Enternasyonalizm: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır:
Enternasyonalizm Nedir ?
enternasyonalizm nedir?
 
--------------------------------------------------------------------------------
enternasyonalizm (uluslararasıcılık) fikri kapitalizmin işleyişinden çıkmaktadır. eğer toplumdaki temel ayrım işçi sınıfı ile yönetici sınıf arasındaysa, türk işçileri için, örneğin yunan ve arap işçiler dost, türk yönetici sınıfı düşmandır. yani sınıfsal çıkarların her zaman en önde tutulması, ulusal çıkarlarların önünde olmasıdır.<br>
kapitalizm bir dünya düzenidir. bu nedenle kapitalizme alternatif olacak bir sistem de ancak dünya çapında gerçekleşebilir. marks, birinci enternasyonal'in (ilk uluslararası işçi partisi) tüzüğünde bu konuya şöyle işaret ediyordu:
 
Enternasyonalizmden ne anlaşılmalıdır?
"...işçi sınıfının kurtuluşu ne yerel ne de ulusal bir sorundur; modern dünyanın bütün ülkelerini kapsayan toplumsal bir sorundur."
 
Enternasyonalizm en basit ifadeyle nasyonalizmin, yani milliyetçiliğin zıddıdır. Onu şu ya da bu biçimde milliyetçilikle bağdaştırma yolunda atılmadık takla kalmadıysa da gerçekte bu iki şey birbirine taban tabana zıttır. Enternasyonalizm dediğimiz zaman bizim anladığımız işçi sınıfı enternasyonalizmidir. İşçi sınıfı tüm dünya üzerinde çıkarları ortak olan evrensel bir sınıftır ve varlığı ve mücadelesinin özü enternasyonalisttir. İşçi sınıfı enternasyonalizmi, her ülkedeki işçi sınıfının en başta kendi ülkesindeki egemen sınıf olmak üzere tüm dünya burjuvazisine karşı ortak mücadelede kendisini daima tek bir dünya işçi sınıfı ordusunun parçası olarak görmesidir. Ve bunun da en yüksek ifadesi, diğer ülkelerdeki sınıf kardeşleriyle birlikte uluslararası düzeyde örgütlenmesidir. Bu nedenle işçi sınıfı enternasyonalizmi, halkların kardeşliğinden söz etmekten, uluslararası dayanışma çağrıları yapmaktan ya da hatta ezilen ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tanımaktan daha fazlasını ifade eder. Bir ülkenin işçileri başka bir ülkenin işçilerine karşı kendi ülkesinin burjuvalarıyla hangi şekilde olursa olsun işbirliği ya da ittifak yapıyorsa, bu işçiler enternasyonalizm ilkesine aykırı davranıyorlar demektir.
marks'ın dönemindeki "modern dünya" avrupa ve amerika demekti. ancak bugün "modern dünya" bütün dünya demektir. ulusal ekonomilere boyun eğdiren küresel ekonomik ilişkiler sözkonusudur. şikago, londra ve frankfurt borsalarında sayısız hammaddenin fiyatı tesbit edilirken aslında milyonlarca işçi ve köylünün aç kalıp kalmayacağı belirleniyor.
Öte yandan enternasyonalizm, işçi sınıfı açısından, olmasa da olur kabilinden bir süs, ya da tali bir sorun veyahut keyfi bir tercih değil, nesnel temeli olan bir zorunluluktur, vazgeçilmez bir ilkedir. Tüm tarihsel deneyimin kanıtladığı gibi, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi, ancak ve ancak enternasyonalizm ülküsüne bağlı kaldığı ölçüde başarı elde etmiştir.
 
İşçi sınıfı neden doğası gereği enternasyonalist olmak zorundadır?
çin gibi bir ülke modernleşme planlarını gerçekleştirmek için almanya ve japonya'dan makinalar ithal etmek ve hammadde akışını garantilemek için avustralya şirketinin hisse senetlerini satın almak zorunda kalıyor.
 
Çünkü kapitalizm organik bir dünya sistemidir ve dünya çapında bir işbölümü temeline dayanır. Nasıl insan vücudunu parçalara ayırmak ve her bir parçaya sanki bunlar kendi başına bir vücutmuş gibi davranmak mümkün değilse, aynı şekilde kapitalizmi de yapay biçimde kendi kendine yeterli ulusal parçalara ayırmak mümkün değildir. Özellikle günümüzde bunu anlamak çok daha kolaydır. Toyota fabrikasındaki işçilerin grev yaptığını düşünelim. Bu grevin başarılı olması için, Toyota’nın diğer ülkelerdeki çalışanlarının da bu greve destek vermesinin ne denli önemli olduğunu anlamak zor değildir. Basit bir grev için dahi bu böyleyken diğer tüm mücadele biçimleri için daha da fazlasının gerektiği aşikârdır. Bu nedenle işçiler uluslararası düzeyde örgütlenmeli ve uluslararası düzeyde saldıran burjuvaziye karşı aynı zeminde karşı koymalıdır. Herhangi bir ülkenin işçileri bir devrimle iktidara geldiklerinde dünyanın tüm burjuvaları birlik olup bu devrimi boğmak için ellerinden geleni yapmayacaklar mıdır? Ve bunu engellemenin en etkili yolu tüm o ülkelerdeki işçilerin kendi burjuvalarına karşı mücadele etmesi değil midir?
kapitalizm dünyanın her köşesine girerken beraberinde kendi mezar kazıcısı olan işçi sınıfını da yarattı. bu sınıf ister istemez uluslararası bir sınıf oldu. dolayısıyla temel mücadele yöntemleri de bir o kadar uluslararasılaştı.
 
İşçi sınıfının vatanı var mıdır?
genel grev gibi mücadelenin en yüksek noktalarında işçi hareketleri ulusal sınırları aşarak uluslararası bir şekil alıyor. 1980'lerin başında polonya'da dayanışma hareketi amerikan hava trafik kontrolörlerinden, çinli ağır sanayi işçilerinden, zambiya'daki bakır madencilerine kadar herkes için bir sembol haline geldi. ingiltere'deki madenciler grevine dünyanın her yerinden para yağdı ve fransız, belçikalı ve avustralyalı liman işçileri dayanışma eylemleri yaptılar. 1989-1990 zonguldak madencilerinin grevi ve ankara yürüyüşü sırasında yine uluslararası bir dayanışma hareketi yaşandı. avustralya'da dayanışma eylemleri yapılarak türkiye'nin kömür ithalatı durduruldu.
 
Vatan kavramı özü itibariyle burjuva bir kavramdır. Ulus-devleti anlatır. Dünyanın burjuvaları, şurası senin burası benim, şuradaki işçileri sen sömür buradaki işçileri ben sömüreceğim diyerek yeryüzünü kendi aralarında parsellemişlerdir. İşte onların vatan dedikleri şey, çitlerle çevirip kendi çöplükleri ilan ettikleri topraklarda oluşturdukları düzendir. İşin esası düşünülecek olursa bu ulusal çitlerin işçi sınıfı için bir anlamı yoktur. İşçi sınıfının havaya, suya, toprağa, ekmeğe, barınmaya, giyinmeye, sağlığa, eğitime vb. sayısız şeye ihtiyacı vardır, ancak ulusal çitlerle birbirinden yalıtılmaya, birbirine yabancılaştırılmaya ve düşmanlaştırılmaya hiç ihtiyacı yoktur. Aksine ona gereken tüm yeryüzünde el ele verip birlikte üretmek ve nimetleri kardeşçe paylaşmaktır. Ulusal egoizm işçi sınıfının doğasına aykırıdır. Bu nedenle Komünist Manifesto’da dendiği gibi işçilerin vatanı yoktur. Ya da bir “vatanı” varsa eğer, bu ayrımsız tüm dünyadır.
büyük işçi kitleleri ancak böylesi anlarda kendilerini uluslararası bir sınıfın parçası olarak görebiliyorlar. ne var ki böyle büyük mücadeleler hergün yaşanmıyor. işçiler genellikle milliyeçiliğin, vatanseverliğin, ulusalcılığın etkisi altındadırlar. abdullah öcalan tutuklandığında ırkçılığa ve savaşa karşı tartışmanın ne denli zor olabileceğini hep beraber gördük.
 
Yurtseverlik nedir? Milliyetçilikten farklı bir şey midir?
enternasyonalizmin özünü, birinci dünya savaşı çıktığında alman devrimci karl liebknecht'in "asıl düşman evdedir" şeklindeki tutumunda görebiliriz. rosa lüksemburg'un "bizden fransız veya başka yabancı kardeşlerimizi öldürmemizi bekliyorlarsa onlara kesinlikle 'hayır' yanıtını vermeliyiz"şeklindeki çağrısı ise enternasyonalizmin gerçek yaşamda ne anlama geldiğinin mükemmel bir örneğidir.
 
Değildir, öz olarak aynı şeylerdir. Yurtseverlik yalnızca milliyetçiliğin daha şirin bir kılıkta sunuluşudur. Genellikle milliyetçiliğe sol ya da ilerici bir kılıf bulmaya çalışanlar, yurtseverlik kavramını kullanırlar. Solda yaygın olan kabule göre milliyetçiliğin haklı ya da meşru olanı yurtseverliktir. Belirli koşullarda milliyetçiliğin haklı ve meşru bir temeli olduğu doğrudur. Bu da ancak henüz kendi ulus-devletini kurmamış ve mücadelesi genelde ilerici bir nitelik taşıyan ezilen uluslar durumunda söz konusudur. Kürt halkı ya da Filistin halkı gibi. Bu bakımdan Marksizm ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliği arasında temel bir ayrım yapar. Ancak milliyetçilik yerine yurtseverlik kavramını kullananların büyük bölümü hiç de masum değildir. Onlar kendi sinsi milliyetçiliklerini gizlemek için daha şirin görünümlü yurtseverlik kavramının ardına sığınırlar. O nedenle Marksistler bu tür kavram oyunlarına prim vermezler. Ayrıca Marksistler, belirli koşullarda milliyetçiliği meşru bir nitelik taşıyan ezilen ulusa mensup olsalar bile, ideolojik olarak bu milliyetçiliğe de prim vermezler. Kendi dünya görüşlerine, hangi şekil altında olursa olsun milliyetçiliğin zerresini dahi bulaştırmazlar. Aksine onlar ulusal kurtuluş mücadelesinin içinde kendi bağımsız enternasyonalist perspektifleriyle yer alırlar, mücadeleyi toplumsal kurtuluşa büyütmeye çalışırlar.
ulusal birlik?
enternasyonalist olmak sadece başka ülkelerde süren mücadeleleri alkışlamak demek değil, bu mücadeleleri kendi egemenlerimize karşı muhalefeti güçlendirmek için kullanabilmektir. kendi yönetici sınıfımıza karşı mücadeleyi örgütlemeden çok sözü edilen bu ilkeyi eyleme dönüştürmek mümkün değildir.
 
dolayısıyla abd'nin irak'a, nato'nun kosova'ya mücahalesine karşı çıkmak yetmez. türkiye'nin 15 yıldır güneydoğu'daki kirli savaşını, bu savaş için para bulurken bizi neden mezarda emekli etmeye çalıştığını, eğitim ve sağlığa ayrılan kaynakların her yıl azaltıldığı gerçeklerini birbirine bağlamak zorundayız. <br>
depremzedelere ev yapmak için kullanılabilecek milyarlarca doların türkiye'nin düşman olarak gösterdiği, ama türk devletinden bile önce yardıma koşan komşu ülke halklarına karşı kullanılmak üzere silah alımına harcamaya devam etmesine de karşı çıkmak gerekir.
 
gıda sektörü devlerinin ne kadar düşük ücretle işçi çalıştırdığını, insan sağlığından önce kârını düşünen koç'un migros'unu, sabancı'nın carrefour'unu görmezden gelerek "mc danolds go home" demek olsa olsa kötü bir ulusalcılık olur.
 
uluslararası düşman?
kendi egemenlerimizin yayılmacı maceralarına karşı tutum almamak işçi sınıfının çıkarlarını savunmaktan vazgeçmek anlamına geliyor. ülke içinde sınıf mücadelesini kararlı bir şekilde verebilmek kendi egemenlerimize karşı tutarlı muhalefeti gerektiriyor. chp'nin emekten ve işçi sınıfı çıkarlarından bu denli uzaklaşmasının en önemli nedenlerinden biri kirli savaşa karşı çıkmamasıdır.
 
sosyalistler açısından ise savaşa karşı çıkmak ve emperyalist güç dengelerini sarsabilecek bütün ulusal kurtuluş mücadelelerini koşulsuz desteklemek enternasyonalizmin gereğidir. ancak bu hareketlerin sınırlılığını, ulusal baskıları ortadan kaldırsa bile sınıfsal baskıyı, yani sömürüyü ortadan kaldıramayacağını açıkça dile getiririz. ulusal baskılarla birlikte sömürüyü de ortadan kaldıracak olanın sosyalist bir devrim olduğu, bunun için de işçi sınıfının her türlü sınıfsal uzlaşmadan uzak, bağımsız çıkarları için mücadele etmesi gerektiğini anlatırız.<br>
nikaragua'da sandanist hareketi, güney afrika'da anc'nin (afrika ulusal kongresi) verdiği mücadeleyi yıllar yılı destekledik. ancak hareketin sınırlarına da sürekli işaret ettik. hareketin liderliğini sevmediğmiz için değil, bir ulus olarak kurtuluşun dünya ekonomisinin cenderesini kırmayacağı için. sandanista hükümeti bu basınç sonucu düştü. güney afrika'da 1995'de kurulan anc hükümeti bugün kamu çalışanlarının kitlesel grevlerine polisle saldırıyor. nikaragua'da özel sermaye devam ederken güney afrika yönetimi uluslararası sermayeye sevimli görünmek için ücretleri enflasyonun altında tutuyor böylece işçilerin daha fazla sömürülmesini sağlıyor.
 
işçilerin birliği<br>kapitalizm ve sermaye artık dünyanın her köşesine nüfuz etti. dünya çapında sosyalist bir sistem kurulmasının koşulları bugün geçmişte hiç olmadığı kadar daha uygun. üretim kapasitesi, sermaye birikimi, teknoloji, kısacası üretici güçler o kadar gelişti ki artık herkesin ihtiyacını karşılayacak ama kâra dayanmayan bir sistem oluşturmak çok mümkün.
 
kapitalizm bir dünya sistemi olduğu için kurtuluşu bir tek ülkede gerçekletiremeyiz. rusya'nın 1917 devrimi sonrası izole olması ve stalin'in önderliğinde batıyla rekabete girerek sömürü düzenini geri getirmesi bunun acı bir kanıtı. stalin "batı'dan 30-40 yıl gerideyiz. bu arayı 10 yılda kapatmalıyız" diyordu. böylece sscb'deki milyonlarca işçi ve köylü daha fazla değer üretmeye zorlandı. elde edilen artı değerin yeniden kullanımını belirleyen ise insan ihtiyaçları olamazdı. bu değer, rekabet ortamının gereklerine göre kullanıldı. sonuç, "üretim için üretim; birikim için birikim" oldu yine.
 
sosyalizmin özü olan "işçi kontrolü" yok oldu. sosyalizm, "ulusal ekonomiyi geliştirme" ile özdeşleştirildi. fatura yine işçi sınıfına çıkarıldı.
 
rus devrimi ulusal sınırları kırmanın mümkün olduğunu göstermişti. değişik uluslardan milyonlarca işçi ve köylünün birbirini öldürdüğü birinci dünya savaşı'nın bitmesine neden olduğu gibi almanya, macaristan, finlandiya, avusturya'daki devrimlerin fitilini ateşledi. bütün avrupa işçi ayaklanmalarına sahne oldu. bu devrimci dalga sonunda yenildi ama enternasyonalizmin soyut bir kavram olmadığını, yaşama geçirilebileceğini gösterdi. marks ve engels'in komünist manifesto'nun son cümleleri olarak yazdıkları kısa bir süre de olsa hayata geçmişti:<br>
"işçilerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yok. ancak kazanacakları bir dünya var. bütün dünyanın işçileri birleşin!"
 
marks ve engels için olduğu gibi bizim açımızdan da bunlar süslü laflar değil, eylem kılavuzumuz.