Türkmen mitolojisi

Türkmen'lerin efsanevi karakterleri arasında, hayvanlar dünyasıyla ilgili olarak, hayali kanatlı sürüngenlerin - yılanlar, api ejderhaları, bir düzine sumsar, kurgusal ve efsanevi temsilcisi bulunan kuşlardan sonra ikinci sırada yer aldıkları söylenmelidir.[1]

Türkmen mitolojisinde Aždarha, Yuha, Api gibi ve daha birçok mitolojik karakter bulunur.

Olay örgüsü

değiştir

Aždarha arap dilinden gelen terimle ilgili olarak, hiç şüphesiz Türkmenistan'da dahil olmak üzere Orta Asya'nın gerçek büyük yılanlarından birinin adıdır. Mahtumkulu Firaki de dahil olmak üzere klasik Türkmen şiirinde "yılan" terimi mecazi olarak şu veya bu güzel kadının uzun siyah saçlarına atıfta bulunmak için kullanılır. Bir yılanın görüntüsü eski bir kökene sahiptir. Antik Mısır mitolojisinde, karanlığın ve kötülüğün sembolü ve Radyum güneşinin düşmanı olan büyük bir yılan olan Apophis'in şahsiyeti olduğunu söylenebilir.

Sumsar (kertenkele) - genellikle popüler kültürde popüler bir karakter olarak ortaya çıkan efsanevi bir ejderha. Büyük olasılıkla, geri kalan türleri büyük kertenkeleler olarak korunan menşeli hayvanların gerçek temsilcilerinin rolünü oynadılar. Api (engerek) ve sumsar (kertenkele) görüntüleri yurt dışından Türkmenistan topraklarına getirildiyse, folklor-edebi varlığı sınırlı olurdu.

Aždarha ve Voukha, özellikle Moghadam Brahma gibi karakterler sadece Türkmen'lerin ve bazı akrabalarının veya komşu milletlerin milli ve halk eserlerinde büyük ölçüde görülmez.[2]

Türkmen'lerin hikâye ve efsanelerine göre Aždarha, uzun süredir insan görmemiş, hatta İnsan sesi bile duymamış büyük bir yılan şeklinde zorlu yerlerde ve vahşi doğada canlanıyor. Bu süre ve "deneysel" dönem, Genellikle kırk yıllık bir belirleme ve değerlendirmeden sonra, yılan yavaş yavaş boyutunu artırır, bir ejderha olur ve sadece korkutucu bir boyut elde etmekle kalmaz, aynı zamanda ayrıca alışılmadık dönüşünde bir kurdun büyülü özelliklerini kazanır ve farklı canlıların şekillerini almaya eğilimlidir.

Karakterler ve hikayeler

değiştir

Çoğu medeniyete göre ejderhalar hazinenin saklandığı yer ve yerlerde yaşar ve onu korurlar. Bir rivayete göre 18-19 yüzyıllar aralığında Türkmenistan'ın Ahal eyaletinde bulunan Anav şehrinde bir dağ'ın üzerinde sürekli çan sesleri gelirmiş, köylüler bu seslerin ne olduğunu öğrenmek için dağ'a çıkmışlar. Ve bir ejderha'nın çan çaldığını görmüşler, baksalar ejderha'nın boğazında büyük bir çubuk varmış, ejdarha yardım istemek için çan çalıyormuş. İnsanlardan biri eline bir baston almış ve baston'un eğri ucu ile ejderha'nın boğazından çubuğu çıkarmayı başarmış. Ejderha ise insanlara teşekkür etmiş ve dağ'ın içindeki hazinesini insanlara vermiş. İnsanlar ise o hazineyle bir cami inşaat etmiş ve caminin duvarlarına ejderha resimleri ve desenlerini koymuşlar. Ancak 1948 Aşkabat depremin'de yıkıldığı söylenir.

Gorkut Ata'nın kitabında Salur Kazan, 7 başlı ejderhayla savaşmış ve onu öldürmüştür.

Garahan Döw(Karahan dev), eski türk mitolojisindeki karakterlerden biri olan Garahan Döw, ten rengi gri olan uzun boylu ve gri bir devdir. Devler türkmen edebiyatında ve hikâyelerde etkisini oldukça hissettiren bir karakterdir.

Köroğlu destanının Bezirgen kolunda, Bezirgen ölmeden önce Köroğlu'na kız kardeşini Garahan Döw'den korumasını vasiyet etmişti. Daha sonra Köroğlu Garahan Döw ile savaşmış ve onu kılıcıyla ikiye bölmüştür.

Bir türkmen klasiği olan Akpamyk (Akpamuk) hikâyesinde'de devlerin önemli bir yeri var.[3] Hikâyede Akpamuk ağabayilerini nihayetinde bulmuştur. Ve onların mağaradaki evlerini temizledikten sonra, ateş yakmaya çalışmış ama başaramamış. Daha sonra karşıdaki bir mağaranın içinde duman çıktığını görmüş ve oraya gitmiştir. İçeride beyaz tüyleri olan bir dev varmış, dev ise kıza neden geldiğini sormuş ve sürekli onu yiyebileceğinden bahsedip durmuş. Ateşin külünden istemiş, dev ateşten yararlanabileceğini ama karşılığını alıcağını söylemişti. Ertesi gün dev Akpamuk'un mağarasına gelmiş ve onun kapının deliğinden parmağını çıkarmasını ister, Akpamuk parmağını çıkarınca dev onun parmağını ısırıp kanını emmeye başladı, bu her gün tekrarlanıyordu Akpamuk'un abileri onun çok zayıfladığını fark etmiş, ertesi gün dev kan içmeye geldiğinde, kızın kardeşleri birden dev'in üzerine fırladı ve onu parçalara ayırdı ama kafası yuvarlanarak kaçtı kardeşleri kafayı yakalayamadı. Birkaç gün sonra devlerden bir ordu gelmiş ve Akpamuk'un bütün ağabeylerini yemiş sadece kemiklerini bırakmışlardı, sadece Akpamuk saklanmayı başarabildi.