Binbirdirek Sarnıcı: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
VolkovBot (mesaj | katkılar)
k Bot değişikliği Ekleniyor: mk:Филоксенова цистерна
Değişiklik özeti yok
1. satır:
[[Resim:Istanbul cistern Binbirdirek.jpg|right|thumb|220px|Sarnıcın içten görünümü.]]
 
BİNBİRDİREK SARNICI
'''Binbirdirek Sarnıcı''', [[İstanbul]]'daki ikinci büyük sarnıçtır. Eski [[Bizans]] kaynaklarına göre [[4. yüzyıl]]da yapılmıştır. İçinde 224 sütun bulunan, 3584 m<sup>2</sup> büyüklüğündeki [[sarnıç]] zamanla kurumuş ve [[16. yüzyıl]]dan itibaren atölye olarak kullanılmıştır.
 
Sultanahmet semtinde, Adliye Sarayı'nın üst tarafında, küçük bir meydanın altında bulunmaktadır.
 
Yerebatan Sarayı denilen Bazalika Sarnıcı'ndan sonra İstanbul'un ikinci büyük su haznesi olan Binbirdirek Sarnıcı eski Bizans kaynaklarına göre 4. yüzyılda yapılmıştır. Bu kaynakların verdiği bilgilere göre İmparator I. Constantinus şehri yeniden kurduğunda Roma'dan bazı senato üyelerini buraya göçe zorlamıştı. Bunlardan Filoksenus (Philoxenus) Sarayı'nı, Hipodrom'un komşusu olarak yaptırmış ve sarayın su ihtiyacını karşılamak üzere de bu sarnıcı inşa ettirmiştir. Bizans döneminde şehrin topografyası hakkında bilgi veren kaynaklardan Patria Konstantinopoleos'a göre Filoksenus Sarnıcı, Constantinus Forumu'na komşu idi ve yanında Lausus Sarayı bulunuyordu. Bu forumun Çemberlitaş'ta olduğu hususunda şüphe yoktur. Lausus Sarayı'nın da aynı çevrede bulunduğu bilindiğine göre Binbirdirek Sarnıcı Filoksenus Sarayı'na en geniş ihtimalle de Lausus Sarayı'na ait olabilir.
 
Türk dönemi başladığında bu sarnıçta su bulunmadığı tahmin edilmektedir.16. yüzyılda İstanbul'a gelen Alman seyyah R. Lubenau, sarnıçta ipek ipliği işleyenlerin çalıştıklarını bildirir. Halbuki 18. yüzyılda burada su olduğunu yazanlar da vardır. Osmanlı dönemi içinde Binbirdirek su haznesi üstünde bazı büyük konakların inşa edildikleri bilinir. Bunlardan biri Fazlı Paşa burada çok ihtişamlı bir saray inşa ettirmiş ve I. Ahmet'i burada misafir etmiştir. Saray 1660'ta Ayazmakapı yangınında yanmış, yerine yerine sonraları bir ahşap konak inşa edilmiş, defterdarlık konağı olarak da kullanılan bu bina da Hocapaşa yangınında yanmıştır. Bunlardan sonra Binbirdirek Sarnıcı üstü boş arsa olarak kalmış, yalnız üstündeki meydanda kurulan semt pazarının deposu olarak bir süre hizmet vermiştir.
 
R. Ekrem Koçu'nun yazdığına göre ilk baskısı 1290/1873'te yapılan “Tayyarzade” başlıklı bir halk hikayesinde, Binbirdirek Sarnıcı'nda 17. yüzyılda IV. Murat döneminde (1623 – 1640) geçmiş bir olay anlatır. Esasının 18. yüzyıla ait bir meddah hikayesi olduğu sanılan bu metinde , Fazlı Paşa'nın geçkin yaştaki kızı Gevherli Hanım güzel ve genç bir cariyesi aracılığı ile saraya çektiği varlıklı kişileri, sarayın altındaki bu mahzende hapsederek, servetlerini alarak öldürtmektedir. Sonraları pek çok defa basılan bu 30 – 40 sayfalık hikayenin ( Tayyar zade yabud Binbirdirek Batakhanesi, Mecbur Kadim Tarihi bir hikayesidir. İst.. 1341 ) ne derece de doğru olduğu bilinmez.
 
Binbirdirek Sarnıcı'nın içinde uzun süredir su bulunmadığından 19, yızyılda ip bükenler tarafından atölye olarak kullanılıyordu. Hatta burada bu işin yapıldığını gösteren Thomas Allom'un 1840'larda çizilmiş bir gravürü de vardır. Üstündeki konak ortadan kaldırıldıktan sonra, tonozlardan bazıları delinerek, içeriye ışık ve hava girmesini sağlayan menfezler açılmıştır.
 
Binbirdirek Sarnıcı'nın İlk defa planı, İsveçli mühendis Cornelius loos'dan elde ettiği çizime dayanarak ünlü Avusturyalı mimar Fiseher von Erlach ( 1656 – 1723 )
 
tarafından yayımlanmıştır. Binbirdirek Sarnıcı, etrafı kalın bir duvarla sınırlandırılmış 64, 56, 40 m ölçüsünde büyük bir haznedir. İçinde 224 sütun bulunur. Her biri 14 sütunlu 16 sıra halindeki birbirinden 3,75 m aralıklı olan bu destekler kemerler ile bağlanmış olup, çapraz tonozları taşırlar. Sütunlar üst üste bindirilmiş iki gövdeden meydana gelmiş olup, bunların aralarına dışa taşkın birer bilezik yapılmıştır. Sütun gövdelerinin üstlerinde ise üzerlerinde hiçbir işleme bulunmayan piramit biçiminde
 
( impost ) başlıklar vardır. Böylece sütunlar ve başlıklar devşirme malzeme olmayıp burası için yapılmıştır. Başlıkların üstünde kemerler karşılıklı olarak ağaç gergilerle bağlanmıştır. Bugün bunların yalnız yuvarlak delikleri görülür. Sarnıcın Türk dönemindeki adı çokluk anlamındaki “binbir” teriminden gelmiş olabileceği gibi bazılarının iddia ettiklerine göre sütun gövdelerinin üst üste bindirilmiş oluşundan dolayı “binbir” teriminden de geldiği ileri sürülür. Sütunların alt kısımları 5 metreye yakın toprağa gömülmüştür. Aslında desteklerin tam yüksekliği 12,50 metreyi bulmaktadır. Sarnıcın bugünkü girişinin sol tarafındaki köşesinde tonozlar yıkıldığından buradaki 18 göz doldurulmuştur. Sütun gövdelerine pek çok sayıda Grekçe harfin işlenmiş olduğu da dikkati çeker. Bunların sarnıcın yapımında çalışan ve sütunları işleyen taşçıların işaretleri olduğu bilinir.
 
1960'lı yıllarda İstanbul Valiliği'nde yapılan bir toplantıda bir vali muavini tarafından bu sarnıcın içine, çevredeki apartmanların mecralarının akıtıldığı açıklanarak, belediye temsilcisi sert biçimde uyarılmıştır. Çok sonraları şehrin en canlı yerinde olan bu tarihi eserin içinin temizlenip bir restoran olarak işletilmesi düşünülmüş ve bunun için de proje hazırlanmışken gerçekleşmesi mümkün olmamıştır.
 
Sarnıçtaki sütunlar, üst üste bindirilmiş iki gövdeden meydana gelmekte, üstlerinde hiçbir işleme bulunmayan kesik piramit biçiminde başlıklar bulunmaktadır. Sütun gövdelerine işlenmiş [[Yunan harfleri]]nin, sarnıcın yapımında çalışan ve sütunları işleyen taşçıların işaretleri olduğu bilinir.
 
== Kaynak ==
* {{cite journal |last= |first= |authorlink= |coauthors= |year=1999 |month= |title=Bizans |journal=Cogito |volume=Kış |issue=17 |pages= |id=ISSN 1300-2880 |url= |accessdate= |quote= }}
 
[[Kategori:Sarnıçlar]]