Kullanıcı:Argumann/Çalışma2


Nutuk değiştir

Nutuk adlı eserin ilk baskısı Osmanlıca olarak 1927 yılında Ankara'da yayımlanmıştır. Bu eserin Türkiye'de tab' ve neşrî hakkı Türk Tayyare Cemiyeti'ne tevdî buyurulmuştur.

Özgün kopyalar değiştir

TBMM e-kütüphanesinde 1927 yılına ait renkli ve renksiz olmak üzere iki ayrı baskısı yer almaktadır.

Nutuk'un TBMM e-kütüphanesinde bulunan renkli baskısı vesikalar hariç 627 sayfa olup ekler kısmında haritalar bulunmaktadır. [1]

Nutuk'un TBMM e-kütüphanesinde bulunan renksiz baskısı vesikaları ile birlikte tek bir dosyada kamuoyuna sunulmuştur. Esas metin 543 sayfa, muhteviyatına aid vesaik 303 sayfadır. Dosyanın toplam sayfa sayısı 853'tür. [2] TBMM koleksiyonunda yer alan bu eser, basılan ikinci elli bin arasındaki 28383 sayılı baskısıdır.

Nutuk'un kitaplaştırılma serüvenine ilişkin haber için bkz. [3]

Nutuk okuma yöntemi değiştir

Nutuk bir tarih kitabı değildir[4], ancak tarihi bir belge olarak kabul edilebilir. Öznel ve nesnel boyutları vardır. Dönemin koşullarını ve Atatürk'ün bu olaylara bakışını yansıtır. Nutuk, ayrıca kişisel ve/ya siyasal bir hesaplaşma içerir. Bu yönleriyle özneldir. Ancak Nutuk aynı zamanda tarihi vesakilara dayanır ki bu yönüyle nesneldir. Ancak unutulmamalıdır ki, Atatürk kendisini doğrulayan vesikaları kullanmıştır.

Nutuk okuması yaparken aslolan yargılamak veya övmekten ziyade Nutuk'u anlamak olmalıdır. Nutuk'u anlama, Cumhuriyet'in kuruluş dönemine ve sonrasına ışık tutacaktır.

Nutuk'ta hata olması veya Nutuk'taki birtakım öznel yorumların gerçeği yansıtmaması Nutuk'un tarihi bir belge olarak değerini azaltmaz. Nutuk okuması yaparken karşılıklı okuma yapılmalıdır. Farklı öznel yargılar, Nutuk'un öznel yargılarıyla karşılaştırılabilir. Örn., Nutuk ve Karabekir’den Cevaplar

Bununla birlikte yapılmaması gereken Nutuk'tan hareketle, tarihi vatan hainleri ve kahramanlar olarak okumaktır. Cemal Kutay'ın şu sözleri düşünmeye değer:

"Bir başka garibime giden olay Milli Mücadele’ye ihanet ettikleri söylenen 150′liklerin tespiti hikâyesi. Nutuk’ta buna ait açık bir şey yok. Sadece “150″likler vatandaşlık haklarını kaybettiler ve memlekete alınmadılar” diyor. Hâlbuki çok iyi biliyor ki 150′liklerin arasına konan bir adam var ki O’nun Samsun’a çıkmasını temin etmiş: Dâhiliye Nazırı Mehmet Ali Gerede. Dâhiliye Nezareti’nde 1100 altın var, 1000 altını ona vermiş, örtülü ödenekten. Aynı adam Ferit Paşa kabinesinde Dâhiliye Nazırı diye 150′lik listesine konuyor. Damat Ferit’in yaveri olmaktan başka kabahati olmayan Tarım Mümtaz Göztepe de bu listedeydi. Pırıl pırıl bir kalem erbabı. Çok büyük acılar içinde öldü. Atatürk bunları bilmeye mecburdu. Çünkü tarih, onun kadar büyük mesuliyetler aldığı halde, onun kadar toleranslı bir adam kaydetmez." [5]

İlginç bir anekdot olarak belirtilmelidir ki Bozdağ'a göre Vahdettin'e ilk hain diyen Celal Bayar'dır:

"Mustafa Kemal Meclis’te yaptığı konuşmalarda sürekli padişahtan büyük bir saygıyla bahsediyor. Ama Londra Konferansı söz konusu olunca, Anadolu’yu tek başına temsil etmek isteyen Mustafa Kemal, İstanbul hükümetine başvuruyor. Diyor ki, “Biz temsil edelim. Siz tesir adlındasınız çünkü”. Sadrazam Tevfik Paşa “İkimiz de davet edildik. Beraber gidelim” diyor. Mustafa Kemal bu konuyu konuşmak için padişahtan randevu istiyor. Padişah bu randevuyu vermiyor. Çünkü tek başına gitmesini istemiyor. Çünkü bu, İstanbul Hükümeti’nin ekarte edilmesi demekti. Nitekim sadrazam gitti, konuşmalara başlanacağı zaman, “Ben rahatsızım, bütün konuşmaları Ankara hükümeti yapacak” dedi. İşte Mustafa Kemal’in değiştiği yer burasıdır. Sonra Celal Bayar, Meclis’te bir konuşma yaparak ilk defa “Hain Vahdettin” deyimini kullanmıştır. Mustafa Kemal’in müsaadesiyle. Fakat bütün meclis ayaklanmış, ertesi gün kıyametler kopmuş. Güçlükle yatıştırıyorlar Meclis’i. Bayar’ı, bu “hain” lafı yüzünden öldürülmekten kurtarıyorlar.[6]

Kaldı ki Kutay Vahdettin'in kazanılan zafer karşısında sevindiğini ve namaz kıldığını belirtir:

Son Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa’nın torunu Ali Şefik’in hatıraları yayınlandı, burada büyük zaferi haber aldığı gün Vahdettin bir cuma namazı kılmış, “Ben zaten O’nun bunları başaracağını biliyordum” diye ağlayarak şükran duası yapmış. ... [Vahdettin Mustafa Kemal'in] İdamını istemiş, ama asılmamış, memleketini kurtarmış. Hain olmak başkadır, gafil olmak başkadır. Vahdettin’in gözyaşı dökmesi hatasını anladığını gösterir. Elbette Vahdettin de o memleketin evladı. İnsanlar hayatlarında hiç hata yapmazlar mı? Bütün mesele o hatayı kabul etmek. Çünkü milli mücadele bir mucizeydi. Herkes mucizeye inanmakla mükellef değildir. Mucizeye inanmayan adamları da bizim hain diye mühürlemeye hakkımız yoktur. [7]

Sonuç olarak hainlik-kahramanlık üzerinden bir tartışma yürütmek, Nutuk'un dönemin koşullarına uygun bir şekilde okunduğu/yazıldığı gerçeğini dışlar. Tartışmayı nesnellikten uzaklaştırır v e öznelliğe sürükler. Kutay'ın en vurucu cümlesi ise Türkiye'de Nutuk'un neden gerçekten bilimsel bir tartışma içinde değerlendirilemediğini gösterir: "Atatürk’ün o kadar düşmanı var ki. Onlara malzeme vermek istemedim." [8]

Nutuk ile ilgili tartışmalar değiştir

  • 19 Mayıs 1919 Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı mıdır?
Karşı Görüş: Kazım Karabekir'e göre 29 Kasım 1918'dir.
  • Vahdeddin hain miydi?
Nutuk: "Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahdettin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği denî tedbirler araştırmakta." [9] [10]
Karşı Görüş:Hayır [11]
Karşı Görüş:Hain değil, gafildi.[12]
  • Vahdeddin "Sevr muahedesini ayağa kalkmak suretiyle kabul etmiş" midir?
Nutuk: Evet.[kaynak belirtilmeli]
Karşı Görüş: "Son Sadrazam Tevfik Paşa'nın oğlu İsmail Hakkı Okday"[13] [14]
  • Vahidettin hükümeti tarafından Sevr imzalandı mı?
Nutuk: "Vahdettinin hükûmeti tarafından 10 Ağustos 1920 de imza edilmiştir."[15]
  • Atatürk'e göre Sevre bir proje midir antlaşma mıdır?
Nutuk: Atatürk bir çok yerde Sevr'den proje olarak söz etmektedir. Ancak Sevr'in bir antlaşma olduğunu belirttiği yerler de bulunmaktadır. Örneğin: "Sevr Muahedesi, Türk milleti için o kadar meş'um bir idam kararnamesidir ki, onun bir dost ağzından çıkmamasını talep ederiz." [16]
Karşı Görüş: Kadri Mısırlıoğlu'na ve Mustafa Armağan'a göre Sevr bir projedir.
  • Lozan bir zafer midir?
Nutuk: "Bu [Lozan] muahedename, Türk milleti aleyhine, asırlardanberi hazırlanmışl ve Sevr Muahedenamesile ikmal edildiği zannedilmiş, büyük bir suikastin inhidamını ifade eder bir vesikadır. Osmanlı devrine ait tarihte emsali namesbuk bir siyasî zafer eseridir!" [17]
Karşı Görüş: Mustafa Armağan'a göre "Lozan o kadar hezimet ki ki, ancak Sevr projesiyle mukayese edince başarilı gözükebiliyor." [18]


Nutuktan Alıntılar değiştir

  • İstiklâl-i tam, denildiği zaman, bittabi siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, harsî ve ilâ.. her hususta istiklâl-i tam ve serbestî-i tam demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet, millet ve memleketin, manayi hakikîsile bütün istiklâlinden mahrumiyeti demektir.
  • Efendiler, açık ifade edeceğim, beni mazur görünüz; herbirinizin salâhiyet-i fevkalâde ile intihap olunmasına ve salâhiyet-i fevkalâdeye malik bir Meclisin teşekkülüne ve bu Meclisin, memleketin mukadderatına vazıulyet bir mahiyet iktisap etmesine çalışan, benim! Bunda muvaffak olmak için en yakın arkadaşlarımla fikir mücadelesi yaptım. Bütün hayatımı, mevcudiyetimi, bütün şeref ve haysiyetimi mehalike ilka ettim. Binaenaleyh bu, benim eserimdir. Ben, eserimi tezlil ile değil, ilâ ile muvazzafım. 636
  • Hayır Efendiler, bizim mühim ve asıl olan vazifemiz, siyaset yapmak değildir. Bizim ve bütün memleket ve milletin bugün yegâne vazifesi, topraklarımızda bulunan düşmanı süngülerimizle tardetmektir. Bunu yapamadıkça, siyaset bir lâfzı bimanadan ibaret kalır. 638
  • Gerçi, asıl olan millettir, heyet-i içtimaiyedir. Onun da irade-i umumiyesi, Mecliste mütecellidir; bu her yerde böyledir. Fakat, fertler de vardır. Meclis, memleket ve devlet işlerini fertlerle, şahıslarla, yapmaktadır. Her devletin umurunu tedvir eden şahıs ve şahıslar meydandadır. Hakikati, bimana nazariyatla inkâra mahal yoktur. 638
  • Birtakım Efendiler de; Başkumandan, millete angariye yaptırıyor demişler, halbuki kanunun memlekette angariyevi menettiğinden bahsetmişler. Bu doğrudur Efendiler; fakat ihtiyaç, tehlike, bize her şeyi meşru göstermektedir. Ordunun ihtiyacatı, millete angariye yaptırmayı istilzam ediyorsa, bunu yapıyoruz ve en doğru kanun, budur. Milletin ve ordunun mağlûp olmaması için, kanun buna mânidir diye, lüzumlu gördüğüm tedbiri almakta tereddüt etmiyeceğim.640
  • Bir defa, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yalnız teşriî bir Meclisi Meb'usan değildir. Salâhiyet-i icraiyeyi de haiz bulunuyor. Böyle dahi olmasa; memleketin, devletin, her türlü umuruna ait mukarreratı, vaktınden evvel alenen mevzuubahs etmek, ifşa eylemek, dünyanın neresinde görülmüştür. 636
  • Bunun neticesi ne oldu, Efendiler; biliyor musunuz? Başkumandanlık iki gündür, muğlâk ve muallâk bulunuyor. Bu dakikada ordu, kumandansızdır. Eğer ben, orduya kumanda etmekte devam ediyorsam gayrıkanunî kumanda ediyorum. Mecliste tecelli eden reye göre, derhal kumandadan keffiyet etmek isterdim ve Başkumandanlığımın hitam bulduğunu hükûmete iblâğ ettim. Fakat gayrıkabili telâfi bir fenalığa meydan bırakmamak mecburiyeti karşısında bulundum. Düşman karşısında bulunan ordumuz, başsız bırakılamazdı. Binaenaleyh, bırakmadım, bırakamam ve bırakamayacağım.” 642
  • Sine-i millette serbest bir fert olmak kadar, dünyada bahtiyarlık var mıdır? 644

Zafer değiştir

  • Her safhasile düşünülmüş, ihzar, idare ve zaferle intaç edilmiş olan ve bu harekât, Türk ordusunun, Türk zabitan ve kumanda heyetinin, yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklâl fikrinin lâyemut (ölmez) abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun Başkumandanı olduğumdan, ilelebet mes'ut ve bahtiyarım. 658

İkinci Grup değiştir

  • İkinci Grup teşekkül ediyor. 616
  • İcra Vekillerinin suret-i intihabına dair 8 Temmuz 1338 tarihli kanunla İcra Vekillerinin ve İcra Vekilleri Reisinin doğrudan doğruya Meclisçe rey-i hafî ile intihapları temin olundu. Bu suretle, İcra Vekilleri Riyasetinden, bilfiil uzaklaştırılmış olduğum gibi, vekillerin de benim göstereceğim namzetler meyanından intihap olunması kaydı refedilmiş oldu. 644
  • Rauf Bey İcra Vekilleri Heyeti Reisi oldu. Rauf Bey, 12 Temmuz 1338 (1922) tarihinden 4 Ağustos 1339 (1923) tarihine kadar bu vazifede kaldı.


Vesikalar değiştir

Vesika 1

Kaynakça değiştir