Cevdet Bey ve Oğulları: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
k bakım, yazış şekli: hikaye → hikâye (3), vaadedi → vadedi
İçerik geliştiriliyor. Kaynaklar düzenleniyor. Roman karakterlerinin listesi yapılıyor.
9. satır:
|isbn_id = 975-470-455-4
|}}
'''Cevdet Bey ve Oğulları''', [[Orhan Pamuk]]'un 1982 yılında yayımlanan, bir tüccar ailesinin 1905'ten 1970'e kadar yaşadıklarını ve bu hikâye etrafında [[Türkiye|Türkiye Cumhuriyeti]]'nin toplumsal, ekonomik ve kültürel tarihinin de anlatıldığı ilk romanıdır. İlk baskısı 1982 yılında [[Ercüment Karacan|Karacan Yayınları]] tarafından yayımlandı.
 
== Romanın yazılış hikayesi ==
20. satır:
== Romanın konusu ==
 
Cevdet Bey ve Oğulları, tipik bir ''aile romanı''dır. Roman, ana hikâye olarak Cevdet Işıkçı ve Işıkçı Ailesi'nin hikâyesini anlatır. Işıkçı Ailesi ile birlikte, bu aile etrafında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, dönemin kültürel özellikleri, toplumun orta ve üst gelir sınıflarının dünya görüşleri, yaşam biçimleri, ev hâlleri, tüketim alışkanlıkları da hikâyenin öğeleri arasındadır. Bu özelliği ile roman, 19'uncu yüzyıl romanının özelliklerini taşıyan, klasik bir ''[[Zeitgeist|çağ romanı]]'' niteliklerini taşır. Türün başka örneklerinde olduğu gibi, toplumun belirli bir tarih dilimi içindeki değişimini anlatır.
 
80 sayfa ve 12 bölümden oluşan ''ilksöz'', 24 Temmuz 1905 tarihinde İstanbul'da başlar. Evlilik hazırlıkları ile uğraşan nalbur Cevdet Bey'in tek bir gününü anlatır. 72 sayfa ve 10 bölümden müteşekkil ''sonsöz'' de, bu kez 12 Aralık 1970 günü ve yine İstanbul'da yaşayan Cevdet Bey'in torunu Ahmet'in bir gününü anlatır. Romanın ve hikâyenin ana gövdesini ise, bu iki kısım arasındaki bölüm oluşturur. Bu orta bölüm, 62 bölüm hâlinde toplam 450 sayfadır. Orta bölüm, 1936 yılının şubat ayında İstanbul'da, artık yaşı ilerlemiş Cevdet Bey ile oğlu Refik'in hayatından bir kesidikesiti ve 10 Aralık 1939'a kadar süren bir zaman dilimini anlatır.
 
''Cevdet Bey ve Oğulları'', [[Jön Türkler]]<nowiki/>'den başlayarak, cumhuriyetin 50'inci yılına kadar uzanan bir zaman zarfında İstanbul'un ve Türkiye'nin toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasî durumunu da tasvir eder. Roman, bir yandan Türk edebiyatında ilk defa yüksek gelir sınıfına mensup, zengin bir burjuva ailesinin günlük hayatını, alışkanlıklarını, gelenek ve göreneklerini anlatırken, diğer yandan da 1930 ile 1970 yılları arasında, varlıklı kesimin yaşadığı [[Nişantaşı]] semtini, yine Türk edebiyatında ilk defa, içerden ve tarafsız bir bakışla betimledi.
 
Hikâye boyunca ''Cevdet Bey'', karısı ''Nigân Hanım''; oğulları ''Osman'' ve ''Refik Işıkçı''; Refik'in arkadaşları ''Ömer'' ve ''Muhittin''; ve nihayet Refik Işıkçı'nın oğlu, Cevdet Bey'in torunu ''Ahmet Işıkçı''<nowiki/>'nın hayatını okuruz. Roman, aslında Türkiye’nin modernleşme sürecini burjuva bir ailenin gözünden anlatmaktadır. Cevdet Bey ve ailesi ile Ömer, Muhittin, Muhtar Bey hep Türk modernleşmesinin farklı karakterleridir. Bir türlü benzenemeyen Avrupa ile uğraş, onları çeşitli hayal kırıklıkları ile başka yollara atmıştır.
 
== Roman kişileri ==
''Cevdet (Bey) Işıkçı'': Romanın baş kahramanı, tüccar
 
''Nigân Işıkçı'': Cevdet Bey'in eşi
 
''Osman Işıkçı'': Cevdet Bey'in büyük oğlu, (d. 1906)
 
''Ayşe Işıkçı'': Cevdet Bey'in kızı (d. 1920)
 
''Refik Işıkçı'': Cevdet Bey'in küçük oğlu (d. 1910)
 
''Nermin Işıkçı'': Cevdet Bey'in büyük gelini, Osman Işıkçı'nın eşi
 
''Ahmet Işıkçı'': Refik Işıkçı'nın oğlu, Cevdet Bey ile Nigân Hanım'ın torunu
 
''Nusret'': Cevdet Bey'in kardeşi, Jöntürk hareketi mensubu
 
''Ziya'': Nusret'in oğlu, Cevdet Bey'in yeğeni
 
''Şükrü Paşa'': Cevdet Bey'in kayınpederi, Nigân Hanım'ın babası (7. Bölüm, ''Paşa Konağı'nda)''
 
''Fuat Güveniç'': Cevdet Bey'in arkadaşı, Jöntürk sempatizanı (6. Bölüm, ''Öğle Yemeği'')
 
''Ömer'': Refik Işıkçı'nın Mühendis Mektebi'nden arkadaşı
 
''Muhittin'': Refik Işıkçı'nın Mühendis Mektebi'nden arkadaşı
 
''İlknur'': Ahmet'in arkadaşı
 
''Aşçı Nuri'': Cevdet Bey Konağı'nın aşçısı
 
== Romanın yapısı ==
Satır 44 ⟶ 75:
Birçok romancıda olduğu üzere, Pamuk da ilk eserinde kendi hayatından paralellikler kurar. Romandaki ikinci kuşak olan Refik'in Pamuk'un babasıyla, üçüncü kuşak olan Ahmet'in yazarla benzeştiği noktalar bulunur. Örneğin Ahmet'in ressam olması, Pamuk'un da gençliğinde uzun süre ressamlık ve yazarlık arasında karar verememesiyle ilişkilendirilmektedir.<ref name=Akerson>''Anlatımda Kurgunun İşlevi'', Fatma Erkman Akerson, Çağdaş Eleştiri dergisi, Ekim 1982.</ref>
 
Fatma Akerson'un bir makalesinde<ref name=":0">Akerson, Fatma. ''Anlatımda Kurgunun İşlevi''. Çağdaş Eleştiri, İstanbul, Ekim 1982. </ref>, romandaki müslüman bir kişinin tüccar olma sorunsalının romandaki işlenme biçimi üzerinde durur. Osmanlı'da müslümanların ticaretle fazla ilgilenmemeleri hakkında üç temel sav bulunur. Bunlardan ilki, [[İslam]] dininin ticareti hor gördüğü iddiasıdır. Bizzat [[Muhammed|Hz. Muhammed]]'in tüccar olması bu iddianın zayıf noktasıdır. İkinci sav, Avrupa ülkelerinin ticaret yaparken daha kolay anlaşabildiği [[Gayrimüslim|gayrimüslimleri]] tercih ve teşvik etmesidir, ki bu etmen daha çok katalizör olarak değerlendirilebilir. Pamuk ise romanında diğer savın doğruluğunu işlemiştir. Bu sava göre, [[Tanzimat]]'ın 1839'da ilan edilmesiyle hızlanan ve modern biçim alan bir bürokrasi oluşmuştur ve müslüman nüfusa daha cazip iş olanakları oluşmuştur. Ticaret ise devlet ricâli tarafından ikinci sınıf bir statü olarak görülmüştür. Romanın ''Müslüman ve Tüccar'' veile ''Bir Paşa Konağı'' bölümlerinde işlendiği üzere, Paşa'nın Cevdet Bey'i sorgulayıcı ve ikinci sınıf görüşünün yanında, bizzat Cevdet Bey de kardeşinin arkadaşı olan doktorla karşılaştığında, geçmişi hatırlarken ''mecburen'' ticarete atıldığını vurgular. Yoksa tercih edilecek olanın, toplumda daha saygın olan ve kabul görenin ticaret olmadığını düşünmektedir.<ref name=Akerson":0" />
 
[[Fethi Naci]] ise eleştiri yazısında Türkiye aydınının doğu ile batı arasındaki sıkışmışlığını incelemiştir. Romanda üçüncü kuşak olan Ahmet'in babasının [[Jean-Paul Sartre]] ile tanışmış olduğuolduğunu bilgisindenhatırlar birve diyalogikisinin hayalkonuşmalarını hayâl eder. BuKonuşmanın sonunda diyalogunortaya sonundakiçıkan "Aydınlık, Türkiye'ye nasıl gelir?" sorusu karşısında Sartre şöyle bir tavsiyede bulunur: "Mösyö, sizin yerinizde ben olsaydım, bir az gelişmiş ülke aydını olarak burada sütlü kahve içmez, ülkemde öğretmenlik yapardım."<ref>[[Fethi Naci]]. ''Romanda Büyük Bir Yetenek.'', [[Fethi Naci]], Yazko Somut dergisi. İstanbul, 15 Nisan 1983.</ref>
 
== Kaynakça ==