Postmodern felsefe: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
YBot (mesaj | katkılar)
k Şablon güncelleme
Peykbot (mesaj | katkılar)
8. satır:
Postmodern felsefe, [[fenomenoloji]], [[yapısalcılık]], [[varoluşculuk]], [[eleştirel teori]] ve [[Marksist felsefe]] gibi öğretiler arasındaki etkileşimlerin oldugu kadar, [[dilbilim]], [[antropoloji]], [[psikoanaliz]], [[sosyoloji]] gibi disiplinler arasındaki kuramsal sınır çatışmaları ve geçişkenliklerinin de ürünüdür. Farklı kollardan modern düsüncenin içinde kuramsal sınırları zorlayan [[Albert Einstein|Einstein]], [[Immanuel Kant|Kant]], [[Georg Wilhelm Friedrich Hegel|Hegel]], [[Adolf Hitler|Hitler]], [[Sigmund Freud|Freud]], [[Friedrich Wilhelm Nietzsche|Nietzsche]], [[Husserl]], [[Martin Heidegger|Heidegger]], [[Saussure]] bir anlamda daha modernizm icinde postmodern felsefenin öncüllerini atmışlar ve derinleştirmişlerdir.Özellikle son dört ismin postmodern felsefenin ''fikir babaları'' olduklari söylenebilir. Fransız felsefecileri daha sonra, [[1960]] ve [[70’l]]erde, bu düşünürlerin açtıkları izlekleri derinleştirerek postmodern felsefenin başlıca yaklaşımlarını şekillendirmişlerdir.
 
Postmodern durum zaten çoktan belirginleşmeye başlamıştır [[II. Dünya Savaşı]]'ndan itibaren. Ekonomik, siyasal ve toplumsal düzenlenişlerin ifadesi olan [[postmodern durumun]] yanı sıra, mimariden diger sanat dallarına felsefe, din, toplum, kültür ve benzeri her alanda modernizme tepki olarak doğan tutum ve yaklaşımların ifadesi olarak da [[postmodernizm]] ortaya çıkmıştır. '''Postmodern felsefe''' ise, bu noktada postmodernizmin arkaplanındaki, ya da başka bir deyişle altyapısındaki ''teorik temeli'' olusturur. Postmodern felsefe, dolayısıyla modern felsefenin içerdiği ''kavramsal ikiliklere'' ve onların epistemolojik temellerine kökten bir itirazdir denebilir.
 
Postmodern felsefe, her seyden önce en genel anlamda ''evrensel'', ''tümel'', ''nesnel'' ve ''rasyonel'' bilginin varlığına yönelik derin bir kuşkunun ortaya çıkmasının ürünüdür. Bu kuşkuyla giderek, ikili kavram karşıtlıkları ve onların dayanakları olan epistemolojik ''konvansiyonları'' yıkmaya yönelir. Yapısalcı dilbilimin [[dil]]’i sorunsallaştırması, psikoanalitik kuramın [[bilinç]]’i deşifre etmesi ve antropolojinin kültürel olguların dayandığı [[derin yapıları]] açığa çıkarmasının sonuçlarına bağlı olarak düşünce-gerçeklik ilişkisinin, dolayısıyla da bilginin geleneksel felsefedeki yapısının altüst edilmesi sözkonusu olur.