Şapçı: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
kasabanın isminin nerden geldigi ve tarıhcesi
Gökhan (mesaj | katkılar)
k 94.69.153.25 tarafından yapılan değişiklikler geri alınarak, Gökhan tarafından değiştirilmiş önceki sürüm geri getirildi.
1. satır:
'''Şapçı''' ([[Yunanca]]: '''Σάπες / Sapes'''), [[Yunanistan]]'da, [[Batı Trakya]]'da, [[Rodop]] vilayetinin ([[nomos]]) [[Gümülcine]]'den sonra ikinci büyük şehridir. Konum itibariyle, [[Dedeağaç]]-Gümülcine yolunun ortasında yer almaktadır.Bölgeden yaşlı kişilerin anlattığına göre, buranın adı, “şap” ocaklarından geliyormuş. “Külbağlar” olarak adlandırılan bölgede, fırınlarda taş pişirilir ve “şap” elde edilirmiş. O yıllarda taşlar, katır ve eşeklerle taşınır ve insan gücüne ihtiyaç duyulurdu. Hatta, Osmanlılar zamanında, fırınlara taş taşıyanlar askerlikten bile muaf tutulmuşlardır. Taşlar, derenin ta başlarından çıkarılırdı. Bu taşlarda olan şap sonucu dur ki, bu gün bile derenin suyu ekşidir.
 
Bölgede, o zamanlarda “şap ağaları” vardır. Onlar bu maddeyi çıkartırlardı. Bu kişilerin Balıkesirli olduğu ve de şimdiki “Atik Camii” minaresini bu adı geçen ağaların yaptırdığı bu gün bile anlatılmaktadır. Bu bölge “Şaphane”olarak ta anılmaktadır.
1920’lerde Şapçı yaklaşık 550 hanedir. Tamamı Türk’tür. Sadece 2 hane rum vardır. Daha sonra muhacirler gelir ve bölge halkı, 5 yıl onları evlerinde barındırır. Gelen kişilerin bir çoğu para ve hayvan sürüleri getirir.
Yine o yıllarda Şapçının, belediye ve karakolu vardır. Belediye Başkanı olarak, Eyüp Hocaoğlunun damadı, Fahrettin beyin adı hatırlanmaktadır. Azalar ise, Kahveci Mustafa, Saatçi sadık, Hancı Halil, Hakkı efendi dir.(Girit’e sürülmüş) Belediye Başkanı dahil hepsi “Poşpoş” değirmeninde katledilir. Hatta Gümülcine’nin bazı ileri gelenleri, bu katliamları Fransız komutana şikâyet etmiş ve onlar da olayı yerinde görmüştür. İçeride 200 kişi tutuklu vardır. Fransız komutan sayesinde serbest bırakılırlar. Bütün bu olayları, katliamları bizzat yaşayan, Gümülcineli Uykucu Hacı ve Düvenci Hacı anlatmıştır.
Camii olarak, Atik ya da minareli camii ve Çarşı veya Çınarlı camii bulunmaktadır. Mescit ise üç adettir; Tekke mahallesi, Zidallı mahallesi ve Hamit mahallesi mescitleri.
1935’lerde bir ilkokul vardı. Yaklaşık 200 öğrencinin bulunduğu okulda öğretmen olarak Hasan efendi, Halil efendi ve Mustafa efendinin adları geçmektedir. Okulda, yıl sonunda ve bayramlarda müsamereler yapılır, piyesler oynanır ve manzumeler okunurdu. Özellikle, burada, Mustafa efendi için anlatılanlar çok ilginçtir. Onun başka bir adı da “Püskülsüz” efendiydi. Kendisi Türkiye firarilerinden ve Çerkez asıllıydı. Bu öğretmen, okulda, sınıfın içinde kendini asarak intihar etmiştir. Geride kalanlara ise şu notu bırakmıştır: “Milletime karşı, ihanetliğin sonucu böyledir.”
Geçim kaynaklarına bakacak olursak, tarım ve hayvancılık en başta gelir. Zamanla büyüyen Şapçı’da bir çok da esnaf faaliyet gösteriyordu. Hacı Ahmet(tabakçı-en zenginleri), Veli Hocalar(basmacı), Hacıoğlu(bakkaliye), Kahveci Zeynel Ağa(nalbant-hancı), Balta oğlu İbram Ağa(tabakçı-tüccar), Dertlioğlu(nalbant-hancı), Hancılar(ticaret), Eyüp Hocaoğlu(kunduracı), Topal Sadık Hüseyin(kunduracı), Saatçilerin Ömer(kunduracı), Şakir Osman(kunduracı), Hacı Hasanoğlu Hüseyin(saraç), Macır Bekir Hüseyin(kunduracı), Hacı Hafız İbram(kunduracı-tabak), Derviş Hocaoğlu(kunduracı), Berber Mehmetler(berber), Yavaş mehmet(berber), Efraim Sünnetçi(sünnetçi), Mülazımoğlu(kahveci), Hancıların hasan Ağa(kahveci), Çarıkçı Hilmi(çarıkçı) ve Hakkı efendi(demirci-tüccar) bunların en önde gelenleriydi.
 
ŞAPÇI TÜRK GENÇLER BİRLİĞİ KURULDU
Şapçı gençleri aralarında seçim yaparak Pomak İbram’ı başkan seçerler. Diğer kurucularda, Hakkı İbram, Şakir Osman, Danga İbram, Tabak Hafız, Ahmet Usta ve Çarıkçı Hilmi’den ibaretti. Üyeler belirli bir aidat ödüyordu. Aynı zamanda büfesi de olan birlik te çok önemli sohbetler yapılırdı. İlk radyo, birlik sayesinde Şapçıya girmiş oldu.
 
BAYRAMLAŞMA
Bayramın birinci günü, öğle namazından sonra, herkes camii avlusunda bayramlaşır. Yolda karşılaşıldığında bayram kutlaması yapılmaz. Eskiden, karakol komutanı ve bazı subaylar da kutlamaya katılırdı. Şimdi ise, Belediye Başkanı her bayram bu törene katılmaktadır. Bayramın böyle kutlanması, sadece Şapçı bölgesine mahsus bir olaydır. Yıllardır böyle kutlanmış ve günümüzde de bu güzel gelenek hala devam etmektedir
 
DERVİŞ DERESİ KATLİAMI
1913 yılında, Bulgarlar gelir ve Şapçıyı basarlar. Bölgenin ileri gelen ve göze çarpanlarını Derviş Deresi denen mevkide katlederler. Burada öldürülen 13 kişidir. Zeynel ağa 100 altın verir ve Gümülcine’ye kaçırılır. Bu gün, bu mezarlar, orada görülebilir.Halk tedirgin olur. Herşey bırakılır. Toplu halde Enez’e kaçarlar. Zeynel ağa kalır ve yaşlı kadınları bakar. Fakat bir yıl dolmadan tekrar geriye dönerler.
Işte, bu katliamdan kurtulanlardan biri de İsmail ağa dır. İsmail Ağa, tam 13 yerinden bıçak darbeleri alır. Öldü diye bırakılır. Kolları arkasına bağlı olarak, sürüne sürüne, buz tutmuş dereye kadar ulaşır. Burada kaynarcalardan su içer ve biraz olsun kendine gelir. Bütün olaylar gece olmaktadır. Sonunda Pomak Halibramın evine ulaşır ve elbiselerini değiştirir. Yaralarına ekşi hamur basılır. Sabah olur, Bulgarlar nerede olduğunu öğrenir. Ismail Ağa, daha sonra, Kadı Hasan’ın evinde üç gün üç gece gizlenir. Kadın kılığına girer ve komşu kapıları kullanarak, Ispalar’ın evine ulaşır. Bulgarlar bu arada Mezin Hocaların evini basarlar. Yine Maronyalı Rum’un bir tanesi, Gümülcinede yağcılık yapmaktadır. Ismail Ağa’yı, para karşılığı, bu rum gizler ve Gümülcineye gizlice kaçırır. Ağa orada tedavi olur. Kurşunluktan bir kayık tutar ve böylece Türkiyeye kaçar ve kurtulur.
Olanları Türk Ordusuna anlatır. Kumandan ona 100 seçilmiş askerini verir. Tekrar bölgesine döner. Kendi çetesini etraf köylerden topladığı kişilerle güçlendirir. Hedefi, Sıçanlık Bulgarları dır. Ismail Ağa, Bulgar köyü olan Sıçanlığı yakar ve yağmalar. Bulgarların topladığı mallar bu sefer Türklerin eline geçer. Koyun sürüleri, diğer mallar ve heybelerle altın, Meriç’in öbür tarafına geçirilir.
Yıllar geçer. Istiklâl savaşı çıkar. Sonuç iyidir. Atatürk baştadır. Balıkesir’den, Bandırma’dan v.d yerlerden orduya yardımlar yağmaktadır. İsmail Ağa da bir heybe dolusu altın ile topladığı hayvanları yardım olarak gönderir. Yardım miktarları tutanakları Ankaraya ulaşır. Ismail Ağa’nın yaptığı yardım çok dikkat çeker. Derhal Ankaraya çağrılır. Atatürk’ün huzuruna çıkarılır.Atatürk ona nereli olduğunu sorar. Bu altınların kaynağını merak eder. Ismail Ağa da cevap olarak şunları söyler: “Bunlar paşam, Batı Trakyanın teridir.”
 
GÜZEL BİR ANI
Çiçon belediye başkanıyken, İstanbul Valisi Şapçıyı ziyaret eder. Aşağıköyden geçerken, yolda yürümekte olan, üç fesli kişi görür. Onların yanında durur. Kendilerinin bu fesleri kullanmadıklarını söyler. Hemen yanındaki Rum’un başındaki şapkayı çıkarır, kendi başına koyar ve işte biz artık böyle, bunları kullanıyoruz der. Fakat, orada bulunanlardan, Hasırcı Hafız itiraz etti ve şunları söyledi: “Biz fesle belli oluruz Vali bey.”
 
 
 
Şapçı'da ve civar bölgede çok yoğun bir [[Türk]] nüfusu yaşamaktadır.
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Şapçı" sayfasından alınmıştır