Vikipedi:Yılın maddeleri/2020 yılı maddeleri

Anıtkabir, Türkiye'nin başkenti Ankara'nın Çankaya ilçesinde yer alan Mustafa Kemal Atatürk'ün anıt mezarını içeren komplekstir. Emin Onat ile Orhan Arda'nın tasarımı olan yapı kompleksinin 1944'te başlanan inşası 1953'te tamamlanmıştır. Kompleks, anıt mezar binası başta olmak üzere çeşitli yapı ve anıtların yanı sıra Barış Parkı olarak adlandırılan ağaçlık alandan oluşmaktadır.

Kompleksteki ana yapı olan anıt mezar binasının Şeref Holü olarak adlandırılan kısmında Atatürk'ün sembolik bir lahdi yer alırken Atatürk'ün naaşı, bu yapının alt katındaki mezar odasında defnedilmiştir. Komplekse giriş, Aslanlı Yol adı verilen allenin başlangıcından yapılır ve bu yol, törenlerin gerçekleştirildiği dikdörtgen bir meydana ulaşır. Anıt mezar, revaklarla çevrili bu alanın bir kenarında konumlanırken meydanın Aslanlı Yol'un doğrultusundaki diğer kenarında da kompleksten çıkış kısmı yer alır. Aslanlı Yol'un dört köşesi, tören meydanının çıkışı ve meydanın köşeleri olmak üzere komplekste on adet kule, iki heykel grubu ve Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi bulunur. Anıt Bloku olarak adlandırılan tüm bu yapılar, Barış Parkı adı verilen ağaçlık bir alanla çevrilidir. Yapıların betonarme olduğu kompleksteki yapıların yüzeylerinde ve zeminlerinde, farklı tiplerdeki mermer ve travertenler kullanılmıştır. Anıtkabir; kabartma, mozaik, fresk ve oyma tekniğiyle oluşturulan süslemeler içerir. İkinci Ulusal Mimarlık Akımı üslubunda neoklasik olan yapı, günümüzdeki Türkiye topraklarında tarih boyunca hüküm sürmüş Hitit, Yunan, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinden izler taşır. Devamı...

Karadeniz Baskını, 29 Ekim 1914'te Karadeniz'deki Rus limanlarına karşı Osmanlı savaş gemileri tarafından gerçekleştirilen saldırıdır. Almanya tarafından desteklenen ve Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ile Alman Amiral Wilhelm Souchon tarafından planlanan Karadeniz Baskını, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'na girmesine neden oldu.

Alman hükûmeti, Osmanlıların Almanya'ya destek vermek için savaşa gireceğini umuyordu, ancak Osmanlı hükûmeti kararsızdı. Alman yanlısı Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa, imparatorluğu savaşa sokmak için Alman büyükelçisi ile birlikte çalışmaya başladı. Hükûmet içinde geniş çaplı destek sağlama girişimleri başarısız olunca Enver Paşa, çatışmanın başlatılması gerektiğine karar verdi. Osmanlı Bahriye Nazırı Cemal Paşa ile Alman Amiral Wilhelm Souchon'un da desteğiyle Enver Paşa, Osmanlı filosunun 29 Ekim'de denize açılması emrini verdi. Souchon, 29 Ekim'de Rus limanlarına baskınlar düzenledi. Baskında, 2 askerî gemi ile birkaç ticarî gemi batırılırken Rus tarafından 38 kişi öldü.

İstanbul'da savaş yanlısı olmayan yetkililerin olaydan ötürü af dileme çabaları Enver Paşa tarafından engellendi. Birleşik Krallık da Osmanlı gibi henüz savaş ilan etmeden 3 Kasım günü Çanakkale Boğazı'nda düzenlediği deniz saldırılarıyla misilleme yaptı. Rusya 2 Kasım'da Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan ederken, Üçlü İtilaf'ın diğer tarafları, Birleşik Krallık ve Fransa da üç gün sonra savaş ilanında bulundu. Osmanlı İmparatorluğu da 11 Kasım'da resmî savaş ilanıyla I. Dünya Savaşı'na katılmış oldu. Devamı...

Ebu Musab ez-Zerkavi, 30 Ekim 1966, Zerka - 7 Haziran 2006, Hibhib) ya da gerçek adıyla Ahmed Fadıl en-Nazal el-Haleyle (Arapça: أحمد فضيل النزال الخلايلة), çeşitli İslamcı ve cihatçı silahlı örgütlerin üyeliğini, kuruculuğunu ve liderliğini yapmış Ürdünlüdür. Çeşitli devletler ve uluslararası kuruluşlar tarafından terör örgütü olarak tanımlanan, Tevhit ve Cihat Cemaati ile el-Kaide'ye bağlı ardıl örgütleri Irak el-Kaidesi ve Mücahit Şura Meclisinin kurucu lideri olarak Irak Savaşı'ndaki direnişçi unsurlardan biri olarak faaliyetlerde bulunmuştur.

1980'lerin sonunda İslamcı görüşlerden etkilenmeye başlayan ez-Zerkavi, Sovyet güçlerine karşı verilen mücadeleye katılma amacıyla 1989'da Pakistan'a gitti, buradan Afganistan'a geçti. Burada önce gazeteci, ilerleyen dönemde ise savaşçı olarak görev yaptı. 1993 yılı başlarında buradan ayrılarak doğduğu şehre döndü. Aynı yıl, Afganistan'da tanıştığı ve görüşlerinden etkilendiği Ebu Muhammed el-Makdisi ile birlikte, "kâfir" olarak gördükleri Ürdün hükûmeti ile İsrail'e karşı faaliyetlerde bulunma amacı güden Bey'at el-İmam olarak adlandırılan yapılanmayı kurdu. Afganistan dönüşü sonrasında Ürdünlü istihbarat birimlerince izlenen ez-Zerkavi, Mart 1994'te yakalanarak cezaevine gönderildi. Cezaevindeki yaşamı boyunca İslamcı faaliyetlerine devam etti ve bu dönemde cezaevinde etrafında bir grup toplamaya başladı. 15 yıllık bir ceza almasına karşın, Mart 1999'da çıkarılan genel afla serbest kalmasının ardından bir kez daha Pakistan'a gitti. Aynı yıl Afganistan'a geçerek el-Kaide ile bağlantı kurdu. 2000 yılı başında, el-Kaide'nin desteğiyle Herat'ta kurulan askerî eğitim kampının başına getirilerek kendi ağını oluşturmaya başladı.

Afganistan'da bulunduğu dönemde, kendi ağına bağlı kişiler aracılığıyla ve burada faaliyet gösteren diğer cihatçı örgütlerle ittifak kurarak Irak Kürdistanı'nda da etkin olmaya başladı. 11 Eylül saldırıları sonrasında koalisyon güçleri tarafından Afganistan'daki Taliban rejimine karşı savaş başladığında İran'da bulunan ez-Zerkavi, Afganistan'a hareket etti. 2001 yılı sonlarında, savaşta yaralanmasının ardından tedavi amacıyla İran'a döndü ve tedavisinin tamamlanmasıyla birlikte Irak ya da Suriye'ye geçti. Mart 2003'te, Amerikan kuvvetlerinin öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından Irak'a gerçekleştiren askerî müdahaleye karşı başlatılan direnişteki unsurlardan biriydi. Ekim 2004'te örgüt, el-Kaide'ye biat ederek faaliyetlerini sürdürürken Ocak 2006'da da bu grubun liderliğinde toplanan birkaç grupla birlikte Mücahit Şura Meclisi adlı çatı örgüt kuruldu. 7 Haziran 2006'da, Diyala ilindeki Hibhib köyünde yer alan bir eve, Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri tarafından düzenlenen hava saldırısıyla öldürüldü. Devamı...

Dünya'nın geleceği konusunda birçok uzun vadeli etmenin muhtelif etkilerine dayanarak biyolojik ve jeolojik çıkarımlar yapılabilir. Bu etmenler Dünya yüzeyindeki kimyayı, gezegenin iç soğuma oranını, Güneş Sistemi'ndeki diğer nesnelerle yerçekimi etkileşimlerini ve Güneş'in parlaklığında sürekli bir artışı içerir. Bu ekstrapolasyondaki belirsiz faktör, gezegende değişimlere neden olabilecek iklim mühendisliği gibi insan teknolojilerinin sürekli etkisidir. Sonuçları beş milyon yıl sürebilecek mevcut Holosen yok oluşuna teknoloji neden olmaktadır. Ayrıca teknolojinin, insanlığın yok olmasına yol açabileceği ve gezegeni, yalnızca uzun vadeli doğal süreçlerden kaynaklı daha yavaş bir evrimsel hıza geri döndürebileceği de düşünülmektedir.

Göksel olaylar yüz milyonlarca yıllık zaman aralıklarında biyosfer için küresel bir risk oluşturarak kitlesel yok oluşlara neden olabilir. Bu riskler, kuyruklu yıldız veya asteroit çarpmaları ve süpernova olarak adlandırılan yıldız patlamalarının 100 ışık yılı güneş yarıçapı içinde gerçekleşme olasılıklarından oluşur, diğer jeolojik etmenler ise daha öngörülebilirdir. Milankovitch teorisi, gezegenin en azından Kuvaterner buzullaşması sona erene kadar buzul dönemlerine devam edeceğini tahmin etmektedir, bu dönemler ise dışmerkezlilik, eksen eğikliği ve Dünya yörüngesinin salınım değişikliklerinden kaynaklanır. Devam eden süperkıta döngüsünün bir parçası olarak levha tektoniği muhtemelen 250-350 milyon yıl içinde süperkıta oluşumuna sebebiyet verecektir. Gelecek 1,5-4,5 milyar yıl içinde ise Dünya'nın eksen eğikliği, 90°'ye kadar olan değişiklikler sergileyerek kaotik bir değişkenlik içerisine girebilir.

Güneş'in parlaklığı sürekli artarak yeryüzüne ulaşan Güneş radyasyonunda artışa sebep olacaktır. Bu, silikat minerallerinin daha yüksek bir oranda ayrışmasına neden olarak atmosferdeki karbondioksit seviyesinde azalmayla sonuçlanacaktır. Yaklaşık 600 milyon yıl sonra karbondioksit seviyesi ağaçların kullandığı C3 karbon tutulumu mekanizması için ihtiyaç duyulan seviyenin altına düşecektir; bazı bitkiler ise 10 ppm'e kadar düşük karbondioksit derişimi sağlayan bir yöntem olan C4 karbon tutulumu mekanizmasını kullanmaktadır. Yine de uzun vadeli gidişat bitki yaşamının tamamen son bulması yönündedir; Dünya'daki besin zincirinin temeli olan bitkilerin yok olması, neredeyse tüm hayvan yaşamının ölümü ile zincirleme bir reaksiyon gösterecektir. Devamı...

Megadeth, Los Angeles çıkışlı Amerikalı heavy metal grubudur. 1983 yılında gitarist Dave Mustaine'in Metallica'dan kovulmasından kısa bir süre sonra Mustaine ve basçı David Ellefson tarafından kuruldu. Metallica, Slayer ve Anthrax ile birlikte thrash metalin gelişiminde ve popüler hale gelmesinde önemli rol oynadığı ileri sürülen dört gruptan biridir. Şarkıları kompleks düzenlemelerden ve hızlı ritim bölümlerinden oluşur. Şarkı sözleri ölüm, savaş, siyaset, kişisel ilişkiler ve din gibi konuları temel alır.

1983'te kurulan grup, 1985'te ilk albümleri Killing Is My Business... And Business Is Good! ile ortaya çıktı. Bir sene sonra Peace Sells... But Who's Buying?'i çıkaran grup, seksenli yılları 1988 çıkışlı So Far, So Good... So What! albümüyle sonlandırdı. 1990'da çıkan Rust in Peace albümünün öncesinde grubun kadrosunda değişiklikler oldu. Marty Friedman ve Nick Menza'lı bu yeni kadro ile 1992'de Countdown to Extinction, 1994'te Youthanasia ve son olarak 1997'de Cryptic Writings albümleri yayınlandı. Bu dönemde grup, farklı bir müzikal tarza yönelmesi ve Friedman ile Menza'nın gruptan ayrılması gibi nedenlerle eleştiriler aldı.

2000'lerin başında eski tarzına geri dönse de, Mustaine'in kolundaki sakatlık yüzünden gitar çalamayacak durumda olması sebebiyle 2002'de grup dağıldı. 2004 yılında Mustaine iyileşince kariyerine solo olarak devam etmek istedi ama EMI ile olan sözleşmesi sebebiyle grup tekrar kuruldu. O tarihten beri faaliyetlerine devam eden grup, 2014 itibarıyla satış rakamlarında 50 milyonu geçmiştir. Devamı...

Goeben ve Breslau'nun takibi, I. Dünya Savaşı'nın başlarında Akdeniz'de gerçekleşen, Birleşik Krallık'ın Kraliyet Donanması'na bağlı gemilerin Almanya'nın İmparatorluk Donanması'na ait SMS Goeben ve SMS Breslau'yu önlemeye çalıştıkları deniz muharebesidir. Alman Akdeniz Tümeni'ni oluşturan Moltke sınıfı muharebe kruvazörü SMS Goeben ve Magdeburg sınıfı hafif kruvazör SMS Breslau, savaşın başlaması ile Akdeniz'de sıkışmıştı. Alman gemileri aldıkları emirler doğrultusunda Birleşik Krallık filosunun yakın takibine rağmen Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'a ulaşmayı başardı. İstanbul'a ulaşan gemiler, Osmanlı İmparatorluğu'na devredilerek sırasıyla Yavuz Sultan Selim ve Midilli adlarını aldı. Gemilerin mürettebatı ise Amiral Wilhelm Souchon komutasındaki Alman denizcilerden oluşmaya devam etmişti. Souchon başkanlığındaki komuta heyetinin sonraki süreçte Karadeniz'e çıkarak emrindeki diğer Osmanlı gemileriyle birlikte Rus limanlarını topa tuttuğu Karadeniz Baskını, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na İttifak Devletleri saflarında girmesine yol açtı.

Takip, kansız bir "muharebe" olmasına rağmen Britanyalıların başarısızlığı, siyasi ve askerî sonuçlara yol açtı. Kısa vadede, takibi komuta eden iki Britanyalı amiralin kariyerlerini sona erdirmiştir. Uzun vadede ise Amirallik Birinci Lordu Winston Churchill, birkaç yıl sonra yazdığı anılarında Goeben'in Osmanlıları savaşa girmeye zorlayarak "Doğu ve Orta Doğu için bir geminin daha önce hiç getirmediği kadar fazla katliam, sefalet ve yıkım getirdiği" görüşünü dile getirmiştir. Devamı...

Neptün'ün halkaları, beş ana halkadan oluşan bir sistemdir. Başta "yaylar" olarak adlandırılan halkalar, 22 Temmuz 1984'te Patrice Bouchet, Reinhold Häfner ve Jean Manfroid'dan oluşan ekip tarafından Şili'deki La Silla Gözlemevi'nde ve William Hubbard liderliğindeki bir program kapsamında F. Vilas ve L. R. Elicer tarafından Cerro Tololo Amerikaarası Gözlemevi'nde keşfedildi. Halkalar, 1989'da Voyager 2 uzay aracı tarafından fotoğraflandı. Halkaların en yoğun kısımları, Satürn'ün ana halkalarının yoğunluğu nispeten az kısımlarıyla (C halkası ve Cassini bölümü gibi) karşılaştırılabilir; ancak Neptün'ün halka sisteminin çoğu görece zayıf, soluk ve tozlu olup Jüpiter'in halkalarına daha çok benzemektedir. Neptün'ün halkalarına, gezegenle ilgili önemli çalışmalara katkıda bulunan gökbilimcilerin adları verilmiştir: Galle, Le Verrier, Lassell, Arago ve Adams. Neptün, uydularından Galatea'nın yörüngesine denk gelen ve isim verilmemiş soluk bir halkaya daha sahiptir. Diğer üç uydusu olan Naiad, Thalassa ve Despina halkalar arasındaki yörüngelerde dönmektedirler.

Neptün'ün halkaları, son derece koyu renkli, muhtemelen organik bileşikler içerip radyasyon etkisinde kalan malzemelerden oluşmaktadır. Benzer malzemeler Uranüs'ün halkalarında da görülür. Halkalardaki toz oranı (%20 ile %70 arasında) yüksek, optik derinlikleri ise düşük ile orta seviyede ve 0,1'den azdır. Adams halkası Fraternité, Égalité 1 ve 2, Liberté ve Courage adında beş ayrı yay içerir ve bu özelliğiyle benzersizdir. Yaylar dar bir enberi boylamı alanı kaplar, ilk tespit edildikleri 1980'den bu yana çok az değişmişlerdir ve kayda değer derecede kararlıdırlar. Yayların nasıl kararlı kaldığı hâlâ devam eden bir tartışma konusudur ve muhtemelen kararlılıkları Adams halkası ve iç çoban uydu Galatea arasındaki yörüngesel rezonans etkileşimi ile ilgilidir. Devamı...

Cinsiyet suçlarının kovuşturulması, tecavüz ve diğer cinsel şiddet suçlarının kovuşturulmasına yönelik yasal işlemlerdir.

Cinsiyet suçlarının belgelenmiş en eski kovuşturması, Sir Peter von Hagenbach'ın (1420–1474) askerleri tarafından işlenen tecavüzlerden mahkûm edildiği 1474 yılına aittir. Mahkeme, Sir von Hagenbach'ı tecavüz suçlamasıyla yargılamakta başarılı oldu, çünkü tecavüzler savaş ilan edilmeden gerçekleştirilmişti. Bu nedenle de tecavüzler yasa dışı kabul edildi.

Toplumsal cinsiyet hedefli suçlar ancak II. Dünya Savaşı sonrasında (1946-48) Uluslararası Uzak Doğu Askeri Mahkemesi (Tokyo Mahkemesi) tarafından, başta tecavüz olmak üzere toplumsal cinsiyet hedefli ve insanlığa karşı diğer suçlardan sorumlu olmakla suçlanan askerlerin yargılanmalarından sonra kovuşturulmaya başladı ve devam etti. Çeşitli tecavüz suçlamalarına rağmen, Tokyo Mahkemesi'nin hükümleri tecavüzlere atıfta bulunmadı ve tecavüz, diğer savaş suçlarının altında kabul edilerek değerlendirildi.

Bu durum, takip eden diğer mahkemeler için de geçerli olmuştur. Ancak Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (ICTR) kuruluşlarında, cinsiyet hedefli suçların yargılanmasına daha fazla özen gösterilmiş, her iki mahkeme de tecavüz ve diğer cinsiyet hedefli şiddet biçimlerine açıkça atıfta bulunmuştur. Devamı...