Çallı Kuşağı
Çallı Kuşağı, 1914 Kuşağı veya Türk İzlenimciler, Sanayi-i Nefise Mektebi tarafından düzenlenen Avrupa sınavını kazanarak Paris'e gönderilen, İbrahim Çallı ve kendi olanakları ile giden Namık İsmail, Hüseyin Avni Lifij, Nazmi Ziya Güran gibi ressamlar I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte 1914'te ülkeye geri döndüler. Türk resim tarihinde "1914 Kuşağı", "Çallı Kuşağı" veya "Türk İzlenimcileri" diye adlandırılan bu grubun başlıca üyeleri, İbrahim Çallı, Ruhi Arel, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Hüseyin Avni Lifij, Nazmi Ziya Güran, Namık İsmail, Sami Yetik ve Ali Sami Boyar ve Hasan Vecih Bereketoğlu'dur.[1]
Bu sanatçılar Avrupa’dan döndüklerinde izlenimciliği Türk resmine taşıdılar. Ortak bir sanat anlayışına sahip oldukları söylenebilecek olan bu grupta Hüseyin Avni Lifij simgeci görünümü ile farklılık göstermektedir. Grubun başlıca ilham kaynağı İstanbul’un görünümleri (Peyzajları) olduğu, Nazmi Ziya Güran, İbrahim Çallı ve Hikmet Onat’ın İstanbul’un çeşitli bölgelerini konu alan çalışmalarından da anlaşılmaktadır.
Genel olarak figürlü kompozisyon ve portre alanında izlenimci tarzda eserler meydana getirdikleri gözlenen bu sanatçılar arasında büyük ölçüde portre ressamlığına yönelmiş olan sanatçı ise Feyhaman Duran (1886-1970) dır. Feyhaman Duran’ın İstanbul Üniversitesi’ne bağışlamış olduğu Beyazıt’taki evinin 2001 yılında İstanbul Üniversitesi tarafından restorasyonu tamamlandıktan sonra içindeki eşyalar, aslına uygun biçimde düzenlenerek Feyhaman Duran Kültür ve Sanat Evi olarak hizmete açıldı.
1914 kuşağı sanatçıları, çağdaş Türk resim tarihi içinde Şişli Atölyesi olarak bilinen ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın isteği ile Viyana ve Berlin Sergileri için konusu savaş ve kahramanlık olan resimler yaptırmak amacıyla Şişli’de açılan atölyede de çalıştılar. Cumhuriyet döneminde de etkinlikleri süren bu sanatçılar, toplumsal konulu eserler yanında Atatürk ve devrimlere bağlılığı konu alan resimler de yaptılar. Aralarında eğitimci yönleri bulunanlar ise Cumhuriyet dönemi resim sanatçılarının yetişmesinde önemli rol oynadılar.
Osmanlı Resminde Ölüdoğa
değiştirTürkçe’ye ölüdoğa olarak çevrilen natürmort doğal ya da insan yapımı cansız nesnelerin resmidir. Batı sanatında insanla ilgili bir konuyu yansıtmadığı için uzun süre ikinci derece bir resim türü olarak görülür. Daha sonra modernizm ölüdoğayı keşfeder. Özellikle Paul Cézanne ve sonrasında Kübist ressamların biçimsel denemelerine temel oluşturur. Ölüdoğa, Türk resim sanatında çok sevilir. Topkapı Sarayı’ndaki III.Ahmet Has Odası’nda da görüldüğü gibi geçmişi 18.yüzyıla uzanan bir temadır. Osmanlıca’da tabiat-ı sâkine adı verilen bu resimlerde, genellikle meyveler ve çiçekler tüm canlılığı ve doğallığıyla gözler önüne serilir. Süleyman Seyyit, Şeker Ahmet Paşa, Hüseyin Zekai Paşa bu türün en başarılı temsilcilerindendir. Halil Paşa ve 1914 Kuşağı ressamları da ölüdoğa temalı eserler vermiştir. Bunlar arasında İbrahim Çallı’nın Güzel Sanatlar Akademisi’nin bahçesinde bulunan manolya ağacından yaptığı ölüdoğalar “Çallı’nın ünlü manolyaları” olarak bilinir.
1914 Kuşağı Sanatçıları: Portre ve Otoporte
değiştirSanat tarihinde, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra resim eğitimi için yurt dışına devlet tarafından gönderilen ya da kendi imkânlarıyla giden sanatçılara 1914 Kuşağı veya Çallı Kuşağı ismi verilir. Çoğunluğu Paris'te Fernand Cormon atölyesinde ve Académie Julian'da eğitim gören bu sanatçılar, 1914 te I. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla beraber memleketlerine geri dönerler. Sanat tarihimizde açık hava resminin öncüleri kabul edilen bu sanatçılar kendilerinden önceki dönemin sanat anlayışından farklı olarak desen ve biçimden çok ışık ve renge önem vermişlerdir. Bu grup, çoğunlukla İstanbul manzaralarını tercih ettikleri için Türk İzlenimcileri olarak da tanımlanmıştır.
Ayni zamanda modern kent yaşantısı, kadın imgesi, iç mekan ve figürü de konu edinmişlerdir. Figür resmi içerisinde portre önemli bir ifade aracı olmuştur. Modernleşmeyle değişen yaşam biçimlerinin bireysel ifadelerini portre ve otoportrede görmek mümkündür. 1914 Kuşağı sanatçılarının otoportrelerinde, birbirlerini ve yakın çevrelerini betimledikleri portrelerinde modernleşmenin iç dinamikleri ve sembolizmi göze çarpmaktadır.
1914 Kuşağı'nın Manzaraya Bakışı
değiştir1914 Kuşağı sanatçılar yurda döndükten sonra Türk resim sanatı için artık yeni bir dönem başlayacaktır. Osmanlı’dan Cumhuriyet'e geçiş sürecine damgasını vuran bu sanatçılarla resim sanatı, yeni bir anlatım biçimine kavuşmuştur. Halkın kültürel değerlerinden hareket ederek halka yeni yaşam görüşünü yansıtmaya çalışmıştır. 1914 Kuşağı sanatçıları halkın seveceği ada manzaralarını, çamlıklar, koyları ve cami avluların ele almış; Hilmi Ziya Ülken,1914 Kuşağı’nın eserlerini Fecr-i Âti dönemi edebiyatına benzeterek, Fecr-i Âtinin edebiyatta aradıkları şeyi onlar resimde buldular: "Ada plajları, Çamlıklar, Kalamış koyunda sabah, Cami avluları" ifadesini kullanır. İzlenimcilik Fransız Pozitivist filozoflarının ve bilim adamlarının algıyı ve renk kuramını inceledikleri bir dönemde ortaya çıkmıştır. Osmanlı İzlenimciliği’nin ise benzer bir düşünsel temeli yoktur. Türk İzlenimcileri olarak da adlandırılan 1914 Kuşağı sanatçıları İzlenimciliği ışık-renk çeşitlemeleriyle birleşen duygusal bir anlatım tarzı olarak benimsemiş ve sanatta öznelliği öne çıkarmıştır. 1914 Kuşağı, İzlenimciliği felsefi içeriği ile değil, daha yüzeysel ele almış; kendi kişisel yorumlarıyla resme yeni bir bakış açısı ve anlatım zenginliği katmışlardır.
Kaynakça
değiştir- ^ Bereketoğlu, Hasan Vecih (Ana Yayıncılık bas.). AnaBritannica - 4. Cilt. s. 69,70.