Tartışma:Saltanatın kaldırılması

İSaltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)

Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle "halk iradesi"nin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yıpranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı.23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barış Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada ulusun akla aykırı olduğunu belirterek,saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı. ÇİSaltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922)

Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle "halk iradesi"nin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yıpranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı.23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barış Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada ulusun akla aykırı olduğunu belirterek,saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı. Ç

Yenileme değiştir

Sayfayı silip baştan oluşturdum. Fikirlerinizi bekliyorum. (85.101.164.73 benim, login olmayı unutmuştum :) ) --DenizRC 19:01, 12 Mayıs 2006 (UTC)

osman ogulları kimsenin egemeligini zorla el koymamıştır bunu syleyenler kendilerinden utanmıyolarsa atalrından utansınlar osmanlı zamanından başka türk milleti hangi zaman rahattı

Eleştirilerim değiştir

Maddede taraflı birtakım görüş ve bilgilere tarafımdan rastlanmış olup, aşağıda örnekleriyle belirtilmiştir:

  • ...Osmanlı Hanedanının Türk toplumu üzerindeki mutlak otoritesinin yıkılması ve monarşinin kaldırılarak egemenliğin halka verilmesidir. bölümü yanlış ve taraflıdır; çünkü, saltanatın kaldırıldığı dönemde osmanlı padişahlığı makamı 1908 kanuniesasiyesine göre düzenlenmiş ve sembolik bir makama dönüştürülmüştür. Bu yüzden, sultanın devlet üstünde mutlak bir otoritesi olması, o dönemde geçerli olan birşey değildir. Egemenliğin halka verilmesi kısmı ise ansiklopedik değer taşımayan sembolik bir söz; çünkü saltanatın kaldırılmasıyla birlikte halka hiçbir yeni yetki verilmemiştir. 1908 kanuniesasiyesine göre halka verilmiş olan seçme ve seçilme hakları kesintisiz olarak devam ettirilmiş olup, ilk tam demokratik seçimler ancak 1950 yılında yapılabilmiştir.
  • Saltanatın kaldırılmasının en önemli sebebi, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sonrasında çağdışı bir monarşi değil, uygar bir ulus-devlet kurmak istemesidir. tanımı da hatalıdır. Buradaki bilgiden Monarşi=Çağdışılık yada Ulus-devlet=uygar olmak gibi gerçekdışı sonuçlar ortaya çıkıyor. Çağdaşlaşma, ülkenin monarşi yada cumhuriyetle yönetiminden etkilenmez. Bunlardan bağımsız bir olgudur. Dünyadaki en demokratik ve çağdaş ülkelerden birçoğu monarşiyle yönetilmektedir. Saltanatın kaldırılmasının esas nedeni de çağdaşlaşmak değil, Atatürk'ün, istanbul hükümetiyle arasındaki yapay ikilikliğe son vermek istemesidir.
  • Saltanat yönetiminde egemenlik sadece bir kişinin elindeydi. Sultanlık babadan oğula geçiyordu. Milletin, başındaki yöneticileri seçme hakkı yoktu. önermeside yanlıştır. Millet 1908 yılında seçme ve seçilme haklarına sahip olmuş ve bunu işgal yıllarında da kullanmıştır. Yürütme yetkisi, meclis tarafından onaylanan sadrazam ve onun kontrolündeki hükümetin; yasama yetkisiyse, halk tarafından seçilen meclis'in elindeydi. Padişah'ın yetkilerinin çoğu sembolikti ve aynı seviyede sayılmasına karşın, günümüzdeki cumhurbaşkanından daha az yetkiye sahipti.
  • Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları bölümündeki bazı iddiaların gerçekliği konusunda şüphelerim var...
  • ...kimi din adamı kökenli milletvekillerinin "saltanatsız, iktidarsız hilafet olamayacağını" savunması... konusunda eksik bilgilendirme yapılmıştır. Bu fikri sadece bazı din adamları değil, değişik kadro ve statülerden birçok üye dile getirmiştir. Ayrıca bu fikri mecliste dile getiren kesimin önde gelen liderleri din adamları değil, eski osmanlı aydın ve bürokratlarıdır.
  • Saltanatın kaldırılması ile eskimiş ve çürümüş Osmanlı düzeni tasfiye ediliyor, laik ve demokratik Türkiye'nin temelleri atılıyordu. Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıyacak olan Atatürk Devrimleri'nden ilki, tutucu ve gerici kesimlerin direnmesine rağmen başarıyla gerçekleşmişti. cümlesi ise, tamamen sübjektif bir değerlendirmedir. İlk olarak, osmanlı devleti ve türkiye cumhuriyeti karşılaştırılarak hangisinin daha iyi olduğuyla ilgili sübjektif değerlendirmelerde bulunulmuştur. İkinci olarak ise, saltanatın kaldırılmasına muhalefet eden bir kesim, sırf farklı fikirleri paylaştıkları ve dile getirdikleri için, tutucu ve gerici gibi hakaret içeren ifadeler ile tanımlanmaktadırlar.--Martianmister 17:12, 6 Ocak 2007 (UTC)

Cevap değiştir

  • ...Osmanlı Hanedanının Türk toplumu üzerindeki mutlak otoritesinin yıkılması ve monarşinin kaldırılarak egemenliğin halka verilmesidir. Bu cümlede yanlış bir şey yoktur. 1908'de anayasanın tekrar yürürlüğe girmesi ile padişahın yetkileri sınırlanmış olsa da bu egemenliğin halka geçtiği anlamını taşımaz. 1. Meşrutiyet deneyiminin de gösterdiği gibi padişah iradesi anayasayı kaldırmaya yetmektedir. Ayrıca Padişah devletin başkanı olup, demokratik rejimlerde görülemeyecek olan, çok geniş yetkilere sahipir. Devletin padişah üzerinde hiçbir denetimi olmadığı gibi padişahı seçme yetkisine de sahip değildir. Cumhuriyet ile yürütme halkın seçtiği yasama organına (yani meclise) sorumlu hale geldi. Birden fazla partinin katıldığı ilk seçim 1946'de (1950'de değil) yapılmışsa da Osmanlı yönetiminin keyfiliğinin ardından Türkiye Cumhuriyeti gibi bir hukuk devletinin kurulmuş olması demokrasi yönünde büyük bir ilerlemedir.
  • Saltanatın kaldırılmasının en önemli sebebi, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sonrasında çağdışı bir monarşi değil, uygar bir ulus-devlet kurmak istemesidir. 1. Dünya Savaşı ile dünyadaki bütün büyük mutlak monarşiler (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rusya Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu, Almanya İmparatorluğu) yıkıldı. İngiltere gibi monarkı olan devletler ise yıllar önce monarkı yönetimin dışına itmiş ve monark sadece bir sembol olmuştu. Evet, 20. yüzyılın başında monarşi köhnemiş, çağdışı bir yönetim biçimidir; hiçbir toplumun ihtiyacına cevap veremez. Eğer Saltanat'ın kaldırılmasında Atatürk'ün tek amacı yönetimde ikiliğe son vermek olsaydı Ankara meclisi kendisini fes eder ve (İstanbul işgalden kurtulduktan sonra) yönetimi padişaha devrederdi. Atatürk'ün Nutuk'ta kendi sözleriyle ifade ettiği gibi saltanatı kaldırmaktaki amaç egemenliği Türkiye halkına vermektir.

Karşı Cevap değiştir

  • Saltanat yönetiminde egemenlik sadece bir kişinin elindeydi. Sultanlık babadan oğula geçiyordu. Milletin, başındaki yöneticileri seçme hakkı yoktu. Halka verilen ilk siyasi haklar 1908'de değil, 1876'da verildi. Padişah hem 1. hem de 2. meşrutiyette çok geniş yetkilere shaipti: İstediği zaman meclisi kapatmak veya tatil etmek bunların en önemlisidir. Yani bugünkü cumhurbaşkanı gibi yetkileri az değildi, fiilen devletin başıydı. 31 Mart gerici isyanından sonra tahta geçirilen 5. Mehmet Reşat'ın zayıf karakterli olması, onun İttihat ve Terakki'nin kuklası olmasına yol açmışsa da II. Abdülhamit gibi iradesi güçlü bir monark, meşrutiyete rağmen mutlak otoritesini kurabilmiştir. (Zaten bir süre sonra anayasayı da rafa kaldırmıştır.)
  • Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları: Tam olarak hangi maddenin yanlış olduğunu düşünüyorsun??
  • ...kimi din adamı kökenli milletvekillerinin "saltanatsız, iktidarsız hilafet olamayacağını" savunması...: Bu ifadeyi Toktamış Ateş'in "Türk Devrim Tarihi" eserinden aldım, o da bunu Nutuk'a dayandırıyor. Bana makul bir ifade olarak göründü.
  • Saltanatın kaldırılması ile eskimiş ve çürümüş Osmanlı düzeni tasfiye ediliyor, laik ve demokratik Türkiye'nin temelleri atılıyordu. Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıyacak olan Atatürk Devrimleri'nden ilki, tutucu ve gerici kesimlerin direnmesine rağmen başarıyla gerçekleşmişti. Bir hukuk devleti ile monarkın keyfi yönetimine tabi olan bir imparatorluk arasındaki karşılaştırmada monarşinin üstn geleceğini kimse söyleyemez, komik olur çünkü. Ayrıca saltanatı savunanlar tutucu ve gericidir çünkü statükoyu ve eski düzeni savunmaktadırlar, yeniliği reddederler.

Vahdettin ile ilgili bölümde hangi maddelerin hatalı olduğunu belirtinceye kadar doğruluk ile ilgili şablonu kaldırıyorum, taraflı şablonuna dokunmuyorum. --DenizRC 09:08, 7 Ocak 2007 (UTC)

  • 1908 yılından sonra egemenlik tamamen halka geçmiştir; yasama yetkisini kullanan meclis halk tarafından belli süreliğine seçilmektedir, sadrazam liderliğindeki hükümeti yani yürütmeyi denetleme yetkisine sahiptir. 1. Meşrutiyet dönemiyle 2. Meşrutiyet dönemleri ve bu sıralarda padişahın elindeki yetkiler arasında dağlar kadar fark vardır. 2. Meşrutiyet döneminde padişahın meclisi yada anayasayı feshetme gibi bir yetkisi yoktur, ittihatçı kadrolar 31 mart ayaklanmasından sonra kendilerini tehlikede gördükleri için padişahın tüm yetkilerini kısıtlayarak padişahlığı sembolik bir makam olarak yeniden düzenlemişlerdir. İngiltere gibi monarkı olan devletler ise yıllar önce monarkı yönetimin dışına itmiş ve monark sadece bir sembol olmuştu. demişsiniz. O yıllardaki osmanlı anayasasının birçok kısmı ingiltereden alınmış ve padişahın yetkileri de ingiltere kralının yetkileriyle eş tutulmuştur. (Bu arada, ben ilk tam demokratik seçimler dedim, çok partili seçimler değil. Türkiyede ilk çok partili seçimler dediğiniz gibi 1946 yılında olmuş, fakat Açık oy, gizli tasnif usulüyle yapıldığı için tam demokratik seçimler olmamıştır. Türkiye tarihindeki ilk tam demokratik seçimler 1950 yılında yapılmıştır.)
  • 1. Dünya Savaşı ile dünyadaki bütün büyük mutlak monarşiler (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Rusya Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu, Almanya İmparatorluğu) yıkıldı. İngiltere gibi monarkı olan devletler ise yıllar önce monarkı yönetimin dışına itmiş ve monark sadece bir sembol olmuştu. Evet, 20. yüzyılın başında monarşi köhnemiş, çağdışı bir yönetim biçimidir; hiçbir toplumun ihtiyacına cevap veremez. cümlesinde hem kendinizle çelişiyor, hemde hatalı bilgi veriyorsunuz. Verdiğiniz devletlerin hiçbiri o sırada mutlak monarşiyle yönetilmiyordu. Dünyadaki tüm büyük monarşilerin (Büyük monarşi? Ne bakımdan, neye veya kime göre büyük?) yıkıldığıysa yanlış başka bir bilgi. Bundan başka, ingiltere gibi monarkı yönetimin dışına itmiş (yani monarşiyle yönetilen) devletler olduğunu söylüyor (bu devletler Büyük monarşi olmadıklarına göre küçük monarşi midirler?) fakat aynı zamanda da monarşiyi köhnemiş ve çağdışı bir yönetim biçimi olarak görüyorsunuz. Öyleyse; İngiltere ve diğer benzer devletler köhne ve çağdışı bir yönetim şekline mi sahiptir? Yoksa ingiltere ve bahsettiğiniz devletler monarşiyle yönetilmemekte midir? Atatürk'ün yapıp yapmadıkları hakkındaysa şunları söyleyebilirim; kurtuluş savaşının sonunda yeni kurulmakta olan türkiye devleti üzerinde iki ayrı hükümet ve iki ayrı devlet başkanı vardı: gücünü halktan alan TBMM hükümeti ve Mustafa Kemal, istanbulda bulunan padişah ile sadrazam tevfik paşa başkanlığındaki osmanlı hükümeti. Savaştan sonra TBMM hükümeti türkiyenin tamamında yönetimi ele geçirmiş olmasına rağmen, yalnızca istanbulun bir kısmında hakim olan padişaha bağımlıydı. Padişahla bir türlü anlaşamayan Mustafa Kemal ve TBMM, savaş sırasında padişaha bağlılığını ilan ettikleri için, padişaha karşı gelemeyecek durumdaydılar. TBMM'yi yeniden bağımsız kılacak yegane şey, Padişahlık makamının ortadan kaldırılmasıydı.
  • 1876 yılında 1. Meşrutiyet döneminde padişaH ABDÜLHAMİDİN BÖYLE GÜÇLERİ OLDUĞU doğru olsada, 2. meşrutiyet bu güçlerin birçoğunu kaldırmış veya sembolik hale getirmiştir. Günümüzde de Cumhurbaşkanının meclisi feshetme yetkisi olmasına rağmen, bu sembolik bir yetkiden öte birşey değildir. Zaten saltanatın kaldırılması sonucu halka herhangi yeni bir yetki verilmemiştir. Bilimsel bir şekilde 1908-1913 arası dönemle 1922-1938 arası dönemi karşılaştırırsak, 1908-1913 arası dönemin diğerine nispeten daha demokratik ve özgür bir dönem olduğu kolayca görülebilir. Sultan Mehmet Reşadın zayıf karakterliliği ise, Türk-İslam Sentezcisi Tarihçilerin uydurmalarından başka birşey değildir; Abdülhamid'in devrilmesinden sonra İttihatçıların ülke yönetimini ele almasını açıklamak için ortaya atılmış bir resmi tarih yalanıdır. 1908 yılında padişahlık sembolik bir makam haline getirilip tüm yetkileri elinden alınmıştır. 1909 yılına dek padişah olmasına rağmen, meşrutiyetten sonra sultan abdülhamid politikanın tamamen dışında bir yaşam sürmüştür.
  • Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları maddesinde bir yerin doğru olmadığını söylemedim, yalnızca şüpheli olduğumu ve kaynak görmek istediğimi söyledim.
  • Din adamları TBMM içinde pek aktif ve önde gelen kişiler değillerdi. Saltanat yanlısı grubun başını çeken kişiler eski osmanlı aristokrasisi ve padişah yanlısı bürokratlardı. Birçok tarikat ve cemaatin TBMM'de temsilcileri olmasına rağmen, bunlar aktif siyasetin her zaman dışında kalmışlardır.
  • Hukuk Devleti ve Monarşi kavramları birbirine zıt kavramlar değildir. Bir devlet hem Monarşiyle yönetilip hemde bir Hukuk Devleti olabilir. Eğer bir kişi Monarşiyi savunduğu için tutucu ve gerici oluyorsa, günümüzde cumhuriyetin devamını isteyen biri olarak bende gerici ve tutucu muyum? Ayrıca saltanatın kaldırılmasına karşı çıkan birçok kişi, gerçekte monarşiye ve padişaha karşı olmalarına rağmen, sadece kendi siyasi konumlarını kaybetmemek ve Musfafa Kemal'in yükselişinden korktukları için Saltanatın kaldırılmasına karşı çıkmışlardır. (Bunların büyük bir kısmı, padişahlığa karşı oluşlarıya tanınan ittihatçılardı.)

Yukarda bahsettiğim nedenlerden dolayı Yanlış başlığını tekrar koyuyorum.--Martianmister 17:18, 7 Ocak 2007 (UTC)

Tarafsızlaştırma değiştir

İlk olarak tartışma biraz konunun dışına çıkıp kim daha çok biliyor savaşına dönmüş sanki.Son yaptığım değişikliklerle ilgili bilgi:

  • Osmanlı Hanedanının Türk toplumu üzerindeki mutlak otoritesinin yıkılması ve monarşinin kaldırılarak egemenliğin halka verilmesidir.
  1. mutlak kelimesini çıkartarak cümleyi yumuşatmaya çalıştım.Siyasi olarak bir ototritenin olduğunu reddedenler, manevi olarak bir ototrite olmadığını (en azından geneli üzeerinde) reddedemezler sanırım.
  2. egemenliğin halka verilmesi derken sonuçta anlatılmak istenen demokrasidir.Türk toplumunda demokratikleşme saltanatın kaldırımasından daha önceye dayandığı için, ayrıca önemini kaybetmemesi için:Bu Türk toplumunun demokratikleşmesi yolunda ki önemli dönemeçlerden biridir cümlesini kullandım
  • Saltanatın kaldırılmasının en önemli sebebi, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sonrasında çağdışı bir monarşi değil, uygar bir ulus-devlet kurmak istemesidir.
  1. çağdışı yerine 20. yüzyıla ayak uyduramayan tamlamasını kullandım.Buna da taraflı denmez heralde, çünkü bunun en büyük kanıtı Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmış olmasıdır.
  2. uygar kelimesiyle de aslında ne denmek istendiğini yazdım sadece (Atatürk'ün) 20. yüzyılda hedef gösterdiği muhasır medeniyetlerin, devlet sistemi
  • Saltanat yönetiminde egemenlik sadece bir kişinin elindeydi. Sultanlık babadan oğula geçiyordu. Milletin, başındaki yöneticileri seçme hakkı yoktu
  1. öncelikle yukarıdaki tartışmalar ışığında son dönemleri hariç ibaresini kullandım.
  2. Sultanlık babadan oğula geçiyordu. cümlesini ise çıkardım çünkü değişik padişahların dönemlerinde değişik sistemler uygulandı.
  • ...kimi din adamı kökenli Milletvekillerinin yerine, bazı milletvekillerinin yazdım.Nitekim çeşitli kesimlerde(asker kökenliler dahil) bu görüş bulunmaktaydı.Ayrıca meclisin küçük bir bölümünü oluşturan din adamları kökenlileri bir bölümü karşı çıktı denmeside mantık olarak yanlıştır.Zîra, o zaman yasanın çıkmasında Atatürk'ün o ünlü konuşmasına kalmaz ilk oturumda taslak yasalaşırdı.
  • Saltanatın kaldırılması ile eskimiş ve çürümüş Osmanlı düzeni tasfiye ediliyor, laik ve demokratik Türkiye'nin temelleri atılıyordu. Türkiye'yi 20. yüzyıla taşıyacak olan Atatürk Devrimleri'nden ilki, tutucu ve gerici kesimlerin direnmesine rağmen başarıyla gerçekleşmişti.
  1. eskimiş, çürümüş, demokratik gibi sıfatları çıkartarak objektif bakış açısıyla ...Osmanlı İmparatorluğu tasfiye ediliyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin... yazdım.Yani bir devletin yıkılışı ve bir diğerinin kuruluşu.eskimiş, çürümüş bir yana günümüzde bile demokraitk Türkiye ve lâik Türkiye tanımları tartışılmaktadır.
  2. tutucu ve gerici yerine literatürdeki muhafazakar terimi daha uygundur.--mach 01:19, 11 Ocak 2007 (UTC)

Cevap vermekte geç kaldığım için özür dilerim. ÖSS bütün vaktimi alıyor.

Mach'ın yaptığı düzeltmelerin maddenin yalınlığını bozduğu için hoş karşılamasam da tarafsızlık konusundaki şüpheleri dağıttığı için destekliyorum. Bu değişikliklerden sonra tartışmaya burada devam etmeye gerek görmüyorum ama isterseniz mesaj sayfalarımızda devam edebiliriz.

Yanlış şablonunu kaldırıyorum. "Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları" ile ilgili bölümün dayandığı kaynak zaten belirtilmiştir, bu konudaki itirazınızı anlayabilmiş değilim.

--DenizRC 06:33, 12 Ocak 2007 (UTC)

Hemen cevap veremediğim için özür dilerim. Derslerimle ilgilenmem gerekiyordu.

Ben de Mach'ın yaptığı düzenlemeleri onaylıyor ve destekliyorum.--Martianmister 11:28, 13 Ocak 2007 (UTC)

Saltanat-demokrasi ilişkisi değiştir

"Bu Türk toplumunun demokratikleşmesi yolunda ki önemli dönemeçlerden biridir." katılmıyorum. Pek çok antidemokratik cumhuriyet ve demokratik krallık var. Türkiye (Osmanlı İmparatorluğu) da bir zamanlar demokratik bir sultanlıktı. II. Meşrutiyet döneminde, Cumhuriyet döneminin büyük kısmından, hele hele cumhuriyetin ilk yıllarından çok daha demokratik günler yaşanmıştı. Bu cümleyi çıkarmayı, hiç olmazsa yumuşatmayı öneriyorum. Yorumlara göre kendim de yapabilirim. Filanca 14:27, 29 Nisan 2007 (UTC)

Zaten cümlede diğer olayları yok sayan ya da küçümseyen bir anlam yok.Değiştirilmesinin sebebini anlayamadım.--Machiavelli' msj 14:32, 29 Nisan 2007 (UTC)

Cumhuriyet ve Demokrasi farkı konusundaki fikrinizi doğru bulmakla beraber, bahsettiğiniz bölümün doğru olduğu görüşündeyim. Doğru, cumhuriyet döneminde demokratik kısıtlamalar osmanlıya kıyasla artmış olabilir. Ama bu saltanatın kaldırılışının türkiyedeki önemli demokratik gelişmelerden biri olmadığını göstermez. Belki yazım tarzı değiştirilebilir.--Martianmister 17:51, 29 Nisan 2007 (UTC)

Saltanatın kaldırılması, belki demokrasi önündeki potansiyel tehditlerden birini (sultan) yok etmiş olabilir. Her ne kadar bu çok ansiklopedik bir bilgi değilse de, cümleyi değiştirme konusunda israrlı değilim. iyi çalışmalar, Filanca 20:27, 29 Nisan 2007 (UTC)

Saltanat ve hilafet ile ilgili bilgilerin yanlışlığını anlamak icin yazının resmi tarihe göre
yazıldığını unutmamak gerekir. Resmi tarih ve Nutuk bir hayal ürünü plup Yanlışlığı defalarca
ispatlanmıştır. Üstüne üstlük bu bilgilerin yanlışlığı bu seneki lise tarih kitaplarına da
girmiştir. Emre Kongar'ın siyasi içerikli yazıları da kaynak olarak gösterilemez. Bu
konudaki, en doğru bilgi Necip Fzıl Kısakürek'in 

'Vatan Haini Değil Vatan Dostu Vahidüddin' kitabıdır. Ayrıca Halit Ziya Uşaklıgil,

Kazım Karabekir, Refet ve Rauf Bey'in anıları ve Lise 3 resmi İnlılap kitabı kaynak olabilir
ancak yanlışlığı ispatlanmış resmi tarih kaynak olamaz. Teessüflerimi bildirir teşekkür
ederim.
Galiba herkesin yazabildiği ansiklopedide olduğunuzu unutuyorsunuz? Boş yere teessüf etmek yerine alın klavyeyi doğrusunu yazın. Ama bunu yaparken kaynak göstermeye ve var olan içeriği tahrip etmemeye dikkat edin lütfen. Saygılar, Filanca 19:37, 9 Temmuz 2007 (UTC)


Doğrusu yukarıda yazdığı halde aynısını yazmak ne kadar mantıklıdır tartışılır. Tabiki 

sizin anlayışınızı bilemem. Galiba sizde konuyla ilgili yorumların yapıldığı bi ansiklopedide olduğunuzu unutuyorsunuz. Başkasının yorumuna mana bulacağınıza yorum yaparsanız ansiklopediyi

yozlaşmaktan kurtarmış olursunuz.
Burası tartışma sayfası. Yani maddenin nasıl geliştirileceği hakkında tartışmaların yapıldığı yer. Buraya yazdıklarınız maddede yer almış sayılmıyor. Girin ve maddeyi doğrusuyla düzeltin, kimseye teessüf etmenizin bir anlamı yok. Filanca 18:30, 6 Ağustos 2007 (UTC)
Birincisi benim teessüf etmem sizi neden bukadar ilgilendirdi anlamadım. Ben birkaç 

kaynak belirtip sayfanın yazarının gözönünde bulundurması için yazdım. Zaten yukarıda

arkadaş dediğim gibi benim düşündüklerimi yazmış. Teessüf etmem üzüldüğümden dolayı.
Zaten teessüf faydalı olsun diye edilmez Beni ilgilendirir Asıl siz madde hakkında 

konuşmak yerine bana laf çevirmeye çalışıyosunuz. Aksi yönde düşünceniz varsa soyleyin.

Benim yazdıklarıma mana bulmayın. Maddeyle muhatap olun.

' Evet milletin teessifü niye bu kadar ilgilendirdi ki. Gayet güzel açıklama yapmış arkadaş.--Aybeyzade 14:39, 16 Ağustos 2007 (UTC)

Vikipedi'yi bir uzmanlar veya yöneticiler, ne biliyim, teknik bir çekirdek kadro yazıyor zannedenlere, veya sayfaların belirli kişilerin mülkiyetinde olduğunu zannedenlere sözüm. Burda (yukarıdaki teriminizle) "sayfanın yazarı" diye bir şey yok. Sayfanın yazarı siz ve ben dahil herkes. Eğer herhangi bir maddede bir şikayetiniz varsa, hayıflanmanın hiç bir anlamı olmuyor, zira ansiklopedi ilkeleri çerçevesinde (tarafsız kalma, kaynak gösterme, vb.) girip ta kendiniz değiştiriyorsunuz. Keza tartışma sayfasına bilgi yazmanın da anlamı olmuyor, onların maddede olması gerekir. Bilmem anlatabiliyor muyum. Ayrıca, herhangi bir nedenle Vikipedi kültürünü henüz bilmeyen kişilere kuralları anlatmakta tepki duyulacak bir şey yok, ansiklopedimiz bu sayede gelişiyor. Bu çerçevede sizinle muhatap olmamda Vikipedi kuralları açısından hiç bir sakınca yok. Filanca 17:18, 16 Ağustos 2007 (UTC)

' Tartışmak BİLGİLERİ tartmak demektir. Bilgi vermeden tartışıldığını siz biliyosunuzda yukarıda onca bilgiyi verenler mi bilmiyor. Esas sakıncalı olan kişinin eleştirisini belirten tebrik yada teessüf değil sayfayı boşa doldurup siteyi yozlaştırmaktır. Acaba arkadaşın ilk yazdıklarından sonra sizin yazdığınız hangi bilgi siteye bir katkı sağladı. Anlatamıyor olabiliriz özür dileriz ama burdaki herkes maddeyle ilgili bilginin yanında veya karşısında olur ve de siteyi bu geliştirir. Başkasının teessüfü veya tebriği hakkında yorum yapılması yanlıştır. Sitede onca saçma sapan yorumlarla ilgileneceğinize ayrıntıya takılıp durmayın ve lütfen bu tartışmayı sonlandırın...'Aybeyzade 16:46, 17 Ağustos 2007 (UTC)

Demek ki size anlatmam gereken daha öncelikli bir Vikipedi kuralı var: Kişisel Saldırılar Yasaktır. Bana ve diğer kullanıcılara hitap ederken buna dikkat edin lütfen. Mesela başkalarının yazdıklarına "saçma sapan" dememek gerekir, bu günlük konuşmada olduğu üzere burada da kabul edilmez. İkinci olarak, size hatırlattığım diğer kural, yani Vikipedi'de herkesin değişiklik yapma hakkı olduğu. Bunu hatırlatmamda gocunacak bir şey olmadığı gibi ansiklopedi kurallarına aykırı bir durum da yok. Bu konuda daha fazla konuşulacak bir şey kaldığını sanmıyorum, durum çok açık. Filanca 17:51, 17 Ağustos 2007 (UTC)

Vandalların sitede yazdıkları örneğin 'Selçuklu Devletinin kurucusu babamdır' gibi yazılara saçma sapan demenin yanlış bişey olduğunu söylemeniz şaşırtıcı doğrusu. Kayıtlı kullanıcıların maddeye yaptığı katkılardan bhsetmediğimi anlamanız gerekirdi. Ayrıca istenilenin istenildiği zaman gerekli kaynak gösterilerek düzeltildiğini ya da maddenin bilgileri tartma sayfasında düşüncelerini uygun bir dille yazarak belirtmesinin hiç bir sakıncası olmadığını bende gayet iyi biliyorum. Bencede bu maddeye hiç bir katkısı olmayan tartışmayı sonlandırmanın zamanı geldi--Aybeyzade 14:54, 18 Ağustos 2007 (UTC)

Bu benim açımdan bir tartışma değil. "Ahh keşke şöyle olsa madde, size teessüf ederim" mealinde konuşanlara her zaman yaptığım ve yapacağım bir hatırlatma: Kurallara uyduğu sürece herkesin bu ansiklopedide düzeltme yapma hakkı vardır. Filanca 17:10, 29 Ağustos 2007 (UTC)

Sen milletin konuşmasıyla dalga geçemezsin üslubuyla alay e-de-mez-sin. İsteyen istediği gibi yazar. Konuşmada bi sakınca varsa savunduğum için zaten bende atılırdım. Senin tek yaptığın laf salatası. Evet keşke madde böyle olsaydı sanada teessüf ederim onada bunada sanane kimin neye ne tepki vereceğinden. Şu şu maddede şöyle Bu maddede böyle Şöyle yapamazzın böyle yapamazsın İstediğimi yazarım yazıomda.Gel de mani ol. Burda ona buna gıcıklık yapıp Adamın kafasını bozma bak işine Aynı şeyleri tekrar edip durma--Aybeyzade 15:46, 1 Eylül 2007 (UTC)

Kimsenin üslubuyla alay etmiş değilim. Maddelerin kötü olmasından yakınanlara bugüne kadar hep bu uyarıyı yaptım, hep de yapacağım. Bu Vikipedi kurallarına aykırı olmadığı gibi, deneyimsiz kullanıcılara yol göstermek yararlı bir davranıştır. Bu arada, sözlerime "laf salatası" gibi aşağılayıcı ifadeler yakıştırıp "adamın kafasını bozma" gibi mahalle üslubuyla konuşmamanızı rica ederim. Burası medeni bir ortam, bu tür saldırganlıklara yer yok. Ayrıca "istediğimi yazarım, gel de mani ol" da ne demek? Kurallara uyduğun, başkalarına saldırmadığın sürece istediğini yazabilirsin elbette, ama konu neden buraya geldi, ben senin yazdıklarına bir şey söylememiştim ki? Yoksa "tessüf ederim" diyen sen miydin? :) Filanca 18:42, 1 Eylül 2007 (UTC)

Muhasır... değiştir

  • Merhabalar,
"Saltanatın kaldırılmasının en önemli sebebi, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sonrasında 20. yüzyıla ayak uyduramayan Osmanlı monarşisi yerine, 20. yüzyılda hedef gösterdiği muhasır medeniyetlerin, devlet sistemi olan ulus-devlet'ni kurmak istemesidir. "

Bir tanım cümlesi olarak pek de doğru sayılmaz. Öncelikle Osmanlı monarşisi yerine saltanatı lafzını kullanmamız doğru olabilir. Ayrıca 20. yüzyıla ayak uyduramayan Osmanlı monarşisi tabiri doğrudan bir yorumdur, taraflı olarak da yorumlanabilir ve çıkarılmalıdır. Tanımın en hazin kısmı da muhasır sözcüğüdür; muhasır hasrdan gelir ve "çevreleyen, (etrafını) saran" anlamına gelir. Sanırım kullanılmak istenen sözcük muhasır değil muasır sözcüğü idi. Madde ile ilgilenen arkadaşlardan bu tanımı düzelten olmazsa ben düzeltmeyi planlıyorum, fakat maddenin geri kalanıyla uyumlu olması açısından maddenin kalanına da katkıda bulunmuş birisinin düzeltmesi daha iyi olacaktır. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - Noumenon mesajkatkılar 20:43, 1 Eylül 2007 (UTC)

Ben nerden tanıyım yazanı benimle aynı şeyleri düşündüğü için savundum sadece. Uyarılarınıza kimsenin bişey dedii yok Aynı şeyi başından beri tekrar edip durmanıza kızdım. Sizin mahalle ağzı dediğinize biz burda posta koyma deriz. Sizin ne demek istediğinizi en başından anladık zaten e ufak ayrıntılara takılıp aynı şeyleri tekrar etmeye de kusura bakma ama laf salatası denir.--Aybeyzade 11:31, 2 Eylül 2007 (UTC)

Vahdettin'in Kurtuluş Savaşı'nı Baltalama Çabaları değiştir

Bu bölüm doğrudan Saltanatın Kaldırılmasıyla alakalı değil, Padişah Vahdettin ile alakalı. O yüzden bahsedilen bölümü Padişah Vahdettin'in kendi sayfasına taşıdım.--Martianmister 12:33, 2 Eylül 2007 (UTC)


Sultan Vahdeddin'in Kurtuluş Savaşını Başlatma Gayretleri değiştir

Tartışmaların Vahdeddin maddesinde yapılması bence dedaha doğrudur--88.225.232.78 13:54, 4 Eylül 2007 (UTC)

Bütün Islam alemi Tarihlerinde hic Osmanli Topraklarina girmemis olsalarda,Osmanli Padisahin bütün Müslümanlarin Halifesi oldugunu Kabul etmis ve ona baglanmislardir.Taki Canakkaleye gönüllüler akmis,Parasal yardimlarda bulunmuslardir.Müttefik gücler icin en büyük tehtit Padisahdir.Kendileri gelip öldüremikleri icin baska yollara basvurdular. Halki, Milletin gözünden düsürmek icin yalanlar uydurup durdular.Istanbul Meclisi Damat ferit Pasa,Enver Pasa gibilerin maaslarini Ingilizlerden alir oldular. Istanbulun isgalinde Ingilizler emirleri verir,Padisaha imzalatirlardi.Atatürkün anlattigina göre Samsuna gittigi gece Padisah Vahdettinle görüstügünü,ve ondan Vasiyetler aldigini söyler.Gizlice silah yardimi yapilir. Anadoluya giden Cenazelerde Silah yollandigi yaziliyor. Halifeligin Kaldirilmasi Islam Ülkelerinin teker teker zapt edilmesine yarar. Önce Musul,Kerkük,Pakistan,Afganistan,Hindistan v.s Ingilizler tarafindan Isgal edilir, soyup soyulur. Sonuc. 20 Sene Askeri Diktatörlük.Idamlar,Hapisler,Tek Parti CHP.........Asilan Basbakan.


Arkadasima katiliyorum. Padisaha verilen yetkiler Parlamento'da bir VETO hakki. Gercek Emirler Ingilizlerden verilir ve uygulanmazsa, Cezalar verilirdi. Cesitli kaynaklardan ve Mustafa Kemalin kendi ,,The Times muhabirine verdigi Reportajdan'da ögrendigimize göre Vatani kurtarma görevini bizzat Sahitler önünde Padisahdan aldigini, Sarayin bekci kulübesinde kimin nerde oturdugunu anliyoruz. Istanbul Silah Deposunu bastirip, Silahlari Yildiz Sarayina saklattigini, ve bu Cephaneyi Taputlar icinde Anadoluya kacirttigini biliyoruz.

TBMM - BMM değiştir

saltanatı kaldıran Türkiye Büyük Millet Meclisi değil Büyük Millet Meclisi'ydi. Bu şekilde kullanmak anokronizme yol açıyor. Metin işinde bu duruma işare edilmeli.

"Saltanatın kaldırılması" sayfasına geri dön.