ontolojik güçlüklere karşı bir tepki olarak anlaşılabilir. İçkin bir içerik kavramını onaylamak yerine Meinong, yönelimsel ilişkinin daima zihinsel edim ile bir nesne arasında bir ilişki olduğunu savunur. Kimi durumlarda yönelimsel nesne mevcut değildir, ama böyle durumlarda bile zihinsel edime dışsal olan ve bizim kendisine yöneldiğimiz bir nesne vardır. Meinong’a göre namevcut nesneler bile belli bir anlamda gerçektirler. Onlara yönelimsel bir tarzda dönük olabildiğimiz için, onların bir şekilde var olmaları gerekir. Bu tarz varolan nesnelerin hepsi mevcut değildir/var değildir, onların bir kısmı hatta hiç var olmazlar, zira varlıkları birer mantıksal imkânsızlıktır, yuvarlak kareler gibi. Yönelimsellik kavramı bundan başka, Husserlci fenomenoloji içinde de merkezi bir rol oynamıştır. Bununla beraber, kendi fenomenolojik indirgeme yöntemini uygulamak suretiyle Husserl, ‘noema’ kavramını gündeme getirerek dönüklük/yöneliklik (''directedness'') sorununu ele alır ki bu kavramın Frege’deki ‘duyum’ (''sense'') kavramına benzer bir işlevi vardır.
 
Brentano, öğrencilerinin bu zorlukları çözmek için yaptığı bu girişimlere pek ilgi göstermedi, bilhassa da onların temel aldıkları ontolojik varsayımlarını reddetmesi sebebiyle. Asla yönelimsel nesnenin edime içkin olduğunu söylemek gibi bir niyeti bulunmadığını belirtmek konusunda acele davrandı. Brentano kendi konumuna dair bu yorumun açıkça saçma olduğunu düşündü, çünkü “bir adamın bir ''ens rationis''’e evlenme teklif edip de bu sözünü gerçek bir kişi ile evlenmek suretiyle yerine getirdiğini söylemek aşırı derecede çelişkili” olacaktır (''Psychology'', 385). Bu yüzden, yönelimselliği ilişkinin istisnai bir biçimi olarak görmeyi önerdi. Bir zihinsel edim, bir nesne ile sıradan bir ilişki içinde değildir, ama bir yarı-ilişki (''quasi-relation'' - ''Relativliches'') içindedir. Bir ilişkinin mevcut olabilmesi için, ilişkiye girenlerin ikisinin de mevcut olmaları gerekir. Ancak ve ancak, eğer ''a'' ve ''b'' diye iki kişi mevcutsa (ve ''a'' gerçekten de ''b''’den uzunsa), bir ''a'' kişisi bir ''b'' kişisinden uzun olabilir. Brentano, bunun yönelimsel yarı-ilişki için sağlanmadığını varsayar. Bir zihinsel fenomen bir nesne ile, onun mevcut olup olmamasından bağımsız bir şekilde, bir yarı-ilişki içinde olabilir. O halde, zihinsel edimler Paris gibi mevcut nesnelerle olduğu kadar, Altın Dağ gibi namevcut nesnelerle de bir yarı-ilişki içine girebilirler. Brentano’nun sonraki açıklamalarının, yönelimsel nesnenin ontolojik statüsüne ilişkin soruna bir çözüm getirebildiğini söylemek güçtür. Daha çok, bu zorlukları yeniden formüle eden yeni bir terim öne sürdüğü söylenebilir.
 
{{Alman-taslak}}
{{filozof-taslak}}
 
{{DEFAULTSORT:Brentano, Franz}}
<!--
[[Category:19th-century philosophers]]
[[Category:20th-century philosophers]]
-->
<!--
[[Category:Austrian philosophers]]
[[Category:German philosophers]]
[[Category:German-language philosophers]]
[[Category:Germans of Italian descent]]
[[Category:People from the Rhine Province]]
-->
<!--
[[Category:University of Würzburg alumni]]
[[Category:University of Würzburg faculty]]
-->
<!--
[[Category:University of Vienna faculty]]
-->
 
[[Kategori:1838 doğumlular]]
[[Kategori:1917 yılında ölenler]]
[[Kategori:Avusturyalı filozoflar]]
[[Kategori:Alman filozoflar]]
[[Kategori:Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi mezunları]]
[[Kategori:Berlin Humboldt Üniversitesi mezunları]]
[[Kategori:Westfälische Wilhelms Üniversitesi mezunları]]
 
[[bg:Франц Брентано]]
[[ca:Franz Brentano]]
[[cs:Franz Brentano]]
[[da:Franz Brentano]]
Satır 95 ⟶ 12:
[[eo:Franz Brentano]]
[[es:Franz Brentano]]
[[eu:Franz Brentano]]
[[fa:فرانتس برنتانو]]
[[fi:Franz Brentano]]
[[fr:Franz Brentano]]
Satır 104 ⟶ 19:
[[it:Franz Brentano]]
[[ja:フランツ・ブレンターノ]]
[[kk:Франц Брентано]]
[[ko:프란츠 브렌타노]]
[[nl:Franz Brentano]]
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Franz_Brentano" sayfasından alınmıştır