Düşüş (roman)

Albert Camus'nun 1956 yılında yayımladığı Düşüş; modern insanın, kendi bencillik ve çâresizliklerini adım adım görmek zorunda kalışının ve çelişkilerinin romanıdır. Öyle ki yazar girişe: "Size hizmetlerimi sunabilir miyim bayım, canınızı sıkmadan?" diyerek başlar. Bu giriş cümlesinin "canınızı sıkmadan" kısmı dâhi kahramanın yalnızlığının tezâhürüdür.

Romanın anafikri

değiştir

İnsanları çok iyi gözlemleyen Albert Camus bu eserinde de gözlemlerine bolca yer vermiştir. Kahramanın kendisi olduğu konusunda edebiyat çevresinden birçok isim hemfikirdir. Zekîce burjuvaziyi ve onun yaptırdıklarını ele alır bu eserinde. Çok fazla sorgulama yapar. Aslında gördüklerini yazar gibidir ama görünenin altındaki çelişki ve yapmacıklığı her cümlede keskin bir biçimde gösterir. Kahraman yalnızdır aslında. Köprüden atlayan kızı engelleyememenin hüznü üzerinde neredeyse hiç durmaz. Ama bu düşüncesizliğini öyle bir yere koyar ki aslında hayâtının hiçbir döneminde o ânı unutmadığını vurgulamak ister gibidir.

"Ey genç kız kendini yine suya at da her ikimizi kurtarma şansına bir kez daha ereyim. Bir kez daha ha, amma ihtiyatsızlık!"

Romandan alıntılar

değiştir

"Örneğin, körlerin sokaklarda karşıdan karşıya geçmesine yardım etmeyi çok seviyordum. Daha uzaklardan, bir bastonun bir kaldırımın köşesinde duraksadığını görür görmez atılıyordum, bazen yardımsever bir elin uzanmasından bir saniye önce körü başkalarının yardımına gerek bırakmadan yakalıyordum ve onu, geliş gidişin engelleri arasından yumuşak ve emin bir elle kavrayarak kaldırımın sakin limanına götürüyordum, orada karşılıklı bir heyecan içinde ayrılıyorduk birbirimizden..."

"İnsan böyledir aziz bayım, iki yüzü vardır onun: Kendini sevmeden sevemez. Gözleyin komşularınızı, şansınıza bir ölüm olursa binânızda. Onlar kendi küçük yaşamları içinde uyurken, örneğin, kapıcı ölür. Hemen uyanırlar, koşturmaya başlarlar, bilgi alırlar, acınırlar. Taptâze bir ölü, gösteri başlar sonunda. Onların trajediye gereksinimleri vardır... ...Yine de tüm binâ sakinleri fenol kokan odaya uğradılar. Kiracılar bu iş için hizmetçilerini de göndermiyorlar, fırsattan yararlanmak için kendileri geliyorlardı."

"Dikkat etmişsinizdir; inancı, tüm hakâretleri bağışlamak olan insanlar vardır, bu hakâretleri bağışlarlar gerçi, ama hiç unutmazlar. Ben hakâretleri bağışlayacak kadar iyi bir yapıda değildim ama sonunda onları unutuyordum hep. Benim kendisinden nefret ettiğime inanan biri, onu geniş bir gülümseme ile selâmladığımı görünce apışıp kalıyordu. O zaman, yapısına göre ya bendeki ruh büyüklüğüne hayrân oluyor ya da ödlekliğimi küçümsemeyle karşılıyordu,oysa bu davranışımın nedeni basitti: Adını bile unutmuştum adamın. İlgisiz ya da nankör kılan aynı sakatlık o zaman büyük ruhlu hale getiriyordu beni."

"Duygularımızı yalnız ölümün uyandırdığına dikkât ettiniz mi?"