Çağrışımcılık

Çağrışımcılık (en:associativism), felsefede ve spiritüalizmde, aklın genel işleyişini düşünce çağrışımlarına indirgemeye çalışan doktrinlere verilen genel addır. Düşün çağrışımı, aklımızın içinde, bir imge veya düşüncenin başka bir şeyi çağırması, anımsatması anlamına gelir. Bu düşüncelerin ve imlerin, hangi sebeplerden ötürü ve hangi bağlantılar dolayısıyle zihnimizde meydana geldikleri sorusunu ilk ortaya atan Aristoteles, hatırlatmaya yardımcı olan 3 çeşit çağrışım bağıntısını ayırt etmiştir: Benzerlik, bitişiklik ve karşıtlık.

Çağrışımcı filozoflar için, düşüncelerin çağrışımı, tekı düşünsel yenidir. Algılama, duyumların bir çağrışımıdır. Karakter (kişilik), hatıraların bir çağrışımıdır; genel bir kavram (sözgelimi genel bir düşün) benzerliklerinin birbirine yaklaştırdığı (bir sıralı) tikel tasarıdır. Özellikle Hume, sebep ve sonuç arasında hiçbir düşüncelilik gereklilik bulunmadığını söyler ve gerekliliğin, alışkanlıkla pekişmiş ve bitişikliğe dayanan yalın bir çağrışım olduğunu iddia eder. Bu yüzden Hume'ye göre, soğuğun, don olayının sebebi olduğunu göstermek, "soğuk" ve "don" düşünceleri arasında önemli bir bağlantı bulunduğunu ve bunlardan birincisi zihnimizde medyana çıkınca, ikincisinin de onun ardından, hemen geldiğini söylemekten başka bir şey değildir. (Kant ise, tam ters yönde olarak, "her sonucun bir sebebi vardır." önermesinin, tümelliği ve zorunlu olması sebebiyle, arı bir çağrışıma basitlenemeyeceğini ve anlayış gücünün mutlak bir gerekliliği olduğunu göstermeye çalışmıştır.)

Çağrışımcılık, 19. yüzyılın sonlarında, ruhbilimsel alanda yeniden gelişme göstermiş, düşünce çağrışımlarının, fizik alanındaki evrensel çekim ve biyolojinin hücreler arası etkileşmesi gibi, öncelikli bir ilke olduğu öngörülmüştür. Fransız filozof Hippolyte Taine, "De l'intelligence" isimli eserinde "canlı bedenin, karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı bir hücreler öbeği oluşu gibi, etkin zihin de, karşılıklı olarak bağımlı imgelerin bir öbeğidir ve her iki durumda da birlik, bir uyum ve sonuçtan başka bir şey değildir." demiştir. Freud ise, yaygın olarak benimsenmiş olan çağrışımdan, gözü pek bir varsayımla değişikliğe uğratarak faydalanmıştır. Ona göre, zihnimizdeki çağrışımsal zincirlenmeler kısmen bilincin yüzeyinde yayılan ögelerden oluşurlar, ancak bilinçaltına bastırılmış diğer ögelere bağlıdırlar ve birincilerden yola çıkılarak, psikanaliz uygulaması yoluyla ikincilere ulaşılabilir. Lakin Freud, söz konusu zincirlenmeleri, bireyin savunma mekanizmasına uyarak oluşan ve çözülen, karmaşık ve esnek zincirler olarak görmektedir. Modern ruhbilim, çağrışımcılığın önemine vurgu yapmak ile birlikte, indirgemeci adıyla nitelediği bakış açısını eleştirmektedir. Reddedilmesi olanaksız bir olay olan çağrışım, zihinsel aktivitenin tümünü açıklayamaz. Çağrışım, davranışın ilk basamağıdır ve buna dayanılarak kurulan yapılar, gelişme hallerinde ondan uzaklaşırlar. Hayal kurmayı seven bir kişinin, kendini düşüncelerine bırakması ile zor bir sorunun çözümüne dikkatle yönelen bir kimsenin düşüncesi arasındaki fark, bunu açıkça gösterir. Sade çağrışımın yerine, zihin geçer.