Batıcılık: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Değişiklik özeti yok
Akın-islam beyi adlı kullanıcıya ait olan 8338853 sayılı sürüm geri getirildi. (Twinkle)
4. satır:
 
'''[[Batıcılık]]''', bir diğer adı da Garbçılıktır. 18. yüzyılda [[Osmanlı İmparatorluğu]]nda ortaya çıkmış bir siyasi görüşün adıdır.
 
===BATILILAŞMA NEDİR===
 
Avrupa'da modernleşmenin temelleri, 1200'lerden itibaren önemli ölçüde nüfus artması, büyük şehirlerin ortaya çıkması, üretim ve tüketimin sürekli büyümesiyle atılmaya başlamıştır. 1500'lü yıllardan itibaren insan düşüncesinde büyük bir devrim ortaya çıkmaya başlamış ve 1660'lara gelindiğinde modern bilimin temelleri atılmıştır. Artık ondan sonraki dönemlerde, bilimsel bilgilerin pratik gayelerle uygulamaya konulmasından sonra Avrupa'da bir sanayi devrimi ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu yüzyıllarda Avrupa kültürü ve yönetim biçimleri laikleşmiş ve rasyonelleşmiş, sanayi devrimleri ve eğitimin yaygınlaşması ile bu durum toplumun bütün kesimlerine iyice yayılmıştır. Bilim ve teknik arasındaki bağlantı 19. yüzyılda daha da kuvvetlenmiş, her ikisi de birbirlerinin gelişmelerini hızlandırmışlardır. Öyle ki, bilim ve teknik Batı uygarlığının yeni dini veya ideolojisi haline gelmiştir. Avrupa dalga dalga sanayileşmeye, bütün toplumsal kurumlarını değiştirmeye başlamıştır. Bu değişmenin (sanayileşmenin) başlama zamanlarına kısaca bakacak olursak, şöyle bir tablo ortaya çıkar: Bugün Batı, bir sanayi medeniyetidir. Sanayileşme içinde ortaya çıkan kapitalist sistem, ekonomi üzerine dayalı bir toplum yapısı kurmuştur. Dolayısıyla Batılılaşma; sanayide, yönetimde, askerlikte, hukukta, eğitimde, sanat ve edebiyatta Batı ülkelerinde ortaya çıkan sistemleri hakkıyla uygulamak ve geliştirmek demektir. Batılılaşma, her şeyden önce, insan zihninin çalışma yollarının, insanın dünyaya bakış açısının değişmesi demektir. Bu da bilimsel düşünce biçiminin, eğitim sistemi vasıtasıyla insanların bilgi sistemine iyice yerleştirilmesi ve uygulatılmasıyla sağlanabilir.<ref>Ergün MUSTAFA, “Batılılaşma dönemi Osmanlı Eğitim Sisteminin Gelişimine Mukayeseli Bir Bakış”, s.28</ref>
 
==Osmanlılarda Batılılaşmanın Tarihi==
Osmanlı Batılılaşmasının başlangıcını [[Lâle Devri]] (1718-1730) ile başlatmak doğru olacaktır. Bu dönemde Avrupa ülkelerine elçiler gönderildi, ticaret, kültür ve sanat hayatı gelişti. [[Matbaa]] Türkiye'de 1492'de [[Yahudiler]], 1567'de [[Ermeniler]] ve 1627'de de Rumlar tarafından kullanılmaya başlanmasına rağmen, Türkler ancak bu dönemde, 1727'de Matbaa kurup kitap basmaya başlamışlardır. Bunun arkasından gelen I. Mahmut dönemi, genelde Tanzimat'a kadar devam edecek olan askeri yeniliklerin başladığı dönemdir. Comte de Bonneval (Humbaracı Ahmet Paşa) ve onun kurduğu Humbarahane, Osmanlının askeri sisteminde değişimin başlaması olarak kabul edilebilir. III. Mustafa zamanında, gene bir Fransız olan Baron de Tott, topçuluk ve istihkâmcılık alanında birçok yenilikler yapmıştır. Bundan sonra gelen dönemlerde Avrupa'dan uzmanlar getirtilerek Batı tipi subaylar yetiştirecek okulların kurulmaya başlandığı görülmektedir.<ref>Özer İLBEYİ, “Osmanlıdan cumhuriyete yaşam ve moda”, Truva yayınları, s.134</ref>
 
 
III. Selim ile başlayan XIX. Yüzyıldaki Batılılaşma çabaları gene önce askeri alanda ortaya çıktı. Avrupa'dan uzmanlar getirtilmeye ve Avrupalılar gibi muvazzaf askeri birlikler kurup eğitilmeye başlandı. Bu yeni ordu kurma çabaları medreseliler ve yeniçeri askerleri tarafından şiddetli tepki ile karşılaşınca, [[II. Mahmut]]'un 1826'da Yeniçeri Ocağını ortadan kaldırmasından sonra, 'mecburi kültür değişmeleri' denilen yenilikler dönemi başlamıştır.
Askeri eğitim alanındaki çalışmalar tam bir sisteme bağlanmış ve 1839'dan itibaren başlayacak olan sivil hayattaki modernleşmenin de temelleri atılmıştır. Bu arada en başarılı çalışmalar eğitim alanında yapılmış; yeni oluşturulmaya başlanan devlet bürokrasisini yürütmek için birçok okullar açılmıştır. 1869'da yayınlanan Maarif Umumiye Nizamnamesi ile eğitim tamamen Batı örneğinde bir sisteme geçmiştir. Bir yandan Batı tipi askeri teşkilatlanma sürdürülürken, diğer yandan da hukuk, sanat ve edebiyat alanlarında Avrupa kültürleri yönünde yenileşmeler başlamıştır. Bazılarınca bir "baskı dönemi" olarak nitelenen II. Abdülhamit döneminde bile Batı tipi eğitim kurumlarının yayılma ve ilerlemeleri devam etmiştir. 20. yüzyılda ise, eğitim alanında Batılılaşma devam ederken, karşılaştığımız sorunların çözümünde ve yeni politikalar geliştirilmesinde kendi düşünce adamlarımız çıkmaya başlamıştır.<ref>Berkes NİYAZİ, “Ulusçuluk ve toplumsal devrimler”, Kaynak yayınları, s.70</ref>
 
==Gelişimi==
===BATILILAŞMA HAREKETLERİNİN OSMANLIDA GELİŞİMİ===
 
Osmanlı yenileşme hareketleri, batılı ve batılı olmayan kurumlar arasındaki ikilikleri kaldırmaya, bir yandan da batılı kurumlar ile Osmanlı Devleti’nin geleneksel kurumlarının bir arada ve uyum içinde tutulmaya yönelik hareketleridir.Osmanlı İmparatorluğu [[feodal]], teokratik değil ama ümmetçi bir yapıydı.Şeriat, devlet işlerinde ana kanun olmasına rağmen, örfi hukuk ve maslahat ile laik bir gelişme de vardı. Yükselme yıllarında şeriat olaylara uygun giderken, gerileme ve çöküş yıllarında olayların şeriata uygunluğu öne geçti. Olayların hızına yetişemeyince ictihad kapısı kapatıldı ki bu gericiliğin başlangıcıdır.İlmiye sınıfı Osmanlı'da hakim sınıftı Şeyhülislam, kazasker, kadı, müftü, hocalar kamuoyunu bunlar yapıyordu. Batı'daki ruhbanlarla karşılaştırıldığında ruhban sayılmazlardı ancak devlete ve topluma hakim kişiler topluluğuydu. Seyfiye ve kalemiye onların yanındaydı. Gerilemenin bir sebebi olarak da İlmiyenin bozulmasını sayabiliriz.Batılılaşma, batı gibi olmadır. Çünkü Batı ilim ve teknikte ilerlemiştir, üstündür, Osmanlı geri kalmıştır, savaşlarda artık yenilmektedir. Üstelik Batı sadece teknik değil medeni üstünlüğü de ele geçirmiştir. O halde Osmanlı da Batı'ya benzeyecektir. Kurumlar değiştirilecek, Batı'ya elçiler ve aydınlar gönderilecektir. Batının her türlü yeniliği alınacak, Osmanlı ülkesinde bunlar tatbik edilecektir.
Her tür yenilik girişimi İlmiye ve yeniçerilerin direnişi ile karşılaştı. İlk defa Lale Devri ile yenileşme başladı. Matbaa kuruldu, tiyatro oynandı. Fakat bu yenilikler Patrona Halil isyanı çıkmasıyla sekteye uğradı. Ulema ve Yeniçeri gücüyle bastırıldı. Fransız İhtilali sırasında tahta çıkan [[III. Selim]], Nizamı Cedit (Yeni Düzen) hareketini başlattı, bu hareket radikal bir hareketten çok eskiyle yeninin bir arada varolması demekti. Bu da yeniçeri isyanıyla, Kabakçı Mustafa isyanıyla patlak verdi. Selim öldürüldü. 2. Mahmud ve Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa Senedi İttifak'ı imzaladı. Sekbanı Cedid kuruldu. Ancak Yeniçeriler yine ayaklandı, Alemdar'ın evini bastılar ve Alemlar evi yakarak kendisiyle beraber yaklaşık 300 yeniçeriyi de öldürdü. 2. Mahmud, 1826'da İlmiye'yi yanına çekerek Yeniçeri Ocağı'nı yok etti. Bu büyük bir olaydı. Batılılaşma hareketi esas bu noktada başladı. Padişahın adı gâvur padişaha çıkmıştı.<ref>Berkes NİYAZİ, “Osm. İmparatorluğu’nun Son Döneminde Batı Uygarlığına Yaklaşım, Yenilikçi-Gelenekçi Tartışması”, CDTA, C.1, s.253</ref>
===TANZİMAT ZAMANI BATILILAŞMA HAREKETLERİ===
 
1839'da Sadrazam Mustafa Reşit paşa Tanzimat'ı ilan etti. Gülhane Hattı Hümayunu, bir rönesanstı. [[Abdülmecid]]'in, Ali ve Fuat paşaların, Genç Osmanlıların rönesansı. Muhalif aydınları Şinasi, [[Namık Kemal]], Ali Suavi, [[Ziya paşa]], Agah Efendi ilk Batıcı aydınlar. Meclisi Valayı Ahkamı Adliye ilk Danıştay. Orduda yenileşmeler. Eğitimde Darülfünun, ilk ve orta okullar. Bu dönemde Batılılaşma artık zaruri bir ihtiyaç olmuştu ancak devletin esas unsuru Osmanlılık ve İslam'dı. Batı da Batılılaşmaya mecbur ediyordu. 1856'da Islahat Fermanı ilan edildi. 1868'de Şurayı Devlet kuruldu, yani ilkel bir meclis idaresi. 28 Müslüman, 13 gayrimüslimden oluşan 41 üyeli bu meclis bütçeyi incelemek yetkisine sahipti ama kısa bir sürede sadrazamın nüfuzuna girdi.Osmanlı’da Fransa’nın etkisiyle çeşitli okullar açılmaya başlamıştı. Batı Edebiyatı ve tiyatroları tercüme veya adapte edilerek geniş tarzda Osmanlı kültür hayatına intikal ettirilmiştir. Şer’i ye mahkemelerine pek ilişilmemekle birlikte Hıristiyan tebaanın ihtilaflarını çözmek için cemaat mahkemeleriyle karma ticaret ve hukuk mahkemelerinin kurulması sağlanılmıştır. Fakat adli kurumlarda görülen bu ikilem, Tanzimat’ın özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Konuya bir başka taraftan yaklaşan Alan Palmer şöyle ifadelendirir:”Genel olarak hukuk reformları, İkinci İmparatorluk döneminde uygulanmaktan olan Fransız modelini yakından izliyordu”. Tanzimat, beklenilen ve istenilen dışında toplum bünyesinde bir farklılaşma meydana getirmiştir. Zira, çok uluslu bir topluluk olan Osmanlı’da, sadece farklı iki veya daha fazla din toplulukları değil, pek çok ırki farklılaşma bulunmaktaydı. Böylesi ayrılıklar ortamında, Tanzimat topluma nüfuz ettikçe ayrılıkları daha da arttırmış ve batılılaşma meselesi, çeşitli değer hükümlerine sahip toplum bünyesinde birer kopma unsura olmaya doğru şekillenmeyi sağlamıştır. Fransa, İngiltere ve Rusya gibi ülkeler, ülkedeki yabancı unsurlar üzerinde haklardan daha fazla yararlanmak için şikâyetlerde bulunmuşlardı. Bütün bu gelişmeler ve baskılar karşısında Osmanlı Devleti, bu defa 1856 Islahat Fermanı’nı ilan etmek zorunda kalmıştır.
 
===MEŞRUTİYET DÖNEMİN DE BATILILAŞMA HAREKETLERİ===
 
Avrupalılaşma ve Batılılaşma, [[2. Meşrutiyet]]’e kadar bir devlet politikası olarak değil, yarı şuurlu bir özlem olarak daha çok aydınlar arasında belirmiştir. Meşrutiyet Dönemi’nde Tanzimat Batılılaşması eleştirilmiş ve yeni batılılaşma yolları aranmıştır. Dönemin aydınları, Avrupa ile aramızdaki farkın askeri ve idari alanlardaki farklardan ibaret olmadığını, Avrupa’nın bilimin temsil ettiği yeni zihniyet ilerlemeye ve beraberinde ekonomik zenginlik ve gelişmişliğin getirilmesinin gerekliliğini savunmuşlardır. Her alanda birden ilerleme hedeflenmiştir. Meşrutiyet sistemi Osmanlı’nın kurtuluşunu sağlayabilir, düşüncesi 1860’larda Yeni Osmanlılar tarafından çare olarak düşünülmüş, dönemin aydın ve devlet adamları tarafından da destek bulmuştur.
Meşrutiyetle başlayan yenileşme, sırf bir rejim değişikliği olarak kalmamış, sosyal yaşamın her alanında değişmeler meydana getirmiştir. Bu değişmeler beraberinde toplumsal düşüncede o vakte kadar pek rastlanılmayan bir fikir kaynaşmasına sebep olmuştur. Çeşitli fikir akımları ortaya çıkmış, bu durumun doğal sonucu olarak oluşan hürriyet ortamında baş gösteren ayrılıkçı hareketler çoğalmıştır. İkinci [[Abdülhamit]] döneminde eğitim alanında önemli atılımlar gerçekleşmiştir. Bunun yanında Batı’nın etkisiyle fikir akımlarında dil, kültür ve edebiyatta bir takım değişmeler olmuştur. Meşrutiyet, eğitim alanında kızların orta, lise ve yüksek öğrenimine katılmalarına zemin hazırlamıştır. Böylece eğitim alanında başlayan yenilikler toplum hayatının diğer alanlarında da kendisini göstermeye başlamıştır. Bu dönem ayrıca, Türk dilinde ıslah ve Arap alfabesinin bırakılarak Latin harflerinin alınması için tartışmaların yapıldığı ve çeşitli alanlarda bilim kurullarının oluşturulduğu dönemdir.
 
Avrupa ile aramızdaki farkın bilim farkı olduğu [[Meşrutiyet]] devrinde iyice belirginleşmiştir. Bilimin gerçek anlamda modernleştirici ve ilerletici gücünden istifade edilemeyince; gündelik hayat, kıyafette değişim, Avrupa teknolojisinin transferi, Avrupa’daki sosyal ve idari teşkilatların Osmanlı yönetimine uyarlanması, çeşitli kanunlar gibi toplum hayatında hemen kendini gösterebilecek değişiklikler ön plana çıkmıştı. Batıcıların çabaları bir yönüyle sonuç vermişti. Sonuç olarak denilebilir ki Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında Türk toplumu Batı’nın etkisinde kalmıştır. Bu yüzden, gerek aydınların gerekse İstanbul halkının yaşayış biçimi ve dünya görüşünde büyük değişimler meydana getirmiştir. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Batı medeniyetinde hakim düşünce maddeci felsefedir. Pozitivizm, Osmanlı modernleşmesine katkısı ilk olarak kültürel sürecin laikleştirilmesini sağlamasıdır. Bu dönemde etkili olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de etkisini sürdürecek Batılılaşma düşüncesi ve temsilcileri, Meşrutiyet yıllarında batıcıların yayın organı sayılan ve Batılılaşmanın tüm önde gelen isimlerinin toplandığı İçtihat dergisinde fikirlerini açıkça dile getirmektedirler. Aynı zamanda bu dönemde Batıcı yazarlar tarafından Avrupa adab-ı muaşeretini Osmanlı toplumuna tanıtan ve uyarlamasını yapmaya çalışan tercümelerle karşılaşıyoruz. Bu tercümelerin öncüsü olarak Abdullah Cevdet’i gösterebiliriz.
 
===BATILILAŞMA DÖNEMİ OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİNİN GELİŞİMİNE BİR BAKIŞ===
Her ülkenin bir modernleşme (Batılılaşma)hareketi olarak algılanan dönemi vardır. Bu gelişim, değişik alanlarda değişik tarihlerde olmuştur. Osmanlı Devleti'nin eğitim alanındaki Batılılaşma dönemi 1700'lerin sonunda başlar ve günümüz [[Türkiye]]'sinde hâlâ devam etmektedir. Osmanlı eğitim sistemi, hem okul kuruluş yapısı hem de eğitimin muhtevası açısından Batılılaşma döneminde yeni bir sistem oluşturmaya çalışmıştır. Önce askerî alanda başlayan, daha sonra da sivil alanda çeşitli seviyelerde ortaya çıkan Batı tipi eğitim sistemi kurma çalışmaları, Avrupa'daki bazı ülkelerle ve özellikle Batılılaşma çabasında bulunan Rusya, Japonya, Mısır, Bulgaristan gibi ülkelerle mukayese edilerek değerlendirilmeye çalışılacaktır. Osmanlı Devleti ile mukayese edilecek ülkeler içinde ilki olan Rusya'da Batılılaşma çabaları 17. yüzyılda başlamış, 18 yüzyılda (Osmanlının işe başladığı dönemlerde) Rusya'da Bilimler Akademisi, Moskova Üniversitesi, Harp Okulu kurularak, devlet organizasyonu yenilenerek, kilise kontrol altına alınıp laik eğitim sağlanarak büyük bir mesafe alınmıştı. 19. yüzyılda ise Rusya, Batıyı taklidi bırakmış ve kendine özgü yapılanmalar içine girmişti.
Osmanlı ile mukayese edilecek diğer ülke Japonya'dır. Japonya, 1603-1867 arasında Batılı güçlerin Japonya'ya girişini yasakladıktan sonra, 1867'den itibaren hızlı bir Batılılaşma başlattı. [[Sanayileşme]] yoluyla güçlü bir [[Japonya]] kurmak için başlayan çalışmalar içinde "dine hayır, ama bilime, tekniğe, kültüre evet" dönemi başlamıştır. Sanayileşme içinde güçlü bir eğitim sistemi de kuruldu. Amerika ve Avrupa vasıtasıyla Batı bilim ve zihniyeti Japonya'ya kısa sürede yerleşti. Dolayısıyla Japonya ile Osmanlı arasında Batılılaşma açısından önemli metot ve başarı farkları ortaya çıktı.
 
===BATI EĞİTİM SİSTEMLERİ İLE KLASİK OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİNİN FARKLARI===
Aslında ilk kuruluş zamanlarında İslâm dünyasındaki medrese sisteminden oldukça etkilenen Ortaçağlardaki Avrupa eğitim sistemi, Batı medeniyetinin laikleşmesi, bilimsel düşünceye dayalı yeni bilgi sistemlerinin gelişmesi, yönetim biçimlerinin demokratlaşması, sanayi kuruluşlarının devamlı kalifiye eleman istemesi gibi faktörlerle değişmeye başladığı görülmektedir.Batı ülkelerinde Ortaçağlarda eğitim dini kurumların görevi olarak görülüyor ve devlet eğitim işlerine karışmıyordu. 16-18. yüzyıllarda da eğitimde sınıfsal bir karakter ortaya çıkıyor, yüksek tabakalar kendileri için kaliteli okullar kuruyorlardı. 19. Yüzyılın ortalarından itibaren devlet okulların bakım ve yönetimini üzerine almaya başladı. Her vatandaşın öğrenim hakkının temel haklar arasında bulunduğu, 1792'de Fransız Milli Meclisi'nde Condorcet'nin verdiği raporla kabul edildi. Ayrıca teknik ve ekonomik gelişmeler, sanayileşme sonucu ortaya çıkan sosyal hareketlilik ve çocuk psikolojisi alanındaki gelişmeler Batı eğitim sistemlerinin yeni yapılanmasına derinden etki etmişti. İnsanlar bir dinin ümmeti gibi değil, bir devletin "vatandaşı" olarak görülmeye başlandı. Kilisenin kontrolü dışında, laik karakterde, herkes için zorunlu, parasız temel eğitim sistemi kurulmaya başlandı.
1870'lerden itibaren eğitimin devlet kontrolüne girdiği İngiltere'de, 1876'da genel öğretim mecburiyeti başladı. Zamanla mecburi öğretim süresi giderek arttı. 1891'de ilköğretim parasız hale getirildi. 1837'den itibaren açılmaya başlayan kolej ve üniversiteler 20. Yüzyıl başlarında bağımsız üniversitelere dönüştüler. 19. yüzyılda Fransa'dan başlayan "millî eğitim" hareketi dalga dalga bütün Avrupa ülkelerine yayıldı. 1882'de parasız ilkokullar, ortaokullar ve üniversitelerden meydana gelen üç kademeli öğretim sistemi kuruldu. 20. Yüzyıldan itibaren de okul sistemlerinde demokratlaşma başladı Avrupa'da ortaya çıkan yeni eğitim sistemi ile Osmanlının geleneksel mektep-medrese ve Enderun'a dayalı sistemi mukayese edildiğinde, şu noktalarda önemli farklılıkların oluşmaya başladığı görülür: Medrese sistemi, dinî eğitim amacına yönelikti. Ders programları buna göre düzenlenmiş, hatta dini eğitim açısından tehlikeli olabilecek Kelâm hadis. gibi bazı dersler bile programdan çıkartılmıştı. Avrupa okulları ise din derslerini giderek sınırlamış ve pozitif bilimlerin programın ana odağını oluşturduğu okullar haline gelmişti. Osmanlı ise bunu daha sonralar uygulamaya koyacaktı. [[Medrese]] sisteminde gerçi bir iç derecelenme vardı, ama öğrenim kademeleri ve sınıflar tam olarak oluşmamıştı. Ders kitapları pedagojik değildi. Öğretim metodu olarak -dinî bilimlere çok uygun düşen- ezber metodu kullanılıyordu. Sınav ve değerlendirme sistemi belli bir sisteme bağlanmamıştı. Eğitim kurumları vakıflara bağlı olduğu için vakfiyede belirlenen esaslara göre eğitim yapılıyor, Devlet medreselerdeki eğitimden ziyade mezunların iş hayatını düzenlemeye gayret ediyordu. Programların düzenli olarak uygulanması ile ilgili az sayıdaki kanunnameyi uygulayacak resmi bir makam yoktu. İslâm dini ilim öğrenmeyi herkese farz kılmış olmasına rağmen, eğitim sistemi genelde din ve yargı adamlarını yetiştirmeye yönelik idi. Bütün insanlar için ortak bir zorunlu eğitimi amaçlayacak örgün bir sisteme sahip değildi.
 
===EĞİTİM SİSTEMLERİNİN BİRBİRLERİNE ETKİLERİ===
 
Aslında eğitim sistemlerinin birbirlerinden etkilenmesi ta Antik Yunan döneminde Xenophen'in İran sistemini görüp anlatması, Platon'un Isparta eğitim sisteminden etkilenerek "Devlet" adlı eserini yazmasıyla başlamaktadır. Daha sonraki dönemlerde Yunan eğitimi Roma'yı, İslâm medrese sistemi de Ortaçağ Avrupa üniversitelerini derinden etkilemiştir. Eğitim vasıtasıyla toplum dinamizmini sağlamanın ilk örneğini Prusya verdi ve Alman orduları [[Napolyon]]'a cevap olarak Paris'e girdiklerinde, bütün dünyanın gözü Almanya'ya çevrildi. A.H. Niemayer, Napolyon'un 1804'te Fransa'da başlattığı eğitim reformunun Almanya'da uygulanmasını istedi. Fransız Eğitim Bakanlığı da Victor Cousin'i 1817, 1822 ve 1831 yıllarında Almanya'ya gönderdi. Fransa'nın Guizot eğitim reformu genellikle bunun raporlarına dayandı. Almanya buna cevap gibi 1830 başlarında C.A.W.Kruse'yi Fransa'ya, 1836 yılında da İngiltere'ye gönderdi. Gene bir Alman olan F.W.Thierisch 1830-1836 arasında Hollanda, Belçika ve Fransa'ya geziler yaparak eğitim sistemlerini Almanlara tanıttı. Amerika, kendi eğitim sistemini kurarken Horace Mann'ı Avrupa'ya göndersi ve buradaki yedi ülkede incelemeler yapıldı. Gene Amerikalı Henry Barnard da 1835-36 yıllarında Avrupa'ya geziler yaparak Amerika'da genel zorunlu ve parasız eğitimin kurulması için temeller oluşturdu. İngiliz Matthew Arnold da 1865'te Fransa, Almanya, [[İtalya]] ve İsviçre seyahatinden sonra, eğitim sistemlerini İngilizlere tanıttı. Rus düşünür L.N.[[Tolstoy]] 1857 ve 1860 yıllarında, K.D.Uşinski de 1862-63 yıllarında birçok Avrupa ülkesine seyahatler yaparak eğitim sistemlerini Rusya'da anlattılar.
 
===SONUÇ===
 
Ortaçağlarda mayalanmaya başlayan Batı bilim ve teknolojisi, 18. Yüzyılda Batı kültürünü laikleştirdi. Bu tarihten itibaren Batı tarihinin adeta yeni bir bölümü başladı. Bu kültür askeri teknoloji ve eğitim ile sanayi alanında kendini gösterince, dünyanın değişik yerlerindeki kültürler bu gelişmeleri taklit etmeye çalıştılar. Ama bu taklitlerde değişik yollar ortaya çıktı. Kültürün ana özelliği, içine aldığı unsurları bütünleştirmeye ve özümsemeye çalışmasıdır. Geçmiş bize gösterdi ki, dışarıdan ödünç alınan öğeler, başka kültürlere uyarlanma sırasında bayağılaşıyor. Batılı bir kültür öğesini kendi içinde geliştiği kültürel bağlamından koparınca, anlamsızlaşıyor, geçersizleşiyor ve hatta zararlı oluyor. Batı kültürünü arka plana koymayınca, teknik ve askeri eğitim pek başarılı olamıyor. Batılılaşma veya modernleşme için, önce Batı uygarlığını ortaya çıkarak faktörlerin soğukkanlı olarak analiz edilmesi, sonra da belli bir plan ve program çerçevesinde modernleşmeye başlanması gerekirdi. Osmanlı, her ikisini de yapamadı; önce Batı karşısında eskiden var olan üstünlük duygusunu yıkıp Batının sağlıklı analizini yapamadı, sonra da -Avrupa karşısında acizlik ve hayranlık duygularıyla- panik içinde sistemsiz ve plansız, birbirinden kopuk modernleşme çabaları gösterdi.
[[Petro]] Batılılaşmasının Rusya'sı 1905'te sarsıldı, 1914-18 arasında yenildi ve şekil değiştirdi. Batılılaşma yüzeysel kalmıştı. [[Marxist]] komünizm ile Batının radikal muhalefetini Rusya'da denedi; o da başarılı olamadı. 16. yüzyılda dini temeldeki Batı uygarlığını yetersiz bulan ve kovan Japonya, Meici döneminden sonra laik Batı uygarlığını bilim-teknik ve sanayi yönleriyle aldı. II. Dünya Savaşı'ndaki yenilgi, Japon Batılılaşmasının sağlam olmadığını gösterdi. Şimdi Batı kültürünü her yönü ile almayı deniyorlar. Bu açıdan bakıldığında, Osmanlı Batılılaşması kendi geleneksel egemenliğini uygar bir şekilde modern bir demokratik [[Cumhuriyet]]e dönüştürmüş, o zamandan beri de "yurtta barış dünyada barış" sloganıyla ülkesini ve milletini barış içinde kalkındırmaktadır. Belki Japonya ve Rusya'dan daha yavaş modernleşmekte, ama bu yöndeki politikasını sağlam ve emin adımlarla sürdürmektedir. Rusya ve [[Japonya]], Batılılaşmayı laiklik temeli üzerinde sağlamaya çalışırken, Osmanlı İslâm dini ve bütün İslâm dünyası için problemi çözmeye çalıştı. Batı bilim ve kültürü aşağıdan yukarıya doğru gelişen ve yayılan bir güç olduğu halde, [[Osmanlı]] bunu hep yukarıdan aşağıya doğru yapmaya çalıştı. Bu da, Batılılaşma ve modernleşmenin kendiliğinden gelişimini ve kökleşmesini engelledi. Batılılaşma içinde uygulanan programlarda Batının objektif, bilimsel düşünce sistemine hiçbir dönemde ciddi olarak yer veremedik. 1400'lerde hep aynı seviyede bulunan dünya düzeninde Batıdaki bazı bölgelerin ve devletlerin yaptığı çıkışın gerçek dinamosunu hala göremedik. Hep Batılı kurumların yarım yamalak kopyalarını kurup yaşatmaya çalışmakla vakit geçirdik. Bu da batının gelişmişlik seviyesini hayatımızda ne kadar uyguladığımızı göstermiş olur. Örneğin; eğitimde bilimsel zihniyet ve metodu yerleştiremeyince de demokrasi, laiklik, ekonomi, hukuk gibi toplumsal kavramları ancak şekil olarak ve çok güç şartlar altında yaşatabiliyoruz. Sonrasında da hep bir yerlerden patlak verdiğini görmek mecburiyetinde kalıyoruz.
 
 
 
 
==KAYNAKÇA==
<references/>
 
Ergün MUSTAFA, “Batılılaşma dönemi Osmanlı Eğitim Sisteminin Gelişimine Mukayeseli Bir Bakış”, s.28
 
Özer İLBEYİ, “Osmanlıdan cumhuriyete yaşam ve moda”, Truva yayınları, s.134
 
Berkes NİYAZİ, “Ulusçuluk ve toplumsal devrimler”, Kaynak yayınları, s.70
 
Berkes NİYAZİ, “Osm. İmparatorluğu’nun Son Döneminde Batı Uygarlığına Yaklaşım, Yenilikçi-Gelenekçi Tartışması”, CDTA, C.1, s.253
 
[[Osmanlı İmparatorluğu]] 19.yy'da özellikle Tanzimat döneminden sonra dönemin sosyo-politik ve ekonomik yıpratmalarına karşı kendini korumak ve Osmanlı bünyesindeki vatandaşlarını devlete bir şekilde bağlamak ve devletin içinde bulunduğu ekonomik-siyasi ve teknik geri kalmışlığı için -ileride bütün ulus-devlet modellerinin seçeceği resmi ideoloji söylemini- çözüm yolları aramaya başlamıştır.
İlk olarak ortaya konulan Osmanlıcılık ve ardından İslamcılık ideolojilerinin amacına ulaşamamasından sonra özellikle Jön Türkler ve daha sonrasında Avrupa'ya gönderilen öğrenciler arasında bir buçuk asırdır İslam dünyasının Batı dünyası karşısında ezilmesinden dolayı Batı medeniyeti ve uygarlığının örnek alınmasını ve böylece devletin devamlılığının sağlanacağı umulmuştur.
[[I. Meşrutiyet]], Batılılaşma hareketlerinde bir dönüm noktasını teşkil eder. Bu akımın etrafında toplananlar, fikirlerini çoğunlukla "[[İçtihad]]" dergisinde ortaya atmıştır.
Batıcılara göre [[Osmanlı Devleti]]'nin en büyük problemi Batılı olmamaktan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla tek kurtuluş yolu vardır o da bu yüzyılın fikir ve ihtiyaçlarına uygun medenî bir devlet ve millet halini almaktır. Yani ilmî manasıyla "Garplılaşmaktır", "Nur ondadır." Ona gitmek mecburidir. "Çünkü ona karşı çıkacak ikinci bir medeniyet yoktur." <br />
[[Batıcılık]] düşüncesini benimseyen insanlar kendi aralarında da tam bir uyum göstermemişlerdir. Çünkü batılılaşmayı isteyen iki grup vardır ve bu iki grup karşı fikirdedirler. Birinci grubun lideri [[Abdullah Cevdet]]’tir ve batının “bir gül olduğunu ve bu gülü dikenleriyle benimsememiz gerektiğini” savunur. İkinci grup ise [[Celal Nuri]] ve arkadaşlarıdır. [[Celal Nuri]]’nin Batı düşüncesi ise “batının sadece ilmini, teknolojisini almamız gerektiğini, [[Osmanlı Devleti]] hakkında düşmanca duygular besleyen Batıya, kültürel açıdan karşı çıkılmasının gerektiğini"
 
<!---->
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Batıcılık" sayfasından alınmıştır