Değerlerin değişmesi

Değerlerin değişmesi kavramı; geleneksel ve bireysel norm ve değerlerin dönüşüm evresini anlatmaktadır.

Aynı kalan ve değişen değerler değiştir

Toplumsal değerler; bütün halklarda, tarihsel gelişme evresinin getirileriyle, zaman içinde değişime uğramıştır. Örneğin Tevrat’da intikam alma duygusundan kaynaklanan yaralamalar “Göze göz, dişe diş!” gibi tanımlanırken, bugün hem hukuksal hem de ahlaki açıdan bakıldığında, bir dönüm noktası haline gelen “göze göz!” gibi çok daha başka bir değerlendirme ortaya çıkmaktadır. Bu her ne kadar cezai indirimi anlamına geliyor olsa da; artan kan davalarını önlemek içindi.

Değer tanımlamaları ise; varlıklarının ve köklerinin korunması gibi zorlayıcı sebeplerden, uzun sürelidir.Sürekli değişen düşünce biçimleri, eski yapılanmaları “mantıksız ya da sadece dini” diye tanımlamakta ya da gereksiz görmektedir. Utanç, kutlama biçimleri, değişmeyen beslenme şekilleri gibi değerler ise zamanla yok olmakta ya da bir şekilde görmezden gelinmektedir.

“Değer” ve “Norm” kavramları bugünkü terminolojileri sebebiyle; İnsan Bilimleri çerçevesinde farklı tanımlamalara sahiptirler. Farklı yorumlama usulleri disiplinler arası bir açıdan da meydana gelmektedir. Bu nedenle; “değer değişiminin” düşünce modeli 1966’da anılan ve Berlin Eğitim Bilimleri Yüksekokulu rektörü Heistermann’ın “Ahlak Teorisi” üzerine yaptığı felsefi çalışmasında reddettiği “ahlaki değerlerin krizi” ile ilgisi vardır. Ahlaki değerler için “Kriz tehlikesi taşımazlar ve “evet - hayır” gibi tek bir anlamları vardır.” diyen Heistermann, bu çalışmasıyla değerlerdeki değişimi göz ardı etmiştir. Buna karşın; daha sonraki araştırmalarda bu konuyla ilgili ortaya çıkabilecek krizlerin ise; belirli bir yetiştirme tarzı ya da toplumda var olan sosyal yapıdan bağımsız davranışlardan kaynaklandığını ileri sürmüştür. Lay ise 2006 yılında değerlerin yitirildiğini saptamıştır. Bu durumun ortaya çıkmasını ise “değer düzenlemelerinde değerlerin kaybolmasına varan uzun süreli bir ertelemenin” sonuçlarına bağlamaktadır. Ayrıca iktisadi etikle ilgili yaptığı son konuşmasında; değer odaklı “Yeni Doğruculuk” (Neue Redlichkeit) düşüncesini, uygulamalı önerilerle desteklemiştir.

Bir toplumdaki değerlerin değişmesi ile ilgili olarak, bireylerin psikolojik davranış biçimleri ve bunların etkileri göz ardı edilerek, hiçbir teori ortaya konamaz. Haseloff 1959 yılında, evrimsel verilerin temel ilkelerinde ve psikiyatrik analizlerinde; kültür ve kültür dinamiğinin toplumsal düzende var olan fonksiyonunu “nesnel gerçekliklerin değişen yaşamsal modeli” olarak tanımlamıştır. Bu süreçte ise; insanların, varoluş için gerekli ve farklı olan kültür standartlarıyla bütünleşmesi (ahlaki elementler sistemi) ve kültürlerini oluşturan; bireylerin yaşları, ait oldukları grupların büyüklükleri ve yaşamsal çevrelerinin yapısı gibi parametrelerle bağlantılı modeller yer almaktadır.

M. ve A. Mitscherlich, Freud’un ortaya attığı “kültürel uzlaşı” (yeni tanımlamasıyla “empati”, yani kendini başkasının yerine koyma) kavramına başvurarak bireysel gelişimde, özellikle de çocuk gelişiminde ebeveynlere yol gösterici olan değer tanımlamalarına bağlı karşılıklı etkileşim ve koşullar, bu tanımlamaların toplum tarafından reddedilmesi ya da yeniden düzenlendiğinde kabul görmesi üzerinde araştırmalar yapmışlardır. 20 yıl süren bir analizin ardından 1967 yılında, Almanya’da savaş sonrası çocuk nesli için toplumun diğer kısımlarında değer hissinin sarsılmasına rağmen, yetişkin neslin yaygın görülen değerlerini benimsediği gibi örneklendirmelerden oluşan “Neden – Etki – Bütünlük” kavramlarının dinamik tanımlamalarını yayımlamışlardır.

Sosyoloji ve Psikoloji’nin karşılıklı etkilenme durumu da 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmıştır. Bireylerin dünya görüşleri ve toplumsal değişken sorumlulukları üzerinde yapılan araştırmalar, Alman- İngiliz sosyolog Norbert Elias tarafından 1930'lu yıllarda yazdığı “Über den Prozeß der Zivilisation” (Medeniyetin süreci üzerine”) adlı büyük eserinde incelenmiştir.

Bir başka çalışma da varoluş teorisinin devirli olarak ortaya çıkan katmanları konusunda bir çalışma yayınlayan Amerikalı psikolog Clare W. Graves tarafından 1950'li yıllarda ortaya konmuştur.Yakın zamanlarda ise bu teori Amerikalı psikolog Don Beck tarafından “Spiral Dinamics” bağlamında yeniden yapılandırılmış ve değer değişiminin bugünkü toplumsal süreçte kullanılan tanımlaması olarak kabul edilmiştir.

Değer değişiminin sosyolojik modeli değiştir

Değer değişimlerinin bugünkü eğilimleri konusunda yapılan sosyolojik araştırmalarda, iki radikal ve birbirinden farklı konumun söz konusu olduğu bir durum ortaya çıkmıştır. Roland Inglehart’a göre 1970’li yıllardan beri bir taraftan maddi değerlerden vazgeçiş söz konusuyken, diğer taraftan da manevi değerlere karşı ilgi artmaktadır. Yani “Değer değişimleri eğilimlerinin” gelecekteki sonuçlarının anlaşma süreci ve özgürlük olacağını ileri sürmektedir.

Elisabeth Noelle – Neumann’a göre ise; 1968’den beri devam eden bir değer yozlaşması söz konusudur. Noelle – Neumann bu durumun belirtileri olarak; kilise ve dinin anlam ve otorite kaybetmesi, bir yığın sözde erdemler erozyonu (şimdilerde “ikincil erdemler” olarak anılmaktadır), gittikçe azalan özveri ve azalan siyasi uzlaşıyı göstermektedir. Farklılaşan bu konumu Helmut Klages “Değer Sentezleri Bütünü” adlı eserinde incelemiştir. Bu bağlamda kabul gören varsayımlardan biri; değer değişiminin modern toplumun bir gereği ve bireyselleşme için bir zorunluluk olarak etkinlik kazandığı yönündedir.

Gizli devrim(Die stille Revolution):Ronald Inglehart değiştir

Temel varsayımlar değiştir

Inglehart deneysel çalışmalarla kanıtlanmış (1970 – 1977) değer değişiminin sebeplerini Abraham Maslow’un yokluk hipotezlerine göre açıklama yoluna gitmiştir. Buna göre insan; öncelikle beslenme, kıyafet, ikamet gibi sıradan ihtiyaçlarıyla tatmin olmalıdır; ancak bundan sonra anlamın aşamalarına yoğunlaşabilir.

Kişi “sıradan” ihtiyaçlarıyla tatmin olmazsa; yani bunları sağlayamazsa; durum bu sıradan ihtiyacın kişi için haddinden fazla önemli olmasıyla sonuçlanacaktır. Örneğin; tamamen yoksulluk içinde yaşayan ve aç olan bir insan için “yemek” çok büyük anlam ifade edecektir. Diğer bütün gereksinimler arka planda kalacak ve bütün çabası sadece yeterli yiyecek bulma yönünde olacaktır. Acıkan bir insan için cennet; her zaman yeterli yiyecek olan yerdir. Sefaletin içinde doğan bir insan belki de hayatının geri kalanını yeterli yiyeceği olduğu sürece hep mutlu geçirecektir. Buna karşın; açlık nedir bilmeyen bir insan için besin maddeleri hiçbir değer taşımamaktadır. Yeterli yiyeceği olduğunu bilmek, onu mutlu etmeye asla yetmeyecektir. Bunun yerine başka ihtiyaçlarını keşfedecektir; örneğin, kişisel gelişimde eksiklikleri olduğunu.

„İnsan, göreceli olarak kıt olan şeylere en yüksek öznel değeri biçer” – RONALD INGLEHART

Inglehart ayrıca; bireyin, biçimlendirici döneminde (gençlik çağında) geçerli olan temel değer tanımlamalarını hayatının geri kalan zamanlarında da yansıttığını savunmaktadır. Örneğin; savaş gibi hayati kusurlar içinde büyüyen biri, bu durumu hiç yaşamamış birine göre materyalist değer tanımlamalarına daha yakındır.

Inglehart, bu hipotezini temel alarak batılı toplumlarda görülen değer tanımlamaları konusundaki değişmelerin materyalizm ve postmateryalizmden kaynaklandığını ileri sürmüştür.

Psikolojik gereksinimlerin uyumu hariç; ekonomik istikrar, ekonomik kalkınma, fiyatlardaki istikrar, devlet içindeki ve toplumdaki huzur ve düzen; bunların yanı sıra güçlü silahlı kuvvetler, güvenliğe duyulan (fiziksel) gereksinim, maddi gereksinimlerin arasında sayılır.Post-materyal gereksinimler arasında her şeyden önce sosyal eylemlerin ve kendini gelistirmenin alanlari, daha çok zihinsel, yaratıcı, estetik ve düşünsel gereksinimleri; bununla birlikte aidiyet duygusu, devlet içinde ve toplumda söz sahibi olmaya duyulan gereksinim, düşünce özgürlüğü ve de doğayı koruma yer alır.

Materyalistler, postmateryalistlere göre daha dindar ve yurtsever çizgidedirler. Muhafazakâr değerleri vardır ve kürtaj, boşanma, homoseksüellik gibi olayları reddederler. Inglehart bu durumu; kesin değerlerin sadece din, yurtsever davranış biçimi ve güvenlik olmasına bağlamaktadır. Postmateryalistler ise sefaleti yaşadıkları için bu tip bir anlayışa sahip değildir. Materyalistlerin geleneksel bir aile modeli vardır. Inglehart endüstri ülkelerinde nüfus sorununu; burada yaşayan insanların yön verici güvenlik düzeyinde yaşadıklarını, zamanla postmateryalist olduklarını ve sonuç olarak geleneksel değerler sisteminde var olan aile oluşumu şeklini reddettiklerini ileri sürmüştür.

Değer değişimlerinin sebepleri değiştir

Inglehart 1989’da yayımlanan “Kültürel Kırılmalar” kitabında gittikçe globalleşen değer değişiminin diğer temel sebeplerine ilişkin araştırmalara yer vermiştir. “Toplumsal gelişmenin” yanı sıra Inglehart’ın kitabında yer alan sebepler şu şekilde sıralanabilir:

    • Toplumun büyük çoğunluğunun yaşamsal ihtiyaçlarının güvence altına alındığını garantileyen teknolojik gelişmeler
    • Batı dünyasında bir neslin tümünün dış politikada barışı tatmış olması
    • Yükselen eğitim düzeyi
    • Yaygınlaşan kitle iletişimi
    • Artan coğrafi hareketlilik

Elisabeth Noelle – Neumann: Değer Değişmelerinin Tehlikeleri değiştir

Elisabeth Noelle – Neumann; bireysel değerlerin, toplumun geleneksel yükümlülüklerinin (Prusya’ya ait özellikler temel alınmıştır.) giderlerindeki artışının toplumsal çöküntü belirtileriyle sonuçlandığını ileri sürmüştür. Modern çağdaki gençlerde söz konusu olan değer kayıpları, 1968’de netleşen ve bugüne kadar tanımlanmamış kuşak çatışmasını da beraberinde getirmiştir.

Noelle-Neumann’dan örnekler değiştir

  • Bireylerin din ve dini kurumlarla olan bağlarının zayıflaması,
  • Kültürel normlar, hiyerarşi ya da otoriteler yüzünden bireylerin özgürlüklerinin kabul edilirliğinin azalması,
  • Kibarlık, nezaket, dakiklik, düzenlilik, temizlik, tutumluluk (Prusya’ya ait özellikler) gibi gelenekselleştirilmiş özelliklerin anlam kaybına uğraması,
  • İlgi alanlarına yönelik eğilimler aracılığıyla sosyal hizmet etiğinin belirlenmesi,
  • Politik alanlardaki denenmiş kalıplara uyum sağlamada, bireylerin topluluk bilinci ve bağlılık yetisinde azalma.

Noelle-Neumann, bu gelişmeleri çoğulcu toplumlar için tehdit unsuru olarak görmüştür ve etki olasılıklarının ise; büyük ölçüde değer odaklı eğitim anlayışı ve kamusal düşünce yapısının değişiminde gerçekleşeceğini öngörmüştür.

Helmut Klages: Değer Değişimlerinin Tipolojisi değiştir

Helmut Klages, değişen değerlerin ortaya koyduğu zihinsel ürünlerin, kalıplaşmış ürünlerle değerlendirmesini yapmak için, gerçekliğin düzenli bir tasviri olduğu görüşündedir. Bu görüşün büyük bir kısmı, Inglehart’ın Postmateryalizm görüşüyle bağdaşan “varlığın gelişim boyutu’’yla, bir kısmı da “görevler ve kabul değerleri’’boyutuyla ilişkilendirilir. Varlığın gelişim boyutu, daha ziyade iki heterojen değerden oluşur: Bunlardan biri, toplumsal idealizm değerleridir… Diğeri ise, bireyci; yani hedonist (hazmın en yüce olduğu) değerlerdir… (Klages,1984).

Klages, bu her iki boyutun farklı sınıflandırılmasıyla, yani bu değişkenliklerle, dört değer tipini içeren “dört boyutlu değer yozlaşmasını” ortaya koyar.

Saf değer tiplerinin yanı sıra, karar verdiği cevabı “görev- kabul değerine” eğilim gösterenler (uzlaşmacılar) veya kendi değişme değerine eğilim gösterenler (idealistler) olarak iki karma tip de var. Bu karma tipler bir taraftan her iki boyutta da bulunan küçük meydana çıkışlar [Resignierte (Çaresizler)] ya da büyük derecede meydana çıkışlar göstererek (Realistler) ayrılırlar.

„Realist“ tipi derken, Klages hala en geniş anlamı ile değer sentezi anlamını kastetmektedir. Davalarda değer sentezi ana kavramdır. Bunun dışından bir diğer durum ise; eski ve yeni değerlerin çatışmamasıdır; aksine birçok bireyde (çoğunlukla aktif Realistler) üretken bir değişim etkisi bile yaratabilir durumda olmalıdırlar.

Inglehart’ın Savları Üzerine Tartışmalar değiştir

Helmut Klages, endüstri toplumlarında değer dönüşümlerinin gerçekleştiği konusunda İnglehart ile aynı görüşü paylaşmaktadır. Bu konuda yaptığı deney destekli çalışmalarda; itaatkârlık, bağlılık gibi değerlerde büyük ölçüde azalma olmasına karşın; bağımsızlık ve özgür iradenin hızla önem kazandığı sonucuna ulaşmıştır.

Klages, ”düzenlilik ve özen” değer ikilisinin sürekli sabit düzeyde kaldıkları gerçeğine dayanarak; Inglehart’ın ”değer dönüşümlerinin tamamen tek bir doğrultuda ilerlediği” görüşünü hatalı bulmuştur.

Klages’in eleştirdiği nokta, GMSH (Gayri Milli Safi Hasıla) oranı ile bireysel değer bireşiminin belirginleşmesi arasındaki karşılıklı bağlamın post materyalist değerlerin artışı ile ilgili olması değil, daha ziyade bir gelişimi göstermesidir; bu gelişimin nedenleri de bizim eğitim ve istihadam sistemimizin özünde gizlidir.

Klages ayrıca, Inglehart’ın bireyci değerler ve eğitim seviyesi arasında aleni ilişki olduğunu savunan tezini de desteklemektedir.

Bireyci Değerler ve Eğitim Düzeyi Arasındaki İlgi değiştir

Gençler aldıkları eğitimle, kendi sosyo ekonomik çevrelerinin değer tanımlamaları arasında bağlantı kurma olanağına sahiptirler. Bu nedenle günümüzde genç nesildeki sosyalleşme, özgürlük ve kişisel gelişime ağırlık veren gruplarda daha fazla kendini göstermektedir.

Alt sosyal tabakadaki gençler, yükselen eğitim seviyesi sayesinde bilinçlenmeleri ile birlikte, ailelerinin değer tanımlamalarından oldukça farklı tanımlamalara yönelmişlerdir.

Değer Değişimlerinin Sonuçları değiştir

Kişisel gelişim, modern toplumlarda aşağıdaki koşulları gerektirmektedir:

Eğitim sayesinde, büyük ve önemli sayılan kurumlar çökmüş (örneğin; dini kurumlar), küçük özerk alt sistemler seviyesine indirilmiş ya da tamamen değiştirilmiştir.

Alt sistemlerde ise en çok sorgulanan, kişisel gelişimi de örneklendiren; yaratıcılık, devingenlik ve merak özellikleri olmuştur.

Kişisel gelişim hissi bahsedilen ve zevkle yaşanan bir hoşnutluk tatmini değildir; aksine, bireyin kendi özelliklerini geliştirmesi ve toplumsal yaşama katabilmesi yükümlülüğüdür.

Deneysel koşullarda düzen sevgisi, emek ve sorumluluklarını yerine getirme gibi değerlerin yok olması söz konusu değildir. Bunlar koşullara göre değişir ve bu yüzden daha az belirgindirler.

Kişisel gelişim, kesinlikle egoizm ya da sorumsuzca davranış anlamına gelmemektedir. Aksine; kendisini çeşitli eksikliklere karşı artan hoşgörü şeklinde gösterir.

Kişisel gelişim beraberinde; tamamen yeni, sosyal bir ağın oluşumu yoluyla ispatlanmış bir anonimleşmeyi getirmemektedir. Evrensel değer tanımlamaları; zekâ, esneklik, uyum ve değişim yeteneği ya da çok gelişmiş yetenek; başarısızlık ya da mağlubiyeti kabullenme ve verimli çalışma gibi yeni ve tüm alt sistemlerle bağlantılı değerlerle değişmiştir.

Kadının Özgürleştirilmesi Yönünde Eylem Konseyi değiştir

‘Der Aktionsrat zur Befreiung der Frau’ parlamento dışı muhalefetin içinden bir feminist gruptur. (1966 – 1972; APO-Almanya’da Parlamento Dışı Muhalefet)

Bu grubun ortaya çıkmasıyla birlikte, Almanya Federal Cumhuriyeti’nde kadın hareketleri başlamıştır. Grup, özellikle Almanya Sosyalist Öğrenci Birliği’nden (SDS) birine domates atılmasının ve çocuk bakım evlerinin kurulmasının ardından tanınır olmuştur.

Çocuk Bakım Evlerinin Kurulması değiştir

‘Der Aktionsrats zur Befreiung der Frau’ grubunun oluşumu çocuk bakım evlerinin kurulmasıyla yakından alakalıdır. İlk çocuk yuvası, SDS çevrelerinden Monika Seifert’in girişimi sonucu 1967 yılı eylül ayında Frankfurt’ta kurulmuştur. Monika Seifert, Wilhelm Reich’ın ‘çocukların bireysel düzenleri’ konulu yazılarından esinlenerek bir çocuk kreşi kurma kararı almıştır. Aynı zamanda, bir üniversite eyaleti olan Berlin’de de aynı girişimde bulunulmaktadır.

Girişim burada, Serbest Summerhill Okulu’nun ‘Alexander Neill Konsepti’nden esinlenen ve siyasetçi kimliği ile çocuğunun bakımını bir arada yürütmek karmaşası içine düşen Helke Sander tarafından başlatılmıştır.

Sander, diğer kadınlarla birlikte 1968 Ocak ayında Berlin Serbest Üniversitesi’nde dağıtılan bir el ilanı yazdı. Bunun ardından, 80 -100 kişilik kadın ve çok az sayıda erkekten oluşan ve sık sık bir araya gelmek isteyen bir grup ortaya çıktı. Bu buluşmalar “kadının özgürleşmesi için eylem konseyi” (Aktionsrat zur Befreiung der Frau) grubunun oluşmasıyla sonuçlanmasının yanı sıra; Berlin’de beş çocuk yuvasının kurulmasının da temelini oluşturmaktadır.

Helke Sander’in konuşması değiştir

Helke Sander, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SDS) 13 Eylül 1968’de yapılan 23. Delegeler Toplantısı’ndaki bir konuşmasında kurulun (Aktionsrat zur Befreiung der Frau) planlarını açıklamıştır.

Kurul kendini, işbirliği yapmayı garantilemede gerekli ilerici duruşu sergileyen tek parti olduğu için bir yandan Sosyal Demokrat Partisi’ne bağlı görürken, öte yandan da partinin her iki eğilimini de eleştiriyordu:

“Biz burada sadece diğer ilerici kuruluşlarla ortak çalışmalar yapabileceğimizden bahsediyoruz ve buna bağlı olarak; bugün akla gelen ilk isim SDS oluyor. Bu işbirliğinin tabii ki, kadınların özellikli problemlerini anlamak gibi ön koşulları vardır ve bu da aslında; yıllardır bastırılmış çatışmaları, sonunda, birlik içinde konuşulur hale getirmekten başka bir şey değildir.” “Biz böylece, otorite karşıtları ve Komünist Parti Grubu arasındaki çatışmayı artırıyor ve aynı zamanda iki partinin de karşısında duruyoruz; zaten iki parti de pratik olarak bize karşı duruşta ve teorideki iddialarımız bile farklı.”

Sander konuşmasında ayrıca, SDS’de hâkim olan ve kadının sömürüsünü gizleyen ‘Politik ve Özel Alan’ ayrımını da şu sözleriyle eleştirmiştir: “(...) İnsanlar hayatın belirli bir alanını toplumdan ayrı tutar, tabulaştırır ve ona ‘Özel Yaşam’ adını verir. Sosyal Demokrat Parti bu tabulaştırmada mevcut sendikalar ya da partilerden farklı bir tavır sergilememektedir. Kurul’un Helke Sander tarafından açıklanan gelecek adımları aşağıdaki beş noktada özetlenmiştir.

  1. “Biz, görevimizi her şeyden önce eğitim sorunları ve bununla ilgili tüm konularda yoğunlaştırdık.”
  2. “Finansal kaynakların tümü çocuk yuvaları ve onların önemli ihtiyaçları için kullanılmaktadır.”
  3. “Hazırlık çalışmaları ve özel yaşamın politikleştirilmesi için zaman ayırıyoruz.”
  4. “Eğer çocuk yuvası modellerinin olumlu olduğunu düşünürsek; okullar üzerinde yoğunlaşacağız.”
  5. “Bunun yanı sıra, tabii ki teorik çalışmalar da bağlamsal açıdan tartışılarak yürütülecektir.”