Birinci Balkan Savaşı: Revizyonlar arasındaki fark

[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Khutuck Bot (mesaj | katkılar)
k Bot v3: Kaynak ve içerik düzenleme (hata bildir)
Sp1dey (mesaj | katkılar)
k Büyük harf kullanımı ve diğer düzenlemeler, değiştirildi: yunan → Yunan
117. satır:
[[Dosya:Ottoman retreat from Lule Burgas to Chataldja.jpg|küçükresim|200px|[[Lüleburgaz|Lüle Burgaz]]'dan [[Çatalca]]'ya doğru çekilen Osmanlı birlikleri]]
 
Organizasyon planına göre Osmanlı'nın Batı ordusu (Vardar ve Makedonya Orduları) savaş durumunda 598.000 askere ulaşacak ve bu şekilde düşmana karşı koyacaktı. Fakat demir yollarındaki yetersizlik bunun yanında hantal ve yanlış Osmanlı'nın seferberlik sisteminde de hatalar vardı. Zira askere alınacak kişiler askere alındıkları ordunun yakınındaki bölgelerden alınırdı, bu seferberlik açısından silah altına alma ve askerlerin bölgeyi tanıması, zorlanmaması gibi belli bir kolaylık sağlasa da dezavantajları çoktu zira savaşılan bölgeye yakın ordunun olduğu yerde silah altına alınan bu kişiler, eğer silah altına alındıkları yerler cephe hattı ve düşman işgali tehlikesi olan yerlerdeyse bu bölge yakınında köylerinin, şehirlerinin başına gelenlerden derhal haberdar olduklarından bu durum onları demoralize edip dikkat dağınıklığı ve ailelerini korumak için firarlara sebep oluyordu. Örneğin Priştine ve Üsküp şehirlerinin ileride Sırpların eline geçtiğini veya buraya Sırplarının yürüdüğünü öğrenen, cephede savaşan tümenlerdeki Üsküplü Arnavut ve Türk redif askerlerin pek çoğu ailelerinin durumundan endişelenerek kurtarmak için panik içinde bulundukları yerleri terk edip bu yerlere gitmişlerdir. Sonuçta da Osmanlı ordusunda bu firarlar ağır sorunlara neden olmuştur. Ancak I. Dünya Savaşı'ndaki seferberlik programında imparatorluk bu sistemden dönebilmiştir. Balkan Savaşı'ndaki firar sorununun temel nedenlerinden biri de budur. Bu durum bazı kimselerce haksız şekilde "Balkanlarda Arnavutlar Osmanlılara ihanet etti" şeklinde düşünülmüştür. Bunu ihanet iddialarını destekleyecek öne sürdükleri bir dayanak da 1911'de Arnavutluk'ta ve 1912'de Kosova'da çıkan Arnavutluk isyanlarıdır. Oysaki durum hiç de öyle değildi: zira 1911 yılındaki ve 1912 yılındaki isyanlara karşın Arnavutların çoğu Sırp, karadağ, yunanYunan egemenliğinden çok Osmanlı yönetimi taraftarıydı ve özellikle Sırplarla çekişmeli durumdaydılar. Aynı eleştirilen Arnavutlar bu savaşta, Osmanlının "İşkodra Savunması" esnasında gönüllü birlikler kurup Osmanlı yanında Karadağ-Sırp birleşik ordusuna karşı savaşmışlardır. İşkodra'daki direniş ancak Nisan 1913'te savaşın sonuna yakın sert ve acımasız çatışmalardan, ablukadan sonra aç, susuz kalan şehir ile ilgili yapılan müzakerelerle teslim olması ile kırılmıştır. Ancak sonradan [[Esad Paşa Toptani|Esat Paşa Toptani]] gibi Arnavutlardan az sayıda kişiler sonradan Sırplarca etkilenerek Osmanlı aleyhine dönmüştür ancak bu kişiler de pek fazla Arnavutlardan taraftar bulmamıştır. Kaldı ki sadece Arnavutlardan değil Türklerden de Osmanlı aleyhine Balkan savaşında çalışan kişilere rastlanmaktadır. Büyük Sırbistan hayali Arnavutlar dışında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu da tedirgin etmekteydi. Bu imparatorlukta bölgede Slav veya Rus egemenliği yerine Osmanlıların bölgede olmasına taraftardı. Zira Sırbistan ve Rusya'nın kendi içindeki Slav azınlığı kışkırtacağı korkusu içindeydi, diğer taraftan Sırbistan'da bu imparatorluktan toprak koparma peşindeydi. Avusturya-Macaristan savaşta Osmanlı ordularının çöktüğünü fark ettiğinde ve Sırbistan'ın genişlemesinin kaçınılmaz olduğunu anladığında, bölgede bir Arnavutluk devleti kurulmasını ve bu şekilde Sırp egemenliğinin kırılmasını sağlamaya çalışmış, onlara hamilik etmiştir. Arnavutluk'un bağımsızlığın ilanı da apar topar yapılmıştır. Zira Osmanlı'nın artık kendilerine yardım imkânı kalmayıp: yaşadığı topraklarının Sırp, Karadağ ve Yunanlarca parçalanacağı ve katliama uğrayacakları korkusu ile yapılmış bir bağımsızlık ilanıdır.
 
Bununla birlikte ihanet iddialarına bir başka dayanak da özellikle [[Kumanova Muharebesi]]'nde görülen orduya alınan Hristiyan askerlerin firarı sorunudur ki, bu yönden bu iddialara hak verilebilir. Zira NY Times gibi gazetelerde belirtildiği üzere özellikle redif tümenlerine Balkan Savaşı'nda gerekli adaptasyon yapılmadan alınan kimi yerlerde ordunun %15-%20'sini oluşturan Osmanlı yönetimindeki bölgelerdeki Sırp, Yunan ve Bulgar azınlıklardan bir kısmı karşılarında kendi milletlerinden olan orduları görünce cepheden firar etmişlerdir. Ancak ihanet dışında burada Osmanlı seferberlik hizmetlerini eleştirmek gerekir. Zira seferberlik sırasında asker adaptasyonları bu kişilere eğitim verilmeden apar topar silahlandırılarak ön cepheye sürülmüşlerdir, dahası I. Dünya Savaşı'nda da Hristiyan ve diğer azınlıklardan silah altına alınan kişiler vardır. Ancak bunlar için Osmanlı ordusu, I. Balkan Savaşı'ndaki gibi firar sorunu ile karşılaşmamıştır. Zira bu azınlık askerleri özel olarak seçilerek, adaptasyon süreçleri tamamlanarak ve kritik pozisyonlardan çok geri hizmetlerde görevlendirilerek kullanılmışlardır. Bu da I. Balkan Savaşı'nın kaybedilmesindeki temel nedenlerden birinin de Osmanlı'nın o dönemdeki seferberlik sistemi olduğunun açık göstergesidir.</ref> Seferberlik sistemi çok dramatik şekilde savaşı ve orduda mevcut asker sayısını etkiledi. Savaş başlangıcında Batı Ordusu'nda yalnızca 200.000 asker mevcuttu.<ref name="Erickson2"/> Takviye olarak daha fazla insan savaş boyunca gelse de savaştaki ağır kayıplar nedeniyle Batı Ordusu hiçbir zaman istenen sayının yakınına dahi ulaşamadı. Savaş sırasında Osmanlılar Suriye'den gerek ''Nizam'' (Nizamiye) ve gerekse ''Redif'' askerleri getirmeyi planlamıştı. Ancak bu da hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmedi; çünkü Yunanlar Ege'de deniz hakimiyetini ele geçirip takviyelerin denizden gelmesine engel oldular. Askerler de kara yolundan sevk edilmek zorunda kaldılar ve sonuçta bu takviyeler ya hiç Balkanlara gelmedi veya istenen vakitte gelemedi.<ref>Uyar & Erickson (2009), p. 227</ref>
127. satır:
Osmanlı Donanmasının özellikle 1897 Türk-Yunan Savaşındaki kötü performansı nedeniyle, Osmanlı hükûmeti donanmada reformlara başlamak zorunda kaldı. Eski gemiler emekliye ayrıldı; yerine Fransa ve Almanya'dan yeni gemiler alındı. Buna ilave olarak Osmanlı Devleti 1907 yılında İngiliz donanma misyonundan eğitim ve taktik konusunda yardım istedi.<ref>Langensiepen & Güleryüz (1995), pp. 9–14</ref> Amiral Bu yardım İngiltere tarafından kabul edildi. Sir [[Douglas Gamble]] başkanlığında bir heyet İstanbul'a geldi. Bununla birlikte bu misyon, görevi başarıya ulaşmasını neredeyse imkânsız görüyordu. Zira [[Jön Türkler]] İhtilali sonucu [[II. Abdülhamid]] tahtan indirilmiş ve Osmanlı Devleti politik açıdan karışık bir halde bürünmüştü. Dahası 1908 ile 1911 yılları arasındaki dönemde Osmanlı Donanma Bakanlığı tam 9 kere el değiştirdi. Bunun üzerine genç subaylarla, donanmanın çoğu kadrosunu elinde tutan ama hiç aktif görevlere katılmayan yaşlı eski subaylar arasında donanma içinde iç mücadeleler yaşanmakta idi ve yaşlı eski subaylar bu reformları engellemeye çalışıyordu. Bir de bunun üzerine Osmanlı gemi inşa programı üzerinde İngiliz kontrolü Osmanlı Bakanlarının şüpheleri ile karşılaştı ve Gamble'ın yeni gemiler alımı ve yapımı konusundaki planları için gerekli fonlar hiç hazır olmadı.
 
Yunanların ''Averof'' atağına karşı Osmanlılar yeni zırhlı Alman kruvazörü [[SMS Blücher]] veya savaş kruvazörü [[SMS Moltke (1910)|SMS Moltke]] tipinde bir gemi almaya çalıştıysa da büyük maliyetler nedeniyle bu plan rafa kaldırıldı. Osmanlılar bunun yerine iki tane eski Brandenburg sınıfı [[ön dretnot]] gemiyi Alman donanmasından satın aldı. Bu gemilerden biri [[Barbaros Hayreddin (zırhlı)|Barbaros Hayrettin]] diğeri ise [[Turgut Reis (zırhlı)|Turgut Reis]] zırhlısıydı.<ref>Langensiepen & Güleryüz (1995), pp. 16–17</ref> Bu zırhlılar [[Hamidiye (kruvazör)|''Hamidiye'']] ve [[Mecidiye (kruvazör)|''Mecidiye'']] [[Kruvazör|kruvazörlerikruvazör]]leri ile birlikte Osmanlı Donanmasının çekirdeğini oluşturuyordu.<ref name="Erickson 2003, p. 131">Erickson (2003), p. 131</ref> Ancak 1912 yazında, bu 4 gemi de yoksul bir devlette kronik bir ihmalin kurbanıydı; Telefonları çalışmıyor, mühimmat asansörleri ve mesafe ölçerler yerinden sökülmüş, pompalar korozyona uğramış, su geçirmez kapılarının çoğu artık kapanmaz durumdaydı.<ref name="OSN20">Langensiepen & Güleryüz (1995), p. 20</ref>
 
== I. Balkan Savaşı ve Londra Konferansı ==