Nümismatik: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Ceviri-meü (mesaj | katkılar)
→‎Taler: alt başlık eklendi
Ceviri-meü (mesaj | katkılar)
→‎Osmanlı’da Para (Akçe): alt başlık eklendi
286. satır:
Orhan Gazi’den sonra Sultan Murâd Hüdâvendigâr zamanında gümüş akçeler bastırıldığı gibi, üzerlerinde basılış yeri bulunmayan [[pul]], fels ve [[mangır]] özelliğinde bakır paralar da basılmıştır.
 
Yıldırım Bâyezîd zamanında basılan gümüş ve bakır paralar üzerinde darb yeri yoksa da, tarih bulunmaktaydı. Basılan bu gümüş paraların ayarı % 90 idi. Bu padişah zamanında devletin altın parası bulunmadığı için, Venediklilerin altın dukası kullanılıyordu. Bir Venedik dükası, kırk [[akçe]] değerindeydi.
 
[[Fetret devrindedevri]]nde Musa Çelebi, Edirne’de kendi adına para bastırmıştır. Yıldırım Bâyezîd’in büyük oğlu Süleyman Çelebi de kendi adına bastırdığı paranın üzerine tuğra koydurmuştur.
 
Çelebi Mehmed Han zamanında Amasya, Ayaslug (Selçuk), Bursa, Edirne ve Serez şehirlerinde basılmış akçeler vardı. Timur Han’ın Osmanlılar üzerinde hâkimiyet kurmasından sonra, Çelebi Mehmed Han 1404 (H.806)’da Bursa’da bastırdığı paralara kendi adıyla birlikte Timur Han’ın da adını bastırmış ve hâkimiyetini tanımıştır. [[Vezin]] ve [[ayar]] yönünden diğer Osmanlı paralarıyla aynı olan bu paranın bir yüzünde “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah, Duribe Bursa 806″, diğer yüzünde ise; “Demûr (Timur) Han Gürgân, Muhammed ibni Bâyezîd Han halledallahü mülkehû” yazılıydı. On sene sonra Osmanlı birliğini yeniden kurup, istiklâlini kazanınca paralardan Tîmûr Han’ın ismini kaldırıldı. Çelebi Mehmed’in zamanına kadar Osmanlı paralarına hiç bir lakap ve unvan yazılmadığı hâlde o, ilk defa “Sultan” ve “Han” unvanlarını kullanmıştır. Bastırdığı akçelerin üzerine “Sultân ibni Sultân Muhammed ibni Bâyezîd Han” ibaresini yazdırmıştır. Ayrıca “Halledallahü mülkehû” ibaresini kaldırıp, son Osmanlı paralarına kadar devam eden “Azze nasruhû” ibaresini koydurdu.
 
II. Murâd Han zamanında da Edirne, Bursa, Ayaslug, Bolu, [[Engüriye]] (Ankara), Karahisar, Serez, Tire ve Amasya şehirlerinde akçe bastırıldı. Bursa’da bastırılan ve mangır adı verilen paranın üzerinde II. Murâd Han’ın isminin altında Osmanlıların Kayı boyundan geldiğini gösteren bir damga bulunmaktadır. Bu damga sadece Bursa ve Edirne’de basılan paralar üzerinde görülmektedir.
 
19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde çoğu Avrupa ülkesinde olduğu gibi madeni para sistemi uygulanıyordu. Sistemde altın ve gümüş ihtiyacını gidermek için genelde bakırdan yapılmış paralar kullanılıyordu. Kâğıt paranın kullanımı batılı ülkelerde olduğu gibi 19. yüzyılda başlamaktadır. Genelde altın ve gümüş kullanıldığı için her iki madenin mümkün olduğunca savaşta kullanılması ve eşya olarak kullanılmamasını öngörüyordu. Bu yüzden ülkeye değerli maden girişi destekleniyor, çıkışı da yasaklanıyordu. Şahısların ellerinde ve sarayda bulunan altın ve gümüş eşyalar darphanelerde para basımında kullanılıyordu.
Ulaşımın yetersiz ve riskli olması nedeniyle bazı bölgelerde darphane açılması gerekmişti. Dolayısıyla darphaneler başta İstanbul olmak üzere ülkenin önemli yerlerine yapılmıştı. Bir darphane açılmadan önce bölgede maden bulunup bulunmadığına ve bölgenin ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadığına bakılırdı. Bazı darphaneler sadece belirli bir parayı basardı. Mesela 16. yüzyılda Urfa'da faaliyet gösteren darphane yalnızca bakır para basardı. Darphaneler genelde emanet yöntemi ile emin adı verilen görevli kişiler tarafından idare ediliyordu. Darphanelere para basımı için getirilen altın ve gümüş maden ve eşya üzerinden darp hakkı diye nitelendirilen bir kesinti darphaneyi işleten kişinin gelirini oluşturuyordu. Altın ve gümüşü cari paraya çevirmek isteyen kişiler darphanede serbestçe para bastırabilirlerdi. Serbest darp hakkı darphane gelirlerinin sürekliliğini sağlıyordu. Paranın ayarından sahib-i ayar sorumlu idi. Kalb para basan sahibi ayar ağır cezaya çarptırılıyordu.
Osmanlı devleti değerli maden hareketlerinin yaşandığı bir coğrafyada bulunuyordu. Gresham kanunu geçerliydi ve kötü para iyi parayı kovuyordu. Doğuda altın ve gümüş fiyatlarının yüksek olması sürekli olarak İran ve Hindistan'a kaçışa neden oluyordu. Alınan önlemlere rağmen altın ve gümüş kaçakçılığının engellenemiyordu. Ülkenin siyasi sınırları içerisinde de hareketlenme vardı. Mısır'da basılan altın paraların İstanbul'da basılan altın paralarla aynı ayarda olmayışı nedeniyle İstanbul'da altın para piyasadan çekilerek yerine Mısır altınları çıkarımaktaydı. Önlem olarak Mısır'da İstanbul ayarında altın para basılması isteniyordu.
 
16. yüzyılda Amerika ve Güney Afrika’da kıymetli maden yataklarının keşfedilmesinin ardından Avrupa ülkelerinde kıymetli maden hacmindeki artış ve gümüşün altın karşısında değer kaybetmesi yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı’yı etkisi altına alacak ve Osmanlı yöneticilerini yeni arayışlar içine girmesine neden olacaktır. Dıştan gelen bu baskıyla birlikte artan nüfus oranında iç güvensizliğin de etkisiyle üretimde artış olmamıştır. Fiyat artışları, artan bürokratik harcamalar gibi bir kısım olumsuz gelişmeler ve yüzyılın sonunda yaşanan Avusturya ve İran savaşları sebebiyle de artan savaş harcamaları birbiri arkasını izleyen değer düşüşlerine sebep olmuştur. 16. yüzyılın en önemli para operasyonu olarak görülen ve daha sonra da devam edecek ayarlamaların başlangıcı olan 1584 yılı düzenlemesine göre 100 dirhem gümüşten kesilen akçenin miktarı 450 den 800'e, 1600 yılında yapılan bir ayarlama ile de 950'ye çıkarılmıştır. Osmanlı paralarının değer kaybetmesi sadece bu yüzyılın ikinci yarısında görülen bir durum değildir. Fakat bu zamana kadar paradaki değer kaybı uzun zamandır oldukça az oranda gerçekleşmişti. Yapılan hesaplamalara göre 1326 yılından 1740 yılına kadarki 414 yıllık sürede yıllık ortalama değer kaybı %0.24’dür. Osmanlı’da Osman Gazi’den Fatih'e kadar sadece gümüş paralar basılmıştır. Altın para olarak da Venedik dükası (filori, filorin) kullanılıyordu. Fatih 1479 yılında Sultani adlı ilk Osmanlı altın parasını basmıştır. Yalnızca iki değerli madenden yapılan bir para sistemi işliyordu. Bu yüzden altın ve gümüş fiyatları değiştikçe tedavülde bulunan sikkelerin fiyatları ya da kur farkları da değişiyordu. 1688 yılında ise para arzındaki yetersizlikten dolayı mankur basılmış, 1 mankurun 1 akçe üzerinden sonsuz ibra hakkı tanınması kalpazanlık faaliyetlerini hızlandırmış ve piyasaları alt üst etmiştir. Bu yüzden 1691 yılında mankur tedavülden kaldırılmıştır.
 
Ülke içinde muhtelif yabancı altın ve gümüş paralar yerli paralar ile birlikte piyasaya sürülüyordu. 17. yüzyılda osmani, şahi, pare, mangır, peniz, sikke-i hasene/şerifi adlı yerli paraların yanında sümün, zolata, babka, rub, yaldız/filori/efrenci, engürüs, esedi ve riyal adında yabancı paralar da piyasaya çıkarılıyordu.
 
Osmanlı Devleti’nde para bir finansman aracı olarak kullanılıyordu. Darphanelerde kıymetli madenlerden ve eski sikkelerden para basılarak hem para arzı artırılıyor hem de darb hakkı adıyla alınan para darphanelere gelir sağlıyordu. Tahta yeni çıkan padişah eski paraları tedavülden kaldırarak kendi adını vererek yeni bastırıyordu. Elinde eski para olan kişiler paralarını darphaneye getirerek yenisiyle değiştiriyorlardı. Ayrıca paranın ayarında oynama yapılarak sikkeler küçültülüyor, aradaki değer kaybı devlet tarafından bir finansman yöntemi olarak kabul ediliyordu. Tağşiş işlemi bütçe açıklarını kapatmak amacıyla devletin ek para basması anlamına da geliyordu. Çünkü yapılan yeni düzenleme ile hem tedavüle çıkarılacak para miktarı artıyor hem de devletin kullanabileceği yeni bir fon oluşuyordu. 1775 yılında pay ve gelir ortaklığı senetleri anlamına gelen esham uygulaması başlatılmıştır. Bu uygulama temsili paraya geçişin ilk habercisi olarak kabul edilir. Senetlerin vergiye tabi tutulmak üzere piyasaya çıkarılması serbestti. İlk kâğıt para 1840 yılında piyasaya çıkarılmıştır. Piyasaya sürülen banknotların değeri hızla kaybolur. Esnaf ve köylü halk demir para kullanmayı tercih eder. Kaime denilen kâğıt para ile madeni para arasında fiyat farkı oluşur. Osmanlı para biriminin dış paralar karşısında değeri düşer.
 
Kaime denemesi 1862 yılında son bulur. Sultan Abdulhamid dönemine gelinceye kadar kaime basımı yapılmaz. Osmanlı-Rus savaşının finansmanı dolayısıyla ikinci defa 1876-7'de kaime basılarak piyasaya sürülür. Bu kaimeler de kısa bir süre sonra piyasadan kaldırılır. Kâğıt para basma yetkisi kendisine devredilen Osmanlı Bankası I. Dünya Savaşı'na kadar sınırlı miktarda kâğıt para basar. 1915 yılında kaime üçünçü kez basılır. Bu kaimeler temsili para niteliğindedir. Çünkü altın karşılığı vardır ve ne zaman tedavülden kaldırılacağı bellidir. Ülkede istikrarlı bir para sistemi oluşturmak için 1844 yılında çıkarılan Kararnameye göre temel para birimleri olarak kuruş, 20 kuruş değerinde gümüş mecidiye ve 100 kuruş değerinde altın lira kabul edilir. Osmanlı parası ile yabancı paraların kur değerlerinde ise uzun bir dönem değişiklik gözlenmemektedir. Mesela bu tarihten I. Dünya Savaşı'na kadar İngiliz sterlini ile Osmanlı parası arasındaki değer eşitliği 1 İngiliz sterlininin 110 Osmanlı kuruşuna denk geldiği bir seviyede kalmıştır.
 
1873 yılından itibaren gümüşün dünya piyasalarında değer kaybetmeye başlaması Osmanlı Devleti'nde 1/16 altın-gümüş değer eşitliğini geçersiz kılar. Devletin gelirlerinin gümüş para, giderlerinin altın para üzerinden yapılması hazine kayıplarına yol açar. Bu yüzden mecidiye basımına son verilir. 1881 yılında para birimi olarak Osmanlı altın lirası kabul edilir. Ancak gümüş fiyatlarının düşüklüğü sebebiyle tedavüldeki gümüş paralar gerçek değerinin altında işleme tabi tutulur. 20 kuruş değerindeki mecidiyeler hazinece 19 kuruştan işleme tabi tutulur. Sarraflarda ise daha düşük düzeyden işlem görür. 20. yüzyılda kuruşun Osmanlı lirasına oranla üç değişik değeri ortaya çıkar.
 
Diğer taraftan değişik para birimlerinde çekilen darlık nedeniyle ufak paralar altın lira ve mecidiyeye oranlarından farklı oranlarda işlem görüyordu. Piyasaya yeterince ufaklık sürülememesi ve mahalli bazı darlıkların yaşanması da ufaklıkların değerini yükseltiyordu. Ticaret erbabı daima müşterilerine büyük para veriyor, halk ise alış veriş yapabilmek için elindeki parayı belli bir komisyonla sarraflara bozdurmak zorunda kalıyordu. İktisadi faaliyetlere, yöreye ve mevsimlere göre de ufaklık ihtiyacı değişiklik gösteriyordu. Mesela Bursa'da yumurta ticareti bu tür paraların değerini yükseltiyordu. Hazinenin bir araştırmasına göre ülkenin değişik bölgelerinde altın ve gümüşün 88 çeşit raici bulunuyordu. Yörelere göre de halkın rağbet ettikleri paralar değişiklik gösteriyordu. Yabancı paralar da ülke içerisinde serbestçe kullanılıyordu. Para sisteminin karmaşıklığı sebebiyle sarraflık kurumu iyice yaygınlaşmıştı.
 
Para düzenini sağlamak amacıyla 1909 yılında kurulan komisyonun önerisi doğrultusunda 1916 yılında Tevhid-i Meskûkât Kanunu çıkarılır, 1 lira = 100 kuruş değer eşitliği benimsenir ve değer ölçüsü altın, para birimi kuruş kabul edilir. Ülkenin değişik yörelerindeki farklı para raiçleri kaldırlır. Ancak çıkarılan yasanın başarısı sınırlı kalır. Çünkü savaşla birlikte artan giderleri karşılamak için piyasaya sürülen kâğıt paralar madeni ve ufaklık paraların piyasadan çekilmesine sebep olur. 5 ve 20 kuruşluk olarak basılan kâğıt paralar da ufaklık sorununu çözmez. Aynı fonksiyonu görmesi için kısa bir süre sonra 1 ve 2,5 kuruşluk kâğıt ve aynı işlevi görecek 5 ve 10 paralık posta pulları çıkarılır. Bu durumda madeni paradan tamamen ayrılınmış kâğıt para sistemine geçilmiş olur. Cumhuriyet idaresi aynı sistemi devam ettirir.
 
====Darphane====
9. yüzyıldan sonra Ortadoğu ve Anadolu'ya yerleşerek farklı devlet ve beylikler kuran Türkler, bu beyliklerin bazı kasabalarında demir para basımı yapmışlar ve para basılan bu mahallelere de "Darphane" adı vermişlerdir.
15. yüzyılın sonunda altın sultanini piyasaya çıkarılana kadar, Osmanlı sikkeleri yalnızca gümüş akçe ve bakır mangır idi. Akçe ya da akça temel para birimiydi. İlk akçeler Bursa, Edirne ve Marmara bölgelerinde üretildi ve basım yerleri belirtilmedi. Diğer Türkmen beyliklerinin sikkeleriyle birlikte piyasaya sürüldüler. Osmanlılar 15. yüzyılda Selçuklular ve İlhanlılardan esinlenerek, önemli ticaret merkezlerinde ve madenlerde çok sayıda darphane kurdular. Bu şekilde Osmanlının topraklarının yanı sıra akçenin tedavül alanı da genişlemiş oldu. 14'üncü yüzyıl sonlarında ve 15. yüzyıl başlarında akçe artık Bizans topraklarında ve Konstantinopolis'in içinde de kullanılmaktaydı. 15. yüzyılın son çeyreğinde, II. Mehmed'in 30 yıllık hükümdarlığı sırasında da 15 ayrı darphanede akçe basımı yapılıyordu. Darphanelerin üretim düzeyi kişilerin darphaneye getirdikleri veya devletin sağladığı değerli maden miktarına göre değişiyordu. Bu yüzden üretim düzeyleri büyük değişiklikler göstermekteydi. Ayrıca, bir padişah tahta çıktıktan sonra, devlet piyasadaki eski sikkelerin darphanelere getirilmesini ve yeni padişahın ismini taşıyan sikkelerle değiştirilmesini talep ediyordu. Bu işleme tecdid-i sikke (sikkelerin yenilenmesi) deniliyordu. Sayılarının çok olmasına rağmen merkezi devlet, darphaneleri yakından denetliyordu. Büyük kent merkezlerindeki darphaneler, genel olarak emanet sistemiyle devlet tarafından işletilmekte ve birer devlet memuru olan eminler tarafından yönetilmekteydi. Sahib-i ayar adı verilen bir görevli de teknik işlerden ve sikkelerin ayar ve ağırlıklarının devletin koyduğu standartlara uygunluğunun kontrolünden sorumluydu. Darphanelerin işleyişleri ve hesap defterleri devlet tarafından görevlendirilmiş yerel kadılar aracılığıyla da denetlemekteydi. Osmanlı darphanelerinde altın, gümüş ve bakır sikkelerin üretiminde kullanılan teknoloji, 17. yüzyıl sonuna kadar oldukça basitti. Isıtılmış bir parça metal iki kalıp arasına yerleştiriliyor ve yukarıdaki kalıba bir çekiçle vuruluyordu. Bu yöntemle alt ve üst kalıplar üzerindeki desenler sikkenin her iki tarafına da işlenmiş oluyordu. Kalıpların üretimi, boş metal parçalarının (pulların) veya alaşımlarının hazırlanması, çekiçle yapılan vuruşlar ve ortaya çıkan malın kalitesinin denetlenmesi, bu pulların ağırlıklarının ölçülmesi beceri gerektirmekteydi. Sahib-i ayarın denetimi altında çok sayıda usta zanaatkâr ve işçi önceden belirlenmiş görevleri yerine getirmekteydi. İstanbul'da gümüş ve bakır sikke üretiminde çalışanlar birkaç yüz kişiydi, diğer büyük darphanelerde bu sayı yüzü aşmaktaydı. Orta büyüklükteki darphanelerde çalışanların sayıları da 50'yi buluyor hatta geçebiliyordu. Taşradaki küçük darphaneler, uzmanlık gerektiren işler için sık sık büyük darphanelerden yardım almaktaydılar.
 
Geniş bir coğrafyada sayılamayacak kadar çok merkezde para darp eden Osmanlı Devletinin bugüne kadar ele geçen nümismatik materyallerden tespit edilen ve sayısı 40'ı bulan para darp merkezlerinin başında Bursa, [[Edirne]], Amasya, Erzurum, Konya, [[İzmir]], Serez, Sofya, Şam, Bağdat, Tiflis, Mısır, Tunus ve [[Cezayir]] gelir.
 
İstanbul'un fethinden sonra hızla genişleyen imparatorluğun para ihtiyacını karşılamak amacıyla halihazırdaki darphanelere ek olarak çeşitli mahallerde geçici yeni darphaneler kurulmuştur. Aynı şehirde Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt Camii civarında yaptırılan Darphane, Türk Darphanesi'nin kuruluşunun başlangıcı niteliğindedir. İlk kuruluşun kesin tarihini tespit eden bir belge yoktur bu yüzden Fatih'in burada kendi adına bastırdığı ilk Türk altının tarihi olan 1467 yılı Türk Darphanesinin ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilebilir.
 
Darphanenin ikinci kuruluşu, Sultan Üçüncü Ahmet zamandadır. 1723 yılında Simkeşhane'den Topkapı Sarayı sahası içinde bugüne kadar işgal ettiği binalara taşınıp faaliyete geçirilen darphane, 1832 yılında yeni atölyelerin inşa ve ilavesiyle genişletilmiş ve ayrıca darphane bahçesinde Hünkar dairesi yapılmıştır.
 
İstanbul'daki bu darphane, devletin ana darphanesi olma özelliğini devam ettirmiştir. 1843 yılında diğer darphanelerin faaliyetine son verilmiş ve bu tarihten sonra yalnız İstanbul'daki darphanede para basılmaya devam edilmiştir.
8 Temmuz 1967 tarihinde kurulan Darphane'nin üçüncü kuruluş projeleri ile ilgili hazırlık çalışmaları, 1953 yılında başlamıştır. Sonraki yıllarda madeni paraya olan taleplerin daha da yükselebileceği düşüncesi, yeni bir binanın inşaası ve yeni makinelerin satın alınması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle 1961 yılı ortalarında inşaasına başlanan yeni darphane binası, yeni makinelerin alınmasıyla 1967 yılında hizmete girmiştir.
 
1845 yılından itibaren Darphane, "evrak-sahihe"ye damga vurmak amacıyla kurulan Matbaa Müdürlüğü ile 1933 yılında birleştirilmiştir.
 
2996 sayılı Maliye Vekâleti Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun çerçevesinde Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü, 1983 yılına kadar Maliye Bakanlığı'nın ana hizmet birimi olarak hizmet vermiştir.
 
Paranın bir diğer türü olarak kredi parası ortaya çıkmıştır. Kredi parası, malların ve hizmetlerin ödemesini yapmak için borçludan bir talepte bulunulmaktadır. Günümüzde ticarethaneler ve merkez bankaları tarafından imal edilen para krediye dayalı paradır ve bankalara karşı bir yükümlülüğü de içinde barındırır.
 
20. yüzyılın başına kadar birçok ülkede para değerini, kullanılan para birimi birliğinde değerli metal, altın ya da gümüşün belirlenmiş miktarının değeri olarak tanımlayan para birimi standartları vardı. Bunlar genellikle Kurant sikkelerin basımı ve kullanımı ile bağlantılıydı. Diğer ödeme araçları talep olması durumunda dönemin ihraççıları tarafından, değerli metal miktarı takas yapılan ödeme aracının nominal değerine eşit olan Kurant sikkeleri ile değiştirilirdi.
 
Birçok ülkede ilk olarak gümüş standartları vardı. Fiyatlar gümüş miktarıyla belirlenen para birimi birliğine göre verilirdi. Gündelik alışverişlerde hem gümüş kurant sikkeler hem de ayrıştırıcı sikkeler kullanılmıştır. Bu dönemde tedavülde olan altın sikkelerin, menkul kıymetler borsasının envanterinde okunabilen gümüş kurant para sürümü de vardı. Altın sikkeler ülke içinde “yüksek değerdeki” malların karşılığında ödenmesinde “özel para” fonksiyonuna sahipti ve yabancı ticaret ortaklarının ödemelerinde ticaret sikkesi olarak da iş görmüştür.
 
Birçok sanayi ülkesi 19. yüzyılda altın standardına dönüş yapmıştır. Almanya’da banknotların teminatı kısmen altın, kısmen de en fazla 3 ay vadesi olan ticari senet yoluyla sağlanmıştır. Alman İmparatorluk Bankası, imparatorluk güvenceli banknotları ve ayrıştırıcı sikkelere talep üzerine ana kasasındaki para birimi sikkeleri ile değiştirmiştir. Özel Alman bankaları tedavüle çıkardıkları banknotların talep edilmesi üzerine sıkıntı durumunda bastıkları paralarla altın sikkeleri değiştirmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde seyreden para istikrarlı birimi durumları nedeniyle Almanya’da gündelik para akışında altın, kâğıt, ayrıştırıcı sikke ve banka parası arasında herhangi bir kur farkı bulunmuyordu. Bu dönemde devam eden istikrarlı döviz kuruyla altın standardı olan ülkeler arasında basılmıştır.
 
20. yüzyılın başında çok sayıda ülke para birimi standardından vazgeçmiştir. Böyle bir standart yerine, merkez bankalarının, ücret seviyesinde bir istikrarı garantileyen para politikasıyla ilgili önlemler alınmıştır.
 
===Cumhuriyet Dönemi Madeni Paralar===
Cumhuriyet döneminin önemli para birimlerinden biri olan 10 para, 1940 yılına ait olmakla birlikte paranın ortası delik ve yazıları değişik şekillerdedir. Bugüne kadar bulunan ve bilinen 10 paraları sıralarsak şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır:
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Nümismatik" sayfasından alınmıştır