Tasvîr-i Efkâr: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Egehan1994 (mesaj | katkılar)
kDeğişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır:
'''Tasvir-i Efkar''';
'''Tasvir-i Efkar'''; [[İbrahim Şinasi]]'nin [[28 Haziran]] [[1862]]'de yayınlamaya başladığı, havadis ve maarife dair Osmanlı gazetesidir.
 
[[1865]]'de Şinasi Fransa'ya gittikten sonra gazeteyi [[Namık Kemal]] çıkardı. O da Avrupa'ya gidince gazeteyi [[Recaizade Ekrem]] yayınladı. Mayıs 1910'dan sonra gazete Yeni Tasvir-i Efkar adıyla [[Ebüzziya Tevfik]] tarafından devam ettirildi. Kapatılmalarda adı Tevhid-i Efkar, Tenvir-i Efkar, İntihab-ı Efkar, Tefsir-i Efkar olarak değiştirildi. Başyazarı bu dönemde [[Velid Ebüzziya]] oldu. [[1920]]'de [[Malta]]'ya sürülünce gazete kapandı, [[1921]]'de tekrar çıktı. [[1925]]'de [[İstiklal Mahkemesi]]'nce gazete kapatıldı.
 
[[Ziyad Ebüzziya]] [[1940]]'da gazeteyi tekrar yayınladı. [[1945]]'de gazete [[Tasvir]] adıyla, [[Cihat Baban]] yönetiminde [[1949]]'a kadar devam etti. 1862'de yayın hayatına başlayan gazete defalarca kapatıldı, mahkum oldu. İktidarlara karşı eleştirel tutumuyla basın tarihinde yer aldı.
 
 
[[Kategori:Osmanlı gazeteleri]]
 
[[Kategori:Türkiye gazeteleri]]
Daha DetayLı bır bıLgı ıcın [http://www.cennetevi.gen.tr TıkLamanız YeterLi <-----------]
[[Kategori:Sona ermiş Türkiye gazeteleri]]
 
[[Kategori:1862'de kurulan kuruluşlar]]
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Tasvir Nedir?
 
Tasvir kelimesinin iki anlamı vardır: Birinci anlamında tasvir, herhangi bir nesnenin unsurlarını ve niteliklerini belirten bir ifadenin (discours) üretimidir. İkinci anlamında herhangi bir nesnenin unsurlarını ve niteliklerini belirten bir ifadenin (discours) üretimi sonucunda ortaya çıkan üründür.
Tasvir en genel tanımıyla mekân içinde yer alan nesnelerin sergilenmesidir.
Bir tasvir metninde yazar “nasıl?” sorusuna cevap arar. Bir nesneyi, bir manzarayı, bir yeri, bir mekânı, bir varlığı, bir hareketi, bir hadiseyi, bir hâli, bir kavramı, bir süreci, bir yöntemi tasvir eder. Yazar art arda sıralayarak, nitelikleri, hususiyetleri, bölümleri anlatabilir. Zaman ve mekan sırasıyla da anlatabilir. Anlatımda teşbih, istiare, mübalaga, teşhis ve intak sanatlarından yararlanabilir. Bunlar tasvire öznellik değeri verir. Tasvir metinlerinde kullanılan başlıca kelime türleri isimler, isim tamlamaları, sıfatlar ve partisip gruplarıdır. Mekân belirtileri (repère) sık kullanılır. Niteleme sıfatları, gösterme sıfatları, iyelik ekleri ağır basar. Genellikle geniş zaman, şimdiki zaman ve şimdiki zamanın hikayesi kullanılır. Metinlerin duygu tonuna (registre) göre tasvirler, genellikle şiirlerde lirik, portre yazılarında tenkidî (critique) ve satirik , roman ve hikayelerde realist nitelikler kazanır.
Tasvirlerde algılarla ilgili kelime alanları ağır basar: Beş duyuya ait algı kelimeleri birinci sırada yer alır. Bir tasvirde yazarın niyetini daha iyi anlamak için hikayenin gelişim çizgisini ve kelime alanlarını tespit etmek gerekir: Tasvirle yüceltilen ve yerilen şeyler nelerdir? Yazar özellikle nelerin üzerinde dikkatini yoğunlaştırıyor? Tasvir anlatı içinde hangi görevi yükleniyor? Bu sorular bizi doğrudan yazarın amacına götürür.
Tasvir yoluyla tarihî bir olgu, sosyal bir çevre, bir manzara ve atmosfer anlatılabilir. Böylece anlatılan olgu, kavranılabilecek bir çerçeveye yerleştirilmiş olur. Hareketler ve olgular, ancak içinde yer aldığı şartlar, mekân ve zaman bilindiğinde kesin bir anlam kazanır. Koşan bir insanın nerede ve niçin koştuğunu söylemez isek bu koşuyu istediğimiz kadar anlatalım okuyucu tarafından kavranmasını sağlayamayız. “Koşuyordu.” Cümlesi bize çok az şey söyler. “Otobüse doğru koşuyordu.” diyerek küçük bir tasvir yapmamız bile okuyucunun daha fazla bir şeyler anlamasını sağlar. Bu açıdan değerlendirildiğinde, tasvirler, bir konuşma sürecinde kendiliğinden var olan sözceleme (énonciation) halinin şartlarını yazıda sözle kurma sürecidir. Konuşma esnasında “Burada oturuyordu.” denildiğinde dinleyen söylenen cümlede açıklanmadığı halde söz konusu kişinin nerede oturduğunu anlar. Yazıda okuyucunun bu yeri kavrama şansı yoktur. Bu durumda yazan, oturulan yeri ancak tasvirle anlatabilir. Konuşma anında dinleyen çevreyi kendisi algılar, dolayısıyla izlenimleri şahsîdir ve kendi değerlendirmesidir. Yazılı metinlerde ise yazar çevreyi çok zaman kendi bakış açısından yahut anlatıcının bakış açısından tasvir eder. Yazar, çok tarafsız olabileceği gibi çevreyi bazı niyetlerine bağlı olarak değiştirerek, yorumlayarak anlatabilir. Yazarın olgular karşısında aldığı tavrı bize en iyi şekilde yansıtan şey yaptığı tasvirlerdir. Yer ve olgular tasvir edildiği gibi, kişiler de tasvir edilir. Kişi tasvirlerine de “portre” denir.
Hikâye şahıslarının içinde yaşadıkları yer, tiyatroda olduğu gibi hikâyede de dekor adını alır. Bütün hikâyelerde dekor, daima hayâl ürünüdür ve yazarın seçimidir. Dekor bazen gerçeğe benzerlik iddiasının tamamen dışındadır ve okuyucusunu realite planının dışına sürükler. Buna rağmen bazı fantastik ve gerçeküstü eserler, gerçek (reel) bir dünya izlenimi (illusion) yaratmak için özel yöntemlerle gerçeklik duygusu vermeye çalışırlar.
Tasvirler okuyucunun hem dinlendirildiği, hayale sevk edildiği hem can sıkıntısına kapılabildiği yerlerdir. Bundan dolayı yazarlar tasvirleri yaparken dilbilgsi ve retorik imkanlarından faydalanırlar. Böylece tasvir bölümleri, yazarın üslup özelliklerinin belirginleştiği alanlar halini alır. Yazarın üslup nitelikleri, dört üslup yöntemi vasıtasıyla tasvire yansır. Tasvirin içeriği 1) Kelime kadrosu vasıtasıyla, 2) edebî sanatların kullanılış biçimiyle, 3) dilin müzikalitesiyle 4) gramer ve sentaksın kullanılışıyla daha belirgin bir hale getirilir, yani yazı bunlar vasıtasıyla yeni bir anlam boyutu kazanır, biz böylece içeriği olduğu kadar ifadeyi de değerlendiririz. Kısaca Riffaterre’in dediği gibi mesaj, anlatır, üslûp ise onu vurgular.
Eski Yunanlılar tasviri “ekphrasis” terimiyle ifade ediyorlardı. Bu kelime “koparılmış metin parçası” anlamına geliyordu. Tasvir başlangıçta “inşâd” janrı içinde gelişmişti. Önemli günlerin, yerlerin ve kişilerin övgüleri yapılırken tasvirden yararlanılıyordu. Bu sözler, günümüzde açılış törenlerinde ve diplomatik ziyaretlerde yapılan konuşmalara benziyordu. Bu övgüler, methiyeler şiir türü içinde de yer alıyordu. Homeros’un eserinde kıymetli nesneler, oymalı savaş arabaları, işlemeli kalkanlar, fildişi süslemeler öğülerek tasvir ediliyordu. Tasvirler, şairlere bilgilerini, dile hakimiyetlerini, kelime hazinelerini, retorik ustalıklarını gösterme imkânı veriyordu.
Tasvirler başlangıçta maddî süsleme sanatları kadar realist değildi. Günümüzde tasvir kelimesi, genel anlamında, daha realist bir anlatımı ifade eder. Edebî eserlerde övgü tasvirlerinden realist tasvirlere geçiş, bilim ve teknik sahasındaki tasvir anlayışının edebiyata yansımasıyla mümkün olmuştur. Antikiteden beri bilimin anlatım araçlarından birisi realist tasvirler olmuştur. Coğrafya, botanik, mimarlık, askerî bilimler vb. içinde gelişen realist tasvir, edebî tasvir geleneğini etkilemiştir. XVIII. Yüzyıl boyunca realist tasvirler gitgide çoğaldı. Edebî tasvir, Flaubert’den Zola’ya kadar uzanan dönemin realist romanlarında altın çağına ulaştı.
Bilimsel bakış açısının izlerini taşıyan bu tasvir tarzı zamanla tepkilere yol açtı. Stendhal, maddî şeylerin tasvir edilmesinden