Adam Mickiewicz: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
InternetArchiveBot (mesaj | katkılar)
3 kaynak kurtarıldı ve 0 kaynak ölü olarak işaretlendi.) #IABot (v2.0.7
Yeni Üye (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
33. satır:
Bir halk çocuğu olan Adam Mickiewicz, Wereszczakowna ile evlenmesi yasaklanınca, bir müddet sarsıntı geçirir. Daha sonra Paris'te, profesörlük yaparken, Polonya'dan kendisi gibi kaçmayı başaran bir kızla evlenir. Bundan iki kızı bir oğlu olur. Eşi fedakâr bir kadındır. Kocasına hemfikir arkadaşlığı yapar, hem de çalışarak ev masraflarına katkıda bulunur.
 
Polonya'nın ünlü şairi Adam Mickiewicz 1830 ayaklanmasından sonra yurdundan kaçtığı zaman 32 yaşındaydı. [[Fransızca]]yı bir hatip gibi, olağanüstü konuşurdu. Devrin Millî Eğitim Bakanı Victor Lausen, üniversiteye Slav Edebiyat Kürsünü kurdu ve şairi bu dersi okutmakla görevlendirdi. Şairin iki profesör arkadaşı olan [[Jules Michelet|Michelet]] ve [[Edgar Quinet|Quinet]] ile müşterek çalışmaları çok başarlıbaşarılı oldu.
 
Adam Mickiewicz [[Paris]]'te ders verirken, oradaki Polonyalıların örgütlenmesi ile de meşgul oluyordu. Daha sonra bu amaçla [[İsviçre]]'ye, [[Roma]]'ya gitti ve orada profesörlük yaptı. Tekrar Paris'e dönerek "Ulusların Kürsüsü" adlı bir dergi çıkardı. Bu dergiyle, ezilmiş ulusların, kahra uğrayan halkların haklarını savundu.
44. satır:
 
== İstanbul'daki yaşantısı ==
"Gemi sabah saat beşte, güneş doğmadan Istanbulİstanbul Limanı'na girmek için yavaşlıyordu. Saat altıda şehri değil, adeta bir mucizeyi gördük (...) Doğan güneş bütün pencereleri ve minareleri altın ışınlarıyla parlatıyordu. Gerçekten büyüleyici bir şehir". Mickiewicz'in Doğu seyahatinin yoldaşı Henryk Sluzalskı Istanbulİstanbul'dan ilk izlenimlerini böyle anlatıyordu. Anlatılan sabah 22 Eylül 1855 gününün sabahıydı. Arkadaşlarıyla birlikte adı geçen Sluzalskı ve şairin sekreteri olan Armand Levy ile Istanbul'a gelen Mickiewicz, karşılaşacağı yaşam koşullarının ilkel nitelikte olmasını bekliyordu. Polonyalı grubun yanlarında kamp hayatında kullanılabilecek her türlü eşya vardı. Bunların gemiden indirillmesininindirilmesinin iki saat sürdüğü bilinmektedir.
 
Levy, Mickiewicz'ın oğluna yazdığı mektupta Şairin Istanbulİstanbul'daki ilk dairesinin bulunuşu şöyle anlatıyordu: "Galata iskelesine bir sandalla götürüldük. Ondan sonra, babanı kendisine davet etmek için güverteye gelmiş olan bir Polonyalı tabibin evine gittik; oraya eşyalarımızı bıraktık. Sonra aynı binadaki dairelerden birinin boş olduğu anlaşıldı. Oraya yerleştik. Henryk buna gerçekten sevindi, çünkü çadırının kurulabilmesine elverişli bir avlu bulamayacağını düşünüyordu".
 
Tarihçilerin tespit ettiklerine göre Mickiewicz'in Istanbulİstanbul'da oturduğu yer [[Galata]]'daki [[St. Lazar]] manastırıdır. Bugün bu adresin kesin olarak saptanması oldukça zordur. Çünkü Sluzalski'nin yazdığına göre " o yer Galata'da bulunuyor, ama ne ev numarası ne de sokağın ismi belirtilmemiş."
 
Daire oldukça küçüktü - Yine Levy'nin Wladyslaw Mickiewicz'e yazmış olduğu mektuba dönelim: "Bu tek odalı bir daire idi. Her köşede üçümüzden biri oturuyorduk. Kapı dördüncü köşede bulunuyordu. Karyola yerine halı üzerine şilte seriyor, yorgan yerine paltolarımızı kullanıyorduk."
 
Paris'ten Türkiye'ye yapılan çok pahalı yolculuktan sonra içine düştükleri maddi sıkıntılar, Şairin ve arkadaşlarının bu kadar mütevazı yaşamalarına sebep oldu. Istanbulİstanbul'da ikamet eden Polonyalılar birkaç defa yardım teklif ettiler, fakat Mickiewicz bu yardımları kabul etmek istemedi. Bu ilkel göçebe hayatının bir ölçüde Şairin düşgücünü cezbettiği görülmektedir. Henryk Sluzalski 23 Eylülde şöyle yazıyordu: " Iki gündür Türk usulü yaşıyoruz. Burada ucuz olan tavuklu pilavı kendimiz pişirip yiyoruz. Herkes bize tuhaf tuhaf bakıyor".
 
3 Ekim 1855 günü [[Burgaz]]'a yolculuk ettiğinden Şairin St. Lazar Manastırı'ndaki günleri sona erdi. Bulgaristan'a yolculuk iki hafta sürdü. Mickiewicz arkadaşlarıyla beraber tekrar Galata'ya döndü. Çeşitli vakayinamelerde belirtildiği gibi İstanbul'a döndüğünde ağır hastaydı. Aynı dairede birkaç gün kaldı, ama Sluzalski ile Levy hemen yeni bir daire aramaya başladılar. Gerek şairin mektupları gerekse Ludwika Sniadecka'nın notları yaşayışlarını anlatmaktadır.
58. satır:
Mickiewicz bir mektubunda: "Evde yemeği kendimiz pişiriyoruz. Şu anda benim yoldaşım kamasıyla pilici kesiyor, sonra üstüne pilav koyacağız. Işte nefis bir öğle yemeği olacak. Bu akşam yaşantısı devamlı olarak iştah açıyor" şeklinde yazıyordu.
 
Ludwika Sniadecka ise Mickiewicz'in Istanbulİstanbul'da kalmasını şöyle anıyordu:" Sadık Paşa'nın tutumundan dolayı hastalanıyor, kendisine tamamen aldırış etmiyor. Hiçbir zaman şikayetçi değil... Ama Galata'daki yoksulluğu göze çarpıyor. Mickiewicz arkadaşlarıyla birlikte müsait bir daire aradığı süre içinde yemeklerini lokantalarda yerdi".
 
Yeni bir daire arama çalışmaları sürdürülüyordu. 1 Kasımda mesele nihayet halledilmiş gibi görünüyordu. Şairin dostları Kalenci Kuluk sokaktaki "çok güzel, üç müstakil odası olan küçük bir evi" bir Türk vatandaşından kiraladılar, fakat yabancıların o binaya taşınması Türk uleması tarafından şiddetle protesto edildi.
 
Bu kadar huzursuz bir otelde uzun süre oturulmasını şaşılacak bir şey değildi. Nihayet 8 Kasımda Mickiewicz dostlarıyla birlikte Pera'nın uzak kısmındaki "oldukça temiz bina"ya taşınır. Bu daire, kocası o anda Istanbul'da bulunmayan Bayan Rudnicka'dan kiralanmıştır. Prof. Jan Reychman, Mickiewicz'in Istanbulİstanbul'daki son dairesinin konumunu söyle belirler: "Semt Papaz Köprü ismini taşımaktaydı(...). Pera'nın merkezinden (Kalyancı kalenci) caddesi veya Sakız Ağaç sokaktan geçilerek bugünlerde Serdar Ömer Paşa sokağı adını taşıyan Yeni Şehir sokağında zikretmiş olduğumuz küçük binaya varılırdı. Bu semtte sokakların tam olarak planlanmadığı ve dağınık halde olan küçük binalar bulunduğu için Mickiewicz'in oturduğu binanın konumunun tam belirlenmesi mümkün değildir. 1870 yılındaki yangın sonucu bu bina tamamen yanmıştır. Sonra Belediye sokakların planını tasarladı bina halen Yeni Şehir sokak ve şimdiki adıyla Tatlı Badem sokağı denilen küçük sokağın köşesinde bulunmaktadır".
 
Kiralanmış olan daire mütevazı ve karanlıktı. Mickiewicz'in oturmuş olduğu odanın betimi günümüze kadar ulaşmıştır; "Sağ köşede şairin son nefesini verdiği beyaz örtülü demir karyola vardır. Yatağın yanında, çocuklarına, dostlarına ve tanıdıklarına mektuplar yazdığı ufak masa, biraz ötede divan ve hasır koltuk yer almaktadır. Kapının yanında lavabo, başka bir masa ise odanın ortasında bulunmaktadır. Duvarlarda ayna ve birkaç taşbasma asılıdır. Hepsi çok mütevazı ve ilkel...".
69. satır:
 
=== İstanbul'daki evi ===
İstanbul'un [[Beyoğlu]] semtinde (Tatlı Badem sokağı)'nda köşebaşında, 29 nolu bir bina vardır. Bu üç katlı, her katta küçük iki odası bulunan 128 yıl önce, Polonya'nın millî şairi Mickiewicz'in oturduğu ve gözlerini kapadığı evdir. Bu ev Kırım Savaşı'nda Polonyalılar'ın "toplandıkları, hararetli konuşmalar yaptıkları, bir merkezdi. Adam Mickiewicz ve arkadaşları bu evde kalırlar, yemeklerini kendileri pişirirlerdi. Polonyalı göçmenler arasında, 1830 yılındaki ayaklanma sonunda Istanbulİstanbul'a gelen, ve Polonezköy'ü kuran Adam Czartoryski, yazar T. T. Jez ile (Hanri) takma adıyla Sobozowski ve sonradan müslümanMüslüman olan Adam Michalowski de vardı. Şairin evinde kalan yakın arkadaşlarından Sobozowski o günlerde gönüllü olarak Kırım Savaşı'na katılacaktı. Ilk iş olarak bu savaşa katılanların giydikleri orijinal bir kalpakla, elbise satın aldı. Şair Mickiewicz, anılarında, bu arkadaşının orijinal kalpağıyla, pasaportundan başka hiçbir şeye değer vermediğini uzun uzun anlatır. Polonyalılar'ın Tarlabaşı'nda o sıralarda yadırgadıkları tek şey yangındı. Çünkü Istanbulİstanbul'da sık sık yangın oluyordu. Günün birinde kendi evlerine sirayet edeceği korkusuyla, bu savaş yolcusu arkadaşının, uyurken kalpağıyla pasaportunu daima yastığının altına yerleştirdiğini, bir yangın çıktığında, önce bunları kurtarmayı tasarladığını hikâye eder.
 
== Ölümü ==
1885 yılında İstanbul'da [[kolera]] kol geziyordu. Şair, koleralı hastalara, geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Oradan aldığı Kolera mikrobuyla, 10 gün içerisinde, kötüleşti. Hastalığının kolera olduğunu ve bu hastalıktan kurtuluş bulunmadığını biliyordu. Bir ülkü uğrunda, Türkiye'ye gelmiş bulunan şairin-bile bile ölüme giderken-başucundan ayrılmayan vefalı arkadaşı ve Türk ordusunda büyük hizmetleri bulunan Polonyalı İskender Paşa'ya şöylediğisöylediği son sözler, şu oldu:
 
"İstanbul'da, koleradan öleceğimi bilseydim, yine buraya gelirdim. Çünkü bu benim görevimdi. Ben, Fransa'da bir ilim akademisinin umumi katibi olmaktansa, bir Türk taburunun katibi olmayı tercih ederim."
80. satır:
26 Kasım 1855 günü şair [[Pera]]'da (bugünkü Beyoğlu) vefat etmiştir. Şehrin kenarındaki bu karanlık oda Şairin binbir güçlükte dolu hayatını simgelemektedir.
 
Adam Mickiewicz'in ölümü çok soğuk ve kapalı bir güne rastlar. Şair'in arkadaşı olan Tarih Yazarı T.T. Jez'in cenaze törenini tasvir eden yazısından anlaşıldığına göre, gurbette ölen bu Hürriyet Şair'i için, Istanbulİstanbul'da çok sessiz bir tören yapılır. Bu töreni siyahlar giymiş müslümanlarMüslümanlar, Mollalar da hüzünlü çehrelerle izlerler. Şair'in oda arkadaşı bu hazin cenaze törenini şöyle anlatıyor:
 
"Beyoğlu'nun çamurlu yolları arasında, bir çift öküzün çektiği, sade bir tabut vardı. Polonyalılar'dan başka, kimse yok sanıyordum. Yanılmış olduğumuzu biraz sonra anladık. Arkamızda, sokağı kaplamış, başlarına siyahlar sarmış, sel gibi bir kalabalık akıyordu. Cenaze alayında, her ulusu temsil eden kişiler vardı. Sırplar, Dalmaçyalılar, Karadağlılar, Arnavutlar, Italyanlar, özellikle Bulgarlar çoğunluktaydı. Ölenin şahsında, Slav şairin dehasına duydukları saygıyı böylece gösterdiler".
 
Adam Mickiewicz'in çıkartılan iç organları, bugün sessiz bir ev olarak duran, binanın bodrumuna gömüldü. O zamanki usule göre, tahnit edilen cesedi, Fransa'nın Türkiye'deki elçiliği vasıtasıyla Paris'e gönderildi. Çünkü şair, her yerde [[III. Napolyon]]'un misafiri sayılıyordu. Mickiewicz'in cesedi Paris'teki [[Madlen Kilisesi]]'nde yapılan hüzünlü bir merasimden sonra, oracıkta toprağa verildi. 1890 yılında da [[Paris]]'teki mezarı açılarak, kemiklerinin bakiyesi Polonya'ya gönderildi. [[Kraków]]'da bulunan Wawel Kraliyet Şatosu Kilisesinin mezarlığına gömüldü. Bu suretle, Şair'in bugün, Istanbulİstanbul'da, Paris'te ve Polonya'da olmak üzere üç ayrı yerde, hatırası yaşamaktadır.
 
Adam Mickiewicz'in ölümünden sonra Kalenci Kulluk sokağındaki bu bina Istanbulİstanbul'a gelenler veya Istanbulİstanbul'da devamlı oturan Polonyalılar tarafından sık sık ziyaret edilmektedir. 1861 yılında Şairin oğlu Wladyslaw da burayı ziyaret etmiştir. Öğrendiğimize göre sonra bu binada "Babamın son günlerini geçirmiş olduğu yeri görmeme izin vermiş çok anlayışlı müslümanMüslüman bir aile oturuyordu" demiştir.
 
1909 yılında Mickiewicz'in Istanbulİstanbul'daki binasının önünde Kırım Savaşı'nda şehit olan Polonyalılar şerefine düzenlenen bir tören yapılmıştır. [[İttihat ve Terraki]] Fırkası tören düzenleme komitesi başına geçmişti. Meryem Ana Kilisesi'ndeki ayinden sonra Polonya ve Türk bayraklarıyla süslü kortej Mickiewicz binasına kadar gelmiştir. Şairin binasının önünde yapılmış olan törenin programı, binanın sahibi olan Marcin Ratynski'nin açılış konuşması ve Ittihat ve Terraki Fırkası adına, Türk Milletinin Polonyalılara karşı çok sıcak duygular beslediğini ifade eden Seyfeddin Paşa'nın (Tadeusz Gasztowtt) konuşmasını kapsamıştır. Törenin sonunda, müslüman geleneklere uygun olarak, Adam Mickiewicz şerefine kurban kesildi. Bunu müteakip diğer konuşmalar yapılmış ve nihayette törene katılanlara şairin portreleri dağıtılmıştır.
 
== Müzesi ==
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Adam_Mickiewicz" sayfasından alınmıştır