Fideizm: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Gufosowa (mesaj | katkılar)
giriş cümlesi 3. bir kaynakla birebir aynıydı değiştirdim. paragraf düzenledim, kaynak ekledim
YBot (mesaj | katkılar)
3. satır:
[[Epistemoloji|Epistemolojide]], '''fideizm''', [[İnanç|inancın]] [[Akıl|akıldan]] bağımsız olduğunu veya akılla çatıştığını ve belirli gerçeklere ulaşmada akıldan üstün olduğunu savunan teori. Latince "inanç" anlamına gelen "fide" kelimesinden türetilmiştir.{{Sfn|Amesbury|2005}}
 
[[Agnostisizm]], kuramsal açıdan anlaşılır ve hatta [[Rasyonellik|rasyonel]] bir tutumu temsil etmekle birlikte, pek çok düşünür ve araştırmacı agnostik olma veya yaşamanın pratikte neredeyse imkânsız olduğunu öne sürmüştür.{{Kim}} Bu yüzden, pratikte [[agnostisizm]]<nowiki/>i tamamlayan tavrın fideizm olduğunu söylenir. Nitekim dinî hakikate erişmenin tek yolu olarak imanı gören, bir bilgi kaynağı olarak imanın, akıl ya da bilimden üstün olduğunu iddia ederken aklın ve bilimin değerini yadsıyan, yadsımadığı zaman da onun imana tabi olması ve inancı desteklemesi gerektiğini savunan öğreti olarak fideizm terimi [[felsefe]] literatürüne [[19. yüzyıl|19. yüzyılın]] ortalarında girmiştir.{{kaynak belirt}} Başlangıçta, [[Roma İmparatorluğu|Roma]] [[Katolik]] düşüncesi içinde, gelenekçilik olarak bilinen ve [[Akılcılık|akılcılığa]] karşı, [[Vahiy|vahyin]] iletilme ortamı veya aracı olarak geleneğin önemine vurgu yaparken, sosyal ve politik yönden zaman zaman [[Muhafazakârlık|muhafazakâr]] bir bakış açısıyla birleşen bir harekete gönderimle kullanılmıştır.{{kaynak belirt}}
 
Burada da anlaşılacağı üzere, esas itibarıyla bir 19. yüzyıl hareketi olarak fideizm, hakiki dine yüklü bir değer, [[Tanrı]]'nın varoluşu inancına büyük bir önem verir. O, dinin özünün, temel öğretisinin felsefi ve rasyonel ölçütlerle yargılandığında pek anlamlı olmadığı düşüncesinden ve zaman zaman "saçma olduğu için inanmıyorum" tezinden hareketle, dinî hakikatlerin akla dayanan doğrulara karşıt olduğunu, bu doğrulara rasyonel faaliyetlerle ulaşılamayacağını savunur. Bu aslında, fideizmin, dinî hakikatlerin bilgisine ancak iman ya da daha çok mistik bir tecrübeyle erişilebileceğini savunan aşırı versiyonunu temsil eder. Bağdaşmazcılık kapsamı içinde ele aldığımız bu türden aşırı fideizm, bazen kuşkucu argümanlardan da yararlanarak, aklın kesin hiçbir doğruya erişemeyeceğini belirtir; gerçekte saçma ya da akla aykırı olan öğretilerin inanç yoluyla kabul edilmesini ister.
40. satır:
İmanın konusu spekülatif akıl değildir. Spekületif akıl, imanla tatmin olmaz. Aklın tatmin alanı farklıdır. İman ruhun tatmin alanıdır. Burada ne bir kanıt, ne bir delil vardır. Kierkegaard delilin imanı zayıflattığını düşünür. İmanın sağlamlığı delillerin sağlamlığı ya da çokluğu değil tutkudur.
 
Kierkegaard’ın düşünme yapısındaki öznellik vurgusu iman konusunda da kendini gösterir. Ona göre imanda subjektif yeterliliğin ön planda olması gerekir. Çünkü imandaki objektif kesinsizlik, insana kendi iradesi istikametinde hareket serbestîsi sağlar. Kişideki aşkına yönelik subjektif kesinlik ise onda imanın doğmasını sağlar. Bu konuda Kant da Kierkegaard gibi düşünür. “Kant’a göre inanç konusunda bilginin inkâr edilmesinde korkulacak bir şey yoktur. Hatta o, bu alanda bilginin arzu edilirliğinden bile şüphe etmektedir. Tanrı, inancın değil de bilginin konusu olsaydı insanın özgürlüğünden ve ahlakın [[otonom]]<nowiki/>luğundan bahsetmek mümkün değildir.” [[Subjektif]] kesinlik inancın doğru olduğu konusundaki kesin kanaattir.
 
Kierkegaard’ın iman ile ilgili görüşlerini yönlendiren temel etken kendisinin bir Hristiyan olması dolayısıyla Hristiyanlıktaki temel doğmaların irrasyonel, açıklanamaz oluşudur. Yani o iman ile ilgili konuşurken Hristiyan imanından bahsetmektedir. Kierkegaard şunu da görmüştür ki eğer imanı rasyonalize etmeye kalkarsa Hristiyan inancının temeline dinamit koymuş olacaktı. Bu yüzden Kierkegaard “saçma olduğu için inanıyorum” tezine sıkı sıkı sarılmıştır. Tersi durumda yani imanı rasyonalize etmek demek Hristiyanlığı özünden kopararak başka bir kimliğe büründürmek demekti. Danimarka kilisesiyle girmiş olduğu polemik tamamen bununla ilgiliydi. Ona göre resmî Danimarka kilisesi Hristiyanlığı özünden koparmış, artık Hristiyanlık ilk günlerdeki gibi tazeliğini ve inandırıcılığını yitirmiştir. Kierkegaard Hristiyanlıktaki bu dönüşümün nedeni olarak da özellikle Hegel’le başlayan dönemin kolektif akılcı düşünce sistemlerini görüyordu. Hegel’e savaş açmasının nedeni de budur.
"https://tr.wikipedia.org/wiki/Fideizm" sayfasından alınmıştır