Bağdat Kuşatması (812-813)
Bağdat kuşatması, Bağdat Abbasi Halifeliği'nin Emîn ile Memûn arasında devam eden iç savaşın bir parçasıdır. Kuşatma Ağustos 812'den Eylül 813'e kadar sürmüştür. Kuşatma Taberî'nin ünlü Peygamberler ve Melikler Tarihi adlı eserinde ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.
Bağdat Kuşatması (812-813) | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Dördüncü Fitne | |||||||
8. yüzyılın sonu/9. yüzyılın başında Bağdat | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
Emîn'in güçleri | Memûn'un güçleri | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Emîn (ölü) Abdurrahman bin Cebele (ölü) Muhammad ibn Yazid al-Muhallabi al-Samarqandi |
Tâhir bin Hüseyin Harthama ibn A'yan Zuhayr ibn al-Musayyab al-Dabbi | ||||||
Kayıplar | |||||||
Çok | Az |
Bağdat'a doğru yolda ilk çatışmalar
değiştirHalife Emîn'in ordusunun Rey Muharebesi'nde (811) yenilmesi ve komutanı İbn Mâhân'ın ölümünden sonra,[1] Emîn'in orduları İran'dan batıya, Irak'a, Bağdat'taki üs kamplarına doğru geri çekiliyordu. Rey Savaşı'nı kazanan Memûn'un komutanı Tâhir bin Hüseyin geri çekilen orduyu kovalamaya karar verdi. Ancak, Abdurrahman bin Cebele'nin yetenekli liderliği altında Bağdat'tan takviyeler geldi.[2] Abdurrahman, Hemedan surları ve kapıları ardında kendisini güçlendirmeye karar verdi. Ancak Tâhir bin Hüseyin şehre yaklaşınca Abdurrahman dışarı çıkıp bu tehdide karşı koymaya karar verdi. Abdurrahman iki kez şehre geri püskürtüldü. Tâhir bin Hüseyin şehri abluka altına aldı ve Abdurrahman'ın kuvvetleri şehir surlarından ok ve taş yağdırmaya başladı. Sonunda Abdurrahman, Hemedan halkının işgale ve hızla tükenen kaynaklara duyduğu kızgınlık nedeniyle ayrılmak ve şartlar istemek zorunda kaldı.[2]
Tâhir bin Hüseyin, Abdurrahman bin Cebele'nin şehri terk ettiğini anlayınca, Hemedan'da daha fazla vakit kaybetmemeye karar verip batıya, Bağdat'a doğru yürümüştür. Yolda Esedâbad denilen bir geçide gelmiş ve orada Abdurrahman bin Cebele tarafından ordusu pusuya düşürülmüştür. Sürpriz saldırı Tâhir'in birliklerini hazırlıksız yakalamıştır. Fakat ordu iyi disiplinli olduğu için piyade, Tâhir bin Hüseyin'in süvarileri saldırıya hazır oluncaya kadar onları oyalamayı başarmıştır. Çıkan karışıklıkta atından inen Abdurrahman bin Cebele öldürülmüş ve ordusu bozguna uğramıştır.[2]
Kısa bir gecikmeden sonra Tâhir bin Hüseyin yeniden Bağdat'a doğru yürüyüşüne başladı. Önce Ali ibn İsa ibn Mahan’ın, sonra da Abdurrahman bin Cebele’nin yenilgi haberi Halife Emîn’e ulaşmış ve onu çok üzmüştü. Bağdat halkı Tâhir bin Hüseyin'in durdurulamayacağını düşünüyordu. Buna rağmen Muhammed bin Yezid el-Muhallabi önderliğindeki Ahvaz halkı, Tâhir bin Hüseyin'in ordularına karşı şiddetli bir direniş gösterdi. Tâhir, el-Muhallabi'nin ordusunu yendikten sonra Bağdat kapılarına ulaştı ve tam zamanında geldi; zira takviye kuvvetleri Harthame bin A'yan önderliğindeydi.[1]
Kuşatma
değiştirKuşatmanın o dönemdeki savaşlarda bir benzeri yoktur.[2] Şehir surlarla çevrili olmasına rağmen nüfusun büyük çoğunluğu sur dışında kalan varoşlarda yaşıyordu. Dolayısıyla kuşatma, tahkim edilmiş bir çevreye yönelik bir saldırı değil, sokak çatışmaları, ev ev baskınları ve geçici olarak doğaçlama tahkimatlar şeklindeydi. Özellikle sivil halk için son derece yıkıcıydı.[2] Tâhir bin Hüseyin derhal diğer komutanlar Zuhayr bin el-Müseyyeb el-Dabbi ve Harthame bin Ayan'a sırasıyla Kasr Rakkat Kalvadha ve Nahr Bin'de kamp kurmalarını emretti, kendisi ise Enbar Kapısı'nda kamp kurdu.[1] Kuşatma makineleri, mancınıklar kurdular, siperler kazdılar. Her iki tarafın da kuşatma silahları kullandığı biliniyor. Bir ara, Emîn'in el-Semerkandi olarak bilinen bir generali, Dicle Nehri üzerinde mancınıkları taşımak için tekneler kullanmış ve Bağdat'ın banliyölerindeki düşman mevzilerini bombalayarak kuşatmacılardan çok sivil halka daha fazla zarar vermiştir.[2] Emîn'in Kasr Halih sarayında, Darbü'l-Hicâre'de ve el-Şammesiyye Kapısı'nda olmak üzere birçok çetin savaşlar yaşandı. Kuşatmanın sonraki aşamalarında düzensiz birlikler Emîn'in yardımına geldi.[1]
İşler daha da kötüye gidince ve Tâhir bin Hüseyin şehre doğru ilerlerken, Emîn güvenli bir çıkış yolu bulmaya çalıştı. Tâhir bin Hüseyin, Emîn'in asasını, mührünü ve halifelik makamının diğer nişanlarını teslim etmesi koşuluyla istemeyerek de olsa bu teklifi kabul etti. Emîn ise isteksiz davranarak bir tekneye binerek ayrılmayı denedi. Tâhir bin Hüseyin tekneyi fark etti ve adamlarını halifenin peşine gönderdi. Halife yakalanarak bir odaya götürüldü ve orada idam edildi. Başı Anbar Kapısı'na konuldu. Taberî, Tâhir'in yeni halife Memûn'a, Emîn'in yakalanıp idam edildiğini ve Bağdat'ta barış halinin sağlandığını bildiren mektubundan alıntı yapar.[1]
Sonrası
değiştirSonuç olarak Memûn yeni Abbasi halifesi oldu. Ancak şehirdeki yıkım ve devam eden karışıklıklar nedeniyle ancak 819 yılında Bağdat'a ulaşabildi.
Kaynakça
değiştir- Özel
- Genel
- Fishbein, Michael, (Ed.) (1992). The History of al-Ṭabarī, Volume XXXI: The War between Brothers, The Caliphate of Muhammad al-Amin, A.D. 809–813/A.H. 193–198. Albany, New York: State University of New York Press. ISBN 0-7914-1085-4.
- Kennedy, Hugh N. (2001). The Armies of the Caliphs: Military and Society in the Early Islamic State . London and New York: Routledge. ISBN 0-415-25093-5.