I. Süleyman Şah: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Adem20 (mesaj | katkılar)
k 93.182.105.209 tarafından yapılan 20784153 sayılı değişiklik geri alınıyor.
Etiket: Geri al
Yzkoc (mesaj | katkılar)
düzeltme
67. satır:
Süleyman Şah'ın tüm Anadolu'ya hakim olduğunu söyleyen kaynaklar, Anadolu Selçukluları'nın şark (doğu) hudutlarını ve bu hudutların nereye kadar uzandığını belirtmezler. Bununla beraber, Süleyman Şah'ın Şark Seferi'nden önce [[Kapadokya]]'ya, sahil bölgelerine ve tüm Anadolu vilayetlerine hakimiyetini yayarak buralar valiler tayin ettiğine dair bir ifade bize umumi bir fikir vermektedir.<ref name="Aleksiad, II,sh.:67">Aleksiad, II,sh.:67</ref> Süleyman Şah'ın bu sefere çıkarken, İznik'te yerine naib olarak bıraktığı Ebu'l Kasım'ın kardeşi Ebu'l Gazi'yi Kapadokya'ya vali olarak tayin etmesi bu bölgenin Anadolu Selçukluları'na ait olduğunu gösterir.<ref name="Aleksiad, II,sh.:67"/> Kaynaklarda adı, şahsiyeti ve siyasi faaliyetleri bir türlü anlaşılamamış bulunan Taylu Danişmend'in oğlu Gümüştekin Ahmed Gazi'nin; bu zamanda Süleyman Şah'ın dayısı ve tabiisi olarak [[Sivas]], [[Amasya]] ve [[Tokat (ilçe)|Tokat]] bölgesinde [[Danişmendliler Beyliği]]'ni kurmaktaydı.<ref>İbn Hamdun, Tevarih us-Sinin, Topkapı (III. Ahmed), no: 2891,sh.:156a; İbn Şeddad, A'Lak, 65b; Ebu'l Ferec,sh.:229; Danişmend-name, Bibl, Nationale, Manuscrits Turc, 317, 177b;</ref> Danişmend-name ve Anna Komnini'de [[Çankırı]], [[Kastamonu]] ve [[Sinop]]'un fatihi olarak gösterilen ve Çankırı'daki kendi adını taşıyan türbede defnedilmiş bulunan Kara-tekin'de Süleyman Şah'ın bir valisi veya tabii olarak gözükmektedir.<ref>Aleksiad, II,sh.:64-66</ref>
 
Selçuklular'ın Bizans'ı takip ettiği ve Selçuklu Devleti'nin ağırlık merkezinin Marmara kıyılarına intikal ettiği için Türk nüfusunun kesafetide batıya doğru artmış ve bu sebeple de Doğu Karadeniz sahilleri de zayıf bir Türk işgalinden sonra tekrar Bizans'ın eline geçmiştir. Bizans kaynaklarının belirsiz bilgilerine rağmen [[Trabzon]]; 1075 yılında [[Theodoros Gabras]] tarafından geri alınmıştır. Bir İslam kaynağına göre 1079 yılında Anadolu'da gaza yapmakta olan bir Türk fırkasının tamamen şehit olduğu belirtilmiştir ki bu olayın Doğu Karadeniz'de olduğu tahmin edilmektedir.<ref>İbn[[İbnü'l Kalanisi]], Zeyl Tarih Dımaşk, Beyrut 1908,sh.:113</ref> Gabras; Trabzon'da Bizans'tan bağımsız bir idare kurmuş ve bu yüzden 1091 yılında Bizans imparatoru [[I. Aleksios]] tarafından bu havaliden püskürtülmüş ve yerine Gregoire Taronites tayin edilmiş; son olarak da [[Konstantinos Gabras]] Trabzon'a hakim olarak müstakil bir Rum devleti vücuda getirmiştir. Gabras; şarktaki Türk beyleriyle yaptığı ittifaklar sayesinde Bizans'a karşı istiklalini korumuştur.<ref>Aleksiad, II,sh.:151; G. Finlay, Empire of Trebizond, London 1854,sh.:362-363; Chalandon, Alexis Cımnene,sh.:12; J. Laurent, Seldjoucides,sh.:67</ref>
 
Süleyman Şah'ın şark seferi öncesinde Anadolu toprakları bu durumdayken Ermeniler'in Fırat boylarından bir takım prenslikler kurmaları Anadolu Selçukluları için mühim bir meseli teşkil etmekteydi. Bizanslılar; XI. asrın başlarından itibaren Doğu Anadolu'yu işgal ederek bu bölgedeki Ermeni prensliklerini ortadan kaldırmış ve mühim bir Ermeni nüfusunu [[Sivas]], [[Kayseri]] ve Fırat boylarına nakletmişlerdir. Malazgirt Savaşı'na müteakip Türkmenler'in hızla Anadolu'ya girmesiyle beraber Ermeniler daha kuzeye ve batıya kaçmışlar; Fırat boylarında, [[Kilikya]]'da, [[Malatya]]'da, [[Maraş]]'ta ve [[Urfa]] bölgelerinde kesafet yaratmışlardır. Bizans'ın bu tehciri ve [[Ortodoksluk]] mezhebini zorla Ermeniler'e kabul ettirmeye çalışması Ermeniler'i, Bizans'a karşı düşman hale getirmiştir. Öyle ki Anadolu'nun müdafaasına karışmayan Ermeniler bazen Türkler'i kurtarıcı olarak karşılayarak Bizans aleyhindeki millî ve dini düşmanlıklarını devam ettirmişler; Malazgirt Savaşı'ndan olduğu gibi toptan savaş meydanından uzaklaşmışlar; fırsat buldukça Rumlar'a saldırmışlardır. Böylece Ermeniler Bizans'a karşı ilk Arap fetihlerinde ve [[Avasım]] şehirlerinin kurulmasında Müslümanlar'a yakın oldukları gibi Malazgirt Savaşı'na müteakipde Türkler'e yakın olmuşlardır. Bu yüzdendir ki çağdaş Ermeni ve Süryani müellifleri, Rumlar'ı ''menfur ve kadınlaşmış'' dinlerine ve millî varlıklarına düşman ''zalim Rafiziler'' olarak gösteriyor, Bizanslılar'da onları ihanetle itham etmişlerdir.<ref>Urfalı Mathieu,sh.:113, 152, 166; Süryani Mihael, III,sh.:162, 166, 169; Kedrenos,sh.:571; [[Mihail Attaleiates]],sh.:147, 162; St. Martin, Memoires sur l'Armenie, Paris 1819, II,sh.:230; Lebeau, XIV,sh.:437; G. Finlay, II,sh.:18-20; J. Laurent, Seldjoucides,sh.:51, 74, 76, 80-81</ref><ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye,sh.:97</ref>
83. satır:
Süleyman Şah'ın hareketine muvazi olarak Emir Buldacı da; yukarı Ceyhan bölgesini, Elbistan, Göksün ve Ra-ban şehirlerini fethedince bu havalide yalnız Maraş Filaret'in elinde kalmıştır. Bu durumda memleketlerin hızla elinden çıktığını ve Hristiyanların kendisine ihanet ettiğini gören Filaret; Melikşah'la görüşmek için İran'a gitmiştir. Bu durumdan faydalanan Antakya halkı ve başta şehrin valisi gizlice Süleyman Şah'a haber göndererek kendisini davet etmişlerdir. Bundan sonra Süleyman Şah, ordusuyla beraber cebri bir yürüyüşle Antakya'ya doğru hareket etmiştir. Bu seferin duyulmaması için de geceleri ilerleyen Süleyman Şah, gündüzleri ya dinlemiş ya da sapa yolları takip etmiştir. Daha sonra Süleyman Şah, askerlerini Kilikya'da gemilere bindirmiş ve [[Asi Nehri]] üzerinden Antakya önüne çıkmıştır.<ref>İbn ül-Esir, X,sh.:47; Baybars Mansuri, Zubdet ul-fikre, Feyzullah Ef. n. 1459,sh.:211a; Ebu'l Ferec,sh.:229</ref> Böylece çok az bir zamanda, Bizans müellifi Anna Komnini'ye göre 12 günde Antakya önlerine gelen Süleyman Şah ve askerleri, Faris kapısından şehre girmişlerdir. Böylece 1084 yılında şehir Süleyman Şah tarafından fethedilmiştir. Fakat iç kaleye kapanan kale muhafızları bir süre direnseler de su ve erzağın kesildiğini, kendilerine aman verildiğini görünce iç kaleyi de teslim etmişler ve böylece 1085 yılında Antakya, tamamen fethedilmiştir. Bu suretle Antakya; 969 yılından beri süren Bizans ve daha sonra Ermeni Filaret'in işgalinden sonra, 1085 yılında kurtulmuştur. Yine aynı yıl Ermeni Filaret; Maraş'ta ölerek tarih sahnesinden çekilmiştir.
 
Antakya geçmişte; Afşin Bey tarafından ve ayrıca Anadolu'ya geçmeden önce Süleyman Şah tarafından kuşatılmış fakat Bizans'ın şiddetli müdafaasından dolayı şehir düşmemiştir. Daha sonra Süleyman Şah şehri fethetmiş ve bu fetihle beraber; o dönem huzursuzluklar içinde bulunan [[Halep]]'in Harim ve Duluk kazaları da kendiliğinden Süleyman Şah'ın eline geçmiştir.<ref>'Azimi, s365; İbnİbnü'l Kalanisi, sh.:117; İbn Hamdun, 156a; Sıbt, 75a; İbn Şeddad, 52a; 95b;İbn ül-Esir, Atabeyler Tarihi; R. H. Cr.sh.:14; Urfalı Mathieu,sh.:188-189; Süryani Mihael,sh.:173; Ebu'l-Ferec,sh.:229; Hayton, Doc. armeniens,sh.:143</ref>
 
Süleyman Şah'ın Marmara sahillerinden Antakya'ya kadar uzanan çok güçlü bir devlet kurması ve hakimiyetini genişletmesi onun, Büyük Selçuklular'la yahut tabiileriyle çatışmaya girmesini mukadder kılmıştır. Süleyman Şah'ın bu fethi Arap Şerefüddevle Müslim'i telaşlandırmış ve Süleyman Şah, yaptığı Antakya fethine müteakip Melikşah'a elçi göndermiş ve Melikşah, bu durumdan memnun olmuştur. Fakat bu durum da iki amcazade arasındaki ilişkilerin düzeldiğine hükmetmek kolay değildir. Çünkü böyle bir teşebbüs gerçekleşmişse bile bu dini duyguların ve siyasi şartların bir icabıdır. Nitekim Süleyman Şah Antakya'yı fethederken Melikşah'ta Doğu Anadolu ve Suriye meselelerinin halli için harekete geçmişti. Çünkü Diyarbakır Mervani emiri Bizans'ın eski bir vassalıydı ve son olarak da Fatımiler'le münasebetleri olan Şerefüddevle Müslim'de Mervaniler'le anlaşarak birçok lütuflarına nail olduğu Melikşah'a nankörlük etmişti.<ref>Selçuklular Tarihi,sh.:145-147</ref> Bu yüzden Melikşah Diyarbakır üzerine bir ordu sevk ediyor ve öte yandan bizzat kendisi Şerefüddevle Müslüm üzerine Musul seferini düzenliyordu. Fakat bu dönemde Melikşah; Horasan'daki kardeşi Tekiş'in isyanıyla karşılaşmış ve geri dönmek zorunda kalmıştır. Melikşah o tarafa dönerken Şerefüddevle'nin itaat teklifini kabulden başka Musul'la beraber Halep'in idaresini de Müslim'e bırakmıştır. Bu durumda Melikşah'ın, Süleyman Şah'a böyle bir yanıt vermesi tabiidir.<ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye,sh.:102</ref>
 
Şerefüddevle Müslim; Ermeni Filaret'le iyi münasebetler kurmuş ve Antakya için yıllık bir cizye vergisi almıştır. Fakat Süleyman Şah'ın Antakya'yı fethi üzerine Müslim, bu meblağı Süleyman Şah'tan istemiş ve onu Melikşah'a itaatsizlikle itham ve tehdit etmiştir. Buna cevap olarak Süleyman Şah; kendi cihadıyla bu beldeyi kafirlerden alıp bir İslam beldesi haline getirdiğini ve cizye vermeyeceğini Müslim'e bildirmiştir. Ayrıca bazı Halep kasabalarının Süleyman Şah'ın kontrolüne geçmesi ve Halep ileri gelenlerinin Süleyman Şah'a gelerek kendisini, Halep şehrine davet etmesi Süleyman Şah ile Şerefüddevle Müslim arasındaki gerginliği yükseltmiştir. Nitekim Müslim'in askerleri Antakya civarına akınlar yapmaya başlamış ve Süleyman Şah da bir kıta askeri Halep civarına göndermiştir. Böylece iki taraf savaş hazırlıklarına başlamıştır. Süleyman Şah; son kez bir barış teklifi yapsa da ret cevabı almış ve bunun üzerine iki taraf 23 Haziran 1085'te, Halep ile Antakya arasında, [[Amik Ovası]]'na akan Afrin Çayı üzerinde karşılaşmıştır. İlk harekette [[Çubuk Bey]], Türkmenleri ile beraber Süleyman Şah tarafına geçmiş<ref>İbn ül-Esir, X,sh.:47; Sıbtsh.:75a</ref> ve Arap askerleri bozguna uğramıştır. Şerefüddevle Müslim ise Türkler'in takibi esnasında bir mızrak darbesiyle öldürülmüş ve Sğleyman Şah; Temmuz 1085'te Halep'i kuşatmış ve Müslim'in cesedini, Halep kapısında defnetmiştir.<ref>İbn ul-'Adim, Buğya, 108a - 109b; Tarih Haleb, II,sh.:89-92; 'Azimi,sh.:365; İbnİbnü'l ul-Kalanisi, sh.:118; Baybars Mansuri, 212b; Sıbt, 71a - 72, 75b; Urfalı Mathiey,sh.:190; Ebu'l Ferec,sh.:230</ref>
 
Süleyman Şah'ın Antakya'yı fethettikten sonra Halep şehrini de kuşatma altına alması, İznik Selçukluları ile İran Selçukluları arasındaki çekişmeyi körüklemekteydi. Halep kuşatması esnasında o dönem şehre hakim olan Şerif Ebu Hasan; bir yandan Süleyman Şah'ı oyalarken bir yandan hem Melikşah'a hem de onun kardeşi olan ve [[Suriye Selçukluları|Suriye Selçuklu meliki]] olan [[Tutuş]]'tan yardım isteyerek ya bizzat gelmelerini veya Süleyman Şah'ı bölgeden uzaklaştıracak bir ordu göndermelerini istemiştir. Bu sıralar da Süleyman Şah, Halep'teki taraftarlarıyla aleyhdarlarını baş başa bırakarak Müslim'in askerlerini takibe girişmiş ve onları çöle kaçırmıştır. Daha sonra Ma'arra, Kefertab ve [[Şayzar]] kazalarını teslim almış ve Kınnesrin'i kuşatarak fethetmiştir. Burada Şerefüddevle Müslim'in dul kalan zevcesi Menia hatunla izdivaç eden Süleyman Şah; oradan tekrar Halep üzerine yürürken Tutuş'ta Şam'dan ayrılarak kendisine doğru gelmeye başlamıştır. Süleyman Şah, Halep'i ikinci defa muhasara ederken şehir halkı ''Tutuş ile muharebeniz neticelendikten sonra şehri size teslim edeceğiz'' şeklinde bir mesaj vermiştir.<ref>İn ül-Esir, Atabeyler Tarihi,sh.:16</ref>
95. satır:
Süleyman Şah; bu hareketi haber alınca Tutuş'a doğru ilerlemiş ve iki ordu 5 Haziran 1086'da, Halep'in üç mil yakınındaki ''Ayn Seylem Mevkii''{{'}}inde<ref>Yakut, IV,sh.:178</ref> karşılaşmış ve Selçuklu hanedanına mensup iki amcazade arasında şiddetli bir [[Ayn Seylem Savaşı|savaş]] yaşanmıştır. Şerefüddevle Müslim'e karşı olan savaşta Süleyman Şah'ın tarafına geçen [[Çubuk Bey]] ve Türkmenler'i; şimdi safları değiştirerek Tutuş tarafına geçmiş ve Büyük Selçuklular'ı tercih etmişlerdir. Böylece Süleyman Şah bozguna uğramıştır. Süleyman Şah, ordudaki sarsıntıyı gidermek istese de hezimeti önleyememiştir. Ayrıca Süleyman Şah, bu savaşta hayatını kaybetmiştir. Süleyman Şah'ın ölümüyle ilgili iki rivayet vardır. Bunlardan birincisine göre hezimete uğrayan Süleyman Şah, atıyla savaş meydanından uzaklaşmış ve atından inerek kalkanını yere koymuş ve oturmuştur. Daha sonra Tutuş'un askerlerinin kendisini götürmek istemesi üzerine kılıcını çekerek intihar etmiştir. Diğer rivayete göreyse Süleyman Şah, savaş meydanında şehit olmuştur. Daha sonra Tutuş; Süleyman Şah'ın naaşını bir kefene sarmış ve geçmişte Süleyman Şah'ın Şerefüddevle Müslim'i defnettiği Halep kapısına bu sefer kendisini defnetmiştir. Süleyman Şah'ın savaş meydanından uzaklaşarak intihar ettiğine delalet eden Anna Komnini'nin rivayetine mukabil Halep tarihçisi, Süleyman Şah'ın cesedinin ölüler arasında bulunduğunu ve Tutuş'un ''Selçuk oğullarunun ayakları birbirine benzer''<ref name="İbn ul-'Adim, Tarih, II,sh.:97">İbn ul-'Adim, Tarih, II,sh.:97</ref> diyerek Süleyman Şah'ın naaşını tanıdığı göz önüne getirilirse onun savaş esnasında şehit olduğu rivayeti doğruluğa daha yakındır.
 
Nitekim bu savaşla beraber Süleyman Şah hayatını kaybetmiş ve başta veziri Hasan bin Tahir olmak üzere askerlerinin mühim bir kısmı esir olmuştur.<ref>Aleksiad, II,sh.:65; İbn ul-'Adim, Tarih, II,sh.:95-97; Buğya, 109a-110a; İbn ül-Esir, X,sh.:50; 'Azimi,sh.:266; İbnİbnü'l u-Kalanisi, sh.:119; İbn Hamdun, 156b; Baybars Mansuri, 213a-214b; İbn Vasıl, Muferrıc ul-kurub, Kahire 1953, I,sh.:14-16; Zehebi, Tarih ul-İslam, Haydarabad,sh.:6; Ebu'l Fida, Tarih, İstanbul 1280, II,sh.:205; İbn Kesir, XII,sh.:130; Aksarayi,sh.:20-21</ref> Anadolu Selçukluları'nın savaşı kaybetmesinde Suriye Türkmenleri'nin Tutuş tarafına geçmesi ve Artuk Bey ana nedenlerdir. Bunlardan başka Süleyman Şah'ın yüksek vasıflarına, askerleri ve tebaası tarafından çok sevilmesine mukabil Tutuş'un kendi maiyetine sert muamelesi dolayısıyla Türkmenler'in karşı tarafa geçmesi ancak Melikşah'ı hesaba katmalarıyla açıklanabilir.<ref>Tutuş hakkında Selçuklular Tarihi,sh.:163-164</ref> Esasen harp başladığı sırada Melikşah'ta Urfa'ya varmış bulunmaktaydı.<ref>Selçuklular tarihi,sh.:148</ref> Süleyman Şah'ın ölümünden sonra Tutuş'un, onun veziri Hasan bin Tahir'i, karısını ve çocuklarını Antakya'ya yani Türkiye Selçukluları'na ait bir memlekete götürmesine rağmen Melikşah gelince onları [[İsfahan]]'a götürmüş ve ölünceye kadar onları serbest bırakmamıştır. Böylece Melikşah; 1092 yılına kadar Anadolu'da Kutalmışoğulları'nın hakimiyetine fırsat vermemiştir. Yine Melikşah; Süleyman Şah'ın vezirini Antakya'nın mali işlerine ve Yağı-sıyan bin Alp'i de bir miktar askerle şehrin valiliğine tayin etmiştir.<ref>Sıbtsh.:82a; İbn ul-'Adim, Buğya, Feyzullah Ef. No:1404,sh.:244a</ref>
 
Bu savaşla beraber [[Antakya]], Anadolu Selçuklu Devleti'nin toprağı olmaktan çıkmış ve [[Büyük Selçuklu İmparatorluğu|Büyük Selçuklu Devleti]]'nin bir toprağı olmuştur. Ayrıca Süleyman Şah'ın ölümüyle beraber Anadolu Selçukluları büyük karışıklıklara sürüklenmiş ve Süleyman Şah'ın bu sefere çıkarken yerine vekil olarak tayin ettiği İznik'teki Ebu'l Kasım Anadolu Selçukluları'nı idare etmeye başlamıştır. Ayrıca Melikşah Anadolu Selçukluları'nı itaat altına almak Porsuk Bey'i tekrar Anadolu'ya göndermiştir .<ref name="İbn ul-'Adim, Tarih, II,sh.:97"/>