Subaşı veya sübaşı, Türkçe bir sözcük olarak hemen hemen tüm Türk devletlerinde “komutan” anlamında kullanılagelmiştir. Türkçede "sü" asker, ordu anlamındadır. Orhun Yazıtları’nda "sü begi" olarak kullanılmıştır. Karahanlılar orduyu sevk ve idare için "sü başlamak" derlerdi. Kutadgu Bilig’de "sübaşlar er", "sübaşçısı" ve "sübaşlar kişi" olarak kullanılmaktadır. Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu, Arapça, Farsça “sahibü’l ceyş” ve “sipehsalar”, Türkçe olarak da “subaşı” sözcükleri kullanılmıştır. Selçuk Bey’in unvanı da subaşıdır. Subaşı ve benzeri sözcüklerin kullanıldığı tüm Türk devletlerinde bu makam, devletin geleneklerine ve içinde bulunduğu şartlara göre değişmekle birlikte, subaşılık doğal olarak son derece önemli bir görevdir. Subaşı olarak atanacak kişide özel bir takım özellikler aranmıştır. Bunlar arasında askerî konularda, özellikle askerî taktiklerde deneyimli, atak, cesur, cömert, haysiyetli, alçak gönüllü, politik ve stratejik görüşe sahip, örfe bağlı, kalem, silah kullanmakta usta, ilim ve irfan sahibi olmak gibi çok çeşitli özellikler belirtilmektedir.[1]

Osmanlı’nın ilk devirlerinde subaşılık, şehir muhafız kuvvetlerinin komutanı olarak, kadı ve dizdar atanmasıyla birlikte, bir kentin ele geçirilmesinin resmî hale getirilmesi olarak görülmüştür. II. Mehmet zamanında önemi azalmak ve görev alanları daraltılmakla birlikte görev alanları genişletilmiştir. Subaşılar, sancak beyi ve kadıdan sonraki makam olarak görülür olmuştur. Bu gelişmede Bizans kurumlarını benimsemenin etkisi olduğu ileri sürülür. Subaşılık, 15. yüzyıl ortalarından itibaren bölgelerinde daha çok asayişin sağlanmasından sorumlu görülmüşlerdir.[1] Kazalarda sancak beyini temsil ederler. Genellikle kendilerine bir zeamet bağlanırdı.

Kaynakça değiştir

  1. ^ a b Mücteba İlgürel, “İslam Ansiklopedisi” 25 Şubat 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.