Osmanlı İmparatorluğu'nda elçi kabul töreni

Elçi kabul töreni, yabancı devlet elçilerinin sadrazam ve padişahın huzuruna belli bir protokole göre kabul edildiği, Osmanlı Sarayı’na has bir törendir.

Elçi Alayı, 18. yüzyıl
Elçi Heyeti’nin Topkapı Sarayı’nın İkinci Avlusundan Geçişi
Sultan III. Ahmed'in Avrupalı bir elçiyi kabulü, 18. yüzyıl
Elçi Onuruna Sarayda Verilen Yemek, 18. yüzyıl

Tören, Osmanlı Devleti'nin büyüklüğünü elçilere göstermeyi amaçlar.[1] İlk elçi kabulü, II. Murad tarafından Edirne Sarayı’nda Milano elçisi Benedicto’nun kabulüdür. (1432-1433)[1] Başkentin İstanbul'a nakledilmesinden sonra elçi kabulleri Topkapı Sarayı'nda gerçekleştirildi. Son defa elçi kabul eden Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin’dir. Osmanlı sarayındaki elçi kabul törenlerinin ayrıcalığı Osmanlı devlet örgütünde yer alan resmiyetin ve protokolün sürekliliğidir. Bu törenler 19. yüzyıla kadar Osmanlı'nın çok değişmeyen devlet yapısının ve güç göstergesinin simgesi olmuştur.[2]

İslam'ın misafirlere karşılıksız biçimde saygı ve ikramı emretmesi, Osmanlı elçi kabul geleneğini şekillendiren önemli bir etmen olmuştur.[3] Avrupa elçileri, dönemin Avrupa uygulamasına yakın bir davranışa tabi tutulmuştur ancak tayinat usulü (elçilerin tüm masraflarının Osmanlı devleti tarafından karşılanması) gibi Avrupa’da benzeri bulunmayan, Osmanlı diplomasisine özgü uygulamalar da söz konusudur.[3]

Elçilerin Osmanlı topraklarına gelişi değiştir

Bir yabancı elçinin beraberindekilerle Osmanlı Devleti'ni ziyaret etmeleri, sultanın iradesi ile gerçekleşirdi. Elçinin gelişi için ilgili hükümdara sultan tarafından ferman şeklinde gönderilen belgede, elçinin beraberinde bulunan kişilerin tam sayısı, Osmanlı topraklarına ayak bastıkları andan itibaren ve İstanbul'daki ikamet edecekleri dönem boyunca faydalanabilecekleri haklar birer birer belirtilmiştir.[3] Elçilerin yol boyunca geçtikleri yerlerin idarecileri tarafından karşılanmış, kendilerine ikramda bulunulmuş ve konaklama yerleri hazırlanmıştır.

İstanbul'a ulaşan batılı elçilerin ağırlanması için 15. ve 16. yüzyılda Çemberlitaş'taki Elçi Hanı (Balyos Hanı) veya Nemçe Hanı diye bilinen han batılı elçilerin ağırlanması için kullanıldı. Doğudan gelen geçici elçiler ise, Üsküdar 'dan alınıp İstanbul'da kendilerine ayrılan bir konağa yerleştirilmiştir. Elçilerin oturdukları binaların kapılarında “yasakçı” adı verilen yeniçeriler nöbet tutmuşlardır. Osmanlı topraklarında kaldığı sürece elçilere mihmandarlar yardımcı olmaktaydı.

Elçi huzura kabul edilmeden önce reisülküttab ile görüşür; siyasi görüşmelerini ve isteğini ona bildirirdi. Siyasi müzakereler elçilerle reisülküttab efendi arasında yapılır ve varılan sonuç reisülküttab tarafından divana arz edilirdi. Eğer uygun görülürse elçi önce sadrazam, sonra padişah tarafından kabul edilirdi. Bu kabul, bir törenden ibaretti. Tören, elçinin büyükelçi olmasına ve bağlı bulunduğu ülkenin Müslüman olup olmamasına göre değişirdi. Elçilerin huzura kabulleri genellikle ulufe dağıtma gününe (üç ayda bir maaş verilen Salı günü)[2] getirilir; böylece devletin ihtişamını gösterecek bir güç gösterisi sergilenirdi.

Elçilerin sadrazam tarafından kabulü değiştir

Elçinin sadrazam tarafından kabulü sırasında elçi ikamet ettiği konaktan alınıp merasimle Tophane iskelesine götürülür, oradan Kireç veya Vezir İskelesi'ne getirilirdi.[4] İskelede merasim birliği tarafından karşılanan elçi, Kireççibaşı odasına götürülerek kahve, tatlı, gülsuyu ve buhur ikram edilir ve kendisini Sahil Sarayı’na götürecek alay hazırlanıncaya kadar oturtulurdu. Alay hazırlandıktan Çavuşbaşı'nın arkasından Sahil Sarayı’na gelen elçiyi Dîvân-ı Hümâyun tercümanı karşılar, mihmandarı ile çavuşlar kâtibi ve emini önüne düşerek Arz Odası’na götürürlerdi. Başka bir kapıdan ise sadrazam, sağ tarafında sadaret kethüdası, sol tarafında kapıcılar kethüdası ve önünde sadaret ricali olarak Arz Odası’na girerdi. İki tarafa selam veren sadrazamın selamını duacı çavuş yüksek sesle alır ve yerine otururken de divan çavuşları alkış tutardı.[4] Elçi gelip vezir-i azamın eteğini öptükten sonra bir iskemleye (Müslüman bir ülkenin elçisi ise sedir veya yastık üzerine) oturtulurdu.[4] Elçi, itimadnamesini teslim ettikten sonra hatırı sorulur; sohbet sırasında şerbet ve buhur merasimi icra olunurdu. Elçiye hil'atler giydirildikten sonra kaldığı konağa uğurlanırdı.[4] Getirdiği nâme, Dîvân-ı Hümâyun tercümanı tarafından çevirilip, saptanacak ileri bir tarihte törenle padişaha sunulurdu.[2]

Elçilerin padişah tarafından kabulü değiştir

Zamanı geldiğinde padişah tarafından huzura kabul edilmek üzere elçi ve yanındakilere özenle süslenmiş atlar gönderilirdi. Elçi, sarayın orta kapısında attan iner, nöbet odasında dinlenir, kılıçları ve atları birinci avluda bırakılırdı. Elçi biraz sonra önüne düşen çavuşbaşının ardında Orta Kapı'dan içeriye girerdi. Bu esnada avludaki bütün askerlerin tamamen sessiz ve hareketsiz duruşları her zaman yabancı elçi ve diplomatların hayranlığını çekmiştir.[4] Kendilerini karşılayan kapıcılar kethüdası'nın ardından Divanhaneye giren elçi, her selam taşında duran saray mensubu memurları selamlayarak Kubbealtı'na girer; Divit Odası'ndan çıkarak divandaki makamına gelmekte olan sadrazamın eteğini öper; kendisi için belirlenen yere oturup yeniçerilere ulufe dağıtılması işlemini izler; ardından vezir-i azamın sofrasında yemek yerdi. Yemek esnasında padişah divanı gören küçük bir pencerenin önüne gelir; elçilerin hediyeleri padişahın oturduğu pencerenin önünden geçirilip iç hazine görevlisine teslim edilirdi. Yemeğin ardından elçi ellerini yıkar ve daha sonra hazine önünde ona ve maiyetine hil'atlar giydirilirdi. Bir süre dinlendikten sonra Arz Odası’na alınır ve kendisine Hristiyan ülke elçisi ise yer, Müslüman ülke elçisi ise padişahın eteği öptürülürdü. Arz Odası'nda padişah elçiyi ve yanındakileri ayakta karşılardı. Elçi, ziyaret sebebini ve hükümdarının selam ve hürmetlerini bildiren kısa bir nutuk söyler; elinde tuttuğu namesi vezirler sırasındaki en küçük vezirden sadrazama kadar elden ele ulaştırılırdı. Sadrazam, aldığı nameyi padişahın tahtının sol yanındaki yastığın üzerine koyardı. Elçiler padişahla karşılıklı konuşmaz; sözleri divan-ı hümayun tercümanı tarafından sadrazama tercüme edilip o da padişaha söylerdi. Bizzat padişah “izin” dediğinde iki kapıcıbaşı tarafından tekrar elçiye yer öptürülüp maiyyetiyle beraber konağına veya seferathanesine geri götürülürdü.[4]

Kaynakça değiştir

  1. ^ a b Yıldırım, İbrahim. "Edirne Sarayı'nda ve Topkapı Sarayı'nda Minyatürlere Yansıyan Elçi Kabul Sahnelerindeki Osmanlı Devleti'nin Diplomatik Gücü" (PDF). webb.deu.edu.tr/. Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 1 Sayı: 1. 27 Nisan 2016 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Nisan 2016. 
  2. ^ a b c Renda, Günsel. "Osmanlı Sarayı'nda Görkemli Bir Protokol: Elçi Kabul Törenleri". www.obarsiv.co. Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi Voyvoda Caddesi Toplantıları 2005-2006. 15 Ocak 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Nisan 2016. 
  3. ^ a b c Düzbakar, Ömer. "XV-XVIII. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nde Elçilik Geleneği ve Elçi İaşelerinin Karşılanmasında Bursa'nın Yeri" (PDF). www.sosyalarastirmalar.co. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt 2, Sayı 6. 31 Ekim 2014 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Nisan 2016. 
  4. ^ a b c d e f Doksat, Kerem. "Günümüz Diplomatları ve Osmanlıda Elçi Kabulü". sufizmveinsan.com/. Sufizm ve İnsan Sitesi, 6 Mart 2007. 25 Temmuz 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 12 Nisan 2016.