Vartan Paşa: Revizyonlar arasındaki fark
[kontrol edilmemiş revizyon] | [kontrol edilmemiş revizyon] |
İçerik silindi İçerik eklendi
→Akabi Hikayesi: sp. |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır:
[[Resim:AkabiHikayesi.jpg|thumb|Akabi Hikayesi (Vartan Paşa, [[1851]])]]
'''Vartan Paşa''' ('''Hovsep Vartanyan'''), [[Osmanlı Devleti]]'nde en üst düzey devlet görevlisi olarak hizmet
==Hayatı==
Yazdığı "Akabi Hikayesi" Türk romancılığının ilk temel taşlarındandır ve Türkçe yazılmış olmakla, konu ve kapsamı nedeniyle ilk Ermeni romanıdır (''ilk Ermenice roman [[1858]]'de yayınlanmıştır''). Bir diğer açıdan da, [[Helmuth von Moltke]]'nin ''"dil, kültür ve geleneklerine bakıldığında, [[Hıristiyan]] Türkler olarak tanımlanmaları daha doğru olur"'' şeklinde tarif ettiği [[19. yüzyıl]] ortası Osmanlı Ermeni toplumu ve bu toplumun [[İstanbul]] ortamındaki sorunsallarına belge oluşturmaktadır. ▼
[[1813]]'
İlk olarak 1851 yılında İstanbul'da Mühendisoğlu matbaasında basılan Akabi Hikayesi'nin açıklamalı bir transkripsiyonu ünlü [[Avusturyalı]] [[Türkoloji|Türkolog]] [[Andreas Tietze]] tarafından [[1991]] yılında yeniden yayınlanmıştır. Tietze'nin ''"Türkiye'de yazılmış ve basılmış hakiki ilk modern roman"'' olarak nitelendirdiği Akabi Hikayesi, [[Hacettepe Üniversitesi]] öğretim üyesi Dr. Gonca Gökalp'e göre, [[18. yüzyıl]] sonlarından başlayarak [[Divan edebiyatı]] ve [[halk edebiyatı]]ndan farklılaşan ve romana yaklaşan yazılı anlatı anlayışının ilk beş örneğinden biridir. Bu anlamda, [[Şemsettin Sami]]'nin [[1872]] tarihli "Ta'aşşuk-ı Tal'at ve Fitnat" romanı, çoğu kaynaklarda Türk edebiyatında Batılı anlamda romanın başlangıcı kabul edilir. ▼
▲[[1813]]'de İstanbul’da doğan Hovsep Vartanyan 13 yaşında iken [[Viyana]]’daki Mekitarist okuluna girmiştir. Tahsilini bitirdikten sonra İstanbul’daki Nersesyan Okulu’nda birkaç sene öğretmenlik yapmış, ardından tercüman olarak [[1837]]’de Bahriye Nezareti’ne (Denizcilik Bakanlığı) alınmıştır. Burada 25 sene hizmet ederek paşa rütbesine yükselmiş, "Vartan Paşa" olarak anılmıştır. Akabi Hikayesi'ni, 19. yüzyıl ortalarında kurulmuş ilk Osmanlı-Türk [[akademi]]si olan ''Encümen-i Daniş'' yönetim kadrosu içinde iken 1851'de yazmış ve yayınlamış, ertesi yıl yazdığı ([[1852]]) ''"Boşboğaz Bir Adem, Lafazanlık ile Husule Gelen Fenalıklerin Muhtasar Risalesi"'' adlı kısa romanında da mezhep çatışmaları konusunu başka bir yönden ele almıştır. [[1862]]'deki emekliliğinin ardından Türkçe-Ermenice "Mecmua-i Havadis" gazetesini çıkarmıştır. Ayrıca [[Napolyon Bonapart]]'ın bir [[biyografi]]sini yazmıştır.
==Akabi Hikayesi==
▲Yazdığı "Akabi Hikayesi" Türk romancılığının ilk temel taşlarındandır ve Türkçe yazılmış olmakla, konu ve kapsamı nedeniyle ilk Ermeni romanıdır (''ilk Ermenice roman [[1858]]'de yayınlanmıştır''). Bir diğer açıdan da, [[Helmuth von Moltke]]'nin ''"dil, kültür ve geleneklerine bakıldığında, [[Hıristiyan]] Türkler olarak tanımlanmaları daha doğru olur"'' şeklinde tarif ettiği [[19. yüzyıl]] ortası Osmanlı Ermeni toplumu ve bu toplumun [[İstanbul]] ortamındaki
▲İlk olarak 1851 yılında İstanbul'da Mühendisoğlu matbaasında basılan Akabi Hikayesi'nin açıklamalı bir transkripsiyonu ünlü [[Avusturyalı]] [[Türkoloji|Türkolog]] [[Andreas Tietze]] tarafından [[1991]] yılında yeniden yayınlanmıştır. Tietze'nin ''"Türkiye'de yazılmış ve basılmış hakiki ilk modern roman"'' olarak nitelendirdiği Akabi Hikayesi, [[Hacettepe Üniversitesi]] öğretim üyesi Dr. Gonca Gökalp'e göre, [[18. yüzyıl]] sonlarından başlayarak [[Divan edebiyatı]] ve [[
{{spoiler}}
Akabi Hikayesi, mezhepler arasındaki düşmanlığın kurbanı olan Akabi ile Hagop'un aşkını anlatır. Annesi Anna Dudu ve babası Bogos'un kaderini neredeyse aynen paylaşan Akabi, acımasız bir adam olan amcası tarafından büyütülmüş ve annesini sadece ölüm döşeğindeyken tanımış bir genç kızdır. Son derece kapalı bir yaşam süren Akabi, Osmanlı Ortodoks (''Gregoryen'') Ermenilerindendir. Bir gezinti sırasında tanıştığı Hagop ise Osmanlı [[Katolik]] Ermeni cemaatine mensuptur. Mezhep ayrılığını umursamayan gençler birbirlerine
{{endspoiler}}
Hagop tutkulu,
▲Hagop tutkulu, fedakar, hassas bir aşık kimliği ile, bir yandan Divan edebiyatı ve halk edebiyatının, örneğin Kerem ve Aslı hikayesinin izlerini taşırken, bir yandan da [[Fransız]] [[şövalye]]lik geleneğinin "amour courtois" (''kibar aşk'') anlayışı içinde yeni bir portreyi temsil etmektedir.
Her iki portre açısından da aşk merkezdedir ve belirli kuralları vardır: Sevilen hükmeder, seven acı çeker; aşık, sevgilisine
Kendisi de bir Katolik olduğu halde, mezhep ayrılığından kaynaklanan bu trajik aşk hikayesinde Vartan Paşa'nın taraf tutmadığı görülmektedir. Anlatımında düz bir çizgiyi benimserken, duygusal grafiği aşama aşama yükseltir. Şemsettin Sami'nin 20 yıl sonra yazılacak Ta'aşşuk-ı Tal'at ve Fitnat romanında dahi baş kişi erkek kahraman Tal'at iken, Vartan Paşa'nın baş kahramanı kadın Akabi'dir. Roman karakterlerinin yaşantıları, davranışları, tavırları çok dikkatli bir şekilde yansıtılır ve doğal halleriyle anlatılır. Kasvetli sahnelerin ardından eğlenceli sahneleri getirerek (örneğin Anna Dudu'nun trajik hikayesinin arkasından İstanbul'da yazlıktaki gezinti) metnin tek yönlü olmamasını sağlar. Benzer şekilde Hagop-Akabi aşkının giderek hüzünlü bir hal alan havasına karşılık, gülünç, görgüsüz, cahil ve zengin Rupenig'in Fulik'e duyduğu aşk sadeliği içinde anlatılır.
''"Akabi, sana tarif idemem ne derece acı duyduk birbirimizden ayrıldığımızde, daha henuz rahatlığe düşece ikan böylece ayrılmamız zuhur itdikde, kendumi telef itmek hiç gözümde olmayacak idi eger seni düşünmemiş olsam idim, zira pek müşkildir bir kimseye sevdiyinden ayrılmak bir daha görebileceyine ümidi olmayarak."''
Satır 29 ⟶ 28:
[[Resim:JeanPascalSebahİstanbul.jpg|thumb|300px|Ünlü 19. yüzyıl fotoğrafçısı Jean Pascal Sebah tarafından çekilmiş bir İstanbul fotoğrafı]]
Andreas Tietze'nin tanımıyla, ''"romanın hitap ettiği okur kesimi günlük hayatlarında Türkçeyi kullanan, fakat Arap harflerini güçlükle sökebilen, 19. yüzyıl Osmanlı Ermeni toplumuydu. Bu toplum okullarında Ermeni alfabesini öğreniyor, fakat okudukları metinler konuştukları dil ve yaşadıkları hayata değil, onlara yabancı gelen
Romanın ele aldığı ve dönemin derin bir toplumsal krizini oluşturan bir konu da, Katolik Ermenilerin önce sürgün edilmesi, ardından [[Patrikhane]]'den ayrı olarak kendi cemaatlerini kurmalarıdır. Ermeni Ortodoks Kilisesi altında birleşmiş olan Ermenilerden bir kısmı 18. yüzyılda Avrupalı [[misyoner]]lerin etkisi ile mezhep değiştirmişti. Bu Patrikhane tarafından hiç de hoş karşılanmamış, hatta Ermeni lobisi Katolik Ermenilere düşman kesilerek bu "[[mürtedi]]"leri Osmanlı Devleti’ne ihbar etmiş, ve onların takibata uğramalarına ve geçici bir sürgüne gönderilmelerine sebep olmuştu. Üç yıllık bir sürgün döneminin sonunda Osmanlı Devleti, Ermeni Katolik Kilisesi’ni tanımış ve Katolik Ermenilerin yurda dönmelerine izin vermişti.
Akabi Hikayesi iki farklı mezhebe mensup Ermenilerin birbirlerine bakış
''"Katoliklerin pek çoğu dışarı memleketlere sürgün olduler ise, burade kalanler dahi [[Beyoğlu]]nde olmaya ruhsatleri olmayup [[Samatya]], [[Ortaköy]] ve [[Beşiktaş]]e tevcih olduklerinde, ben de Margos ahbar ile Beşiktaşde bir Ermeni evinde iki oda tutdum. Lakin orade dahi her gün sürülme korkusu eksik deyil idi."''
|