Anadolu Selçuklu Devleti: Revizyonlar arasındaki fark
[kontrol edilmiş revizyon] | [kontrol edilmiş revizyon] |
İçerik silindi İçerik eklendi
düzeltme |
düzeltme |
||
102. satır:
1092 yılında Melikşah'ın ölümüyle beraber Anadolu'yu itaat altına almak için bölgede bulunan Bozan Bey geri dönmüş ve Türkiye Selçukluları istiklallerini korumuşlardır. Yine Melikşah'ın ölümüyle beraber; Süleyman Şah'ın Ayn Seylem savaşında ölümünden sonra [[İsfahan]]'a götürülen oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan serbest kalmışlardır. Kılıç Arslan ve Kulan Arslan serbest kaldıktan sonra İznik'e ulaşmış ve Ebu'l Gazi; hiçbir direniş göstermeden idareyi Kılıç Arslan'a devretmiştir. Böylece Anadolu Selçukluları içinde bulundukları büyük karışıklıklardan çıkmış ve yeniden fetih hareketlerine başlamışlardır <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, s.125-128</ref>.
Sultan Kılıç Arslan; tahta çıkınca [[İzmir]], [[Rodos]], [[İstanköy]], [[Sakız]] ve [[Midilli]] adalarını fethetmiş ve ilk Türk donanmasını oluşturmuş olan [[Çaka Bey]]'in kızıyla evlenmiştir. Daha sonra [[Peçenekler]], [[Çaka Bey]] ve [[Kılıç Arslan]] arasında bir ittifak oluşturulmuştur. Bu ittifaka göre Peçenekler ve Selçuklular karadan, Çaka Bey ise denizden kuşatmak suretiyle [[İstanbul]]'u fethedecek ve Bizans İmparatorluğu ortadan kaldırılacaktı. Fakat bu durumun farkında olan Bizans imparatoru [[I. Aleksios]]; ilk önce [[Kıpçaklar]]'la anlaşmış ve 1091 yılında Peçenekler'i bertaraf etmiştir. Daha sonra Aleksios, Kılıç Arslan'ın ülkesinde; Çaka Bey'in çok güçlü olduğu ve sultanlık gayesinde olduğu şeklinde dedikodular çıkartmış ve bu dedikoduları öğrenince kaygılanan Kılıç Arslan, çok büyük bir hata yaparak kayınpederi Çaka Bey'i ortadan kaldırmıştır <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi Ansiklopedisi, s.127</ref><ref name="
[[Dosya:Flag of Sultanate of Rum.svg|thumb|300x300px|Anadolu Selçuklu Devleti'nin bayrağı]]
128. satır:
<ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi, s.90</ref><ref>Bryennios, s.794-796; Anna Komnini, I, s.94; Attakiates, s.307; G. Finlay, s.87-88</ref>.
Bizans'taki imparator değişikliği Anadolu Selçukluları'na yaramış ve Selçuklular; Anadolu'da fethetmedikleri yerleri de fethetmişlerdir. Bu hususu Süryani Mihail gibi müellifler; [[Nikomedia]]'nın (İzmit) Türkler'in elinde bulunduğunu belirterek doğrulamaktadırlar. Nitekim [[İstanbul Boğazı]], Türkler ile Bizanslılar arasında sınır olmuştur. I. Aleksios bu durum karşısında, bir gece baskınıyla Türkler'i boğazlardan uzaklaştırmak istemiş ama başarısız olmuştur. Bu sırada Bizans'ın Balkan topraklarına karşı çok büyük ve acilen bertaraf edilmesi gereken bir Norman tehlikesi belirmiştir. Bu yüzden I. Aleksios, Süleyman Şah'la anlaşmak zorunda kalmış ve anlaşmaya göre Selçuklular'ın Bizanslılar'a; Normanlar'a karşı olan mücadeleleri sırasında asker desteği sağlaması, yine Selçuklular'ın İstanbul Boğazı'ndan çekilmesi ve iki devlet arasındaki sınırın Drakon çayı olması kararlaştırılmıştır. Bu muahedeyle beraber Selçuklular, Marmara kıyılarına kadar bütün Anadolu'nun kendilerine ait olduğunu tasdik ettirmişlerdir. Öyle ki hukuken Bizans'a ait olan Sinop ve Antakya şehirlerinin mahalli hakimler tarafından fethi karşısında Bizans imparatorunun bir itirazda bulunmaması 1081 muahedesiyle Bizans'ın, tüm Anadolu'yu Selçuklular'a terkettiğine delalet etmektedir. 1081 muahedesinde Selçuklu-Bizans hududu olarak belirlenen Drakon çayı; W. Ramsay'a göre İzmit Körfezi'ne dökülen Kırkgeçit çayıdır. Chalandon'a göreyse Drakon çayı, Bozburun yarımadasını ayıran çaydır. [[Osman Turan]]'a göreyse bugünkü Drakos(Orhan)tepe ve onun yanındaki bir dere bahis mevzudur.<ref name="Süryani Mihael, III, s.172"/><ref>Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Tarihi, s.90-92</ref><ref>Anna Comnene, I, s.136-138; J. Laurent, Sultanat, s.181-182; aynı müellif, Seldjoucides, s.8, 11, 94; [[Louis Bréhier]], La Vie et la mort de Byzance, Paris 1948, s.287-290</ref><ref>
Bu muharebeden sonra Süleyman Şah'ın, yapacağı askeri yardımı gerçekleştirdiğine dair bir kayda rastlanmamış ve Anna Komnini, [[Makedonya Cumhuriyeti|Makedonya]]'nın [[Ohri]] bölgesinde oturan ve Tadikios'un emrinde bulunan Türkler'dem bahsetmiştir ki tüm kaynaklar bunların Balkanlar'daki Şamani Türkler'e (Müslüman olmayan Türkler) mensup olduğunu teyid etmektedir <ref>Anna Comnene, I, s.151, 162; J. Laurent, Sultanat. s.182; G. Schlumberger, Sigillographie de l'Emp. Byzantin, Paris 1884, s.569</ref>.
==== Süleyman Şah'ın Şark Seferi Öncesi Şark Hudutları ====
Süleyman Şah'ın tüm Anadolu'ya hakim olduğunu söyleyen kaynaklar, Anadolu Selçukluları'nın şark (doğu) hudutlarını ve bu hudutların nereye kadar uzandığını belirtmezler. Bununla beraber, Süleyman Şah'ın Şark Seferi'nden önce [[Kapadokya]]'ya, sahil bölgelerine ve tüm Anadolu vilayetlerine hakimiyetini yayarak buralar valiler tayin ettiğine dair bir ifade bize umumi bir fikir vermektedir <ref name="
Selçuklular'ın Bizans'ı takip ettiği ve Selçuklu Devleti'nin ağırlık merkezinin Marmara kıyılarına intikal ettiği için Türk nüfusunun kesafetide batıya doğru artmış ve bu sebeple de Doğu Karadeniz sahilleri de zayıf bir Türk işgalinden sonra tekrar Bizans'ın eline geçmiştir. Bizans kaynaklarının belirsiz bilgilerine rağmen [[Trabzon]]; 1075 yılında [[Theodoros Gabras]] tarafından geri alınmıştır. Bir İslam kaynağına göre 1079 yılında Anadolu'da gaza yapmakta olan bir Türk fırkasının tamamen şehit olduğu belirtilmiştir ki bu olayın Doğu Karadeniz'de olduğu tahmin edilmektedir <ref>İbn Kalanisi, Zeyl Tarih Dımaşk, Beyrut 1908, s.113</ref>. Gabras; Trabzon'da Bizans'tan bağımsız bir idare kurmuş ve bu yüzden 1091 yılında Bizans imparatoru [[I. Aleksios]] tarafından bu havaliden püskürtülmüş ve yerine Gregoire Taronites tayin edilmiş; son olarak da Konstantin Gabras Trabzon'a hakim olarak müstakil bir Rum devleti vücuda getirmiştir. Gabras; şarktaki Türk beyleriyle yaptığı ittifaklar sayesinde Bizans'a karşı istiklalini korumuştur <ref>
Süleyman Şah'ın şark seferi öncesinde Anadolu toprakları bu durumdayken Ermeniler'in Fırat boylarından bir takım prenslikler kurmaları Anadolu Selçukluları için mühim bir meseli teşkil etmekteydi. Bizanslılar; XI. asrın başlarından itibaren Doğu Anadolu'yu işgal ederek bu bölgedeki Ermeni prensliklerini ortadan kaldırmış ve mühim bir Ermeni nüfusunu [[Sivas]], [[Kayseri]] ve Fırat boylarına nakletmişlerdir. Malazgirt Savaşı'na müteakip Türkmenler'in hızla Anadolu'ya girmesiyle beraber Ermeniler daha kuzeye ve batıya kaçmışlar; Fırat boylarında, [[Kilikya]]'da, [[Malatya]]'da, [[Maraş]]'ta ve [[Urfa]] bölgelerinde kesafet yaratmışlardır. Bizans'ın bu tehciri ve [[Ortodoksluk]] mezhebini zorla Ermeniler'e kabul ettirmeye çalışması Ermeniler'i, Bizans'a karşı düşman hale getirmiştir. Öyle ki Anadolu'nun müdafaasına karışmayan Ermeniler bazen Türkler'i kurtarıcı olarak karşılayarak Bizans aleyhindeki millî ve dini düşmanlıklarını devam ettirmişler; Malazgirt Savaşı'ndan olduğu gibi toptan savaş meydanından uzaklaşmışlar; fırsat buldukça Rumlar'a saldırmışlardır. Böylece Ermeniler Bizans'a karşı ilk Arap fetihlerinde ve [[Avasım]] şehirlerinin kurulmasında Müslümanlar'a yakın oldukları gibi Malazgirt Savaşı'na müteakipde Türkler'e yakın olmuşlardır.
146. satır:
Türkiye Selçukluları'nın şarkında bir Ermeni prensliğinin kurulması ve Melikşah'ın, dolayısıyla da Büyük Selçuklular'ın bu prensliği desteklemeleri büyük bir endişe yaratıyor ve Süleyman Şah'ı şark seferine mecbur ediyordu. Bizanslılar ile yapılan 1081 muahedesiyle nasıl imparator [[I. Aleksios]] Balkanlar'daki Normanlar'a ve Şamani Türkler'e (Müslüman olmayan Türkler) karşı serbest kaldıysa aynı şekilde Süleyman Şah'da Doğu Anadolu meselelerinde serbest kalmıştır.
1082 yılında Çukurova'ya (Kilikya) girerek [[Tarsus]]'u fetheden Süleyman Şah; 1083 yılında Adana, Anazarba, Masisa ve tüm Kilikya beldelerini hakimiyeti altına almıştır. Süleyman Şah, Tarsus'u fethedince derhal kadı İbn Ammar'dan bu yeni fethedilen şehirler için kadı ve hatip istemiştir ki bu durum Süleyman Şah'ın; Melikşah'la, dolayısıyla da Büyük Selçuklular'la olan geçmişten kalma siyasi ve ailevi rekabetini devam ettirdiğine dair mühim bir hadisedir. Çünkü Süleyman Şah, Büyük Selçuklular'ın dini lider olarak tanıdığı [[Sünni]] [[Abbasiler]] yerine [[Şii]] [[Fatımiler]]'i dini lider olarak tanımıştır. Nitekim Kutalmışoğulları; Anadolu'ya geçmeden önce Kuzey Suriye'de bulundukları dönemde aynı teşebbüste bulunmuşlardır. Ayrıca [[İbrahim Yınal]] ve diğer asi Selçuklu beyleri de bu yolu tutmuşlardır <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.98-99</ref><ref>
Geçmişte [[Abbasiler]]; Bizans'a karşı [[Tarsus]] merkez olmak üzere [[Avasım]] şehirlerini kurmuştur ve bu münasebetle Kilikya şehirleri aralarında pek çok Türk'ün de bulunduğu Müslüman gönüllü ve gazilerin üssü olmuştur. İslam kültür ve medeniyetinin yerleştiği ve ilim adamları yetiştirdiği bu bölge X. asrın başlarında Bizans tarafından işgal olunmuş ve tüm Müslüman halk katledilmiştir. İşte Süleyman Şah yaklaşık 150 yıl sonra bu bölgeyi Hristiyan işgalinden kurtarmış ve tekrar bir İslam diyarı haline getirmiştir. Tarsus ve Kilikya'dan sonra Filaret'in elindeki tüm bölgeleri fethetmeyi ve bu münasebetle Büyük Selçuklular'la karşı karşıya gelmeyi hesap eden Süleyman Şah; İznik'e dönerek gerekli hazırlıkları yapmış ve önlemleri almıştır. Bu maksatla Süleyman Şah, İznik'e yerine vekil olarak Ebu'l Kasım'ı bırakmış ve Kapadokya'ya, sahil bölgelerine ve tüm Anadolu'ya valiler tayin etmiştir. Bu valileri şark seferi bitene kadar bölgelerini korumakla görevlendiren <ref>'Azimi, s.364; Sıbt, XIII, s.62b; Süryani Mihael s.179; Ebu'l Ferec, s.229</ref> Süleyman Şah; Antakya üzerine hareket etmiştir. Süleyman Şah Antakya üzerine hareket ederken dayısı Gümüş-tekin Ahmed Gazi'de (Danişmend Gazi) Filaret'e tabii olan Gabriel'in elindeki Malatya'yı muhasara için hareket etmiştir. Bu müşterek taarruz yanında, aynı 1085 yılında, Kara-tekin'de Bizans'ın elindeki Sinop şehrini fethetmiştir <ref>
Süleyman Şah'ın hareketine muvazi olarak Emir Buldacı da; yukarı Ceyhan bölgesini, Elbistan, Göksün ve Ra-ban şehirlerini fethedince bu havalide yalnız Maraş Filaret'in elinde kalmıştır. Bu durumda memleketlerin hızla elinden çıktığını ve Hristiyanların kendisine ihanet ettiğini gören Filaret; Melikşah'la görüşmek için İran'a gitmiştir. Bu durumdan faydalanan Antakya halkı ve başta şehrin valisi gizlice Süleyman Şah'a haber göndererek kendisini davet etmişlerdir. Bundan sonra Süleyman Şah, ordusuyla beraber cebri bir yürüyüşle Antakya'ya doğru hareket etmiştir. Bu seferin duyulmaması için de geceleri ilerleyen Süleyman Şah, gündüzleri ya dinlemiş ya da sapa yolları takip etmiştir. Daha sonra Süleyman Şah, askerlerini Kilikya'da gemilere bindirmiş ve [[Asi Nehri]] üzerinden Antakya önüne çıkmıştır <ref>İbn ül-Esir, X, s.47; Baybars Mansuri, Zubdet ul-fikre, Feyzullah Ef. n. 1459, s.211a; Ebu'l Ferec, s.229</ref>. Böylece çok az bir zamanda, Bizans müellifi Anna Komnine'ye göre 12 günde Antakya önlerine gelen Süleyman Şah ve askerleri, Faris kapısından şehre girmişlerdir. Böylece 1084 yılında şehir Süleyman Şah tarafından fethedilmiştir. Fakat iç kaleye kapanan kale muhafızları bir süre direnseler de su ve erzağın kesildiğini, kendilerine aman verildiğini görünce iç kaleyi de teslim etmişler ve böylece 1085 yılında Antakya, tamamen fethedilmiştir. Bu suretle Antakya; 969 yılından beri süren Bizans ve daha sonra Ermeni Filaret'in işgalinden sonra, 1085 yılında kurtulmuştur. Yine aynı yıl Ermeni Filaret; Maraş'ta ölerek tarih sahnesinden çekilmiştir.
165. satır:
ve Selçuklu hanedanına mensup iki amcazade arasında şiddetli bir [[Ayn Seylem Savaşı|savaş]] yaşanmıştır. Şerefüddevle Müslim'e karşı olan savaşta Süleyman Şah'ın tarafına geçen [[Çubuk Bey]] ve Türkmenler'i; şimdi safları değiştirerek Tutuş tarafına geçmiş ve Büyük Selçuklular'ı tercih etmişlerdir. Böylece Süleyman Şah bozguna uğramıştır. Süleyman Şah, ordudaki sarsıntıyı gidermek istese de hezimeti önleyememiştir. Ayrıca Süleyman Şah, bu savaşta hayatını kaybetmiştir. Süleyman Şah'ın ölümüyle ilgili iki rivayet vardır. Bunlardan birincisine göre hezimete uğrayan Süleyman Şah, atıyla savaş meydanından uzaklaşmış ve atından inerek kalkanını yere koymuş ve oturmuştur. Daha sonra Tutuş'un askerlerinin kendisini götürmek istemesi üzerine kılıcını çekerek intihar etmiştir. Diğer rivayete göreyse Süleyman Şah, savaş meydanında şehit olmuştur. Daha sonra Tutuş; Süleyman Şah'ın naaşını bir kefene sarmış ve geçmişte Süleyman Şah'ın Şerefüddevle Müslim'i defnettiği Halep kapısına bu sefer kendisini defnetmiştir. Süleyman Şah'ın savaş meydanından uzaklaşarak intihar ettiğine delalet eden Anna Komnini'nin rivayetine mukabil Halep tarihçisi, Süleyman Şah'ın cesedinin ölüler arasında bulunduğunu ve Tutuş'un ''Selçuk oğullarunun ayakları birbirine benzer'' <ref name="İbn ul-'Adim, Tarih, II, s.97">İbn ul-'Adim, Tarih, II, s.97</ref> diyerek Süleyman Şah'ın naaşını tanıdığı göz önüne getirilirse onun savaş esnasında şehit olduğu rivayeti doğruluğa daha yakındır.
Nitekim bu savaşla beraber Süleyman Şah hayatını kaybetmiş ve başta veziri Hasan bin Tahir olmak üzere askerlerinin mühim bir kısmı esir olmuştur <ref>
Bu savaşla beraber [[Antakya]], Anadolu Selçuklu Devleti'nin toprağı olmaktan çıkmış ve [[Büyük Selçuklu İmparatorluğu|Büyük Selçuklu Devleti]]'nin bir toprağı olmuştur. Ayrıca Süleyman Şah'ın ölümüyle beraber Anadolu Selçukluları büyük karışıklıklara sürüklenmiş ve Süleyman Şah'ın bu sefere çıkarken yerine vekil olarak tayin ettiği İznik'teki Ebu'l Kasım Anadolu Selçukluları'nı idare etmeye başlamıştır. Ayrıca Melikşah Anadolu Selçukluları'nı itaat altına almak Porsuk Bey'i tekrar Anadolu'ya göndermiştir <ref name="İbn ul-'Adim, Tarih, II, s.97"/>.
176. satır:
Urfalı Mathieu; ''dünyanın sultanı, Hristiyanlar'ın hamisi ve babası'' olarak nitelendirdiği Melikşah'ın, sayısız bir orduyla Anadolu'ya gittiğini yazarken tüm Anadolu'yu değil sadece Bizans'a ait sayılan Antakya ve Urfa havalisini kastetmiştir. Böyle belirsiz ifadelere İslam kaynaklarında da rastlanıldığı halde Melikşah, doğu ve güney Anadolu'dan daha ileriye gitmemiştir. Bu rivayetlerin Süleyman Şah'ın ölümünden sonra İznik üzerine gönderilen Porsuk Bey'in veya Bozan Bey'in seferiyle karıştırıldığı muhakkaktır <ref>Urfalı Mathieu, s.196; 'İmadeddin Bundari, s.55; Ahbar ud-devle, s.72</ref>.
Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye'de durum böyleyken Süleyman Şah'ın bu sefere çıkarken, başkent İznik'te yerine vekil olarak bıraktığı Ebu'l Kasım <ref>Ebu'l Kasım bir künye olup Kasım'ın babası demektir ve onun ismi günümüze kadar ulaşmamıştır.</ref>; Anadolu Selçukluları'nı idare etmeye başlamıştır. Hatta bazı rivayetlere göre Ebu'l Kasım İznik tahtına çıkmış ve kardeşi Ebu'l Gazi'yi Kapadokya (Kayseri) valiliğine tayin etmiştir <ref>Anna
Ebu'l Kasım; devleti idareye başladıktan sonra Süleyman Şah'ın, Bizans'la imzaladığı 1081 muahedesini bozmuş ve İstanbul Boğazı ile Marmara kıyılarına akınlar başlatmıştır. Bu yüzdendir ki Bizans müellifi [[Anna Komnini]]; Bizans'ın eskiden üç kıtaya hükmeden durumuna göre şimdiki şark hududunun İstanbul Boğazı, garp hududunun ise Edirne olduğunu belirtir. Bizans imparatoru I. Aleksios, mukabil kuvvetler göndererek Ebu'l Kasım'ı sulha zorlamak istemiştir ki buna muvaffak olamamıştır. Daha önemlisi, Selçuklular Marmara kıyılarında fethettikleri ''Kios'' limanında donanma yapmaya başlamışlardır ve bu sayede Bizans'la daha iyi mücadele etmeye çalışmışlardır. Ayrıca Anadolu Selçukluları, İzmir'de beylik kurmuş ve tarihteki ilk Türk donanmasını oluşturmuş olan [[Çaka Bey]]'le ve Balkanlar'da Bizans ile mücadele halindeki bir Şamani Türk boyu olan [[Peçenekler]] ile ittifak kurmuşlardır. Öyle ki Anna Komnini, Çaka Bey'in donanmasıyla beraber denize açılıp Bizans üzerine yürüdüğü sırada Ebu'l Kasım'ın da İzmit üzerine harekete geçtiğini belirtir <ref>Anna Comnene, II, s.110</ref>.
182. satır:
Bu durumda Bizans imparatoru I. Aleksios; Makedonya'da iskan ettiği Vardar Türkleri'ne mensup Tadikios kumandasında bir orduyu İznik üzerine gönderirken donanmayı da Butumites idaresinde harekete geçirmiştir. Bizans donanması inşa halindeki Selçuklu gemilerini yakarken [[Bizans ordusu]] da İznik önünde karargâh kurmuş ve şehri kuşatmıştır. Türkler ise küçük bir baskın yapıp surların içine kapanmışlardır.
Marmara civarında durum böyleyken Melikşah; Porsuk Bey idaresindeki 50.000 kişilik büyük bir orduyu, Anadolu Selçukluları'nı kendine bağlamak için İznik üzerine göndermiştir. Porsuk Bey'in, tüm Anadolu beylerini itaat altına alarak İznik'e yaklaşması üzerine İznik'i kuşatmakta olan Bizanslılar kaçmış <ref>
Porsuk Bey'in dönüşünden sonra Anadolu Selçukluları'nı itaate memur edilen Bozan Bey'in 28 Şubat 1087'de Barsuma'nın idaresindeki Urfa'yı fethi ve ona müteakip Gence seferi de bu yılda olduğu için Bozan Bey'in, 1087 yılından sonra Anadolu'ya gönderildiği muhakkaktır. Çünkü Melikşah'ın vefat ettiği 1092 yılında Bozan Bey Anadolu'da bulunmaktaydı <ref>Urfalı Mathieu, s.198-199</ref>.
188. satır:
1087 yılından sonraki bir tarihte Melikşah tarafından Anadolu'ya gönderilen Bozan Bey; Anadolu'daki beyleri müşkül bir duruma düşürerek İznik'i kuşatmıştır. Öyle ki Sinop'u fethetmiş bulunan Kara-tekin, bulunduğu durumdan dolayı şehrin Bizanslılar'ın eline geçmesini engelleyememiştir <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.116</ref>.
Bozan Bey'in şehri kuşatmasına rağmen Ebu'l Kasım, burayı şiddetle müdafaa etmiş ve bu hususta Bizans'tan destek almıştır. Yaptığı birkaç hücum teşebbüsü muvaffak olmayınca Bozan Bey, İznik kuşatması kaldırmış ve Anadolu'daki başka şehirleri zaptetmek için [[Ulubat Gölü]] tarafına çekilmiştir. Bununla beraber Ebu'l Kasım; kardeşi Ebu'l Gazi'yi İznik'te bırakarak on beş katır yükü altınla İran'a gitmiş ve Melikşah'dan Bozan Bey'i geri çekmesini, İznik'i kendisine bırakmasını istemiştir. Nitekim Melikşah, Ebu'l Kasım'a; ''Emir Bozan'ı oraya tayin ettikten sonra bir daha geri çekemem. Ona git, bu parayı kendisine ver ve talebini ona bildir; onun rızası benim iradem olacaktır'' şeklinde bir cevap vermiştir. Böylece Ebu'l Kasım bir süre [[İsfahan]]'da ikamet ettikten sonra geri dönüp Bozan Bey'le anlaşmayı planlarken kendisini takip eden Bozan Bey; gönderdiği adamlarla kendisini yakalatmış ve yayın kirişiyle kendisini boğdurmuştur. Bizans müellifi Anna Komnini; Ebu'l Kasım'ın, Melikşah'ın emriyle boğdurulduğunu ilave eder. Ebu'l Kasım'ın kanı akıtılmadan yayın kirişiyle boğdurulması onun Selçuklu hanedanına mensup olduğunu gösterir ve Sultan unvanını aldığına dair kayıt doğruysa bu husus daha sağlam bir delil oluşturmaktadır <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.117</ref><ref>
Urfalı Mathieu; Bozan Bey'in emrindeki orduyla beraber Antakya beyi Yağı-sıyan'ı ve Halep beyi Ak-sungur'u da kuvvetleriyle beraber yanına alarak büyük bir orduyla Bizans üzerine yürüdüğünü, İstanbul'u fethetmek istediklerini, fakat bunun imkansızlığını anlayınca tekrar İznik önlerine döndüklerini ve Melikşah'ın ölümüyle (1092) <ref>Melikşah'ın ölüm tarihi hakkında İbn ül-'Adim, II, s.106; İbn ül-Esir, X, s.73; Ahbar ud-devle, s.71</ref> bu beylerin memleketlerine döndüklerini belirtir <ref>Chronique, s.203-204; Vardan s.184</ref>. Nitekim Bozan Bey; Ebu'l Kasım'ı öldürmüş fakat kardeşi Ebu'l Gazi'nin elindeki İznik'i alamamıştır. Bozan Bey'in düzenlediği bu seferin başlangıç tarihi ve Anadolu'daki hareketleri hakkında tafsilat yoktur.
=== I. Kılıç Arslan Dönemi (1092-1107) ===
Süleyman Şah'ın Ayn Seylem Savaşı'nda ölümünden sonra oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan, Tutuş tarafından Antakya'ya götürülmüştür. Daha sonra bölgeye gelen Melikşah ise Kılıç Arslan ve Kulan Arslan'ı [[İsfahan]]'a götürmüştür <ref>Sıbt, Topkapı (III. Ahmed), no:2997; Ebu'l Ferec, Chronography, s.229;
Kılıç Arslan ve Kulan Arslan İznik'e ulaştıklarında Bizanslılar, şehri kuşatma altına almış durumdaydılar. Bu, Bozan Bey'in dönüşüyle Bizanslılar'ın fırsat bulduklarını ve Selçuklular'la yapmış oldukları muahedeyi feshettiklerini göstermektedir. Süleyman Şah'ın oğulları İznik'e gelince Selçuklular onları büyük bir heyecanla karşılamış ve Ebu'l Gazi, hiçbir direniş göstermeden idareyi onlara devretmiştir. Büyük kardeş Kılıç Arslan, sultan unvanını almış ve İznik'deki muhariblerin kadın ve çocuklarını getirerek şehirde yerleştirerek şehri kendisine payitaht (başkent) yapmıştır. Bu tedbirleri alan Kılıç Arslan, Ebu'l Gazi'yi başkentin kumandanlığından alarak yerine Muhammed'i beylerbeyi makamına çıkarmış ve diğer beyleri onun idaresine vermiştir <ref>
Kılıç Arslan, sultan sıfatını almasıyla geçmişte babasına tabii olan Anadolu'daki feodal beyler de kendisine tabii olsa da bu beyler babasının ölümüyle müstakil bir hal almıştı. Bu yüzden Kılıç Arslan'ın ilk günlerinde önce Ebu'l Kasım'ın daha sonra da kardeşi Ebu'l Gazi'nin muhafaza ettiği yerler kendi kontrolünde bulunmaktaydı. Aynı zamanda Kılıç Arslan tahta çıktığında İzmir'de bir beylik kurmuş olan Çaka Bey ile iyi münasebetler kurmuş ve onun kızıyla evlenmiştir.
Kılıç Arslan, Bizanslılar'ın taarruza geçerek Marmara sahillerini işgale başlamaları üzerine beylerbeyi makamına çıkardığı ''İlhan'' lakaplı İlhan Muhammed'i Bizans üzerine göndermiştir. İlhan Muhammed Ulubat Gölü ve Kapudağ havalisini işgal edince Bizans imparatoru I. Aleksios, kendisine karşı denizden bir ordu gönderse de İlhan Muhammed, gölün girişinde şiddetli bir hücum yaparak Bizanslılar'ı bozguna uğratmıştır. Fakat imparatorun karadan gönderdiği ordu İlhan'ı esir ve mağlup etmiştir <ref>
Bu yüzden telaşlanan I. Aleksios, Anadolu'da Çaka Bey'in sultanlık peşinde koştuğu ve çok güçlendiği, ilk fırsatta Kılıç Arslan'ı ortadan kaldıracağı şeklinde dedikodular yaydırmıştır. Ayrıca kendisi de Kılıç Arslan'a bir mektup göndermiş ve Kılıç Arslan'ı, aynı ifadelerle Çaka Bey'e karşı kışkırtmıştır. Halbuki Çaka Bey'in böyle bir niyeti bulunmamaktaydı ve beyliği dünyanın öbür ucuna kadar uzasa yine Selçuklular'a bağlı bir bey olarak kalacağını belirtmekteydi. Nitekim tahtını kaybetmek korkusuyla sarsılan Kılıç Arslan harekete geçmiş ve Çaka Bey, iki büyük ordu ile donanmanın arasında sıkışıp kalmıştır. Bu yüzden Çaka Bey, damadı Kılıç Arslan ile görüşmek için onun ordugahını gitmiş ve burada öldürülmüştür <ref name="
Çaka Bey'in ölümüyle beraber Kılıç Arslan; Bizans'la sulh yaparak garp sınırlarını güvence altına almış ve İlhan'ı İznik'de bırakarak 1095 yılında şarka yönelmiştir. Aynı yıl Ortodoks Ermeni Gabriel'in hakimiyetinde bulunan [[Malatya]]'yı kuşatma altına alan Kılıç Arslan, böylece Danişmed Gümüş-tekin'den (Danişmend Gazi) daha erken davranmış ve mancınıklarla surları dövmeye başlamıştır. Ancak eski surlardan başka Gabriel'in şehri iyi tahkim etmesinden dolayı kuşatma uzamıştır. Gabriel'den nefret eden şehir halkı ise zaten teslim olmak istemekteydi ve bu yüzden Kılıç Arslan'ın veziri, şehrin Süryani patriğiyle görüşerek Gabriel'e birtakım vaatlerde bulunarak teslim olmasını istemiştir. Ama Gabriel bu teklifi reddetmiş ve patriği de öldürtmüştür. Nitekim kuşatma daha da uzamış ve Kılıç Arslan şehrin fethine yakınken Haçlılar ve Bizanslılar'ın İznik'i kuşattıklarını öğrenince Malatya'daki kuşatmayı kaldırarak geri dönmek zorunda kalmıştır <ref>Urfalı Mathieu, s.211; Süryani Mihael, s.185-187; Ebu'l Ferec, s.233;
==== Kılıç Arslan'ın Haçlılarla Mücadeleleri ====
210. satır:
Bu ikinci müracaat sonucunda Hristiyan Batı ve Müslüman Doğu dünyası için önemli sonuçlar doğuran [[Haçlı seferleri]] başlamıştır. Bu seferler esnasında, Bizans'ın istediği küçük askeri yardımlar yerine çok büyük kitleler harekete geçmiş ve çoğu disiplinsiz, savaştan anlamayan <ref>Chalandon, Alexis Comnene, s.159</ref><ref>Vasiliev, I, s.43</ref> insanlardan olan kitleler, akın halinde doğuya ilerlemeye başlamışlardır <ref name="ReferenceC"/><ref>A. A. Vasiliev, Historie de l'Empire Byzantin, Paris 1932, II, s.19-43</ref>. Bazı İslam kronikleri; bu seferlerin başlamasında [[Şii]] [[Fâtımî Devleti]]'nin de, [[Suriye]] bölgesindeki rakiplerini zayıflatmak için Haçlılar'ı bölgeye davet ettiğini rivayet eder <ref>İbn ül-Esir, X, s.94</ref>.
Nitekim [[I. Haçlı Seferi]] başlamış ve [[Halkın Haçlı Seferi|ilk Haçlı kitleleri]], [[Pierre L'Ermite|Keşiş Piyer]]'in idaresinde Avrupa'dan yola çıkmıştır. 1096 Eylül ayında Bizans'ın başkenti İstanbul'a ulaşan bu disiplinsiz ve savaştan anlamayan kişilerden oluşan Haçlı kitleleri, Bizans imparatoru I. Aleksios tarafından Anadolu'ya geçirilmiştir. Ancak bunlar, Anna Komnini'ye göre İlhan'ın, İbn ul-Kalanisi'ye göre Kılıç Arslan'ın kardeşi Kulan Arslan'ın (bazı kaynaklarda Davud olarak geçer) komutasındaki Selçuklu ordusu ve Türkmenler tarafından İzmit'e ulaşamadan imha edilmiştir. Bazı kaynaklara göre Anadolu Selçukluları 60.000 Haçlı'yı imha etmiştir <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.129</ref><ref>
Daha sonra kontların ve düklerin komutasındaki, disiplinli ve savaşçı şövalyelerden oluşan asıl Haçlılar'ın sayısı, miğferli ve zırhlı 100.000 askerden başka diğer asker, kadın ve çocuklarla beraber sayıları 600.000'i bulmuştur <ref>Foucher de Chartres, M. Guizot, s.25-26; Mathieu 500.000 (s.216), 'Azimi 300.000 (s.371)</ref>. Bizans'ın başkenti İstanbul'a ulaşan bu Haçlılar; I. Aleksios ile bir anlaşma yapmış ve Anadolu'ya geçirilmişlerdir. Bu antlaşmaya göre Haçlılar, Anadolu'da ele geçirdikleri yerleri Bizans'a teslim edecek, Bizanslılar'da Anadolu'da Haçlılar'a rehberlik yapacaktır. Nitekim bu gelen Haçlılar ve Bizanslılar, Anadolu Selçukluları'nın başkenti [[İznik Kuşatması|İznik'i kuşatmışlardır]]. İznik'in surlarla ve göl sularıyla çevrili olmasından dolayı kuşatma zorlaşmış ve şehirdeki Türkler, göl vasıtasıyla temel ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Bu sırada Kılıç Arslan Malatya şehrini kuşatmaktaydı ve İznik'ten gelen yardım çağrılarıyla kuşatmayı kaldırarak süratle batıya hareket etmiştir. Kılıç Arslan bölgeye ulaştığında Haçlılar ve Bizanslılar; ilk başta kuşatamadıkları güney kapısını da sarmışlar, ayrıca Bizanslılar'da Kios'ta inşa ettikleri gemileri göle atarak şehrin dışarıyla irtibatını kesmişlerdi <ref>Foucher de Chartres, s.28</ref>. Bu yüzden şehrin altındaki ovaya ordugah kuran Kılıç Arslan <ref>
Nitekim Kılıç Arslan, böyle tepeden tırnağa zırhlı bir ordunun karşısında kendi ordusunu yıpratmamak için geri çekilmiş ve İznik'teki müdafilerin yazdığı mektuplarda istediklerini tercih etmekte serbest bırakmıştır. İznik'teki Türkler, canlarını ve ailelerini kurtarmak koşuluyla Bizanslılar'a şehri teslim etmişlerdir. Bizans imparatoru, çoğunu Peçenek Türkleri'nin teşkil ettiği 40.000 kişilik bir orduyu Tadık'ın komutasında şehri teslim almaya memur etmiş ve böylece altı hafta süren şiddetli çarpışmalar sonucunda 26 Haziran 1097'de İznik, Bizanslılar'ın eline geçmiştir. Bizans imparatoru, Türkler'e çok iyi muamele etmiş ve onların fidyeyle kurtulmalarına müsaade etmiştir. Ayrıca İznik'in Bizans ve Haçlılar tarafından zapt edilmesiyle beraber Kılıç Arslan'ın zevcesi, Çaka Bey'in kızı da Bizanslılar'ın eline esir düşmüştür. Böylece 325 yılında toplanan [[İznik Konsülü|konsil]] ile meşhur olan bu şehir tekrar Bizanslılar'ın eline geçmiş ve Orhan Gazi'nin [[İznik Kuşatması (1331)|1331 yılındaki fethine]] kadar onların elinde kalmıştır. Bizans imparatoru I. Aleksios, İznik'in alındığını bütün Avrupa'ya mektuplarla bildirmiş ve Avrupa'da büyük bir sevinç meydana gelmiştir. Haçlılar ise Anadolu içlerini doğru ilerlemeye başlamışlardır <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.130</ref><ref>Historie anonyme, s.34-43</ref><ref>Keşiş Robert, Historie de la Premiere Croisade, Fr. trc., M. Guizot, s.329-334</ref><ref>Foucher de Chartres, s.24-27</ref><ref>
Kılıç Arslan; Haçlılar karşısında [[Danişmend Gazi]] ile Kayseri emiri Hasan Bey'i yanına almış ve kuvvetlerini Dorileon'da (Eskişehir) toplamıştır. Türkler; Bohemond'un kumandasında Dorileon'a gelen ilk Haçlı kuvvetlerini eski taktikleriyle vurup çekilmişler ve Haçlılar'a kayıp verdirmişlerdir. Fakat Bohemond'dan sonra Godefroi, Hugue, Saint-Gilles, Robert, Tancred ve Etienne de Blois kumandasındaki bütün Haçlılar'ın yetişerek taarruza geçmişlerdir. Temmuz sıcağında cereyan eden [[Dorileon Muharebesi (1097)]]'ne şahit olan bir Haçlı yazarı; "Türkler'in metanet, kahramanlık ve savaş kabiliyetlerini kim tasvir edebilir." der. Ayrıca Türkler'in; Araplar'ı, Ermeniler'i, Süryaniler'i ve Rumlar'ı korkuttukları gibi Haçlılar'ı da tehdit edebileceklerini sandıklarını kaydederek "Onlar Haçlılar ile aynı menşeden geldiklerini ileri sürüyor; Haçlılar ile kendileri müstesna, kimsenin şövalye olamayacağını iddia ediyorlardı. Buna kimsenin itiraz edemeyeceği hakikatini söyleyeceğim. Eğer onlar Hristiyan olsalar idi şüphesiz kudret, cesaret ve muharebe ilminde kimse onlara müsavi olamazdı" diyerek taraflı bir tutum izlemiş ve Türkler'e olan hayranlığını dile getirmiştir <ref>Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.130-131</ref><ref>Historie anonyme, s.52-53</ref><ref>Orderic Vital, III, s.446</ref><ref>Tudebode, Fr. trc. Michaud, Bibliothéque des Croisades, Paris 1829, I, s.254-255</ref>.
Kılıç Arslan ve Türkler'in kahramanlıklarına, savaş kudretlerine rağmen Haçlılar ve Bizanslılar; ağır zırhlarıyla taarruzları önlemişler ve kayıpları 4.000 civarında olmuştur. Böyle büyük ve baştan aşağı zırhlı bir orduya taarruz durumunda sarılma ve yok olma tehlikesini gören Kılıç Arslan; ordusunu muhafaza etmek ve düşmanı çete savaşlarıyla yıpratmak maksadıyla ricat etmiştir. 4 Temmuz 1097 tarihinde sona eren savaş sonrası Haçlılar; Kılıç Arslan'ın bıraktığı altın, gümüş, çok miktarda at, deve, öküz, katır, koyun ve türlü ganimetleri ele geçirmişlerdir. Bununla beraber Selçuklular hemen hemen hiç esir vermemiştir. Haçlı müelliflerine göre Türkler; savaş sonrası gittikleri şehirlerde Hristiyanlara neşeli görünmüşler ve zafer kazanmış gibi davranmışlardır, Kılıç Arslan'ın esirleri, başka yoldan götürdüğünü belirtmişlerdir. Nitekim bu kalabalık ve tepeden tırnağa zırhlı Haçlı ordusu karşısında geri çekilmeye karar veren Kılıç Arslan; Haçlılar'ın geçebileceği yollar üzerindeki gıda maddelerini ve suyu yağma yahut tahrip ettirerek onları açlığa mahkum etmiştir.<ref>Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.131-132</ref><ref>Historie anonyme, s.53-54</ref><ref>Keşiş Robert, s.337-339</ref><ref>
Dorileon Savaşı'yla beraber Türkler; Marmara ve diğer sahil bölgelerini kaybederek Orta Anadolu'da toplanmaya başlamışlardır. Haçlılar ise bir-iki gün Dorileon'da kaldıktan sonra Bizans kıtalarıyla beraber harekete geçmişler ve Bizanslılar onları, [[Emir dağı|Emir Dağı]] ile [[Sultan Dağları|Sultan Dağı]]'ndan önce [[Akşehir]]'e, oradan [[Konya]]'ya ulaştırmışlardır. Bu durum karşısında Türkler, bütün yol boyu ile Konya'yı terk ve tahrip ederek Haçlılar'ı yiyecek maddelerinden mahrum bırakmışlar; sıcak, yorgunluk ve ara sıra baskınlarla onlara kayıplar verdirmişlerdir.
250. satır:
=== Buhran Devri (1107-1110) ===
Kılıç Arslan'ın ölümüyle beraber onun Anadolu'da kurmuş olduğu siyasi birlik süratle bozulmuştur. [[Danişmendliler Beyliği]]; Anadolu Selçukluları'nı gölgede bırakarak Anadolu'nun en güçlü Türk devleti olmuştur. Musul şehrinin Emir Çavlı tarafından zaptından sonra Bozmış Bey, Kılıç Arslan'ın hatunu ve küçük oğlu Tuğrul-Arslan'ı Malatya'ya getirmiştir. Emir Çavlı, Musul'u aldıktan sonra Kılıç Arslan'ın diğer oğullarından Şahin Şah'ı (İbn ül-Esir ve Ebu'l Ferec onun adını Melikşah olarak yazar) yakalayarak Büyük Selçuklu sultanı [[Muhammed Tapar]]'a göndermiştir <ref>Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.175-176</ref><ref>İbn ül-Esir, Kahire 1303, X, s.151</ref><ref>Süryani Mihael, III, s.194-195</ref><ref>
Bozmış Bey, Malatya'ya getirdiği Kılıç Arslan'ın küçük oğlu Tuğrul-Arslan'ı sultan ilan etmiş fakat Kılıç Arslan'ın hatunu, İl Arslan adında bir beyle evlenerek Bozmış'ı öldürmüştür. İl Arslan, Malatya halkını tazyik ederek çok miktarda altun toplamış, ardından da Konya'ya gitmek üzere iken Kılıç Arslan'ın hatunu ve oğlu, İl Arslan'ı hapsetmiş, daha sonra da onu Büyük Selçuklu sultanı Muhammed Tapar'a göndermişlerdir. Anadolu'nun başsız kaldığını gören Muhammed Tapar, bu durumda elinde bulunan Şahin Şah'ı Malatya'ya göndererek Tuğrul-Arslan'ı tahtan indirtmiş ve yerine Şahin Şah, Konya'da sultanlığını ilan etmiştir <ref>Süryani Mihael, III, s.194</ref><ref>Ebu'l Ferec, s.243</ref>. Süryani kaynaklarının bu tafsilatına karşılık bazı kaynaklar da Şahin Şah'ın, Büyük Selçuklular'ın elinden kaçarak Anadolu'ya ulaştığını ve amcazadesini ortadan kaldırarak tahtı elde ettiğini kaydeder <ref>İbn ül-Kalanisi, Zeyl Tarih Dımaşk, Beyrut 1908, s.158</ref>.
|