Osmanlı-Suudi Savaşları: Revizyonlar arasındaki fark
[kontrol edilmiş revizyon] | [kontrol edilmiş revizyon] |
İçerik silindi İçerik eklendi
Khutuck Bot (mesaj | katkılar) k Düzenlemeler, değiştirildi: {{cite web| → {{Web kaynağı |, {{cite book | → {{Kitap kaynağı | AWB ile |
|||
24. satır:
|notlar =
}}
'''Osmanlı-Suudi Savaşları''', 1811-1818 [[Mısır Eyaleti|Mısır Valisi]] [[Kavalalı Mehmet Ali Paşa]] komutası altındaki birlikler ile, [[Diriye Emirliği]] ordusu arasında yapılan savaş.
==Savaş öncesi==
Bugünkü [[Suud Hanedanı]]na adını veren [[Muhammed bin Suud]], Arabistan’ın çeşitli yerlerine dağılmış olan Aneze kabilesinin Mesâlîh koluna mensup Âl-i Mukrin aşiretindendir. Ataları 15. yüzyılda Katîf’ten gelerek [[Diriye]]’ye yerleşmiş ve o tarihten itibaren Diriye emirleri bu aileden çıkmaktaydı. Babasının ölmesi üzerine Muhammed bin Suud,
Diriye ve çevresinde ilk olarak 1726’da bağımsız bir emir sanıyla hükmetmeye başladı. Bu dönemde Hz. Muhammed'in zamanındaki hayat tarzına dönülmesini savunan ve her türlü yeniliğe ve mezarlara karşı olan [[Vehhabîlik|Vahhabiler]], ve öğretilerin yayıcısı [[Muhammed bin Abdülvehhâb]] bazı sahâbelerin kabirlerini yıktırması sonucu gördüğü tepkiler üzerine Diriye’ye sığınmak zorunda kaldı. Vahhabilere göre mezarın sadece ziyareti değil, yerinin belli olması bile cehennemin kapılarını açacak bir kabahatti. Diriye’ye yerleşmesi Muhammed bin Abdülvehhâb’ın hayatında bir dönüm noktası oldu. Suud ailesi kendisine sahip çıktı ve fikirlerinin yayılmasına destek verdi. Böylece birbirleriyle anlaştılar. Bu ittifak hem Suûdîler’in hem Vehhâbîler’in tarihinde bir dönüm noktası oluşturmuştur. Daha sonra Muhammed bin Suûd'un Abdülvehhâb’ın kızıyla evlenmesiyle aralarında akrabalık kurarak dinî-siyasî bir güç oluşturdular Bu arada emirliğin Muhammed bin Suûd, şeyhliğin Muhammed bin Abdülvehhâb nesline ait olması kararlaştırılarak Suûdî hânedanının temelleri atıldı ve devletin takip edeceği siyaset belirlendi. Birtakım yeni fikirlerle desteklenmiş katı kurallara oturtulan Vehhâbî-Suûdî hâkimiyetini tüm Arabistan ve Körfez ülkelerine yayma çabasına girdiler. Vehhâbîlik hareketi, yaklaşık otuz yıl süren yavaş ve düzensiz bir yayılma döneminin ardından Suûd ailesinin Necid’in tamamına hâkim olmasıyla büyük bir ivme kazandı.
1765’e kadar emirliği devam eden Muhammed bin Suud, Osmanlı Devleti’nin tepkisinden çekindiği için [[Irak]] ve [[Hicaz]] bölgelerine pek fazla yanaşmadı. Ancak Abdülvehhâb’ın öğretisine sıkıca bağlı olan oğlu Abdülaziz yaptığı ittifaklar sayesinde denize çıkış yolu olan [[Lahsa Eyaleti|Lahsa]]’yı, 1784 yılında ele geçirdi. Diğer taraftan Hicaz’a gözünü dikti. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti tarafından isyancı olarak kabul edilen Suud güçleri Lahsâ’nın kuzeyinde Osmanlı askerleri ile giriştiği mücadelede galip gelerek Lahsâ’nın limanı olan Uceyr’e kadar ulaştı.<ref>TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: 37, sayfa: 585</ref>
[[Napolyon Bonapart]]’ın 1798’de beklenmedik bir şekilde [[Mısır]]’ı işgal etmesi ve bunun ardından ortaya çıkan meseleler Suûdîler’in işine yaradı.<ref name=James2003>{{
==Savaşın gidişatı==
39. satır:
[[II. Mahmud]], kutsal şehirleri tekrar ele geçirmek ve Suriye'yi tehdit eden Vahabbi tehlikesini ortadan kaldırmak için Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya başvurmak zorunda kaldı. Kavalalı Mehmed Ali Paşa, 1811’de oğlu [[Tosun Paşa]] komutasındaki muntazam piyade ordusunu [[Süveyş üzerinden Hicaz'a sevketti. Tosun Paşa ilk önce Medine'yi geri aldı. Tosun Paşa' Medine'nin anahtarını Mısır'a babasına gönderdi. Kavalalı Mehmed Ali Paşa da bu anahtarı, Anahtar Ağası Latif Ağa ile İstanbul'a gönderdi. Medine'nin kurtarılması haberi İstanbul'a ulaşınca ertesi Cuma günü anahtarun karşılanması için büyük bir alay tertip edildi. 30 Ocak 1813'te Latif Ağa top sesleri arasında İstanbul'a girdi. [[Şeyhülislam]], Sadaret kaymakamı, [[Kaptan-ı Derya]], [[Kazasker]]ler ve devlet büyükleri [[Eyüp Sultan Türbesi|Eyüp Sultan]]'a gidip anahtarı karşıladılar. Anahtarı Haram Ağası aldı ve saraya getirerek Sultan II. Mahmud'a teslim etti. Medine-i Münevvere anahtarını İstanbul'a getiren Latif Ağa ile maiyetine hilatlar giydirilip kese kese altınlar verildiği gibi Latif Ağa'ya da [[Beylerbeylik]] rütbesi verildi.
Tosun Paşa'nın Mekke, Cidde ve Taif'i de geri aldığının haberi gelmesi üzerine Sultan II. Mahmud bir hafta top şenliğinin yapılmasını buyurdu. Mehmed Ali Paşa'nın bir diğer oğlu İsmail Bey İstanbul'a gelerek Mekke'nin anahtarlarını bizzat Sultan II. Mahmud'a takdim etti. Tekrardan Osmanlı Devleti'nin denetimi altına giren hac yollarının tamiri için bir bina emini tayin etti. Ardından da Kahvecibaşı Ağa ile Kavalalı Mehmed Ali paşa ve oğlu Tosun Paşa'ya kılıç, kaftan, mücevherli hançer, hilatler ve tuğlar gönderdi. Aynı yıl Mehmed Ali Paşa da bir kısım kuvvetlerle Hicaz’a gelerek bazı düzenlemeler yaptı. Babası Suûd b. Abdülazîz’in ölümü üzerine 1814’te Suûdîler’in başına geçen [[Abdullah bin Suud]], Tosun Paşa’nın Necid harekâtı sırasında onunla mütareke yaptı; ancak barış görüşmeleri bir netice vermedi.
Mekke ve Medine ile Hicaz'ın tamamı geri alınmıştı ancak Suudilerin merkezi henüz ele geçirilememişti. 1816’da ölen Tosun Paşa’nın yerine Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın diğer oğlu [[Kavalalı İbrahim Paşa|İbrahim Paşa]]’nın bölgeye gelmesiyle mücadele şiddetlendi. Abdullah bin Suud, 2 Mayıs 1817’de İbrâhim Paşa kuvvetlerine mağlûp oldu ve merkezi olan [[Diriye]]’ye çekildi. İbrâhim Paşa beş aylık bir kuşatmadan sonra 6 Eylül 1818'de Diriye'yi ele geçirerek iç kaledeki bir kasra sığınmış bulunan Abdullah bin Suud’u dört oğlu ve bazı yakınları ile birlikte yakaladı.<ref>[http://www.ibnsaud.info/main/9456.htm Abdullah bin Saud's capture] {{webarchive|url=https://web.archive.org/web/20100106111328/http://ibnsaud.info/main/9456.htm |date=2010-01-06 }}, King Abdullah Ibn Saud Information Resource</ref>
==Sonuç==
Suud ailesinden pek çoğu kuşatmadan önce kaçtı. Kalanlar Mısır'da ve İstanbul'da hapishanelere gönderildi. Önce Medine’ye sonra da Mısır’a götürülen Abdullah bin Suud ise, kâtibi ve hazinedarı ile birlikte deniz yoluyla İstanbul’a gönderildi. 14 Aralık 1818’de, Haliç’te Defterdar İskelesi’ne çıkarıldıktan sonra zincirlere vurulmuş bir şekilde halka teşhir edilerek Bâbıâli’ye getirilerek Sadrazam'ın huzuruna çıkarıldı. Sadrazam, Abdullah bin Suud ve adamlarını Mısır’dan getiren Kapı Kethüdasına, Tatar Ağasına, geminin kaptanına ve diğer görevlilere samur kürkler hediye etti ve her birine ömür boyu gelir bağladı. Abdullah bin Suud ve adamları, Bostancıbaşı’nın hapishanesine gönderilip Mekke ve Medine'den gasp ettiği malların tespiti için üç gün kadar burada sorguya çekildi. Sorgular sırasında Mekke ile Medine’den ve Hz. Hüseyin’in Kerbela'daki türbesinden çaldıkları bazı mallar hakkında Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından hapsedilen öteki adamlarının bilgi sahibi oldukları öğrenildi. Bu konuda Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya gereken yazılar yazıldı. 17 Aralık 1818 günü Sultan II. Mahmud o gün yapılan cirit ve mızrak oyunlarını seyretmek için Beyazıt'taki eski saraya gitmişti. Andullah bin Suud'u adamlarıyla beraber eski saraya götürüp padişahın huzuruna çıkardılar. Sultan II. Mahmud mahkûmları bir müddet seyrettikten sonra idamlarını emretti. Abdullah bin Suud, Sultan II. Mahmud'un huzurunda Bostancıbaşı Halil Ağa'nın kılıcıyla padişahın gözleri önünde kellesi kesilerek idam edildi.
== Ayrıca bakınız ==
52. satır:
==Kaynakça==
{{Kaynakça}}
[[Kategori:Osmanlı Suudi Savaşları| ]]
|